deneme

12 Ocak 2004 Pazartesi

İŞGALCİLER IRAK’I BALKANLAŞTIRACAK GÜÇTELER Mİ?


 
Amerikan emperyalizmi Irak’ın öyle kolay kolay yutulacak bir lokma olmadığını gördü. Irak’ta kelimenin tam anlamıyla bataklığa gömüldü. İşgalciler Irak halkının direnişini kıramadılar ve bu direniş giderek güçlenmektedir. Yeni bir Vietnam sendromuyla yatıp kalkan Amerikan emperyalizmi, Irak halkını dinsel temelde parçalamak, bunun ötesinde etnik yapıları karşı karşıya getirmek ve böylece Irak’ın tek vücut olacak direnişini kırmak için uğraşıyor. Birçok kere gündeme getirilen ve son dönemlerde „federe devlet“ söylemiyle yeniden gündemleştirilen, Irak’ın etkin yapılar temelinde parçalanması ve her bir mini devletin birbirine karşı getirilmesidir. Böylece Amerikan emperyalizmi, bir taraftan her bir mini devlet üzerinde hakimiyetini kolay kuracak ve aynı zamanda Irak’ın bütünü üzerinde söz sahibi olmaya devem edecektir.

Söylenenlere inanılacak olursa Irak üçe bölünüyor. „Kuzeyde Kürtler, Güneyde Şiiler ve Orta bölgede de Şii ve Sünniler. Kısa bir dönem öncesine kadar Council of Foreign Affairs’in başkanlığını yapan Leslie Gelb’in planına göre „paranın ve askeri güçlerin çoğu, öncelikle, en iyi sonuçlar alınan yerlerde kullanılacak; Kürtlerin ve Şiilerin bulundukları yerlerde. Böylece ABD, askerlerinin çoğunu Bağdat’ın batısı ve güneyindeki Sünni üçgeninden çekecek. Ve ABD, petrol gelirlerinden yoksun kalan Sünnilerin teslim olmasını bekleyecek. Böylece Bağdat merkezli „orta bölge devleti“ açlığa teslim edilecek”.
Gelb’in planına göre Irak üçe bölünüyor; Kuzey (Kürt çoğunluğu), Orta Bölge (Sünni çoğunluğu) ve Güney (Şii çoğunluğu). Her bir devlet, „sınırları etnik dağılıma göre çekilmiş kendi kendini yöneten bölgelerden“ oluşacak.

Böl ve yönet“ yöntemi, en azından emperyalizmin tarihi kadar eskidir. „Böl ve yönet“in en güncel örneğini Yugoslavya’nın parçalanması oluşturur. „Böl ve yönet“, protektorat rejimlerinin; himayeci sömürgeciliğin kurulması için en uygun ortamı hazırlar. Yutulmakta zorlanılan lokma, ufaltılır; amaçlanan çıkarlara gerçek anlamda hizmet edecek hale getirilir. Ama bu yöntemi her zaman ve her yerde uygulamak mümkün değildir.

Yugoslavya’nın parçalanması, emperyalist rekabet merkezleri arasındaki uzlaşmanın bir sonucuydu. Ama Irak için aynı durum söz konusu değil. Irak, yeraltı zenginliklerinden dolayı bütün emperyalist ülkeler ve rekabet merkezleri için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle hiç bir emperyalist rekabet merkezi (bir bütün olarak AB -AB içinde de Fransa ve Almanya-, Rusya, Çin, Japonya) Irak’ın Amerikan emperyalizminin çıkarları temelinde parçalanmasına sessiz kalmayacaktır. Bunun ötesinde özellikle Türkiye, İran,Suriye ve Arap ülkeleri, Irak’ın parçalanmasına şiddetle karşı çıkacaklardır ve bunu yapıyorlar da. Çünkü Irak’ın bu şekilde parçalanması, Kürdistan’ın kuzey ve doğu bölgelerini sömürge olarak tutan Türkiye ve İran’ın hiç işine gelmemektedir. Irak’ın bu şekilde parçalanmasını Arap ülkeleri, „Arap topraklarının parçalanması“ olarak algılamaktalar.

Amerikan emperyalizminin bu planı, bir araya gelemeyen güçleri bir araya getirmektedir. Türkiye, Suriye, Irak ve Irak’ta Araplar, bu Amerikan planına karşı gelmekteler. Bunun ötesinde bu güçler ve diğer emperyalist ülkeler arasında da bu Amerikan planına karşı ortak hareket etmenin koşulları doğmaktadır. Amerikan emperyalizmi, bu ülkeyi bölerek hakim olmak için bütün dünyayı karşısına alacak güçte değildir. Evet bütün dünyayı karşısına alarak Irak’a saldırdı, askeri gücüne dayanarak bu ülkeyi işgal etti. Bu işgalin sonuçları da ortada. Amerikan emperyalizminin Irak’tan kovulması bölgeden kovulması anlamına gelir. Konumu hiç de sağlam olmayan ABD’nin böyle bir adım atması pek olası değil.

Barzani ve Talabani’nin bunun farkında olmadıkları söylenemez. Ama onlar, zaman geçtikçe „federe devlet“in de gerçekleştirilmeyecek olduğunu görüyorlar. Amerikan emperyalizmi Irak’ta sıkıştıkça çareyi, Barzani ve Talabani de değil, Arap ülkelerini kendi çizgisine çekmekte, Türkiye, İran ve Suriye gibi sorunun doğrudan içinde olan ülkelerle ilişkilerini yeniden düzenlemekte aramaktadır. Barzani ve Talabani bu gerçekleri de biliyorlar. Ama buna rağmen Kürt ulusuna „bağımsızlık“ umudu veriyorlar.

Amerikan emperyalizminin kontrolünde, onun çıkarları doğrultusunda şekillenecek bir Kürdistan umudunu yaymak, Kürt ulusu nezdinde emperyalizm hakkında hayaller yaymak anlamına gelir. Amerikan emperyalizminin „demokrasi“ getirdiği anlayışı da bu hayalin bir parçasıdır.

Güneyde işbirlikçi önderlerin federasyon söylemleri, bütün Kürtlerin dikkatini Güney Kürdistan’daki gelişmelere çekmiştir. ABD-İngiltere emperyalist ittifakı şemsiyesi altında umut saçılmaktadır. Ulusal özgürlük düşüne, ABD ve İngiltere’nin himayesi altında ulaşılacağı umudu yeşertilmektedir. Amerikan emperyalizmi, duruma göre, bu türden söylemleri destekler gözüküyor, duruma göre de söylemlerin sınırlarını belirliyor. Yani Irak’ta işgalin kurumlaşması, sömürgeci düzenin kurulması için kendisine destek olan her çevreyi, etnik yapıyı yönlendirmeye çalışmaktadır.

Amerikan emperyalizminin gerçekten Güney Kürtlerinin talep ettikleri bir “federe devlet”e evet demesi için dünya hakimiyeti jeopolitikasında önemli değişiklikleri göze almış olması gerekir. En azından Türkiye’yi kaybetmeyi, İran ve bütan Arap dünyasını karşısına almayı göze alması gerekir. Göze alması gerekir, çünkü bu adım Ortadoğu ve Kafkasya/Hazar Havzasında emperyalist rekabeti, güçler dengesini doğrudan etkileyecek sonuçlara yol açabilecek bir adımdır. Bu nedenden dolayı, Amerikan emperyalizminin Irak’taki direnişten, sömürge rejimini kuramamaktan dolayı bu ülkede en güvenilir işbirlikçilerinin özlemlerini ifade eden söylemlerde bulunmasına ses çıkarmamakta, hatta destekler görünmektedir.
Amerikan emperyalizmi de biliyor ki, Irak’ın parçalanması politikasının gerçekleştirilmesi, Irak’ı işgalden kat kat zor bir iştir ve o, bunu yapacak güçte değildir.

Bölgemizdeki emperyalist tahakküm ve işgal, bölge halklarının kaderini ve sorunlarını aynılaştırmıştır. Türk, Kürt, Arap, Ermeni bölgemizdeki bütün halkların gerçek kurtuluşu emperyalizme karşı mücadeleden; bu mücadelenin ortaklaşa sürdürülmesinden geçmektedir. “Demokratik Ortadoğu Federasyonu” ancak ve ancak emperyalizme ve işbirliklilerine karşı mücadele sonucunda gerçekleştirilebilir ve bölgemizde emperyalizm ve işbirlikçileri tarafından ezilenlerin, sömürülenlerin; bölgemiz işçi sınıfı ve emekçilerinin, halklarının hedefi bu olmalıdır.