Filistin’i bölünme durumuna getiren gelişmeler Oslo Anlaşmasının doğrudan bir sonucudur. Filistin direnişini kırmayı, parçalanmış topraklar üzerinde sınırları belli olmayan, coğrafi bütünlüğü olmayan güya bir Filistin devletinin kurulmasını amaçlayan Oslo Anlaşması ile Amerikan emperyalizmi ve Siyonist İsrail şimdilik amaçlarına ulaşmış oldular. Anlaşmanın karşılığı olarak Filistinlilere verilen, bugünkü gerçekliktir.
Filistin açısından Anlaşmanın sonuçları kocaman bir hiçtir.
13 Eylül 1993’ten, Anlaşmanın imzalanmasından kısa bir zaman sonra zamanın İsrail Başbakanı İ. Rabin, bir İsrail gazetesi ile söyleşisinde şunları diyordu: „Sağcıların çıkışlarını anlayamıyorum. Çünkü şimdi değişecek olan, kirli işleri bizim adımıza bizzat Filistinlilerin yapacağıdır“. Kirli iş ile Filistin direnişi kastediliyordu. Gerçekten de Filistin Yönetimi o „kirli iş“i İsrail adına üstlendi.
Bağımsız Filistin devleti şimdilik bir hayal olmuştur ve Amerikan emperyalizmi ve İsrail, böyle bir devlet kurma umudunu dahi Filistinlilerin elinden almak için her şeyi yapmaktadır.
Oslo süreci, Filistin’de iki siyasi eğilimin siyasal yaşama hâkim olması koşullarını olgunlaştırmıştır. Ya direnişten yanasın ya da „barış“tan yanasın! Bu “barış”, başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin ve Siyonist İsrail’in çıkarlarına teslim olmaktan; direniş güçlerini terörist olarak görmekten ve onlara karşı mücadele etmekten başka bir anlamına gelmiyor.
Gelişmeler, Oslo sonrası durumun Oslo öncesi durumdan daha kötü, daha trajik olduğunu göstermektedir.
Oslo Anlaşmasından sonra, bu anlaşmaya; Amerikan emperyalizmi ve Siyonizm’le varılan uzlaşmaya tepki olarak doğan yeni direniş hareketi Hamas‘ın, Ocak 2006’da parlamento seçimlerini kazanmasından bu yana Abbas önderliğinde El Fetih yönetiminin bir kısmı, Hamas’ı zayıflatmak ve iktidar gücü olmaktan çıkartmak için ABD, İsrail ve bir dizi Arap devletleriyle işbirliği yapmıştır.
Ocak 2006’da Hamas’ın seçimleri kazanmasından sonra Amerikan emperyalizmi, Hamas’ı tecrit etmek için El Fetih ve önderi Filistin Başkanı Abbas üzerinde baskı uygulamaya başladı. ABD ve İsrail, El Fetih’in Hamas ile koalisyon hükümeti kurmasını engellemek istiyordu. Bunda başarılı olamadılar ve Mart 2006’da koalisyon hükümeti kuruldu. Bu seferde ABD, bu koalisyon hükümetinin yıkılmasını örgütlemeye girişti. Bu amacına ulaşabilmek için başta Almanya olmak üzere AB ile işbirliğini kapsamlaştırdı. Koalisyon hükümetini zor durumda bırakmanın en önemli araçlarından birisi, Otonomi İdaresinde çalışanların maaşlarının ödendiği ödemeler olduğu için, bu ödemeler durduruldu. Böylece hükümete karşı kitlesel bir kalkışma kışkırtılmış olacaktı.
ABD-AB-İsrail planı, El Fetih’in hâkim olduğu Güvenlik Güçleri üzerine kurulmuştu. Bu güçler hem Arafat döneminde hem de sonrasında maaşlarının artırılması ve başka sosyal haklar için dönem dönem silahların da kullanıldığı gösteriler örgütlemişlerdi. Hamas ağırlıklı hükümetler döneminde bu türden gösteriler sıklaşmış ve şiddet dozajı da artmıştı. ABD ise Abbas’ı, hükümeti görevden alması ve sıkıyönetim rejimi kurması için sıkıştırmaktaydı. Abbas, „kan dökülmesinden yana“ olmadığı için ABD, o dönem bu çabasında başarılı olamadı.
Böylesi koşullarda Abbas ve hükümet başkanı İsmail Haniye, Eylül 2006’da koalisyon hükümeti kurmak için anlaştıklarını açıklamışlardı. Ama silahlı gösteriler, Abbas’a bağlı güçlerin provokasyonları, ortamı daha da germiş ve Abbas, hükümeti feshedeceğini ve yeni seçimlere gidileceğini açıklamak zorunda kalmıştı. Ama genel durum kendi aleyhine olduğu için bu açıklaması da sonuçsuz kaldı.
ABD’nin engelleme çabalarına rağmen Mart 2007’de yeni bir koalisyon hükümeti kuruldu. Bu „ulusal birlik“ hükümetinin de işlevsiz kalması için ABD-AB ve İsrail zorluk çıkartmaya ve provokasyonlar örgütlemeye devam ettiler. Abbas’ın Dahlan’ı kendi güvenlik danışmanı olarak ataması, Hamas’a karşı başlı başına bir provokasyondu. Nitekim Hamas, bu atamadan sonra hükümetteki işbirliğini gözden geçireceğini açıkladı.
Hamas’a karşı harekete geçmesi için Abbas’a çağrı yapmanın artık bir anlamı kalmadığı görüşüne varan ABD ve İsrail, Hamas ile El Fetih arasındaki askeri güç dengesinin Hamas lehine olduğunu gördükleri için, Abbas’a bağlı Güvenlik Güçlerinin yoğun silahlandırılması için bir program hazırladılar. Bu program yeni silahlarla donatılmayı ve askeri eğitimi de içeriyordu.
İsrail verilerine göre 3700 kişiden oluşan Başkanlık Muhafız Kıtası 4700 kişiye çıkartılacak ve modern silahlarla donatılacaktı. Bu amaç için ABD Kongresi 59 milyon dolarlık bir bütçede karar kılmıştı. Son bir kaç ay içinde özellikle Mısır ve Ürdün üzerinden Abbas güçlerine önemli miktarda silah verildi. Sevkiyat İsrail güvenlik güçlerinin örgütlemesi sayesinde gerçekleştirildi.
500-600 kişiden oluşan gruplar, Mısır’da askeri eğitimden geçtikten sonra İsrail‘in onayıyla Gazze Şeridi’ne geçtiler. Ürdün’deki kamplarda askeri eğitim görenle de Batı Şeria’ya kaydırıldılar.
Gazze Şeridi’ndeki El Fetih güçleri yenilgiye uğradı. Bir kısmı Hamas’a karşı silah kullanmak istemedi. Gazze Şeridi’nin Hamas’ın eline geçmesinden sonra Abbas, El Fetih hâkimiyetini Batı Şeria’da istikrarlaştırma adımları atmaya başladı. ABD-AB ve İsrail, bu tedbirlerinden dolayı Abbas’ı desteklendiklerini açıkladılar.
Abbas, İsmail Haniye önderliğindeki koalisyon hükümetini feshettiğini ve kendisi tarafından atanan bir sıkıyönetim hükümeti oluşturduğunu açıkladı. Abbas’ın bu adımı da ABD-AB ve İsrail tarafından destekleniyor. Abbas, destekçilerinin istediği Amerikancı ve Siyonist İsrailci Salam Fayad’ı, Başbakan olarak atadı. Şimdi ABD-AB ve İsrail, „Filistinlilerin kalbini ve kafasını kazanma mücadelesinde“ Başkan Abbas’ın yanında olunması gerektiğini açıklıyorlar. Ötesinde, İsrail’in şimdiye kadar ödemediği 600 milyon dolar tutarındaki vergilerin ödeneceği, başta AB olmak üzere başka uluslararası kurumlardan mali yardımların yeniden verilmeye başlanacağı açıklandı.
Filistin, coğrafi bakımdan iki parçadan oluşmakta: Gazze ve Batı Şeria. İsrail tarafından işgal edilmeden önce Gazze, Mısır’ın ve Batı Şeria da Ürdün’ün işgali altındaydı. Farklı işgal güçleri, ülkenin her iki kesiminde de farlı şekillenmeye yol açmış ve İsrail’in, Filistin’i coğrafi olarak 1948’de ikiye bölmesinden bu yana her iki kesim arasında canlı bir ilişki de engellemiş oluyordu. Bugünkü durum ise, Filistin toplumunda Gazze-Batı Şeria ayrımını güçlendiren faktörlerin önünü açmıştır.
Oslo süreci, Filistin direnişini kıran, emperyalizmle işbirliğine hazır güçlerin güçlenmesine olanak sağlayan bir süreç olmuştur. El Fetih ve Hamas, emperyalizmin, “böl ve yönet” taktiğini başarıyla uygulamasının aracı konumuna düştüler.