DÜNYA BORSALARINDAKİ DALGALANMALAR
Neredeyse iki haftandan bu yana uluslararası mali piyasalar şiddetli bir dalgalanma içinde kıvranıyor. Mali piyasalardaki bu türden dalgalanmalar bir yıldan bu yana –geçen yılın Mayıs ayından bu yana- giderek sıklaşmakta ve şiddeti de artmaktadır. Alınan tedbirler sonucunda ve sermaye hareketinin kendi seyri içinde “yaralar” sarılıyor ve hiçbir şey olmamış gibi yola devam ediliyordu. Önemli olan, “paradan para kazanmaktı” ve “paradan para” kazanıldıkça da sorun yoktu. Aslında ekonomi, çelişkilerini biriktirerek nesnel seyri içinde ilerliyordu. Daha o zaman Amerikan mali piyasasında baş gösteren sorunlar, gelecekte nelerle karşılaşılabileceğinin habercisiydi. Amerika'da başta ipotek (“mortgage”) piyasasında karşılaşılan problemler buna en tipik örnektir. Bu seferki dalgalanmalar, sorunun salt likidite yetersizliğiyle sınırlı olmadığını göstermektedir. Merkez bankalarının mali piyasalara para sürmesi ve böylece likidite sorununa çare araması, piyasaları geçici olarak sakinleştirmekten öte bir işe yaramamıştır. Başta Avrupa ve ABD’de olmak üzere dünyanın çeşitli merkez bankalarının yüz milyarlarca doları piyasalara sürmesi, aslında yaklaşan krizin burjuvazi tarafından da görülüyor olduğunun ifadesidir. Merkez bankalarının bütün çabalarına rağmen, dünya mali piyasalarında mevcut hiçbir sorun çözüm yoluna girmemiştir. Dalgalanmalar, mali krize evrimle sürecinde ilerlemektedir.
Son birkaç günün gelişmesine bakalım:
9 Ağustos 2007’de Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Para Birim Euro'nun kullanıldığı ülkelerde piyasalara müdahale ediyor ve piyasalara 94 milyar 800 milyon Euro sürüyor. Buna rağmen Avrupa borsalarında düşüş engellenemiyor.
ABD’de ise ev kredisi piyasasında yaşanan sıkıntının küresel kredi piyasalarında çöküşe neden olabileceği endişesi borsalarda düşüşe yol açıyor ve Dow Jones, Standart and Poors ve Nasdaq endekslerinde yüzde 1,4 ila 1,7 arasında düşüş yaşanıyor. Çünkü ABD'de düşük gelir gruplarına verilen yüksek riskli ev kredisi piyasasında yaşanan krizin, genel anlamda kredilerde sıkışıklık yaratacağı endişesi borsalarda sert düşüşlere neden oluyor. ABD Başkanı Bush’un açıklaması da borsalardaki düşüşü engelleyemiyor.
10 Ağustos 2007’de Avrupa borsalarında hisse senedi fiyatları düşmeye devam ediyor. ABD’deki konut kredisi piyasasındaki sorunlu kredilerden kaynaklanan endişeden dolayı yatırımcılar yoğun satışa devam ediyorlar. Frankfurt, Paris ve Londra borsalarında açılışla birlikte sert düşüşler yaşanıyor.
Merkez bankalarının faiz oranlarını denetim altına almaya yönelik müdahalesine rağmen Uzakdoğu ve Avustralya borsalarında da düşüşler yaşanıyor. Hong Kong borsasında hisse senedi fiyatları yüzde 3'ün üzerinde değer kaybediyor. Tokyo ve Sidney borsalarında ise endeksler yaklaşık yüzde 2,5 oranında düşüşle kapanıyor.
İstanbul’da da Ulusal 100 endeks ilk seansta 292 puanlık düşüşle 49 bin 682 puana geriliyor ve hisse senetlerinin ortalama değer kaybı yüzde 0.58’e varıyor.
Gelişmeler sorunun giderek uluslararasılaştığını, salt Amerikan emlak piyasasıyla sınırlı kalmadığını göstermektedir. Bu piyasadaki dalgalanmalar başka ülkeleri de etkilediği için birçok ülkede merkez bankaları mali piyasalara müdahale etmeye devam ediyor:
Tokyo borsasının açılışında hisse senetlerinin yaklaşık yüzde 2 kadar değer kaybetmesi üzerine Japonya merkez bankası piyasalara 8 milyar doları aşkın nakit sürüyor.
Borsada yüzde 2 dolayındaki düşüşün ardından Avustralya merkez bankası da piyasaya müdahale ediyor.
Hong Kong'da da borsa güne değer kaybıyla başlıyor.
Çok sayıda Amerikalının, aldıkları evlerin ipotek bedeli taksitlerini borçlandıkları kuruluşlara geri ödeyemediklerinin “resmen” açıklanması üzerine New York ve Londra borsalarında hisse senedi fiyatlarındaki ani ve büyük değer kaybını yeni değer kaybı izliyor: New York'ta Dow Jones endeksi, yaklaşık yüzde 2,8 gerilerken, Standard and Poor's yüzde 3 ve Nasdaq da yüzde 2,2 değer kaybediyor.
Londra’da ise hisse senetlerinin değer kaybı yaklaşık yüzde 2’ye ulaşıyor. Bu gelişmeler üzerine Avrupa Merkez Bankası, piyasaları rahatlatmak için 95 milyar Avroyu (120 milyar dolar) piyasaya sürüyor. ABD’de de Merkez Bankası, ABD bankacılık sistemine 24 milyar dolar pompalıyor.
12 Ağustos 2007’de de piyasalardaki tedirginlik devam ediyor: Merkez bankalarının, son yılların en büyük mali müdahalelerine rağmen dünyanın önde gelen borsalarında sert düşüşler devam ediyor.
Öyle ki, ABD, Avrupa, Japonya ve Avustralya merkez bankalarının milyarlarca dolar pompalamalarına rağmen piyasalardaki tedirginlik devam ediyor.
ABD Merkez Bankasının piyasalara bir günde üç defa müdahale etmesine rağmen New York Borsası'nda önde gelen şirketlerin hisse senetlerinin cuma günü yüzde 1,5 oranında değer kaybetmesi engellenemiyor.
Düşüş oranları Paris Menkul Kıymetler Borsası'nda yüzde 3,1'i, Londra Menkul Kıymetler Borsası'nda yüzde 3,7'i ve Frankfurt Menkul Kıymetler Borsası'nda yüzde 1,5'i buluyor.
Borsalardaki değer kaybı, merkez bankalarının müdahalelerine rağmen Japonya ve Avustralya’da da devam ediyor.
13 Ağustos 2007’de piyasalarda belli bir sakinleşme ve toparlanma yaşanıyor. Ama 16 Ağustos 2007’de borsalarda yeniden hızlı düşüşler görülüyor; ABD, Avrupa Asya borsalarında değer kaybı devam ediyor.
Amerikan emlak piyasasındaki kriz, salt likidite sorunuyla açıklanamaz. Bu krizin gölgesinde gelişen bir kredi krizi sorunu var. Bu, alınan kredi borçlarının ödenememesi sorunudur. Ödeme güçlerine bakılmaksızın ev kredisi verilen milyonlarca Amerikalı “subprime” diye tanımlanan ipotek borçlarını geri ödeyecek durumda değiller. Borçların geri ödenememesi sonuçta bunlara borç veren “mortgage” şirketlerini de sıkıntıya sokmuş ve bu türden bazı şirketler iflas etmişler, iflas edecek duruma gelmişlerdir. “Mortgage” şirketlerinin sıkıntıya girmesi bu şirketlere yatırımda bulunan fonları da doğrudan etkilemektedir. Bu fonların önemli bir bölümünü yüksek kar elde etmek için riskli yatırımlara giren “hedge” fonları oluşturmaktadır. Sonra sıra konut yapan inşaat şirketlerine geliyor. Konut satışlarının durması, bu şirketleri de iflasın eşiğine getirmiştir. Öyle ki, bazı küçük kapasiteli inşaat şirketleri iflas etmişler, şimdi sıra büyük kapasiteli inşaat şirketlerine gelmiştir. Bu, bu şirketlere verilen kredilerin de batması anlamına gelmektedir.
Amerikan mali piyasasında domino efektli bu gelişme bütün dünya piyasalarını etkilemektedir.
Sonuç:
Amerikan emlak piyasasındaki kriz, bütün dünyada borsa ve mali pazarlar üzerinde etkide bulunmuştur. ABD’de emlak fiyatları, bankalar, yatırım fonları ve başkaca kredi kurumları tarafından yıllardan beri şişirilmekteydi. Öyle ki bu alandaki fiyatlar ikiye, üçe katlandı. Yani konut değerinin artması, ipoteklerin değerini de arttırdı doğal olarak. İpotek değerinin artması kaçınılmaz olarak faizlerin yükselmesine neden oldu. Sonuçta 2 milyondan fazla Amerikalı konut sahibi, borç içinde boğuldu.
Bu gelişmede çıkarları olanlar vardı. Emlak piyasasında kredilerin “makul” seviyede olmasından yana olanlar vardı. Düşük gelirli olanlar konut inşası piyasasının yükselişinden memnunlardı. İpotek bankaları, bolca kredi verdiklerinden dolayı oldukça memnunlardı. Bu bankalar, orta ve uzun vadeli riskleri başka mali kurumlara sattıklarından dolayı hiçbir riske girmeden bolca kazanmış oluyorlardı. Ve fonlar da, kredileri oldukça ucuza aldıklarından ve geri ödemelerin olacağını umduklarından dolayı yüksek kar üzerine spekülasyon yapıyorlardı.
Bu çark belli bir zaman bu oyunun aktörleri tarafından istenildiği gibi döndürüldü. Ama bankaların, fonların („Hedge fonları“) yönetim kurullarındaki bu aktörler, bu çarkın bir gün dönmemeye başlayacağını, köpüğün patlayacağını çok iyi biliyorlardı. Öyle de oldu. Olan, sıradan ev sahiplerine oldu. Borçlarını ödeyemedikleri için evlerine haciz kondu. Öyle ki bu fonlar, evlerin cebri satışından da kar elde ettiler.
Bu fonların Amerikan emlak piyasasındaki büyük oyunu, Amerikan emlak kredileriyle ilişkili olan bütün dünya borsalarını ve mali pazarlarını da etki alanına aldı. Bu oyunun dünya çapındaki sonuçlarını yukarıda verdik.
Açık ki kapitalist dünya ekonomisi 2000-2004 ekonomik krizinden sonra yeni bir ekonomik krize girme eşiğine gelmiştir. Dünya borsalarındaki bu türden dalgalanmalar yaklaşan ekonomik krizin habercisidir. Devletiyle, bankalarıyla, başkaca mali kurumlarıyla burjuvazi, birtakım tedbirler almıştır, daha başka tedbirler de alabilir, mutlaka alacaktır da. Sarkozy’nin önerdiği gibi „piyasaların denetlenmesi“ de gündeme gelebilir. (Tabii bu, „ulus-devlet“i bitiren, tarihe havale eden, yeni bir çağda yaşayan Negriciler için izahı çok zor bir duruma neden olabilir). Her halükarda, burjuvazi ne yaparsan yapsın, daha başka ne türden tedbirler alırsa alsın, yaklaşan ekonomik krizin patlak vermesini en fazlasıyla biraz geciktirmiş olur. Krizin patlak vermesini engelleyemez. Kendi nesnel yasaları doğrultusunda hareket eden sermayenin gücüne burjuvazinin tedbir gücü yetmez.
Gelecek yazıda bu gelişmenin dünya ekonomisi üzerindeki etkilerini ve genel olarak dünya ekonomisinin durumunu ele alacağız.