deneme

27 Mart 2008 Perşembe

DEVLET VARMIŞ! KARLARI ÖZELLEŞTİRMEK, ZARARLARI DEVLETLEŞTİRMEK!





Günümüzün en sıkı, en coşkulu devlet savunucuları neoliberallerdir. Mali krizin patlak vermesinden bu yana sıkı bir devlet yanlısı oldular ve böylece neoliberalizmin en kutsal ilkesini ayaklar altına aldılar. Serbest pazara, pazarın her şeye muktedir oluşu anlayışına güveni kaybettiler. Neoliberalizm savunucuları, aslında günümüzün en tutarlı Keynescileri oldular.
Tabii neoliberalizmin ideologlarının piyasaya sürdüğü teorilere inanarak bir anda devletin önemini yitirmeye başladığından, ulus-devlete ihtiyaç kalmadığından, uluslararası tekellerin ve emperyalist burjuvazinin birtakım kurumlarının etkilerinin arttığından bahsetmeye ve bunun teorisini yapmayan çalışan güya “sol”lar şu mali kriz patlak verdikten bu yana perişan haldeler. Anlayışlarının ve neoliberal destekli teorilerinin ömrünün bir konjonktür dönüşümü kadar -bir ekonomik krizden bir sonraki ekonomik krize kadar- olmadığını yaşam bizzat gösterdi. Neoliberal ideologların piyasaya sürdükleri teorilere dayanarak devleti mezara gömen avanak küçük burjuva kalemşorlar şimdi ne yapacak, orası pek bilinmez. 

Durum felaket. Borsacılar durumun vahim olduğunu söylüyorlar. Doğru söylüyorlar. Mali kriz şiddetini arttırarak yaygınlaşıyor ve derinleşiyor. Krizin başlamasından bu yana buhar olan dünya çapında borsa değeri miktarının 6,124 trilyon Avro olduğu söyleniyor. Bu miktar Avro alanında bir yıllık üretime tekabül ediyor. Başka bir deyişle,   Japon GSYİH’nın iki misline eş değerde bir miktar yok oldu. Bu durum borsa kumarbazlarını panikletiyor.
 
Burjuvazi açısından inanılır gibi değil ama gerçek: Amerikan konut krizi sürecinin sadece beş aylık bir zaman dilimi içinde dünya borsalarında buharlaşan miktar 5,5 trilyon Avroydu. Dünya hisse senedi endeksi Bloomberg,  31 Ekim 2007’deki en yüksek seviyesine göre yüzde 18 oranında bir değer kaybına uğradı. Önemsiz bir oran olarak görülebilir. Ama bu oran yukarıda belirttiğimiz dünya borsalarında buharlaşan 5,5 trilyon Avroyu ifade ediyor. Yani borsa yatırımcıları sadece beş aylık bir zaman içinde 5,5 trilyon Avro kaybediyorlar. Sadece bankaların kaybettiği miktar ise bir trilyon Avrodan fazla.  Bu miktar dünyanın 7. büyük ekonomisi İtalyan GHYİH’na eş düşmektedir.

ABD bölgesel sektör borsasında (S&P 500 Financials) ve Avrupa-Bloomberg‘de (Bloomberg Europe Banks and Financial Services) durum daha da vahim. Bunların her birinde, 2007’deki en yüksek seviyeye göre buharlaşan miktar 700 milyar Avrodan daha fazla. S&P 500 ve Stoxx 600 hesaplamasına göre de 2007’deki en yüksek seviyesiyle karşılaştırıldığında Avrupalı borsacılar 1,9 ve Amerikalı borsacılar da 1,66 Trilyon Avro kaybetmişler.

Düşünülmeyen düşünülmeye başlandı. Dünya mali krizi yeni boyutlara ulaştı: Öyle ki IMF, dünya ekonomisinin çöküşünü engellemek için kurtarma programı hazırlığı içinde. IMF, üye devletlerin hükümetlerine oldukça dramatik bir çağrı yaparak, gerekli olduğunda yoğun destekleme programlarıyla dünya ekonomisinin çöküşünün engellenmesini talep etti.

Sorunun sadece mali sektörle sınırlı kalmadığı reel sektörün de; sanayi üretiminin de bu mali krizden etkilendiği ve ABD’nin yeni bir ekonomik kriz içinde olduğu görüşünde olan bir kısım ekonomist ve politikacı, krizin engellenmesi için radikal tedbirlerin alınmasını talep ediyor. Radikal taleplerin başında ise devlet desteği gelmektedir. Bu baylar, devletin, konut kredisi alıp da bunu geri ödeyemeyenlerin kredilerini satın almasını; kredi borçlarını devralmasını ve böylece hem borçluların hem de bankaların bu zor durumlarından kurtarılmasını talep ediyorlar.

Öyle ki, borsa kumarbazları ve savunucuları bugünlerde psikolog oldular ve yatırımcıların „hayvani dürtüler“le hareket ettiklerini, işlerinin iyi ve kötü gittiği bütün dönemlerde korku içinde olduklarını ve çıkış yolu bulamadıklarını dile getirerek böylesi durumlarda, ekonomi kendi kendini kurtaramayacağı için devletin gelişmelere müdahale etmesi gerektiğini savunuyorlar. Dün devleti yok sayanlar, şimdi devlete sarılıyorlar.

Daha düne kadar devlet ekonomiye karışmasın,  taleplerimizin gerçekleştirilmesi için tedbirler alsın yeter diyen mali sermayenin önde gelenleri, şimdi başka telden çalıyorlar: Bu baylar, devlete çağrı yaparak neoliberalizmin en temel ilkesini çöpe atıyorlar ve artık devletin yardımı olmaksızın işlerin yürüyemeyeceğini söylüyorlar.

Şüphesiz ki seslerini duyuruyorlar: Amerikan devleti piyasalara üst üste nakit sürmesine rağmen değişen bir şey olmadı. Devlet, ABD’nin beşinci büyük yatırım bankası Bear Stearns’i başka bir bankaya peşkeş çekerek iflastan kurtardı. Britanya hükümeti,  Northern Rock Bankasını devletleştirerek iflasını önledi, daha doğrusu iflası satın aldı. Almanya’da IK Bankasının kurtarılması için halkın cebine göz dikildi.

Mali sermaye hem dedelerini hem babalarını ve hem de çocuklarını yiyiyor diyebiliriz. 1930’lardan kalma mali kuruluşlar da dâhil mali sermayenin „çınarları“ devrilmeye başladı. Tabii bu kurtarma eyleminde Rus, Çin veya bazı petrol zengini Arap ülkeleri sermayesi de „yardımcı“ olabilirdi. Ama devasa büyüklükte bir Amerikan mali tekelinin yabancı ellere geçmesi Amerikan emperyalizmi tarafından kabul edilemez bir olgudur. Devasa bir prestij kaybıdır.

Mali krizin boyutlarından dolayı Amerikan ekonomistleri, bazı büyük Amerikan bankalarının, yatırım kurumlarının devletleştirilmesini tartışmaya başladılar. Krizden önce bunu söylemek cesaret işiydi.  Ama şimdi, "Neoliberalizm Çağı”nda devletleştirmekten bahsedilebiliyor. Demek ki sermaye açısından durum çok kötü!

Mali kriz o boyutlara varmıştır ki, artık pazar mekanizması kendi kendini düzenler doğması; bu neoliberal temel ilke tartışılır olmuştur. Devletleştirme düşüncesinin gündeme gelmesi bunun açık bir ifadesidir.
Almanya‘da Deutsche Bank’ın şefi J. Ackermann, adeta yalvarırcasına devletin müdahale etmesini dile getirmektedir. Büyük bir bankanın iflas etmesi sadece o banka ile sınırlı kalmayacak ve başka sektörleri de etkisi altına alacaktır. Ackermann bunu çok iyi bilmektedir ve Alman sermayesinin korunması için devlete çağrıda bulunmaktadır.

Pazara olan güvenin sarsılması neoliberalizme olan güvenin sarsılması anlamına gelmektedir. Devletin müdahale etmesini talep edenlerin bir düşüncesi de neoliberalizme olan güvenin sarsılmasının önünün alınmasıdır. Tarihin cilvesine bakın ki, bunu da yok saydıkları, ekonomi dışına ittikleri, etkisinin kalmadığını söyledikleri devletten talep ediyorlar. Kaynescilere gün doğuyor! Böylece devletin, ne kadar uluslararasılaşırsa uluslararasılaşsın sermaye açısından gereksiz olmadığını bizzat neoliberaller dile getirmiş oluyorlar. Bakalım onlara inanıp da bundan siyasi sonuçlar çıkartanlar ne yapacaklar!

Ackermann „serbest pazarın“ sonuna geldiğini, en azından pazarların kendi kendini tedavi edeceğine inanmadığını“ açıklıyor ve „bankaların, merkez bankalarının ve hükümetlerin“ ortaklaşa eylemiyle krizin üstesinden gelinmesi gerektiğini savunuyor.

Daha düne kadar neoliberalizmin kılıçlarını şakırdatanlar, bugün devlet üzerine övgüden başka bir şey söylemiyorlar. Özellikle ABD ve AB’de mali analistler, merkez bankası başkanları, bir kısım medya koro halinde devletin gerekliliğinden, onun "erdem"lerinden bahsetmeye başladılar.

ABD’de devletin yardım etmesi gerekir talebi, merkez bankasının, özel bankaların verdiği ve geri ödenmesi artık söz konusu olmayan bütün kredileri satın almasını ve böylece bütün riski üstlenerek özel bankaları temize çıkartmasını da kapsamaktadır.

Bay Devlet iş başında!
Neoliberalizmin kendi ilkelerine ihaneti artık olağanüstü olmaktan çıktı. Bay devlet hatırlandı ve göreve çağrılıyor:
Bir daha:
1-Büyük Britanya’nın en büyük ipotek bankalarından birisi olan Britanya Northern Rock, Britanya hükümeti ve İngiltere Bankası tarafından iflastan kurtarıldı ve devlet tarafından bütün zararlarıyla birlikte devralındı. Banka devletleştirildi.

2-ABD’de Merkez Bankası FED, batmak üzere olan Bear Stearns’i kurtarmak için harekete geçti ve 30 milyar dolarlık mali garanti ile JP Morgan Chase tarafından devralınmasını sağladı. Bu kurtarma eyleminin ardından devlet, Wall Street kurtardı dendi. Doğru bir tespit: Bu kurtarma eyleminin yanı sıra FED, piyasaya 200 milyar dolar sürdü, faizleri bir kez daha düşürdü ve 1930’dan, o büyük krizden bu yana yapmadığını yaparak, değerli kâğıt spekülasyonu yapanlara seçkin bankalara verilen kredilerden vermeye başladı. Yani spekülasyon yapmaya devam edin arkanızda ben varım dedi.

3-Tabii sorun ABD ile sınırlı değildir. Başka ülkelerde de bankalar iflaslarla karşı karşıyalar. Ve devlet o bankaların yardımına koşacak, onları iflastan kurtarmak için yapması gerekeni yapacak: Devralmak, devletleştirmek.

İşin açığı ve kısası: Açık ki bazı merkez bankaları, bütün riskli gayrimenkul kâğıtlarını, bunlarla ilgili batık kredileri devralacaklar ve karşılığında da bu bankalara, onları zararlarından dolayı mükâfatlandırmak ve zarar yapmaya devam etmelerini sağlamak için olsa gerek, garantili devlet tahvilleri verecekler. Devlet, hemen her kriz döneminde yaptığını bu sefer de yapacaktır: İflas edenlerin borcunu üstlenmek ve böylelikle ceremesini işçi sınıfı ve emekçi yığınlara çektirmek. Yani karlar özelleştirilirken, borçlar devletleştirilmiş olacak.

4- Durum o derece ciddi olmalı ki, şimdilerde borsacılar da radikal tedbirlerin alınması gerektiğinden bahsetmeye başladılar. Yani devleti göreve çağırıyorlar.  Bu çağrı, geri dönmeyecek kredilerimizi, tamamen değersizleşen spekülatif kağıtlarımızı devral demekten başka bir anlam taşımamaktadır. Yani devlet bu spekülatörlerin zararlarını “sosyalleştirmek”; halkın adına devralmakla karşı karşıyadır.

5-Krizden dolayı büyük risk altına girmiş olan özel kredi sigortacılarının işlemlerini devletin devralması talep edilmektedir. Veya durumu kurtarmak için bu şirketlerin yapacağı her türden sahtekârlığa devletin iki gözünü birden yumması isteniyor.

6-Bizzat IMF, geleneksel para politikasının artık sonunun geldiğini açıklamıştır. Bu itirafın anlamı oldukça açıktır: Karlar özelleştirilecek, zararlar devletleştirilecek. Neoliberalizm tarafından Keynescilik diye mahkûm edilen devlet destek tedbirlerin artık kaçınılmaz olduğu kabul edilmektedir. Neoliberalizm açısından bu bir ölümdür. Neoliberalizmin başına gelecek olanlar o kadar önemli değil. Ama önemli olan, neoliberal ideologların yolundan giderek Marksizm adına devleti önemsizleştirmiş olanların şimdi bu durumu nasıl açıklayacaklardır!

7- Başka, öbür cepheden de atışlar durmuyor, durmayacak. Dünya ve Avrupa Sosyal Forumun başına çöreklenmiş olan pasifistler ve reformistler, güya neoliberalizme karşı Keynesciliği savunarak geri çekilişlerini saldırıya dönüştürerek yeniden işçi sınıfı ve emekçi yığınları "sosyal devlet"in kucağına itmek için sabırsızlanıyorlar. Neoliberalizmden kendilerince hesap soracaklar, "Tobin-Vergisi" talebinin, "pazarları kontrol etme" talebinin vb. ne denli doğru olduğunu, yaşamın, krizin kendilerini doğruladığını savunacaklardır.

Mevcut haliyle mali kriz çok şeye açıklık getirdi. Bu krizin ekonomik krize dönüşmesi durumunda teori dünyasında da bazı sarsıntılar mutlaka olacaktır.