deneme

3 Mayıs 2008 Cumartesi

TARIM SEKTÖRÜNDE SPEKÜLASYON




   
“Sermaye, kâr olmadığı zaman ya da az kâr edildiği zaman hiç hoşnut olmaz, tıpkı eskiden doğanın boşluktan hoşlanmadığının söylenmesi gibi. Yeterli kâr olunca sermayeye bir cesaret gelir. Güvenli bir yüzde 10 kâr ile her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20, iştahını kabartır: yüzde 50, küstahlaştırır; yüzde 100, bütün insansal yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kâr ile, sahibini astırma olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet, atılmayacağı tehlike yoktur. Eğer kargaşalık ile kavga kâr getirecek olsa, bunları rahatça dürtükler. Kaçakçılık ile köle ticareti bütün burada söylenenleri doğrular." (J. Dunning'den aktaran Marks, Kapital, C. I)


Gıda maddeleri fiyatı ancak „rahatsız edici“ boyutlarda artmaya başlayınca sorumlu aranmaya başlandı. Ve kısa bir aramadan sonra bulundu da. Fiyat artışlarını nedeni bio-yakıt dendi. Bu masal, bazı tekellerin çıkarına hizmet için anlatılmaya başlandı. Fosil enerjiden (petrol, doğal gaz ve kömür) yenilenebilir enerjiye geçiş, gıda maddelerinin,  özellikle de buğday, fasulye, soja, pirinç gibi temel gıda maddelerinin fiyatlarındaki artışın nedenidir dendi. Ama fosil enerjiden yenilenebilir enerjiye geçiş için çok ciddi projelerin olmadığı, ancak gelecek için proje ve planlamaların yapıldığı bir dönemde, yani şimdi, bu niyetler söz konusu gıda maddelerinin fiyatını nasıl artırır?

Büyük enerji tekelleri, petrol ve otomobil sanayileri, enerji kaynaklarında bir değişime hazır olmadıklarını, böyle bir değişim için niyetlerinin olmadığını, enerji sorunu nasıl çözümlenmişse öyle devam edilmesi gerektiğini gizlemiyorlar. Bu tekeller, şüphesiz ki kamuoyunun tepkisinden dolayı birtakım önemsiz deneme tesislerine karşı gelmiyorlar, tam tersine kamuoyunu sakinleştirmek için bu türden tesislerin kurulmasını destekliyorlar bile.
 
Fosil enerji tekellerinin ve onlarla işbirliği içinde olan otomobil sanayi ve petrol sanayi, petrolden elde edilen „tatlı“ karların devamını sağlamak için kontrollerindeki örgütleri ve özellikle de Hükümet Dışı Örgütleri, satın aldıkları bilim adamlarını harekete geçirmekte, kapsamlı medya ilanları vermekte gecikmediler. Amaç, temel gıda maddelerindeki fiyat artışının sorumlusu olarak bio-yakıtı göstermekti.

Bu propagandaya göre bio-yakıt için yoğun bir şekilde bitki ekimi yapıldığı için tahıl ekilecek alanlar azalıyor ve bu da -üretim azaldığı için- fiyatların artmasına neden oluyor.

Bunu iddia edenlerin en önde gelenlerinden biri BM-Gıda ve Tarım Örgütüdür. Bu örgütün ve dolayısıyla BM'in ne derece güvenilir bir adres olduğu bağımlılık-bağımsızlık durumuna bakarak açıklanabilir. BM, Amerikan emperyalizminin güdümü altındadır ve dolayısıyla Amerikan tekellerinin çıkarlarına göre hareket etmektedir. Gıda maddeleri fiyatlarındaki artıştan Bio-yakıtı sorumlu tutanların başında bu örgütün gelmesi şaşırtıcı olmamalıdır.

İkinci sırada IMF gelmektedir. Bu örgüt, ağırlıkta Amerikan emperyalizminin hegemonyası altındadır. Ve sonraki sıralamada Hükümet Dışı Örgütler -örneğin Yağmur Ormanlarını Kurtar“, „Greenpeace“- gelmektedir. Bu örgütler resmen kapitalist şirketler gibi hareket etmekteler.

Sonra, güya bilim adamları gelmektedir. Aldıkları „desteğin“ karşılığı olarak tekelerin çıkarları doğrultusunda „analiz“ ve propaganda yapmaktalar.

Ama ilginç olan, şimdiye kadar hiçbir bilim adamının bio-yakıt ve gıda maddeleri fiyatlarının artışı arasında bağ kuran bilimsel bir kanıt öne sürmemiş olmasıdır.

Peki, gıda maddeleri fiyatlarının artışının gerçek nedenleri nedir?
Başlıca nedenler:
-Tarım ürünleri üzerine spekülasyon.
-Gen teknolojisine bağlı tarımsal ve gıda üretimini insanlığa zorla kabul ettirme çabası.
-AB’nin tarım krizinin sorunlarının başka ülkelere; bağımlı ve yeni sömürge ülkelerin sırtına yıkılması ve emperyalist ülkelerin tarımı sübvanse etmeleri.

Birinci neden temel gıda maddelerinde fiyat oluşumunun uluslararasılaşmasında aranmalıdır: Londra, ama özellikle de Chicago ticaret borsalarında önemi giderek artan gıda maddelerinin fiyatları oluşturulmaya başlanmıştır. Böylelikle spekülatörlere,  vadeli ve „gelecek“ üzerine spekülasyonlara kapılar ardına kadar açılmıştır. Bunun böyle olduğunu, Amerikan konut spekülasyonundan sonra o alanı terk eden büyük spekülatörlerin gıda maddelerine, hammaddelere yönelmelerinde görmekteyiz. Kapitalist sistem kar sorununu; kar oranlarının eğilimli düşme sorununu aşamamaktadır. Aşırı biriken ve azami karlı yatırım alanı arayan sermaye, Amerikan konut sektöründe spekülasyon balonunun patlamasından sonra spekülasyon üzerinden azami kra/kazanç elde etmek için gıda maddelerine ve hammaddelere yönelmiştir.

İkinci nedeni gen tekniğine dayalı gıda maddeleri üretimi oluşturmaktadır. Başta ABD olmak üzere sayılı bazı ülkelerde gen tekniğine dayalı gıda maddeleri üretilmektedir. Ama bu teknolojinin gıda maddeleri üretiminde kullanılmasına karşı dünya çapında bir tavır alış, mücadele de vardır. Burjuva politikanın küçümseyemeyeceği bir kamuoyu bu ürünleri bilinçli olarak tüketmediği gibi, bu alanda aydınlatma çalışması da yapmaktadır. Bu çalışmalarda hükümetler ve bu alandaki tekeller hedef alınmaktadır. Gen tekniğine dayalı gıda maddeleri tüketiminin tekellerin istediği gibi yaygınlaşmamasında bu mücadele belirleyici bir rol oynamaktadır. Durumu bilen tarım tekelleri, gen teknoloji kurumları, daha bugünden gelecekteki „kıtlık“ tehlikesine dikkati çekmek ve böylesi sorunla karşı karşıya kalmamanın yolunun gen tekniğine dayanan gıda maddeleri üretiminden geçtiği mesajını vermek çabası içindeler. Bu mesaj ortamının oluşturulması için de aslı astarı olmayan, abartıdan ibaret propagandalar yapılmaktadır. Bütün bunlar, gen tekniğine dayanan üretim yapılması için tarım ürünleri fiyatını artmasına hizmet eden propagandadan ibarettir.

Gen tekniğine dayalı üretimin mümkün olan her üründe ve ülkede serbest olması durumunda nelerle karşı karşıya kalınılabileceğine bu tekniğine dayalı mısır üretimi göstermektedir. Esasen ABD'de, ama başka bazı ülkelerde de Monsanto gen-mısırı üretiminin tekelleştirilmesi sonucunda bu mısırın fiyatı artmıştır. Monsanto tekeli, bu mısırı kullanmayan mısır üreticilerini de Monsanto mısırı ekmeye zorlamaktadır. Çok basit bir nedenden dolayı: Gen mısırı, tohumların rüzgâr tarafından uçurulmasıyla bu mısır türünü ekmeyen üreticinin tarlasında da ekilmiş gibi çoğalıyor. Ve bu tekel, kullandığı bir örnekleme yöntemiyle bu ekim alanlarında da Monsanto mısırının ekildiğini kanıtlıyor ve üreticiyi, mahkeme yoluyla lisans ödemeye zorluyor ve aynı zamanda üreticinin, ürünün bir kısmını tohumluk olarak ayırmasını yasaklıyor. Böylece üretici, tohumluk mısırı Monsanto tekelinden satın almak zorunda kalıyor. Sonuçta, bir taraftan mısır fiyatları artarken, diğer taraftan da gen mısırı üreticileri ilgili tekele bağımlı kalıyorlar.

Üçüncü neden ABD, AB ve Japon'daki sübvansiyonlardır: Amerikan emperyalizmi, Japon emperyalizmi ve bir bütün olarak AB, kendi tarım tekellerini ve büyük tarımcıları adeta sübvansiyona -desteklemeye- boğmuştur. Bunun sonucu olarak sübvanse edilmiş tarım ürünleri öyle düşük fiyatlarla dünya pazarlarına sürülmüştür ki, bu ülkeler dışında kalan ülkeler/ekim alanları verimsizleşmiştir; buralarda üretim pahalıya mal olduğu için tarım üretimi gerilemiştir. Bundan dolayıdır ki, bu ülkeler dışında hemen bütün ülkelerde, ama özellikle de bağımlı ülkelerde üretici köylü topraklarını terk etmek, tarım yapmaktan vazgeçmek zorunda kalmıştır.

Tali nedenler:
-Dünya çapında olağanüstü yaygınlaşmış olan hayvancılık, gıda maddeleri fiyatının artışında bir neden olarak görülebilir. Aslında bir kısım besi hayvanlarıyla insanlar, gıda maddeleri sorununda gerçek rakipler olarak karşı karşıyalar. Her iki taraf da hemen hemen aynı gıda maddelerini tüketmekteler. Örneğin mısır ve başka taneli ürünler sığırcılıkta kullanılırken, kümes hayvanlarının yemi insanların temel gıda maddeleriyle hemen hemen aynıdır. Hayvan besiciliğindeki gelişme, insanların gıda maddeleri sıkıntısı çekmesine neden olabilecek boyutlarda yaygınlaşma eğilimi göstermektedir. Örneğin dünya çapında büyük baş hayvan sayısı son 100 yıl içinde yüz misli artmıştır. 

-Gıda maddeleri sanayindeki ve tarım ticareti yapan tekellerdeki oldukça güçlü yoğunlaşma, gıda maddelerindeki fiyat artışının başka bir nedenidir: Dünya çapında sanayileşmiş gıda maddeleri pazarının önemli kesimleri Nestle ve Unilever gibi tekeller tarafından paylaşılmıştır. Ticaret cephesinde ise,   Cargill örneğinde olduğu gibi az sayıda tekel, fiyatları belirleyecek derecede güçlenmiştir.

-Petrol fiyatındaki hızlı artış, gıda maddeleri fiyatının artmasında başka bir neden olarak görülmelidir. Gıda maddelerinin üretimi -tarımda enerji kullanımı-, hazırlanması, paketlenmesi, nakliyatı petrolden ayrı olarak düşünülemez. Bu da tarım üretimini fiyatını etkilemektedir.

-Gıda maddelerinde fiyat artışının başka bir nedeni de „yükselen pazarlar“ denen Çin, Hindistan gibi ülkelerde artan taleptir.

Gıda maddeleri fiyatının artışına neden olan temel ve tali birçok nedeni yukarıda sıraladık. Bunların içinde bio-yakıt yok. Bio-yakıt için gıda maddeleri tüketimi güya patlama noktasına gelmiş. Nerede gelmiş, nasıl gelmiş, bu bilinmiyor, ama böyle bir iddia var ve bu doğrultuda propaganda da yaygın yapılmaktadır.

Açık ki, bio-yakıtın tarım ürünleri fiyatının artışında oynadığı rol abartılmaktadır. Örneğin Avrupa'da tarım alanlarının ancak yüzde 3'ü bio-yakıt ekimi için ayrılırken, dünya çapında bu oran yüzde 1 dahi değildir. Ama sadece hava koşulları, dünya çapından tarım ürünleri üretimini yüzde 20 oranında etkiliyor. 

Brezilya'nın dışında hiçbir ülkede dikkate değer bir bio-yakıt tüketimi yok. Brezilya'da benzin yerine alkol kullanımı gerçekten yaygındır. Ama bu yakıt, sadece ve sadece şeker kamışından üretilmektedir. Şeker ise, fiyatları artmayan az sayıdaki gıda maddelerinden birisidir.
Şeker kamışından üretilen alkolün yaygınlık derecesi ne olursa olsun Brezilya'da da bio-dizel programı henüz başlangıç aşamasındadır. Bu nedenle geniş çaplı tarım topraklarının bio-yakıt için üretime ayrılması veya bu yakıt için hammadde üretiminden dolayı topraklara el konması gibi bir durum bu ülkede yok veya henüz yok.
Şeker pancarından da bio-alkol üretme çabaları var. Ama oldukça önemsizdir. Şeker fiyatlarının seyri bunu göstermektedir.

Brezilya dışında sadece ABD'de bio-yakıtla ilgili dikkate değer bir faaliyet var. Bu da mısırdan alkol elde etme programıdır. Ama burada mantığı zorlayan bir sorun var: Şayet sadece tanecikler değil de bitkinin bütünü kullanılacaksa, neden başka bir bitkiden değil de özel olarak mısırdan bio-yakıt elde edilmeye çalışılıyor? Örneğin Brezilya'da sadece, bitki olarak şeker kamışının sıkılmasıyla elde edilen sıvı madde değil, bitkinin tamamı kullanılıyor. Bu türden üretimin beraberinde getirdiği olumlu gelişme, şeker kamışı tarlaları, kamışı alındıktan sonra geriye kalan bitkinin yok edilmesi için artık yaygın olarak yakılmıyor.

Her halükarda mısır taneciklerinden bio-alkol üretimi dünya çapında mısır fiyatını etkileyecek boyutlarda değildir. Çünkü şu anda mısırdan bio-alkol üretimi için kullanılan mısır miktarı, dünya çapında mısır üretiminin ancak yüzde 1'ine tekabül etmektedir.

Brezilya ve ABD dışında İsveç, Almanya (raps bitkisi) ve Fransa'da da bitkiden bio-yakıt elde etme faaliyeti var.  Bunlar oldukça önemsizdir. Veya denize düşen bir damla su, denizdeki su miktarını ne kadar çoğaltıyorsa, bu ülkelerdeki bio-yakıt için gıda maddeleri tüketimi de gıda maddeleri fiyatını o derece etkiliyor.

Milyarlarca insanın temel gıda maddesi olan ve fiyatları astronomik artan buğday ve pirincin bio-yakıt için dünya çapında yaygın ve ürün miktarını etkileyen kullanımı yok.

Bütün veriler, bio-yakıtta bir yükselişin yaşanmadığını, Brezilya'da şeker kamışından üretilen alkol hariç en azından bu yükselişin henüz başlamadığını göstermektedir. Bu nedenle bio-yakıt, gıda maddeleri fiyatındaki astronomik artışın nedeni olamaz.

Tabii sorunla ilgili başka savlar da var. Örneğin, dünya çapında bio-yakıt üretmek için gerekli bitkilerin ekiminde kullanıla tarım alanları çok genişlemiş olduğundan dolayı, tahıl üretimi için gerekli arazi azalmıştır ve bu da gıda maddeleri fiyatının artmasına neden olmuştur deniyor. Bu savın da ciddiye alınacak bir yanı yoktur. Dünya çapında ekilebilir geniş tarım alanları mevcuttur ve bu alanlar kullanılmamaktadır.  Bunun ötesinde fiyatlar düşmesin diye büyük ölçekte gıda maddeleri yok edilmektedir. Yani, ekilebilir bütün alanlar ekilse ve fiyatlar düşmesin diye gıda maddeleri yok edilmese, bırakalım şimdiki 6,5 milyarlık nüfusu 12 milyarlık bir nüfus da besin sorunuyla karşı karşıya kalmayacaktır.

Cevaplandırılması gereken soru, özellikle bağımlı ülkelerde geniş alanlar neden ekilmiyor? Bu sorunun cevabı yazı içinde veriliyor: ABD, Japonya ve AB'de tarım sübvansiyonları gıda maddeleri fiyatlarını öyle düşürmüştür ki, ancak birkaç ülkede özel koşullar altında tarım yapmak değer olmuştur. Bağımlı ülkelerde halkın sofrasındaki pirinci, ekmeği alanlar, aslında çalanlar, tarımı sübvanse eden gelişmiş ülkelerdir.

“Şamar oğlanı” yapılan bio-yakıt ve masallar:
Dünya Bankası, FAO ve IFPRI (Uluslararası Gıda Maddeleri Araştırma Enstitüsü), tarım ürünlerindeki fiyat patlamaları için bio-yakıt için tarımsal ürün tüketimini sorumlu gösteriyorlar Bunlara göre tarım ürünlerinden elde edilen enerjiden dolayı tarım ürünleri fiyatı, her bir üründe değişik olarak, yüzde 26 ila yüzde 72 oranında artmıştır. Bu temel neden olarak, spekülasyon ise bundan sonra gelen neden olarak gösterilmektedir.

AMD, Cargill vb büyük tarım tekellerinin, Societe General, Rabobank gibi bankaların, Chevron, Shell, Exxon-Mobil, BP gibi petrol tekellerinin bio-yakıtla ilgili projeleri için milyarlarla ifade edilen harcamalar yaptıkları, yine milyarlarla ifade edilen projelerin planlandığı; yani bu tekellerin alternatif enerjiye geçiş için ciddi bir hazırlık içinde oldukları iddia edilmektedir. Ama bu iddialar öne sürülürken var olanla, planlama, hazırlık aşamasında olan, laboratuar denemesi, büyük ve küçük tesisler, büyük ve küçük üretim, deneme üretimi ve pazar için üretim arasında hiçbir fark gözetilmiyor. Söz konusu bu tekelerin bu alandaki mevcut ve gelecek için yatırımlarının toplamı milyarlarca dolar veya Avro tutabilir. Ama şimdiye kadar bazı tekil projeler için en fazlasıyla birkaç yüz milyon dolarlık bir yatırım yapılmıştır.

Dolayısıyla burada söz konusu olan, enerji türünü değiştirmek için yoğun bir çaba değildir. “Ne olur ne olmaz düşüncesiyle, yarı yolda kalmamak için alternatif enerji alanındaki gelişmelere ayak uydurmaya çalışmaktır. Aynı durum otomobil sanayinde de yaşanmıştır; hidrojen-otomobilleri,   güneş enerjisiyle hareket eden otomobiller üretilmedi mi? Nerede bu otomobiller?

Gerçek olan, fosil enerji tüketimini terk etmek için tekellerin ve emperyalist ülkelerin ciddi çabalarının olmamasıdır. Bu konuda öne sürülen iddialar propagandadan öteye henüz geçmemiştir.

Bio-enerji elde etmek için bu alandaki teknoloji, gıda maddelerini bio-enerji hammaddesi olarak kullanmayı gereksiz kılacak boyutlarda gelişmiştir.

Hem bio-alkol hem de bio-dizel veya bio-gaz, gıda maddesi olarak tüketilmeyen bitkilerden de, örneğin otlarda, kamıştan, odundan, hatta kızartma yağı artıklarından da elde edilmektedir. Örneğin Brezilya'da Mamona bitkisi yaygın bir şekilde Rizinus-yağı üretimi için kullanılmaktadır. Avrupa’da kolza bitkisinden bio-dizel üretilmektedir. Bu bitki de gıda maddesi olarak mutlaka gerekli değildir.

Şüphesiz ki, bio-yakıt için gıda maddesi olarak tüketilen bitkilerin ekimi insanların beslenmesiyle rekabet/çatışma içinde olabilir. Bu mümkündür ve reddedilemez. Ama salt bundan dolayı bu teknolojiye karşı gelmek anlamsızdır. Şimdiye kadar böyle bir rekabet/çatışma yaşanmamıştır ve yaşanması da engellenebilir. Önemli olan, gıda maddesi olarak kullanılmayan bitkilerin bio-enerji hammaddesi olarak kullanılmasıdır.

Tekelci sermaye, finanse ettiği “Hükümet Dışı Örgütler” veya enstitüler üzerinden bu alanda akıl almaz yalanları gerçekmiş gibi yaymaktadır. Örneğin geniş plantasyonlarda hurma yağı, esas itibariyle margarin ve başka sanayileştirilmiş gıda maddeleri ürünleri için üretilmektedir. Ama bu gerçeklik, üretilen bu hurma yağının bio-dizel üretimi için kullanılıyor biçiminde çarpıtılmaktadır. Gerçekte ise hurma yağından bio-dizel üretmek için dikkate alınması gereken projeler henüz yok.

Bu alandaki başka başlıca uydurmalar da şöyle:

Bio-yakıt için emperyalizme bağımlı ülkelerde ekim alanlarının kullanılmasının veya bu türden ülkelerin üretim alanı olarak kullanılmasının buralarda işgücünün ucuz olmasına bağlamasının gerçekle ilişkisi yoktur. Bu ilkelerde işgücü, bio-yakıt gündemde değilken de ucuzdu.

Emperyalizme bağımlı ülkelerde topraklarını ele geçirmek için küçük üretici köylülerin tarım alanındaki tekelci sermaye ve büyük toprak sahipleri tarafından topraklarından kovulmaları hiç de yeni bir olgu değildir ve dolayısıyla bio-yakıt ile bir ilişkisi yoktur.

Emperyalizme bağımlı ülkelerde tarım kapitalistlerinin ve büyük toprak sahiplerinin, hükümet ve uluslararası tekellerle işbirliği içinde ekim topraklarına, doğaya zarar verecek derecede gübre kullanarak geniş alanları mono kültür (tek ürün) için kullanmaları ve bu kültür üretimini küçük üreticiler açısından imkânsız kılmaları ve böylece küçük üretimi yıkmaları yeni değildir ve bu anlamda bio-yakıt sorunuyla bir ilişkisi yoktur.

Brezilya ve Endonezya'da yağmur ormanlarının yok edilmesi yeni değildir, bio-yakıt sorunu gündeme gelmeden önce de bu ormanlar yok edilmekteydi. Bu ormanların yok edilmesiyle bio-yakıt arasında herhangi bir bağ şimdiye kadar kurulamamıştır.

Örneğin “regenwald.org.'da savunulan “hurma yağı, bio-dizel için temel bitkidir” argümanının gerçekle hiçbir ilişkisi yoktur. Bu propaganda yapılıyor, ama dünyanın neresinde hurma yağını hammadde olarak kullanarak bio-dizel üretildiği veya hurma yağını böyle tanımlayacak derecede üretildiği bilinmiyor. Böyle bir yer, bir işletme yok.

Birtakım çevreler emperyalizme bağımlı ülkelerde küçük üretici köylülüğün yoksulluk durumunun kendileri için düşündürücü olduğunu vurguluyorlar, ama bu köylülerin neden bu duruma geldiklerinin temel nedeni hakkında tek kelime söylemiyorlar. Sorunun nedenini yapısal olarak gelişmiş ülkelerin tarım ürünlerini yoğun bir biçimde sübvanse etmelerinde ve böylece dünya tarım pazarlarında fiyatları düşürmelerinde, bu düşük fiyatlarla rekabet edemeyen bağımlı ülkelerdeki küçük tarım üreticisi köylünün tarım sektöründen çekilmek zorunda bırakılmasında ve dönemsel olarak da spekülasyonda aramıyorlar; bu ülke ve sermayeyi mahkûm etmiyorlar.  

Aile bütçeleri ne kadar yetersiz olursa, gıda harcamaları için ayrılan pay da o kadar büyük olur. Örneğin gelişmiş ülkelerde aile bütçesinin ortalama yüzde 15'i gıda maddelerinin alımına ayrılırken, bu oran geri kalmış ülkelerde yüzde 50'den daha fazladır. Günde bir dolardan daha az bir miktarla geçinmek zorunda kalanlarda bu oran yüzde 75'in üzerindedir.
Dünya Bankasının verilerine göre 2,2 milyar insan minimum koşullarda yaşıyor. Bu insanlar, birdenbire iki misli pahalanan gıda maddeleri, örneğin pirinç için verecekleri paraları yok. Bu en fakir ülkelerde aile bütçelerinin yüzde 80 ila yüzde 90'ı gıda maddelerine ayrılıyor.  

IMF ve DB, genişleyen dünya ticaretinin bütün dünyada yoksulluk ve açlığın kökünü kazıyacağını açıklamıştı. Açlığın yok edilmesi söz konusu olunca, gıda bitkilerinin teşvik edileceği, yeterli gıdanın sağlanması için programların geliştirileceği sanılıyordu. Ama bu kurumlar, uluslararası tekelci sermaye ve emperyalist ülkeler adına başka programları uygulama peşindeydiler: Emperyalizme bağımlı ülkelerin, yerel pazarlar için değil de ihracat için tarım yapmalarını talep ediyorlardı. İç tüketim için üretimin yerini ihracat için üretim almaya başladı; birçok bağımlı ülke buna zorlandı. Malili köylü, uluslararası tahıl tekellerinin ekmek sorununu çözeceğine inanmalı, toprağını terk etmeli ve şehirlerde, uluslararası sermayenin işletmelerinde ucuz işgücü olarak çalışmalıydı. Afrika'nın kıyı devletleri, borçlarını ödemek için balıkçılık haklarını emperyalist ülkelerin balıkçı filolarına satmalıydılar. Öyle de oldu.  

IMF, DB vb. uluslararası kurumlarıyla birlikte uluslararası tarım tekelleri, tarım sanayi tekelleri, emperyalist ülkeler, neoliberal dayatmalarının sonucu olarak dünya çapında pazarları ellerine geçirdiler, bağımlı ülkelere de dünya ekonomisine katılma şansını bıraktılar. Gerçekleşme olanaklarının yok edildiği bir “şans”!