deneme

26 Nisan 2008 Cumartesi

DEDEM DUYSAYDI “DEVİRİN ‘NAMISSIZLARI” DERDİ!




Tarım ürünleri bolluğu içinde açlık!
İnsanlık tarihinde şimdiye kadar görülmemiş bir gelişmeyle karşı karşıyayız. Gıda maddeleri pazarı gıda maddeleriyle dolup taşıyor, ama bir milyara yakın insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya ve milyonlar açlığa karşı isyan ediyor.

Bu durum kapitalist sistemin ömrünü doldurduğunu göstermektedir. Maoculara göre her ne kadar dünyanın yarısı feodal veya yarı feodal olsa da, tarım tekniği,  nakliyat kapasitesi,  depolama ve sorunla ilgili başkaca teknolojiler bütün insanlığın beslenme ihtiyacını karşılayacak derecede gelişmiş olmasına rağmen milyonlarca insan bir ekmek alamayacak durumda bırakılmış,  açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Gıda maddeleri kıtlığı yoktur. Bu, burjuva basının, spekülatörler dünyasının düpedüz bir yalandır.

Dünya nüfusu 6 milyardan biraz fazladır. Yaklaşık 5 milyar insanın temel gıda maddesi pirinçtir. Son iki ay içinde pirincin dünya fiyatı yüzde 75 oranında artmıştır. Bu fiyat artışından kimin kazandığı, kimin kaybettiği bilinmiyor değil. BM’in hesaplamasına göre yerküre, daha bugünden 12 milyar insanı besleyebilecek kapasiteye sahiptir. Ama kapitalizm koşullarında insanların gıda gereksinimlerini karşılamak için değil, azami kar için üretim yapılır ve tarım sektöründe de uluslararası tekeller, var olabilmek için tek kural, tek amaç tanırlar: Rekabet ve azami kar.

Azami kar hırsı uluslararası mali sermayeyi, kaçınılmaz olarak sürekli, yeni karlı yatırım alanları aramaya zorlamaktadır. Azami kar alanını ele geçirmek için sermayenin işlemeyeceği hiçbir cinayet yoktur. İnsanlığın dolaysız yaşamı kar alanına dönüştürülmüştür: Ulaşım, su, sağlık özelleştirilerek tekelci sermayeye azami kar alanı olarak sunulmuştur. Şehirlerde konut yapımı da sermayeye kar alanı olarak sunulmuştur. Şimdi sıra gıda maddelerine gelmiştir.

Ulusal devletler, uluslararası sermayenin emrindeler ve ne talep edilirse yerine getiriyorlar; vergi, özelleştirme ve başkaca politikalarla spekülasyon için ortam hazırlıyorlar ve böylece dünya çapında işçi sınıfı ve emekçi yığınların yaşamlarını spekülasyon konusu yapıyorlar. Uluslararası sermaye adına IMF’nin dayatması sonunda Türkiye’de dâhil bağımlı, yeni sömürge ülke tarımın geldiği hal ortada.  AB, tarım alanında sübvansiyonları asgarileştirmekle, örneğin bir taraftan hayvancılık alanında küçük üreticiyi iflasa sürüklerken, büyük üreticilerin et ürünleri fiyatını artırmalarına zemin hazırlıyor.

Gıda maddeleri üretimi uluslararası tekellerin çıkarlarına tabi kılınıyor: Genel anlamda bağımlı, yeni sömürge ülkelerin çoğunda tarım 1990’lı yılların başında kadar ulusal pazar için üretiyordu. ‘90’lı yıllardan itibaren durum değişmeye başladı ve uluslararası sermaye bu ülkelerde tarımı da kendine tabi kıldı. Bunda IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası sermayenin hizmetinde olan kuruluşlar belirleyici bir rol oynadılar. Kredi almanın karşılığı olarak dayatılan “yapısal uyumluluk programı”nı Anadolu köylüsü de çok iyi tanımaktadır. Birkaç milyon dolarlık kredi veya borç ertelemesi için neoliberal dayatmaların somut ifadesi olarak ulusal pazarlar uluslararası sermayeye, tekellerin sübvanse edilmiş ucuz ithal tarım ürünlerine açıldı ve böylece bu ülkelerde daha ziyade ihracat için üretim yapan tarım yıkıma uğratıldı. Vergileri, tarım destekleme programlarının rafa kaldırılmasını, patentli tohum kullanma zorunluluğu takip etti. Tarım alanında yaşama olanağı kalmayan küçük üretici köylü şehirleri doldurmaya başladı. Dünün üreticisi köylü, artık gıda maddeleri satın alan tüketici olmuştu.

Tarım tekellerinin uygun gördükleri fiyatları dayatması sonucunda bu ürünler üzerinden spekülasyonun koşulları oluşturuldu. Tarım ürünlerindeki fiyat artışlarının, spekülasyonun asıl nedeni budur, yoksa burjuva uzmanların iddia ettiği gibi örneğin Çin’de ve Brezilya’da süt, et vb. ürün tüketiminin artması veya kuraklık değildir.

Unilever, Nestle, Montanto gibi uluslararası tekellerin dünya çapında tarım sektörünü kontrol etmeleri, fiyatları belirlemelerinin ötesinde neyin ne kadar üretilmesi gerektiğini de belirlemelerini beraberinde getirdi. En çok kar getiren neyse o üretilmeliydi. Bu da fiyatların artmasına neden oldu. Bir taraftan en çok kar getiren maddeler, örneğin bio-yakıt için üretim yapılırken, diğer taraftan başka tarım ürünleri için ekim alanlarının azalması ve bio-yakıt üretiminden dolayı örneğin mısırın gıda tüketimi için azalması da tali olarak fiyat patlamasına neden oldu.

Açlık üzerine spekülasyon ve “balıkçı kadınlar”:    
1789’da o Büyük Fransız Devriminin patlak vermesinde ekmek fiyatları da önemli bir rol oynamıştı. Kötü hasat tahıl kıtlığına neden olmuş, küçük üretici köylü yıkıma uğramıştı. Şehirlerde yaşayanlar da fiyatı birkaç misli artan ekmeği satın alacak durumda değillerdi. Temmuz ayında Bastille ‘nin ele geçirilmesinden sonra kralın iktidardan vazgeçtiğinin açıklandığı belgeyi imzalaması gerekiyordu. Ama imzalamak istemiyordu. Bunun üzerine balıkçı bıçaklarıyla silahlanan balıkçı kadınlar –“Poissardes”- , ayaklanan Ulusal Muhafızlar ile birlikte Versay Sarayına yürüdüler. İçeride kral yandaşlarıyla birlikte ziyafet yapıyordu. Bu kadınlar – o balıkçı kadınlar- monarşinin sonunu getirmişlerdi. Ortaya çıkan gerçeği ise bir türlü hazmedememişlerdi: Ekmek fiyatlarının birkaç misli artması için bir neden yoktu. Çünkü ortada tahıl kıtlığı yoktu. Sadece spekülatörler tahılı istif ederek ekmek fiyatlarının astronomik olarak artmasını sağlamışlardı. Bugün de aynı durumla karşı karşıyayız. Tahıl fiyatlarının astronomik artışında esas sorumlu olan uluslararası tarım tekellerdir, spekülatörlerdir.

Köylünün ürünü değil de ekini önceden satması yeni bir “ticaret” değildir. Bugün bu “ticaret”in sadece adı değişti. Şimdilerde bu işe “Gelecek Üzerine Ticaret” deniyor. Bu, bir beklenti kumarıdır, beklentinin alınıp satılmasıdır, bağlayıcı özelliği olan bir borsa anlaşmasıdır. Yani iki taraf, belli bir metanın belli bir zamanda, tespit edilmiş fiyat üzerinden teslim edilmesi için anlaşıyorlar. Ama modern spekülatörler bir alış-veriş işlemiyle asla ve asla yetinmezler. Aynen Amerikan konut spekülasyonunda bankaların kredi alacaklarını paketleyip başkalarına satmaları gibi, bu alanda da spekülatörler ilk anlaşmayı spekülasyon konusu yaparlar ve paketleyip satarlar. Her spekülatör, satın alığı anlaşmayı, başka bir spekülatöre “makul” bir kar payını ekleyerek satar. Ve bu böyle gider ve her seferinde fiyatlar artar. Sadece 2002 yılında derivatlar borsası Eurex’de yarım milyardan fazla bu türden anlaşma alınıp satılmıştır. Tabii burada söz konusu olan reel değerler değildir, reel karşılığı olan değerlerin alınıp-satılması değildir. Bugün açısından reel, gerçek değerler, beklenti kumarının oynandığı pazarlarındaki (borsalardaki) alış—verişin ancak yüzde 3’ünü oluşturmaktadır. Yani bu pazarlarda, örneğin her 100 Avronun sadece 3 Avrosu gerçektir, karşılığı vardır, geriye kalan 97 Avro sadece ve sadece yazılı olduğu kâğıt üzerinde vardır.

Tarım sektöründe spekülasyon, açlık üzerine spekülasyon için yıllarca süren bir hazırlık yapılmıştır. Ancak Amerikan konut sektöründe patlak veren spekülasyon krizinden sonra o alandan kaçan spekülatif sermaye tarım alanında büyük oyunu başlatmıştır. Zaten artmakta olan fiyatların 2006’da “birden bire” astronomik artışının –temel gıda maddelerinde fiyatların aynı anda, aynı süre içinde artışının bir nedeni olmalıydı. Bu, temel gıda maddelerinde aynı anda ortaya çıkan bir kıtlıkla açıklanamaz. BM’e bağlı Dünya Beslenme Örgütünün (FAO) Nisan ayında yayımladığı bir tahıl istatistiğinde şu verilere yer veriliyor: Tahıl fiyatları 2000’de yüzde 87; 2001’de yüzde 89; 2000’ de yüzde 97; 2003’de yüzde 101; 2004’de yüzde 111; 2005’te yüzde 106; 2006’da yüzde 124; 2007’de yüzde 192; 2007’nin Mart ayında yüzde 151; Nisan ayında yüzde 148; Mayıs ayında yüzde 150; Haziran ayında yüzde 159; Temmuz ayında yüzde 160; Ağustos ayında yüzde 171;  Eylül ayında yüzde 195; Ekim ayında yüzde 201; Kasım ayında yüzde 203; Aralık ayında yüzde 224 ve 2008 yılının Ocak ayında yüzde 239; Şubat ayında yüzde 282 ve Mart ayında da yüzde 284 oranında artıyor.
Dünya tahıl fiyatlarındaki astronomik artışla, Amerikan konut sektöründe patlak veren spekülasyon krizi ve spekülatif sermayenin tarım sektörüne yönelişi arasında açık bir bağ vardır. Sorun sadece bununla sınırlı değildir.

Dünya tahıl depolarının boşaltılması için yıllarca uğraşılmıştır. AB, “süt denizi”ni kurutmak ve “tereyağı dağı”nı eritmek için üretici köylülere üretim yapmaması için ödeme yapmıştır, yapmaktadır. Bu da yetmemiş ve sübvanse edilmiş tahıl ürünlerini bağımlı, yeni sömürge ülkelere “açlık yardımı” adı altında pompalamıştır. Ortaklaşa çaba sonucunda dünya tahıl rezervleri 2007 yılında 405 milyon tona düşürülmüştür. Buna ve artan dünya nüfusuna rağmen tahıl kıtlığı yaratılamamıştır. 2007 yılında tahıl üretimi yüzde 4,6 oranında artarak 2,1 milyon tona çıkmıştır.

Hedge Fonlarının; spekülatörlerin fiyat artışındaki rolleri:
BM sözcüsü Josette Sheeran, 22 Nisandaki açıklamasında “açlığın sessiz tsunami”sinden, “altı ay önce açlar kategorisinde yer almayan milyonların şimdi açlar kategorisinde yer aldıklarından” bahsediyordu.

New Statesman gazetesinin (İngiltere)   „Fiyatları yükselten ticaret çılgınlığı“ başlığını taşıyan bir makalesinde açlık sorunu için önce dünya nüfusunun ve bio-yakıtın artması en önemli neden olarak gösterildi. Ama sonra “bu uzun vadeli faktörler önemlidir, ama gerçek nedenler değildir… Gerçek neden kredi krizidir”, ‘gıda maddeleri kıtlığı’nın nedeni, mali derivatlar (mali bahis pazarı, İ.O.) pazarının çökmesinden sonra meta spekülasyonudur” sonucuna varıldı. Gerçekten de insanlığın son altı ay içinde bu denli bir açlıkla karşı karşıya kalmasının, bir anda dünyanın hemen her yerinde gıda maddeleri fiyatlarının sözleşmişçesine fırlamasının, ne doğrudan kuraklıkla ne de bio-yakıtıyla birincil derecede ilişkisi vardı. Amerikan konut piyasasında patlak veren spekülasyon krizinden dolayı, azami kar peşinde koşan spekülatörlerin milyarları tarım alanına yönlendirmelerinin ve fiyatlarla oynayarak para kazanma hırslarının sonucudur bugün yaşanan durum. Buna Wall Street’te “meta süper çevrimi” deniyor.

Amerikan konut sektöründeki krizden dolayı geri gelmesi artık beklenmeyen kredilerin artmasına paralel olarak spekülatörler ve Hedge-Fonlar, yatırımlarını oldukça riskli “paketlenmiş” değerli kâğıtlardan çekerek  “değer ambarı” denen altına, petrole, “yumuşak meta” denen tarım ürünlerine kaydırdılar. Ve şimdi de su üzerine spekülasyon yapmaya başladılar.

Gıda maddeleri üzerine spekülasyonun oldukça önemli bir bölümü Chicago Borsasında (CHX) yapılmaktadır. Son iki sene içinde çok sayıda Hedge Fon, yatırım bankaları aktivitelerini bu borsada oldukça yoğunlaştırdılar ve bunun sonucu olarak da Ocak ayından bu yana bu borsada tarım sektöründeki yatırım aktiviteleri yüzde 25 oranında arttı. Öyle ki, Hedge Fonların hammaddelere yatırımları son iki sene içinde 55 milyar dolara çıkarak üç misli artmış oldu.

Hedge Fonlar, büyük yatırımcılar vb. gelecekteki beklentiyi satın alıyorlar. Bu, gelecekte belli bir zamanda teslim edilmesi gereken temel gıda maddeleri üzerinde ticarettir, kumardır. Bu arada, teslim tarihine kadar geçen zaman içinde söz konusu maddelerin fiyatları artmışsa yatırımcı da kar etmiş oluyor. Yani önemli olan, teslim tarihine kadar fiyatların artmasıdır, artmıyorsa artmasını sağlamaktır.  

Chicago borsasında yenilebilir ve içilebilir her şey üzerine spekülasyon yapılmaktadır. Satan gelecekte belli bir tarihte malı teslim etmek zorundadır. Üretici, beklenti, gelecek ticareti üzerinden hasatını çok önceden, daha ekim döneminde, miktar, fiyat ve teslim tarihinin belirlenmesiyle satabilir. Satın alan spekülatör, örneğin buğdayın fiyatının teslim tarihinde yükselmiş olacağı üzerine oynamıştır ve spekülatörlerin kar etmesi için fiyatlar yükselmemişse veya beklendiği gibi yükselmemişse yükseltilmesi gerekir, aynen son birkaç seneden, ama özellikle de birkaç aydan bu yana yapıldığı gibi.

Sonuç itibariyle:
Dünya çapında fiyatların astronomik artışının esas nedeni tahıl kıtlığı değildir. Bu konuda burjuva medya utanmazca yalan söylüyor.
BM’in Beslenme ve Tarım Örgütü (FAO) 2007 yılında dünya çapında tahıl üretiminin 2006’ya göre yüzde 5 oranında arttığını bildiriyor. 2008 yılında da tahıl üretiminin artacağı hesabı yapılıyor. (Bkz.: “Junge Welt" , 13 Nisan 2008. “Bolluk içinde Açlık” makalesinden). Dünya nüfusu ise şimdilik yıllık olarak yüzde 1,2 oranında artıyor. Açık ki, fiyat artışlarının nedeni nüfus artışı da değil. 
Burjuva medya fiyat artışlarından iklim değişikliğini de sorumlu tuttu. Doğru, dünyanın şu veya bu bölgesinde tarım üretimini olumsuz etkileyen iklim değişikliği olmuştur. Ama 2007 yılında tahıl üretimi daha öncesine göre yüzde 5 oranında fazlaydı. Yani iklim değişikliği de fiyat artışları için esas neden değildir.  

Fao’nun beslenme endeksine göre Mart 2007’den Mart 2008’e, yani bire sene içinde gıda maddeleri fiyatı yüzde 57 oranında artmış. Dünya çapında alım gücünün düşmesi göz önünde tutulursa bu gelişme, dünya çapında bir tarım krizinin patlak vermesine neden olabilir. 

Dünya Gıda Programı (BM) direktörü Sheehan, sorunun “pazar koşulları”ndan kaynaklandığı tespitini yapıyor. Haklı. Onun “pazar koşulları” dediği kapitalist sistemin kar etme zorunluluğudur. Kapitalist sistem, süreklilik arz eden bir kar sorunuyla karşı karşıyadır. Kar oranları oldukça düşmüştür. Sermaye, adeta ne yapacağını bilemez durumdadır. Azami kar için dünyayı “kısa günde kırk defa dolaşmaktadır”. Sanayi sektörüne yatırımın karşılığı, değmeyecek derecede bir kardır. Konut sektöründe patlak veren spekülasyon krizi o alandaki beklentiyi de düşürmüştür. Geriye belli alanlar kalmıştır: Ancak savaşlarla, hammaddelerle, gıda maddeleriyle spekülasyon yapılarak kazanılmaktadır. Amerikan dergisi “Money Week”e göre 2007 yılında gıda maddeleri spekülasyonuna akan sermaye miktarı 142 milyar dolardı. 1998’de ise bu miktar sadece 10 milyar dolar kadardı. (Aktaran: „Junge Welt" , 5-6 Nisan 2008, „Gıda Kıtlaşıyor“ makalesinden).

IMF ve Dünya Bankasının tarımda neoliberal dayatmalarının yanı sıra ABD ve EU kökenli büyük tarım tekellerinin tek ürüne dayalı tarım yapmaları ve sübvanse fiyatlarla ürünleri pazara sürmeleri, bölgesel talebe göre üretim yapan üreticileri rekabet edemez hale getirmektedir.

Uluslararası tarım tekelleri, insanlığı gen teknolojisi temelinde üretilen tarım ürünlerini tüketmeye zorlamaktadır. Öne sürülen kuraklık, dünya nüfusunun artışı, iklimde değişme, biyo yakıt gibi tali nedenlerle gen teknolojisine göre tarımın kaçınılmaz olduğu kabul ettirilmeye çalışılıyor. 

Neoliberalizm tarım alanında da iflas etmiştir. Yaşanan bir tarım krizi değildir. Amerikan konut pazarında patlak veren spekülasyon krizinin gıda maddeleri piyasasında tekrarıdır. Bir tarım ürünleri spekülasyonu krizidir. Evet, 1634-1637 arasında Hollanda’da patlak veren lale spekülasyonu krizinden[1] hiçbir farkı yoktur. Sadece lalenin yerini tahıl almıştır.

Kapitalizm iyice köşeye sıkışmıştır. Ömrünü çoktan doldurmuştur. Ama kendiliğinden tarih sahnesinden çekilmeyecektir. Bu, bütün dünyada balıkçı kadınların; dünya işçi sınıfı ve emekçi yığınlarının eseri olacaktır.  

Dedem duysaydı  “namıssızlar” demekle yetinmezdi,  “devirin onları” derdi! 







[1] Hollanda’da Lale Spekülasyonu (1634-1637):Busbeck adında bir doğa araştırmacısı 1554 yılında Edirne’den Avrupa’ya Lale getirir. Lale Hollanda’da ekilir, yaygınlaşır ve lale bir spekülasyon aracı olur. Bu yüzyılın ‘30’lu yıllarında laleye olan sevginin genişlemesi, lale tohumu (soğan) ticaretini geliştirmiştir. Laleye talebin artması,  fiyatını da yükseltmiştir. Böylelikle lale soğanı karlı bir ticaret olmuştur. Öyle ki bugün satın alınan lale soğanı, yarın daha yüksek fiyatla satıla biliyor ve yüksek karlar elde ediliyordu. Bu, bütün Hollanda’da lale soğanı üzerine ateşli bir spekülasyonun gelişmesine neden olmuştur. Ülkenin her tarafında lale soğanının alınıp-satıldığı borsalar kurulmuştur, daha doğrusu birahaneler, lokantalar lale borsalarına dönüştürülmüştür. Hollanda’da lale soğanı fiyatı giderek daha da yükselir, bir kısım tüccar da fiyatların yükselmesi için uğraşır.