Ekonomik kriz, toplumsal yaşamı, ekonominin seyrini şiddetine göre değişerek etkiler. Tekelci işletmeleri, mali kuruluşları, bunun ötesinde devletleri iflasa sürükleyecek derecede ağır bir ekonomik kriz, ekonomide uzun dönem süren tahribatının yanı sıra toplumsal ilişkilerde de uzun dönem sürebilen gelişmelere yol açabilir. Çok sayıda işçinin çalıştığı işletmelerin iflas ederek kapanması, on binlerce, yüz binlerce işçinin işsiz kalması sadece kapanan işletmelerle burada çalışanları ve kapanmadan dolayı işsiz kalanları ilgilendiren bir sorun olarak görülemez. Ekonomik kriz dönemleri, devletin bilinçli olarak korku saldığı; sesinizi çıkartmayın, haktan-hukuktan bahsetmeyin, mevcut olanla yetinin vaazını en çok ve sık verdiği dönemdir. Ekonomik kriz dönemleri, bazen de “hamd olsun”la açılış yapan dönemdir! “Hamdolsun”un bir tarafı haline şükret iken diğer tarafı da fırsat bu fırsattır, yapabildiğin kadar vurgun yaptır.
Ekonomik kriz dönemi hemen herkesin yakındığı bir dönemdir. Milyarderi, milyarlar kazanamadığı için yakınır (Tabii her milyarder değil). Fabrikatörü işler kesat gittiği ve iş gücünü daha yoğun sömüremediği ve ürünlerinin alıcı bulamamasından dolayı stoklandığı için yakınır. İhracatçısı, ihracat olanakları sınırlandığı için yakınır. Tarım kapitalistleri ürünleri alıcı bulamadığı için yakınır. Pazar için üretim yapan köylü de aynı nedenden dolayı yakınır. Kapitalistler, şehirde ve kırda küçük üretici, esnaf borçlarını ödeyemediklerinden ve kredi bulamadıklarından dolayı yakınırlar. Bu süreçte kapitalist, en fazlasıyla biraz “tüy” döken, ama esnaf ve şehirde ve kırda küçük üretici iflas ederek işçi sınıfının saflarına katılırlar.
Ekonomik kriz döneminde ülke ekonomisi küçülür, toplumsal sınıf ve tabakalara dağıtılacak “pasta” küçülür! Hükümetlerin böyle veya başka türden ifade ederek verdikleri mesajı şöyle algılamak gerekir: İşçi sınıfı ve emekçi yığınlar kast edilerek bu dönemlerde sosyal haklarda, ücret sorunundan bahsetmeyin, olanla yetinin, sosyal haklar rafa kaldırılırsa, ücretlerde artış olmazsa sesinizi çıkartmayın, kapitalistlere birtakım kolaylıklar sağlanıyor diye hayıflanmayın. Bunu iş yeri açsınlar, işsizlere iş olanağı sağlasınlar diye yapıyoruz. Yani kriz dönemlerinde de hükümet ve kapitalist ele ele işçinin ve emekçinin elinde kalana da göz dikerler. Hükümet kriz programıyla kapitalistin çıkarlarını koruyan tedbirler almış olur.
Ekonomik kriz dönemleri işçilerin ve emekçilerin dünyasını hem karartır hem de aydınlanmasına bir vesile olur: İşsizlikten dolayı, daha da yoksullaşmaktan dolayı dünyaları kararır. Ama kriz dönemlerinde bıçak kemiğe dayandığı için olsun veya bilinçli olarak işçilerde ve emekçi yığınlarda mücadele isteği gelişir; herkes korkmaz, sinmez, işimi kaybederim korkusuyla sessizliğe gömülmez. Hele bir de gerçekten sınıf sendikacılığı yapan sendikalar ve topluma siyasal perspektif veren yapılar varsa sınıfın ve emekçi yığınların mücadelesi sonucunun ne olacağı bilinmeyen ve saman alevi gibi sönen bir tepki, çıkış olmaktan çıkarak krizin nedenlerine, sisteme yönelen bir mücadele olur.
Ekonomik kriz dönemleri her bakımdan eğitici, öğretici, tecrübe kazandıran bir süreçtir. Krizin ekonomik ve toplumsal sonuçları her sınıf ve sosyal tabaka bakımından farklı biçimlerde de olsa eğiticidir; hiç kimsenin krizden öğrenmeme şansı yoktur. Her sınıf kendine göre, kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için öğrenir.
Ekonomik kriz dönemleri aynı zamanda örgütler; bireysel kurtuluşun olamayacağını, bireysel olarak bir sonuç alınamayacağını ve ancak ve ancak ortak ve örgütlü hareket etmekle sonuç alınabileceğini de gösterir.
Ekonomik kriz dönemlerinde gerçekten öğrenmek gerekir, araştırmak gerekir. Krizin nedeni üzerine, neden kaçınılmaz olduğu üzerine, neden dönemsel olarak patlak verdiği üzerine, neden krizsiz kapitalizmin düşünülemeyeceği üzerine öğrenmek gerekir. Kapitalizmle burjuvazi, kapitalizmle işçi sınıfı, burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki diyalektik bağı öğrenmek gerekir. Örgütsüz güç olunamayacağın, ancak örgütlenmekle sonuç alınabileceğini öğrenmek gerekir. Tabii nasıl örgütlenmek gerektiği üzerine de kafa yormak gerekir.
İsterseniz bu yazıda ne öğrenelim üzerine biraz kafa yoralım veya fikir jimnastiği yapalım.
Ne okumalıyız sorusuna cevap vermeye çalışalım.
Bu dönemlerde şu kitapları okumak isterim:
Kapitalizmde, burjuva bir düzende ana sınıfların; şimdiki durumu ve geçmişi temsil eden ve geleceği temsil eden sınıfları tanımak isterdim. Hangi sınıf hakimdir; ekonomiyi, devleti, orduyu elinde tutuyor ve bütün toplumsal yaşamı kendi çıkarı için yönlendiriyor? Bu sorunun cevabını aramak isterdim. Tabii bir de geleceğin nasıl olacağını, hangi sınıfın geleceği olduğunu; sömürüsüz düzeni, sosyalizmi hangi sınıfın kuracağını da öğrenmek isterdim. Tam da bu konularda kendimi ve yakın çevremi aydınlatmak için Marks ve Engelsin “Komünist Manifesto”sunu okumak isterdim.
Herkesin, ön bilgi olmadan da okuyup anlayabileceği bir kitapçık. Yazarları mı? Emperyalist burjuvazinin, ideologlarının ve bu arada Türk burjuvazisi ve bazı kapitalistlerinin dilinden düşmemeye başladılar. Yani Marks ve Engels artık “in” oldular!
Unutmayalım: İlk okuyacağım kitabın adı: Komünist Manifesto.
Bu düzende sınıfların temel sınıfların misyonunu öğrendikten sonra mutlaka ve mutlaka politik ekonominin; kapitalist ekonominin ne olduğunu öğrenmek isterim. Ne yani nasıl sömürüldüğümüzü, nasıl baskı altında tutulduğumuzu, ekonomik krizlerin neden ve nasıl patlak verdiklerini; krizsiz kapitalizmin neden olamayacağını; yani kapitalist ekonominin nasıl işlediğini mutlaka ve mutlaka öğrenmek isterim. Tabii bu konuda oldukça çok kaynak. Kolay anlaşılır olan ve görünüşte zor olan kaynaklar var. Kolay olanı ve zor olanı göz önünde tutarak politik ekonomi konusunda ne ile başlamak isterdin diye bana sorulsaydı, cevabım şu olurdu: Zor görüneni seçer ve Kapital'le işe başlamak isterdim. Doğru anlaşılması zor, ama imkansız değil. Marks Kapital'in 1. cildine önsözünde Alman işçilerine, burada, İngiliz işçi sınıfının durumu; İngiltere'nin durumu sizin geleceğinizdir der. Ve o, bu yapıtını işçiler okusun diye yazmıştır. Kapital'e başlayınca önce soyutlamanın yokuşunu çıkacaksınız. Aynen İsviçre'deki Matterhorn dağına çıkar gibi. Kitabın üçüncü kısmına kadar tırmanacaksınız ve sonunda soyutlamanın doruk noktasına varmış olacaksınız. Gerisi kolay: Kitabın geriye kalanı, 2. ve 3. kitaplar, soyutlamanın o doruk noktasında bakıldığında “çocuk oyuncağı” gibi gözükür. Düşünün bir kere Matterhorn'a tırmanmışsınız ve aşağıya bakıyorsunuz; her şeyi görüyorsunuz. Bana soran olsa politik ekonomiye zor gözükenle başlardım.
Ama diyorsanız ki, yükseklik korkusunu yenemiyorum, tansiyonum vb. Var, soyutlama bana iyi gelmez! Bunun da kolayı var. O zaman SB. Bilimler Akademisi tarafından yayımlanan ! “Ders Kitabı” 1 ile işe başlayabilirsiniz.
İstersiniz orta bir yol da seçebilirsiniz, tabii “orta yolcu” olmama kaydıyla. Her iki kitabın ortasında bir yerde yer alan Marks'ın “Politik Ekonomiye Katkı”sını okuyabilirsiniz.
Sonuçta, “Ders Kitabı”yla başlarsanız bir giriş yapmış olursunuz.
Kapital ile başlarsanız, kavram, anlama bakımından biraz kafanız kayaya çarpabilir -Eh Matterhorn'a tırmanmak kolay değildir- ama bir daha elinizden bırakmazsınız ve oradaki dünya görüşü de size rahat vermez, haydi mücadeleye der.
İkinci okuyacağım kitabın adı: Kapital olmalı. Veya “Ders Kitab”ı 1 veya “Katkı...” olmalı.
Tabii bu bilgi yükünden sonra yerinizde duramaz hale gelirsiniz. Bir biçimde hareket etmek, öğrenilenlerle mücadeleye atılmak istersiniz. Açık ki bu iş yalnız, tek başına, birey olarak yapılabilecek bir iş değildir. Fabrikada, atölyede, okulda; toplumsal yaşamın her alanında çelişkiler aramaya ve üstüne gitmeye başlarsınız. Ve bu işin de ancak ve ancak örgütlenerek yapılabileceğini görürsünüz. Bu nedenle örgütlenmek ne demek diye diye düşünmeye başlarsınız. Bu konuda da bilgi silahıyla donanmak gerekir. Bana sorsalardı, örgütlenme konusunda ne okumak ve öğrenmek isterdin diye, hemen şu cevabı verirdim: Lenin'den Ne Yapmalı'yı okumak isterim. Birçok defa okumama rağmen her seferinde yeni bir şey öğretebilen bir yapıt diyorlar. Anladığım kadarıyla Lenin, sömürü ve baskı düzenini yıkmak ve yerine sömürüsüz düzeni; sosyalizmi kurmak için işçi sınıfı ve müttefiklerinin nasıl örgütlenmesi gerektiğini anlatıyor bu yapıtında.
Üçüncü kitap Ne Yapmalı olmalı.
Tabii ki emperyalizm ve kriz üzerine de bir şeyler okumalıyım ki, mali sermayenin, spekülatif sermayenin, sermaye birleşmelerinin, borsaların, bankaların ne anlama geldiğini, bankaların neden iflas ettiğini, mali krizin, borsa, banka, kredi krizlerinin, spekülasyon krizlerinin ne anlama geldiğini; ekonomik krizi/fazla üretim krizini, işçilerin neden sokağa atıldıklarını öğreneyim. Bu nedenle bütün bu konularda teorik donanmak için Lenin'in “Emperyalizm...” yapıtının okunması gereklidir diye düşünüyorum. En azından ben bu yapıtı okuyarak emperyalizmi, emperyalist küreselleşmeyi vb. öğrenebileceğimi sanıyorum.
Dördüncü kitap Emperyalizm olmalı.
Kriz dönemleri her bakımdan öğreticidir. Koşullara göre sertliği ve yoğunlu değişse de genel olarak sınıf mücadelesinin keskinleştiği, kapitalizmin çelişkilerinin çıplak gözle görülebilecek, herkes tarafından anlaşılabilecek derecede açığa çıktığı, sınıfsal özdeşlik duygusunun, ruhunun canlandığı ve sokağın daha çok dillendirildiği dönemlerdir. Bu dönemlerde bilgi dağarcığımızı doldurarak ve örgütlü mücadele ederek yaşamak her sömürülenin, baskı altında tutulanın en doğal hakkıdır. Bu doğal hakka sahip çıkmamızın önünde hiçbir engel tanımamalıyız.