Siyonist ideolojiye göre:
1-Siyonist ideolojiye göre ”Araplar ile gönüllü uzlaşma söz konusu olamaz...İbranice konuşmak iyidir, ama... silah kullanabilmek daha da iyidir. Aksi taktirde kolonizasyon sorunu ... bitmiştir“ (V. Jabotinsky, 1923).
2-Siyonist ideoloji, ”Arapları kovmak ve yerlerini almak zorundayız“ diyor (B. Gurion, 1937).
3-Siyonist ideoloji ”Filistinlileri, iki ayağı üzerinde yürüyen vahşi hayvanlar“ olarak tanımlar (M. Begin, 1982).
4-Siyonist ideolojiye göre ”Köle olarak yaşamaya razı değillerse bütün Filistinliler öldürmelidir“ (Sh. Lahat, 1983).
5-Siyonist ideoloji,”...Arap halkından kurtulmak için terör kullanmalıyız, öldürmeliyiz, sindirmeliyiz, topraklarına el koymalıyız...“ diyor (Israel Koenig).
6-Siyonist ideolojiye göre “Filistinliler, çekirgeler gibi ezilmeliler, kafaları kayalara ve duvarlara çarpılarak paramparça edilmelidir“(İ. Şamir, 1988).
7-Siyonist ideoloji, ”Filistin köylerinin sadece kökünün kazınması değil, adlarının tarih kitaplarından da silinmesi“dir. (M. Dayan).
8-Siyonist ideolojiye göre”Yahudi kanı, Yahudi olmayanların kanıyla aynı değildir“(İ. Ginsburg,1989).
9-Dünya üzerinde yaşayan Yahudiler ortak dilden, kültürden ve ekonomik hayattan yoksunlar, ama buna rağmen Yahudi'ler, biyolojik anlamda bir ulus oluşturuyorlar.
Siyonizm,Yahudilerin genetik olarak diğer halklardan farklı olduğundan ve Yahudi olanla olmayanlar arasında kapatılamayacak bir uçurumun varlığından hareket etmektedir.
Evet, bu temel özellikleri olan ideolojinin tarihsel gelişmesine kısa bir bakış dahi bazı gerçekleri göstermeye yetmektedir:
1896 yılında Theodor Herzl,”Yahudilerin Devleti” başlığını taşıyan bir yazı yayımlar. Aynı Herzl, bu yazısının yayımlanmasından iki sene önce aynı amacı güdenlerle alay eder.
Ama iki sene sonra görüş değiştiren gazeteci Herzl’in söz konusu yazısı, daha öncekileriyle karşılaştırıldığında olağanüstü bir ilgi görmüştür.
Tezi çok basitti: Başka bir ırka kin duymanın bir ifade biçimi olan antisemitizm, Yahudilerin belli bir otonom bölgede yeniden örgütlenmeleriyle yok edilebilir. Bu otonom böle takibata uğrayanların sığınabilecekleri yerdir; yani bir Yahudi devletidir.
Siyonizmin amacını en genel anlamda şöyle özetleyebiliriz:
1. Yahudi halkının varlığı.
2.Yahudilerin içinde yaşadıkları toplumlara uyum sağlamaları antisemitizmden dolayı imkânsızdır.
3. Yahudi halkına garantisi olan bir vatan temin etmek veya “sözü verilen ülke” hakkı.
4. Sözü verilen bu topraklarda başka bir halkın olmaması; yani Filistin’de Filistinlilerin varlığı inkâr ediliyor.
Siyonizm 1897’de Basel kongresinde belirleyici öneme haiz adımını attı.
Bu amaca ulaşmak için kongrenin önerdiği tedbirler şunlardı:
-Yahudi köylülerin, işçilerin ve zanaatçıların yerleştirilmesiyle Filistin’in kolonizasyonu sistematik olarak sürdürülmelidir.
-Yerel ve çatı örgütlerin katkısıyla bütün Yahudi âlemi örgütlenmelidir ve bütün bunlar, söz konusu bu örgütlerin kuruldukları ülkelerin yasal olanakları çerçevesinde yapılmalıdır.
-Yahudi dayanışması ve ulusal duygusu güçlendirilmelidir.
-Siyonist amaçlara ulaşabilmek için devletlerin gerekli onaylarını almak doğrultusunda hazırlıklar yapılmalıdır.
Basel kongresinde alınan kararlar, siyonizmin daha baştan güçlü devletlerin politik çıkarlarına hizmet eden bir anlayış olduğunu da göstermektedir.
Herzl, siyonist amacına ulaşmak için planlanan Yahudi devletinin kurulmasında siyasi garantörlük rolü üstlenecek siyasi bir dış güç, yani devlet aramaya başlamıştır...
Böyle bir devlet ancak ve ancak dış güçlerin veya bir gücün; yani emperyalist bir gücün koruması altında kurulabilirdi. Bu, kurulacak Yahudi devleti ile kurulmasını ve devamını sağlayan emperyalist güçler arasındaki “ebedi”ittifakın kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Yani korumacı, patron durumunda olan emperyalist güce tabi olmak, onun çıkarları doğrultusunda hareket etmek siyonizmin temel anlayışlarından biriydi.
Öyleyse, siyonizmin oluşma mantığı iki temel ögeyi içermektedir:
1.Dış güce bağımlılık.
2.Aynı zamanda kaçınılmaz olarak Arap milliyetçiliğiyle çatışmayı göze almak.
Yani Araplar ve siyonistler arasında çelişki ve çatışma olmaksızın siyonist ideolojinin de devletleşmesi olamazdı. Çünkü siyonizm nihayetinde başka bir ülkenin işgal edilmesi anlamına geliyordu...
Açık ki, Arap kurtuluş hareketi karşısında emperyalizm Ortadoğu’da yeni bir müttefik bulmuştu. Bu müttefik güç, siyonizmdi.
Siyonizmin önemli bir özelliği de şuydu: Bilinen, “klasik” sömürgeleştirmede esas olan, sömürgeleştirilen ülkenin zenginliklerini talan etmektir. Buna yerli halkın işgücünün sömürüsü de dâhildir. Siyonistler ise talandan ziyade -Filistin’in talan etmek için pek fazla zenginliği yok- devlet kurmak için bizzat topraklara sahip olmayı amaçlamışlardı. Yeni bir ulusun oluşması için elzem olan toprak bütünlüğü sağlanmalıydı; bu topraklar üzerinde Yahudi işçi sınıfı, Yahudi köylülük vb. oluşmalıydı.
Siyonist göçmenler Filistin’i sistematik olarak sömürgeleştirdiler. Oluşturdukları ekonomi, yerli Yahudi iş gücünün sömürüsü üzerinde yükseliyordu. Sermaye ise Avrupalı Yahudi Bankacılar tarafından sağlanıyordu. Topraklarından kovulan; mülksüzleştirilen Fellahlar (Filistinli Arap köylüler) işsiz kalıyorlar ve geçimlerini Yahudi yerleşim birimlerinde işgüçlerini satarak sağlıyorlardı.
Siyonizm, emperyalist ülkeler arasında Ortadoğu üzerine sömürgeci “it dalaşı”ndan yararlanarak gelişmiştir...
Siyonizm açısından Balfour-Bildirgesi:
Söz konusu bildirgede “Yahudi halkı için Filistin’de ulusal bir yurdun kurulması” talep ediliyordu. Ama o zamanın siyonist önderleri, böyle bir talebi dillendirmenin amaçlarını gerçekleştirmek bakımından ne denli tehlikeli olduğunu bildikleri için sürekli nihai amaçlarını (Yahudi devleti) gizliyorlardı. Bu nedenle “asla ondan bahsetme ama sürekli onu düşün” diyorlardı; yani asla Yahudi devletinden bahsetme ama sürekli Yahudi devleti kurmayı düşün!
Siyonistlerin, bizim tarihimiz hiç kimsenin tarihine benzemez, bir istisnadır, tamamen kendine özgüdür demagojisinin yetmedi.
Yeni demagoji şöyleydi: “halksız toprağı, topraksız halka ver!”.
Bu da tutmadı, çünkü Filistin boş değildi, orada yarım milyon civarında Arap yaşıyordu. Önce bu nüfusu görmemezlikten geldiler. Bu hakkı elde etmek ve bu talep doğrultusunda destek bulmak için siyonistlerin Almanya'dan Rusya'ya, Osmanlı'ya kadar çalmadıkları dış kapı kalmadı.
Emperyalistler arası rekabette ve siyonizmin efendi değiştirmesi:
İngiliz emperyalizmi, iki yüzlü politikasıyla Filistin sorununun olduğundan daha da karmaşıklaşmasına neden olmuştu; İngiliz emperyalizmi siyonizmi teşvik ederken Arapların direnişiyle karşı karşıya kalıyordu. 1936-39 ayaklanmalarında ifadesini bulan bu direnişe köylülerin önemli bir kesimi de katılmıştı. İngiliz emperyalizmi, II. Dünya Savaşının hemen öncesinde daha ziyade Arap ulusal hareketinin burjuva-feodal temsilcilerine dayanmaya başlamıştı. Böylelikle bu güçleri, Almanya ve İtalya’ya karşı savaşında müttefik güç olarak kazanmayı amaçlıyordu. Onun bu politikasına, bu sefer de siyonizm karşı çıkıyordu.
ABD devreye giriyor:
Amerika’nın gözü Ortadoğu petrollerindedir; II. Dünya Savaşı ve sonuçları Ortadoğu petrolleri üzerinde İngiliz hâkimiyetinin yıkılmasını ve Amerikan hâkimiyetinin kurulmasını beraberinde getirir; İngiltere, savaşın galiplerinden olmasına rağmen yıpranmış, güçten düşmüş ve yerini Amerikan emperyalizmine terk etmek zorunda kalmıştır. Bu gelişmeyi siyonist önderler de izlemişler ve “koruyucu” dış güç değiştirme koşullarını kollamaya başlamışlardır.
O dönem İngiltere’nin dünya çapında en büyük rakibi Amerikan emperyalizmi, bu sorunda taraf olduğunu göstermeye başlamıştı. Özellikle S. Arabistan’da büyük çaplı petrol kaynaklarının bulunmasıyla Amerikan emperyalizmi, 1938/39’da Filistin sorununu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek için siyonizmi teşvik etmeye başladı.
Sovyetler Birliği'nin bu konudaki görüşü:
“Filistin sorununun 1947 yılında BM’deki görüşülmesinde Sovyetler Birliği, bütün dünyada ezilen halkların korunması ilkesine sadık olarak Filistin’de her türden sömürgeci baskıya karşıdır ve Filistin’in Yahudi ve Arap nüfusunun bağımsız bir devlette yaşamaları hakkının tutarlı savunucusudur.
Sovyetler Birliği delegasyonunun üç önerisi:
1- Filistin üzerindeki Britanya Mandasının kaldırılmasını.
2- İki ulustan oluşan bir Arap-Yahudi demokratik devletinin kurulması ve
3-Şayet bu (Araplar ve Yahudiler arasındaki ilişkilerin emperyalistler tarafından yapay olarak kesinleşmesinden dolayı) imkânsız olursa Filistin iki bağımsız devlete; Arap ve Yahudi, bölünmelidir.
Üçüncü öneri BM toplantısında (29 Kasım 1947) kabul edildi ve Filistin üzerindeki İngiliz mandası kaldırıldı.
Bu karara uygun olarak Mayıs 1948’de Filistin’in bir kısmında İsrail devleti kuruldu. Ama (bu) İsrail, Sovyet delegasyonunun BM toplantısında oluşturulmasını önerdiği demokratik ve bağımsız devlet değildi.
Sonuçları vahim ve hala devam eden gelişmenin, çatışmanın başlangıcı böyleydi...
Siyonistler, on yıllarca süren politikalarıyla; emperyalistlerin yardım ve Arapları hiçe sayma politikalarıyla siyonist devlet kurma amaçlarında başarılı oldular.
Siyonistler, BM kararlarını da hiçe saydılar. Daha baştan, sınırları genişletmeyi, Arapları kovmayı ve onların payına düşen toprakları ele geçirmeyi, Arap topraklarında Yahudi yerleşim birimleri kurmayı ve Filistin devletinin kurulmaması için çabayı, savaşı da göze alarak amaç edindiler.
Bunun ötesinde siyonistler, bütün emperyalist ülkelerle, başta da Amerikan emperyalizmiyle müttefik ilişkilerine girdiler. İsrail devleti, daha kurulduğunda, kendini kapitalist dünyanın jandarması ilan eden Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’daki üssü, onun çıkarlarının savunucusu olmuştu.
Aslında burada belirttiğim bu noktalar siyonist ideolojinin temel özelliklerdir, onun politikada, toplumsal yaşamda örgütlenmesidir.
Klasik siyonizmin amacı, tarihsel haklılık iddiasıyla başka bir ülkeyi işgal ederek; zor kullanarak; katliam yaparak, orada yaşayanları kovarak, mülksüzleştirerek ve dış destekçi güce dayanarak Yahudi devleti kurmaktı. 1948’de siyonistler bu amaçlarına ulaştılar.
İsrail devletinin kurulmasından sonra siyonistlerin amacı, her ne pahasına olursa olsun bütün yol ve yöntemler kullanılarak İsrail’in varlığını devam ettirmek ve bu varlığın devamını destekleyen dış güçle sıkı işbirliği içinde o gücün Ortadoğu’daki çıkarlarının bekçiliğini yapmaktır.
1948’den beri İsrail bunu yapmaktadır; kendi varlığını koruma adı altında komşu ülkelerin topraklarını işgal ediyor, Filistinlileri katletmeye devam ediyor ve bütün bunları Amerikan emperyalizmiyle işbirliği içinde ve onun bölgedeki çıkarlarını savunarak yapıyor.
II. Dünya Savaşı sonrasında günümüze siyonizm, genel olarak emperyalizmin, özel olarak da Amerikan emperyalizmi güdümünde ve onun Ortadoğu ve sonra da giderek dünya hegemonya politikasına hizmet eden bir araç olarak gelişmiştir.
Siyonizm, “Büyük İsrail” kurulana kadar sürekli savaş ve işgal demektir veya Arap-İsrail Savaşları ve Filistin'in işgali bu perspektifle ele alınmalıdır veya siyonizmin işgal ve “savunma” savaşlarıdır:
Burada sadece 4 savaşın tarihini vermekle yetiniyorum:
-1.Savaş:1948/49 Arap-İsrail savaşında İsrail siyonistleri bir kısım Filistin toprağını işgal etmiştir.
-2. Savaş: 1956’da İsrail, İngiliz ve Fransız emperyalizminin yanında yer alarak Mısır’a saldırdı. Amaç, Suveyş kanalının devletleştirilmesinin engellenmesiydi. Saldırganlar (İngiltere, Fransa ve İsrail), büyük bir yenilgiye uğratıldılar.
-3. Savaş: 6 Gün Savaşı da (1967) İsrail saldırganlığı ve yayılmacılığının bir sonucuydu. Savaş sonucunda siyonistler bir kısım Arap topraklarını işgal ettiler. İşgal edilen topraklar İsrail’den daha genişti.
-4. Savaş: 1967 savaşı yenilgisini kabul etmeyen Arap ülkeleri işgal altındaki toprakları kurtarmak ve İsrail saldırganlığını durdurmak için 1973’te İsrail ile savaşa tutuştular. Bu savaşta taraflar, birbirinin aleyhine önemli bir başarı elde edemediler.
Siyonist-emperyalist taktik konusunda 4. savaş bir dönüm noktasını oluşturur. Bu genel anlamda Arap ülkeleriyle siyonizm arasında uzlaşmanın başlangıcını oluşturmuştur; ilk Camp David görüşmelerine (Mısır-İsrail anlaşması) zemin hazırlamıştır.
Camp David'de başlayan uzlaşma sonuçta Oslo sürecine ve oradan da günümüze kadar gelmiştir...
Bu süreçte siyonizm:
1-Siyonizm “silahlı barışı”tan yanadır; yani kendi koşullarında “barış”tan yanadır:
İsrail Başbakanı E. Barak'ın 1999’da İsrail ile Filistin arasındaki “barışı”, “silahlı barış” olarak tanımlıyordu.
Aslında bu İsrail kurulduktan sonra sürekli uygulanan bir “barış”tır. Yani siyonizmin koşullarını kabullenirsen barış olur, aksi taktirde savaşa devam edilir.
Bu aynı zamanda Amerikan emperyalizminin çıkarlarına karşı gelmemek demektir. Yani emperyalizm ve siyonizme teslimiyet “silahlı barış”ın esasını oluşturmaktadır.
2-Emperyalistler arası rekabet, oyalama taktiği ve siyonizm:
Uygulanmayan BM kararlarına, başkaca uluslararası kararlara veya Oslo sürecinden günümüze kadar uluslararası alanda alınan kararlara bakarsanız, İsrail ve Amerikan emperyalizminin emperyalistler arası rekabeti göz önünde tutarak Filistin sorununda sürekli oyalama taktiği uyguladığını görürsünüz...
Yani devlet olarak yapılanmasından beri siyonizm, “bir adim geri iki adim ileri” taktiği ile yayılmacılık, işgal ve sömürgeciliktir...
3-Siyonizm, „kendini savunma hakkı“ adı altında katliam ve işgaldir:
Bunun nesini anlatayım? Siyonizm Filistin'i işgal etmeye başladığından buyana kurduğu güya savunma örgütleriyle kendini savunma adı altında sürekli katliamlar yapmış ve arkasından da işgal etmiştir...
4-İsrail’i tanımak demagojisi siyonizmin temel politikalarından birisidir:
Beyaz Saray'ın o zamanki sözcüsü Tony Snow Şubat 2007'de yaptığı açıklamada taleplerimiz hep aynıdır, değişen bir şey yok diyerek Filistin-İsrail sorununun çözümünün neye bağlı olduğunu belirtiyordu: “İsrail’in tanınmasının yanı sıra…”. Yani Amerikan emperyalizminin bir çok talebi var, ama taleplerin hepsi ancak, “İsrail’in tanınmasının yanı sıra” önemli oluyorlar. Demek ki, bağlayıcı olan “İsrail’in tanınması”.
İsrail’i tanımayı içeren farklı kavramlar var:
-Bunlardan biri, “İsrail’i tanımak“tır...
-İkinci kavram ”İsrail’in varlığını tanımak“tır...
-Üçüncü kavram ise ”İsrail’in varoluş hakkını tanımak”tır...
İsrail, sınırları olmayan veya belli olmayan bir devlettir. Bu anlamda, aslında, uluslararası hukuka göre devlet bile değildir. Çünkü sınırlarının nerede başladığı, nerede bittiği belli değildir. Hangi sınırları içinde İsrail sorusu açıkta kalmaktadır. İsrail’in sınırları doğu veya batı Kudüs’ten mi, Golan Tepelerinden mi geçiyor? İsrail’in sınırları Batı Şeria’nın neresinden geçiyor? Çekilen duvarlar sınır mıdır? Siyonizmin bu sorulara vereceği bir cevap yok ve cevap vermeye de niyeti yok.
İsrailli tanınmış tarihçi siyonist B. Morris, 2004'te ”700 bin Filistinli yurtlarından sökülüp atılmasalardı bir Yahudi devleti olmazdı. Bu nedenle onları yurtlarından söküp atmak gerekliydi“ diyordu. Bu politika siyonizmin, İsrail'in, kim iktidarda olursa olsun değişmeyen politikasıdır. İşte siyonizm budur.
D. Ben-Gurion, 61 sene önce İsrail devletinin kuruluşunu ilan ettiğinde, bu, Filistinlileri Filistin'den sürüp atmak, evlerine topraklarına el koymak, direnenleri katletmek için „bağımsızlık savaşı“nın başlaması işaretiydi. Filistinlileri, Filistin'den kovmak için sürdürülen yok etme ve katliamı siyonizm ”bağımsızlık savaşı“ olarak tanımlıyordu. Siyonist İsrail'in ”bağımsızlık savaşı“, ilk Arap-İsrail savaşı, Filistinliler tarafından ”felaket“ olarak tanımlanır.
5-Siyonizm, sadece Filistin için değil, komşu ülkeler ve bütün Ortadoğu için de savaş ve felaket demektir:
İlk savaş 1948'de İsrail'in kuruluşuyla başlar ve 700 binden fazla Filistinli yurtlarını terk etmek zorunda kalır. Savaş sonunda İsrail topraklarını ikiye katlar.
İkinci savaşı (1956 Sina Savaşı) İsrail, Fransız ve İngiliz emperyalizmiyle işbirliği içinde Mısır'ın Süveyş Kanalını millileştirmesini engellemek için sürdürür.
Üçüncü savaş, 1967 Haziran Savaşıdır. Güya İsrail'i yok etmek için harekete geçmelerinin önünü almak bahanesiyle İsrail, komşu ülkelerine saldırır. 250 bin Yahudi'yi işgal ettiği bölgelere, Filistin topraklarına yerleştirir, bir milyondan fazla Filistinli üzerinde ayrılıkçı, ırkçı bir işgal rejimi kurar.
Dördüncü savaş, 1968-1970 arasında İsrail ile Mısır arasında sürdürülen savaştır.
Beşinci savaş 1973-“Jom-Kippur Savaşı“dır. Bu savaş sonucunda İsrail, Sina yarım adasından çekilmek ve Mısır ile barış anlaşması imzalamak zorunda kalmıştır.
Altıncı savaş, 1982 birinci Lübnan savaşıdır. Katliamlarına rağmen İsrail, Filistinlileri Lübnan'dan çıkartma ve Ürdün'e sürme amacına ulaşamamıştır.
Yedinci savaş 2006 ikinci Lübnan savaşıdır. İsrail'in, Hizbullah'ı, dolayısıyla İran'ı etkisizleştirme ve bölgede Amerikan emperyalizminin başka işgalleri için önünü açma planı Lübnan direnişi tarafından yenilgiye uğratılmıştır.
Birinci, üçüncü ve altıncı savaşlarda doğrudan Filistinlilerin topraklarından kovulmaları, katledilmeleri amaçlanırken, diğer savaşlarda İsrail, toprak kazanmanın yanı sıra Arap komşu ülkeleri üzerinde her zaman bir baskı unsuru olacağını göstermiştir.
Başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin desteği ile İsrail, bütün barışçıl çabaları, BM kararlarını, sorunla ilgili şu veya bu konferansta alınan kararları geçersiz kılmak için zor da dahil yer yola başvurmuş ve bunda da şimdiye kadar amacına ulaşmıştır.
Siyonizm, Filistinlilere yaşamın her alanında zulüm etme üzerine kurulmuş bir devletin ideolojisidir.
Siyonizmin amacı iki aşamalıdır:
1-İlk aşamada sadece Yahudilerden oluşan bir devlet kurmak.
2-Siyonizmin ikinci aşamasındaki amacı “Büyük İsrail”i kurmaktır.
Siyonizm “Büyük İsrail”i demektir:
“Büyük İsrail Nil’den Fırat’a kadar Suudi Arabistan’ın, Irak’ın ve Kuveyt’in bir kısmı ile bütün Ürdün’ü, Suriye’yi, Lübnan’ı ve Mısır’ın bir kısmını içine alacak şekilde tasarlanmıştır”
Sonuç itibariyle:
1-Siyonizm, sosyal temeli bakımından küçük burjuva, antisemitizm ve Yahudi takibatı karşısındaki tavrıyla milliyetçi gerici bir akım olarak doğmuştur. Yani, her şeyden önce Siyonizm, emperyalizmin desteğiyle İsrail devletinin kurulmasına götüren milliyetçi ideoloji ve Yahudi burjuvazisi hareketidir. Bu hareket ve ideolojinin belli başlı özellikleri şunlardır:
2-Siyonizm, kendine özgü özel tipten bir sömürgeciliktir aynı zamanda: Siyonizm, “normal” sömürgecilik gibi yerli halkı sömürmek, siyasi haklarından mahrum kılmakla yetinmemiş, hatta bunu amaç bile edinmemiştir, siyonist sömürgecilik, yerli halkı yurdundan, topraklarından kovmayı, ekonomik olarak yıkmayı ve Filistinli Arapların oluşturduğu toplumsal yapıyı yok etmeyi amaçlamıştır. Başlangıçta Arap toplumunun yanında farklı siyasi ve ekonomik bir Yahudi toplumu oluşturmuş ve emperyalizmin sunduğu siyasi, ekonomik ve teknolojik desteğe dayanarak üstünlüğü ele geçirmiştir. Yani İsrail devletini var eden ideoloji siyonizm, sömürgecidir, çünkü kuruluşu dışarıdan gelen, ülkenin, Filistin’in yabancısı olan Yahudiler tarafından işgal edilmiş topraklar üzerinde gerçekleşmiştir.
3-Siyonizm, Filistin halkını kişisizleştirme politikasıdır; yukarıda gelişme, örgütlenme ve devletleşme sürecini özetlediğimiz siyonizm, Filistinlileri katletmek, onların her türlü faaliyetini engellemek; komşu ülkelere saldırmak, topraklarını işgal etmek, Filistin’de yeni yerleşim birimleri kurmak; Filistinlileri topraksızlaştırmak, evsizleştirmek; etnik “temizlik” vb. demektir. Siyonist ideolojiye göre bütün bunlar, İsrail’in kendini savunmasıdır; ahlaki olarak haklı eylemlerdir...
Siyonizm, aynı zamanda, vahşetinin üstünü örtmeye de hizmet etmektedir.
4-Siyonizm, ırkçılıktır, Apartheid-rejimidir; ayrılıkçı bir rejimin ideolojisidir; devletleşme döneminde ve sonrasında siyonizmin böyle bir ideoloji olduğu reddedilemez bir gerçeklik olarak görülmüştür...
5-Siyonizm, yabancı güce dayanan; yabancı-destekçi bir güç olmaksızın ayakta kalamayacak olan bir ideolojidir. Yani işbirlikçilik siyonizmin temel ilkesidir...
6-Siyonizm, pragmatizmdir. Siyonizm, doğuşundan beri sürekli bir pragmatizm abidesi olmuştur. Siyonizmin önderleri, amaçlarına ulaşmak için tarihin her döneminde Yahudilere açıktan kin duyanlarla, anti-yahudicilerle, Nazilerle ve II. Dünya Savaşından sonra da Nazi işbirlikçileriyle ekonomik ve askeri ilişkiler kurmuşlardır...
7-Siyonizm, işgalciliği temel alan bir ideolojidir. İsrail, dünyanın, sınırları tanımlanmamış tek ülkesidir. Ne siyonizmin babası Herzl ve ne de sonraki siyonist önderler herhangi bir sınır tanımlaması yapmışlardır. Sürekli işgal, sürekli genişleme; yani komşu ülke topraklarını işgal siyonizmin temel özelliklerinden birisidir...
1977’de seçimleri kazanan Likud Partisi başkanı Menahem Begin: “İşgal altında toprak yoktur, o topraklar kurtarılmış topraklardır” diyordu. (Malike Bileyci Koç, İsrail Devletinin kuruluşu. S.200)
8-1948’e, İsrail devletinin kuruluşuna kadar siyonizmin amacı Yahudi devletini kurmaktı; siyonistlerin bütün dünyadaki Yahudilere çağrısı buydu.
Devletin kurulmasından sonra çağrının içeriği de değişti: Devletin kurulmasından sonra siyonistler, bütün dünyadaki Yahudileri İsrail devletinin hizmetinde olmaya; onu maddi ve manevi olarak desteklemeye çağırmaya başladılar: Yahudi düşmanlığından kurtulmak için İsrail’e göç etmeyin,Yahudi devletini kurtarmak için İsrail’e göç edin deniyordu artık.
9-1948-1967 arası siyonizmin yükseliş dönemidir; bu dönemde göçlerle Yahudi sayısı 650 binden 2,5 milyona çıkmıştır. Dış destekle İsrail ekonomik ve askeri olarak güçlenmiştir...
10-İsrail'i, İsrail yapan emperyalizmdir.
Siyonizm, Ortadoğu'da emperyalist çıkarların bekçisidir.
Siyonizm, emperyalist ve siyonist çıkarlar için katliamı temel ilke edinmiştir ve bunu 61 yıldan bu yana uygulayan bir ideolojidir.
11-Siyonizme karşı mücadele emperyalizme karşı mücadele ile eş anlamlıdır.
Siyonist İsrail, Filistin halkının bağrına saplanmış bir hançerdir. Siyonizm, Yahudilerle Yahudi olmayanların birlikte yaşamasının düşünülemezliğinin öğretisidir. İsrail'in tarihi bu öğretiyi uygulama tarihidir...
*
*16-17 Mayıs 2009'da İstanbul'da düzenlenen “Uluslararası Ortadoğu ve Filistin Konferansı” konuşma metni.
Yazının tamamı için bkz.: İbrahim Okçuoğlu; SİYONİZMİN DEVLET İDEOLOJİSİ OLARAK GELİŞMESİ, 01.04.2009,