“DÜŞTÜYSEK
KALKARIZ, DAHA ÖLMEDİK YA!”
TROÇKİ
“24
AYAR” ANTİ-KOMÜNİSTİN HİKAYESİ
Makale
12
DÜNYA
DEVRİMİ, SSCB’NİN DIŞ POLİTİKASI VE TROÇKİ
Dünya
devrimini “24 ayar” anlamayan Troçki!
Stalin'in
dünya devrimine ihanet ettiğini söylemek, bunun üzerine yazıp
çizmek Troçkistlerin en çok zaman harcadıkları,
heyecanlandıkları ve zevkle işledikleri bir konudur. Bu türden
atışlar karşısında insanın kendisine bunların başka iş yok
mu diye sorası geliyor. Bu türden suçlamaları neye
dayandırıyorlar diye sorarsanız, bir cevap alamazsınız, ortada
bu iddiayı kanıtlayan bir şey yok. Ama niyet okumanın da sınırı
yok!
Troçkistlerin,
Stalin dünya devrimine ihanet etti atışlarının ve bunu SSCB'nin
her dış politika ilişkisinde dünya devriminden vazgeçilmişlik
olarak tespit etmelerinin maddi dayanağı, olsa olsa en fazlasıyla
tek ülkede sosyalizm teorisinin bütün uluslararası çıkarları;
dünya çapında devrimci mücadeleyi Stalin önderliğinde
SBKP(B)'nin, SSCB'nde sosyalizmin inşasına; ulusal çerçevede bir
sosyalist inşaya tabi kıldığı atfı olabilir. Şimdiye kadar
aradım -karıştırmadığım kaynak kalmadı desem abartmış
olmam- ama tek ülke hikayesinden başka bir şey bulamadım. Bunu
küçümsemek için yazmıyorum. Tam tersine bu demagoji oldukça
ciddi bir sorun. Sirayet gücü büyük, etkili, adeta “kara delik”
gibi çekiyor. Ama bu, Troçkistlerin ne denli doğruyu
söylediklerini, ne derece haklı olduklarını göstermez. Sadece ve
sadece Troçkist tasfiyeci unsurların, tasfiyecilik yaparken ne
derece alçalabileceklerini, nelerden medet umacak hallere
düştüklerini gösterir.
Troçki'nin
iddiasına göre Stalin'in bu ihaneti SSCB'nin çöküşüne neden
olacaktır. SSCB, ancak ve ancak başka ülkelerde sosyalist
devrimler gerçekleştirilirse ayakta kalabilir, varlığını
sürdürebilir. SSCB'nin devamını isteyen, Stalin'in devrilmesini
istemek zorundadır. Troçki böyle diyor.
SSCB'nden
kovulduktan sonra Stalin'e karşı mücadelesinde Troçki her aracı
kullanmaktan çekinmeyecek duruma gelmişti. Öyle ki, bir zamanlar
Lenin'in “kanka”sı
olan, Ekim Devrimini yöneten (!), Kızıl Ordu'yu kuran (!),
Lenin'den sonra ikinci adam -aslında birinci adam- olan Troçki,
sonunda SSCB'ne ve Stalin'e karşı mücadelesinde faşizmin
sosyalizmin ülkesine saldırmaya hazırlandığı bir dönemde
SSCB'nin bütün düşmanlarının “baş danışman”ı
veya yardımcısı olabilecek kadar düşmüştür. Şayet düşmek
izafidir, ne kadar düşmüştü diyorsanız, o zaman çukurlaşmıştı
demek gerekir mantıken.
Troçki'nin
aklına uymak için soralım: Stalin dünya devrimine gerçekten
ihanet etmiş midir? SSCB'nin dış politikası dünya devrimi
düşüncesinden vazgeçmişliğe mi dayanıyor? Tek ülkede
sosyalizmin inşası teorisi Troçki'yi haklı mı çıkartıyor?
Önce
bu konuda Lenin'in ve Stalin'in de dediklerine bakalım:
Troçki,
tek ülkede veya tek ülke olarak SSCB'nde sosyalizmin inşasını
dünya devrimine bir ihanet olarak görmüştür.
Troçki,
tek ülkede veya tek ülke olarak SSCB'nde sosyalizmin inşası dünya
devrimine zarar verir demiştir.
Lenin,
tek ülkede veya tek ülke olarak SSCB'nde sosyalizmin inşasını
dünya devrimine bir ihanet olarak görmemiştir.
Lenin,
tek ülkede veya tek ülke olarak SSCB'nde sosyalizmin inşası dünya
devrimine bir katkıdır, onun başlangıcıdır demiştir.
Troçki'nin
hezeyanlarının tersine Lenin'in dünya devrimi teorisinde SSCB'nde
sosyalizmin zaferinin dünya devrimci hareketine büyük bir itilim
kazandıracağı anlayışı çok önemli bir yere sahiptir. Ve SSCB
sosyalist ülke olduğu dönemde bu doğrultuda mücadele etmiştir.
SSCB'ni
kapitalist dünyadan bağımsız yapmak ve böylece proletarya
diktatörlüğünü iç ve dış sınıf düşmanlarına karşı
güçlü bir savunma mekanizmasıyla korumak için bütün güçlerin
seferber edilmesini talep etmiştir. Sosyalizmi inşa eden SSCB'nin
varlığı, “diğer ülkelerde devrimin
gelişmesi, desteklenmesi ve sürdürülmesi için bir ülkenin
yapabileceğinin azamisidir”
diyen de Lenin'dir. Troçki, Lenin
“kankamdır”
demeye getiriyor, ama tam da “kanka”sı
Lenin, Rus devrimini proleter dünya devriminin önemli bir bileşeni,
“yegane uluslararası taktiği”
olarak görüyordu. Bütün ülkelerde işçi
kitleleri bilmelidir ki, Rusya'da bütün dünya devriminin yazgısı
belirleniyor diyen de Lenin'den başkası
değildir. Yine SSCB'nde sosyalizmin zaferi
kendine yeterlilik, amaç değildir; bu ülkede proletarya zafer
kazanınca, kapitalistler mülksüzleştirilince, sosyalist üretim
örgütlenince başka ülkelerde işçi sınıfı ve emekçilere
yardıma koşan, onları her bir duruma uygun araçlarla destekleyen
ülke olacaktır diyen de Lenin'dir.
SSCB'nde
sosyalizmin inşası ve dünya devrimi diyalektik bir bütündür;
biri diğerini dışlamıyor, yadsımıyor. Bunun böyle olduğunu
Lenin ve Stalin sürekli vurgulamışlardır. Ne Lenin ve ne de
Stalin, SSCB'nde sosyalizmin inşası uğruna dünya devriminden
vazgeçmişlerdir. Her ikisi de SSCB'nde sosyalizmin inşasının;
tek ülkede sosyalizmin zaferinin yegane amacının dünya devrimini
hızlandırmak, ona katkıda bulunmak olduğunu sürekli
vurgulamıştır.
Gerek
Lenin, gerekse de Stalin, tek ülkede sosyalizmin inşasının, diğer
ülkelerde devrimler gerçekleşmediği için bir zorunluluk olduğunu
ve tek ülkede inşa edilen sosyalizmden sadece o ülke işçi sınıfı
ve emekçilerinin çıkarı olmadığını, aksine bütün ülkelerde
işçi sınıfı ve emekçilerin çıkarı olduğunu sürekli
vurgulamışlardır.
Lenin
ve Stalin, SBKP(B)'nin sadece ve sadece Sovyet işçileri ve
köylüleri karşısında yükümlülüğünün olmadığını, aynı
zamanda dünya proletaryası ve emekçileri karşısında da
sorumluluk taşıdığını sürekli vurgulamışlardır. Bunun en
açık örneği, Komünist Enternasyonal'in kurulması ve
mücadelesidir. Bunun diğer örnekleri de kapitalist dünyada
mücadele edenlerin desteklenmesidir.
Ne
Lenin ne de Stalin tek ülkede devrimi ve sosyalizmin inşasını
-somutta da Rusya'da devrimi ve sosyalizmin inşasını- 'kendine
yeterli bir değer' olarak görmüşlerdir. Aksine Rusya'da
devrimi ve SSCB'nde sosyalizmin inşasını diğer ülkelerde
devrimlerin hızlandırılması için bir üs olarak görmüşlerdir.
Hatta Troçki bile SSCB'nin kapitalist dünyada mücadele edenler
için, dünya devrimi için bir üs olduğunu inkar etmez (1).
Swerdlow-Üniversitesi'nde
yaptığı konuşmada (1925) Stalin dünya devrimini, sosyalizmin
inşasını ve müdahale tehlikesini ele alır. Bu bağlamda şunları
söyler:
“Dolayısıyla,
söz konusu olan, dolaysız yüz yüze olduğumuz bir müdahale
değil, kapitalist bir çember var olduğu sürece, genelde bir
müdahale tehlikesinin de mevcudiyetini koruduğudur. Müdahale
tehlikesi olduğu sürece ise, savunmamızın çıkarı için, her
yıl yüz milyonlarca ruble harcamak zorunda olduğumuz bir ordu ve
bir donanma tutmak zorundayız. Ama ordu ve donanma için her yıl
milyonlarca ruble harcamak ne demektir? Kültürel ve ekonomik inşa
için harcamalardan bu oranda bir kısıntı yapmak demektir.
Vurgulamaya gerek yok ki, eğer bir müdahale tehlikesi olmasaydı,
bu meblağları ya da en azından onların büyük bir kısmını,
sanayiyi güçlendirmek için, tarımı ıslah etmek için, örneğin
genel ilkokula devam mecburiyeti hakkında bir reformun uygulanması
için vs. harcayabilecektik. Müdahale tehlikesiyle bağıntılı
olarak inşa çalışması alanında güçlükler bundandır.
Bu
güçlüğün, onu tüm diğer güçlüklerden ayıran karakteristik
özelliği, onu aşmanın yalnızca bize bağlı olmamasıdır, onun
ancak ülkemizin ve tüm diğer ülkelerin devrimci hareketinin ortak
çabalarıyla bertaraf edilebilecek olmasıdır”
(2).
Stalin'in
düşüncesi her okuyanı ikna edecek açıklıkta. Ama Troçkistler
“her okuyan”
olmadıkları için ikna olmazlar. Ne diyor Stalin? Stalin diyor ki,
müdahale tehlikesinin dayattığı silahlanmadan dolayı sosyalist
inşa için olanaklarımız azalıyor, müdahale tehlikesi olmasa
sosyalizmin inşası daha da fırtınalı olur. Devamla Stalin,
sosyalist inşanın tamamlanması için bütün imkanların
hazır olmasına, diğer ülkelerdeki sosyalist devrimlerin
zaferinden sonra müdahale tehlikesinin ortadan kalkmasına bağlıdır
diyor. Görüyoruz ki, SSCB'nde sosyalizmin inşasıyla diğer
ülkelerde proleter devrimlerin gerçekleştirilmesi diyalektik bir
bütünü oluşturmaktadır.
SSCB'nde
sosyalizmin inşasının dünya devrimine, diğer ülkelerdeki sınıf
mücadelesine hizmet etmektedir düşüncesi Stalin'in pek çok
açıklamasında yer alır. Komünist Enternasyonal'in Yürütme
Komitesi'nin VII. Genişletilmiş Plenumu'ndaki konuşmasında konuya
ilişkin olarak şunları söyler:
“Lenin,
ülkemizde sosyalizmin başarılarının, ülkemizde sosyalist
inşanın zaferinin öyle muazzam bir uluslararası öneme sahip
olduğunu söylemek istemektedir ki, bu zafer sadece bizim ülkemizle
sınırlı kalamaz, tersine, bütün kapitalist ülkelerde sosyalizme
doğru güçlü bir hareket ortaya çıkaracaktır; bu zafer, öteki
ülkelerde proleter devrimin zaferiyle zaman bakımından çakışmasa
da, yine de her halükârda diğer ülkelerde dünya devriminin
zaferi için proleterlerin güçlü bir hareketini yaratacaktır”
(3).
Stalin
4 Şubat 1931'de “İktisatçıların Görüşmesi”nde
bir konuşma yapar. Bu konuşmasında (“Yeni İlişkiler – Yeni
Görevler”)
yine aynı konuya değinir ve şunları söyler:
“SSCB-işçi
sınıfı, uluslararası işçi sınıfının bir parçasıdır.
Yalnızca SSCB-işçi sınıfının çabalarıyla değil, bilakis
uluslararası işçi sınıfının desteği sayesinde de zafere
ulaştık. Bu destek olmasaydı çoktan parça parça edilmiştik...
Öylesine
ilerlemeliyiz ki, tüm dünya işçi sınıfı bize bakarak şöyle
diyebilsin: İşte benim öncüm, işte benim hücum tugayım, işte
benim işçi iktidarım, işte benim anavatanım – eserlerini,
bizim eserlerimizi gerçekleştiriyorlar, işlerini iyi yapıyorlar,
onları kapitalistlere karşı destekleyelim ve dünya devrimi
davasını körükleyelim”
(4).
Stalin,
Sovyet işçi sınıfını açıkça uyarmaktadır. SSCB'nde elde
edilen zaferde dünya işçi sınıfının da payının olduğunun
unutulmaması gerektiğini söylemektedir.
Stalin
bu düşüncesini XVII. Pati Kongresinde de dile getirir. Kapanış
konuşmasında şunları söyler:
“SSCB
işçi sınıfı dünya proletaryasının bir parçası, onun öncü
müfrezesidir ve bizim cumhuriyetimiz dünya proletaryasının bir
yaratısıdır. Şuna hiç kuşku olamaz: Eğer kapitalist ülkelerin
işçi sınıfının desteğine sahip olmasaydı, o zaman iktidarı
koruyamazdı, o zaman sosyalist inşa için koşulları yaratamazdı,
yani şimdi gösterdiği başarıları gösteremezdi. SSCB işçi
sınıfının kapitalist ülkelerin işçileriyle uluslararası
bağları, SSCB işçilerinin tüm ülkelerin işçileriyle kardeşçe
ittifakı, Sovyetler Cumhuriyeti'nin gücünün ve iktidarının
temel direklerinden biridir. Batıda işçiler, SSCB işçi sınıfının
dünya proletaryasının hücum tugayı olduğunu söylüyorlar. Bu
çok iyi. Bu, dünya proletaryasının gelecekte de, SSCB işçi
sınıfını gücü ve olanakları ölçüsünde desteklemeye hazır
olduğu anlamına geliyor. Ama bu bize büyük görevler yüklüyor.
Bu, çalışmamızla, tüm ülkelerin proleterlerinin hücum tugayı
şeref unvanını haklı çıkarmak zorunda olduğumuz anlamına
geliyor. Bu bizi, sosyalizmin ülkemizde kesin zaferi için,
sosyalizmin tüm ülkelerde zaferi için daha iyi çalışmakla, daha
iyi mücadele etmekle yükümlendiriyor” (5).
Dünya
devrimine “ihanet eden”
Stalin, hemen bütün konuşma ve yazılarında bu konuyu
işlemektedir.
Trajikomik
bir yanlış anlaşılmayı ancak Troçki kanıt yapabilirdi
“Stalin
: Bu bir yanlış anlama ürünüdür.
Howard
: Trajik bir yanlış anlama?
Stalin:
Hayır, komik biri (yanlış anlaşılma). Ya da, belki, trajikomik”.
1
Mart 1936'da Stalin, Newspaper Press başkanı Roy Howard ile bir
söyleşi yapar. Bu söyleşinde “trajikomik yanlış
anlaşılma”
üzerinde de durulur. Yanlış anlaşılma -trajikomik olan- bütün
dünya basınında konu olur. Ne de olsa Stalin, dünya devrimi diye
bir dertlerinin olmadığını açıklamıştır! Troçkistler
trajikomik olanın üzerine balıklama atlarlar. Nihayet tam kanıtı
bulduk düşüncesine göre hareket ederler. Stalin nihai olarak
dünya devriminden vazgeçti, Stalin darkafalı bir “ulusal
sosyalist”tir
propagandası böylece “belgelenmiş”
olur. Troçkistler bu söyleşiye, söyleşiyi
Troçki'nin internet arşivine (1936 yılı bölümü) koyacak kadar
önem verirler. Yanılmıyorsam söyleşinin ilk çevrisini yapanlar
arasında Troçkistler de vardı. ”The New Militant” kendi
çevrisi olan söyleşiyi 4 Nisan 1936'da yayımlar. ”The New
Militant” o dönem ABD'de yayımlanan haftalık bir Troçkist
dergidir. Açık ki, bu söyleşi Stalin'i köşeye sıkıştıracak,
Troçki'nin nihai zaferini ilan etmesinin önünü açacak kadar
önemli olması gerekir diye düşünüyorum. İsterseniz söyleşinin
sorunlu olan bölümüne, o ”trajikomik”
olana bakalım:
“Howard:
Sovyetler Birliği siyasi teorilerini başka halklara zor
kullanarak zorla kabul ettirmek için karar alabilir haklı
korkusunun kapitalist ülkelerde de var olabileceği düşüncesinde
değil misiniz?
Stalin:
Böylesi korkuların hiçbir nedeni yoktur. Bizzat Sovyet
insanlarının, üstelik bir de zor kullanarak kendilerini çevreleyen
devletlerin çehresini değiştirmek istediklerini düşünüyorsanız
fena halde yanılmış olusunuz. Tabii ki, Sovyet insanları
kendilerini çevreleyen devletlerin çehresinin değişmesini
isterler, ama bu, bizzat, onları çevreleyen devletlerin kendi
işidir. Sovyetler Birliğini çevreleyen devletlerin -şayet bu
devletler sapasağlamsalar- Sovyet insanlarının düşüncelerinde
ne türden bir korku görebildiklerini göremiyorum.
Howard:
Sizin bu açıklamanız, Sovyetler Birliği'nin dünya devrimini
yürütme planlarından ve niyetlerinden herhangi bir ölçüde
vazgeçtiği anlamına mı gelmektedir?
Stalin:
Böylesi planlarımız ve niyetlerimiz asla olmadı.
Howard:
Bay Stalin, bana öyle geliyor ki, uzun bir zaman boyunca bütün
dünyada başka bir intiba oluştu.
Stalin:
Bu, yanlış bir anlaşılmanın sonucudur.
Howard:
Trajik bir yanlış anlaşılma.
Stalin:
Hayır, komik (bir yanlış anlaşılma) veya belki de trajikomik
bir yanlış anlaşılma. Bakınız, biz Marksistler başka ülkelerde
de devrim olacağı düşüncesindeyiz. Ama bu ülkelerin
devrimcileri mümkün veya zorunlu gördüklerinde devrim olacaktır.
Devrim ihracı saçmadır. İsterse her ülke devrim yapar, istemezse
devrim olmaz. Örneğin bizim ülkemiz devrim yapmak istedi ve yaptı
ve şimdi yeni, sınıfsız toplumu inşa ediyoruz. Ama başka
ülkelerde, onların yaşamına müdahale ederek devrim yapmak
istediğimizi iddia etmek, gerçek olmayanı, asla propagandasını
yapmadığımızı iddia etmek anlamına gelir”.
Bu
açıklamanın dünya devriminden, uluslararası devrimci
sorumluluklardan vazgeçmekle ne ilgisi var diye sorabilirsiniz. Ama
Troçkistlerden cevabını alamazsınız.
Dünya
devrimi adına başka halklara zor kullanarak kendi siyasi
teorilerini kabul ettirmeye çalışmak düşüncesi “deli saçması”
bir düşüncedir. Dünya devrimini böyle anlayan tabii ki, dünya
devrimi anlayışını yanlış anlamıştır. “Yanlış
anlaşılma”
esprisi tam da budur. Söz konusu söyleşiden aktardığımız
kısımda birbirini dışlayan iki temel anlayış var:
Birincisi,
Stalin, dünya devrimini başka ülkelere dayatma, zorla kabul
ettirme vb. olarak görmüyor.
İkincisi,
Stalin başka ülkelerde devrimi o ülkelerin devrimcilerinin
yapacağını ve devrimin koşulları varsa yapacaklarını ve
kendilerinin de SSCB olarak başka ülkelerde devrimleri
gerçekleştirilmesinden yana olduklarını, bunu istediklerini
açıklıyor.
Peki,
bu açıklamanın dünya devriminden vazgeçmiş olmakla ilgisi ne?
Yani SBKP(B), SSCB'nde sosyalizmin nihai zaferi için dünya
devrimini zorlaması, başka ülkelerde devrim mi gerçekleştirmesi
gerekiyor? Troçkistler belki de dünya devriminden, SSCB'nde
sosyalizmin nihai zaferinden bunu anladıkları için Stalin'in bu
söyleşideki görüşünü dünya devriminden vazgeçmek olarak
yorumluyorlar. SSCB'nin başka ülkelerde devrimi desteklemesi, bu
desteğin SSCB güçlendikçe, sosyalizmi inşa ettikçe daha
kapsamlı olacağı, anlaşılan o ki, Troçkistler için yeterli
değildir. Tam da Troçkistlerin yeterli görmedikleri nokta bu
söyleşide Stalin tarafından ironik, manidar bir biçimde soru
olarak dile getiriliyor: Mademki bu devletler sapasağlam ayaktalar o
halde neden Sovyet insanlarının düşüncelerinden korkuya
kapılıyorlar? SSCB, doğrudan bir şey yapmasa da salt sosyalist
ülke olarak varlığı, kapitalist dünyanın ekonomik krizle
boğuştuğu dönemde, milyonların açlıktan, sefaletten
işsizlikten kırıldığı bir dönemde Sovyet insanının işsizliği
tanımaması, yaşam koşullarının giderek iyileşmesi vb. Sovyet
ülkesini kapitalist ülkelerde işçi sınıfı ve emekçi
yığınların anavatanı, kendi ülkesi olarak görmelerine neden
oluyordu. İşte etkileme budur. Stalin de o ironik sorusuyla bu
durumu açıklamış oluyordu. Burada sosyalist sistemin kapitalist
sisteme üstünlüğü söz konusudur; bunun giderek bütün dünya
işçi sınıfı, emekçi yığınları ve burjuvazi tarafından da
kabul görmesidir.
Diğer
taraftan Stalin'in burada dile getirdiği düşünce hiç de yeni
değildir. Örneğin 1925'te XIV. Parti Kongresinde Komintern'e
kurulmak istene tuzak, provokasyonlar bağlamında şunları söyler.
Okuyalım:
“Komintern
üzerine birkaç söz. Batı'da emperyalizmin paralı askerleri ve
sahte mektup yazarları tarafından, Komintern'in bir komplocular ve
teröristler örgütü olduğu, komünistlerin Batı ülkelerinde
dört bir tarafı gezerek Avrupalı iktidar sahiplerine karşı
komplolar kışkırttığı dedikoduları yayılmaktadır... Eğer
tümüyle cahil bir ahmak ve satılmış bir kişi değilse, her
kültürlü insanın, komünistlerin bireysel terörün teori ve
pratiği ile bir ilişkisinin olmamış olduğunu, olmadığını ve
olamayacağını bilmek zorunda olduğunu burada dile getirmek, ilan
etmek istiyorum. Komintern'in teori ve pratiği, kapitalizme karşı
devrimci kitle hareketini örgütlemektir. Bu doğrudur. Bu,
komünistlerin görevidir. Yalnızca kara cahiller ve ahmaklar,
komployu ve bireysel terörü devrimci kitle hareketi içinde
Komintern'in politikasıyla karıştırabilirler”
(6).
Dünya
burjuva basını ve özellikle de Troçkistler için söyleşideki o
“sansasyonel”
düşünceler görüyoruz ki hiç de yeni değil ve o zamana kadar
da hiç “trajikomik”
olmamış, Stalin yanlış anlaşılmamış.
Diğer
taraftan Troçkistleri bu konuda anlamakta gerçekten güçlük
çekiyorum. Stalin'in o söyleşide dile getirdiği düşünceleri
paylaşanların başında bizzat Troçki gelmektedir. Troçki
Komintern'in IV. Dünya Kongresinde yaptığı konuşmada aynı
düşünceleri bir biçimde savunur. Bu konuşmasında (“Sovyet
Rusya'nın Yeni Ekonomi Politikası ve Dünya Devrimi”)
SSCB'nde ekonominin yeniden inşa edilmesiyle dolaylı olarak dünya
devriminin, başka ülkelerde devrimci gelişmenin
güçlendirileceğinden; SSCB'nin kapitalist dünyada mücadele
edenler için bir üs olacağından bahseder. Avrupa'da devrimci
gelişmeyi kesin hesaba katıyoruz, Yeni Ekonomi Politika tam da bu
gelişmenin hızına uyumluluktur türünden görüş açıklar.
Bunlar Troçki'nin az bilinen görüşleri değildir (7).
Aynı
konuşmasında Troçki devamla o zamanki İngiltere Dış İşleri
Bakanı L. Curzon'un bir anlayışını ele alır. Curzon şöyle
der:
“Rusya
hala Avrupa Halkları ailesi dışındadır. Hala komünizmin bayrağı
altındadır (demek ki Otto Bauer ile aynı görüşte değil) ve
dünyanın dört bir yanında kendi komünist propagandasını
yapmaktadır (bu asla doğru değil)”(8).
Parantez
içindeki notlar Troçki'ye aittir. Troçki'nin bu ifadeleriyle
Stalin'in söyleşide dile getirdiği anlayış arasında ne fark var
ki, Stalin'in Howard'a söylediği dünya devriminden vazgeçmenin
kanıtı oluyor da Troçki'nin söylediği dünya devriminden
vazgeçmenin kanıtı olmuyor? SSCB'nin “dünyanın dört bir
yanında kendi komünist düşüncesi”nin
propagandasını yapmaması, devrimi o ülkelerin sorunu olarak
gördüğü ve SSCB'nin ancak bu mücadeleyi destekleyebileceği
anlamına gelmiyor mu? Bu, Troçki söylediğinde neden doğru
oluyor, dünya devriminden vazgeçmek olmuyor da, Stalin söyleyince
yanlış oluyor ve dünya devriminden vazgeçmek anlamına geliyor?
Bunu
Troçkistlere sormak gerekir?
Ne
yani, Troçkist efendiler tek ülkede sosyalizmin inşası, zaferi
dünya devrimine ihanettir dediler diye SSCB'de sosyalizm inşa
edilmemeli miydi? O zaman neden devrim yaptınız diye sormazlar mı?
Veya Avrupa'nın bazı ülkelerinde de devrimlerin gerçekleşeceğinin
herhangi bir teminatı mı vardı da onlara güvenerek geri bir
ülkede devrim yaptınız diye sorulmaz mı? Veya mademki devrim
yaptınız, o halde bu devrimi devam ettirmeniz gerekmez mi? Devrimi
devam ettirmek, sürekli kılmak her şeyden önce devrimin yapıldığı
ülkede devrimin amacını gerçekleştirmektir. Yani bu durumda
sosyalizmi inşa etmektir. Peki sosyalizmi inşa etmek neden dünya
devrimine ihanet oluyor? Neden “ulusal sosyalizm”
oluyor, neden dünya devriminin çıkarları SSCB'nde sosyalizmin
inşasına tabi kılınmış oluyor? Bu durumda hangi adım atılmış
olunursa olunsun hata yapılmış olunuyor: Tek başına devrim
yapılmaz, ama yapıldı. Tek başına sosyalizm inşa edilmez, ama
edildi!
Peki,
güçlü, sosyalizmi inşa etmiş, dünya politikasında etkili olan
bir SSCB mi dünya devriminin çıkarlarına daha iyi, daha kapsamlı,
daha güçlü hizmet eder yoksa sosyalizmi inşa edememiş veya
“yarım yamalak”
inşa etmiş, güçsüz, dünya politikasında etkisi olmayan bir
SSCB mi dünya devrimine daha iyi hizmet eder?
Bir
örnek verelim. İspanya iç savaşında SSCB'nin tavrını ele
alalım. O zamanki koşullar, SSCB'nin İspanya iç savaşına
yardımı bakımından hiç de uygun değildi. Bu nedenle
23 Ağustos 1936'da “Sovyet
hükümeti İspanya sorununda karışmama sözleşmesine katıldı”
ama 7 Ekim 1936'da da Sovyet hükümeti “karışmama
sözleşmesine uyulmamaya devam edilirse bu anlaşmadan kaynaklı
yükümlülüklere bağlı kalmayacağını” açıkladı.
SSCB'nin bu sözleşmeye uyma süresi 1,5
aylık bir zaman dilimini kapsar. Ama daha baştan Komintern ve SSCB
bu iç savaşta taraf oldu, savaşın başlangıç aşamasında
yapabileceğini yaptı. Eylül 1936'da Komünist
Enternasyonal Yürütme Komitesi Sekretaryası askeri tecrübesi olan
savaşçıların toplanmasının örgütlenmesi kararını alır.
Daha savaşın başlangıcında SSCB ve Komintern, İspanya halkı
için kapsamlı insani yardım örgütledi. Sendikalar üzerinden
cumhuriyetçilere mali yardım gönderildi. 6 Ağustos 1936'da
yapılan yardım 12,1 milyon rubleydi; bu miktar Ekim sonunda 47,6
milyon rubleye çıkmıştır. 15 Ekim 1936'da Stalin, İspanya
Komünist Partisi önderi Jose Diaz'a gönderdiği telgrafta şunları
diyordu: “Sovyetler Birliği işçileri,
İspanya'nın devrimci kitlelerine yardım etmekle devrimci görevini
yerine getirmektedir. Onlar, İspanya'nın faşist gericilerin
boyunduruğundan kurtuluşunun İspanya halkının özel bir olayı
olmadığının, aksine bütün ilerlemiş ve ileri insanlığın bir
sorunu olduğunun bilincindedir”. Bu
açıklamanın hemen arkasından da SSCB'nin askeri yardımları
İspanya halkına iletilmeye başlanmıştır: “Avrupa
başkentlerinde NKWD (İç İşleri Halk Komiserliği) tarafından
kontrol edilen ve silah satın almayı örgütleyen silah satın alma
komisyonları ağı kurulmuştur”.
“Madrid'i korumak için Sovyet tankları ve
uçakları ilk kez Ekim sonunda (1936) ortaya çıktı”.
“Sovyetler Birliği İspanya hükümetine
toplam ağırlıkta savaş uçağı olmak üzere 806 askeri araç,
362 tank, 120 zırhlı araç, 1555 ağır top, 500.000 tüfek, 340
bomba atıcı, 15113 makineli tüfek, 110 binden fazla uçak bombası,
862 milyon fişek kovanı, 1,500 ton barut, torpido botları, hava
savunması için arama farı teçhizatları, motorize araçlar, radyo
istasyonları, akaryakıt ve torpidolar göndermiştir”.
“Bütün savaş boyunca İspanya
Cumhuriyetinin yanında 2000'den fazla Sovyet gönüllüsü
savaşmıştır; bunların içinde 772 pilot, 351 tank komutanı, 222
askeri danışman ve eğitici, 77 deniz uzmanı, 100 uzman topçu, 52
başkaca uzman, 130 mühendis ve uçak yapımı işçisi, 156
telsizci, 204 çevirmen vardı”.
“İspanya
Cumhuriyeti için savaşan yabancıların sayısı muhtemelen 40.000
idi. Bunların da yaklaşık 35 bini Enternasyonal tugaylardı”
(9).
Hal
böyle olmasına rağmen Troçki “Geçiş Programı”nda bütün
dünyanın gözü önünde sıkılmadan şunları yazabiliyordu:
“Komintern'in
nihai olarak burjuva düzenin saflarına geçmesi ve dünya çapında,
özellikle İspanya'da... oynadığı karşı devrimci rol, dünya
proletaryasına olağanüstü ek zorluklar yüklemiştir. Ekim
Devriminin bayrağı altında uzlaşmacı “Halk Cephesi”
politikası, işçi sınıfını acizliğe mahkum etmekte ve yolu
faşizme açmaktadır” diye
yazabiliyordu (10).
Aynı
yerde Troçki kin kusmaya devam ediyor:
“Bir
yandan “Halk Cephesi”, diğer yandan faşizm, emperyalizmin
proleter devrime karşı son politik araçlarıdır. Ancak tarihsel
açıdan bu araçlar bir hayal ürünüdür” (11).
Troçki'ye
göre Halk Cephesi, faşizm, emperyalizm el ele veriyorlar;
“Bolşevik-Leninistler” önderliğinde dünya proleter devrimine
karşı tekelci sermayenin son kozu olarak mücadele ediyorlar ve bu
arada İspanyol devrimini de boğuyorlar.
Aynı
yazısında Troçki bunu açıklar:
“Stalinist
kliğin ajanı ve suç ortağı Komintern de İspanyol devrimini
boğazlama yoluyla uluslararası proletaryanın moralini kırarken
tamamen bu yönde hareket etmektedir” (12).
Bunun
nasıl olduğunu anlamak için Troçki gibi düşünmek gerekir.
Yukarıda Komintern'in İspanya devrimine ne türden ve nasıl katkı
sunduğunu gösterdik. Ama buna rağmen Komintern, “Stalinist
kliğin ajanı” olarak İspanya devrimini boğuyor!
Bu
da yetmiyor ve Troçki, yukarıdaki saçmalıklarından bir sene
sonra (1939) kontrolüz konuşuyor:
“İspanyol
devrimi, faşist ve Stalinist bürokrasiler tarafından dünya
proletaryasının gözü önünde boğulmuştur” (13).
Tam
da Troçki'ye yakışır bir değerlendirme: Dünyanın iki en gaddar
gücü İspanya devrimini boğmak için el ele veriyor. Troçki de
bunun böyle olduğunu tespit ediyor. Ama nasıl oluyor da “Stalinist
bürokrasi”nin ve onun “suç ortağı” olan Komintern'in
çağrısına katılarak dünya proletaryasının binlercesi
İspanya'da faşizme karşı, özgürlük ve demokrasi için
mücadeleye koşuyor? Ama nasıl oluyor da dünya proletaryası
Troçkistlerin İspanya iç savaşında zararlı ve yıkıcı bir
rol oynadıkları sonucuna varıyor?
Bunu
Troçkistlere sormak gerekir.
Peki,
bu konuda Stalin ve SSCB'nin yerden yere vuran Troçkistler ne
yaptılar? “IV. Enternasyonal”leriyle uluslararası komünist
hareketi bölmeye çalıştılar; 1936'da İspanya'da seçilmiş sol
hükümet Franko'nun askeri darbesiyle devrildiğinde bütün dünyada
anti-faşistler, komünistler halk cephesini desteklemek için
silahlı mücadeleye başladılar. Troçkistler ise onları
arkasından vurdular. Fransa ve İngiltere İspanya'da demokratik
cumhuriyeti sabote etmeye, gelişmesini engellemeye çalışırken,
sadece ve sadece SSCB onun yanındaydı. Gerçekler ortada olmasına
rağmen Troçkistler, İspanya'da demokrasi mücadelesinde yenilginin
nedenini SSCB de içinde olduğu için “karışmama
politikası”nda aradılar. Batılı ülkelerin bu
politikalarını mahkum edecekleri yerde komünistlerin birlik
cephesi politikasına saldırdılar. Bir biçimde halk cephesini
yenilginin nedeni olarak gördüler.
Troçkistlerin
bu zararlı, yıkıcı tavrı o zaman ve bugün de ilerici insanlar,
anti-faşistler tarafından mahkum edildi. İspanya'da Barselona'da
ayaklanma kışkırtarak beş bin insanın ölümüne neden olan
Troçkist örgüt POUM'dan başkası değildi.
SSCB
ve Komintern İspanya iç savaşı için
yapabileceğini yaptı. Burada soru 'ne yaptığı
değil, ne yapmadı ki, neyi eksik bıraktı ki'dir. Tam da sorulması
gereken budur. Peki güçsüz, kendisiyle uğraşan bir SSCB, güçlü,
prestijli bir SSCB'nin İspanya iç savaşına katkısını
sağlayabilir miydi? O ideolojik ve maddi yardımı örgütleyebilir
miydi? SSCB'nin İspanya iç savaşına katkısını göz önüne
getirerek soralım: Troçkistlerin iddiasına göre sadece kendini
düşünen SSCB, dar görüşlü “ulusal sosyalist”
Stalin önderliğinde SSCB ve SBKP(B), İspanya iç savaşına hiç
bir katkıda bulunamazdı.
Troçkistler
bilinçli olarak Stalin'in görüşlerini çarpıtıyorlar. Stalin'in
duruşu Lenin'inkinden daha az devrimci değildir. SSCB'de
sosyalizmin inşasının başarıyla sürdürülmesi dünya devrimini
güçlendirmiştir. SSCB'nin II. Dünya Savaşından muzaffer çıkması
hem onun gücünü hem ülke içinde Sovyet insanının oluştuğunu
ve nihayetinde dünya işçi sınıfı için devasa bir üs olduğunu
gösterir.
“24
ayar” SSCB düşmanı Troçki
Kapitalist
dünyada işçi sınıfından grev, protesto, propaganda türünden
eylemleri dışında başkaca çok önemli katkı almaksızın SSCB,
ülke içinde sosyalizmin inşasına karşı gelen, karşı
devrimcilik yapan bütün güçlerle tek başına mücadele etmiş ve
bu mücadeleden başarıyla çıkmıştır; bu anlamda SSCB'nde
proletarya diktatörlülüğünün istikrarı ve sosyalizmin inşası
dünya devrimi olmaksızın gerçekleşmiştir. Ama buna rağmen
kapitalist dünyanın SSCB'ne müdahale tehlikesi ortadan
kalkmamıştı. Sosyalizmin inşasının, zaferinin güvence altına
alınması, müdahale tehlikesinin ortadan kalkmasına bağlıydı.
Bu da ancak ve ancak dünya devriminin, en azından önemli birkaç
ülkede sosyalist devrimlerin gerçekleşmesiyle mümkün olurdu. Bu
soruna Bolşevik Parti'nin nasıl baktığını Stalin, XIV. Parti
Kongresinde yaptığı konuşmada açıklar. Söylenen şudur:
“Birbirine
taban tabana zıt iki toplumsal sistemin varlığı, sürekli olarak
bir kapitalist kuşatma tehlikesine, başka ekonomik baskı biçimleri
tehlikesine, silahlı mücadele ve restorasyon tehlikesine neden
olur. Dolayısıyla sosyalizmin nihai zaferi için
yegâne güvence, yani restorasyona karşı güvence,
sosyalist devrimin bir dizi ülkede zaferidir..." "Leninizm,
burjuva ilişkilerin bir restorasyonuna karşı tam güvence
anlamında sosyalizmin nihai zaferinin ancak
uluslararası ölçekte mümkün olduğunu öğretir..."
"Bundan, Rusya gibi geri bir ülkede, teknik ve ekonomik
bakımdan daha gelişmiş ülkelerin 'devlet yardımı' (Troçki)
olmadan tam sosyalist toplumu kurmanın imkansız
olduğu sonucu asla çıkmaz” (14).
Troçki,
XIV. Kongrenin bu bildirgesine karşı sürekli polemik yürütmüştür.
Örneğin “Enternasyonal Devrim ve Komünist Enternasyonal”
yazısında müdahale bağlamında şunları söyler:
“Stalin
ve Buharin, SSCB'nin 'yabancı proletaryanın devletsel yardımı'
olmaksızın, yani onun burjuvazi üzerine zaferleri olmaksızın
var olunabileceğini kanıtlamak istiyorlarsa -çünkü işçi
kitlelerinin karşı sempatisi bizi müdahaleden koruyor-, bu tam da,
onların temel hatasının toplam sonuçları gibi aynı körlüktür.
Sosyal demokrasinin, Avrupa proletaryasının burjuvaziye karşı
savaş sonrası ayaklanmasını boğduktan sonra işçi kitlelerinin
sempatisinin Sovyet Cumhuriyetini müdahaleden kurtardığı
kuşkusuz ki tartışma götürmez. Bu yıllarda Avrupa burjuvazisi
işçi devletine karşı büyük bir savaş başlatacak durumda
değildi. Ama böyle bir güç dengesinin yıllarca, örneğin
SSCB'nde sosyalizmin inşa edilmesine kadar devam edebileceğine
inanmak en büyük dargörüşlülük (miyopluk,
İ.O.) anlamına gelir...Böyle istikrarsız bir durumda;
proletaryanın iktidarı henüz ele alamadığı ve burjuvazinin
artık kendini ülkede güçlü bey olarak hissetmediği durumda er
veya geç beklenmedik bir şekilde ya bu tarafa ya da o tarafa karar
verilecektir”
(15).
Ekim
Devriminden sonraki sürece SSCB'ne müdahale açısından
baktığımızda şunu görüyoruz:
Birincisi:
Ekim Devriminden sonra kapitalist ülkelerin iş savaşta müdahalesi
sonuçsuz kalmış, müdahale eden kapitalist ülkeler nezdinde
kapitalist dünya, oluşmakta olan sosyalist devlet, proletarya
diktatörlüğü karşısında ilk yenilgisini almıştır.
İkincisi:
İç savaştan sonra dünya burjuvazisinin SSCB'ne müdahale edecek
durumu yoktu. Şüphesiz ki, kapitalist dünya, özellikle Avrupa'nın
önde gelen emperyalist ülkeleri savaş sonrasının yıkıntısını
atlatmaya başlamışlar, bunun ötesinde belli bir istikrar sürecine
girilmiş ve ayrıca devrimci yükseliş de son bulmuştu. Ama buna
rağmen kapitalist dünya SSCB'ne müdahale edecek durumda değildi.
Üçüncüsü:
Kapitalist dünya, II. Dünya Savaşını da SSCB'ne karşı
başlatamamıştı. Bu sefer korkusu daha da büyümüştü.
Bizi
burada ikinci nokta özellikle ilgilendirmektedir. Troçki'nin
iddiası, kapitalist ülkeler, belli bir istikrara kavuşurlarsa,
belli derecede güçlenirlerse SSCB'nde sosyalizmin inşasına göz
yummayacaklar, saldıracaklar ve SSCB'ni yıkacaklardır. Troçki, o
dönemdeki sistemsel bakımdan ikiye bölünmüş dünyanın sadece
kapitalizmin hakim olduğu bölümündeki istikrarı ve güçlenmeyi
görüyordu. Diğer bölümündeki, oluşmakta olan sosyalist
sistemdeki, en azından SSCB nezdinde istikrar ve güçlenmeyi
göremiyordu.
Stalin
tarafların istikrarı ve güçlenme durumunu Mayıs 1925'te
RKP(B)'nin XIV. Konferansı Çalışmalarının Sonuçları”
üzerine konuşmasında şöyle açıklar:
“Ama
alçalma, madalyonun sadece bir yüzüdür. Madalyonun diğer yüzü
şudur ki, Avrupa'da devrimin alçalmasının yanında Sovyetler
Birliği'nin ekonomik gelişmesinde muazzam bir ilerleme ve siyasi
iktidarında bir büyüme kaydedilmektedir. Başka bir deyişle,
sadece kapitalizmin istikrara kavuşması yok. Aynı zamanda, Sovyet
düzeninin istikrara kavuşması da var. Böylece, iki istikrara
kavuşma var: Kapitalizmin geçici bir istikrara kavuşması ve
Sovyet düzeninin istikrara kavuşması. Bu iki istikrara kavuşma
arasında belli bir geçici dengeye ulaşılması — şu anki
uluslararası durumun karakteristik özelliği budur...
Her
ikisinden hangisi diğerini alt edecektir – Bütün mesele budur!”
(16).
Açık
ki, Troçki soruna tek yanlı bakmaktadır. Neden tek yanlı
değerlendirme yapıyor sorusunun cevabı onun tek ülkede
sosyalizmin zaferinin, inşasının mümkün olmadığı anlayışında
aramak gerekir. Troçki, SSCB'nin, diğer ülkelerde proleter
devrimler olmaksızın; dünya devrimi olmaksızın çökeceğini
kanıtlamak için soruna tek gözle ve üstelik bir de at gözlüğü
takarak bakıyor.
Troçki,
bu soruna nasıl bakılması gerektiğini Stalin'den de
öğrenememiştir.
Söz
konusu istikrarlaşma meselesini işlemeye devam eden Stalin aynı
konuşmasında devamla şunları söyler:
“Kapitalizmin
istikrara kavuşmasının kalıcı olamayacağını, bu istikrara
kavuşmanın, kapitalizmin yenilgisine götüren şartları yaratmak
anlamına geldiğini, buna karşılık Sovyet düzeninin istikrara
kavuşmasının, proletarya diktatörlüğünün sağlamlaşması,
tüm ülkelerin devrimci hareketinin yükselmesi ve sosyalizmin
zaferine götüren şartların sürekli artması anlamına geldiğini
gösteren olgular ve mülahazalar bunlardır”
(17).
Ne
diyor Stalin? İki olgudan bahsediyor:
Birincisi,
SSCB'nde sosyalizmin hızla inşası ve bunun sonucunda Sovyet
iktidarının istikrarı ve güçlenmesi, kapitalizmin genel krizine
girmesi (genel krizin birinci aşaması), kapitalist sistemin giderek
genel çözülme emareleri göstermesi -Bütün bunlar SSCB lehine
avantajlardır.
İkincisi,
müdahale tehlikesinin sadece ve daha ziyade kapitalist ülkelerde
yükselen mücadele ile değil, SSCB'nde sosyalist inşanın
ilerlemesiyle, SSCB'nin güçlenmesiyle alt edilebileceğini
söylemektedir.
Üçüncü
olarak Stalin, SSCB'nde sosyalizmin zaferinin, güçlü bir SSCB'nin
nihayetinde kapitalist dünyada işçi sınıfının devrimci
mücadelesine katkıda bulunacağını ve kapitalist dünyada
güçlenen işçi sınıfının SSCB'ne dışarıdan saldırıya
karşı koyacağını söylemektedir.
Lenin,
ülkenin en kısa zamanda iktisadi yükselişini sağlamak için
bütün güçlerin azami derecede çaba harcaması gerektiğini;
ülkenin savunma gücünün artırılması ve güçlü sosyalist bir
ordunun kurulması gerektiğini söylemişti. Lenin'in bu
taleplerinin yerine getirilmesi ise ancak ve ancak ülkenin iktisadi
ve insani potansiyelinin harekete geçirilmesiyle mümkün olurdu. Bu
da sosyalist inşadan başka bir yolla sağlanamazdı. Bana göre
Stalin'in de yaptığı budur.
Ekim
Devriminden bu yana SSCB'nde koşullar oldukça değişmişti. Ekim
Devrimi ve güçlenen SSCB karşısında kapitalist dünya ne
yapabilmiştir? Yukarıda belirttiğimiz dönemle ilgili üç süreci
göz önüne getirelim:
Birinci
süreç: Devrimden sonra iç savaşta müdahaleye yeltenmiş, ama
dersini almıştır. Bu süreçte kapitalist dünya doğrudan SSCB'ne
karşı bir konumdaydı.
İkinci
süreç: SSCB'nin gelişmesi, dünya çapında kabul görmesi,
SSCB'nin devlet olarak tanınması kapitalist ülkeler tarafından
engellenmeye çalışılmıştır. Bu dolaylı bir çabaydı.
Üçüncü
süreç: Bu çabalar da SSCB tarafından boşa çıkartılınca
ve proletarya diktatörlüğünün yıkılmadığını, tam tersine
güçlendiğini görünce kapitalist dünyanın güçlü ülkeleri
dünyanın altıda birinde oluşmuş olan yeni güç ilişkilerini
-SSCB'ni- tanımak zorunda kalmışlardır.
Dördüncü
süreç:
Savaş kışkırtıcısı faşist ülkeler (Almanya, İtalya ve
Japonya) ve oluşturdukları blok karşısında bazı burjuva
devletler, SSCB ile ittifak kuracak duruma gelmişlerdir; güçlenen
SSCB'ni faşizme karşı ittifak yapılması gereken güç olarak
görmeleri SSCB'nin dünya politikasındaki yerini gösterir
(18).
Stalin
SSCB'nin neden güçlü olması gerektiğini, diğer bir ifadeyle
SSCB'nde sosyalizmin hangi koşullarda inşa edilebileceğini ve
güçlü olunmazsa ne hallerde olunabileceğini 1933'te SBKP(B) MK ve
Merkezi Kontrol Komisyonu'nun Ortak Plenumu'nda da açıklıyordu.
Okuyalım:
“Bu
durumda, bütün o modern savunma araçlarından mahrum kalırdık
ki, bunlar olmaksızın bir ülke devlet olarak bağımsızlığını
koruyamaz ve dış düşmanların savaş faaliyetlerinin bir hedefi
haline gelir. Bu durumda, bizim de, ağır endüstriye, savaş
endüstrisine sahip olmayan ve şimdi canı isteyenin itip kaktığı
bugünkü Çin'den farkımız olmazdı.
Tek
sözcükle: Bu durumda askeri müdahaleyle karşı karşıya
kalırdık, gündemde saldırmazlık paktları değil, tehlikeli bir
ölüm kalım savaşı, kanlı ve eşitsiz bir savaş olurdu; zira
böyle bir savaşta modern saldırı silahlarına sahip olan düşmanın
karşısında neredeyse tamamen savunmasız duracaktık” (19).
Tek
ülkede sosyalizmin inşa edilmesi mümkün değildir, diğer
ülkelerde devrimler olmazsa SSCB çöker, kapitalist ülkeler
SSCB'nin güçlenmesine müdahale ederler teorisini kanıtlamak için
Troçki, içinde yaşadığı koşulları nesnel değerlendiremeyecek
kadar sosyalizm, SSCB ve Stalin düşmanı olmuştu. Bu nedenle
nesnel olanı görememiştir. Bu nedenle iflah olmaz birisi olarak
kalmıştır. Onun takipçileri de aynı yolda dolu dizgin
gidiyorlar.
II.
Dünya Savaşını öteleme/engellenme çabası ve SSCB
SSCB'nin
genel olarak dış politikasını veya o zamanki dış politikasını
nasıl somutlaştırarak açıklayabiliriz? Bu politika oldukça
açık: Ulusal olmayan, ama her bakımdan enternasyonal olan bir dış
politika. Sosyalist bir ülkenin, proletarya diktatörlüğünün
başka bir dış politikası da olamaz. Bu politika o günün
koşullarında somut olarak nasıl yansıyordu? Bütün ülkelerde
işçi sınıfı ve emekçi yığınları SSCB'ne müdahale savaşının
engellenmesi için harekete geçirmek biçiminde yansıyordu.
SSCB'nin o dönemdeki dış politikasının somutlanışı buydu.
Peki, bu politikanın sonucu ne olmuştur? SSCB, dış müdahale
olmaksızın sosyalizmin inşasına devam etmiştir. Peki bu inşadan
kimin çıkarı vardı? SSCB ve dünya proletaryasının çıkarı
vardı. Troçki ve hempası tek ülkede sosyalizmin zaferinin diğer
ülkelerde devrimci mücadeleyi ilerlettiğini, ona katkıda
bulunduğunu ve nihayetinde bütün dünyada sosyalizmin nihai
zaferini kolaylaştırdığını anlayabilirler mi? Anlayamazlar.
Anlasalardı bu inşaya karşı düşman olmazlardı.
Bu
durumda SSCB'nin dış politikası o günün koşullarında neye
hizmet ediyordu? Bu politika o günün koşullarında savaşı
engellenme anlamında “barış”ın güvence altına alınmasına
hizmet ediyordu. Troçki, tam da bu politikaya karşı fanatik bir
mücadele veriyordu.
Bu
konuda Troçki'yi konuşturalım:
“Savaş
tehlikesinin somut biçime bürünmesiyle birlikte Stalinistler,
küçük burjuva ve burjuva pasifistlerini bile geride bırakarak
sözde “ulusal savunma”nın en önde gelen savunucuları oldular.
Bunun içindir ki savaşa karşı devrimci mücadele yalnızca IV.
Enternasyonal'in omuzlarına yüklenmektedir...” (20).
Demagojide
Troçki'nin yeteneğine söylenecek bir şey yok. Bu işi gerçekten
beceriyor. Peki, yaklaşan savaş, çan çalarak geliyorum diyen II.
Dünya Savaşı karşısında SSCB “ulusal savunma” yapmayacaktı
da ne yapacaktı? Yoksa bütün dünyayı mı savunacaktı?
“Tek
ülkede sosyalizmin inşası mümkün değildir” saçma
teorisinin insanı getirdiği nokta bu: Kendini savunma hakkını
dahi elinden alıyor, savunursan “ulusal”cılık yapmış
oluyorsun, ulusalcı olmamak için kendini savunmaman gerekiyor!
Troçki bunu öneriyor.
Düşünebiliyor
musunuz, SSCB “ulusal savunma” yaptığı için Troçki'nin “IV.
Enternasyonal”i tek başına “devrimci mücadele” yürütmek
zorunda kalmış. Anladık, ama bu mücadeleyi dünyanın neresinde
yürütmüş, dünyanın neresinde “devrimci mücadeleyi”
omuzlamış?
İspanya'da
mı?
II.
Dünya Savaşı başladığında Alman ordularının işgal ettiği
kapitalist ülkelerde mi? Örneğin İskandinav ülkelerinde mi?
Hollanda'da mı, Belçika'da mı, Fransa'da mı?
Alman
faşistleri SSCB'ne saldırdığında SSCB topraklarında mı?
Kızıl
Ordu'nun yanında mı?
Hayır,
hayır, Alman faşistleri SSCB'ne saldıracak, SSCB yenilecek ve
iktidar benim elime geçecek hesabını yapan Troçki'den başkası
değildi. SSCB'nin yenilmesi için düşmanla işbirliği içinde
olan da Troçki'den başkası değildi. Troçki ve onun
“Bolşevik-Leninistleri” SSCB'ni ve Kızıl Ordu'yu arkadan
vurmanın planlarını yapıyorlardı.
Troçki'nin
görüşlerini savunup savunmamaktan bağımsız olarak işin
gerçeğinin bu olduğu söylenmelidir.
Troçki,
“Bolşevik-Leninistler”in, “devrimci
partisi”nin başarısının savaş sorununa bağlı”
olduğunu yazıyor aynı yazısında. Peki savaş patlak verdiğinde
neredeydi o “devrimci parti”? Öyle bir parti olmadığı gibi,
Troçkistlerin “başarısı” düşmanla işbirliği yapmaktan
ibaretti.
Aynı
yazısında Troçki, “doğru
bir politikanın iki unsurundan; emperyalizme ve savaşlarına karşı
acımasızlıktan ve kitlelerin tecrübesine dayanma yeteneğinden”
bahsediyor (21).
Peki,
savaş patlak verdiğinde neredeydi o doğru politika, “emperyalizme
ve savaşlarına karşı acımasız duruş ve kitlelerin tecrübesine
dayanma yeteneği”? Troçkizm hangi kitlenin tecrübesine
dayanma yeteneğini sergiledi ve düşmana, emperyalizme “kahrol
düşman, kahrol emperyalizm” diye bir “taş attı”? Nerede
görüldü bu? Bir örnek, sadece bir örnek verebilir misiniz? Biz
de şu cephede şöyle bir taş atmıştık diyerek tarihi
utandırabilir misiniz, haksız çıkartabilir misiniz?
Troçki
aynı yazısında nasıl bir halet-i ruhiye içinde olduğunu da
istemeden açıklıyor. Troçki kendi kendine “gaz veriyor”:
“Savaşın
başlangıcında IV. Enternasyonal'in seksiyonları kaçınılmaz
olarak kendilerini tecrit olmuş olarak hissedeceklerdir; her savaş
ulusun büyük kitlelerini gafil avlayarak onları hükümet
aygıtının yanına iter. Enternasyonalistlerin akıntıya karşı
mücadele etmeleri gerekecektir. Ne var ki yeni savaşın beraberinde
getireceği yıkım ve sefalet daha ilk aylardan 1914-18'in kanlı
dehşetini kat kat geride bırakarak kısa zamanda kitleleri
uyandıracaktır. Kitlelerin hoşnutsuzluğu ve isyanı büyük bir
hızla artacaktır. IV. Enternasyonal'in seksiyonları devrimci
dalganın başını çekeceklerdir. Geçiş talepleri programı
yakıcı bir güncellik kazanacaktır. Proletaryanın iktidarı ele
geçirmesi sorunu bütün azametiyle ortaya çıkacaktır”
(22).
Troçki'nin
“Enternasyonalistleri” hangi “akıntıya karşı mücadele”
etmişlerdir, bunu bilmiyorum. Ama bilinen, gerçek olan tamamen
başkadır. O dönem ve sonrasında da, daha doğrusu tarihin hiçbir
döneminde Troçki'nin “akıntıya karşı mücadele eden
enternasyonalistleri” olmamıştır; şurada burada
taraftarları olmuştur. Onlar da emperyalizme, emperyalist savaşa,
dünya gericiliğine karşı değil, Marksizm-Leninizme, SSCB'ne,
SBKP(B)'ye, SSCB'nde sosyalizmin inşasına karşı mücadele
etmişlerdir. Alman faşistleri SSCB'ni istilaya kalkıştıklarında
ve Moskova önlerine kadar geldiklerinde, Stalingrad'da
durdurulduklarında ve geri püskürtüldüklerinde, Kızıl Ordu'nun
faşist sürüleri Berlin'e kadar kovaladığında ve faşist işgal
altındaki ülkeler özgürlüklerine kavuştuklarında Troçkistler
ne yapıyorlardı? Herhalde “Kitlelerin hoşnutsuzluğu ve
isyanı büyük bir hızla artacaktır. IV. Enternasyonal'in
seksiyonları devrimci dalganın başını çekeceklerdir. Geçiş
talepleri programı yakıcı bir güncellik kazanacaktır.
Proletaryanın iktidarı ele geçirmesi sorunu bütün azametiyle
ortaya çıkacaktır” diye kendilerini avutuyorlardı. Yok,
yok, yanlış söyledik; kendilerini avutarak beklemiyorlardı: Daha
savaş öncesinde “Sovyetler Birliği'ne karşı savaşı
hızlandırmak için Almanya ve Japonya'nın faşist güçleriyle
ittifak, savaş lehinde, barışçıl politika aleyhinde mücadele,
Sovyetler Birliği'nin toprak bütünlüğünün parçalanması, bu
arada Ukrayna'nın Almanlara, Uzak Doğu kıyı bölgesinin Japonlara
verilmesi, düşman bir devletin saldırısı durumunda Sovyetler
Birliği'nin askeri yenilgisini hazırlamak ve bu hedeflere ulaşmak
için zararlı faaliyetler yürütmek, yıkıcı eylemlere girişmek
ve Sovyet iktidarı önderlerine karşı bireysel terör eylemleri
yapmak, Japon-Alman faşist güçleri yararına casusluk faaliyeti
yürütmek” işleriyle uğraşıyorlardı (23).
O
günün dünya koşullarını düşünelim.
Alman
faşizminin SSCB'ne karşı bir saldırı savaş hazırlığı içinde
olduğunu bilmeyen yok. Özellikle 1938’den itibaren, SBKP(B)'nin
bozguncu ve teslimiyet yanlısı güçlere karşı bir var olma-yok
olma mücadelesi yürüttüğü bu anda, Troçki ve Troçkistler
Nazi ajanlarının eline yeni silahlar veren ajitatörler gibi
“siyasal mücadele” yürütmekten çekinmiyorlardı. SSCB bütün
gücüyle 1938’den itibaren Alman faşizminin geliyorum diyen
saldırganlığına karşı siyasi ve askeri hazırlığı tamamlamak
için seferber olmuşken, Troçki SSCB'ne karşı silahlı
ayaklanma çağrısıyla uğraşıyordu.
Troçki’nin
1938-1940 arasında SSCB'ne karşı beslediği düşmanlığı,
proletarya diktatörlüğünü yıkmak için çağrılarını şu
veya bu vesile ile aktardık. Burada bir parça daha aktaralım:
“Ülkenin güvenliği sabotajcıların ve teslimiyetçilerin
otokratik kliği yok edilmeden sağlanamaz” (3 Haziran 1938).
SSCB savunma hazırlığı içinde, Troçki ise “ulusal savunma“
olmaz diyerek “ulusal” darbe örgütleme hazırlığı içinde.
“Ulusal savunma” olmuyor, bu dünya devrimine aykırı, ama
“ulusal” darbe oluyor, bu, dünya devrimine aykırı değil!
Yoksa Troçki “IV. Enternasyonal”i üzerinden uluslararası bir
darbe örgütlemek mi istiyordu? Gerçekten de bu akılsızlığa
uyan birkaç unsur bulabilmiştir de. O siyasi temizlik sürecinde bu
unsurlar temizlenmiştir. Tek başına Troçki, SSCB'ne karşı
argüman üretme fabrikası olarak çalışıyor, çok bilinmezli
denklemler kuruyordu. “Stalinist bürokrasi” iktidardan
alınmalıdır, aksi taktirde SSCB, Alman faşizmine yenilecektir!
Dolayısıyla “Stalinist bürokrasi”ye karşı darbe meşrudur.
Alman faşistleri de her olanağı, her aracı SSCB'ne karşı
kullanmak istiyorlardı ve bu anlamda Troçki'nin “ürünleri”nden
yeteri kadar yararlandılar.
“SSCB’nin
askeri gücünü yeniden elde edebilmesinin tek yolu Kremlin’deki
bonapartist rejimin yıkılmasıdır. Kim ki, doğrudan ya da dolaylı
olarak Stalinizmi müdafaa etmeye kalkarsa, kim ki onun ordusunun
gücünü abartırsa, o devrimin, sosyalizmin ve ezilen halkların en
büyük düşmanıdır” diyen de Troçki'den başkası değildi
(10 Ekim 1938).
“Ancak
Sovyet proletaryasının ayaklanması Ekim Devrimi’nin
kazanımlarından toplumun temellerinde kalmış olan ne varsa onları
yeni parazitlerin hain tiranlığının elinden kurtarabilir” diyen
de Troçki'dir (14 Ekim 1938).
“Ekim
Devriminin kazanımları halka, o ancak daha önce Çarcı bürokrasi
ve burjuvaziye karşı harekete geçtiği gibi Stalinist bürokrasiye
karşı da harekete geçecek yetenekte olduğunu göstermesi şartıyla
hizmet edecektir... Bu ancak tek bir yolla olabilir; işçilerin,
köylülerin ve Kızıl Ordu askerlerinin, baskıcıların ve
parazitlerin yeni kastının karşısına dikilmesiyle. Bu kitle
kalkışmasını hazırlamak için, yeni bir parti gerekir, o da 4.
Enternasyonal’dir” diyen de Troçki'dir (Mayıs 1940).
Ne
zaman, hangi tarihsel koşullarda söyleniyor bunlar?
1938-1940
arasında, son alıntının yapıldığı yazı itibariyle Mayıs
1940'da. Bu tarih itibariyle 7 ay önce Fransa ve İngiltere,
Almanya’ya savaş ilan etmiştir, iki ay önce, Almanya’nın
müttefiki olan Finlandiya, üç aylık bir savaşın ardından
SSCB'ne teslim olmuştur. Stalin önderliğinde SSCB, zaman
kazanmaya çalışmaktadır; Alman saldırısını her an
başlayabileceğinin bilincindedir. İşte tam da bu koşullarda
Troçki ve yandaşları provokatif faaliyetlerini; düşmanın işine
yarayan faaliyetlerini yoğunlaştırdılar. Bu anlamda SSCB'ne,
sosyalizme karşı dış düşman (Alman faşizmi) ve “iç”
düşman (Troçkistler) birleşebiliyorlardı, ortak hareket
ediyorlardı. Ajanlık yapmak, işbirliği yapmak için illa da
anlaşma yapmaya gerek olmadığını Troçkizmin ve baş Troçkist
Troçki'nin bu dönemdeki faaliyetlerinden görmekteyiz. Özellikle
bu dönemde (1938-1940) Troçki ve yandaşları bilinçli veya
bilinçsiz olarak düşmana hizmet eden tutum içinde olmuşlardır.
Troçki'nin yaptığı bütün açıklamalar, bütün çağrılar
bunun böyle olduğunu göstermektedir.
Hiçbir
sonuç alamamışlardır ve savaş bittiğinde bütün dünyada
sayısız Troçkist “çete”ler lanetlenmişse bunun yegane nedeni
savaşta oynadıkları karşı devrimci roldür. Bunun böyle
olduğunu Troçkistler de çok iyi bilmekteler.
Diğer
taraftan veya açık ki Troçki'nin dış politika anlayışı, bu
alandaki önerileri SSCB'nin tecridine neden olabilecek türdendi;
Troçki'nin aklına uyulsaydı tecrit olmuş SSCB, tecrit edilmişlik
içinde bütün dünyaya karşı savaşa sürüklenmiş olacaktı.
Böyle bir dış politika anlayışı, SSCB'nin varlığını tehdit
eden bir dış politika anlayışı şüphesiz ki, dünya devrimine
değil, dünya proletaryasının düşmanlarına, dünya
burjuvazisine hizmet edebilirdi.
Almanya'da
faşistlerin iktidara gelmesi ve faşist bir diktatörlüğün
kurulmasıyla dünya politikasında, uluslararası ilişkilerde köklü
değişimler oldu. Bu temel değişimlerden biri de SSCB'nin
Milletler Cemiyeti'ne karşı izlediği politikadır. Bu Cemiyet,
SSCB'ne karşı dünya emperyalizminin bir aracı konumundaydı.
Milletler Cemiyeti'nde belli bir değişim gören SSCB, ona karşı
tutumunu değiştirmişti. Bundan dolayı Troçki ve hempaları
SSCB'nin dış politikası hakkında söylemedikleri bir şey
bırakmadılar. Bu politika, oportünist, anti-enternasyonalist,
sorunlara at gözlüğü ile bakan ulusal Rusçu güç politikası
olarak topa tutuldu. Peki, Troçki SSCB'nin dış politikasındaki
değişimin nedeni üzerine kafa yordu mu? Kendine göre sürekli
devrim anlayışının ötesinde söyleyebileceği bir şey var
mıydı? Yoktu.
Troçki
ve Troçkistler neyi anlamıyorlardı? Uluslararası durumda
değişimin olduğunu, rüzgarların artık yön değiştirdiğini;
bunun da nedeninin Almanya'da iktidara gelen faşistlerin güttükleri
savaş politikası olduğunu anlamıyorlardı. Ancak Lenin'in
devrimci reel politikasına, nesnel gerçeklikten kopmayan
politikasına tamamen ters düşen bir dogmatik bunu anlayamazdı. O
dogmatik de Troçki'den başkası değildi.
Hitler'in
iktidara gelmesinden önce Almanya, şüphesiz ki SSCB'nin dostu olan
bir ülke değildi ve aynı zamanda I. Dünya Savaşının
sonuçlarına katlanmak zorunda kaldığı için savaş
kışkırtıcılığı yapma durumu da yoktu. O koşullarda Almanya,
SSCB'ne daha yakın duruyordu; sonradan katıldığı Milletler
Cemiyeti'ne yakınlığından daha yakın bir duruştu. Milletler
Cemiyeti'nin göz yummasından dolayı faşist Almanya,
silahlanabiliyordu. Ordu kurma özgürlüğüne kavuşunca da
Milletler Cemiyeti'ni etkisiz hale getirmek, parçalamak politikası
gütmeye başladı. Tabi, faşist Almanya bu politikasıyla SSCB'ne
karşı dünya emperyalizminin bir aracını yok etmek istemiyordu;
faşist Almanya Milletler Cemiyeti'ni yıkarak onun yerine kendi
faşist önderliği altında bir Avrupa devletler birliği kurmak
istiyordu.
Bu
durumda SSCB'nin dış politikası emperyalist devletler arasındaki
çelişkilerden yararlanmayı; faşist Almanya'nın planlarını
bozmaya hizmet eden gelişmelerden yararlanmayı hesaba katmak
zorundaydı. SSCB ancak bu yoldan Milletler Cemiyeti'nin faşist
Almanya'nın dünya hakimiyeti planlarına karşı bir engel
oluşturmasını sağlayabilirdi.
SSCB
dış politikası, faşist Almanya olgusunu hesaba katıyordu. Hesaba
katıyordu, çünkü faşist Almanya olgusu Milletler Cemiyeti'nin
rolünü değiştirmişti.
25
Aralık 1933'te “New York Times”
muhabiri Duranty ile söyleşisinde Stalin SSCB'nin
Milletler Cemiyeti politikasındaki değişimin nedenini şöyle
açıklar:
“Duranty:
Milletler Cemiyeti karşısında tavrınız, hep, mutlak reddedici
midir?
Stalin:
Hayır, her zaman ve her koşul altında değil. Belki bizim bakış
açımızı tam anlamıyorsunuz. Almanya ve Japonya'nın Milletler
Cemiyeti'nden çıkmasına rağmen – ya da belki tam da bu yüzden-
Milletler Cemiyeti savaş faaliyetlerine başlanmasına ket vuran ya
da engelleyen belli bir faktör haline gelebilir. Eğer bu böyleyse,
Milletler Cemiyeti, savaş meselesini birazcık da olsa zorlaştıran
ve barış meselesini belli ölçüde kolaylaştıran belli bir engel
olarak sübut bulursa, o zaman Milletler Cemiyetine karşı değiliz.
Hatta, eğer tarihsel olaylar bu seyri izlerse, Milletler
Cemiyeti'ni, tüm muazzam yetersizliklerine rağmen desteklememiz
imkansız değildir”
(24).
SSCB,
var oluş süreci içinde iki farklı veya farklı dönemlerde farklı
politika güden Milletler Cemiyeti'nin olduğunu tespit ediyor. Bu
cemiyet, oluşmakta olan SSCB'ne karşı, onun varlığını
reddeden, ona karşı düşmanlık güden ve silahlı müdahalede
bulunan ülkeler tarafından kurulmuştu. Bütün çabalar bu
Cemiyeti SSCB'ne karşı mücadelenin aracı olarak kullanmaya hizmet
ediyordu. Bu anlamda da emperyalist ülkeler arasındaki ilişkiyi,
anlaşmayı güvenceliyordu. Ne var ki, bu Cemiyet'in SSCB'ne karşı
politikası, bu anlamda da onu kışkırtan emperyalist ülkelerin
politikası başarısız kaldı. Sonrasında, faşist, savaş isteyen
güçlerin iktidar olmalarıyla bu ülkeler Milletler Cemiyeti'ni
terk etmeye başladılar. Çünkü faşist güçler Cemiyet'in
varlığını savaş politikaları önünde engel olarak
görüyorlardı. Cemiyet'e üye olan ülkelerin çoğunluğu da bir
biçimde, kendilerine göre nedenlerden dolayı savaşa karşı tavır
alıyordu. Bu değişimi gören SSCB, Cemiyet'e üye 30 devletin
katılma önerisini kabul ederek 1934'te üye olmuştur.
SSCB'nin
Milletler Cemiyeti'ne karşı politikası aynı zamanda saldırgan,
daha az saldırgan ülkeler arasında, ulusal ve başka çıkarlardan
dolayı savaştan yana olmayan ve planlı bir biçimde savaş
hazırlığında olan ülkeler arasında ayrım yapmayı, onların
arasındaki çelişkilerden yararlanmayı hesaba katan ve başarıyla
uygulanmış bir politikaydı.
Değişen
dünya koşulları ve yaklaşan, harıl harıl hazırlığı yapılan
savaş (II. Dünya Savaşı) SSCB'ni faşist olmayan devletlerle
ittifak politikasına da zorlamıştır.
Bu
ittifak politikası da Troçkistler tarafından proleter
enternasyonalizmine ihanet olarak damgalanmıştır.
Troçki,
faşist olmayan devletlerle ittifakın sadece Rus ulusal
sosyalizmine hizmet edeceğini, diğer ülkelerde işçi
sınıfının çıkarlarının bu politikaya tabi kılındığını
iddia edebilmiştir.
Troçki,
faşist olmayan kapitalist ülkelerle ittifak politikasının
kapitalizme, kapitalist sınıfa hizmet edeceğini, bunun da sınıf
mücadelesinden vazgeçmek olduğunu savunabilmiştir.
Troçki,
bu ittifak politikasının SSCB'nin ve dünya devriminin yazgısını
belirleyecek olan devrimleri gerçekleştirecek işçi sınıfını
güçsüzleştirmek olduğunu savunabilmiştir.
Troçki,
SSCB'nin dış politikasının veya savaşı engellemek için
sürdürdüğü politikanın zayıflığın değil, güçlü olmanın,
savaşı istememenin politikası ve mücadelesi olduğunu anlayacak
durumda değildi. Troçki, tek ülkede sosyalizmi inşa etmenin
mümkün olmadığını yazıp çizerken inşa edilen sosyalizmi
göremeyecek kadar SSCB'ne düşmandı, nesnel gerçeklikten uzaktı.
Olmamışı
olmuş gibi düşünelim. Stalin'in yerinde Troçki olsaydı ne
olurdu? Troçki'nin SSCB'nden talep ettiği dış politika; SSCB'nin
bütün dünyadan tecrit etmeye, bütün kapitalist dünya
ülkeleriyle savaşa itmeye hizmet eden dış politika uygulanırdı.
Troçki,
Stalin'in yerinde olsaydı, SSCB bütün dünyadan tecrit edilmiş,
herkesle savaşan bir ülke olacaktı.
Troçki,
Stalin'in yerinde olsaydı ve Stalin'den uygulanmasını talep ettiği
politikayı bizzat uygulamış olsaydı, SSCB çoktan yok edilmiş
olacaktı. Böylece Troçki, tek ülkede sosyalizmin inşası ve
zaferinin mümkün olmadığını sadece teorik olarak değil, aynı
zamanda pratikte de kanıtlamış olacaktı!
Sovyet
insanı Troçki'yi iyi tanıdığı için o, SSCB'de tamamen etkisiz
kalmıştır. Bunu çok iyi bilen Troçki, SSCB'nde iktidara gelmenin
tek yolunun SSCB'nin savaşta yenilmesinden geçtiğinin hesabın
yapmıştır. SSCB yenilecek, SBKP(B) ve Stalin yok olacak! Bu
nedenle SSCB'ne karşı savaş, Troçki açısından bir mutlaklıktı,
olmazsa olmazdı. Savaş sürecinde iç savaşı tetikleyerek
SSCB'ne, proletarya diktatörlüğüne ve tabii ki Stalin'e karşı
savaşılması gerektiğinin propagandasını açıktan yapan
Troçki'den başkası değildir. SSCB, SBKP(B), Stalin, tek ülkede
sosyalizmin inşası dendiğinde gözünü kin ve nefret bürüyen
Troçki, savaş durumunda halkın yoksullaşacağının, sıkıntıya
düşeceğinin ve kendi iktidarı proletarya diktatörlüğüne karşı
ayaklanacağının hesabını yapıyordu. Böyle bir durumu
kullanarak “Stalinist diktatörlüğü”
devirmek isteyen Troçki'den başkası değildi. Demagog Troçki,
karşı devriminin teorisini de hazırlamıştı; halk güçleri
Stalin ve “Stalinist bürokrasi”
tarafından zincire vurulmuştur, yeni bir devrimle halk güçleri,
faşist ve kapitalist güçlere karşı muzaffer bir “devrim
savaşı”yla
harekete geçirilmelidir. Onun karşı devrimi teorik olarak
temellendirmesi böyleydi.
Troçki,
bu planlarıyla esasen kendisinin Sovyet insanına, SSCB'ne,
Stalin'e, dünya devrimine ihanet eden olduğunun farkında değildi.
Troçki
yaşasaydı, II. Dünya Savaşını sonuçlarını görebilseydi, ne
düşünürdü, bilemem, ama mutlaka yeni bir düşmanlık vesilesi
bulurdu. Bundan eminim.
...
Kaynaklar:
1)Bkz.:
L. Trotzki; “Die internationale Revolution und die Kommunistische
Internationale", Verlag Die Vierte Internationale 1929, 1970, s.
65.
2)
Stalin; C. 7, s. 178.
3)
Stalin; C. 9, s. 35-36.
4)
Stalin; C. 13, s. 36-37.
5)
Stalin; C. 13, s. 335-336.
6)
Stalin; C. 7, Türkçesi; s.
238/239.
7)
Bkz.: L. Troçki; “The First Five
Years of the Communist International”, “The New Economic Policy
of Soviet Russia and the Perspectives of the World Revolution”.
İkinci bölümde “On the Social-Democratic Criticism” alt
başlığı altında,
marxists.org/archive/trotsky/1924/ffyci-2/20b.htm.
8)
Bkz.: L. Troçki; “The First Five Years of the Communist
International”, “The New Economic Policy of Soviet Russia and the
Perspectives of the World Revolution”. İkinci bölümde “The
World Situation and the Revolutionary Perspectives” alt başlığı
altında, marxists.org/archive/trotsky/1924/ffyci-2/20b.htm.
9)
W.
B. Bland; “Die Sowjetunion und der Spanische Bürgerkrieg”,
“COMpass, Organ der Communist League of Britain”, April 1996, Nr.
123.
10)
L.
Trotzki; “Der
Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der IV. Internationale,
(Das Übergangsprogramm)”,
s. 2, Türkçesi; s. 14.
11)
Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der
IV. Internationale, (Das Übergangsprogramm)”, s. 2, Türkçesi; s.
24.
12)
Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der
IV. Internationale, (Das Übergangsprogramm)”, s. 24. Türkçesi;
s. 42.
13)Leo
Trotzki; Verteidigung des Marxismus, Die UdSSR im Krieg”.
14)
Stalin; C. 8, s. 63.
15)
L. Trotzki; “Die
Internationale Revolution und die Kommunistische Internationale” s.
65-66, Verlag Die Vierte Internationale 1929, 1970.
16)
Stalin; C. 7, s. 80-81.
17)
Stalin; C. 7, s. 88-87.
18)
Bu dönemde (1917-1940) dünya ekonomisinde, politikasında ve
jeopolitiğinde emperyalist ülkelerin ve SSCB'nin yeri için bkz.:
İbrahim Okçuoğlu:
1-
Emperyalist Küreselleşme ve Jeopolitika. Ceylan yayınları, 2009.
2-Kapitalizmde
Eşitsiz Gelişmenin ve Rekabetin Tarihi, Kitap 3. Ceylan yayınları,
2002.
19)
Stalin; C. 13, s.164.
20)
Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der
IV. Internationale, (Das Übergangsprogramm)”, s. 12, Türkçesi;
s. 27.
21)
Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der
IV. Internationale, (Das Übergangsprogramm)“, s. 12, Türkçesi;
s. 28.
22)
Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der
IV. Internationale, (Das Übergangsprogramm)”, s. 15, Türkçesi;
s. 31.
23)Bkz.:
Stalin;
C. 14., s. 126/127, SBKP(B) MK Plenumu'ndaki konuşması; “Parti
Çalışmasının Eksikliği ve Troçkistler ve Diğer İkiyüzlülerin
Tasfiyesi İçin Alınacak Önlemler Üzerine”.
24)
Stalin; C. 13, Türkçesi; s. 248.