deneme

15 Temmuz 2014 Salı

DÜNYA DEVRİMİ, SSCB’NİN DIŞ POLİTİKASI VE TROÇKİ


DÜŞTÜYSEK KALKARIZ, DAHA ÖLMEDİK YA!”
TROÇKİ
24 AYAR” ANTİ-KOMÜNİSTİN HİKAYESİ

Makale 12

DÜNYA DEVRİMİ, SSCB’NİN DIŞ POLİTİKASI VE TROÇKİ

Dünya devrimini “24 ayar” anlamayan Troçki!
Stalin'in dünya devrimine ihanet ettiğini söylemek, bunun üzerine yazıp çizmek Troçkistlerin en çok zaman harcadıkları, heyecanlandıkları ve zevkle işledikleri bir konudur. Bu türden atışlar karşısında insanın kendisine bunların başka iş yok mu diye sorası geliyor. Bu türden suçlamaları neye dayandırıyorlar diye sorarsanız, bir cevap alamazsınız, ortada bu iddiayı kanıtlayan bir şey yok. Ama niyet okumanın da sınırı yok!


Troçkistlerin, Stalin dünya devrimine ihanet etti atışlarının ve bunu SSCB'nin her dış politika ilişkisinde dünya devriminden vazgeçilmişlik olarak tespit etmelerinin maddi dayanağı, olsa olsa en fazlasıyla tek ülkede sosyalizm teorisinin bütün uluslararası çıkarları; dünya çapında devrimci mücadeleyi Stalin önderliğinde SBKP(B)'nin, SSCB'nde sosyalizmin inşasına; ulusal çerçevede bir sosyalist inşaya tabi kıldığı atfı olabilir. Şimdiye kadar aradım -karıştırmadığım kaynak kalmadı desem abartmış olmam- ama tek ülke hikayesinden başka bir şey bulamadım. Bunu küçümsemek için yazmıyorum. Tam tersine bu demagoji oldukça ciddi bir sorun. Sirayet gücü büyük, etkili, adeta “kara delik gibi çekiyor. Ama bu, Troçkistlerin ne denli doğruyu söylediklerini, ne derece haklı olduklarını göstermez. Sadece ve sadece Troçkist tasfiyeci unsurların, tasfiyecilik yaparken ne derece alçalabileceklerini, nelerden medet umacak hallere düştüklerini gösterir.

Troçki'nin iddiasına göre Stalin'in bu ihaneti SSCB'nin çöküşüne neden olacaktır. SSCB, ancak ve ancak başka ülkelerde sosyalist devrimler gerçekleştirilirse ayakta kalabilir, varlığını sürdürebilir. SSCB'nin devamını isteyen, Stalin'in devrilmesini istemek zorundadır. Troçki böyle diyor.

SSCB'nden kovulduktan sonra Stalin'e karşı mücadelesinde Troçki her aracı kullanmaktan çekinmeyecek duruma gelmişti. Öyle ki, bir zamanlar Lenin'in “kankası olan, Ekim Devrimini yöneten (!), Kızıl Ordu'yu kuran (!), Lenin'den sonra ikinci adam -aslında birinci adam- olan Troçki, sonunda SSCB'ne ve Stalin'e karşı mücadelesinde faşizmin sosyalizmin ülkesine saldırmaya hazırlandığı bir dönemde SSCB'nin bütün düşmanlarının “baş danışmanı veya yardımcısı olabilecek kadar düşmüştür. Şayet düşmek izafidir, ne kadar düşmüştü diyorsanız, o zaman çukurlaşmıştı demek gerekir mantıken.
Troçki'nin aklına uymak için soralım: Stalin dünya devrimine gerçekten ihanet etmiş midir? SSCB'nin dış politikası dünya devrimi düşüncesinden vazgeçmişliğe mi dayanıyor? Tek ülkede sosyalizmin inşası teorisi Troçki'yi haklı mı çıkartıyor?

Önce bu konuda Lenin'in ve Stalin'in de dediklerine bakalım:
Troçki, tek ülkede veya tek ülke olarak SSCB'nde sosyalizmin inşasını dünya devrimine bir ihanet olarak görmüştür.
Troçki, tek ülkede veya tek ülke olarak SSCB'nde sosyalizmin inşası dünya devrimine zarar verir demiştir.

Lenin, tek ülkede veya tek ülke olarak SSCB'nde sosyalizmin inşasını dünya devrimine bir ihanet olarak görmemiştir.
Lenin, tek ülkede veya tek ülke olarak SSCB'nde sosyalizmin inşası dünya devrimine bir katkıdır, onun başlangıcıdır demiştir.

Troçki'nin hezeyanlarının tersine Lenin'in dünya devrimi teorisinde SSCB'nde sosyalizmin zaferinin dünya devrimci hareketine büyük bir itilim kazandıracağı anlayışı çok önemli bir yere sahiptir. Ve SSCB sosyalist ülke olduğu dönemde bu doğrultuda mücadele etmiştir.
SSCB'ni kapitalist dünyadan bağımsız yapmak ve böylece proletarya diktatörlüğünü iç ve dış sınıf düşmanlarına karşı güçlü bir savunma mekanizmasıyla korumak için bütün güçlerin seferber edilmesini talep etmiştir. Sosyalizmi inşa eden SSCB'nin varlığı, “diğer ülkelerde devrimin gelişmesi, desteklenmesi ve sürdürülmesi için bir ülkenin yapabileceğinin azamisidir diyen de Lenin'dir. Troçki, Lenin “kankamdır demeye getiriyor, ama tam da “kankası Lenin, Rus devrimini proleter dünya devriminin önemli bir bileşeni, “yegane uluslararası taktiği olarak görüyordu. Bütün ülkelerde işçi kitleleri bilmelidir ki, Rusya'da bütün dünya devriminin yazgısı belirleniyor diyen de Lenin'den başkası değildir. Yine SSCB'nde sosyalizmin zaferi kendine yeterlilik, amaç değildir; bu ülkede proletarya zafer kazanınca, kapitalistler mülksüzleştirilince, sosyalist üretim örgütlenince başka ülkelerde işçi sınıfı ve emekçilere yardıma koşan, onları her bir duruma uygun araçlarla destekleyen ülke olacaktır diyen de Lenin'dir.

SSCB'nde sosyalizmin inşası ve dünya devrimi diyalektik bir bütündür; biri diğerini dışlamıyor, yadsımıyor. Bunun böyle olduğunu Lenin ve Stalin sürekli vurgulamışlardır. Ne Lenin ve ne de Stalin, SSCB'nde sosyalizmin inşası uğruna dünya devriminden vazgeçmişlerdir. Her ikisi de SSCB'nde sosyalizmin inşasının; tek ülkede sosyalizmin zaferinin yegane amacının dünya devrimini hızlandırmak, ona katkıda bulunmak olduğunu sürekli vurgulamıştır.

Gerek Lenin, gerekse de Stalin, tek ülkede sosyalizmin inşasının, diğer ülkelerde devrimler gerçekleşmediği için bir zorunluluk olduğunu ve tek ülkede inşa edilen sosyalizmden sadece o ülke işçi sınıfı ve emekçilerinin çıkarı olmadığını, aksine bütün ülkelerde işçi sınıfı ve emekçilerin çıkarı olduğunu sürekli vurgulamışlardır.

Lenin ve Stalin, SBKP(B)'nin sadece ve sadece Sovyet işçileri ve köylüleri karşısında yükümlülüğünün olmadığını, aynı zamanda dünya proletaryası ve emekçileri karşısında da sorumluluk taşıdığını sürekli vurgulamışlardır. Bunun en açık örneği, Komünist Enternasyonal'in kurulması ve mücadelesidir. Bunun diğer örnekleri de kapitalist dünyada mücadele edenlerin desteklenmesidir.
Ne Lenin ne de Stalin tek ülkede devrimi ve sosyalizmin inşasını -somutta da Rusya'da devrimi ve sosyalizmin inşasını- 'kendine yeterli bir değer' olarak görmüşlerdir. Aksine Rusya'da devrimi ve SSCB'nde sosyalizmin inşasını diğer ülkelerde devrimlerin hızlandırılması için bir üs olarak görmüşlerdir. Hatta Troçki bile SSCB'nin kapitalist dünyada mücadele edenler için, dünya devrimi için bir üs olduğunu inkar etmez (1).

Swerdlow-Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada (1925) Stalin dünya devrimini, sosyalizmin inşasını ve müdahale tehlikesini ele alır. Bu bağlamda şunları söyler:

Dolayısıyla, söz konusu olan, dolaysız yüz yüze olduğumuz bir müdahale değil, kapitalist bir çember var olduğu sürece, genelde bir müdahale tehlikesinin de mevcudiyetini koruduğudur. Müdahale tehlikesi olduğu sürece ise, savunmamızın çıkarı için, her yıl yüz milyonlarca ruble harcamak zorunda olduğumuz bir ordu ve bir donanma tutmak zorundayız. Ama ordu ve donanma için her yıl milyonlarca ruble harcamak ne demektir? Kültürel ve ekonomik inşa için harcamalardan bu oranda bir kısıntı yapmak demektir. Vurgulamaya gerek yok ki, eğer bir müdahale tehlikesi olmasaydı, bu meblağları ya da en azından onların büyük bir kısmını, sanayiyi güçlendirmek için, tarımı ıslah etmek için, örneğin genel ilkokula devam mecburiyeti hakkında bir reformun uygulanması için vs. harcayabilecektik. Müdahale tehlikesiyle bağıntılı olarak inşa çalışması alanında güçlükler bundandır.

Bu güçlüğün, onu tüm diğer güçlüklerden ayıran karakteristik özelliği, onu aşmanın yalnızca bize bağlı olmamasıdır, onun ancak ülkemizin ve tüm diğer ülkelerin devrimci hareketinin ortak çabalarıyla bertaraf edilebilecek olmasıdır” (2).
Stalin'in düşüncesi her okuyanı ikna edecek açıklıkta. Ama Troçkistler “her okuyan olmadıkları için ikna olmazlar. Ne diyor Stalin? Stalin diyor ki, müdahale tehlikesinin dayattığı silahlanmadan dolayı sosyalist inşa için olanaklarımız azalıyor, müdahale tehlikesi olmasa sosyalizmin inşası daha da fırtınalı olur. Devamla Stalin, sosyalist inşanın tamamlanması için bütün imkanların hazır olmasına, diğer ülkelerdeki sosyalist devrimlerin zaferinden sonra müdahale tehlikesinin ortadan kalkmasına bağlıdır diyor. Görüyoruz ki, SSCB'nde sosyalizmin inşasıyla diğer ülkelerde proleter devrimlerin gerçekleştirilmesi diyalektik bir bütünü oluşturmaktadır.
SSCB'nde sosyalizmin inşasının dünya devrimine, diğer ülkelerdeki sınıf mücadelesine hizmet etmektedir düşüncesi Stalin'in pek çok açıklamasında yer alır. Komünist Enternasyonal'in Yürütme Komitesi'nin VII. Genişletilmiş Plenumu'ndaki konuşmasında konuya ilişkin olarak şunları söyler:

Lenin, ülkemizde sosyalizmin başarılarının, ülkemizde sosyalist inşanın zaferinin öyle muazzam bir uluslararası öneme sahip olduğunu söylemek istemektedir ki, bu zafer sadece bizim ülkemizle sınırlı kalamaz, tersine, bütün kapitalist ülkelerde sosyalizme doğru güçlü bir hareket ortaya çıkaracaktır; bu zafer, öteki ülkelerde proleter devrimin zaferiyle zaman bakımından çakışmasa da, yine de her halükârda diğer ülkelerde dünya devriminin zaferi için proleterlerin güçlü bir hareketini yaratacaktır (3).

Stalin 4 Şubat 1931'de “İktisatçıların Görüşmesinde bir konuşma yapar. Bu konuşmasında (“Yeni İlişkiler – Yeni Görevler) yine aynı konuya değinir ve şunları söyler:

SSCB-işçi sınıfı, uluslararası işçi sınıfının bir parçasıdır. Yalnızca SSCB-işçi sınıfının çabalarıyla değil, bilakis uluslararası işçi sınıfının desteği sayesinde de zafere ulaştık. Bu destek olmasaydı çoktan parça parça edilmiştik...

Öylesine ilerlemeliyiz ki, tüm dünya işçi sınıfı bize bakarak şöyle diyebilsin: İşte benim öncüm, işte benim hücum tugayım, işte benim işçi iktidarım, işte benim anavatanım – eserlerini, bizim eserlerimizi gerçekleştiriyorlar, işlerini iyi yapıyorlar, onları kapitalistlere karşı destekleyelim ve dünya devrimi davasını körükleyelim(4).

Stalin, Sovyet işçi sınıfını açıkça uyarmaktadır. SSCB'nde elde edilen zaferde dünya işçi sınıfının da payının olduğunun unutulmaması gerektiğini söylemektedir.
Stalin bu düşüncesini XVII. Pati Kongresinde de dile getirir. Kapanış konuşmasında şunları söyler:
SSCB işçi sınıfı dünya proletaryasının bir parçası, onun öncü müfrezesidir ve bizim cumhuriyetimiz dünya proletaryasının bir yaratısıdır. Şuna hiç kuşku olamaz: Eğer kapitalist ülkelerin işçi sınıfının desteğine sahip olmasaydı, o zaman iktidarı koruyamazdı, o zaman sosyalist inşa için koşulları yaratamazdı, yani şimdi gösterdiği başarıları gösteremezdi. SSCB işçi sınıfının kapitalist ülkelerin işçileriyle uluslararası bağları, SSCB işçilerinin tüm ülkelerin işçileriyle kardeşçe ittifakı, Sovyetler Cumhuriyeti'nin gücünün ve iktidarının temel direklerinden biridir. Batıda işçiler, SSCB işçi sınıfının dünya proletaryasının hücum tugayı olduğunu söylüyorlar. Bu çok iyi. Bu, dünya proletaryasının gelecekte de, SSCB işçi sınıfını gücü ve olanakları ölçüsünde desteklemeye hazır olduğu anlamına geliyor. Ama bu bize büyük görevler yüklüyor. Bu, çalışmamızla, tüm ülkelerin proleterlerinin hücum tugayı şeref unvanını haklı çıkarmak zorunda olduğumuz anlamına geliyor. Bu bizi, sosyalizmin ülkemizde kesin zaferi için, sosyalizmin tüm ülkelerde zaferi için daha iyi çalışmakla, daha iyi mücadele etmekle yükümlendiriyor” (5).

Dünya devrimine “ihanet eden Stalin, hemen bütün konuşma ve yazılarında bu konuyu işlemektedir.
Trajikomik bir yanlış anlaşılmayı ancak Troçki kanıt yapabilirdi

Stalin : Bu bir yanlış anlama ürünüdür.
Howard : Trajik bir yanlış anlama?
Stalin: Hayır, komik biri (yanlış anlaşılma). Ya da, belki, trajikomik”.
1 Mart 1936'da Stalin, Newspaper Press başkanı Roy Howard ile bir söyleşi yapar. Bu söyleşinde “trajikomik yanlış anlaşılma üzerinde de durulur. Yanlış anlaşılma -trajikomik olan- bütün dünya basınında konu olur. Ne de olsa Stalin, dünya devrimi diye bir dertlerinin olmadığını açıklamıştır! Troçkistler trajikomik olanın üzerine balıklama atlarlar. Nihayet tam kanıtı bulduk düşüncesine göre hareket ederler. Stalin nihai olarak dünya devriminden vazgeçti, Stalin darkafalı bir “ulusal sosyalisttir propagandası böylece “belgelenmiş olur. Troçkistler bu söyleşiye, söyleşiyi Troçki'nin internet arşivine (1936 yılı bölümü) koyacak kadar önem verirler. Yanılmıyorsam söyleşinin ilk çevrisini yapanlar arasında Troçkistler de vardı. ”The New Militant” kendi çevrisi olan söyleşiyi 4 Nisan 1936'da yayımlar. ”The New Militant” o dönem ABD'de yayımlanan haftalık bir Troçkist dergidir. Açık ki, bu söyleşi Stalin'i köşeye sıkıştıracak, Troçki'nin nihai zaferini ilan etmesinin önünü açacak kadar önemli olması gerekir diye düşünüyorum. İsterseniz söyleşinin sorunlu olan bölümüne, o ”trajikomik” olana bakalım:

“Howard: Sovyetler Birliği siyasi teorilerini başka halklara zor kullanarak zorla kabul ettirmek için karar alabilir haklı korkusunun kapitalist ülkelerde de var olabileceği düşüncesinde değil misiniz?
Stalin: Böylesi korkuların hiçbir nedeni yoktur. Bizzat Sovyet insanlarının, üstelik bir de zor kullanarak kendilerini çevreleyen devletlerin çehresini değiştirmek istediklerini düşünüyorsanız fena halde yanılmış olusunuz. Tabii ki, Sovyet insanları kendilerini çevreleyen devletlerin çehresinin değişmesini isterler, ama bu, bizzat, onları çevreleyen devletlerin kendi işidir. Sovyetler Birliğini çevreleyen devletlerin -şayet bu devletler sapasağlamsalar- Sovyet insanlarının düşüncelerinde ne türden bir korku görebildiklerini göremiyorum.

Howard: Sizin bu açıklamanız, Sovyetler Birliği'nin dünya devrimini yürütme planlarından ve niyetlerinden herhangi bir ölçüde vazgeçtiği anlamına mı gelmektedir?
Stalin: Böylesi planlarımız ve niyetlerimiz asla olmadı.
Howard: Bay Stalin, bana öyle geliyor ki, uzun bir zaman boyunca bütün dünyada başka bir intiba oluştu.

Stalin: Bu, yanlış bir anlaşılmanın sonucudur.

Howard: Trajik bir yanlış anlaşılma.
Stalin: Hayır, komik (bir yanlış anlaşılma) veya belki de trajikomik bir yanlış anlaşılma. Bakınız, biz Marksistler başka ülkelerde de devrim olacağı düşüncesindeyiz. Ama bu ülkelerin devrimcileri mümkün veya zorunlu gördüklerinde devrim olacaktır. Devrim ihracı saçmadır. İsterse her ülke devrim yapar, istemezse devrim olmaz. Örneğin bizim ülkemiz devrim yapmak istedi ve yaptı ve şimdi yeni, sınıfsız toplumu inşa ediyoruz. Ama başka ülkelerde, onların yaşamına müdahale ederek devrim yapmak istediğimizi iddia etmek, gerçek olmayanı, asla propagandasını yapmadığımızı iddia etmek anlamına gelir.
Bu açıklamanın dünya devriminden, uluslararası devrimci sorumluluklardan vazgeçmekle ne ilgisi var diye sorabilirsiniz. Ama Troçkistlerden cevabını alamazsınız.
Dünya devrimi adına başka halklara zor kullanarak kendi siyasi teorilerini kabul ettirmeye çalışmak düşüncesi “deli saçması bir düşüncedir. Dünya devrimini böyle anlayan tabii ki, dünya devrimi anlayışını yanlış anlamıştır. “Yanlış anlaşılma esprisi tam da budur. Söz konusu söyleşiden aktardığımız kısımda birbirini dışlayan iki temel anlayış var:

Birincisi, Stalin, dünya devrimini başka ülkelere dayatma, zorla kabul ettirme vb. olarak görmüyor.

İkincisi, Stalin başka ülkelerde devrimi o ülkelerin devrimcilerinin yapacağını ve devrimin koşulları varsa yapacaklarını ve kendilerinin de SSCB olarak başka ülkelerde devrimleri gerçekleştirilmesinden yana olduklarını, bunu istediklerini açıklıyor.

Peki, bu açıklamanın dünya devriminden vazgeçmiş olmakla ilgisi ne? Yani SBKP(B), SSCB'nde sosyalizmin nihai zaferi için dünya devrimini zorlaması, başka ülkelerde devrim mi gerçekleştirmesi gerekiyor? Troçkistler belki de dünya devriminden, SSCB'nde sosyalizmin nihai zaferinden bunu anladıkları için Stalin'in bu söyleşideki görüşünü dünya devriminden vazgeçmek olarak yorumluyorlar. SSCB'nin başka ülkelerde devrimi desteklemesi, bu desteğin SSCB güçlendikçe, sosyalizmi inşa ettikçe daha kapsamlı olacağı, anlaşılan o ki, Troçkistler için yeterli değildir. Tam da Troçkistlerin yeterli görmedikleri nokta bu söyleşide Stalin tarafından ironik, manidar bir biçimde soru olarak dile getiriliyor: Mademki bu devletler sapasağlam ayaktalar o halde neden Sovyet insanlarının düşüncelerinden korkuya kapılıyorlar? SSCB, doğrudan bir şey yapmasa da salt sosyalist ülke olarak varlığı, kapitalist dünyanın ekonomik krizle boğuştuğu dönemde, milyonların açlıktan, sefaletten işsizlikten kırıldığı bir dönemde Sovyet insanının işsizliği tanımaması, yaşam koşullarının giderek iyileşmesi vb. Sovyet ülkesini kapitalist ülkelerde işçi sınıfı ve emekçi yığınların anavatanı, kendi ülkesi olarak görmelerine neden oluyordu. İşte etkileme budur. Stalin de o ironik sorusuyla bu durumu açıklamış oluyordu. Burada sosyalist sistemin kapitalist sisteme üstünlüğü söz konusudur; bunun giderek bütün dünya işçi sınıfı, emekçi yığınları ve burjuvazi tarafından da kabul görmesidir.
Diğer taraftan Stalin'in burada dile getirdiği düşünce hiç de yeni değildir. Örneğin 1925'te XIV. Parti Kongresinde Komintern'e kurulmak istene tuzak, provokasyonlar bağlamında şunları söyler.

Okuyalım:
Komintern üzerine birkaç söz. Batı'da emperyalizmin paralı askerleri ve sahte mektup yazarları tarafından, Komintern'in bir komplocular ve teröristler örgütü olduğu, komünistlerin Batı ülkelerinde dört bir tarafı gezerek Avrupalı iktidar sahiplerine karşı komplolar kışkırttığı dedikoduları yayılmaktadır... Eğer tümüyle cahil bir ahmak ve satılmış bir kişi değilse, her kültürlü insanın, komünistlerin bireysel terörün teori ve pratiği ile bir ilişkisinin olmamış olduğunu, olmadığını ve olamayacağını bilmek zorunda olduğunu burada dile getirmek, ilan etmek istiyorum. Komintern'in teori ve pratiği, kapitalizme karşı devrimci kitle hareketini örgütlemektir. Bu doğrudur. Bu, komünistlerin görevidir. Yalnızca kara cahiller ve ahmaklar, komployu ve bireysel terörü devrimci kitle hareketi içinde Komintern'in politikasıyla karıştırabilirler (6).

Dünya burjuva basını ve özellikle de Troçkistler için söyleşideki o “sansasyonel düşünceler görüyoruz ki hiç de yeni değil ve o zamana kadar da hiç “trajikomik olmamış, Stalin yanlış anlaşılmamış.

Diğer taraftan Troçkistleri bu konuda anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Stalin'in o söyleşide dile getirdiği düşünceleri paylaşanların başında bizzat Troçki gelmektedir. Troçki Komintern'in IV. Dünya Kongresinde yaptığı konuşmada aynı düşünceleri bir biçimde savunur. Bu konuşmasında (“Sovyet Rusya'nın Yeni Ekonomi Politikası ve Dünya Devrimi) SSCB'nde ekonominin yeniden inşa edilmesiyle dolaylı olarak dünya devriminin, başka ülkelerde devrimci gelişmenin güçlendirileceğinden; SSCB'nin kapitalist dünyada mücadele edenler için bir üs olacağından bahseder. Avrupa'da devrimci gelişmeyi kesin hesaba katıyoruz, Yeni Ekonomi Politika tam da bu gelişmenin hızına uyumluluktur türünden görüş açıklar. Bunlar Troçki'nin az bilinen görüşleri değildir (7).

Aynı konuşmasında Troçki devamla o zamanki İngiltere Dış İşleri Bakanı L. Curzon'un bir anlayışını ele alır. Curzon şöyle der:

Rusya hala Avrupa Halkları ailesi dışındadır. Hala komünizmin bayrağı altındadır (demek ki Otto Bauer ile aynı görüşte değil) ve dünyanın dört bir yanında kendi komünist propagandasını yapmaktadır (bu asla doğru değil)(8).

Parantez içindeki notlar Troçki'ye aittir. Troçki'nin bu ifadeleriyle Stalin'in söyleşide dile getirdiği anlayış arasında ne fark var ki, Stalin'in Howard'a söylediği dünya devriminden vazgeçmenin kanıtı oluyor da Troçki'nin söylediği dünya devriminden vazgeçmenin kanıtı olmuyor? SSCB'nin “dünyanın dört bir yanında kendi komünist düşüncesinin propagandasını yapmaması, devrimi o ülkelerin sorunu olarak gördüğü ve SSCB'nin ancak bu mücadeleyi destekleyebileceği anlamına gelmiyor mu? Bu, Troçki söylediğinde neden doğru oluyor, dünya devriminden vazgeçmek olmuyor da, Stalin söyleyince yanlış oluyor ve dünya devriminden vazgeçmek anlamına geliyor?
Bunu Troçkistlere sormak gerekir?
Ne yani, Troçkist efendiler tek ülkede sosyalizmin inşası, zaferi dünya devrimine ihanettir dediler diye SSCB'de sosyalizm inşa edilmemeli miydi? O zaman neden devrim yaptınız diye sormazlar mı? Veya Avrupa'nın bazı ülkelerinde de devrimlerin gerçekleşeceğinin herhangi bir teminatı mı vardı da onlara güvenerek geri bir ülkede devrim yaptınız diye sorulmaz mı? Veya mademki devrim yaptınız, o halde bu devrimi devam ettirmeniz gerekmez mi? Devrimi devam ettirmek, sürekli kılmak her şeyden önce devrimin yapıldığı ülkede devrimin amacını gerçekleştirmektir. Yani bu durumda sosyalizmi inşa etmektir. Peki sosyalizmi inşa etmek neden dünya devrimine ihanet oluyor? Neden “ulusal sosyalizm oluyor, neden dünya devriminin çıkarları SSCB'nde sosyalizmin inşasına tabi kılınmış oluyor? Bu durumda hangi adım atılmış olunursa olunsun hata yapılmış olunuyor: Tek başına devrim yapılmaz, ama yapıldı. Tek başına sosyalizm inşa edilmez, ama edildi!

Peki, güçlü, sosyalizmi inşa etmiş, dünya politikasında etkili olan bir SSCB mi dünya devriminin çıkarlarına daha iyi, daha kapsamlı, daha güçlü hizmet eder yoksa sosyalizmi inşa edememiş veya “yarım yamalak inşa etmiş, güçsüz, dünya politikasında etkisi olmayan bir SSCB mi dünya devrimine daha iyi hizmet eder?

Bir örnek verelim. İspanya iç savaşında SSCB'nin tavrını ele alalım. O zamanki koşullar, SSCB'nin İspanya iç savaşına yardımı bakımından hiç de uygun değildi. Bu nedenle 23 Ağustos 1936'da “Sovyet hükümeti İspanya sorununda karışmama sözleşmesine katıldı” ama 7 Ekim 1936'da da Sovyet hükümeti “karışmama sözleşmesine uyulmamaya devam edilirse bu anlaşmadan kaynaklı yükümlülüklere bağlı kalmayacağını” açıkladı. SSCB'nin bu sözleşmeye uyma süresi 1,5 aylık bir zaman dilimini kapsar. Ama daha baştan Komintern ve SSCB bu iç savaşta taraf oldu, savaşın başlangıç aşamasında yapabileceğini yaptı. Eylül 1936'da Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi Sekretaryası askeri tecrübesi olan savaşçıların toplanmasının örgütlenmesi kararını alır. Daha savaşın başlangıcında SSCB ve Komintern, İspanya halkı için kapsamlı insani yardım örgütledi. Sendikalar üzerinden cumhuriyetçilere mali yardım gönderildi. 6 Ağustos 1936'da yapılan yardım 12,1 milyon rubleydi; bu miktar Ekim sonunda 47,6 milyon rubleye çıkmıştır. 15 Ekim 1936'da Stalin, İspanya Komünist Partisi önderi Jose Diaz'a gönderdiği telgrafta şunları diyordu: “Sovyetler Birliği işçileri, İspanya'nın devrimci kitlelerine yardım etmekle devrimci görevini yerine getirmektedir. Onlar, İspanya'nın faşist gericilerin boyunduruğundan kurtuluşunun İspanya halkının özel bir olayı olmadığının, aksine bütün ilerlemiş ve ileri insanlığın bir sorunu olduğunun bilincindedir”. Bu açıklamanın hemen arkasından da SSCB'nin askeri yardımları İspanya halkına iletilmeye başlanmıştır: “Avrupa başkentlerinde NKWD (İç İşleri Halk Komiserliği) tarafından kontrol edilen ve silah satın almayı örgütleyen silah satın alma komisyonları ağı kurulmuştur”. “Madrid'i korumak için Sovyet tankları ve uçakları ilk kez Ekim sonunda (1936) ortaya çıktı”. “Sovyetler Birliği İspanya hükümetine toplam ağırlıkta savaş uçağı olmak üzere 806 askeri araç, 362 tank, 120 zırhlı araç, 1555 ağır top, 500.000 tüfek, 340 bomba atıcı, 15113 makineli tüfek, 110 binden fazla uçak bombası, 862 milyon fişek kovanı, 1,500 ton barut, torpido botları, hava savunması için arama farı teçhizatları, motorize araçlar, radyo istasyonları, akaryakıt ve torpidolar göndermiştir”. “Bütün savaş boyunca İspanya Cumhuriyetinin yanında 2000'den fazla Sovyet gönüllüsü savaşmıştır; bunların içinde 772 pilot, 351 tank komutanı, 222 askeri danışman ve eğitici, 77 deniz uzmanı, 100 uzman topçu, 52 başkaca uzman, 130 mühendis ve uçak yapımı işçisi, 156 telsizci, 204 çevirmen vardı”.
İspanya Cumhuriyeti için savaşan yabancıların sayısı muhtemelen 40.000 idi. Bunların da yaklaşık 35 bini Enternasyonal tugaylardı” (9).

Hal böyle olmasına rağmen Troçki “Geçiş Programı”nda bütün dünyanın gözü önünde sıkılmadan şunları yazabiliyordu:

Komintern'in nihai olarak burjuva düzenin saflarına geçmesi ve dünya çapında, özellikle İspanya'da... oynadığı karşı devrimci rol, dünya proletaryasına olağanüstü ek zorluklar yüklemiştir. Ekim Devriminin bayrağı altında uzlaşmacı “Halk Cephesi” politikası, işçi sınıfını acizliğe mahkum etmekte ve yolu faşizme açmaktadır” diye yazabiliyordu (10).

Aynı yerde Troçki kin kusmaya devam ediyor:
Bir yandan “Halk Cephesi”, diğer yandan faşizm, emperyalizmin proleter devrime karşı son politik araçlarıdır. Ancak tarihsel açıdan bu araçlar bir hayal ürünüdür” (11).

Troçki'ye göre Halk Cephesi, faşizm, emperyalizm el ele veriyorlar; “Bolşevik-Leninistler” önderliğinde dünya proleter devrimine karşı tekelci sermayenin son kozu olarak mücadele ediyorlar ve bu arada İspanyol devrimini de boğuyorlar.

Aynı yazısında Troçki bunu açıklar:
Stalinist kliğin ajanı ve suç ortağı Komintern de İspanyol devrimini boğazlama yoluyla uluslararası proletaryanın moralini kırarken tamamen bu yönde hareket etmektedir” (12).

Bunun nasıl olduğunu anlamak için Troçki gibi düşünmek gerekir. Yukarıda Komintern'in İspanya devrimine ne türden ve nasıl katkı sunduğunu gösterdik. Ama buna rağmen Komintern, “Stalinist kliğin ajanı” olarak İspanya devrimini boğuyor!

Bu da yetmiyor ve Troçki, yukarıdaki saçmalıklarından bir sene sonra (1939) kontrolüz konuşuyor:
İspanyol devrimi, faşist ve Stalinist bürokrasiler tarafından dünya proletaryasının gözü önünde boğulmuştur” (13).
Tam da Troçki'ye yakışır bir değerlendirme: Dünyanın iki en gaddar gücü İspanya devrimini boğmak için el ele veriyor. Troçki de bunun böyle olduğunu tespit ediyor. Ama nasıl oluyor da “Stalinist bürokrasi”nin ve onun “suç ortağı” olan Komintern'in çağrısına katılarak dünya proletaryasının binlercesi İspanya'da faşizme karşı, özgürlük ve demokrasi için mücadeleye koşuyor? Ama nasıl oluyor da dünya proletaryası Troçkistlerin İspanya iç savaşında zararlı ve yıkıcı bir rol oynadıkları sonucuna varıyor?
Bunu Troçkistlere sormak gerekir.

Peki, bu konuda Stalin ve SSCB'nin yerden yere vuran Troçkistler ne yaptılar? “IV. Enternasyonal”leriyle uluslararası komünist hareketi bölmeye çalıştılar; 1936'da İspanya'da seçilmiş sol hükümet Franko'nun askeri darbesiyle devrildiğinde bütün dünyada anti-faşistler, komünistler halk cephesini desteklemek için silahlı mücadeleye başladılar. Troçkistler ise onları arkasından vurdular. Fransa ve İngiltere İspanya'da demokratik cumhuriyeti sabote etmeye, gelişmesini engellemeye çalışırken, sadece ve sadece SSCB onun yanındaydı. Gerçekler ortada olmasına rağmen Troçkistler, İspanya'da demokrasi mücadelesinde yenilginin nedenini SSCB de içinde olduğu için “karışmama politikası”nda aradılar. Batılı ülkelerin bu politikalarını mahkum edecekleri yerde komünistlerin birlik cephesi politikasına saldırdılar. Bir biçimde halk cephesini yenilginin nedeni olarak gördüler.

Troçkistlerin bu zararlı, yıkıcı tavrı o zaman ve bugün de ilerici insanlar, anti-faşistler tarafından mahkum edildi. İspanya'da Barselona'da ayaklanma kışkırtarak beş bin insanın ölümüne neden olan Troçkist örgüt POUM'dan başkası değildi.

SSCB ve Komintern İspanya iç savaşı için yapabileceğini yaptı. Burada soru 'ne yaptığı değil, ne yapmadı ki, neyi eksik bıraktı ki'dir. Tam da sorulması gereken budur. Peki güçsüz, kendisiyle uğraşan bir SSCB, güçlü, prestijli bir SSCB'nin İspanya iç savaşına katkısını sağlayabilir miydi? O ideolojik ve maddi yardımı örgütleyebilir miydi? SSCB'nin İspanya iç savaşına katkısını göz önüne getirerek soralım: Troçkistlerin iddiasına göre sadece kendini düşünen SSCB, dar görüşlü “ulusal sosyalist Stalin önderliğinde SSCB ve SBKP(B), İspanya iç savaşına hiç bir katkıda bulunamazdı.

Troçkistler bilinçli olarak Stalin'in görüşlerini çarpıtıyorlar. Stalin'in duruşu Lenin'inkinden daha az devrimci değildir. SSCB'de sosyalizmin inşasının başarıyla sürdürülmesi dünya devrimini güçlendirmiştir. SSCB'nin II. Dünya Savaşından muzaffer çıkması hem onun gücünü hem ülke içinde Sovyet insanının oluştuğunu ve nihayetinde dünya işçi sınıfı için devasa bir üs olduğunu gösterir.

24 ayar” SSCB düşmanı Troçki
Kapitalist dünyada işçi sınıfından grev, protesto, propaganda türünden eylemleri dışında başkaca çok önemli katkı almaksızın SSCB, ülke içinde sosyalizmin inşasına karşı gelen, karşı devrimcilik yapan bütün güçlerle tek başına mücadele etmiş ve bu mücadeleden başarıyla çıkmıştır; bu anlamda SSCB'nde proletarya diktatörlülüğünün istikrarı ve sosyalizmin inşası dünya devrimi olmaksızın gerçekleşmiştir. Ama buna rağmen kapitalist dünyanın SSCB'ne müdahale tehlikesi ortadan kalkmamıştı. Sosyalizmin inşasının, zaferinin güvence altına alınması, müdahale tehlikesinin ortadan kalkmasına bağlıydı. Bu da ancak ve ancak dünya devriminin, en azından önemli birkaç ülkede sosyalist devrimlerin gerçekleşmesiyle mümkün olurdu. Bu soruna Bolşevik Parti'nin nasıl baktığını Stalin, XIV. Parti Kongresinde yaptığı konuşmada açıklar. Söylenen şudur:

Birbirine taban tabana zıt iki toplumsal sistemin varlığı, sürekli olarak bir kapitalist kuşatma tehlikesine, başka ekonomik baskı biçimleri tehlikesine, silahlı mücadele ve restorasyon tehlikesine neden olur. Dolayısıyla sosyalizmin nihai zaferi için yegâne güvence, yani restorasyona karşı güvence, sosyalist devrimin bir dizi ülkede zaferidir..." "Leninizm, burjuva ilişkilerin bir restorasyonuna karşı tam güvence anlamında sosyalizmin nihai zaferinin ancak uluslararası ölçekte mümkün olduğunu öğretir..." "Bundan, Rusya gibi geri bir ülkede, teknik ve ekonomik bakımdan daha gelişmiş ülkelerin 'devlet yardımı' (Troçki) olmadan tam sosyalist toplumu kurmanın imkansız olduğu sonucu asla çıkmaz” (14).
Troçki, XIV. Kongrenin bu bildirgesine karşı sürekli polemik yürütmüştür. Örneğin “Enternasyonal Devrim ve Komünist Enternasyonal yazısında müdahale bağlamında şunları söyler:

Stalin ve Buharin, SSCB'nin 'yabancı proletaryanın devletsel yardımı' olmaksızın, yani onun burjuvazi üzerine zaferleri olmaksızın var olunabileceğini kanıtlamak istiyorlarsa -çünkü işçi kitlelerinin karşı sempatisi bizi müdahaleden koruyor-, bu tam da, onların temel hatasının toplam sonuçları gibi aynı körlüktür. Sosyal demokrasinin, Avrupa proletaryasının burjuvaziye karşı savaş sonrası ayaklanmasını boğduktan sonra işçi kitlelerinin sempatisinin Sovyet Cumhuriyetini müdahaleden kurtardığı kuşkusuz ki tartışma götürmez. Bu yıllarda Avrupa burjuvazisi işçi devletine karşı büyük bir savaş başlatacak durumda değildi. Ama böyle bir güç dengesinin yıllarca, örneğin SSCB'nde sosyalizmin inşa edilmesine kadar devam edebileceğine inanmak en büyük dargörüşlülük (miyopluk, İ.O.) anlamına gelir...Böyle istikrarsız bir durumda; proletaryanın iktidarı henüz ele alamadığı ve burjuvazinin artık kendini ülkede güçlü bey olarak hissetmediği durumda er veya geç beklenmedik bir şekilde ya bu tarafa ya da o tarafa karar verilecektir(15).
Ekim Devriminden sonraki sürece SSCB'ne müdahale açısından baktığımızda şunu görüyoruz:

Birincisi: Ekim Devriminden sonra kapitalist ülkelerin iş savaşta müdahalesi sonuçsuz kalmış, müdahale eden kapitalist ülkeler nezdinde kapitalist dünya, oluşmakta olan sosyalist devlet, proletarya diktatörlüğü karşısında ilk yenilgisini almıştır.

İkincisi: İç savaştan sonra dünya burjuvazisinin SSCB'ne müdahale edecek durumu yoktu. Şüphesiz ki, kapitalist dünya, özellikle Avrupa'nın önde gelen emperyalist ülkeleri savaş sonrasının yıkıntısını atlatmaya başlamışlar, bunun ötesinde belli bir istikrar sürecine girilmiş ve ayrıca devrimci yükseliş de son bulmuştu. Ama buna rağmen kapitalist dünya SSCB'ne müdahale edecek durumda değildi.

Üçüncüsü: Kapitalist dünya, II. Dünya Savaşını da SSCB'ne karşı başlatamamıştı. Bu sefer korkusu daha da büyümüştü.

Bizi burada ikinci nokta özellikle ilgilendirmektedir. Troçki'nin iddiası, kapitalist ülkeler, belli bir istikrara kavuşurlarsa, belli derecede güçlenirlerse SSCB'nde sosyalizmin inşasına göz yummayacaklar, saldıracaklar ve SSCB'ni yıkacaklardır. Troçki, o dönemdeki sistemsel bakımdan ikiye bölünmüş dünyanın sadece kapitalizmin hakim olduğu bölümündeki istikrarı ve güçlenmeyi görüyordu. Diğer bölümündeki, oluşmakta olan sosyalist sistemdeki, en azından SSCB nezdinde istikrar ve güçlenmeyi göremiyordu.

Stalin tarafların istikrarı ve güçlenme durumunu Mayıs 1925'te RKP(B)'nin XIV. Konferansı Çalışmalarının Sonuçları üzerine konuşmasında şöyle açıklar:

Ama alçalma, madalyonun sadece bir yüzüdür. Madalyonun diğer yüzü şudur ki, Avrupa'da devrimin alçalmasının yanında Sovyetler Birliği'nin ekonomik gelişmesinde muazzam bir ilerleme ve siyasi iktidarında bir büyüme kaydedilmektedir. Başka bir deyişle, sadece kapitalizmin istikrara kavuşması yok. Aynı zamanda, Sovyet düzeninin istikrara kavuşması da var. Böylece, iki istikrara kavuşma var: Kapitalizmin geçici bir istikrara kavuşması ve Sovyet düzeninin istikrara kavuşması. Bu iki istikrara kavuşma arasında belli bir geçici dengeye ulaşılması — şu anki uluslararası durumun karakteristik özelliği budur...

Her ikisinden hangisi diğerini alt edecektir – Bütün mesele budur! (16).
Açık ki, Troçki soruna tek yanlı bakmaktadır. Neden tek yanlı değerlendirme yapıyor sorusunun cevabı onun tek ülkede sosyalizmin zaferinin, inşasının mümkün olmadığı anlayışında aramak gerekir. Troçki, SSCB'nin, diğer ülkelerde proleter devrimler olmaksızın; dünya devrimi olmaksızın çökeceğini kanıtlamak için soruna tek gözle ve üstelik bir de at gözlüğü takarak bakıyor.
Troçki, bu soruna nasıl bakılması gerektiğini Stalin'den de öğrenememiştir.

Söz konusu istikrarlaşma meselesini işlemeye devam eden Stalin aynı konuşmasında devamla şunları söyler:

Kapitalizmin istikrara kavuşmasının kalıcı olamayacağını, bu istikrara kavuşmanın, kapitalizmin yenilgisine götüren şartları yaratmak anlamına geldiğini, buna karşılık Sovyet düzeninin istikrara kavuşmasının, proletarya diktatörlüğünün sağlamlaşması, tüm ülkelerin devrimci hareketinin yükselmesi ve sosyalizmin zaferine götüren şartların sürekli artması anlamına geldiğini gösteren olgular ve mülahazalar bunlardır (17).
Ne diyor Stalin? İki olgudan bahsediyor:
Birincisi, SSCB'nde sosyalizmin hızla inşası ve bunun sonucunda Sovyet iktidarının istikrarı ve güçlenmesi, kapitalizmin genel krizine girmesi (genel krizin birinci aşaması), kapitalist sistemin giderek genel çözülme emareleri göstermesi -Bütün bunlar SSCB lehine avantajlardır.

İkincisi, müdahale tehlikesinin sadece ve daha ziyade kapitalist ülkelerde yükselen mücadele ile değil, SSCB'nde sosyalist inşanın ilerlemesiyle, SSCB'nin güçlenmesiyle alt edilebileceğini söylemektedir.

Üçüncü olarak Stalin, SSCB'nde sosyalizmin zaferinin, güçlü bir SSCB'nin nihayetinde kapitalist dünyada işçi sınıfının devrimci mücadelesine katkıda bulunacağını ve kapitalist dünyada güçlenen işçi sınıfının SSCB'ne dışarıdan saldırıya karşı koyacağını söylemektedir.

Lenin, ülkenin en kısa zamanda iktisadi yükselişini sağlamak için bütün güçlerin azami derecede çaba harcaması gerektiğini; ülkenin savunma gücünün artırılması ve güçlü sosyalist bir ordunun kurulması gerektiğini söylemişti. Lenin'in bu taleplerinin yerine getirilmesi ise ancak ve ancak ülkenin iktisadi ve insani potansiyelinin harekete geçirilmesiyle mümkün olurdu. Bu da sosyalist inşadan başka bir yolla sağlanamazdı. Bana göre Stalin'in de yaptığı budur.

Ekim Devriminden bu yana SSCB'nde koşullar oldukça değişmişti. Ekim Devrimi ve güçlenen SSCB karşısında kapitalist dünya ne yapabilmiştir? Yukarıda belirttiğimiz dönemle ilgili üç süreci göz önüne getirelim:

Birinci süreç: Devrimden sonra iç savaşta müdahaleye yeltenmiş, ama dersini almıştır. Bu süreçte kapitalist dünya doğrudan SSCB'ne karşı bir konumdaydı.

İkinci süreç: SSCB'nin gelişmesi, dünya çapında kabul görmesi, SSCB'nin devlet olarak tanınması kapitalist ülkeler tarafından engellenmeye çalışılmıştır. Bu dolaylı bir çabaydı.

Üçüncü süreç: Bu çabalar da SSCB tarafından boşa çıkartılınca ve proletarya diktatörlüğünün yıkılmadığını, tam tersine güçlendiğini görünce kapitalist dünyanın güçlü ülkeleri dünyanın altıda birinde oluşmuş olan yeni güç ilişkilerini -SSCB'ni- tanımak zorunda kalmışlardır.

Dördüncü süreç: Savaş kışkırtıcısı faşist ülkeler (Almanya, İtalya ve Japonya) ve oluşturdukları blok karşısında bazı burjuva devletler, SSCB ile ittifak kuracak duruma gelmişlerdir; güçlenen SSCB'ni faşizme karşı ittifak yapılması gereken güç olarak görmeleri SSCB'nin dünya politikasındaki yerini gösterir (18).
Stalin SSCB'nin neden güçlü olması gerektiğini, diğer bir ifadeyle SSCB'nde sosyalizmin hangi koşullarda inşa edilebileceğini ve güçlü olunmazsa ne hallerde olunabileceğini 1933'te SBKP(B) MK ve Merkezi Kontrol Komisyonu'nun Ortak Plenumu'nda da açıklıyordu.
Okuyalım:
Bu durumda, bütün o modern savunma araçlarından mahrum kalırdık ki, bunlar olmaksızın bir ülke devlet olarak bağımsızlığını koruyamaz ve dış düşmanların savaş faaliyetlerinin bir hedefi haline gelir. Bu durumda, bizim de, ağır endüstriye, savaş endüstrisine sahip olmayan ve şimdi canı isteyenin itip kaktığı bugünkü Çin'den farkımız olmazdı.

Tek sözcükle: Bu durumda askeri müdahaleyle karşı karşıya kalırdık, gündemde saldırmazlık paktları değil, tehlikeli bir ölüm kalım savaşı, kanlı ve eşitsiz bir savaş olurdu; zira böyle bir savaşta modern saldırı silahlarına sahip olan düşmanın karşısında neredeyse tamamen savunmasız duracaktık” (19).
Tek ülkede sosyalizmin inşa edilmesi mümkün değildir, diğer ülkelerde devrimler olmazsa SSCB çöker, kapitalist ülkeler SSCB'nin güçlenmesine müdahale ederler teorisini kanıtlamak için Troçki, içinde yaşadığı koşulları nesnel değerlendiremeyecek kadar sosyalizm, SSCB ve Stalin düşmanı olmuştu. Bu nedenle nesnel olanı görememiştir. Bu nedenle iflah olmaz birisi olarak kalmıştır. Onun takipçileri de aynı yolda dolu dizgin gidiyorlar.
II. Dünya Savaşını öteleme/engellenme çabası ve SSCB
SSCB'nin genel olarak dış politikasını veya o zamanki dış politikasını nasıl somutlaştırarak açıklayabiliriz? Bu politika oldukça açık: Ulusal olmayan, ama her bakımdan enternasyonal olan bir dış politika. Sosyalist bir ülkenin, proletarya diktatörlüğünün başka bir dış politikası da olamaz. Bu politika o günün koşullarında somut olarak nasıl yansıyordu? Bütün ülkelerde işçi sınıfı ve emekçi yığınları SSCB'ne müdahale savaşının engellenmesi için harekete geçirmek biçiminde yansıyordu. SSCB'nin o dönemdeki dış politikasının somutlanışı buydu. Peki, bu politikanın sonucu ne olmuştur? SSCB, dış müdahale olmaksızın sosyalizmin inşasına devam etmiştir. Peki bu inşadan kimin çıkarı vardı? SSCB ve dünya proletaryasının çıkarı vardı. Troçki ve hempası tek ülkede sosyalizmin zaferinin diğer ülkelerde devrimci mücadeleyi ilerlettiğini, ona katkıda bulunduğunu ve nihayetinde bütün dünyada sosyalizmin nihai zaferini kolaylaştırdığını anlayabilirler mi? Anlayamazlar. Anlasalardı bu inşaya karşı düşman olmazlardı.

Bu durumda SSCB'nin dış politikası o günün koşullarında neye hizmet ediyordu? Bu politika o günün koşullarında savaşı engellenme anlamında “barış”ın güvence altına alınmasına hizmet ediyordu. Troçki, tam da bu politikaya karşı fanatik bir mücadele veriyordu.

Bu konuda Troçki'yi konuşturalım:
Savaş tehlikesinin somut biçime bürünmesiyle birlikte Stalinistler, küçük burjuva ve burjuva pasifistlerini bile geride bırakarak sözde “ulusal savunma”nın en önde gelen savunucuları oldular. Bunun içindir ki savaşa karşı devrimci mücadele yalnızca IV. Enternasyonal'in omuzlarına yüklenmektedir...” (20).

Demagojide Troçki'nin yeteneğine söylenecek bir şey yok. Bu işi gerçekten beceriyor. Peki, yaklaşan savaş, çan çalarak geliyorum diyen II. Dünya Savaşı karşısında SSCB “ulusal savunma” yapmayacaktı da ne yapacaktı? Yoksa bütün dünyayı mı savunacaktı?

Tek ülkede sosyalizmin inşası mümkün değildir” saçma teorisinin insanı getirdiği nokta bu: Kendini savunma hakkını dahi elinden alıyor, savunursan “ulusal”cılık yapmış oluyorsun, ulusalcı olmamak için kendini savunmaman gerekiyor! Troçki bunu öneriyor.
Düşünebiliyor musunuz, SSCB “ulusal savunma” yaptığı için Troçki'nin “IV. Enternasyonal”i tek başına “devrimci mücadele” yürütmek zorunda kalmış. Anladık, ama bu mücadeleyi dünyanın neresinde yürütmüş, dünyanın neresinde “devrimci mücadeleyi” omuzlamış?
İspanya'da mı?
II. Dünya Savaşı başladığında Alman ordularının işgal ettiği kapitalist ülkelerde mi? Örneğin İskandinav ülkelerinde mi? Hollanda'da mı, Belçika'da mı, Fransa'da mı?
Alman faşistleri SSCB'ne saldırdığında SSCB topraklarında mı?
Kızıl Ordu'nun yanında mı?
Hayır, hayır, Alman faşistleri SSCB'ne saldıracak, SSCB yenilecek ve iktidar benim elime geçecek hesabını yapan Troçki'den başkası değildi. SSCB'nin yenilmesi için düşmanla işbirliği içinde olan da Troçki'den başkası değildi. Troçki ve onun “Bolşevik-Leninistleri” SSCB'ni ve Kızıl Ordu'yu arkadan vurmanın planlarını yapıyorlardı.
Troçki'nin görüşlerini savunup savunmamaktan bağımsız olarak işin gerçeğinin bu olduğu söylenmelidir.
Troçki, “Bolşevik-Leninistler”in, “devrimci partisi”nin başarısının savaş sorununa bağlı” olduğunu yazıyor aynı yazısında. Peki savaş patlak verdiğinde neredeydi o “devrimci parti”? Öyle bir parti olmadığı gibi, Troçkistlerin “başarısı” düşmanla işbirliği yapmaktan ibaretti.

Aynı yazısında Troçki, “doğru bir politikanın iki unsurundan; emperyalizme ve savaşlarına karşı acımasızlıktan ve kitlelerin tecrübesine dayanma yeteneğinden” bahsediyor (21).

Peki, savaş patlak verdiğinde neredeydi o doğru politika, “emperyalizme ve savaşlarına karşı acımasız duruş ve kitlelerin tecrübesine dayanma yeteneği”? Troçkizm hangi kitlenin tecrübesine dayanma yeteneğini sergiledi ve düşmana, emperyalizme “kahrol düşman, kahrol emperyalizm” diye bir “taş attı”? Nerede görüldü bu? Bir örnek, sadece bir örnek verebilir misiniz? Biz de şu cephede şöyle bir taş atmıştık diyerek tarihi utandırabilir misiniz, haksız çıkartabilir misiniz?

Troçki aynı yazısında nasıl bir halet-i ruhiye içinde olduğunu da istemeden açıklıyor. Troçki kendi kendine “gaz veriyor”:

“Savaşın başlangıcında IV. Enternasyonal'in seksiyonları kaçınılmaz olarak kendilerini tecrit olmuş olarak hissedeceklerdir; her savaş ulusun büyük kitlelerini gafil avlayarak onları hükümet aygıtının yanına iter. Enternasyonalistlerin akıntıya karşı mücadele etmeleri gerekecektir. Ne var ki yeni savaşın beraberinde getireceği yıkım ve sefalet daha ilk aylardan 1914-18'in kanlı dehşetini kat kat geride bırakarak kısa zamanda kitleleri uyandıracaktır. Kitlelerin hoşnutsuzluğu ve isyanı büyük bir hızla artacaktır. IV. Enternasyonal'in seksiyonları devrimci dalganın başını çekeceklerdir. Geçiş talepleri programı yakıcı bir güncellik kazanacaktır. Proletaryanın iktidarı ele geçirmesi sorunu bütün azametiyle ortaya çıkacaktır” (22).

Troçki'nin “Enternasyonalistleri” hangi “akıntıya karşı mücadele” etmişlerdir, bunu bilmiyorum. Ama bilinen, gerçek olan tamamen başkadır. O dönem ve sonrasında da, daha doğrusu tarihin hiçbir döneminde Troçki'nin “akıntıya karşı mücadele eden enternasyonalistleri” olmamıştır; şurada burada taraftarları olmuştur. Onlar da emperyalizme, emperyalist savaşa, dünya gericiliğine karşı değil, Marksizm-Leninizme, SSCB'ne, SBKP(B)'ye, SSCB'nde sosyalizmin inşasına karşı mücadele etmişlerdir. Alman faşistleri SSCB'ni istilaya kalkıştıklarında ve Moskova önlerine kadar geldiklerinde, Stalingrad'da durdurulduklarında ve geri püskürtüldüklerinde, Kızıl Ordu'nun faşist sürüleri Berlin'e kadar kovaladığında ve faşist işgal altındaki ülkeler özgürlüklerine kavuştuklarında Troçkistler ne yapıyorlardı? Herhalde “Kitlelerin hoşnutsuzluğu ve isyanı büyük bir hızla artacaktır. IV. Enternasyonal'in seksiyonları devrimci dalganın başını çekeceklerdir. Geçiş talepleri programı yakıcı bir güncellik kazanacaktır. Proletaryanın iktidarı ele geçirmesi sorunu bütün azametiyle ortaya çıkacaktır” diye kendilerini avutuyorlardı. Yok, yok, yanlış söyledik; kendilerini avutarak beklemiyorlardı: Daha savaş öncesinde “Sovyetler Birliği'ne karşı savaşı hızlandırmak için Almanya ve Japonya'nın faşist güçleriyle ittifak, savaş lehinde, barışçıl politika aleyhinde mücadele, Sovyetler Birliği'nin toprak bütünlüğünün parçalanması, bu arada Ukrayna'nın Almanlara, Uzak Doğu kıyı bölgesinin Japonlara verilmesi, düşman bir devletin saldırısı durumunda Sovyetler Birliği'nin askeri yenilgisini hazırlamak ve bu hedeflere ulaşmak için zararlı faaliyetler yürütmek, yıkıcı eylemlere girişmek ve Sovyet iktidarı önderlerine karşı bireysel terör eylemleri yapmak, Japon-Alman faşist güçleri yararına casusluk faaliyeti yürütmek” işleriyle uğraşıyorlardı (23).

O günün dünya koşullarını düşünelim.
Alman faşizminin SSCB'ne karşı bir saldırı savaş hazırlığı içinde olduğunu bilmeyen yok. Özellikle 1938’den itibaren, SBKP(B)'nin bozguncu ve teslimiyet yanlısı güçlere karşı bir var olma-yok olma mücadelesi yürüttüğü bu anda, Troçki ve Troçkistler Nazi ajanlarının eline yeni silahlar veren ajitatörler gibi “siyasal mücadele” yürütmekten çekinmiyorlardı. SSCB bütün gücüyle 1938’den itibaren Alman faşizminin geliyorum diyen saldırganlığına karşı siyasi ve askeri hazırlığı tamamlamak için seferber olmuşken, Troçki SSCB'ne karşı silahlı ayaklanma çağrısıyla uğraşıyordu.

Troçki’nin 1938-1940 arasında SSCB'ne karşı beslediği düşmanlığı, proletarya diktatörlüğünü yıkmak için çağrılarını şu veya bu vesile ile aktardık. Burada bir parça daha aktaralım: “Ülkenin güvenliği sabotajcıların ve teslimiyetçilerin otokratik kliği yok edilmeden sağlanamaz” (3 Haziran 1938). SSCB savunma hazırlığı içinde, Troçki ise “ulusal savunma“ olmaz diyerek “ulusal” darbe örgütleme hazırlığı içinde. “Ulusal savunma” olmuyor, bu dünya devrimine aykırı, ama “ulusal” darbe oluyor, bu, dünya devrimine aykırı değil! Yoksa Troçki “IV. Enternasyonal”i üzerinden uluslararası bir darbe örgütlemek mi istiyordu? Gerçekten de bu akılsızlığa uyan birkaç unsur bulabilmiştir de. O siyasi temizlik sürecinde bu unsurlar temizlenmiştir. Tek başına Troçki, SSCB'ne karşı argüman üretme fabrikası olarak çalışıyor, çok bilinmezli denklemler kuruyordu. “Stalinist bürokrasi” iktidardan alınmalıdır, aksi taktirde SSCB, Alman faşizmine yenilecektir! Dolayısıyla “Stalinist bürokrasi”ye karşı darbe meşrudur. Alman faşistleri de her olanağı, her aracı SSCB'ne karşı kullanmak istiyorlardı ve bu anlamda Troçki'nin “ürünleri”nden yeteri kadar yararlandılar.

SSCB’nin askeri gücünü yeniden elde edebilmesinin tek yolu Kremlin’deki bonapartist rejimin yıkılmasıdır. Kim ki, doğrudan ya da dolaylı olarak Stalinizmi müdafaa etmeye kalkarsa, kim ki onun ordusunun gücünü abartırsa, o devrimin, sosyalizmin ve ezilen halkların en büyük düşmanıdır” diyen de Troçki'den başkası değildi (10 Ekim 1938).

Ancak Sovyet proletaryasının ayaklanması Ekim Devrimi’nin kazanımlarından toplumun temellerinde kalmış olan ne varsa onları yeni parazitlerin hain tiranlığının elinden kurtarabilir” diyen de Troçki'dir (14 Ekim 1938).

Ekim Devriminin kazanımları halka, o ancak daha önce Çarcı bürokrasi ve burjuvaziye karşı harekete geçtiği gibi Stalinist bürokrasiye karşı da harekete geçecek yetenekte olduğunu göstermesi şartıyla hizmet edecektir... Bu ancak tek bir yolla olabilir; işçilerin, köylülerin ve Kızıl Ordu askerlerinin, baskıcıların ve parazitlerin yeni kastının karşısına dikilmesiyle. Bu kitle kalkışmasını hazırlamak için, yeni bir parti gerekir, o da 4. Enternasyonal’dir” diyen de Troçki'dir (Mayıs 1940).

Ne zaman, hangi tarihsel koşullarda söyleniyor bunlar?
1938-1940 arasında, son alıntının yapıldığı yazı itibariyle Mayıs 1940'da. Bu tarih itibariyle 7 ay önce Fransa ve İngiltere, Almanya’ya savaş ilan etmiştir, iki ay önce, Almanya’nın müttefiki olan Finlandiya, üç aylık bir savaşın ardından SSCB'ne teslim olmuştur. Stalin önderliğinde SSCB, zaman kazanmaya çalışmaktadır; Alman saldırısını her an başlayabileceğinin bilincindedir. İşte tam da bu koşullarda Troçki ve yandaşları provokatif faaliyetlerini; düşmanın işine yarayan faaliyetlerini yoğunlaştırdılar. Bu anlamda SSCB'ne, sosyalizme karşı dış düşman (Alman faşizmi) ve “iç” düşman (Troçkistler) birleşebiliyorlardı, ortak hareket ediyorlardı. Ajanlık yapmak, işbirliği yapmak için illa da anlaşma yapmaya gerek olmadığını Troçkizmin ve baş Troçkist Troçki'nin bu dönemdeki faaliyetlerinden görmekteyiz. Özellikle bu dönemde (1938-1940) Troçki ve yandaşları bilinçli veya bilinçsiz olarak düşmana hizmet eden tutum içinde olmuşlardır. Troçki'nin yaptığı bütün açıklamalar, bütün çağrılar bunun böyle olduğunu göstermektedir.
Hiçbir sonuç alamamışlardır ve savaş bittiğinde bütün dünyada sayısız Troçkist “çete”ler lanetlenmişse bunun yegane nedeni savaşta oynadıkları karşı devrimci roldür. Bunun böyle olduğunu Troçkistler de çok iyi bilmekteler.

Diğer taraftan veya açık ki Troçki'nin dış politika anlayışı, bu alandaki önerileri SSCB'nin tecridine neden olabilecek türdendi; Troçki'nin aklına uyulsaydı tecrit olmuş SSCB, tecrit edilmişlik içinde bütün dünyaya karşı savaşa sürüklenmiş olacaktı. Böyle bir dış politika anlayışı, SSCB'nin varlığını tehdit eden bir dış politika anlayışı şüphesiz ki, dünya devrimine değil, dünya proletaryasının düşmanlarına, dünya burjuvazisine hizmet edebilirdi.
Almanya'da faşistlerin iktidara gelmesi ve faşist bir diktatörlüğün kurulmasıyla dünya politikasında, uluslararası ilişkilerde köklü değişimler oldu. Bu temel değişimlerden biri de SSCB'nin Milletler Cemiyeti'ne karşı izlediği politikadır. Bu Cemiyet, SSCB'ne karşı dünya emperyalizminin bir aracı konumundaydı. Milletler Cemiyeti'nde belli bir değişim gören SSCB, ona karşı tutumunu değiştirmişti. Bundan dolayı Troçki ve hempaları SSCB'nin dış politikası hakkında söylemedikleri bir şey bırakmadılar. Bu politika, oportünist, anti-enternasyonalist, sorunlara at gözlüğü ile bakan ulusal Rusçu güç politikası olarak topa tutuldu. Peki, Troçki SSCB'nin dış politikasındaki değişimin nedeni üzerine kafa yordu mu? Kendine göre sürekli devrim anlayışının ötesinde söyleyebileceği bir şey var mıydı? Yoktu.

Troçki ve Troçkistler neyi anlamıyorlardı? Uluslararası durumda değişimin olduğunu, rüzgarların artık yön değiştirdiğini; bunun da nedeninin Almanya'da iktidara gelen faşistlerin güttükleri savaş politikası olduğunu anlamıyorlardı. Ancak Lenin'in devrimci reel politikasına, nesnel gerçeklikten kopmayan politikasına tamamen ters düşen bir dogmatik bunu anlayamazdı. O dogmatik de Troçki'den başkası değildi.

Hitler'in iktidara gelmesinden önce Almanya, şüphesiz ki SSCB'nin dostu olan bir ülke değildi ve aynı zamanda I. Dünya Savaşının sonuçlarına katlanmak zorunda kaldığı için savaş kışkırtıcılığı yapma durumu da yoktu. O koşullarda Almanya, SSCB'ne daha yakın duruyordu; sonradan katıldığı Milletler Cemiyeti'ne yakınlığından daha yakın bir duruştu. Milletler Cemiyeti'nin göz yummasından dolayı faşist Almanya, silahlanabiliyordu. Ordu kurma özgürlüğüne kavuşunca da Milletler Cemiyeti'ni etkisiz hale getirmek, parçalamak politikası gütmeye başladı. Tabi, faşist Almanya bu politikasıyla SSCB'ne karşı dünya emperyalizminin bir aracını yok etmek istemiyordu; faşist Almanya Milletler Cemiyeti'ni yıkarak onun yerine kendi faşist önderliği altında bir Avrupa devletler birliği kurmak istiyordu.
Bu durumda SSCB'nin dış politikası emperyalist devletler arasındaki çelişkilerden yararlanmayı; faşist Almanya'nın planlarını bozmaya hizmet eden gelişmelerden yararlanmayı hesaba katmak zorundaydı. SSCB ancak bu yoldan Milletler Cemiyeti'nin faşist Almanya'nın dünya hakimiyeti planlarına karşı bir engel oluşturmasını sağlayabilirdi.

SSCB dış politikası, faşist Almanya olgusunu hesaba katıyordu. Hesaba katıyordu, çünkü faşist Almanya olgusu Milletler Cemiyeti'nin rolünü değiştirmişti.

25 Aralık 1933'te “New York Times muhabiri Duranty ile söyleşisinde Stalin SSCB'nin Milletler Cemiyeti politikasındaki değişimin nedenini şöyle açıklar:
Duranty: Milletler Cemiyeti karşısında tavrınız, hep, mutlak reddedici midir?
Stalin: Hayır, her zaman ve her koşul altında değil. Belki bizim bakış açımızı tam anlamıyorsunuz. Almanya ve Japonya'nın Milletler Cemiyeti'nden çıkmasına rağmen – ya da belki tam da bu yüzden- Milletler Cemiyeti savaş faaliyetlerine başlanmasına ket vuran ya da engelleyen belli bir faktör haline gelebilir. Eğer bu böyleyse, Milletler Cemiyeti, savaş meselesini birazcık da olsa zorlaştıran ve barış meselesini belli ölçüde kolaylaştıran belli bir engel olarak sübut bulursa, o zaman Milletler Cemiyetine karşı değiliz. Hatta, eğer tarihsel olaylar bu seyri izlerse, Milletler Cemiyeti'ni, tüm muazzam yetersizliklerine rağmen desteklememiz imkansız değildir (24).

SSCB, var oluş süreci içinde iki farklı veya farklı dönemlerde farklı politika güden Milletler Cemiyeti'nin olduğunu tespit ediyor. Bu cemiyet, oluşmakta olan SSCB'ne karşı, onun varlığını reddeden, ona karşı düşmanlık güden ve silahlı müdahalede bulunan ülkeler tarafından kurulmuştu. Bütün çabalar bu Cemiyeti SSCB'ne karşı mücadelenin aracı olarak kullanmaya hizmet ediyordu. Bu anlamda da emperyalist ülkeler arasındaki ilişkiyi, anlaşmayı güvenceliyordu. Ne var ki, bu Cemiyet'in SSCB'ne karşı politikası, bu anlamda da onu kışkırtan emperyalist ülkelerin politikası başarısız kaldı. Sonrasında, faşist, savaş isteyen güçlerin iktidar olmalarıyla bu ülkeler Milletler Cemiyeti'ni terk etmeye başladılar. Çünkü faşist güçler Cemiyet'in varlığını savaş politikaları önünde engel olarak görüyorlardı. Cemiyet'e üye olan ülkelerin çoğunluğu da bir biçimde, kendilerine göre nedenlerden dolayı savaşa karşı tavır alıyordu. Bu değişimi gören SSCB, Cemiyet'e üye 30 devletin katılma önerisini kabul ederek 1934'te üye olmuştur.

SSCB'nin Milletler Cemiyeti'ne karşı politikası aynı zamanda saldırgan, daha az saldırgan ülkeler arasında, ulusal ve başka çıkarlardan dolayı savaştan yana olmayan ve planlı bir biçimde savaş hazırlığında olan ülkeler arasında ayrım yapmayı, onların arasındaki çelişkilerden yararlanmayı hesaba katan ve başarıyla uygulanmış bir politikaydı.
Değişen dünya koşulları ve yaklaşan, harıl harıl hazırlığı yapılan savaş (II. Dünya Savaşı) SSCB'ni faşist olmayan devletlerle ittifak politikasına da zorlamıştır.
Bu ittifak politikası da Troçkistler tarafından proleter enternasyonalizmine ihanet olarak damgalanmıştır.

Troçki, faşist olmayan devletlerle ittifakın sadece Rus ulusal sosyalizmine hizmet edeceğini, diğer ülkelerde işçi sınıfının çıkarlarının bu politikaya tabi kılındığını iddia edebilmiştir.
Troçki, faşist olmayan kapitalist ülkelerle ittifak politikasının kapitalizme, kapitalist sınıfa hizmet edeceğini, bunun da sınıf mücadelesinden vazgeçmek olduğunu savunabilmiştir.

Troçki, bu ittifak politikasının SSCB'nin ve dünya devriminin yazgısını belirleyecek olan devrimleri gerçekleştirecek işçi sınıfını güçsüzleştirmek olduğunu savunabilmiştir.
Troçki, SSCB'nin dış politikasının veya savaşı engellemek için sürdürdüğü politikanın zayıflığın değil, güçlü olmanın, savaşı istememenin politikası ve mücadelesi olduğunu anlayacak durumda değildi. Troçki, tek ülkede sosyalizmi inşa etmenin mümkün olmadığını yazıp çizerken inşa edilen sosyalizmi göremeyecek kadar SSCB'ne düşmandı, nesnel gerçeklikten uzaktı.
Olmamışı olmuş gibi düşünelim. Stalin'in yerinde Troçki olsaydı ne olurdu? Troçki'nin SSCB'nden talep ettiği dış politika; SSCB'nin bütün dünyadan tecrit etmeye, bütün kapitalist dünya ülkeleriyle savaşa itmeye hizmet eden dış politika uygulanırdı.

Troçki, Stalin'in yerinde olsaydı, SSCB bütün dünyadan tecrit edilmiş, herkesle savaşan bir ülke olacaktı.

Troçki, Stalin'in yerinde olsaydı ve Stalin'den uygulanmasını talep ettiği politikayı bizzat uygulamış olsaydı, SSCB çoktan yok edilmiş olacaktı. Böylece Troçki, tek ülkede sosyalizmin inşası ve zaferinin mümkün olmadığını sadece teorik olarak değil, aynı zamanda pratikte de kanıtlamış olacaktı!

Sovyet insanı Troçki'yi iyi tanıdığı için o, SSCB'de tamamen etkisiz kalmıştır. Bunu çok iyi bilen Troçki, SSCB'nde iktidara gelmenin tek yolunun SSCB'nin savaşta yenilmesinden geçtiğinin hesabın yapmıştır. SSCB yenilecek, SBKP(B) ve Stalin yok olacak! Bu nedenle SSCB'ne karşı savaş, Troçki açısından bir mutlaklıktı, olmazsa olmazdı. Savaş sürecinde iç savaşı tetikleyerek SSCB'ne, proletarya diktatörlüğüne ve tabii ki Stalin'e karşı savaşılması gerektiğinin propagandasını açıktan yapan Troçki'den başkası değildir. SSCB, SBKP(B), Stalin, tek ülkede sosyalizmin inşası dendiğinde gözünü kin ve nefret bürüyen Troçki, savaş durumunda halkın yoksullaşacağının, sıkıntıya düşeceğinin ve kendi iktidarı proletarya diktatörlüğüne karşı ayaklanacağının hesabını yapıyordu. Böyle bir durumu kullanarak “Stalinist diktatörlüğü devirmek isteyen Troçki'den başkası değildi. Demagog Troçki, karşı devriminin teorisini de hazırlamıştı; halk güçleri Stalin ve “Stalinist bürokrasi tarafından zincire vurulmuştur, yeni bir devrimle halk güçleri, faşist ve kapitalist güçlere karşı muzaffer bir “devrim savaşıyla harekete geçirilmelidir. Onun karşı devrimi teorik olarak temellendirmesi böyleydi.
Troçki, bu planlarıyla esasen kendisinin Sovyet insanına, SSCB'ne, Stalin'e, dünya devrimine ihanet eden olduğunun farkında değildi.
Troçki yaşasaydı, II. Dünya Savaşını sonuçlarını görebilseydi, ne düşünürdü, bilemem, ama mutlaka yeni bir düşmanlık vesilesi bulurdu. Bundan eminim.
...

Kaynaklar:
1)Bkz.: L. Trotzki; “Die internationale Revolution und die Kommunistische Internationale", Verlag Die Vierte Internationale 1929, 1970, s. 65.
2) Stalin; C. 7, s. 178.
3) Stalin; C. 9, s. 35-36.
4) Stalin; C. 13, s. 36-37.
5) Stalin; C. 13, s. 335-336.
6) Stalin; C. 7, Türkçesi; s. 238/239.

7) Bkz.: L. Troçki; “The First Five Years of the Communist International”, “The New Economic Policy of Soviet Russia and the Perspectives of the World Revolution”. İkinci bölümde “On the Social-Democratic Criticism” alt başlığı altında, marxists.org/archive/trotsky/1924/ffyci-2/20b.htm.

8) Bkz.: L. Troçki; “The First Five Years of the Communist International”, “The New Economic Policy of Soviet Russia and the Perspectives of the World Revolution”. İkinci bölümde “The World Situation and the Revolutionary Perspectives” alt başlığı altında, marxists.org/archive/trotsky/1924/ffyci-2/20b.htm.

9) W. B. Bland; “Die Sowjetunion und der Spanische Bürgerkrieg”, “COMpass, Organ der Communist League of Britain”, April 1996, Nr. 123.

10) L. Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der IV. Internationale, (Das Übergangsprogramm)”, s. 2, Türkçesi; s. 14.

11) Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der IV. Internationale, (Das Übergangsprogramm)”, s. 2, Türkçesi; s. 24.

12) Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der IV. Internationale, (Das Übergangsprogramm)”, s. 24. Türkçesi; s. 42.

13)Leo Trotzki; Verteidigung des Marxismus, Die UdSSR im Krieg”.
14) Stalin; C. 8, s. 63.
15) L. Trotzki; “Die Internationale Revolution und die Kommunistische Internationale” s. 65-66, Verlag Die Vierte Internationale 1929, 1970.
16) Stalin; C. 7, s. 80-81.
17) Stalin; C. 7, s. 88-87.

18) Bu dönemde (1917-1940) dünya ekonomisinde, politikasında ve jeopolitiğinde emperyalist ülkelerin ve SSCB'nin yeri için bkz.: İbrahim Okçuoğlu:
1- Emperyalist Küreselleşme ve Jeopolitika. Ceylan yayınları, 2009.
2-Kapitalizmde Eşitsiz Gelişmenin ve Rekabetin Tarihi, Kitap 3. Ceylan yayınları, 2002.

19) Stalin; C. 13, s.164.
20) Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der IV. Internationale, (Das Übergangsprogramm)”, s. 12, Türkçesi; s. 27.

21) Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der IV. Internationale, (Das Übergangsprogramm)“, s. 12, Türkçesi; s. 28.

22) Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der IV. Internationale, (Das Übergangsprogramm)”, s. 15, Türkçesi; s. 31.

23)Bkz.: Stalin; C. 14., s. 126/127, SBKP(B) MK Plenumu'ndaki konuşması; “Parti Çalışmasının Eksikliği ve Troçkistler ve Diğer İkiyüzlülerin Tasfiyesi İçin Alınacak Önlemler Üzerine”.

24) Stalin; C. 13, Türkçesi; s. 248.