DÜNYA
EKONOMİSİNDE BİRBİRİNİ ETKİLEYEN İKİ EĞİLİM VE SONUÇLARI
(GÜÇLER
DENGESİNDE DEĞİŞİM EĞİLİMLERİ)* (I)
Dünyanın
birçok bölgesinde (Suriye eksenli olarak Ortadoğu'da, Merkezi
Afrika'da, Doğu Asya'da, en güncel olarak da Ukrayna'da)
emperyalist ülkeler arasında rekabet keskinleşmekte. Suriye'de
olduğu gibi vekalet savaşına dönüşmektedir. Önde gelen,
jeopolitika üretme yeteneğine sahip olan emperyalist ülkeler,
nüfuz alanlarını koruma ve genişletme derdindeler. Bunun nedeni
uluslararasılaşan ve uluslararasılaşma sürecinde olan sermayede
görülen merkezileşme ve yoğunlaşma eğilimidir. 2008 dünya
ekonomik krizi uluslararası tekelci sermayeyi oldukça hırpalamıştı.
Krizin patlak verdiği merkez ülkelerin ve bölgelerin (ABD, bir
bütün olarak AB, Avro Alanı, OECD-Avrupa, Japonya) krizden
çıktıkları (Son verilere göre ABD ve Almanya'nın krizden
çıktığı söylenebilir) söylenemez, ama sermaye hareketinin
eğilimleri, önümüzdeki dönemde emperyalist ülkeler ve önde
gelen emperyalist ülkeler ile emperyalistleşen ülkeler arasında
çıkar ve nüfuz alanı için rekabetin keskinleştiğini
göstermektedir. Güçler dengesindeki değişim ile bu rekabet daha
da acımasız, daha da keskinleşmiş olacaktır.
Amerikan
emperyalizmi engellenemez bir biçimde “tek dişi kalmış
canavar” olma yolunda ilerlemektedir; artık çöken, gerileyen bir
güç olduğu pek de tartışılmamaktadır. ABD, ihracatta
şampiyonluğu Çin'e kaptırdı. 2009'da Almanya'yı ihracatta
ikinci sıraya iten Çin, ekonominin bütününde ise 2010'da
Japonya'yı üçünü sıraya iterek dünyanın en büyük ikinci
ekonomisi konumuna yükselmişti. Çin emperyalizmi öncelikle Asya,
Afrika ve Latin Amerika'da Amerikan sermayesine ve AB kaynaklı
sermayeye karşı rekabet etmektedir ve bu rekabetinde başarısız
olduğu da söylenemez. Hindistan, Brezilya, Kore, Türkiye gibi
ülkeler de her birinde farklı da olsa doğrudan emperyalist
politikalar gütmektedirler.
Dünya
çapında II. Dünya Savaşından sonra oluşan güçler dengesi
yeniden değişmektedir. İlk değişimde sosyalist sistemle
kapitalist sistem arasındaki mücadele belirleyici olmuştu. Bu
mücadele, sosyalist sistemin kendi iç sorunlarından dolayı
yıkılmasıyla yerini kapitalist sistemle revizyonist sistem
arasındaki mücadeleye bıraktı. İki kutuplu dünya 1990'lı
yılların başında revizyonist blokun ve 1991'de de sosyal
emperyalist Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla yerini tek kutuplu
(ABD), ama çok rekabet merkezli (ABD, AB, Japonya, Çin) dünyaya
bıraktı. Şimdi bu durum da değişiyor. Amerikan emperyalizmi
“yeni dünya düzeni”ni kuramadı. Ama dün -revizyonist blokun
çökmesinden sonra- olduğu gibi bugün de sağ ve “sol” yeni
bir dünya düzeninden bahsetmektedir. Bu düzen dünya çapında güç
dengesinin değiştiğini veya yeni bir düzenin kurulmasından
bahsedilecek derecede değiştiğini ifade etmektedir.
Z.
Brzezinski’nin
“Büyük Satranç Tahtası”na, “Avrasya jeopolitikası”na
göre Amerikan emperyalizmi bütün 21. yüzyıl boyunca olmasa da en
azından 21. yüzyılın yarısına kadar “süper güç” olarak
kalmalıydı. Olmadı. Dünya biraz hızlı gelişti. ABD, AB veya
yaşlanmış emperyalist ülkelere bakarak kapitalizmin çöktüğünü
ilan edecek kadar ekonomiden ve politikadan anlamayanların yanında
güç dengelerinin değiştiğini görüp de adeta panikleyen Batılı
yazarlar bana biraz daha nesnel düşünebiliyorlar gibi geliyor. En
azından bir değişimi, güç kaymasını; merkezin örneğin a
noktasından b noktasına kaydığını görebiliyorlar. Bazıları
bunu da göremiyor; ufku sadece a noktası ile sınırlı olduğu
için b noktasından haberi bile yok, olsa da orada bir gelişme
yeteneği göremiyor.
Her
halükarda Batı'nın burjuva yazarları “yeni dünya düzeni”nin
Batı dışında (ABD ve Avrupa) kuruluyor olduğunu görüyorlar.
Gerçekten
de dünya çapında giderek artan istikrarsızlık (kapitalist
ekonominin içsel sorunlarından ve sınıf mücadelesinden
kaynaklanan istikrarsızlık), kapitalizmin sistem sorunundan ziyade
güçler dengesindeki değişime, bir geçiş sürecine; merkezin a
bölgesinden b bölgesine kayıyor olduğunu gösteren veriler,
işaretler olarak algılanmalıdır. Retorik ajitasyonun ötesine
geçemeyen bir zihniyet bu değişimi asla göremez. Gücü yetmediği
için dünyayı değiştiremez. Dünyayı değiştirecek gücü
örgütleyemez. Zaten o gücün ne olduğu konusunda da anti-marksist
düşünceler zavallı “Marksist” küçük burjuvanın kafasını
yeteri kadar karıştırmıştır. Geriye tek bir ihtimal kalıyor. O
da Wallerstein gibi kapitalizmin kaç yıl içinde çökeceğini
hesaplamak. Peki durumu şöyle ele alsan ne olur? Batı'nın dünya
üzerindeki hakimiyeti yavaş yavaş sonlanıyor. Onun yerini Çin
merkezli bölge alıyor.
Aşağıda
bütün ayrıntılarıyla şunu göstereceğim: Özellikle 21.
yüzyılın başından bu yana veya 2001 krizinden bu yana kapitalist
ekonomi bağımlı ülkelerde veya “çevre” denen alanlarda
emperyalist ülkelerde veya “çekirdek” bölgelerde olduğundan
daha hızlı, bazen karşılaştırılamayacak kadar daha hızlı
büyümektedir. Bu büyümenin geçici veya istikrarsız olduğunu
söylemek için bir neden yok. Hele hele büyümenin geçici olduğunu
söylemek kapitalizmin nesnel yasalarını, sermaye hareketini hiç
anlamamak demektir.
Emperyalist
ülkelerin, o “çekirdek” bölgelerin büyüme potansiyellerini
şu veya bu biçimde tüketmiş olmaları neden kapitalizmin sonuyla
eş anlamlı kullanılıyor? Neden bu gerçeğe bakılarak kapitalizm
Wallerstein gibi kapitalizmin kaç yıllık ömrünün kaldığı
hesaplanıyor? 21. yüzyılın başından bu yana önde gelen
emperyalist ülkelerde örneğin sanayi üretimi yerinde sayıyor ama
“gelişen” ülkelerde sürekli artıyor. Gelişmenin böyle devam
etmesi açık ki, Batı için dünyanın sonudur; kendini o çerçevede
konumlandıranlar için de kapitalizmin sonudur.
Yukarıdaki
grafik bize şimdiye kadarki dünya düzeninin eskidiğini, onun
yerini yenisinin almaya başladığını göstermektedir. Eskiye
bakarak “geçiş düzeni” hayal edenler yeninin varlığını
dahi kabul etmemiş oluyorlar. Biraz daha ileri gidelim ve dünyanın
birçok bölgesinde, hatta Afrika, Latin Amerika ve Asya gibi
kıtalarda kapitalizmin “bahar”ını yaşadığını söyleyelim.
Buna itiraz edenlerin savlarını bilmek isteriz.
İşçi
veya işgücünü satarak geçimini sağlamak zorunda olanların
sayısı sürekli artmaktadır. Şimdilerde 3,14 milyar insan ücretli
iş ilişkisi içindedir; şu veya bu biçimde işgücünü
satmaktadır.
İşçi
sayısı nerede artmaktadır? “Çekirdek” ülkelerde mi yoksa
“çevre” ülkelerde mi? İşçi sayısı bakımından da dengeler
değişmiştir. Örneğin OECD-ülkelerinde sermaye, dünya çapında
bütün işçilerin ancak yüzde 15'ini kontrol edebilmektedir.
Bir
ülkede kapitalizmin ne kadar gelişmiş olduğunu göstermek için
sık sık başvurulan yöntemlerden birisi de klasik sektörlerin
(tarım, sanayi ve hizmet) büyüklük durumudur. Bir de buna
bakalım:
Bölgelere
göre sektörlerde çalışan işçi sayısının dağılımı-
2013 itibariyle ve % olarak
|
||||||
Bölgeler
|
Tarım
|
Sanayi
|
Hizmet
|
|||
2000
|
2013
|
2000
|
2013
|
2000
|
2013
|
|
Dünya
|
40,4
|
31,8
|
20,5
|
23,0
|
39,1
|
45,1
|
Gelişmiş
ekonomiler ve AB
|
5,5
|
3,6
|
27,2
|
22,5
|
67,3
|
73,9
|
Orta
ve Güneydoğu Avrupa (AB üyesi olmayan ülkeler) ve Bağımsız
Ülkeler Topluluğu
|
25,3
|
18,3
|
25,1
|
27,1
|
49,6
|
54,6
|
Doğu
Asya
|
47,4
|
31,2
|
23,7
|
30,2
|
28,9
|
38,6
|
Güneydoğu
Asya ve Pasifik
|
49,8
|
40,3
|
16,4
|
19,2
|
33,9
|
40,5
|
Güney
Asya
|
59,5
|
47,2
|
15,6
|
22,9
|
25,0
|
29,9
|
Latin
Amerika ve Karayipler
|
21,5
|
15,5
|
21,2
|
20,9
|
57,3
|
63,5
|
Ortadoğu
|
22,9
|
14,8
|
23,9
|
27,4
|
53,2
|
57,7
|
Kuzey
Afrika
|
33,8
|
30,0
|
20,1
|
21,1
|
46,1
|
48,9
|
Sahra
altı Afrika
|
65,5
|
61,3
|
8,1
|
8,9
|
26,3
|
29,9
|
Toplam
sayı (milyon kişi)
|
1
056,5
|
1
001,4
|
536,3
|
724,4
|
1
020,6
|
1
419,0
|
Kaynak:
Global Employment Trends 2014 , Risk of a jobless recovery? S.
96-97.
|
2000
yılında dünya çapında ücretle çalışanların sayısı 2,613
milyar. Bunun yüzde 40,4'ü tarım sektöründe ve ancak yüzde
20,5'i sanayi sektöründe çalışıyor; Tarımda çalışanların
sayısı sanayide çalışanların sayısının iki misli. 2013'te
dünya çapında ücretle çalışanların toplam sayısı 3,145
milyar; tarımda çalışanların sayısı toplamın yüzde 31,8'ine,
sanayide çalışanlar ise yüzde 23'üne denk düşüyor. Yani
2013'te dünya çapında ücretle çalışanların yaklaşık üste
biri tarımda ve beşte biri de sanayide çalışıyor.
Gelişmiş
ülkelerde ve AB'de tarımda çalışanların toplam ücretle
çalışanlara oranı yüzde 5,5'ten yüzde 3,6'ya düşüyor,
sanayide çalışanların oranı da yüzde 27,2'den yüzde 22,5'e
düşüyor. Ama dünyanın diğer bölgelerinde tamamen farklı bir
durumla karşı karşıyayız: O bölgelerde 2013 itibariyle tarımda
çalışanların oranı oldukça yüksek.
Bu
veriler Batı'da kapitalizmin yaşlanmış olduğunu, ama başka
bölgelerde, örneğin Asya'da ve Afrika'da “çocukluk çağı”na
henüz giriyor olduğunu göstermektedir. “Mülksüzleştirme
ekonomisi” üzerine teori üretenler bu gerçeği görmüyorlar.
Marks bu süreci küçük bağımsız çalışanların (örneğin
köylülüğün) mülksüzleştirilmesi veya proleterleştirilmesi
olarak tanımlar. Asya ve Afrika'da “ilkel birikim”in henüz yeni
başlıyor olması şaşırtıcı olmamalı.
Dünya
ekonomisinde eksen değişimiyle ilgili gelişmeleri aşağıda ele
alacağız. Sanayi üretiminin gelişmesiyle başlayalım.
I-
DÜNYA SANAYİ ÜRETİMİNİN SEYRİ
Aşağıdaki
grafiğin gösteriklerine bakalım (Bu bölümde ayrıca
belirtilmediyse grafiklerin veri tabanı için bkz.:“World trade
monitor”; (http://www.cpb.nl/en/world-trade-monitor):
Verili
dönem içinde dünya sanayi üretimi 2005=100 bazından yüzde
66,7'den yüzde 124'e çıkarak yüzde 85,9 oranında, gelişmiş
ülke ekonomilerinde sanayi üretimi 2005=100 bazında yüzde
78,6'dan yüzde 100,6'ya çıkarken, 1991-2013 arasında ancak yüzde
28 oranında büyümüş oluyordu. Gelişen ülkelerde ise sanayi
üretimi yüzde 48,2'den yüzde 335,7'ye çıkarak, 1991=100 bazında
yüzde 235,7 oranında büyümüş oluyordu. Başka bir ifadeyle:
1991-2013 arasında dünya sanayi üretimi 1,8, gelişmiş ülkelerde
1,3 ve gelişen ülkelerde de 3,4 misli artmış oluyordu.
Aşağıda
da ayrıntılı olarak göreceğimiz gibi, dünya sanayi üretiminin
böyle bir seyir izlemesine gelişmiş ve gelişen ülke grupları
farklı etkide bulunmuşlardır. Örneğin 2000 yılına kadar
gelişmiş ülkelerde de -önde gelen emperyalist ülkeler bazında
bunun örneğini vereceğiz- sanayi üretimi sürekli artmıştır.
Ancak 2000'den veya 2001 krizinde sonra bu ülkelerde sanayi üretimi
sürekli yerinde saymıştır. Buna karşın gelişen ülkelerde
sanayi üretimi 2000 yılı öncesinde de artan bir eğilim
içindeydi. Bu ülkeler 2000'den sonra dünya sanayi üretiminin
itici gücü oldular.
Yukarıdaki
grafikte 1991-2000 arasında gelişmiş ekonomilerde (ülkelerde),
ABD'de, Japonya'da ve Avro Alanı ülkelerinde sanayi üretiminin
sürekli arttığını ve bu artışın da dünya sanayi üretimindeki
yüksek oranlı artışı etkilediğini görüyoruz. 2000-2013
arasında ise bu ülkelerde sanayi üretiminin yerinde sayması,
dünya sanayi üretiminin yüksek oranda büyümesini olumsuz
etkilemiştir: 1991-2013 arasında 1991=100 bazında Amerikan sanayi
üretimi yüzde 66,6; Japon sanayi üretimi ancak yüzde 5,9; Avro
Alanı sanayi üretimi ise yüzde 17,3 oranında büyürken, gelişmiş
ülkeler toplamında sanayi üretimi yüzde 28 oranında büyümüştür.
Bu dönemde dünya sanayi üretiminde büyüme oranının
diğerlerinden yüksek olmasının nedeni gelişen ülkelerde sanayi
üretiminin seyriyle doğrudan ilgilidir. Bunun böyle olduğunu da
aşağıdaki grafikte görüyoruz.
Yukarıdaki grafikte söz konusu bölgelerde sanayi üretiminin sürekli
arttığını görüyoruz: 1991-2013 arasında 1991=100 bazında
sanayi üretimi gelişen ülkeler toplamında yüzde yüzde 235,7
oranında; Asya'nın gelişen ülkelerinde yüzde 704,1 oranında;
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yüzde 62,4 oranında; Latin
Amerika ülkelerinde yüzde 65,9 oranında ve Afrika ve Ortadoğu
ülkelerinde de yüzde 46,3 oranında artmıştır. Dünya sanayi
üretiminin büyüme oranlarını yükselten, bu bölgelerdeki sanayi
üretiminin yüksek oranlı olmasıdır.
II-AYLAR
BAZINDA SANAYİ ÜRETİMİNİN SEYRİ
1-Önde
gelen emperyalist ülkelerde aylara göre sanayi üretiminin
gelişmesine toplu bakış
(Kriz
öncesinin en yüksek üretim değerine göre aylar bazında Alman,
Fransız, İngiliz, Amerikan ve Japon sanayi üretiminin gelişme
seyri)
Ayrıca
belirtilmediyse aşağıdaki grafikler OECD verilerine göre
hazırlanmış, veriler 2010=100'den kriz öncesinde üretimin en
yüksek olduğu, aya, yılın çeyreğine veya yıla (ay, yılın
çeyreği veya yıl = 100'e) çevrilmiştir.
Yıllık
veya yılın çeyreklerine göre veriler sanayi üretimin
gelişmesinde belli bir istikrarlılığın olup olmadığını uzun
vadeli gösterebilirler. Aylık değerler ise istikrarlılığının
olup olmadığını takip etmede, ayrıntıyı esas almada mutlaka
değerlendirilmesi gereken verilerdir.
Grafiklerin
neyi ifade ettiklerini birkaç cümleyle ifade edelim.
ABD
hariç diğer emperyalist ülkelerde sanayi üretimi kriz öncesinde
üretimin en yüksek olduğu seviyenin altında.
Fransa'da
sanayi üretimi kriz öncesinde Nisan 2008'de en yüksek seviyesine
ulaşmıştı. Kasım 2013'te ise sanayi üretimi Nisan 2008'deki
seviyesinin yüzde 85'ine denk düşüyor. Yani yüzde 15 oranında
bir gerileme devam etmektedir. Almanya'da sanayi üretimi yine
Kasım 2013'te, kriz öncesindeki en yüksek seviyesi olan Ocak
2008'e göre yüzde 1,3 oranında geri. Bu oran İngiliz
sanayi üretiminde yüzde 12,7 ve Japon sanayi üretiminde de
yüzde 14,9 oranlarında. Sadece Amerikan sanayi üretimi,
kriz öncesindeki en yüksek seviyesini (Ocak 2008) yüzde bir
oranında geçiyor.
ABD
hariç diğer ülkelerde sanayi üretimi devam eden, inişler-çıkışlar
gösteren belli bir durgunluk sürecindedir.
2-Avro
Alanı, AB, OECD-Avrupa, OECD-Toplam ve G-7 ülkelerinde aylara göre
sanayi üretiminin seyri
Aynı
eğilimi yukarıdaki grafikte de görüyoruz:
Avro
Alanı ülkelerinde (17 ülke) sanayi üretimi kriz öncesindeki
en yüksek seviyesinden (Nisan 2008) Kasım 2013 itibariyle yüzde
11,5; AB'de (28 ülke) -Nisan 2008'e göre- yüzde 10,3; G-7
ülkelerinde Ocak 2008'e göre Ekim 2013'te yüzde 6,4; OECD-Avrupa
ülkelerinde Nisan 2008'e göre Ekim 2013'te yüzde 8,9 ve
OECD-ülkeleri toplamında da Ocak 2008'e göre Ekim 2013
itibariyle yüzde 3,8 oranında geride. OECD ülkeleri toplamında
sanayi üretiminin diğerlerine nazaran daha hızlı artmasının ve
kriz öncesi seviyesine oldukça yaklaşmasının nedeni, krizde
olmayan ve sanayi üretimi oldukça hızlı büyüyen bazı “gelişen”
ülkelerin üyeliğinden dolayıdır.
Burada
da bir bütün olarak sanayi üretiminin kriz öncesindeki en yüksek
seviyesinden geride olduğunu, bu anlamda krizden çıkılmadığını
ve 2011'den sonra da hala devam eden üretimin seyrinde
inişler-çıkışlar gösteren bir durgunlu sürecine girildiğini
görüyoruz.
3-BRIC
ülkelerinde aylara göre sanayi üretiminin seyri
Yukarıdaki
grafikte Hindistan, Rusya ve Brezilya'da sanayi üretiminin 2008'de
patlak veren ekonomik krizden ne deni etkilendiklerini görüyoruz.
Bu ülkeler kriz girmediler, ama Brezilya ve Rusya'da aylık sanayi
üretiminin seyri bu ülkelerin dünya krizinden dönem dönem
oldukça etkilendiklerini göstermektedir. Ocak 2008=100 bazında
Brezilya sanayi üretimi Aralık 2008'de yüzde 17,8 oranında; Rusya
sanayi üretimi de Ocak 2009'da yüzde 15,4 oranında mutlak
geriliyor. Hindistan sanayi üretimi ise Ocak 2009'da ancak yüzde 5
oranında geriliyor.
4-
İspanya ve “yükselen” bazı ülkelerde aylık bazda sanayi
üretiminin seyri
Kriz
öncesinde sanayi üretimi Kore'de Nisan, Meksika, Polonya ve
İspanya'da Şubat ve Türkiye'de de Ocak 2008'de en yüksek
seviyesinde.
Kriz
seyrinin etkileyici faktörlerin etkileme gücünün farklılığından
dolayı ne denli farklı gelişeceğini bu beş ülkenin sanayi
üretimi seyrinde görebiliyoruz.
Kore
sanayi üretiminde kriz süreci Nisan 2008 – Eylül 2009
arasıdır. Eylül 2009'da sanayi üretimi Nisan 2008'deki en yüksek
seviyesini yüzde 3 oranında aşıyor. Aslında kriz Kore
ekonomisini “teğet geçmiştir.” Yıllık verileri ele alırken
bunu göreceğiz.
Meksika
sanayi üretiminde kriz süreci Şubat 2008'den Eylül 2011'e kadar
sürmüştür. Sanayi üretimi Eylül 2011'de Şubat 2008'deki en
yüksek seviyesini yüzde 0,3 oranında aşar.
Polonya
sanayi üretiminde kriz süreci Şubat 2008'den Haziran 2010'a kadar
sürer ve bu ayda sanayi üretimi Şubat 2008'deki seviyesini yüzde
bir oranında aşar.
Türkiye'de
sanayi üretiminde kriz süreci Ocak 2008'den Aralık 2010'a kadar
sürer ve bu ayda sanayi üretimi Ocak 2008'de en yüksek seviyesini
yüzde 1,4 oranında aşar.
İspanya'da
ise sanayi üretimi Şubat 2008'deki en yüksek seviyesinden oldukça
uzaktır; Şubat 2008'e göre sanayi üretimi Kasım 2013'te yüzde
71,2 oranındadır; yani yüzde 28,8 oranında küçülmüştür.
Bu
ülkeler bazında kriz sürecinin seyrinde üç eğilim görüyoruz:
Birinci
eğilim: Kriz devam ediyor. Buna örnek İspanya'dır.
İkinci
eğilim: Krizden istikrarsız çıkış. Buna Türkiye örnektir.
Türkiye'de sanayi üretimi Aralık 2010'da Ocak 2008'deki en yüksek
seviyesini aşarak krizden çıktıktan sonra Ağustos (100-96,9=
-3,1 ve Eylül (100-98,3= -1,7) 2012'de ve Ağustos (100-96,1= -3,9)
ve Ekim (100-97,7= -2,3) 2013'te Ocak 2008'deki seviyesinin gerisine
düşmüştür. Böylesi iniş-çıkışlar sanayi üretiminin ne
deni istikrarsız olduğunu gösterir. Bunun da ayrıntılı analizde
(aylık üretimin seyrinde görebiliriz).
Üçüncü
eğilim:
Krizden istikrarlı çıkış: Meksika, Polonya ve Kore buna
örnektir. Bu ülkelerde sanayi üretimi 2008'deki verili aylara göre
en yüksek seviyesini aştıktan sonra Türkiye örneğinde olduğu
gibi mutlak gerileme -2008'deki en yüksek seviyesinin altına düşme
durumuyla karşı karşıya kalmamıştır.
III-YILIN
ÇEYREKLERİ BAZINDA SANAYİ ÜRETİMİNİN SEYRİ
1-Önde gelen emperyalist ülkelerde yılın
çeyreklerine göre sanayi üretiminin gelişmesi
Bu
yaşlanmış emperyalist ülkelerden sadece ABD, yukarıdaki verilere
göre 2013'ün son çeyreği itibariyle krizden çıkmış gözüküyor.
Diğer ülkelerde sanayi üretimi dibe vurma sürecinden çıkmış,
ama krizden çıkmaktan oldukça uzak gözüküyor. Sadece Alman
sanayi üretimi, diğerlerine nazaran daha iyi konumda. Durumu en
felaket olan da Japon sanayi üretimi.
2-Avro Alanı, AB, OECD-Avrupa, OECD-Toplam ve G-7
ülkelerinde yılın çeyreklerine göre sanayi üretiminin seyri
Bu
ülke gruplarının hiç biri 2008'in ilk çeyreğindeki üretim seviyesini aşamamıştır. Bu anlamda da ülke grubu olarak krizden
çıkamamıştır.
Sanayi
üretiminin en yüksek seviyede olduğu 2008'in ilk çeyreğine göre
sanayi üretimi 2013'ün üçüncü çeyreğinde Avro Alanı'nda
yüzde 11,8; AB'de yüzde 10,7; G-7'de yüzde 6,8; OECD-Avrupa'da
yüzde 8,2 ve OECD toplamında da yüzde 4,1 oranlarında geri
durumdadır. Durumu en felaket olan Avro Alanı'dır. OECD toplamında
üretimin nispeten yüksek olmasının nedeni Avrupa dışında
krizde olmayan ve “yükselen ekonomiler” diye tanımlanan
ülkelerin üye olmasıdır. Bu ülkelerde sanayi üretimin yüksek
oranda büyümesi OECD toplamında sanayi üretimi verilerini olumlu
etkilemektedir.
3-BRIC ülkelerinde yılın çeyreklerine göre
sanayi üretiminin seyri
Yukarıdaki grafikte Hindistan, Rusya ve Brezilya'da
sanayi üretiminin 2008'de patlak veren ekonomik krizden ne deni
etkilendiklerini görüyoruz. Bu ülkeler kriz girmediler, ama
Brezilya ve Rusya aylık sanayi üretiminin seyri dünya krizinden
dönem dönem oldukça etkilendiğini göstermektedir. Ocak 2008=100
bazında Brezilya sanayi üretimi Aralık 2008'de yüzde 17,8
oranında; Rusya sanayi üretimi de Ocak 2009'da yüzde 15,4 oranında
mutlak geriliyor. Hindistan sanayi üretimi ise Ocak 2009'da ancak
yüzde 5 oranında geriliyor.
4-İspanya
ve “gelişen“ bazı ülkelerde yılın çeyreklerine göre sanayi
üretiminin seyri
Aylık
bazda sanayi üretiminde gördüğümüz ayrıntıyı ve buna bağlı
olarak Türkiye örneğinde olduğu gibi sanayi üretiminin
seyrindeki istikrarsızlığı yukarıdaki grafikte pek göremiyoruz.
Söz
konusu bu ülkelerde sanayi üretimi kriz öncesindeki en yüksek
seviyesine 2008'in ilk çeyreğinde ulaşıyor. Üretim Kore, Polonya
ve Türkiye'de 2009'un ilk; Meksika ve İspanya'da da ikinci
çeyreğinde dibe vuruyor. Sonrasında aylık üretimde gördüğümüz
eğilimleri görüyoruz.
Sanayi
üretimi 2008'in ilk çeyreğine göre 2013'ün son çeyreğinde
Kore'de yüzde 22,1; Meksika'da yüzde 1,9; Polonya'da yüzde 15,9
ve Türkiye'de de yüzde 13,2 oranında büyürken, İspanya'da
yüzde 28,6 oranında küçülüyor.
Türkiye
açısından biraz değişim söz konusu. Sanayinin aylık üretim
seyrini ele alırken Türkiye için şunu demiştik: Türkiye'de
sanayi üretimi Aralık 2010'da Ocak 2008'deki en yüksek seviyesini
aşarak krizden çıktıktan sonra Ağustos (100-96,9= -3,1 ve Eylül
(100-98,3= -1,7) 2012'de ve Ağustos (100-96,1= -3,9) ve Ekim
(100-97,7= -2,3) 2013'te Ocak 2008'deki seviyesinin gerisine
düşmüştür. Burada söz konusu olan aylık iniş-çıkışları
göremiyoruz. Sadece sanayi üretiminin yılın çeyrekleri bazında
2011'in ilk çeyreğinde yüzde 5,5 oranında üretim artışıyla
üretimin kriz öncesindeki en yüksek seviyesini (2008'in ilk
çeyreği=100 bazında 2011'in ilk çeyreğinde 105,5'e çıkıyor.
Veya 2010=100 bazında yüzde 104,8'den yüzde 110,6
çıkıyor. 2012 ve 2013'ün bazı aylarında sanayi üretiminde
görülen mutlak gerilemeler çeyrek ortalaması içinde
kaybolmuştur.
IV-SANAYİ
ÜRETİMİ SEYRİNDE YAPISAL DEĞİŞİM EĞİLİMLER
(Yıllar bazında sanayi üretiminin seyri)
Yıllara
göre sanayi üretiminin gelişmesini ele alırken aynı zamanda
sanayi üretimi bazında dünya ekonomisinde görülen bazı
eğilimleri de göstermeye ve bu eğilimlere dayanarak bazı sonuçlar
çıkartmaya çalışacağız (Ayrıca belirtilmediyse veriler
OECD'den alınmıştır).
1-Önde
gelen emperyalist ülkelerde sanayi üretiminin gelişme seyri ve
yapısal değişim eğilimleri
Reel
değerlerin -somutta da sanayi- üretiminde yapısal denebilecek
değişimlerin olup olmadığını gözleyebilmek için uzun bir
zaman dilimini ele almak gerekir. Bu nedenle önde gelen emperyalist
ülkelerde sanayi üretiminin seyrini analiz edebilmek için geçen
yüzyılın son çeyreğinden bu yana; 1975'ten bu yana bu ülkelerde
sanayi üretiminin ve bu temelde de ekonominin gelişme seyrini
göstererek bazı sonuçlar çıkartmaya çalışacağız. Sorun kısa
dönemli süreç olarak -diyelim ki 2008 krizinden sonraki dönem-
ele alındığında varsa bazı yapısal değişimler görülmeyebilir.
Aynen yukarıda belirttiğimiz gibi, aylık sanayi üretiminin
seyrinde görülen istikrarsızlık -Türkiye örneği- yılın
çeyrekleri ve aşağıda da göstereceğimiz gibi yıllık bazda
sanayi üretiminin seyrinde görülmez. Uzun dönemi kapsayan
verilerin analizi sonucunda değişimlerin olup olmadığı, varsa
bunların ne denli kalıcı -yapısal- oldukları tespit edilebilir.
Güç
dengesi değişiyor, merkez bir noktadan başka bir noktaya kayıyor
esprisini bu analize dayanarak da açıklayabiliriz.
Batı'nın
yaşlanmış emperyalist ülkelerinde ve onları ağırlıkta
oldukları birtakım entegre ekonomilerde (örneğin AB, Avro Alanı,
OECD-Avrupa, G-7) sanayi üretiminin gelişmesini uzun vadeli ele
aldığımızda bu ekonomilerde sanayi üretiminin belli bir döneme
kadar sürekli arttığını, belli bir dönemden bu yana da
süreklilik arz eden bir durgunluk içinde olduğunu -üretimin
yerinde saydığın- görüyoruz.
Bu
durumu aşağıdaki grafiklerle açıklayalım.
2000'e
kadar veya 1975-2000 arasında sürekli artan sanayi üretimi:
1970-2000
arasında sanayi üretimi Fransa'da yüzde 73,5; Almanya'da yüzde
59,6; Japonya'da yüzde 123,8; İngiltere'de yüzde 49,3 ve ABD'de de
yüzde 146,5 oranlarında büyüyor. 1970-2000 dönemini değil de
her bir on yılı başlı başına bir dönem olarak alsak da sonuçta
şunu görüyoruz: Önde gelen emperyalist ülkelerde sanayi üretimi
20. yüzyılın sonuna kadar sürekli artmıştır. Ama sorunu daha
ayrıntılı ele alıp 1970-2000 döneminde bu ülkelerde sanayi
üretiminin artışını 1975 öncesiyle, diyelim ki 1950-1970
dönemiyle karşılaştırdığınızda 1970-2000 döneminde sanayi
üretiminin artış hızının kesildiğini; büyümede çok belirgin
bir gerilemenin; büyüme oranlarının küçülmesinin söz konusu
olduğunu görürsünüz. Demek ki, 1970-2000 arasında sürekli
artan sanayi üretimi daha öncesiyle karşılaştırıldığında
büyümesi durağanlaşma, yavaşlama sürecine girmiş olan bir
sanayi üretimidir. Grafiği 1970 yılıyla başlatmamızın nedeni
bu dönemde yaşanan 1974/75, 1980/81-1983, 1990-1994 krizlerinde
sanayi üretimindeki mutlak gerilemenin bir, en fazlasıyla iki yıl
devam ettiğini ve hemen sonrasında kriz öncesindeki en yüksek
üretim seviyesini aştığını göstermek içindir. 1990'dan sonra
sadece Japon sanayi üretiminde değişik bir seyir görüyoruz; bu
ülkede sanayi üretimi adeta sürekli kriz içinde olmuştur.
2000
sonrasında veya 21. yüzyılda sanayi üretiminin seyri:
2000=100
bazında sanayi üretiminin 2000-2012/2013 arasında gelişme seyri:
2000-2012 arasında sanayi üretimi Fransa'da yüzde 12; Japonya'da
yüzde 6,3 ve 2000-2013 arasında da İngiltere'de yüzde 15,9
oranında küçülürken, Almanya'da 2000-2012 arasında 20,9 ve
ABD'de de 2000-2013 arasında yüzde 8,1 oranında büyümüştür.
Aşağıdaki
grafikte bu durumu görüyoruz.
Şimdi
her iki grafiği birleştirerek aradaki farkı gösterelim. Aşağıdaki
grafiğin ilk kısmı sanayi üretimindeki sürekli yükselişi ve
ikinci kısmı da üretimde artışı değil de yerinde sayışı
göstermektedir. Alman ve Amerikan sanayi üretimindeki artış,
genel eğilimin yönünü değiştirmemektedir.
Aynı
eğilimi Avro Alanı (18 ülke), AB (28 ülke), G-7 ve OECD –
Avrupa sanayi üretiminin seyrinde de görmekteyiz.
Yılları
eşitlemek için 1976-2000 arasını esas alıyoruz. 1976=100 bazında
sanayi üretimi Avro Alanı'nda yüzde 50; AB'de yüzde 50,2; G-7
ülkelerinde yüzde 79,6 ve OECD-Avrupa ülkelerinde de yüzde 60,9
oranında artıyor. 2000-2012 arasında ise sanayi üretimi Avro
Alanı'nda yüzde 0,9; AB'de yüzde 2,2; G-7 ülkelerinde yüzde 0,5
ve OECD-Avrupa ülkelerinde de 8,4 oranında artıyor. 1976-2000
arasını onar yıllık dilimler olarak alsanız ve bunu 2000-2012
dönemiyle karşılaştırsanız da büyüme oranları farklı ama
sonuç aynı.
Burada
da sanayi üretiminin arttığı ve yerinde saydığı dönemleri
açık bir biçimde görüyoruz. Her iki grafikte de eğilim
çizgileri farklı yönler göstermektedir.
Bu
verilerden oldukça farklı sonuçların çıkartılması gerçeği
değiştirmez. Birtakım unsular, örneğin Wallerstein, kapitalizme
ömür biçen anlayışlarını yinelerler. Tabii kapitalizm
böylelerinin sözüne göre değil de kendi nesnel yasalarına göre
hareket eder. Wallerstein gibi unsurların, “teorisyen”lerin
olduğunu bilmek gerekir. Bunları küçümsememek gerekir.
İnsanlığın geleceği bunların iki dudağı arasından çıkan
“hışırtı”ya bağlıdır. Şimdi, her 8-10 senede bir
karşılaştığımız bu tipleri bir kenara bırakarak yaşanmakta
olan krizin değil de, 20. yüzyılın son çeyreğinde ve 21.
yüzyılda yaşanan ekonomik krizleri en genel anlamda
karşılaştırırsak şunları görürüz:
a-
Çevrim veya konjonktür süresi:
Marksizme
göre veya Marks'ın Kapital'de anlatığına göre kapitalist üretim
biçiminin bir yasallığı olan fazla üretim krizleri her 10-12
senede bir kaçınılmaz olarak patlak verir. Yaşanmakta olan kriz,
krizin faktörlere bağlı olarak değişebileceğini, ama bu
faktörlerin krizleri ortadan kaldıramayacağını göstermektedir.
Fazla üretim krizlerinin yasallığı, kapitalist üretim biçiminin
bu krizler olmaksızın var olamayacağını ifade eder. Her iki kriz
arasındaki sürenin kaç sene olduğunun veya olacağının söz
konusu yasallıkla, krizin kaçınılmazlığıyla bir ilişkisi
yoktur. (İki kriz arasındaki dönemin neden farklı olduğun başka
bir yazının konusu olabilir).
Dünya
fazla üretim krizleri ve konjonktür (çevrim) süresi
|
|
1857-1866
|
9
sene
|
1866-1873
|
7
sene
|
1873-1882
|
9
sene
|
1882-1890
|
8
sene
|
1890-1900
|
10
sene
|
1900-1907
|
7
sene
|
1907-1921:
14 sene (I. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası)
|
|
1921-1929-32
|
8
sene
|
1932-1937/38
|
5
sene
|
1938-1974:
36 sene (II. Dünya Savaşı ve sonrası)
|
|
1974/75-1980/81
|
8
sene
|
1982-1990/94
|
8
sene
|
1994-2000/2004
|
8
sene
|
2004-2008
|
4
sene
|
Tabii
krizlerin ne zaman başladığından çok ne zaman sonlandığı her
zaman tartışma konusu olmuştur. Ama değişmeyen, kaçınılmaz
olarak tekrarlanan, krizlerin belli aralıklarla patlak vermesidir.
Yukarıdaki veriler dünya fazla üretim krizlerinin 19. yüzyılda
ortalama olarak her 8,3 yılda bir patlak verdiğini; I. Dünya
Savaşının kriz çevrimini ortadan kaldırdığını ve bu nedenle
1907'den sonra dünya krizinin 1921'de patlak verdiğini; 1937/38
krizinden sonra 1974'te yeni bir dünya krizinin patlak verdiğini
görüyoruz. Son kriz, 2000-2004 krizinden dört sene sonra patlak
veriyor. Çevrim süreci veya konjonktür dönemi yarı yarıya
kısalıyor.
b-Krizin
şiddeti:
Yaşanmakta
olan krizin ne denli ağır olduğunu, daha önceki krizlerle
karşılaştırıldığında en ağır kriz olduğunu yazıp çizenler
de var. Tabi karşılaştırma kıstasının ne olduğu, hangi
faktörlerin ele alındığı varılan sonucu belirler. Bana göre
kriz karşılaştırmasında belirleyici olan ve bu anlamda da temel
olan faktör sanayi üretiminin seyridir. Bu açıdan 1929-32 krizini
ve sonrasını yaşanmakta olan krizle karşılaştırdığımızda
şu sonucu elde ederiz:
1929-1937
dönemi için kapitalist dünya üretimi değerleri 1925-29=100'den
1929=100'e ve 2007-2012 OECD-toplam üretimi de 2010=100'den
2007=100'e çevrilmiştir. Her iki başlangıç yılı üretimin en
yüksek olduğu seviyedir.
Yandaki
grafik bize şunu göstermektedir: 1929-1937 döneminde dünya
üretimi 1932'de yüzde 38,2 oranında küçülerek dibe vuruyor.
2007-2012 döneminde ise sanayi üretimi 2009'da yüzde 14,5 oranında
küçülerek dibe vuruyor. Belirttiğim gibi krizin şiddetini
göstermek için başka faktörler de ele alınabilir. Ama
belirleyici faktör sanayi üretimidir. Grafikte de 1929-1937
döneminde dünya üretiminin 1932'de yüzde 38,2 oranında 2007-2012
döneminde de 2009'da yüzde 14,5 oranında küçüldüğünü
görüyoruz. Yüzde 14,5 oranında bir küçülme, yüzde 38,2
oranında bir küçülmeden daha ağırsa, daha kapsamlı sorunları
ortaya çıkartıyorsa, o zaman 1929 krizinin 2008 krizinden daha
ağır, daha şiddetli olduğunu söyleyebiliriz. (Ayrıca, aşağıda
önde gelen emperyalist ülkelerde sanayi üretiminin seyrini ele
alarak kriz karşılaştırması yapacağız).
c-Krizin
süresi:
Sürekli
1929-32 krizinden bahsediyoruz. Ama bu kriz, verilerin de gösteriği
gibi 1932'de sonlanmıyor, dünya üretimi bazında ve o dönem dünya
üretiminde belirleyici ağırlığı olan ülkelerde de 1936/37'ye
kadar devam ediyor. Bunu hesaba kattığımızda 1930'lu yıllardaki
kriz ve durgunluk 1929-1936/37 dönemini, yani 7-8 veya 8-9 senelik
bir süreci kapsar. Şimdiki kriz ancak altı yıllık bir süreci
(2008-2013) kapsıyor. Bunu krizin ne zaman sonlandığından
bağımsız olarak söylüyorum. Aşağıda bunun hesabını yaparak
tam sürenin kaç yıl olduğunu göstereceğiz.
Açık
ki bu kriz, 1930'lu yıllardaki kriz kadar olmasa da nispeten uzun
bir sürece yayılmıştır.
Bunun
böyle olduğunu aşağıdaki grafiklerde de görüyoruz.
Bu
ülkelerde kriz devam etmektedir; Fransa, Japonya ve İngiltere'de
sanayi üretimi kriz öncesinde üretimin en yüksek olduğu
seviyeyi aşamamıştır. Sanayi üretimi Fransa'da 2013'ün üçüncü
çeyreği itibariyle 2007'deki seviyesinde 15,4 puan; Japon sanayi
üretimi aynı dönemde 16,1 puan ve İngiliz sanayi üretimi de
2013'ün son çeyreği itibariyle 13,9 puan geridedir. Sadece Alman
sanayi üretimi 0,6 puanla üretimin kriz öncesi en yüksek
seviyesini aşmıştır. Amerikan sanayi üretimi ise 2013'ün son
çeyreği itibariyle 2007'deki en yüksek seviyesini 1,3 puan aşmış.
Yıl bazında Almanya ve ABD'de sanayi üretimi 2007'deki seviyeyi
yakalamış gözüküyor. Bunun devamlılık arz etmesi bu iki
ülkenin krizden çıkıyor olduklarının açık ifadesi olacaktır.
Bu
ülkelerde ve ülke gruplarında sanayi üretiminin gelişmesini uzun
bir döneme yayarak ele alırsak durumu daha iyi göstermiş oluruz.
Soruna 1990-2013 dönemi açısından bakalım.
2009'da
Fransız sanayi üretimi krizin etkisiyle 1988'deki seviyesine
geriliyor. 2012'de ise hala 1994'teki seviyesinde; 18-21 senelik bir
geriye düşüş. Alman sanayi üretimi de en azından 10 sene geriye
düşüyor. 2009'da üretim 2000'deki seviyesindeydi. 2012'de
2007'deki seviyesini yakalıyor, ama 2008'deki seviyesinden geride
kalıyor.
Durumu
en felaket olan Japon sanayi üretimi. 1990-1994 krizinden sonra
Japon sanayi üretiminde büyüme adeta bir hayal oldu. 2009'da
üretimin seviyesi 22 sene gerileyerek 1987'deki seviyesine düştü.
Üretim 2012'de ise 2001'deki seviyesinde seyrediyor.
2009'da
Amerikan sanayi üretimi 11 sene gerileyerek 1998'deki seviyesine
düşüyor. 2013 itibariyle de kriz öncesindeki en yüksek
seviyesini aştı aşacak düzeye gelmiş durumda.
İngiliz
sanayi üretiminin de Japon sanayi üretiminden pek farkı yok. 2009
krizi bu ülkede sanayi üretimini 21 sene geriletti (1988). Üretim
2013 itibariyle hala 1992'deki seviyesinde seyrediyor.
Bu
ülkelerin veya genel olarak bir ülkenin krizden çıkması için
kriz öncesi en yüksek seviyeyi (yıllık bazda) nihai olarak aşmış
olması gerekir. ABD ve Almanya bu aşma sınırına gelmiş
durumdalar. Ama söz konusu diğer ülkeler için bu söylenemez.
Durumun
bu çerçevede olduğunu aşağıdaki grafikte de görüyoruz. Kriz
öncesi üretimin en yüksek seviyede olduğu 2007 yılını baz
aldık ve eğilimi göstermek için 2013'ün çeyreklerini de
ekleyerek aşağıdaki grafiği oluşturduk.
Sadece
ABD ve Almanya sanayi üretimi krizden çıkıyor konumuna gelmiş,
diğer ülkelerde sanayi üretimi böyle bir gelişmeden oldukça
uzak.
Söz
konusu bu emperyalist ülkelerin hakim oldukları oluşumlarda da
sanayi üretimi kriz öncesindeki en yüksek seviyesini henüz
aşamamıştır. Aşağıdaki grafikte bu durumu görüyoruz. 2007
baz yılına göre krizden çıkmaya en yakın konumda olan OECD
toplamı ülkeleridir. Bunun böyle olmasında Avrupa dışında
kalan ve sanayi üretimi dinamik olan ülkelerin katkısı
belirleyici olmuştur.
2-BRIC
ülkelerinde yıllara göre sanayi üretiminin seyri
BRIC
ülkelerinde sanayi üretiminin seyrine bakalım. Yıllık bazda bu
ülkelerde sanayi üretiminin süreklilik içinde arttığını
görüyoruz. Ama Çin hariç diğer ülkelerde son dönemde yılın
çeyrekleri bazında veriler, sanayi üretiminin hız kesmeye
başladığını; üretim dinamiğinde belli bir durgunluğun
olduğunu görüyoruz.
Şöyle
de diyebiliriz: Gelişmiş ülkelerin 20. yüzyılın son çeyreğinde
gösterdikleri büyüme performansını 21. yüzyılda BRIC ülkeleri
göstermektedir. Hatta BRIC ülkelerinde sanayi üretiminin daha
dinamik bir büyüme içinde olduğunu ve kriz veya krizden etkilenme
sürecinin de bir-iki yıl gibi kısa bir zamanda atlatıldığını
da söyleyebiliriz.
Bu
ülkeler 2008 krizinden farklı boyutlarda etkilenmişlerdir. Örneğin
Çin'de sanayi üretimi kriz sürecinde de dinamik olarak büyümeye
devam etmiştir. Hindistan'da sanayi üretiminin büyüme oranları
küçülmüş, ama sonrasında yeniden yükselmeye başlamıştır.
2011-2012 arasında ise sanayi üretiminde durgunluk baş
göstermiştir.
Brezilya
ve Rusya sanayi üretiminde, emperyalist ülkelerdeki gibi olmasa da
belli bir gerileme yaşanmıştır. Örneğin Rusya'da sanayi üretimi
2008'den 2009'a yüzde 9,4 oranında küçülürken, 2009'dan 2010'a
yüzde 8,4 oranında büyümüş ve 2011'de kriz öncesi en yüksek
seviyesini (2008 yüzde 151,4) yüzde 2,8'lik oranla geride
bırakmıştır. Brezilya'da ise sanayi üretimi 2008'den 2009'a 7,4
oranında küçülmüş, ama 2010'da kriz öncesi en yüksek
seviyesini (2008 yüzde 131) yüzde 5,4 oranla aşmıştır. Ama
2012'de bu ülkede sanayi üretimi yeniden bir durgunluk sürecine
girmiştir.
Sanayi
üretimindeki gelişmenin bu seyri BRIC ülkelerinde üretim
dinamiğinin farklı olduğunu göstermektedir: Bu ülkelerin
hepsinde sanayi üretimin büyümeye devam ediyor. Ama üretim Rusya,
Brezilya ve Hindistan'da belli bir durgunluk içine girerken, Çin'de
böyle bir gelişme ilk bakışta pek görülmüyor.
Aşağıdaki
grafikte bu gelişmeyi görüyoruz: Rusya'da, Hindistan ve
Brezilya'da sanayi üretiminin büyüme hızı 2010'dan 2011'e
düşüyor, 2011'den 2012'ye ise üretim durgunluk sürecine giriyor.
Bu grafikte (yıllara göre) Çin sanayi üretiminde böyle bir
gelişmenin olmadığını görüyoruz.
Sanayi
üretiminde 2013'ün çeyreklerindeki büyüme oranlarını hesaba
katarak bir değerlendirme yaparsak, Çin'de de sanayi üretiminin
büyüme hızının kesildiğini ve belli bir durgunluğun söz
konusu olduğunu görürüz.
Grafikte
reel büyüme oranlarının giderek küçüldüğünü görüyoruz.
Büyüme oranlarındaki bu küçülmenin; ortalama olarak yüzde 8-10
bandında büyümenin Çin açısından ne anlama geldiğini anlamak
için daha önceki büyüme oranlarıyla bir karşılaştırma yapmak
gerekir.
Burada 1990'lı yıllarda dönem dönem yüzde 25-30 bandında seyreden büyüme oranlarının yüzde 8-10 bandına gerilemesi söz konusudur.
Çin
sanayi üretimi 2000=100 bazında 2013'te yüzde 468,4 oranında
sürekli büyümüştür. Ama aylık ve yılın çeyrekleri bazında
veriler sanayi üretiminin 2013'te hız kestiğini, büyüme
oranlarının düştüğünü göstermektedir.
Açık
ki bütün BRIC ülkelerinde sanayide belli bir durgunluk sürecine
girilmiştir. Bu gelişmeyi aşağıdaki grafikte görüyoruz:
Grafik
2011'den sonra Brezilya, Hindistan ve Rusya sanayi üretiminin
yerinde saymaya başladığını, Çin sanayi üretiminde ise büyüme
oranlarının küçüldüğünü göstermektedir.
Bu
ülkelerde bütün sektörlerde alınan siparişler de aynı eğilimi
doğrulamaktadır. Aşağıdaki grafik, Çin de dahil bu ülkelerde
siparişlerde gerilemenin doluğunu göstermektedir.
(“HSBC
Emerging Markets Index”in açıklamasına göre birim veya değer
olarak 50, daha önceki aya göre bir değişmenin olmadığını;
50'nin üstünde değer veya birim büyümenin olduğunu; 50 altında
değer veya birim bir ay öncesine göre gerilemenin olduğunu
gösterir. Değerler mevsim etkilerinden arındırılmıştır', s.
12).
Siparişlerin
azalması bakımından Çin, Brezilya ve Rusya ile adeta yarışıyor.
Durumu diğerlerinden biraz farklı olan Hindistan. Sipariş oranları
diğer ülkelerinkinden daha yüksek, ama düşme eğilimi içinde.
Sipariş
stokları bakımından en olumsuz durumda olan ülke Rusya. Ama başta
Brezilya olmak üzere diğer ülkelerde de sipariş stokları
erimektedir.
*
*)
Bu yazı Mart 2014'te hazırlanmıştır.
(Bazı
grafiklere 2013 yılı ve 4. çeyreği verileri sonradan eklendiği
için yazı içindeki bazı rakam verileri değişmiş olabilir).