Özyönetim,
Özsavunma, Demokratik Özerklik Üzerine*
Önce hangi iç ve dış
koşullarda özerklik açıklamalarının yapıldığına bakalım...
Dolmabahçe'de masayı deviren
devlet, “barış süreci”nin bir aldatmaca olduğunu gösterdi.
Daha 2014'te MGK alınan saldırı, imha konseptini hayata geçirmeye
başladı....Faşist diktatörlük 7 Haziran’dan itibaren saldırıya
geçti ve savaşı tırmandırdı; Batı’da ve Kürdistan’da
topyekun bir imha saldırısına girişti. Kürdistan’da yaşlı,
kadın, çocuk... ayrımı yapmaksızın sürdürülen katliamlar
devlet politikası düzeyine çıkarıldı. Batı’da ise bu vahşete
karşı çıkabilecek, mücadeleyi ortaklaştırma potansiyeline
sahip kesimlere dönük saldırı gündeme getirildi.
Hendekler ve barikatlar faşist AKP
diktatörlüğüne karşı mücadelenin önünü açan bir misyona
büründü. Artık coğrafyamızda hendek direnişle eş
anlamlı oldu; hendek, kendini bizzat yönetmenin, demokratik
özerklik talebinin ve özsavunmanın en çarpıcı sembolü oldu.
Hendekler ve barikatlar, onur ve özgürlüğün ifadeleri oldular...
Suriye'de savaşı, sadece Suriye
savaşı olmaktan çoktan çıktı; etkisi artık sadece Ortadoğu
ile de sınırlı değildir. Bugün için Ortadoğu, Suriye merkezli
savaştan dolayı emperyalistler arası çelişkilerin en çok
keskinleştiği, oldukça dar bir alanda hemen bütün emperyalist
ülkelerin en modern silahlarla karşı karşıya oldukları, ama
savaşı vekalet savaşı olarak sürdürdükleri bir alandır. Sorun
artık, Esad gitsin mi, geçici olarak kalsın mı olmaktan da
çıkmıştır. Önemli olan, kimin yöneteceğinden ziyade bu alanda
hangi gücün hangi emperyalist çıkarlara hizmet edeceğidir...
ABD ve Rusya, Cenevre'de
sürdürülmesi planlanan Suriye görüşmelerine kendi çıkarlarını
en iyi bir biçimde temsil etme açısından bakmaktalar. Anlaşılan
o ki, birbirlerine karşı üstünlük sağlayamadıkları için de
uzlaşma yolunu seçtiler...
Ne Kürt ulusu, Rojava Devrimi,
özyönetim ne Araplar, Türkmenler ve ne de Akdeniz'de boğulan
göçmenler hiçbirisinin umurunda değilidir. Rojava devrimi ve
orada inşası ilerleyen demokratik özyönetim ABD ve Rusya'da dahil
hiçbir emperyalist ve bölgesel ülke tarafından istenmemektedir.
Bu devrimin ve demokratik yönetimin dünya halklarına örnek
olmasından rahatsız oldukları için Cenevre görüşmelerine
PYD'nin katılmasından yana değiller. PYD'nin görüşmelere
katılması, Rojava devriminin, özerk yönetimin siyasal statü elde
etmesi anlamına gelecektir...
Demokratik özerklik, kuşku yok
ki, Kürt halkının kendi kaderini tayin üzerine dile getirdiği
en güncel taleptir, irade beyanıdır.
Açık ki, bu proje, felsefi,
siyasi, teorik, ekonomik açıdan; bir bütün olarak toplum
formasyonu açısından analiz edilmelidir.
Demokratik özerkliğin, toplum
formasyonu olarak yaşam bulması isteniyorsa, bir toplum
formasyonuna özgü olabilecek bütün faktörlerinin uyumluluk
içinde olması, birbiriyle çelişkili olmaması gerekir.
Demokratik özerklik, politik
bakımdan son derece değerli bir niteliğe sahiptir; koyu bir inkar
rejimi koşullarında ileri sürülen bu anlayış, sömürgeciliğe
karşı açılmış bir özgürlük bayrağıdır...
Demokratik özerklik ilanlarının
da gösterdiği gibi özyönetim ve özsavunma gibi kavramlar artık
teorik bir tartışma olmaktan çıkmış ve Kuzey Kürdistan'ın
birçok yerleşim alanında uygulama aşamasına gelmiştir. Açık
ki, özsavunmanın pratiği sergilenmektedir. Ama özerkliğin nasıl
uygulanacağı konusunda kafalar karışıktır; bu alanda teorinin
ilerisine geçen herhangi bir perspektif yoktur. Bu eksiklik,
özyönetim, özsavunma konusunda açık bir tavır sergilememizin
önünde bir engel olmamalıdır, olamaz da.
Marksist Leninist Komünistler
olarak biz, Kürt halkının kendi kaderini bizzat tayin etmesini,
kendisini bizzat yönetmesini, bu yönetimi hangi biçimde
gerçekleştireceğine bizzat kendisinin karar vermesini savunuyoruz
ve bunu Kürt halkının en doğal, en meşru ve en demokratik hakkı
olarak görüyoruz. Yönetim biçiminin ne olacağına -özerlik
veya ayrılıp devlet kurmak- son kertede karar verecek olan Kürt
halkıdır.
Programatik açından Marksist
Leninist Komünistler, İşçi-Emekçi Sovyet Cumhuriyetleri
Birliği'ni savunurlar. Parti olarak biz ayrılma hakkının
tartışmasız kabul edilmesi gerektiğini, bu koşulda Türkiye ve
Kürdistan'ın federatif birliğini savunuyoruz. Ne var ki, bu, en
azından bugün açısından sadece Kuzey Kürdistan için
geçerlidir. Bunun nedeni Kürdistan'ın dört parçaya bölünmüşlük
durumudur. Bu da her bir parçanın kendi kaderini tayin etme hakkını
bizzat kullanacağı anlamına gelmektedir. Ancak her bir parçada
sürdürülen özgürlük mücadelesi sonucunda birleşik
Kürdistan'ın kurulmasının yolu açılabilir.
Ne var ki, birleşik Kürdistan
meselesinde PKK strateji değişimine gitti; “Bağımsız,
Birleşik sosyalist Kürdistan” stratejik anlayışını değiştiren
PKK, her bir parçasındaki devlet yapısını (Türkiye, İran, Irak
ve Suriye) kabulleniyor, mevcut sınırlara dokunmadan, bu sınırları
sorgulamadan Kürt ulusunu sömürgeci baskı altında tutan bu
devletlerin demokratikleştirilmesini ve bu demokratikleşme
sürecinde oluşturulacak demokratik özerkliklerin konfederal bir
birlikte birleşmesini ve böylece Kürt sorununun demokratik
ululaşma ve devletsiz çözümü stratejisini savunuyor.
Bu ne demektir?
Demokratik konfederalizm
kavramlarıyla ifade edecek olursak: Kapitalist modernitenin üç
temel unsuru -kapitalizm, ulus devlet ve sanayileşme- karşısında
demokratik modernitenin üç unsuru -demokratik ulus, komünal
ekonomi ve ekolojik-ekonomik sanayileşme- durmaktadır.
Bu toplum sistemine göre
demokratik konfederalizm, devlet dışı siyasal yönetimi veya
“devletsiz demokrasi”yi esas alıyor ve demokrasinin ancak ve
ancak devletin olmadığı veya nüfuzunu kaybettiği yerlerde
gelişebileceğini savunuyor...
DTK'nın 14 maddelik özyönetim
açıklamasında ne görüyoruz? Demokratik Toplum Kongresi (DTK)’nin
olağanüstü kongresinde alınan özyönetim kararı, amacın ne
olduğunu açıkça göstermektedir. 14 maddelik özyönetim
açıklamasının bazı maddeleri şöyle:
2. madde:
“Tüm bu özerk bölgelerin ve
kentlerin demokratik esaslarla seçilmiş meclisler ve meclisler
içinden seçilmiş özyönetim organları tarafından Türkiye’nin
yeni demokratik Anayasasının temel prensipleri çerçevesinde
yönetilmesi. Özerk Bölgelerin halk iradesinin ayrıca TBMM ve
merkezi yönetimde de demokratik esaslar temelinde temsil edilmesi”.
3. madde:
“Demokratik özerk bölgeler ve
diğer idari birimlerde merkezi yönetimin seçilmişler üzerindeki
her türlü vesayetine son verilmesi, seçilmişleri görevden alma
yetkisinin kaldırılması. Merkezi yönetim organlarının, yeni
demokratik anayasa ilkelerine uyulması doğrultusundaki denetimleri
dışında bölgesel ve yerel yönetimler üzerindeki her türlü
vesayetinin son bulması...”
4. madde:
“Özerk bölge ve kentlerde
şehir, mahalle, köy, kadın ve gençlik meclislerinin, farklı
halklar ve inanç toplulukları meclislerinin, sivil toplum
örgütlerinin karar alma ve denetleme süreçlerine doğrudan
katılımının sağlanması...”
5. madde:
“Demokrasinin derinleşmesi,
kapsamlılaşması, özgür ve demokratik yaşamın sağlanması
açısından kadınların meclislerde, tüm karar mekanizmaları ve
özyönetim kademelerinde eşit temsilinin tanınması. Kadınların
ihtiyaçları doğrultusunda meclis, komün ve toplumsal kurumlar
kurabilmesi; kadın kurumları ve kadınlarla ilgili kararların
tamamen kadın meclislerinin onayından geçmesi. Kadının her
alanda özgür ve özerk örgütlenmesinin tanınması”.
7. madde:
“Her kademede eğitimin
özyönetimlere bırakılması. Türkçenin yanı sıra bütün
anadillerin de eğitim ve öğretim dili olması...”
12. madde:
“Özerk Bölgenin yönetim
alanında ve kent içinde, her türlü kara, hava, deniz ulaşım
hizmetlerini sunması ve denetimini sağlaması...”
13. madde:
“Yukarıda belirtilen
hizmetlerin sunulabilmesi için yerelde bütçelemenin Özerk Bölge
Yönetimine devredilmesi ve kadın odaklı bütçelemenin esas
alınması...”
14. madde:
“Özerk Bölge Yönetiminin
denetiminde, yereldeki asayişin tümünü sağlayacak resmi yerel
güvenlik birimlerinin kurulması...”
DTK'nın 14 maddelik özyönetim
açıklamasında demokratik özerkliğin belli başlı birkaç
boyutunun olduğunu görüyoruz. Bu boyutlar şunlardır:
“Demokratik özerklik demokratik
ulus inşasının ete kemiğe bürünmüş halidir. Onun somutlaşmış,
bedenleşmiş halidir. Demokratik özerkliğin birkaç unsuru veya
boyutu vardır:
1-Siyasi Boyut: Bu boyutta bir
meclis olur. Ya da halkın bir kongresi olur. Bu kongre demokratik
toplum kongresidir. Bu kongrenin bir de küçük bir yürütme kurulu
olur.
2-Hukuki Boyut: demokratik
özerklik projesinin hukuki statüsünü ifade eder. Biz buna statü
diyelim... Bu çok önemli. Hukuki olarak Kürtlerin statüsü ne
olacak? Siz hukuku biliyorsunuz. Anayasa ve yasalara yansıtılır.
Yasalar demokratik özerkliğin çerçevesinin içeriğini belirler.
3-Ekonomik Boyut : İnşa edilen
demokratik ulusun bir de ekonomik politikası olur. Nasıl bir
ekonomi olmalıdır, bu belirlenir. Barajlar, yeraltı-yerüstü
kaynakların bir politikası olur. Vergiler alınacak ise nasıl ve
ne kadar alınır?
Ekonomik boyutla bunlar
belirlenir. Ekonomik sistem olarak kapitalizmi kabul edemeyiz. Belki
kapitalizmi tam olarak ortadan kaldıramayız ama önemli oranda
kapitalist ekonomik sistemi değiştirebilir, onu aşındırabilir,
kendi ekonomik sistemimizi kurabiliriz. Bu sistemde halkın ekonomisi
olur. Bir kısmını da özel ekonomi oluşturur. Yani özel
şirketler olur. Bütün bunlar tartışılmalıdır.
4-Kültürel Boyut: Kültürel
boyut daha çok dil, anadilde eğitimi, tarih ve sanatı kapsar.
Kürtçe'nin Türkçe ile ilişkisi nasıl olmalıdır, anadilde
eğitim nasıl yapılabilir, demokratik ulusun dil politikası nasıl
olacak, bunlar tartışılmalıdır.
Bir eğitim politikası
oluşturulmalıdır. Kürtler kültürel soykırımı da tam olarak
nasıl aşabilir? Kültürel soykırım bu konuda yapılacak
tartışmalarla aşılmalıdır.
5-Öz savunma Boyutu: Biz buna
güvenlik boyutu da diyebiliriz. Burada soykırımı ele alıyoruz.
Kürtler soykırımdan nasıl kurtulabilir? Bu durumu
somutlaştırmalıdırlar“ (A. Öcalan; “demokratik özerklik”).
KCK
nasıl bir ekonomik model öneriyor?
“Ekonomik
özerklik, özü itibariyle toplulukların, kendi ekonomik alanı ve
faaliyetlerini özerk temelde düzenlemeleri, örgütlemeleri ve
gerçekleştirmeleridir. Ekonomik özerklikte belli bir ölçek veya
bölge sınırlaması şartı yoktur. En küçüğünden en büyüğüne;
en yerelden en genele kadar tüm toplumsal birimler, demokratik-özerk
temelde kendi ekonomilerini örgütleyebilirler...
Bununla
birlikte, topluluklar kendi aralarında da aynı tarza ekonomik
ilişkilerini geliştirebilir; demokratik-konfederal anlayış
temelinde değişik ölçek, nitelik ve nicelikte örgütlenmeleri
geliştirebilirler.
Ekonomik
özerklik, aynı zamanda toplumun; kapitalizme karşı ekonomik
toplum, doğa talanına karşı ekolojik-ekonomik toplum,
endüstriyalizme karşı ekolojik-endüstriyel toplum temelinde
kendini örgütlemesidir.
Bununla birlikte mülkiyete dayalı
sözde adaleti değil, toplumsal adaleti; devletçi hukuku
değil, ahlakı; tüketimi değil, kendine yeterliliği; toplumun
ekonomi üzerinde demokratik öz-yönetimini; komünal yaşam
değerlerini; birlikte üretim, paylaşım ve dayanışmayı; satışa
çıkarılan dar emek anlayışı ve tavizci işçiliği değil,
üretici toplumsal emeği; rekabet değil, tamamlayıcı ekonomiyi;
parçalama ve parçalanma değil, bütüncül ekonomiyi; pazara veya
ürüne odaklı değil, ihtiyaca odaklı üretimi; kapitalistik pazar
değil, özgürleştirici sosyal pazarı esas alır. Ekonomide
ekolojik duyarlılık, etik, estetik, gelenek, bilim, ihtiyaca göre
üretim ve paylaşımdır”
(“KCK nasıl bir ekonomik model öneriyor?”).
Bu
ekonomik nalayış ne derece gerçekleştirilebilir, sorunun
mülkiyetin karakteri ve sınıfsal perspektif bakımından bir önemi
var mıdır veya dünya ekonomisindeki küreselleşmenin ve aynı
zamanda Türkiye'de ekonominin gelişmişlik boyutlarını göz önüne
getirirsek, böyle bir ekonomi ne derece uygulanabilir sorularının
başka tartışmanın konuları olduğunu belirterek geçelim.
Şimdi bir de demokratik
özerklikte ekonomiye sınıfsal açıdan bakalım:
Siyasal bakımdan
somutlaştırılabilirliği ortaya konan Demokratik Özerkliğin,
örneğin ekonomik olarak da somutlaştırılabilirliği,
uygulanabilirliği ortaya konmalıdır. Bu nedenle demokratik
özerklik, politik içeriği somut, teorik-ekonomik içeriği
soyut bırakılmamalıdır. Böyle bir tehlikeyle karşı karşıya
kalınmamalı, kalmamalıyız...
Demokratik özerklik, demokratik
konfederalizme geçiş için bir aşamaysa veya şöyle diyelim;
sınıfsız, devletsiz dünya toplumuna geçiş için demokratik
özerklik bir aşamaysa, bu aşamanın politik ekonomisinin de nesnel
yasalarının olması gerekir.
Bu nesnel yasalar, ancak ve ancak
demokratik özerkliğin politik olarak gerçekleştirilmesi,
uygulanması koşullarında ortaya çıkabilir...
Demokratik
özerkliği uygulamanın yol ve yöntemleri üzerine...
Özyönetim-özerklik
örnekleri var mı?...
Sistem
karakterine bağlı olarak örnekleri var...
Kapitalizm
koşullarında özerklik:
Rusya,
İspanya, İtalya, Endonezya (Açe), Filipinler (Mindano)...
Sosyalizm
koşullarında özerklik (SSCB döneminde özerk bölgeler)...
Demokratik
özerklik ve kapitalist olmayan yol...
Her iki sistem ortasında kalan,
kapitalizmden sosyalizme geçişin ifadesi olan “kapitalist olmayan
yol”, uluslararası dayanışmayı, güçlü sosyalist ülke veya
ülkelerin varlığını ön koşul yapar.
Lenin’in geliştirdiği ve ancak
sınırlı, belli tarihsel koşullarda geçerli olabilen kapitalist
olmayan gelişme yolu teorisine dayanarak bazı gelişmemiş
topluluklar, kısa zamanda en gelişmiş uluslar seviyesine
çıkartılabildiler. Bunun gerçekleşmesi için böylesi geri
topluluklara sosyalist devletin yoğun yardım ve desteği gerekliydi
ve nitekim öyle de olmuştur.
Belirttiğimiz gibi bu modelin
gerçekleşebilmesi için uluslararası dayanışma, güçlü
destekçi sosyalist ülke veya ülkelerin var olması gerekir. Ve
nitekim sosyalist Sovyetler Birliği, Moğolistan ve kendi içindeki
bazı geri kalmış bölge halklarını dayanışma temelinde
destekleyerek, kapitalist olmayan yoldan, kapitalist uluslaşmayı
tanımadan, sosyalizme geçmelerini sağlamıştır.
Kapitalist olmayan gelişme yolu,
kapitalizm öncesi ilişkiler içinde olan toplumların, kapitalist
düzeni yaşamadan, onu atlayarak sosyalizme geçmesi ile sınırlıdır.
Günümüzde dünyanın siyasal
coğrafyası bu modelin; kapitalist olmayan yolun uygulanmasına hiç
uygun değildir.
1-Demokratik
bir siyasetin, demokratik bir ekonominin ve demokratik bir toplumsal
yaşamın gerçek yaşam süreçleriyle ilişkisi, iktidarın
sınıfsal yapısından bağımsız değildir:
Burjuva anlamda demokrasiden
bahsetmiyorsak; sermaye hakimiyeti düzeninden bahsetmiyorsak,
demokratik bir siyaset, demokratik bir ekonomi ve demokratik bir
toplumsal yaşam, ancak ve ancak üretim araçlarının
toplumsallaştırılmasıyla gerçekleştirilebilir. Geniş emekçi
yığınların toplumun geleceği üzerinde karar verebilmesinin,
neyin ne kadar üretileceğinde söz sahibi olabilmesinin tek yolu
iktidarda söz sahibi olmalarıdır. Ancak bu yolla, emekçi
yığınların siyasette ve ekonomide doğrudan katılımının
sağlanmasıyla toplumsal yaşamda ve ekonomide demokrasi
gerçekleştirilmiş olur.
2-Kapitalist
dünya sisteminden kopuş öngörmeyen bir özerklik, sisteme entegre
olmuş bir özerkliktir:
Kapitalist dünya sisteminden
kopmayan veya kopuşu öngörmeyen bir özerklik görece ilerici bir
karakter taşır ve uzun vadede sistemle uzlaşmaya mahkumdur. Bu
durum hemen her başarılı ulusal kurtuluş mücadelesi sonucunda
görülmüştür. Kapitalist sistemden kopmayan “bağımsızlık”
veya sistem içi özerklik, başlangıçta tüm ulusu temsil etme
özelliğini süreç içinde kaybetmeye başlar; sermaye var oluş
koşullarını güçlendirir, siyaseti, hukuku, eğitimi; bir bütün
olarak toplumsal ve ekonomik yaşamın her alanını; üst yapıyı
(öncelikle devleti) ve ekonomiyi salt kendi çıkarları
doğrultusunda örgütlemeye yönelir. Başlangıçtaki ulusal
kazanımların; bağımsızlığın ve özerkliğin ilerici yönlerini
burjuvazinin sınıfsal çıkarları almaya başlar.
3-
Merkez ve özerk bölge arası ilişkilerin sağlayan mekanizmalar:
Kapitalizm koşullarında özerk
yaşamın sınırları bellidir: Son kertede özerk örgütlenme
merkezi yapıya bağlıdır. Özerkliği ifade eden sınırlar
belirlenebilir, ulusal semboller (bayrak), ana dil kullanılabilir.
Bunların ne derece uygulanıp uygulanamayacağı mücadele edenler
arasındaki güç dengesine bağlıdır. Ama özerklik ne denli
kapsamlı uygulanıyor olursa olsun, değişmeyen gerçek, iç
pazarda özerkliğin olmayacağıdır. Kendine özgü sermayesi
olmayan, ancak merkezi sistem çerçevesinde hareket eden sermayeye
bağımlı bir özerklik, ekonomik olarak bağımlılığa mahkumdur.
Hele hele günümüz koşullarında sermaye ve üretimin
uluslararasılaşmasının gelişmişlik durumu göz önünde
tutulursa, özerkliğin ekonomik tabanının merkezi sisteme ve o
sistem üzerinden de uluslararası sermaye hareketine bağımlı
kalacağı anlaşılır.
4-Özerklik
ve merkezi devlet arasında yasama, yürütme ve yargı yetkisinin
paylaşımı:
Özerkliğin
uygulanması, hukuksal anlamda da maddi güce dönüşmesi demektir.
Hukuksal yapısı olmayan bir özerklik düşünülemez. Özerklik,
sınırları içinde yasama, yürütme ve yargı yetkisine sahip
olmak zorundadır. Ancak özerkliğin yasaması, merkezi yapının
yasamasıyla, yürütme ve yargısıyla çelişki içinde olamaz.
Aksi taktirde merkez-özerklik ilişkisi kalmaz. Ortaya başka bir
ilişkiler yumağı çıkar.
5-Özerk
statülü bölgenin ulusal düzeydeki temsili ve temsiliyet araçları:
Burjuva
sistemde ulusal temsiliyet parlamento düzeyinde olmaktadır.
Özerkliğin, özerk sınırları içinde ulusal temsiliyeti için
ulusal parlamentosu (meclisi) olmalıdır. Özerk bölge merkezi
düzeyde de temsil edilmelidir. Bu iki açıdan önemlidir:
Birincisi, özerklik, merkezi yapının bir parçası olarak merkezi
düzeyde sorumluluk üstlenmelidir. İkincisi merkezi yapı ve özerk
bölge arasında merkezi düzeyde eşitlik merkezi parlamento
üzerinden sağlanamaz. Üye sayısındaki farklılıktan dolayı
sağlanamaz. Merkez ile özerk bölge arasında eşitlik ancak ve
ancak milliyetler meclisi üzerinden sağlanabilir. Merkezi yapıdan
ve özerk bölgeden veya bölgelerden eşit sayıda üyelerden oluşan
bir meclis, güvenin ve eşit koşullarda iş yapmanın ifadesi olur.
6-Özerklik,
klasik anlamda egemenliğe bir meydan okuma değildir:
Burjuva
düzende özerklik, merkezi yapı karşısında bir meydan okumanın
ifadesi değildir. Ulusal sorunlu birçok ülkede uygulanmaktadır.
Adı ne olursa olsun, idari yapı bakımında da birçok ülkede
eyalet sistemi uygulanmaktadır. Genel uygulama bakımından
özerkliğin burjuva sistem dokusuna ters düşmez.
7-
Kapitalist dünya ve kapitalist olmayan özerk bölgeler:
Dünyada
kapitalist olmayan özerk bölge yok; kapitalist olmayan ülke
olmadığı için yok. Ama kapitalist olmayan özerk ve sonradan
bağımsız ülkeler inşa edilmiştir... Kapitalist olmayan yol...
Günümüz koşullarında kapitalist olmayan özerk bölgelerin inşa
edilmesi için maddi zemin yok. Ama demokratik bir düzen kurmanın;
üretim araçlarının toplumsal mülkiyete dönüştürülmesinin
maddi zemini var.
Demokratik özerklik açık ki,
Kürt ulusunun somut bir talebidir. Demokratik özerklik projesi,
ideolojik olarak tanımlanmıyor. Hangi dünya görüşü, hangi
sınıf sorularını açıkta bırakıyor...
Demokratik
özerklik, Kürt ulusunun somut talebidir; sosyal reformlar bütünü
olarak bu talebin kapitalizm koşullarında uygulanabilmesi için;
içeriğinin doldurulabilmesi için özerk yönetim halkın; işçi
ve emekçilerin elinde olmalıdır.
Demokratik özerklik doğru
uygulandığı; Kürt ulusunun ulusal çıkarlarını gözeten
yönetim olduğu müddetçe, uygulanma alanında ve Türkiye
genelinde, bunun ötesinde Ortadoğu'da toplumsal bilinçlenmede ve
örgütlenmede ilerici bir rol oynayacaktır.
Demokratik özerklik, demokratik
devrimin sosyal reform karakterli birçok sorununu çözecektir.
Örneğin anadilde eğitim, ulusal kültür, feodal ilişkiler,
nihayetinde kapitalizm koşullarında da üstesinden gelinebilecek
sorunlardır.
Demokratik özerklik, toplumda
tartışma, sorun çözme ve toplumsal ilerlemenin önünü açan
örgütlenme kültürünü geliştirecektir.
Demokratik özerklik, sınıf
bilincini geliştiren bir rol oynayacaktır.
Kürdistan somutunda demokratik
özerklik, mülkiyet ilişkileri temelinde sosyal sınıflara ve
tabakalara ayrışmamış değil, tam tersine ayrışmış bir
toplumun yönetim biçimi olacaktır.
Bu nedenle her bir sosyal sınıf
ve tabaka kaçınılmaz olarak sınıfsal, zümresel ekonomik
talepleri doğrultusunda hareket edecektir.
Demokratik özerklik yönetimi bu
gerçekliği göz önünde tutarak ekonomide uygulamaların önünü
açabilmelidir.
Demokratik
özerklik kendi ekonomi modelini oluşturmak için mevcut toplumsal
ve ekonomik yapıyı altüst edici adımlar atmak zorundadır. Bu
alanda birkaç öneri:
1-Ekonomik kaynaklar demokratik
özerklik yönetiminin tasarrufunda olmalıdır. Uygulanabilirliğin
temel koşulu budur.
2-Demokratik özerklik, hakim
olduğu sınırlar içinde oluşturulan ulusal geliri, toplumun
çıkarlarına göre paylaşma özgürlüğüne sahip olmalıdır. Ne
kadarının yeni yatırımlar için kullanılacağına, ne kadarının
işgücü karşılığı olarak çalışanlara verileceğine, sermaye
payının ne kadar olacağına karar verebilmelidir. Ekonominin
demokratikleştirilmesinin veya toplumsallaştırılmasının
“olmazsa olmaz” koşulu, ulusal gelirin paylaşımında söz
sahibi olmaktır.
3-Demokratik özerklik, ekonomiyi
planlayarak; toplumun; işçi ve emekçi yığınların katılımını
sağlayarak yönetecek mekanizmaları kurmalı ve işlevsel
kılmalıdır. Bu da “demokratik toplum”un kurulması için
“olmazsa olmaz”lardan birisidir.
4- “Demokratik toplum”un ve
“toplumun ihtiyaçlarını karşılayan ekonomi”nin oluşturulması
esas amaç ise demokratik özerklik, her şeyden önce yabancı
sermaye ile ilişkiye girmemelidir; yönetim alanındaki
yabancı sermayeyi toplumsallaştırmalıdır. Bu anlamda merkezi
sistemin, emperyalist devletlere, IMF, Dünya Bankası, Dünya
Ticaret Örgütü gibi uluslararası kurumlarıyla imzaladığı her
türlü bağımlılık anlaşmasının, borç ve faiz
yükümlülüklerinin özerk bölgede geçersiz olduğunu
açıklamalıdır.
Demokratik özerklik kalıcı bir
çözüm müdür, başlı başına bir sistem midir? Peki demokratik
özerkliğin ekonomik temel yasası ne olabilir?
Demokratik özerklik, başlı
başına bir üretim biçimi, bir toplum formasyonu olmadığına
göre onun kendine özgün ekonomik yasaları da olamaz. Ancak
demokratik özerklik, “toplumun ihtiyaçlarını karşılayan
ekonomi”yi, “demokratik toplumu” esas almaktadır. Demokratik
özerklik, “kendini kapitalist olmayan bir yolda inşa etmeyi ve
yaşamın tüm hücrelerinin metalaştırılmasına karşı insanın
doğa, toplum ve diğer insanlarla kurmuş olduğu ilişkilerin
meta-dışılaştırılmış bir uzamda tekrardan yapılandırılmasını”
esas almaktadır. Bu anlamda demokratik özerklik, bir sistemden
başka bir sisteme; üretim araçlarının özel mülkiyette olduğu
sistemden (kapitalizmden) üretim araçlarının toplumsal mülkiyette
olduğu başka bir sisteme geçişin ifadesidir. Bu geçişin
ekonomisi de olacaktır ve bu ekonomi de belli yasalara göre
şekillenecektir. Bu yasaları nasıl tanımlayabiliriz?...
Demokratik
özerklik bir geçiş sürecidir; konfederal sisteme, konfederal
toplum yapısına geçiştir...
Peki
bu mümkün müdür? Bu da ayrı bir tartışmanın konusudur.
*)
7 Şubat 2016 tarihinde Londra'da gerçekleştirilen paneldeki
konuşma notları.