deneme

18 Şubat 2016 Perşembe

Özyönetim, Özsavunma, Demokratik Özerklik Üzerine*


Özyönetim, Özsavunma, Demokratik Özerklik Üzerine*

Önce hangi iç ve dış koşullarda özerklik açıklamalarının yapıldığına bakalım...
Dolmabahçe'de masayı deviren devlet, “barış süreci”nin bir aldatmaca olduğunu gösterdi. Daha 2014'te MGK alınan saldırı, imha konseptini hayata geçirmeye başladı....Faşist diktatörlük 7 Haziran’dan itibaren saldırıya geçti ve savaşı tırmandırdı; Batı’da ve Kürdistan’da topyekun bir imha saldırısına girişti. Kürdistan’da yaşlı, kadın, çocuk... ayrımı yapmaksızın sürdürülen katliamlar devlet politikası düzeyine çıkarıldı. Batı’da ise bu vahşete karşı çıkabilecek, mücadeleyi ortaklaştırma potansiyeline sahip kesimlere dönük saldırı gündeme getirildi.


Hendekler ve barikatlar faşist AKP diktatörlüğüne karşı mücadelenin önünü açan bir misyona büründü. Artık coğrafyamızda hendek direnişle eş anlamlı oldu; hendek, kendini bizzat yönetmenin, demokratik özerklik talebinin ve özsavunmanın en çarpıcı sembolü oldu. Hendekler ve barikatlar, onur ve özgürlüğün ifadeleri oldular...

Suriye'de savaşı, sadece Suriye savaşı olmaktan çoktan çıktı; etkisi artık sadece Ortadoğu ile de sınırlı değildir. Bugün için Ortadoğu, Suriye merkezli savaştan dolayı emperyalistler arası çelişkilerin en çok keskinleştiği, oldukça dar bir alanda hemen bütün emperyalist ülkelerin en modern silahlarla karşı karşıya oldukları, ama savaşı vekalet savaşı olarak sürdürdükleri bir alandır. Sorun artık, Esad gitsin mi, geçici olarak kalsın mı olmaktan da çıkmıştır. Önemli olan, kimin yöneteceğinden ziyade bu alanda hangi gücün hangi emperyalist çıkarlara hizmet edeceğidir...

ABD ve Rusya, Cenevre'de sürdürülmesi planlanan Suriye görüşmelerine kendi çıkarlarını en iyi bir biçimde temsil etme açısından bakmaktalar. Anlaşılan o ki, birbirlerine karşı üstünlük sağlayamadıkları için de uzlaşma yolunu seçtiler...

Ne Kürt ulusu, Rojava Devrimi, özyönetim ne Araplar, Türkmenler ve ne de Akdeniz'de boğulan göçmenler hiçbirisinin umurunda değilidir. Rojava devrimi ve orada inşası ilerleyen demokratik özyönetim ABD ve Rusya'da dahil hiçbir emperyalist ve bölgesel ülke tarafından istenmemektedir. Bu devrimin ve demokratik yönetimin dünya halklarına örnek olmasından rahatsız oldukları için Cenevre görüşmelerine PYD'nin katılmasından yana değiller. PYD'nin görüşmelere katılması, Rojava devriminin, özerk yönetimin siyasal statü elde etmesi anlamına gelecektir...

Demokratik özerklik, kuşku yok ki, Kürt halkının kendi kaderini tayin üzerine dile getirdiği en güncel taleptir, irade beyanıdır.

Açık ki, bu proje, felsefi, siyasi, teorik, ekonomik açıdan; bir bütün olarak toplum formasyonu açısından analiz edilmelidir.

Demokratik özerkliğin, toplum formasyonu olarak yaşam bulması isteniyorsa, bir toplum formasyonuna özgü olabilecek bütün faktörlerinin uyumluluk içinde olması, birbiriyle çelişkili olmaması gerekir.

Demokratik özerklik, politik bakımdan son derece değerli bir niteliğe sahiptir; koyu bir inkar rejimi koşullarında ileri sürülen bu anlayış, sömürgeciliğe karşı açılmış bir özgürlük bayrağıdır...

Demokratik özerklik ilanlarının da gösterdiği gibi özyönetim ve özsavunma gibi kavramlar artık teorik bir tartışma olmaktan çıkmış ve Kuzey Kürdistan'ın birçok yerleşim alanında uygulama aşamasına gelmiştir. Açık ki, özsavunmanın pratiği sergilenmektedir. Ama özerkliğin nasıl uygulanacağı konusunda kafalar karışıktır; bu alanda teorinin ilerisine geçen herhangi bir perspektif yoktur. Bu eksiklik, özyönetim, özsavunma konusunda açık bir tavır sergilememizin önünde bir engel olmamalıdır, olamaz da.

Marksist Leninist Komünistler olarak biz, Kürt halkının kendi kaderini bizzat tayin etmesini, kendisini bizzat yönetmesini, bu yönetimi hangi biçimde gerçekleştireceğine bizzat kendisinin karar vermesini savunuyoruz ve bunu Kürt halkının en doğal, en meşru ve en demokratik hakkı olarak görüyoruz. Yönetim biçiminin ne olacağına -özerlik veya ayrılıp devlet kurmak- son kertede karar verecek olan Kürt halkıdır.

Programatik açından Marksist Leninist Komünistler, İşçi-Emekçi Sovyet Cumhuriyetleri Birliği'ni savunurlar. Parti olarak biz ayrılma hakkının tartışmasız kabul edilmesi gerektiğini, bu koşulda Türkiye ve Kürdistan'ın federatif birliğini savunuyoruz. Ne var ki, bu, en azından bugün açısından sadece Kuzey Kürdistan için geçerlidir. Bunun nedeni Kürdistan'ın dört parçaya bölünmüşlük durumudur. Bu da her bir parçanın kendi kaderini tayin etme hakkını bizzat kullanacağı anlamına gelmektedir. Ancak her bir parçada sürdürülen özgürlük mücadelesi sonucunda birleşik Kürdistan'ın kurulmasının yolu açılabilir.

Ne var ki, birleşik Kürdistan meselesinde PKK strateji değişimine gitti; “Bağımsız, Birleşik sosyalist Kürdistan” stratejik anlayışını değiştiren PKK, her bir parçasındaki devlet yapısını (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) kabulleniyor, mevcut sınırlara dokunmadan, bu sınırları sorgulamadan Kürt ulusunu sömürgeci baskı altında tutan bu devletlerin demokratikleştirilmesini ve bu demokratikleşme sürecinde oluşturulacak demokratik özerkliklerin konfederal bir birlikte birleşmesini ve böylece Kürt sorununun demokratik ululaşma ve devletsiz çözümü stratejisini savunuyor.

Bu ne demektir?
Demokratik konfederalizm kavramlarıyla ifade edecek olursak: Kapitalist modernitenin üç temel unsuru -kapitalizm, ulus devlet ve sanayileşme- karşısında demokratik modernitenin üç unsuru -demokratik ulus, komünal ekonomi ve ekolojik-ekonomik sanayileşme- durmaktadır.

Bu toplum sistemine göre demokratik konfederalizm, devlet dışı siyasal yönetimi veya “devletsiz demokrasi”yi esas alıyor ve demokrasinin ancak ve ancak devletin olmadığı veya nüfuzunu kaybettiği yerlerde gelişebileceğini savunuyor...

DTK'nın 14 maddelik özyönetim açıklamasında ne görüyoruz? Demokratik Toplum Kongresi (DTK)’nin olağanüstü kongresinde alınan özyönetim kararı, amacın ne olduğunu açıkça göstermektedir. 14 maddelik özyönetim açıklamasının bazı maddeleri şöyle:

2. madde:
Tüm bu özerk bölgelerin ve kentlerin demokratik esaslarla seçilmiş meclisler ve meclisler içinden seçilmiş özyönetim organları tarafından Türkiye’nin yeni demokratik Anayasasının temel prensipleri çerçevesinde yönetilmesi. Özerk Bölgelerin halk iradesinin ayrıca TBMM ve merkezi yönetimde de demokratik esaslar temelinde temsil edilmesi”.

3. madde:
Demokratik özerk bölgeler ve diğer idari birimlerde merkezi yönetimin seçilmişler üzerindeki her türlü vesayetine son verilmesi, seçilmişleri görevden alma yetkisinin kaldırılması. Merkezi yönetim organlarının, yeni demokratik anayasa ilkelerine uyulması doğrultusundaki denetimleri dışında bölgesel ve yerel yönetimler üzerindeki her türlü vesayetinin son bulması...”

4. madde:
Özerk bölge ve kentlerde şehir, mahalle, köy, kadın ve gençlik meclislerinin, farklı halklar ve inanç toplulukları meclislerinin, sivil toplum örgütlerinin karar alma ve denetleme süreçlerine doğrudan katılımının sağlanması...”

5. madde:
Demokrasinin derinleşmesi, kapsamlılaşması, özgür ve demokratik yaşamın sağlanması açısından kadınların meclislerde, tüm karar mekanizmaları ve özyönetim kademelerinde eşit temsilinin tanınması. Kadınların ihtiyaçları doğrultusunda meclis, komün ve toplumsal kurumlar kurabilmesi; kadın kurumları ve kadınlarla ilgili kararların tamamen kadın meclislerinin onayından geçmesi. Kadının her alanda özgür ve özerk örgütlenmesinin tanınması”. 
 
7. madde:
Her kademede eğitimin özyönetimlere bırakılması. Türkçenin yanı sıra bütün anadillerin de eğitim ve öğretim dili olması...”

12. madde:
Özerk Bölgenin yönetim alanında ve kent içinde, her türlü kara, hava, deniz ulaşım hizmetlerini sunması ve denetimini sağlaması...”

13. madde:
Yukarıda belirtilen hizmetlerin sunulabilmesi için yerelde bütçelemenin Özerk Bölge Yönetimine devredilmesi ve kadın odaklı bütçelemenin esas alınması...”

14. madde:
Özerk Bölge Yönetiminin denetiminde, yereldeki asayişin tümünü sağlayacak resmi yerel güvenlik birimlerinin kurulması...”

DTK'nın 14 maddelik özyönetim açıklamasında demokratik özerkliğin belli başlı birkaç boyutunun olduğunu görüyoruz. Bu boyutlar şunlardır:

Demokratik özerklik demokratik ulus inşasının ete kemiğe bürünmüş halidir. Onun somutlaşmış, bedenleşmiş halidir. Demokratik özerkliğin birkaç unsuru veya boyutu vardır:

1-Siyasi Boyut: Bu boyutta bir meclis olur. Ya da halkın bir kongresi olur. Bu kongre demokratik toplum kongresidir. Bu kongrenin bir de küçük bir yürütme kurulu olur.

2-Hukuki Boyut: demokratik özerklik projesinin hukuki statüsünü ifade eder. Biz buna statü diyelim... Bu çok önemli. Hukuki olarak Kürtlerin statüsü ne olacak? Siz hukuku biliyorsunuz. Anayasa ve yasalara yansıtılır. Yasalar demokratik özerkliğin çerçevesinin içeriğini belirler.

3-Ekonomik Boyut : İnşa edilen demokratik ulusun bir de ekonomik politikası olur. Nasıl bir ekonomi olmalıdır, bu belirlenir. Barajlar, yeraltı-yerüstü kaynakların bir politikası olur. Vergiler alınacak ise nasıl ve ne kadar alınır?
Ekonomik boyutla bunlar belirlenir. Ekonomik sistem olarak kapitalizmi kabul edemeyiz. Belki kapitalizmi tam olarak ortadan kaldıramayız ama önemli oranda kapitalist ekonomik sistemi değiştirebilir, onu aşındırabilir, kendi ekonomik sistemimizi kurabiliriz. Bu sistemde halkın ekonomisi olur. Bir kısmını da özel ekonomi oluşturur. Yani özel şirketler olur. Bütün bunlar tartışılmalıdır.

4-Kültürel Boyut: Kültürel boyut daha çok dil, anadilde eğitimi, tarih ve sanatı kapsar. Kürtçe'nin Türkçe ile ilişkisi nasıl olmalıdır, anadilde eğitim nasıl yapılabilir, demokratik ulusun dil politikası nasıl olacak, bunlar tartışılmalıdır.
Bir eğitim politikası oluşturulmalıdır. Kürtler kültürel soykırımı da tam olarak nasıl aşabilir? Kültürel soykırım bu konuda yapılacak tartışmalarla aşılmalıdır.

5-Öz savunma Boyutu: Biz buna güvenlik boyutu da diyebiliriz. Burada soykırımı ele alıyoruz. Kürtler soykırımdan nasıl kurtulabilir? Bu durumu somutlaştırmalıdırlar“ (A. Öcalan; “demokratik özerklik”).
KCK nasıl bir ekonomik model öneriyor?

Ekonomik özerklik, özü itibariyle toplulukların, kendi ekonomik alanı ve faaliyetlerini özerk temelde düzenlemeleri, örgütlemeleri ve gerçekleştirmeleridir. Ekonomik özerklikte belli bir ölçek veya bölge sınırlaması şartı yoktur. En küçüğünden en büyüğüne; en yerelden en genele kadar tüm toplumsal birimler, demokratik-özerk temelde kendi ekonomilerini örgütleyebilirler...

Bununla birlikte, topluluklar kendi aralarında da aynı tarza ekonomik ilişkilerini geliştirebilir; demokratik-konfederal anlayış temelinde değişik ölçek, nitelik ve nicelikte örgütlenmeleri geliştirebilirler.
Ekonomik özerklik, aynı zamanda toplumun; kapitalizme karşı ekonomik toplum, doğa talanına karşı ekolojik-ekonomik toplum, endüstriyalizme karşı ekolojik-endüstriyel toplum temelinde kendini örgütlemesidir.

Bununla birlikte mülkiyete dayalı sözde adaleti değil, toplumsal adaleti; devletçi hukuku değil, ahlakı; tüketimi değil, kendine yeterliliği; toplumun ekonomi üzerinde demokratik öz-yönetimini; komünal yaşam değerlerini; birlikte üretim, paylaşım ve dayanışmayı; satışa çıkarılan dar emek anlayışı ve tavizci işçiliği değil, üretici toplumsal emeği; rekabet değil, tamamlayıcı ekonomiyi; parçalama ve parçalanma değil, bütüncül ekonomiyi; pazara veya ürüne odaklı değil, ihtiyaca odaklı üretimi; kapitalistik pazar değil, özgürleştirici sosyal pazarı esas alır. Ekonomide ekolojik duyarlılık, etik, estetik, gelenek, bilim, ihtiyaca göre üretim ve paylaşımdır” (“KCK nasıl bir ekonomik model öneriyor?”).

Bu ekonomik nalayış ne derece gerçekleştirilebilir, sorunun mülkiyetin karakteri ve sınıfsal perspektif bakımından bir önemi var mıdır veya dünya ekonomisindeki küreselleşmenin ve aynı zamanda Türkiye'de ekonominin gelişmişlik boyutlarını göz önüne getirirsek, böyle bir ekonomi ne derece uygulanabilir sorularının başka tartışmanın konuları olduğunu belirterek geçelim.

Şimdi bir de demokratik özerklikte ekonomiye sınıfsal açıdan bakalım:
Siyasal bakımdan somutlaştırılabilirliği ortaya konan Demokratik Özerkliğin, örneğin ekonomik olarak da somutlaştırılabilirliği, uygulanabilirliği ortaya konmalıdır. Bu nedenle demokratik özerklik, politik içeriği somut, teorik-ekonomik içeriği soyut bırakılmamalıdır. Böyle bir tehlikeyle karşı karşıya kalınmamalı, kalmamalıyız...
Demokratik özerklik, demokratik konfederalizme geçiş için bir aşamaysa veya şöyle diyelim; sınıfsız, devletsiz dünya toplumuna geçiş için demokratik özerklik bir aşamaysa, bu aşamanın politik ekonomisinin de nesnel yasalarının olması gerekir.
Bu nesnel yasalar, ancak ve ancak demokratik özerkliğin politik olarak gerçekleştirilmesi, uygulanması koşullarında ortaya çıkabilir... 
 
Demokratik özerkliği uygulamanın yol ve yöntemleri üzerine...

Özyönetim-özerklik örnekleri var mı?...

Sistem karakterine bağlı olarak örnekleri var...
Kapitalizm koşullarında özerklik:
Rusya, İspanya, İtalya, Endonezya (Açe), Filipinler (Mindano)...

Sosyalizm koşullarında özerklik (SSCB döneminde özerk bölgeler)...

Demokratik özerklik ve kapitalist olmayan yol...
Her iki sistem ortasında kalan, kapitalizmden sosyalizme geçişin ifadesi olan “kapitalist olmayan yol”, uluslararası dayanışmayı, güçlü sosyalist ülke veya ülkelerin varlığını ön koşul yapar.

Lenin’in geliştirdiği ve ancak sınırlı, belli tarihsel koşullarda geçerli olabilen kapitalist olmayan gelişme yolu teorisine dayanarak bazı gelişmemiş topluluklar, kısa zamanda en gelişmiş uluslar seviyesine çıkartılabildiler. Bunun gerçekleşmesi için böylesi geri topluluklara sosyalist devletin yoğun yardım ve desteği gerekliydi ve nitekim öyle de olmuştur.

Belirttiğimiz gibi bu modelin gerçekleşebilmesi için uluslararası dayanışma, güçlü destekçi sosyalist ülke veya ülkelerin var olması gerekir. Ve nitekim sosyalist Sovyetler Birliği, Moğolistan ve kendi içindeki bazı geri kalmış bölge halklarını dayanışma temelinde destekleyerek, kapitalist olmayan yoldan, kapitalist uluslaşmayı tanımadan, sosyalizme geçmelerini sağlamıştır.

Kapitalist olmayan gelişme yolu, kapitalizm öncesi ilişkiler içinde olan toplumların, kapitalist düzeni yaşamadan, onu atlayarak sosyalizme geçmesi ile sınırlıdır.
Günümüzde dünyanın siyasal coğrafyası bu modelin; kapitalist olmayan yolun uygulanmasına hiç uygun değildir.

1-Demokratik bir siyasetin, demokratik bir ekonominin ve demokratik bir toplumsal yaşamın gerçek yaşam süreçleriyle ilişkisi, iktidarın sınıfsal yapısından bağımsız değildir:
Burjuva anlamda demokrasiden bahsetmiyorsak; sermaye hakimiyeti düzeninden bahsetmiyorsak, demokratik bir siyaset, demokratik bir ekonomi ve demokratik bir toplumsal yaşam, ancak ve ancak üretim araçlarının toplumsallaştırılmasıyla gerçekleştirilebilir. Geniş emekçi yığınların toplumun geleceği üzerinde karar verebilmesinin, neyin ne kadar üretileceğinde söz sahibi olabilmesinin tek yolu iktidarda söz sahibi olmalarıdır. Ancak bu yolla, emekçi yığınların siyasette ve ekonomide doğrudan katılımının sağlanmasıyla toplumsal yaşamda ve ekonomide demokrasi gerçekleştirilmiş olur.

2-Kapitalist dünya sisteminden kopuş öngörmeyen bir özerklik, sisteme entegre olmuş bir özerkliktir:
Kapitalist dünya sisteminden kopmayan veya kopuşu öngörmeyen bir özerklik görece ilerici bir karakter taşır ve uzun vadede sistemle uzlaşmaya mahkumdur. Bu durum hemen her başarılı ulusal kurtuluş mücadelesi sonucunda görülmüştür. Kapitalist sistemden kopmayan “bağımsızlık” veya sistem içi özerklik, başlangıçta tüm ulusu temsil etme özelliğini süreç içinde kaybetmeye başlar; sermaye var oluş koşullarını güçlendirir, siyaseti, hukuku, eğitimi; bir bütün olarak toplumsal ve ekonomik yaşamın her alanını; üst yapıyı (öncelikle devleti) ve ekonomiyi salt kendi çıkarları doğrultusunda örgütlemeye yönelir. Başlangıçtaki ulusal kazanımların; bağımsızlığın ve özerkliğin ilerici yönlerini burjuvazinin sınıfsal çıkarları almaya başlar.

3- Merkez ve özerk bölge arası ilişkilerin sağlayan mekanizmalar:
Kapitalizm koşullarında özerk yaşamın sınırları bellidir: Son kertede özerk örgütlenme merkezi yapıya bağlıdır. Özerkliği ifade eden sınırlar belirlenebilir, ulusal semboller (bayrak), ana dil kullanılabilir. Bunların ne derece uygulanıp uygulanamayacağı mücadele edenler arasındaki güç dengesine bağlıdır. Ama özerklik ne denli kapsamlı uygulanıyor olursa olsun, değişmeyen gerçek, iç pazarda özerkliğin olmayacağıdır. Kendine özgü sermayesi olmayan, ancak merkezi sistem çerçevesinde hareket eden sermayeye bağımlı bir özerklik, ekonomik olarak bağımlılığa mahkumdur. Hele hele günümüz koşullarında sermaye ve üretimin uluslararasılaşmasının gelişmişlik durumu göz önünde tutulursa, özerkliğin ekonomik tabanının merkezi sisteme ve o sistem üzerinden de uluslararası sermaye hareketine bağımlı kalacağı anlaşılır.

4-Özerklik ve merkezi devlet arasında yasama, yürütme ve yargı yetkisinin paylaşımı:
Özerkliğin uygulanması, hukuksal anlamda da maddi güce dönüşmesi demektir. Hukuksal yapısı olmayan bir özerklik düşünülemez. Özerklik, sınırları içinde yasama, yürütme ve yargı yetkisine sahip olmak zorundadır. Ancak özerkliğin yasaması, merkezi yapının yasamasıyla, yürütme ve yargısıyla çelişki içinde olamaz. Aksi taktirde merkez-özerklik ilişkisi kalmaz. Ortaya başka bir ilişkiler yumağı çıkar.

5-Özerk statülü bölgenin ulusal düzeydeki temsili ve temsiliyet araçları:
Burjuva sistemde ulusal temsiliyet parlamento düzeyinde olmaktadır. Özerkliğin, özerk sınırları içinde ulusal temsiliyeti için ulusal parlamentosu (meclisi) olmalıdır. Özerk bölge merkezi düzeyde de temsil edilmelidir. Bu iki açıdan önemlidir: Birincisi, özerklik, merkezi yapının bir parçası olarak merkezi düzeyde sorumluluk üstlenmelidir. İkincisi merkezi yapı ve özerk bölge arasında merkezi düzeyde eşitlik merkezi parlamento üzerinden sağlanamaz. Üye sayısındaki farklılıktan dolayı sağlanamaz. Merkez ile özerk bölge arasında eşitlik ancak ve ancak milliyetler meclisi üzerinden sağlanabilir. Merkezi yapıdan ve özerk bölgeden veya bölgelerden eşit sayıda üyelerden oluşan bir meclis, güvenin ve eşit koşullarda iş yapmanın ifadesi olur. 
 
6-Özerklik, klasik anlamda egemenliğe bir meydan okuma değildir:
Burjuva düzende özerklik, merkezi yapı karşısında bir meydan okumanın ifadesi değildir. Ulusal sorunlu birçok ülkede uygulanmaktadır. Adı ne olursa olsun, idari yapı bakımında da birçok ülkede eyalet sistemi uygulanmaktadır. Genel uygulama bakımından özerkliğin burjuva sistem dokusuna ters düşmez. 
 
7- Kapitalist dünya ve kapitalist olmayan özerk bölgeler:
Dünyada kapitalist olmayan özerk bölge yok; kapitalist olmayan ülke olmadığı için yok. Ama kapitalist olmayan özerk ve sonradan bağımsız ülkeler inşa edilmiştir... Kapitalist olmayan yol... Günümüz koşullarında kapitalist olmayan özerk bölgelerin inşa edilmesi için maddi zemin yok. Ama demokratik bir düzen kurmanın; üretim araçlarının toplumsal mülkiyete dönüştürülmesinin maddi zemini var.

Demokratik özerklik açık ki, Kürt ulusunun somut bir talebidir. Demokratik özerklik projesi, ideolojik olarak tanımlanmıyor. Hangi dünya görüşü, hangi sınıf sorularını açıkta bırakıyor...

Demokratik özerklik, Kürt ulusunun somut talebidir; sosyal reformlar bütünü olarak bu talebin kapitalizm koşullarında uygulanabilmesi için; içeriğinin doldurulabilmesi için özerk yönetim halkın; işçi ve emekçilerin elinde olmalıdır.

Demokratik özerklik doğru uygulandığı; Kürt ulusunun ulusal çıkarlarını gözeten yönetim olduğu müddetçe, uygulanma alanında ve Türkiye genelinde, bunun ötesinde Ortadoğu'da toplumsal bilinçlenmede ve örgütlenmede ilerici bir rol oynayacaktır.

Demokratik özerklik, demokratik devrimin sosyal reform karakterli birçok sorununu çözecektir. Örneğin anadilde eğitim, ulusal kültür, feodal ilişkiler, nihayetinde kapitalizm koşullarında da üstesinden gelinebilecek sorunlardır.

Demokratik özerklik, toplumda tartışma, sorun çözme ve toplumsal ilerlemenin önünü açan örgütlenme kültürünü geliştirecektir.
Demokratik özerklik, sınıf bilincini geliştiren bir rol oynayacaktır.
Kürdistan somutunda demokratik özerklik, mülkiyet ilişkileri temelinde sosyal sınıflara ve tabakalara ayrışmamış değil, tam tersine ayrışmış bir toplumun yönetim biçimi olacaktır.

Bu nedenle her bir sosyal sınıf ve tabaka kaçınılmaz olarak sınıfsal, zümresel ekonomik talepleri doğrultusunda hareket edecektir.

Demokratik özerklik yönetimi bu gerçekliği göz önünde tutarak ekonomide uygulamaların önünü açabilmelidir.

Demokratik özerklik kendi ekonomi modelini oluşturmak için mevcut toplumsal ve ekonomik yapıyı altüst edici adımlar atmak zorundadır. Bu alanda birkaç öneri:

1-Ekonomik kaynaklar demokratik özerklik yönetiminin tasarrufunda olmalıdır. Uygulanabilirliğin temel koşulu budur.

2-Demokratik özerklik, hakim olduğu sınırlar içinde oluşturulan ulusal geliri, toplumun çıkarlarına göre paylaşma özgürlüğüne sahip olmalıdır. Ne kadarının yeni yatırımlar için kullanılacağına, ne kadarının işgücü karşılığı olarak çalışanlara verileceğine, sermaye payının ne kadar olacağına karar verebilmelidir. Ekonominin demokratikleştirilmesinin veya toplumsallaştırılmasının “olmazsa olmaz” koşulu, ulusal gelirin paylaşımında söz sahibi olmaktır.

3-Demokratik özerklik, ekonomiyi planlayarak; toplumun; işçi ve emekçi yığınların katılımını sağlayarak yönetecek mekanizmaları kurmalı ve işlevsel kılmalıdır. Bu da “demokratik toplum”un kurulması için “olmazsa olmaz”lardan birisidir.

4- “Demokratik toplum”un ve “toplumun ihtiyaçlarını karşılayan ekonomi”nin oluşturulması esas amaç ise demokratik özerklik, her şeyden önce yabancı sermaye ile ilişkiye girmemelidir; yönetim alanındaki yabancı sermayeyi toplumsallaştırmalıdır. Bu anlamda merkezi sistemin, emperyalist devletlere, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kurumlarıyla imzaladığı her türlü bağımlılık anlaşmasının, borç ve faiz yükümlülüklerinin özerk bölgede geçersiz olduğunu açıklamalıdır. 
 
Demokratik özerklik kalıcı bir çözüm müdür, başlı başına bir sistem midir? Peki demokratik özerkliğin ekonomik temel yasası ne olabilir?
Demokratik özerklik, başlı başına bir üretim biçimi, bir toplum formasyonu olmadığına göre onun kendine özgün ekonomik yasaları da olamaz. Ancak demokratik özerklik, “toplumun ihtiyaçlarını karşılayan ekonomi”yi, “demokratik toplumu” esas almaktadır. Demokratik özerklik, “kendini kapitalist olmayan bir yolda inşa etmeyi ve yaşamın tüm hücrelerinin metalaştırılmasına karşı insanın doğa, toplum ve diğer insanlarla kurmuş olduğu ilişkilerin meta-dışılaştırılmış bir uzamda tekrardan yapılandırılmasını” esas almaktadır. Bu anlamda demokratik özerklik, bir sistemden başka bir sisteme; üretim araçlarının özel mülkiyette olduğu sistemden (kapitalizmden) üretim araçlarının toplumsal mülkiyette olduğu başka bir sisteme geçişin ifadesidir. Bu geçişin ekonomisi de olacaktır ve bu ekonomi de belli yasalara göre şekillenecektir. Bu yasaları nasıl tanımlayabiliriz?...

Demokratik özerklik bir geçiş sürecidir; konfederal sisteme, konfederal toplum yapısına geçiştir...
Peki bu mümkün müdür? Bu da ayrı bir tartışmanın konusudur.

*) 7 Şubat 2016 tarihinde Londra'da gerçekleştirilen paneldeki konuşma notları.