deneme

9 Aralık 2018 Pazar

FRANSA SOKAKLARI SARIYA BÜRÜNDÜ!


FRANSA SOKAKLARI SARIYA BÜRÜNDÜ!

Protestocular, isyanı taktir eden, ona değer veren siyasi bir geleneğin mirasçılarıdır. Onların bunun farkında olup olmamaları pek de önemli değil. İçinde doğdukları ve büyüdükleri ekonomik, siyasi, sosyal ortam sürekli öfke üretti. Bu öfke nihayetinde patlama noktasına geldi ve patladı; nicel olarak biriken öfke, isyana, yeni bir niteliğe dönüştü.

Sanki büyük bir güç, büyük bir parti düşmanın, Fransız burjuvazisinin haberi olmadan örgütlenmiş bu hareketi; gerçekten de aniden, hızlıca ortaya çıkması ve umutsuz milyonları kucaklaması isyanın örgütlü olabileceğini gösterirdi. Ama Fransa’da böyle bir güç yok, ancak, Gezi’de olduğu gibi veya Fransa’daki daha önce sık sık, adeta belli aralıklarla yaşanmış çatışmalı eylemlerde olduğu gibi bugünkü isyanı da örgütleyen kendiliğindencilikti. Ve gerçekten, tanrının ideolojisi kendiliğindenciliğe dayansaydı, ondan neşet etseydi, tanrının “sol” içinde de sayısız taraftarı olurdu!

Fransız isyanına bakarak “Avrupa’da bir heyula dolanıyor – komünizm heyulası.” “Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!” demek isterdik ama Marks ve Engels’in; bura bağlamında Komünist Manifesto’nun ideolojisine ve sınıfsal anlayışına ters düşerdi. Ama “Bütün ülkelerin ezilenleri, Fransa isyanını örnek alın ve birleşin” demekte bir sakınca yok. Ve aynı zamanda bu isyan, ezilenler denen sınıf ve sosyal tabaka toplamı olarak sadece Fransız değil, Avrupa burjuvazisini de korkutuyor dersek abartmış olmayız. Bu nedenle bu isyan bir “komünizm heyulası” olmasa da taşıdığı mücadele enerjisiyle “Avrupa’da dolanan bir heyula” diye tanımlanmayı hak ediyor.

Bu hareket, Fransa’da şimdiye kadar yaşanmış olan en güçlü sosyal hareketlerden birisidir. Bu sefer doğrudan devlet başkanı Macron; hemen her alandaki başarısız icraatı ve ek vergileri hedef alınmaktadır...

Sarı Yelekliler”, Fransa’da milyonların sadece artan fiyatlar ve vergiler üzerine değil, mevcut sistem üzerine yaygınlaşmış ve aynı zamanda birikmiş öfkesini ifade etmekteler...
Diğer sosyal hareketlerde görüldüğü gibi, bu hareket de sosyal medya üzerinden örgütleniyor. Bu nedenle bayağı tecrübeli olması gereken Fransız burjuvazisinin, E. Macron ve hükümetinin, ayrıca da “müesses nizam” sendikaları ve siyasi partilerinin şaşırmamaları gerekirdi, ama şaşırdılar, onlar için beklenmedik bir hareketti.

Sarı Yelekliler” hareketi, daha önceki sosyal hareketlerin aksine işçi sınıfı örgütlenmelerinden kaynaklanmıyor. Ancak, katılımcıların önemli bir kısmını işçiler oluşturuyor. Bu durum Fransız komünistleri için doldukça düşündürücü olması gerekir. Demek ki, Fransız toplumunda sisteme, neoliberal saldırılara vb. karşı biriken öfkeyi, mücadele isteğini görememişler.

Fransa’da halkın Macron hükümetinin neoliberal saldırılarına karşı büyük ve haklı öfke tartışma götürmez. Artan fiyatlar, verilen sözlerin tutulmamasının yanı sıran Macron’un özseverliğe varan kendini beğenmişliği ve aynı zamanda beceriksizliği de bunda belli bir rol oynamaktadır. Neoliberalist reformları uygulamaya çalışan Macron, kendini Fransa’da ulusal bir hareketin, evet Avrupa yenilenmesinin başı, mimarı olarak görüyor. Bunu da sonradan görmüş gibi hareket ederek yapıyor. Doğru, Fransız tekelci burjuvazisi on yıllardır neoliberal reformları uygulamaya çalışmış, ama bunda tam başarılı olamamıştı. Nedeni “sokak”tı. Daha önceki mevkidaşlarının aksine Macron, sokağa boyun eğmeyeceğim türünden söylemlerle Fransız burjuvazisine nerede durduğunu ve nasıl durduğunu göstermeye çalışmıştı.
Sarı Yelekliler”, Macron’un fiyakasını çizdiler, ama hükümetin geri adımı protestocular açısından fazla bir anlam taşımadı.

Birikmiş öfke, hayal kırklığı, yaygın memnuniyetsizlik on binleri, yüz binleri harekete geçirdi. Ama bu öfke, hayal kırıklığı, memnuniyetsizlik, bu hareketin siyasi karakterini açıklamaz. Buna en fazlasıyla ezilenlerin siyasi karakteri diyebilirsiniz.
Ancak, ezilenlerin belli bir sınıfsallığı ifade eden siyasi bir karakteri de yoktur.

Bu hareketin ne yöne doğru evrileceği konusunda umut verici olan, 'Zamlar geri alınsın'dan öteye geçilmesi ve hükümet hedef alınarak Macron’un istifasının dillendirilmesidir. Ama buna rağmen, hareketin çelişkili sınıfsal yapısı, sınıfsal yön tayini önündeki en büyük engeldir.
Ancak, bu harekete sosyalist devrim yaptırmak isteyen ezilenciler açısından bu sınıfsal çelişkili durum bir engel teşkil etmez.

Hareketin dillendirdiği ana talepler, küçük burjuva ve popülist hareketlerin cephaneliğinden alınmıştır. Bunda yanlış olan bir şey yok. Bu talepler, örneğin akaryakıta yapılan zamların geri alınması, farklı, sınıfsal olarak uzlaşmaz olanları bir araya getiren taleplerdir.

Bu hareketi, spontan, kendiliğindenci olarak övmek, göklere çıkartmakla da herhangi bir sorun çözülmüş olmaz. Bu tavır, en fazlasıyla, kendiliğindenciliğe tapıcılıktır. Umudunu işçi sınıfından, bu sınıfı örgütlemekten kesenlerin ruhuna hitap eden bir mücadele!

Revizyonizmin baş kurucularından E.Bernstein ne diyordu? “Nihai hedef hiçbir şey, hareket ise her şeydir.
Fransız solunda eskide kullanılan slogan ne diyordu? „tout ce qui bouge c’est rouge“; “Hareket eden her şey kızıldır”!

Bunların her ikisi de yanlıştır. Ama bir ezilenci, kendilindenciliğe tapıcı için hiç de yanlış değildir. Kendiliğindenciliğe tapan açısından Bernstein’ın bu sözünden anlaşılması gereken, o anda veya şu anda var olana tapınmaktır. En azından Rusya’daki ekonomistler bunu böyle anlamışlardı. Şu anda Fransa’da var olan da hareketin öne sürdüğü talepler doğrultusunda mücadeledir. Bir ezilenci için bu çok önemlidir; bu mücadelenin siyasi, örgütsel, nihayetinde ideolojik evrilmesi hiç de önemli değildir.

Diğer taraftan, hareket eden her şey de kızıl değildir. Ancak bir ezilenci bunu farklı görür: Onun için hükümete karşı her hareket, bir isyandır. Ama görüyoruz ki, örneğin Almanya’da faşistler de “müesses nizam”a karşı isyan içindeler. Fransa’da ise “Sarı Yelekliler” hareketine bulaşmak isteyen faşist, troçkist örgütler var. Demek ki, hareket eden her şey kızıl değil.
Sarı Yelekliler” hareketi, söz konusu ana talepler için geniş yığınları, herhangi bir siyasi parti olmaksızın, sendikalar olmaksızın, başkaca örgütler olmaksızın sosyal medya üzerinden örgütlediler. Bu hareket, siyasi ve sosyal yapısı bakımından tam bir heterojen (çok türlü) bir harekettir. İşçileri, esnafı, zanaatçıları, küçük köylülüğü, serbest meslek sahiplerini, emeklileri; Fransız tekelci burjuvazisi dışında hemen bütün toplumsal sınıf ve tabakalardan insanları, “herkes”i kapsamaktadır. Bu nedenle, sınıfsal olarak tam bir ezilenler hareketidir. Taleplerin içeriği bakımından tam bir küçük burjuva harekettir. Toplamında tam bir kendiliğindenci harekettir.

Bu hareketin örgütlenme ve sınıfsal karakter bakımından ne kadar derinleşeceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz: Bu hareket, sadece ve sadece işçi sınıfının öncülerini, sınıf bilinçli olanlarını örgütlemiyor veya işçi sınıfının bu harekette yeri yoktur da demiyor. Bu hareket, sadece ve sadece Fransız taşrasını da (Fransız küçük köylülüğünü ve burjuvazisini) örgütlemiyor veya biz sadece şehir küçük burjuvazisine, emeklilere hitap ediyoruz da demiyor: Söz konusu talepler doğrultusunda mücadele kapısı herkese açık. Ve “herkes”, kendi sınıf çıkarları açısından bu harekette yer alıyor. Bu nedenle bu hareketten herkesi kapsamına alan bir örgütlenme çıkamayacağı gibi, sınıfsal içerikli siyasi talepler de çıkmayacaktır.
Ancak, ezilenlere sosyalist devrim yaptırmak isteyenler böylesi çıkarsamalarda bulunabilirler.