deneme

Bernstein etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bernstein etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ağustos 2021 Pazar

İŞÇİ SINIFI KENDİ HİKAYESİNİ NASIL YAZACAK?

 

İŞÇİ SINIFI KENDİ HİKAYESİNİ NASIL YAZACAK?

IV

Kılavuzu Chantal Mouffe olanın burnu “kimlik”ten çıkmaz

Laclau ve Mouffe sadece sınıflara elveda demiyorlar, gerici ve ancak burjuvazinin işine yarayan tasfiyeci teorilerinde daha da ileri giderek sınıfların ve sınıf mücadelesinin varlığını, nesnel bir gerçeklik olduğunu, sorgulatmak için sorguluyorlar.

9 Aralık 2018 Pazar

FRANSA SOKAKLARI SARIYA BÜRÜNDÜ!


FRANSA SOKAKLARI SARIYA BÜRÜNDÜ!

Protestocular, isyanı taktir eden, ona değer veren siyasi bir geleneğin mirasçılarıdır. Onların bunun farkında olup olmamaları pek de önemli değil. İçinde doğdukları ve büyüdükleri ekonomik, siyasi, sosyal ortam sürekli öfke üretti. Bu öfke nihayetinde patlama noktasına geldi ve patladı; nicel olarak biriken öfke, isyana, yeni bir niteliğe dönüştü.

21 Ocak 2012 Cumartesi

EKONOMİK KRİZİN İDEOLOJİK SİSİNDE YOLUNU ŞAŞIRANLAR (III)


(POSTMODERN “MARKSİST” FELSEFE VE GELECEĞİN TOPLUM BİÇİMİ)

III-POSTMODERN “MARKSİST” FELSEFE VE GELECEĞİN TOPLUM BİÇİMİ

Son olarak, yüksek teknolojiye dayanan neoliberal küreselleşmiş kapitalizmin yeni eleştirmenlerinin veya postmodernizmin ürünü olan ideoloji tasfiyecilerinin konumuza ilişkin toplum dizaynlama anlayışlarını özetlemeye çalışalım.

Anadolu coğrafyasında Marksizme sarılarak Marksizmi reddetmeye çalışanlar, revizyona tabi tutanlar sürekli olmuştur. Bunlar saymakla bitmez. Ama Marksizme Nelte'ci, Kurz'çu (bu her iki vatandaş birer semboldür) tarzda cafcaflı avangardist havalarda saldıran pek çıkmamıştı, en azından ben tanımıyorum. Birincileri klasik dönekler ve revizyonistlerdir; ilkeleri ilkesizliktir, teoride, ideolojide, örgütlenmede tasfiyecilikleri klasiktir. Ataları komünist hareket içinden çıkmıştır; örneğin Bernstein, Kautsky, Troçki gibi. Ama ikincilerinin öyle klasik bir geleneği yok. Onlar moderndir, ataları hiçbir zaman Marksizm-Leninizm yanlısı olmamıştır; Marks'a, Lenin'e hep “eleştirel” bakmışlar, Stalin'i “öcü” olarak görmüşlerdir. Partiyi, sınıfı reddetmişler, devrimi, öznesi sınıftan ve müttefiklerinden oluşmayan kendiliğindenci bir gelişme olarak görmüşlerdir. Bu unsurların Marksizmden bahsederek Marksizmi reddetmeleri bir başkadır. Klasik inkârcılar ve tasfiyeciler, devrimi ve işçi sınıfını hiçbir zaman reddetmemişlerdir, ama ikincileri işçi sınıfının yok olduğunu veya yok olma sürecinde olduğunu savunma derdine düşmüşlerdir. Bunların tarihi yenidir; en fazlasıyla 1970'lerden bu yanadır. Bunlar neoliberalizmin saldırıları karşısında dünyanın değiştiğini sanan, 1990'lı yıllardan sonraki büyük “değişime” ayak uyduran, çözemediği, teslim olduğu sorunları Marksizmin yetmezliği olarak gören, bu nedenle aşılması gerektiğine inanan postmodernistlerdir. Sanılmasın ki, burjuvaziye mal edilen postmodernizmden bahsediyorum. Bu unsurlar devrimci ve komünist hareket içinde de varlar. Bunlar, hangi düşüncelerden ilham aldıklarını söyleme cüretinde olmayacak derecede zavallıdır. Bir Weber ne düşündüğünü açıkça söyledi. Negri ne düşündüğünü açıkça söylüyor, bir Kurz ve Nelte ne düşündüklerini açıkça söylüyorlar. Ama onların düşüncelerinden etkilenerek “yeni” teoriler üretenlerde bu cüret yok. Öyle ki bunlar, kapitalizmi, artı değer üretme kanallarını tıkayarak kendiliğinden çökmeye mahkum ederken; kapitalizm koşullarında “emeği” değersizleştirirken -yani özgürleştirirken- Marksizme de elveda dediklerini açıklayacak cürete sahip değiller. Marksizmi, işçi hareketini, komünist hareketi böyle “tarih” yapıyorlar. Bu unsurlara göre günümüzde “emeğin” değerinden bahsetmek, artı değer üretiminden bahsetmek; yani işçi sınıfından bahsetmek dinozorluktur, tarihin gerisinde kalmaktır. Onlara göre günümüzde kapitalizm, kendi kendine çökecek iç çelişki olgunluğuna ulaşmıştır; artık üretim tarzı kriziyle karşı karşıyayız, artık işçi sınıfının, köylülüğün, gençliğin -ben de ekleyeyim kadınların, çocukların, yaşlıların- var oluş krizi gündemdedir, artık dünya krizi olgunlaşmıştır: “Emek” değersizleşiyor, yani özgürleşiyor, kapitalizm kendi kendine yıkılıyor!

1 Mart 2005 Salı

SAVAŞIN İKİNCİ YILINDA ULUSLARARASI DAYANIŞMA


SAVAŞIN İKİNCİ YILINDA ULUSLARARASI DAYANIŞMA

Irak'da direnenler, bütün insanlığa şu çağrıyı yapıyorlardı:
Savaşa ve yaptırımlara karşı dünya çapında bir cephe oluşturmanızı rica ediyoruz. Bilgili ve tecrübeli olanlar tarafından yönlendirilen bir cephe. Reform ve düzen getiren bir cephe. Mevcut yozlaşmış kurumların yerini alacak yeni kurumlar” (14 Aralık 2004 tarihli açıklamadan).

1 Ocak 1997 Çarşamba

ROSA LUXEMBURG’UN ANISINA


ROSA LUXEMBURG’UN ANISINA

BÖLÜM I

Rosa Luksemburg’un Siyasi Yaşama Atılışı

Rosa Luksemburg (bundan sonra Rosa), bir Yahudi tüccar ailesinin kızı olarak Polonya’nın o dönem Rusya’ya dahil olan Lublin ilinde 5 Mart 1871’de doğmuştu. Çarlığın milliyetler ve azınlıkların dinleri üzerindeki baskısı, işçi ve köylülerin korkunç yoksulluğu Rosa’yı çocuk yaşta siyasi faaliyete çekti. O, daha 16 yaşındayken Polonya’da illegal devrimci mücadelede yer alıyordu. Ne var ki, O’nun Polonya’daki -Varşova- illegal mücadelesi fazla sürmedi. Tutuklanma tehlikesi olduğundan dolayı bağlı olduğu “II. Proletarya” örgütü tarafından 1889’da yurt dışına kaçırıldı. İsviçre’nin Zürih şehrine gitti. Zürih o zaman Rus ve Polonya’lı mültecilerin merkezi durumundaydı. 1893’de O, “Polonya Krallığı Sosyal Demokrasisi”nin kurucularından birisiydi. Yine 1893’de Rosa “İşçi Davası” -Polonya Krallık Sosyal Demokrasisi”nin organı redaksiyonu üzerinden, ilk defa “Enternasyonal Sosyalist İşçi Kongresi”ne katıldı. Rosa, Plechanov, Axelrod, Vera Sassulitsch gibi devrimci sosyalistleri Zürih’te tanımıştı. Leo Jogisches’i de (eşi) 1890’da yine Zürih’te tanımıştı. Bir Alman sosyalisti ile kısa bir göstermelik evlilik yaparak Alman vatandaşı olan Rosa, 1896’da Almanya’ya geçer. Bebel ve Liebknecht’in devrimci sosyal demokrasisine katılır.