Sovyetler
Birliği'nde 'kuyruk':
Kolhozda
hasta, pazarda hazır!
'Tanzim
kuyrukları' tarihsel bir tartışmayı yeniden gündeme getirdi:
Kuyruklar sosyalizme mahsus mudur? Konunun hemen "Sovyetler
Birliği'ndeki gıda kuyrukları"na ulaşmasında şüphesiz
rejimin son döneminde bu ülkeden gelen görüntülerin toplumsal
hafızadaki yerini popüler sağ siyasetin sonuna kadar kullanmasının
etkisi büyük. Peki gerçekten Sovyetler Birliği'nde insanlar neden
kuyruklara girmişti? İbrahim Okçuoğlu'na sorduk...
Kavel Alpaslan
kalpaslan@gazeteduvar.com.tr
DUVAR – Sovyetler
Birliği’nin son dönemlerinde oluşan ‘kuyruklar’ ve
karaborsacılık son dönemde Türkiye’nin gündemi nedeniyle sık
sık hatırlatılır oldu. Bu durumu sosyalizmin genel, ‘kaçınılmaz’
bir sıkıntısı olarak görenler hatta ‘fıkralar’ anlatanlar
da var.
Sovyetler
Birliği’nde ne yaşandığını, ülkedeki ekonominin durumunu ve
tarihsel olarak bugünkü anlamını ‘SSCB’de Sosyalizmin
Zaferi ve Kapitalizmin Yeniden İnşası Sorunları’ ve
‘Kapitalizmde Eşitsiz Gelişmenin ve Rekabetin Tarihi’
gibi kitapların yazarı, akademisyen İbrahim Okçuoğlu ile
konuştuk. Okçuoğlu’yla hem Sovyetler’de uygulanan farklı
ekonomik politikaları hem de son dönemde yeniden gündeme gelen
‘gıda kuyrukları’ üzerine konuştuk. Kapitalist ürün
paylaşımıyla sosyalist sistemdeki farkı, “Kapitalist toplumda
ürünün paylaşımı özel mülkiyete göredir; doğrudan sömürüyü,
kârı içerir. Sosyalizmde ürünün paylaşımı toplumsaldır;
sömürüyü ve kârı dışlar” ifadeleriyle açıklayan Okçuoğlu,
Ekim Devriminden 20. Kongre’ye kadar olan dönemde yoksulluğun da,
bolluğun da paylaşıldığını söyledi. Okçuoğlu, bu dönemde
‘erken gelen ya da parası olan alır’ gibi bir anlayış
olmadığını belirtirken, Kruşçev’le başlayan dönemdeki daha
farklı yaklaşımlara dikkat çekti: ” ’20 sene içinde
komünizme geçeceğiz’ diyen Kruşçev ve Sovyet modern
revizyonistleri, toplumsal paylaşımın yerine ‘parası olan
alır’, ‘erken gelen alır’ ilkesini getirmişler ve bunun
ötesinde yeni oluşan sınıf üyeleri için ayrı satış yerleri
kurmuşlar veya onların payı önceden ayrılmıştır. Revizyonist
SSCB’de karaborsa sistemleştirilmişti.”
Öncelikle Sovyet
ekonomisinde yaşanan değişimleri dikkate alacak olursak kabaca
bunları nasıl ayırabiliriz?
Sovyet ekonomisinde
bir bütünselliğin olmadığı bilinmelidir. Ekim Devrimi’nden
sonra başlayan ve 1956’ya, SBKP (B) 20. Parti Kongresi’ne kadar
devam eden süreç bu ülkede proletarya diktatörlüğünün ve
sosyalizmin inşa edildiği süreçtir. Bu dönemde Bolşevik Parti
önderliğinde yeni oluşan Sovyet işçi sınıfı ve emekçi
kitleler, dış düşmanlara karşı mücadelenin yanı sıra içte
de, özellikle NEP döneminden sonra kapitalist unsurlara karşı
mücadele içinde üretim araçlarının toplumsal mülkiyetini
sağlama mücadelesi verdiler. Birinci Beş Yıllık Plan (1929-1932)
döneminde sosyalist sanayileşme ve bu bağlamda sanayide temel
üretim araçlarının toplumsal mülkiyete geçirilmesi; İkinci Beş
Yıllık Plan (1933-1937) döneminde de toprakta kolektifleştirme;
bu anlamda tarımda temel üretim araçlarının toplumsal mülkiyete
geçirilmesi gerçekleştirilmiştir. 1930’lu yılların
ortalarında sanayide ve tarımda toplumsal mülkiyetin oranı yüzde
98’in üzerindeydi. Bu, ne demektir? Bu, SSCB’de sömürücü
sınıfların, sömürüye maddi zemin teşkil edecek özel
mülkiyetin kalmadığını; sanayide sosyalist mülkiyetin, kırsal
alanda da sosyalist mülkiyetin ilk basamağı olan kolhoz (grup)
mülkiyetinin belirleyici olduğu anlamına gelir.
SSCB’de üretim
araçlarının toplumsal mülkiyete geçirilmesi, özel mülkiyetin
ve özel mülkiyetten kaynaklanan toplumsal sınıfların yok olması
bağlamında sosyalizm bu yıllarda kurulmuştur.
Ancak, bugün ders
alınması gereken birtakım nedenler (Sosyalist demokrasi pratiğinde
gevşeme, 2. Dünya Savaşı’nda yoğun kadro kaybı, sosyalizm
düşmanlarının “komünist” kadro olmalarının yolunun
açılması, Bolşevik Parti’de yozlaşma eğilimleri vs.(1)
1956’da SSCB’de, SBK(B)’in 20. kongresinde iktidar değişimini
beraberinde getirmiştir. O kongrede, Kruşçev önderliğinde
örgütlenmiş olan karşı devrim, SSCB’de siyasi iktidarı gasp
etmiştir.
Kruşçev’le
başlayan ve Gorbaçov’la sonlanan dönemde Sovyetler Birliği’nde
ekonomide, politikada, felsefede, kültürde; bir bütün olarak
üstyapıda ve alt yapıda sosyalizm yıkılmış, sosyalizmi ifade
eden kavramların içi boşaltılmıştır.
Bu dönemde şüphesiz
ki, klasik kapitalist ilişkiler açıktan kurulmamıştır.
İktidardaki revizyonizm, bürokratik kapitalist bir sistem
kurmuştur. Brejnev döneminden itibaren sosyal emperyalistleşen bu
rejim, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti adı altında yeni
oluşan sınıfa safi gelirden pay vererek varlığını
sürdürmüştür.
Demek oluyor ki,
Ekim Devrimi’nden 20. Kongre’ye kadar SSCB’de sosyalizm,
proletarya diktatörlüğü, üretim araçlarında toplumsal mülkiyet
hakim iken, 20. Kongre’den çöküşe kadar olan dönemde
sosyalizmin yıkılması, bürokratik kapitalist sistemin kurulması
ve nihayetinde çöküşle birlikte klasik kapitalist sisteme geçiş
söz konusuydu.
Bu niteliksel
değişim göz önünde tutulmaksızın SSCB’nin materyalist bir
değerlendirmesi yapılamaz ve sorularınıza da doğru cevaplar
verilemez.
Sovyetler’in
1970 sonlarından çöküşe kadar olan dönemdeki ekonomik yapısı
ne gibi değişikliklere uğradı? Yaşanan sorunlar ve bunların
sebepleri nelerdi?
1970-1990 döneminde
bürokratik kapitalizm-Sovyet sosyal emperyalizminin ekonomik ve
siyasi çöküş eğilimi gözlenebilir olmuştur. Comecon, SB ve
diğer üye ülkeler açısından görece garantili bir iç pazardı.
Bu pazara yöneliş ve Comecon ülkelerinde fosilleşmiş ekonomik
yapılardan dolayı ‘70’li ve ‘80’li yıllarda SB ve de diğer
Comecon üyesi ülkelerin ekonomisi dramatik bir gerileme sürecine
girmişti. Revizyonist propagandaya bakarsak “reel sosyalizm”
dolu dizgin gelişmekte ve kapitalist dünya da krizden krize
sürüklenmekteydi. Kapitalist dünyanın krizden krize sürüklendiği
doğruydu, ama “reel sosyalizm”in dolu dizgin gelişmesi
anlayışı, kocaman bir yalandı. Revizyonistlere göre dünya,
“reel sosyalizmin” lehine değişiyor, kapitalizm karşısında
“sosyalizm”in ağırlığı artıyordu.
Modern revizyonist
demagoglar bu yalanla 1990 yılına kadar geldiler ve 1990 yılında,
dünya ekonomisinin sorunlarından, Comecon üyesi ülkelerin
ekonomik zorluklarından ve sorunlarından bahsetmeye başladılar.
Onlar, çöküş tünelinin sonunda ışığı görmüşler ve
pozisyon belirlemeye ve saptamaya koyulmuşlardı. 1970-‘90
döneminde revizyonist ülkelerde ekonomi, çöküş sürecine
girmişti.
Şüphesiz, büyüme
‘70’li yılların başında da devam etti, ama bu, oranları
giderek küçülen bir büyümeydi. Her şeye rağmen emperyalist
ülke ekonomilerinin büyüme oranlarından genel olarak yüksekti.
1970’den sonra ise tam ters yönde bir gelişme oldu. Emperyalist
ülkelerde ekonomi “ağır aksak” büyürken, revizyonist
ülkelerde ekonominin büyüme hızı, bu “ağır aksak”
büyümenin de gerisine düştü. Bir örnek verelim:
GSYİH’nın (safi
maddi ürün) gelişme seyri (milyon dolar)(2)
1970’den 1989’a
büyüme (%)
Dünya 635= 6,3
misli
ABD 509= 5 misli
AET 700= 7 misli
Japonya 1389= 13,9
misli
Comecon (Sosyalist
ülkelerin ekonomik birliği) 366= 3,6 misli
SB 333= 3,3 misli
Salt bu veriler,
Sovyet revizyonistlerinin düpedüz yalan söylediklerini gösteriyor.
Demek ki, Sovyet ekonomisi, 1970-90 döneminde klasik kapitalist
ekonomiden daha da kötü durumdaydı.
SB’nin sosyalist
olduğu dönemde, sosyalist ekonominin hızlı ve devasa büyümesi
sonucunda, II. Dünya Savaşı’na rağmen, emperyalist ülkelerle
aradaki fark kapatılmış, sosyalist SB, bütün Avrupa’da
birinci, bütün dünyada, ABD’den sonra ikinci büyük ekonomi
konumuna gelmişti. Bu dönemde, 1913-1955 arası, ulusal gelir
SB’nde 19 misli artarken, ABD’de ancak 3,2 misli artmıştı.
Modern
revizyonistlerin siyasi iktidarı gasp etmelerinden ve kapitalist
restorasyonunun yolunu açmalarından sonra, ekonomide büyüme
oranları giderek küçülmeye başladı. Her ne kadar SB, ‘60’lı
yıllarda da ABD’den sonra ikinci güçlü ekonomi olma özelliğini
korumuşsa da, ilerleyen yıllarda bu konumunu Almanya, Japonya, AET
lehine kaybetti. 1980’e gelindiğinde AET, SB’nin ürettiğinin
iki mislinden fazla üretiyordu. 1986’ya kadar AET ve Japonya, ABD
ile aralarında farkı önemli boyutlarda kapatabilmişlerdi. Ama SB,
AET ve Japonya’nın çok gerilerine düşmüştü.
Şüphesiz, Sovyet
ekonomisinin, çok gelişmiş, çok modern sektörleri de vardı.
Örneğin uzay tekniği, lazer tekniği, metalürjinin belli dalları
ve nükleer araştırma. Ama buna rağmen Sovyet ekonomisinde,
fabrika ve makine vb. biçimindeki sabit sermaye fosilleşmişti,
oldukça eskiydi. Örneğin, eski fabrika, makine ve teçhizatın
payı 1975’te yüzde 55’ti. Bu oran, 1985’te yüzde 71’e
çıkmıştı. Yani kapitalist dünyada korkunç boyutlarda sabit
sermaye kıyımı yapılırken ve korkunç boyutlarda yatırımlara
gidilirken, modern revizyonistler, “reel sosyalizm”in kapitalizme
olan üstünlüğünden bahsetmekten öteye bir şey yapmamışlardı.
Kapitalist dünyada enformasyon, haberleşme tekniği, makine
üretimi, otomasyon ve mikro-elektroniğe dayandırılırken
girerken, Sovyet ekonomisi bu alanda oldukça geride kalmıştı. SB,
kapitalist dünya ile rekabeti kaybetmişti.
Modern
revizyonistler, Sovyet ekonomisinin temel sorunlarını gecikmeli
kavramışlardı. Bütün bu sorunlar Gorbaçov’un “Yeni Siyasi
Düşünce”si ile, reformla, “maddi teknik alt yapının
bilimsel-teknik devrim temelinde radikal yenilenmesi” ile
çözülecekti. Ama olmadı. Nesnel gerçekler, Gorbaçov’un
reformlarını altüst etti. Önce Gorbi, sonra da sistem gitti (3).
Sovyet modern
revizyonistleri üretim araçlarının toplumsal karakterini sözde
koruyarak, üretimin özel paylaşımını ancak bu kadar
yapabilirlerdi. Yani üretim araçlarının toplumsal karakteriyle
ürüne el koyuş (paylaşım) arasındaki çelişki nihayetinde
patlak vermek zorundaydı. Öyle de oldu.
Ekonomide gıda
ürünlerinin kupon ve benzeri kısıtlamalarla tüketiciye sunulması
hangi durumların sonucudur? Sovyetler’deki gıda kuyruklarına
gelecek olursak bunlarla hangi dönemlerde karşılaşıyoruz? Bu
kuyruklar sosyalist ekonominin ‘kaçınılmaz bir sonucu’ mudur,
değilse eğer diğer kapitalist ülkelerdeki kuyruklarla farkı
nelerdir?
Yukarıda
belirttiğim sınıfsal ayrım; SSCB’de iktidar değişimi;
sosyalizmin yıkılması ve bürokratik kapitalizmin kurulması
ayrımı yapılmaksızın bu soruya doğru cevap verilemez. Burada
söz konusu olan, üretilen ürünlerin paylaşımında sınıfsal
karakterdir. Kapitalist toplumda ürünün paylaşımı özel
mülkiyete göredir; doğrudan sömürüyü, karı içerir.
Sosyalizmde ürünün paylaşımı toplumsaldır; sömürüyü ve
kârı dışlar.
SSCB’de dönem
dönem kuyruklar, gıda yetmezliği söz konusu olmuştur. Örneğin
iç savaş, NEP, tarımda kolektifleştirme dönemlerinde ve 2. Dünya
Savaşı ve sonrasında gıda yetmezliği sorunları yaşanmıştır.
O zaman, SSCB’nin sosyalist olduğu bu dönemde veya Ekim
Devrimi’nden 20. Kongre’ye kadar olan dönemde yoksulluk da,
bolluk da toplumsal paylaşılmıştır. Bu dönemde erken gelen
alır, parası olan alır olmamıştır. Karaborsa sorunu üzerine de
acımasızca gidilmiştir. Sosyalist paylaşım ilkesi uygulanmıştır.
Kruşçev’le
başlayan dönemden sonraki kuyrukların, gıda yetmezliğinin başka
bir anlamı vardır. “20 sene içinde komünizme geçeceğiz”
diyen Kruşçev ve Sovyet modern revizyonistleri, toplumsal
paylaşımın yerine parası olan alır, erken gelen alır ilkesini
getirmişler ve bunun ötesinde yeni oluşan sınıf üyeleri için
ayrı satış yerleri kurmuşlar veya onların payı önceden
ayrılmıştır. Revizyonist SSCB’de karaborsa sistemleştirilmişti.
Bolşevikler, Çarlık
Rusya’sından sosyalist bir ülkenin kurulmasına, dünyanın 2.,
Avrupa’nın 1. ülkesi olmasına önderlik etmişlerdir. Sovyet
modern revizyonistleri ise bu ülkeyi, yaratılan toplumsal
zenginliği, proletarya ve emekçi yığınlardan ayrışmış sınıf
olarak, kişisel tüketim ayrıcalığıyla çarçur etmişlerdir.
Aradaki fark budur.
Kuyruklar, gıda
yetmezliği, her ülkede toplumsal değişim dönemlerinde, savaş ve
sonrası dönemlerde görülür. Sosyalizm, ancak ve ancak
kapitalizmin yıkılmasıyla, özel mülkiyetin ortadan kaldırılması
ve yerine toplumsal mülkiyetin getirilmesiyle kurulabilir. Bu süreç,
aynı zamanda kapitalistlere, toprak sahiplerine karşı mücadeledir.
Karşı devrim de bu mücadelede üretmeme, üretileni yok etme ve
böylece açlığın, yoksulluğun önünü açma eylemlerine
girişebilir. Nitekim bu durumlar SSCB’de, özellikle ‘20’li
yıllarda, ‘30’lu yılların başında yaşanmıştır. Bu
sorunların alt edilmesi durumunda sosyalizmde kuyruk ve gıda
yetmezliği sorunu ortadan kalkar.
Sosyalizm,
süreklilik arz eden teknolojik yenilenmedir, üretimin
artırılmasıdır, toplumsal ihtiyaçların, bireysel tüketimin
sağlanmasıdır. Bu, üretimin toplumsal paylaşımının
gerçekleştiriliyor olduğunu gösteren en önemli göstergedir.
Sosyalizmin inşa edildiği 1917-1956 dönemi SSCB’de bu alandaki
gelişmeler inkar edilemez. Aynı zamanda 1956-1991 döneminde bu
alandaki çöküntü, sınıfsal farklılaşma da inkar edilemez.
Sovyetler
Birliği’nin yurttaşlarına günlük alışveriş alanında
sağladığı kolaylıklardan bahsedebilir miyiz? Öyleyse eğer bu
kolaylıkların da dönemin diğer kapitalist devletleriyle bir farkı
var mıdır?
Bu soru da
kaçınılmaz olarak, ürünün nasıl paylaşıldığına işaret
ediyor. Sosyalizmi inşa döneminde Sovyet devleti, toplumsal ürünün
paylaşımında sovhoz, kolhoz, kooperatifler ve başkaca ürün
temin etme ağları kurmuştur. Ortaklaştırılmış yemekhane,
çamaşırhane vb. adımları atılmıştır. Unutmamak gerekir ki,
sosyalizm bugünden yarına kurulacak olan bir sistem değildir;
dünya çapındaki gelişmeye de bağlı olarak sosyalizmin inşası
nesillerce sürebilir. SSCB’de bir başlangıç yapıldı ve Sovyet
insanına ürün temininde kolaylık sağlayan ağlar kuruldu.
Revizyonist dönemde
ise devlet, kapitalist sistemdeki alışverişe özendi ve burjuva
tüketim anlayışını körükledi. Sonuçta Sovyet insanlarının
alışveriş anlayışında sınıfsal farklılık hakim oldu;
varlıklı olanların alışveriş yaptığı yerler -hemen her şeyin
bulunduğu yerler ve halkın alışveriş yaptığı yerler- her
şeyin bulunmadığı yerler. Bu, dışarıdan birisinin çıplak
gözle izleyebileceği bir durumdu.
Sovyetlerin
çöküşe gitmesinde ülkenin üretimde kapitalizmi geçme inancının
payı var mıdır? Ekonomik planlamada yapılan yanlışların ve dış
saldırı tehdidinin çöküşle bağlantısı nedir?
SSCB’de
sosyalizmin inşa sürecinde; yani Stalin önderliğindeki dönemde
kapitalizm yıkılmakla kalmamış, her türden canlanmasına,
kıpırdamasına karşı da acımasız mücadele edilmiştir. Bu
nedenle SSCB’de geriye dönüşü altyapıda, ekonomide aramak
büyük bir hata olur. Sorun üstyapıdaki sınıfsal değişimdi. Bu
güçler, modern revizyonistler, sosyalist kavramlarla kapitalizmi
yeniden inşaya kalkıştılar ve bu çaba ancak 1990’a kadar
sürdü. SSCB’de çöküş, bürokratik kapitalizm, sosyalist
kavramlar cenderesine sıkıştırılmış kapitalizmin, kapitalist
ilişkilerin dizginsiz gelişmesinin yolunu açtı; bu anlamda sistem
özüne döndü.
Şüphesiz, tarımda
ve sanayide “kaçak” üretimin yapıldığı bilinmiyor değildi.
Örneğin Sovyet köylüsü, kolhozlarda itinasız çalışmayı,
kendi toprak parçasında ise özverili çalışmayı meslek
edinmişti. Kolhozda çalışma söz konusu olunca “hasta” olacak
kadar, ama kendi ürününü pazarlama söz konusu olduğunda dinamik
olacak kadar yozlaşmıştı.
Birçok sanayi
işletmesi, özel çıkarlar için üretebiliyor, binaların altına
“kaçak” fabrikalar kurulabiliyordu. Bunlar, doğrudan
kapitalizme geçmenin tekil örnekleri değildir; sistemin kendisi
kapitalizme doğrudan geçmenin yol ve yöntemlerini bulamadan
çökmüştür. Bugün bu geçişi, SSCB örneğinden ders alan Çin,
en iyi bir biçimde yapmaktadır.
“Ekonomik
planlamada yapılan yanlışların ve dış saldırı tehdidinin
çöküşle bağlantısı nedir?” sorusuna gelince: Sosyalizmin
inşa döneminde böyle bir sorun olmamıştır. Planlama, üç-beş
sorumlunun tartıştığı ve karar verdiği bir sorun olmanın çok
ötesindeydi; planlamaya her bir sektör, her bir işletme kendi
açısından katılabiliyor, öneriler sunuyor ve bütün bunlar
dikkate alınarak bir karara varılıyordu. Sosyalist demokrasi
uygulanıyordu. Bu dönemde Almanya, Hitler faşizmi SSCB’ye
saldırmıştır ve yenilgisi ağır olmuştur.
Revizyonist dönemde
ise planlamada sınıfsal çıkar göz önünde tutulmuştur. ‘60’lı
yıllardaki o reform talepleri, işletmelere tanınan özgürlükler,
Yugoslav sistemine özenti Kruşçev’i iktidardan etmiş ve
sistemin çökmesini hızlandırmıştır aynı zamanda.
Revizyonist SSCB’de
planlama anlayışı, sosyalizmin reddedildiğinin en açık
görüldüğü merkezi alanlardan birisiydi.
Doğrudur “dış
saldırı tehdidinin çöküşle bağlantısı” vardır. Amerikan
emperyalizmiyle girdiği silahlanma yarışında Sovyet sosyal
emperyalizminin maddi nefesi kesilmiş, yarışa devam edecek hali
kalmamış ve bu da çöküş sürecini hızlandıran bir faktör
olmuştur.
Her ne kadar ülke
ve bölge üzerinden değerlendirmek gerekse de geleceğin olası bir
planlı sosyalist ekonomisinin yaşayacağı benzer sorunların
kaçınılmaz olduğu söylenebilir mi?
Tek tek ülkelerde
sosyalizmi inşa etme durumuyla karşı karşıya kalındığı
müddetçe bu ve benzeri sorunlar kaçınılamaz olacaktır.
Unutmamak gerekir ki, kapitalizmde eşit olmayan gelişme yasası
kapitalist sisteme özgüdür; bu yasanın etkili olmadığı bir
kapitalizm düşünülemez. Bu nedenle devrim ve sosyalizme geçiş
koşulları bütün ülkelerde aynı anda, süreçte olgunlaşmaz.
Bazılarında daha erken, bazılarında daha geç oluşur. Devrim ve
sosyalizmi inşa koşullarının erken oluştuğu ülkeler,
kapitalizm denizinin ortasında birer ada gibidir; kapitalizm bu
ülkeleri boğmak için elinden geleni yapar.
Ama “madem öyle
dünya sosyalist devrimini bekleyelim” derseniz bu, böyle
düşünenlerin bir sorunudur. Troçkistler böyle bir devrimin
hayali ile yaşıyorlar. Ama diyorsanız ki, biz bulunduğumuz ülkede
kapitalist sistemi yıkmak için işçi sınıfını ve emekçi
yığınları örgütlüyoruz, o zaman bu anlayışınız
doğrultusunda mücadele edersiniz ve bu mücadele sizi, tek ülkede
devrim yapmak ve sosyalizmi inşa etmek sorunuyla karşı karşıya
bırakabilir, aynen Rusya’da olduğu gibi. O zaman önünüzde iki
yol var: Ya devrimi devam ettirir, bütün sorunları göğüsleyerek
sosyalizmi kurma yolunda ilerlersiniz veya “bu iş zor, iyisi mi
dünya devrimini bekleyelim” dersiniz. Yapılacak tercih,
Marksizm-Leninizmle Troçkizm arasındaki tercih olacaktır.
Kaynaklar:
1) Bu konularda
ayrıntı için bkz.: İ. Okçuoğlu; SSCB’de Sosyalizmin Zaferi ve
Kapitalizmin Yeniden İnşası Sorunları, Akademi Yayın, Temmuz
2011).
2)Bkz.: “National
Accounts Statistics: Analysis of main Aggregates”(UN, 1988-1989),
Syf., 5-8. Aktaran; İ. Okçuoğlu; Kapitalizmde Eşitsiz Gelişmenin
ve Rekabetin Tarihi, 5. kitap, s. 94-95 Ceylan Yayınları, Ocak
2006.
3) XXVII. Parteitag
der KPdSU, s. 13, 224. 1986. Aktaran; İ. Okçuoğlu; agk., s. 96.
Gazete Duvar, 17
Mart 2019