KOVİD-19
GÜNLERİN KİM NE DİYOR
DESTEKSİZ
ATANLAR - MAVAL OKUYANLAR -
HEM
NALINA HEM MIHINA VURANLAR – ÇÖKERTMECİLER –
HAYALPERESTLER
- “SOSYAL DEVLET”ÇİLER
KOVİD-19’U
MİLAT YAPANLAR
KOVİD-19
GÜNLERİNDE GELECEĞİ OKUYANLAR;
POLİTİKADA,
TEORİDE, FELSEFEDE, İDEOLOJİDE ROMANTİZME
DALANLAR!
Şu Kovid-19, gündem sıkıntısı çekenlere bolca gündem olanağı sundu. Bundan dolayı gündemleştiler mi, orasını bilmiyorum. Ancak, bildiğim bir şey varsa o da, Kovid-19 günlerinde kuru-sıkı atanların, maval okuyanların, siyasette, teoride, ideolojide, devrimde, komünizmde, sosyalizmde felsefi takılıp nostalji yapanların sayısı bayağı çok. Bir karşılaştırma yaparsak, en azından 2008 dünya ekonomik krizi sürecinde maval okuyanlardan daha çok.
2008
dünya ekonomik krizi süreci döneminde hangi konularda maval
okunduğu, dizginsiz fanteziler yapıldığı, yani desteksiz
atıldığı sorulursa Kovid-19 hariç konuların hemen hemen aynı
olduğu söylenebilir. Söylenebilir de ne demek, söylememiz
gerekir.
O
zaman ne denmişti, şimdi ne deniyor? Daha doğrusu o zaman dünya
ekonomik krizinden dolayı ne türden fanteziler, nostaljiler
gündemleştirilmişti, şimdi ne türden fanteziler, nostaljiler
gündemleştiriliyor? Bir istatistik yapılacak olursa benzer
eğilimlerin ortaya çıkacağı görülür.
2008’de
patlak veren ekonomik kriz, sanayi üretimi bazında 2010 sonunda
sonlanıyor. Yani dünya ekonomisi 2008’de girdiği krizden 2010’da
çıkıyor. Bu zaman zarfında fantezi dünyasında neler
oldu?
1-
Kapitalizmin sonu geldi, kapitalizm çöktü diyenler. (Bunların
arasında kapitalizmin çöktüğünü, başka bir üretim biçimine
geçiş sürecinde olduğumuzu sanal dünyada havai fişekler
patlatarak ilan edecek kadar kendinden geçenlerin yanı sıra, biraz
“akıllı” davranıp kapitalizmi değil de, neoliberalizmi
çökertenler de vardı).
2-Neoliberalizm
öncesi kapitalizm; keynesçi kapitalizm, “sosyal devlet”
özlemini çekenler.
3-Yerel
ekonomi adı altında dünyayı 200-300 sene öncesi koşullara
götürmek isteyenler.
4-Kılını
kıpırdatmadan dünya devrimi gerçekleştirenler; yani
kendiliğindenciliğe tapanlar.
5-Sosyalizmin,
komünizmin ne kadar “iyi” ve kapitalizmden üstün olduğunu
anlatanlar.
6-Özne
olma iddiasını lafta sürdürmekten asla vazgeçmeyenler, ama
pratikte vazgeçenler ve değişimi başkalarından; kendiliğiinden
ayaklanmalardan bekleyenler.
7-Tabii
ki, kaosa bel bağlayanlar.
8-Bir
de her kılıktan “Post-Marksist”ler vardı; Marksizm-Leninizmi
çağımıza uygun hale getirmek, yani burjuvazi için kabul
edilebilir hale getirmek için teori üretmekten, değişim
anlatmaktan yorgun düşmüşlerdi.
Şimdi,
şu Kovid-19 günlerinde bu unsurların hepsi yeniden uyandılar;
aynen ayrık otu gibi kafalarını topraktan çıkardılar, 2008
dünya krizi döneminde olduğu gibi maval okumaya, desteksiz atmaya
başladılar.
2008
dünya krizi döneminde söylenenleri buraya aktarmak gereksiz; çünkü
her krizin kendine özgün olan yanları vardır ve bunlar
belirleyicidir. Bunların hepsini yerine göre karşılaştırmalı
olarak da ele alacağız.
Her
ekonomik kriz döneminde olduğu gibi Kovid-19 karışımlı yeni
bir dünya ekonomik krizi sürecinde burjuva ideolojiye ve aynı
zamanda “Post-Marksist” görüşlere ve güya
“Marksist-Leninist”lerin, yalın haliyle “Marksist”lerin
görüşlerine karşı teoride ve ideolojide mücadele kaçınılmazdır.
Bunları yeri geldikçe ele alacağız. Bu yazıda genel anlamda kim
ne söylüyoru ve nasıl maval okunduğunu açıklamaya çalışacağız.
Kim
Ne Söylüyor
1-Keynesçi
kapitalizm hasreti
Devlet
hasretinden yananlar - “Sosyal devlet” aşıkları
Bu
kategoride ele alınması gerekenler, II. Dünya Savaşı sonrasından
1970’li yılların sonuna kadar uygulanan “sosyal devlet”çi
düzen veya keynesçi kapitalizm yanlılarıdır. Avrupa ve Dünya
Sosyal Forumunun bel kemiğini bu unsurlar oluşturmaktaydı. Bu
yelpaze, sosyal demokrat, revizyonist partilerden bu partilerin
etkisinde olan sendikalara kadar uzanan geniş bir kesimden
oluşmaktadır. Bu sefer “sosyal devlet”in neden gerekli olduğunu
büyük bir ihtimalle Kovid-19’dan dolayı çöken sağlık
sistemini ele alarak temellendirmeye çalışacaklardır. Bu ve başka
alanlarda devletleştirmeyi, neoliberal saldırılarla yok edilen
birtakım sosyal hakların yeniden verilmesini talep ediyorlar. Açık
ki, bunun mücadelesini vereceklerdir. Daha şimdiden başladılar.
Özelleştirmenin toplumsal yaşamda yıkıma yol açması,
koronavirüs neoliberalizmin bir ürünüdür, o halde neoliberalizme
son verilmelidir, yeni bir dayanışmacı toplum anlayışı
geliştirilmelidir vb. türünden açıklamalar bu cephede
mücadelenin içeriğini göstermek bakımından birer örnektir.
Bu
mücadele küçümsenmemeli. Salgın sonrası ve ekonomik kriz
sürecinde dünya çapında milyonların katıldığı protestolar,
şu veya bu ülkede ayaklanmalar, neoliberal uygulamalarda direten
uluslararası emperyalist burjuvaziyi, uluslararası tekelci
sermayeyi birtakım tavizler vermeye zorlayabilir.
Veya
da milyonların katılacağı bu protestolar, ayaklanmalar
Marksist-Leninist partilerin önderliğinde örgütlenir ve dünya
sosyalist devrime götürür. Ben bunu bir ihtimal olarak görüyorum,
ama kendine Marksist, Marksist-Leninist diyen veya troçkist olan
hiçbir parti böyle bir gelişmeyi ihtimal olarak dahi görmüyor.
Çünkü özne olmaktan vazgeçmiş, kaosa, kendiliğindenciliğe bel
bağlamış halleri var. Acınacak haller!
2-Çökertmeciler,
kendiliğindenciliğe tapanlar, “meclis”, “doğrudan
demokrasi”
tutkunları
“Meclis”
ve “doğrudan demokrasi” romantizmi!
Bunlar
saymakla bitmez. Bu işin teorisini yapanlar olduğu gibi, kaosa bel
bağlayarak kapitalizmin çökeceğine inananlar da var. Bu
unsurları, bu anlayışları, çok uzakta aramaya gerek yok.
Yakınınızdadır. Birçok devrimci yayın organında yer alan şu
veya bu yazıda bunun propagandası yapılır. Bunların bir kısmı,
makinelere artı değer ürettirirken, başka bir kısmı spekülatif
sermayeyi sermayelerin anası yaparlar ve tabii ki değer de
ürettirirler. Bunların bir kısmı kapitalizmi daha 1970’li
yıllarda çökerterek, zafer kazanmış adsız kahramanlardır.
Sanmayın ki, bu zaferi sermayeye karşı kazanmışlardır. Tam
tersine, Marks’ın; Marksizm-Leninizmin kapitalizm kendiliğinden
çökmez anlayışına karşı zafer kazandıklarını sanırlar.
Yani dertleri, burjuvaziye, sermayeye, kapitalizme karşı mücadele
değildir; dertleri Marksizm-Leninizme karşı mücadeledir.
Bu
unsurların örgütlenme, sınıf, devrim diye bir dertleri yoktur.
Bakalım bu sefer; Kovid-19 koşullarında kapitalizmi nasıl
çökertecekler?
Merak
etmiyor musunuz?
En
zırva, ipe sapa gelmez anlayışlar bu cephede üretilecektir ve
bunların başını da, Lenin’in deyimiyle “hergele” Troçk’inin
günümüzdeki tetikçileri çekeceklerdir.
Bu
yelpazede yer alanların bir kısmı da “meclis” ve “doğrudan
demokrasi” alanında bayağı uzmandırlar. Burada sorunum, genel
anlamda sorun, tekil katılımcılar değildir. Burada sorun,
yaptıklarının toplumsal kurtuluş için tek yol olduğu
iddiasında bulunan gruplardır. Nasıl anlatayım ki; bir taraftan
devlet ve uluslararası sermaye, el ele verip krizden çıkmak için
yapılması gerekeni yaparken, bu unsurlar, “başka bir dünya
mümkündür”ü “hemen, şimdi” ile, “doğrudan demokrasi”
ile gerçekleştirmek için bahçeleri, parkları mesken tuttular.
Sonunda bu romantizme kendilerini kaptıranlar, herhalde başka bir
baharda (krizde) buluşuruz diye dağılırken, burjuvazi istediğini
gerçekleştirdi; krizin bütün yükünü işçi sınıfı ve emekçi
yığınların sırtına yükledi. Şimdi bu avanak takımı yeniden
“şimdi, hemen”, “doğrudan demokrasi” rüyası görmeye
başladı.
3-Özneyi
kendi dışında arayanlar
Dünyayı
değiştirmede sınıf ve özne sorunu
Bu
alan, bu siyasi yelpaze çok karışıktır. Ne dedikleri pek belli olmuyor, en azından
bir kısmının...
Bu
yelpazede yer alanları aslında iki gruba ayırabiliriz. Gruplardan
birini “yapılmalıdır”cılar, “olmalıdır”cılar,
“olabilir”ciler oluşturmaktadır. Bunlar, genellikle uzaktan
seyredenler ve Kovid-19 günlerinin “sıkıcı” işleriyle
uğraşmayı başkalarına havale edenlerdir. İkinci grubu ise ben
özneyim, bu iş; devrim işi benim işimdir; Kovid-19 günlerinde
hitap ettiğim sınıf ve sosyal tabakaları devrim için örgütlemek
ve mücadelenin önünde olmak benim tarihsel misyonumdur diyenler
oluşturmaktadır.
Bu
yelpazede yer alanları şöyle de gruplaştırabiliriz: Gruplardan
birini tespitçiler, kaydediciler, sadece konuşanlar, işini akıl
vermek olarak görenler oluşturur. İkinci grupta ise devrim için
mücadele edenler, bunun için hitap ettikleri sınıf ve sosyal
tabakaları örgütleyenler oluşturur.
Sadece
tespit edenler, sadece kaydedenler, sadece konuşanlar, sadece akıl
verenler kimlerden oluşuyor diye sorarsak karşımızda bayağı
kalabalık, sayısal olarak pek çok bir gruplar, akımlar, örgütler
topluluğunun durduğunu görürüz. Sınıfsal bakımdan karışıktır;
neoliberalizm öncesinin özlemini çekenlerden, an itibariyle
kapitalizmi çökerten, kaostan, savaştan, çökmekten bahseden en
“keskin” devrimciler de bunlar arasındadır. Geniş orta kısmı
uzlaşmacılıkla, yatıştırıcıkla, reform talepleriyle,
olacaktırla, sınıf mücadelesinin keskinleşmesini törpülemekle
uğraşan “post-Marksist” çevreler ve daha niceleri
oluşturmaktadır.
Ancak,
şu Kovid-19 günleri işleri zora soktu; yeni bir durumla karşı
karşıya kalındı. Özne olmanın ne kadar önemli olduğu bir kez
daha kendini hissettirdi: Ancak, ne yapacağını pek bilemez
durumda olan bunların bir kısmını, burjuvazinin korkutucu, dehşet
verici salgını yönetme propagandası biraz -belki de bayağı-
sindirdi. Gerçeğin bu tarafını görüyorlar, ama kendi
gerçekliklerini görüyorlar mı, orasını da zaman içinde
anlayacağız.
Diktatör
Erdoğan önderliğinde faşist diktatörlük ağırlığını koydu;
Erdoğan “hayat eve sığar” dedi, evden çıkma dedi. Öyle de
oldu.
Bu
süreçte; diktatör Erdoğan’ın salgına karşı mücadele adı
altında toplumun çalışan kısmını çalışmaya, geriye kalan
kısmını da evden çıkmamaya mahkum ettiği bu süreçte özne
olmanın önemi çok yakıcı bir biçimde bir daha hissedildi. Bu
durumda yeni bir gruplaşma ortaya çıktı:
“Yapılmalıdır”cıların, “olmalıdır”cıların,
“olabilir”cilerin yanı sıra özne benim diyenler ve kurtuluşu
gelecek üzerine fantezi üretenler.
“Yapılmalıdır”cıları,
“olmalıdır”cıları, “olabilir”cileri bir kenara bırakalım,
özne benimcilere bakalım:
TKP
ve Genel Sekreteri Kemal Okuyan buna tipik bir örnektir. Kemal
Okuyan Odatv ile söyleşisinde (15.04.2020), kendine komünist diyen
bir partinin söylemesi doğal olanın ötesinde birşey söylemiyor:
“Bu düzeni biz değiştireceğiz,...İktidara talip olduğumuzu
ilan ediyoruz” diyerek, 10 madde sıralıyor.
“Çözümsüz,
seçeneksiz bir çöküş, insanları karamsarlığa yöneltir. Zaten
hep dediğimiz gibi emperyalist-kapitalist sistem ya insanlığın
üstüne çökecek ve büyük bir felaket yaşanacak ya da insanlık
bu çöküşü kendisi gerçekleştirecek ve aydınlığa çıkacak.
TKP, böyle bir çıkışın Türkiye’de mümkün olduğunu, hatta
ülkemizin bu açıdan örnek olabileceğini söylüyor ve bir çağrı
yapıyor. Düzen değişikliği sorunu daha fazla ertelenemez, süre
bitti.”
“Salgın
sonrasında büyük mücadele başlayacak. Bugünkü düzenin
sahipleri faturayı halka çıkarmak, ücretleri düşürmek, esnek
üretim adı altında güvencesiz çalışma rejimini iyice
yerleştirmek, grev ve benzeri haklar tamamen ortadan kaldırmak,
emekçileri felaket senaryolar ile korkutup onları sindirmek
isteyecek. Bütün dünyada emekçi sınıflar ise buna karşı
mücadele edecek ve bizim gibiler daha da ileri gidecek, bir düzen
değişikliği için yolları zorlayacağız. Salgın sonrasına
hazırız evet.”
Burada
önemli olan bu partinin toplumsa gücü, etkisi ve ideolojisi değil.
Ortak bir yanımız yok. Ancak, çıkıyor, cüretli bir biçimde şu
Kovid-19 günlerinde ey halkım özne benim, bu işi ben yaparım
diyor. Sorun bu.
Peki,
devrimci, Marksist-Leninist örgütler ne yapıyorlar? Sokak diyor,
eylem diyor, ama kendileri ortalıkta gözükmüyor.
Ben
özneyim, Kovid-19 günlerinde özne olarak şunları yapmamız
gerekir deyip sokağın yolunu tutmuyor, bunun yerine felsefe
yapıyor, güya ideolojik mücadele veriyor; aydan ne kadar
uzaktayızın, Mars’a ne kadar yaklaştığımızın hesabını
yapıyor. İşçi sınıfı, emekçi yığınlar; halkımız bunu
sormuyor, merak da etmiyor; şu anda ne yapmalıyım diyor. Soru bu
ve şu anda özne olarak ne yapıyorsun?
Bugün,
Kovid-19 günleri
bir kenara bırakılmış, gelecek üzerine fanteziler yapılıyor.
Dünya devriminin koşulları
ne kadar olgunlaşmışın,
güneşi zaptetmek için
maddi koşullar oluşmuşturun
felsefesi yapılıyor.
Savaş, işçi sınıfı,
devrimci mücadele ağızlarında düşmüyor. Oldukça keskin,
oldukça radikal! Bunlar,
peki, bugün ne yapmalıyız
sorusunu kendilerine sormuyorlar. Daha doğrusu soramıyorlar. Çünkü
verilecek cevapları yok.
Ancak, en “yüksekte”
tutulan söz
ve eylem; hal ve hareket
şunu diyor: Özne olarak yapabileceğim fazla bir
şey yok, ancak ne
yapılması gerektiğini söylerim, yapması gerekenler başkalarıdır!
Bugünlerde aya, güneşe ne
kadar yakın veya uzak olduğumuzu ideolojik
olarak ölçüp biçme görevim
vardır!
En
Marksistler, Kovid-19 günlerinde her cephede en ön saflarda
çarpışıyorlar; teori, felsefe, ideoloji bizden sorulur diyorlar.
Ancak, özne olma, özne olmayı pratiğe dökme, hitap edilen
kitlelerin, sınıfın önüne düşerek sokağa inme cephesinde biz
yoksuz diyorlar! Hal ve hareket bunu gösteriyor.
Kovid-19
günlerinde özne olarak işçi sınıfı ve emekçi yığınları
örgütleme, mücadelenin önünde yürüme bir kenara bırakılmış
sermaye ve üretimin
uluslararasılaşma
sürecinin geleceği ile
uğraşılıyor.
Şu
Kovid-19 sürecinde özne olarak yol göstermezsen ne zaman yol
göstereceksin? Maocusundan, Marksist-Leninistine varana kadar bu
topraklarda devrim yapma, hitap ettiği sınıfı örgütleme
iddiasında olan devrimci örgütler neden ortaya çıkıp, diktatör
Erdoğan’ın zulmüne, korkutmasına, yönlendirmesine karşı
ortaya bir eylem programı koymuyorlar? Özne benim, ben yaparım
diyemiyorlar da, “yapılabilir”cilik, “olabilir”cilik
yapıyorlar; sağa-sola akıl veriyorlar, bir şeyler yapıyormuş
gibi hareket edip, başkaları bir şey yapmıyor, sadece konuşuyor
diyerek onları “eylem”, “sokak” palasıyla biçiyorlar?
Bugün
özneliğini gösteremeyen ne zaman gösterebilir? Bu coğrafyanın
işçi sınıfı, emekçileri, halkımız, sadece faşist
diktatörlüğün zulmü altında inlemiyor, sadece baskıya, açlığa
mahkum edilmemiş, şu Kovid-19 günlerinde salgınla da
korkutuluyor, yönlendiriliyor, diktatör Erdoğan’a tam itaate
mahkum ediliyor. O pencerelerde, balkonlarda sadece şu günler
geçsin hasreti çekilmiyor, düzene duyulan nefret de yeşeriyor.
Bunu göremiyor ve ona göre hareket edemiyoruz.
Burjuvazi,
sermayeyi, düzenini kurtarmak için paketler hazırlıyor. Peki sen
ne yapıyorsun? Kapitalizmin alternatifi sosyalizmdir demesini
biliyoruz.
Peki, burjuvazi kendini kurtarmak
için paket hazırlarken sen, “halkımızı”, işçi sınıfını
ve emekçileri bu saldırından,
kapitalizmden kurtarmak için Kovid-19’a,
yaşanmakta olan ekonomik krize
karşı bir talepler “paketi”
hazırladı
mı, bugünlere özgü bir
eylem programın var mı?
Sorun 3-5 kişinin sokağa
çıkması değildir.
Çare,
belki de farkına varılmadan savunulan, sığınılan
kendiliğindencilik olamaz. Bu, çaresizlik, kendiliğindencilik,
özneyi kendi dışında görecek boyutlara varmış. Bu,
kendiliğindenciliğe tapıcılıktır; kendiliğindenciliğe
mahkumiyettir. Devrime önderliği kendi dışında görmektir,
iddiasızlaşmaktır.
Bütünselliği
olmayan parça parça açıklamalar kendiliğindeciliğin başka bir
yansımasıdır.
Boşuna
kaostan bahsedilmiyor!
Dünya
devrimi diye maval okumanın anlamı yok. Bunu, Lenin’in deyimiyle
“hergele” Troçki’nin her türden/renkten tetikçileri 7/24
yapıyorlar. Onların dediğinden öte bir şey mi söyleniyor?
Hayır. Ama bu işi en iyi kotaranlar Alman maocuları olmuştur.
Çok usta bir biçimde, ama öncesinde yıllarca süren bir ideolojik
yeniden yapılanma sürecinden sonra ancak 1999 programlarında
açıkladılar; görevimiz, yani partinin tarihsel misyonu Almanya’da
devrim yapmak değildir, dünya devrimi için hazırlık yapmaktır
dediler. Böylece Almanya devrimini dünya devrimine yedeklediler. O
günden bu güne Almanya devrimi diye maval okumuyorlar. O halde
maval okumaya, “felsefe” yapmaya gerek yok. Tekil ülkelerde
devrimi dünya devrimine yedekleyeceksin ve işin içinden
çıkacaksın!
“Hiçbir
şey
eskisi
gibi
olmayacağı”
ne olacağa evrilten öznenin mücadelesi olacaktır. Felsefe
yapacaksan burada yap, ideolojik açılımlar yapacaksan burada yap.
Ama ne yapılıyor?
Kovid-19
bir
biçimde milat
ilan edilip
dünya
devrimi hayali
görülüyor.
Gelecek,
geçmiş gibi olmayacakmış;
Kovid-19
sonrası Kovid-19 öncesi gibi olmayacakmış;
sistem
yıkılacak, sosyalizm veya başka bir düzen kurulacakmış!
Peki,
iyi, hoş da bunu kim yapacak? Kemal
Okuyan, biz yapacağız
diyor. Ondan başka biz yapacağız diyen çıkmadı! Veya
ben bilmiyorum.
Ne
kadar alıklaşmış, avanaklaşmış, umudunu,
inancını, iradesini kaybetmiş
küçük burjuva varsa hepsi bir araya gelmiş, şu Kovid-19
günlerinde, yapacak işleri kalmadığı için koro
halinde kapitalizmi çökertmeye abanmışlar. Bir
kısmı doğrudan çökertiyor ve sosyalizme geçmek için
bir geçiş düzeninden
bahsediyor. Bunlar kendilerini Roma İmparatorluğunu yıkmak için
kuzeyden saldıran Germen (Alman) kabilelerine benzetiyorlar
herhalde; nihayetinde
yıkılan
Roma
İmparatorluğundan feodalizme geçmek içim birkaç yüzyıllık bir
ara rejim döneminden
geçilmişti.
Diğer
bir kısmı ise ara sıra, kapitalizm öznenin müdahalesi olmaksızın
yıkılmaz demeye getirse de işi gücü, kaos, savaş, ayaklanma
çığırtkanlığıyla
kapitalizmin
çökeceği haberini
vermekten hiç bıkıp usanmadı. Aslında her iki kesim de
kapitalizm
çökecekten öte bir şey
tanımıyorlar.
Bir
troçkist sitede (World
Socialist Web Site, “Die
Corona-Pandemie und die Perspektive des Sozialismus”, 31. März
2020) “Salgın,
kapitalizme dayalı bir toplumun iktisadi, sosyal, politik, kültürel
ve hatta ahlaki iflasının yüksek derecede yoğunlaşmış
biçimidir”
tespiti
yankı buluyor. Bugünlerde
moda olan kavramla
ifade edersek “total” kriz durumu. Başta devlet ve ideoloji
olmak üzere bütün burjuva üst yapı kurumları
(kültür,
eğitim, sağlık vs.),
alt yapı olarak ekonomi bir daha içinden çıkamayacağı kriz
içindedir; bu onun “can çekişme” halidir,
bütün cephelerde ölümüdür. Bu düşünceler, Lenin’in
deyimiyle “hergele”
Troçki’den kaynaklanmaktadır(1)...
Durum
devrimci, ama aynı zamanda vahim. İşçi sınıfı, emekçi
yığınlar mücadeleden geri kalmıyorlar, özne iddiasında olanlar
laf üretmekten öteye geçmiyorlar, geçemiyorlar...
Devrim
ve sosyalizm iddiamızı gerçekleştirmek için programatik
anlayışımızı pratik mücadele ile buluşturamıyoruz; Kovid-19
günlerinde toplumsak yaşama ve ekonomik krize nasıl müdahale
edeceğimizi bilemiyoruz; bu nedenle olsa gerek, bugünün
sorunlarıyla değil, gelecegin ne kadar güzel olacağının
felsefesini yapıyoruz...
Kovid-19
günlerini diktatör Erdoğan önderliğinde Türk burjuvazisi,
toplumsal yaşamın her alanında ve ülke dışında topyekun
saldırı için kullanıyor. Adeta bugünler bitmesin gibi bir hava
içinde; bırakalım devrimcileri, burjuva muhalefete dahi göz
açtırmak istemiyor; Kürt ulusunu imha ve yok etme politikasına
bir mili sapmadan devam ediyor, Rojova’da, İdlib’de varlığını
güçlendiriyor; İdlib’de savaş hazırlığını sürdürüyor;
Libya’da durumu kendi lehine değiştirmek için yoğunlaştırılmış
çabalarını sürdürüyor. Şüphesiz ki, burjuvazinin bu
saldırılarını seyretmiyoruz, ama yapılması gereken bu kadar mı
diye de kendimize sormamız gerekir! Şu Kovid-19 günlerinde
emperyalist küreselleşmenin durumunu analiz etmek, sermayenin
uluslararasılaşmasında geri adım olmazı analiz etmek yerine;
dünya devrimi, komünizm romantizmi yerine Kovid-19 günlerinin
dayattığı somut sorunlarla daha çok, daha yoğun uğraşmak
gerekirdi, gerekmektedir.
Günümüzde
ideolojik mücadele, sosyalizm ve komünizm üzerine romantizm yapmak
değilidir...
Kovid-19’un,
bu salgının işçi sınıfı ve emekçi yığınlarda oluşturduğu
öfkeyi, faşist diktatörlüğe, kapitalist sisteme yöneltmek için
yapılanların, daha doğrusu yaptıklarımızın yeterli olup
olmadığını kendimize sormalıyız. Kapitalist sistem sınırına
dayandı, can çekişiyor, çöküyor mavalını okumasını; ezbere
konuşmasını bildiğimiz kadar, öncü olarak görevlerimizi yerine
getrime konusunda biraz da kendimizi sorgulasak nasıl olur?...
Öncü
iddiasında olanlar, burjuva uygarlığın, kapitalist
uluslararasılaşmanın doruk noktasına vardığı günümüz
koşullarında burjuvazinin bütün kendi yükünü işçi sınıfı
ve emekçi yığınların sırtına yıkarken, öncü olarak
kendisinin de o yükün altında kalıp, yok olup gideceğinin
bilincinde dahi değiller...
Sosyalizm,
komünizm, devrim romantizmi yerine (en azından onun yanı sıra);
devrim, sosyalizm, komünizm üzerine fantezi yerine (en azından
onun yanı sıra) her krizin; hele hele Kovid-19 karışımlı dört
başı mamur bir ekonomik ve toplumsal krizin devrimci mücadele için
kaçırılması, gelecek neslin kolay kolay affetmeyeceği bir fırsat
olduğu üzerine biraz düşünsek ve ona göre hareket etsek nasıl
olur?
Devam
edecek:
(Kovid-19
karışımlı dünya ve Türkiye ekonomisinin seyri)
*
1)
“Marksizmin
Savunulması, SSCB Savaşta” yazısında Troçki, diğer şeylerin
yanı sıra şu tespiti yapar:
“Kapitalizmin
çöküşü, keza eski hakim sınıfın da çöküşü en son
sınırlarına varmıştır. Bu sistemin varlığını sürdürmesi
imkansızdır”
(L. Troçki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” -
“Und was, wenn die sozialistische Revolution nicht vollendet wird?”
alt başlığı altında.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html).
Bu
iki cümlede kapitalizmin varoluş krizi içinde olduğu
anlatılmaktadır.
Aynı
yazısında Troçki “(II. Dünya
Savaşının) toplumun kapitalizm temelinde yaşayabilemeyeceğini
itiraz edilemez bir biçimde kanıtladığını“
savunur (L.
Troçki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Der
gegenwärtige Krieg und das Schicksal der modernen Gesellschaft”
alt başlığı altında.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html).
Troçki
burada da kapitalizmin son sınırına dayandığını, var oluş
krizi içinde kıvrandığını anlatır. “IV. Enternasyonal”in
programı “Kapitalizmin Can Çekişme
Mücadelesi ve IV. Enternasyonal'in Görevleri”
başlığını taşır. “Geçiş
Programı”
kavramı
parantez içinde ve ikinci sırada yer
alır. Bir kısım Troçkistin, anlaşılan o ki, kapitalizm çöküyor,
can çekişiyor anlamında heyecanla kullandığı “agoni”
kavramıyla var oluşsal
krizi içinde kıvranan, sistem krizi içinde olan kapitalizm
kastedilmektedir.
İşçi
sınıfının tarihsel rolünü artık yerine getiremeyecek durumda
olduğunu, artık sayısal olarak çoğalmadığını iddia eden de
Troçki'dir.
“Çürüyen
kapitalizm koşullarında proletarya ne sayısal olarak ne de
kültürel olarak büyümektedir”
diyordu Troçki (L. Trotzki;
“Verteidigung
des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Das Proletariat und seine
Führung” alt başlığı altında.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html).
Burada
da Troçki dolaylı olarak, “Çürüyen
kapitalizm koşullarında proletarya sayısal olarak büyümemektedir”
diyerek
kapitalizmin yok oluş içinde olduğunu söylemiş olur.
“Kapitalizmin
çöküşü, keza eski hakim sınıfın da çöküşü en son
sınırlarına varmış“ ve
kapitalist
”sistemin varlığını sürdürmesi imkansız“ olabilir.
Bunun ötesinde
“(II.
Dünya Savaşı) toplumun kapitalizm temelinde yaşayabilemeyeceğini
itiraz edilemez bir biçimde kanıtlamış“ olabilir
ve
“Çürüyen
kapitalizm koşullarında proletarya sayısal olarak da
büyümeyebilir”.
Bu anlayışlar Troçkistler tarafından bir biçimde bugün de
savunulmaktadır.
Ekonomik
kriz dönemlerinde Troçkistler dahi, Troçki’nin teorilerine
dayanarak ekonomik kriz açıklaması yapmaya yeltenmezler. Böyle
bir çalışmasının olmadığını, ekonomiden anlamadığını
onun tetikçileri de çok iyi biliyorlar. Ancak troçkistler işin
kolayını bulmuşlar. Lenin’in deyimiyle bu “hergele”nin
yukarıdaki görüşlerinden kapitalizmin çökeceği sonucunu
çıkartmışlar ve gözlerini karartarak Marksizm-Leninizme
saldırılarını sürdürmüşlerdir, sürdürüyorlar. Daha önce
bir yazımda önermiştim. Mademki, Troçki ekonomik kriz konusunda
yol gösterici, geleceği görüyor, şu Kovid-19’un dünya
ekonomisini baskıladığı günlerde veya yalın haliyle dünya
ekonomik krizi sürecinde bu “hergele”nin görüşlerinden de
yararlanalım. Bakalım ne türden çözümler sunuyor!