deneme

2 Mayıs 2020 Cumartesi

KOVİD-19 GÜNLERİNDE DESTEKSİZ ATANLAR - MAVAL OKUYANLAR



KOVİD-19 GÜNLERİN KİM NE DİYOR 
 

DESTEKSİZ ATANLAR - MAVAL OKUYANLAR - 
 
HEM NALINA HEM MIHINA VURANLAR – ÇÖKERTMECİLER – 
 
HAYALPERESTLER - “SOSYAL DEVLET”ÇİLER 

 
KOVİD-19’U MİLAT YAPANLAR

KOVİD-19 GÜNLERİNDE GELECEĞİ OKUYANLAR; 
 
POLİTİKADA, TEORİDE, FELSEFEDE, İDEOLOJİDE ROMANTİZME 

DALANLAR!

Şu Kovid-19, gündem sıkıntısı çekenlere bolca gündem olanağı sundu. Bundan dolayı gündemleştiler mi, orasını bilmiyorum. Ancak, bildiğim bir şey varsa o da, Kovid-19 günlerinde kuru-sıkı atanların, maval okuyanların, siyasette, teoride, ideolojide, devrimde, komünizmde, sosyalizmde felsefi takılıp nostalji yapanların sayısı bayağı çok. Bir karşılaştırma yaparsak, en azından 2008 dünya ekonomik krizi sürecinde maval okuyanlardan daha çok.
2008 dünya ekonomik krizi süreci döneminde hangi konularda maval okunduğu, dizginsiz fanteziler yapıldığı, yani desteksiz atıldığı sorulursa Kovid-19 hariç konuların hemen hemen aynı olduğu söylenebilir. Söylenebilir de ne demek, söylememiz gerekir.

O zaman ne denmişti, şimdi ne deniyor? Daha doğrusu o zaman dünya ekonomik krizinden dolayı ne türden fanteziler, nostaljiler gündemleştirilmişti, şimdi ne türden fanteziler, nostaljiler gündemleştiriliyor? Bir istatistik yapılacak olursa benzer eğilimlerin ortaya çıkacağı görülür.

2008’de patlak veren ekonomik kriz, sanayi üretimi bazında 2010 sonunda sonlanıyor. Yani dünya ekonomisi 2008’de girdiği krizden 2010’da çıkıyor. Bu zaman zarfında fantezi dünyasında neler oldu?

1- Kapitalizmin sonu geldi, kapitalizm çöktü diyenler. (Bunların arasında kapitalizmin çöktüğünü, başka bir üretim biçimine geçiş sürecinde olduğumuzu sanal dünyada havai fişekler patlatarak ilan edecek kadar kendinden geçenlerin yanı sıra, biraz “akıllı” davranıp kapitalizmi değil de, neoliberalizmi çökertenler de vardı).

2-Neoliberalizm öncesi kapitalizm; keynesçi kapitalizm, “sosyal devlet” özlemini çekenler.

3-Yerel ekonomi adı altında dünyayı 200-300 sene öncesi koşullara götürmek isteyenler.

4-Kılını kıpırdatmadan dünya devrimi gerçekleştirenler; yani kendiliğindenciliğe tapanlar.

5-Sosyalizmin, komünizmin ne kadar “iyi” ve kapitalizmden üstün olduğunu anlatanlar.

6-Özne olma iddiasını lafta sürdürmekten asla vazgeçmeyenler, ama pratikte vazgeçenler ve değişimi başkalarından; kendiliğiinden ayaklanmalardan bekleyenler.

7-Tabii ki, kaosa bel bağlayanlar.

8-Bir de her kılıktan “Post-Marksist”ler vardı; Marksizm-Leninizmi çağımıza uygun hale getirmek, yani burjuvazi için kabul edilebilir hale getirmek için teori üretmekten, değişim anlatmaktan yorgun düşmüşlerdi.

Şimdi, şu Kovid-19 günlerinde bu unsurların hepsi yeniden uyandılar; aynen ayrık otu gibi kafalarını topraktan çıkardılar, 2008 dünya krizi döneminde olduğu gibi maval okumaya, desteksiz atmaya başladılar.

2008 dünya krizi döneminde söylenenleri buraya aktarmak gereksiz; çünkü her krizin kendine özgün olan yanları vardır ve bunlar belirleyicidir. Bunların hepsini yerine göre karşılaştırmalı olarak da ele alacağız.

Her ekonomik kriz döneminde olduğu gibi Kovid-19 karışımlı yeni bir dünya ekonomik krizi sürecinde burjuva ideolojiye ve aynı zamanda “Post-Marksist” görüşlere ve güya “Marksist-Leninist”lerin, yalın haliyle “Marksist”lerin görüşlerine karşı teoride ve ideolojide mücadele kaçınılmazdır. Bunları yeri geldikçe ele alacağız. Bu yazıda genel anlamda kim ne söylüyoru ve nasıl maval okunduğunu açıklamaya çalışacağız.

Kim Ne Söylüyor
1-Keynesçi kapitalizm hasreti
   Devlet hasretinden yananlar - “Sosyal devlet” aşıkları

Bu kategoride ele alınması gerekenler, II. Dünya Savaşı sonrasından 1970’li yılların sonuna kadar uygulanan “sosyal devlet”çi düzen veya keynesçi kapitalizm yanlılarıdır. Avrupa ve Dünya Sosyal Forumunun bel kemiğini bu unsurlar oluşturmaktaydı. Bu yelpaze, sosyal demokrat, revizyonist partilerden bu partilerin etkisinde olan sendikalara kadar uzanan geniş bir kesimden oluşmaktadır. Bu sefer “sosyal devlet”in neden gerekli olduğunu büyük bir ihtimalle Kovid-19’dan dolayı çöken sağlık sistemini ele alarak temellendirmeye çalışacaklardır. Bu ve başka alanlarda devletleştirmeyi, neoliberal saldırılarla yok edilen birtakım sosyal hakların yeniden verilmesini talep ediyorlar. Açık ki, bunun mücadelesini vereceklerdir. Daha şimdiden başladılar. Özelleştirmenin toplumsal yaşamda yıkıma yol açması, koronavirüs neoliberalizmin bir ürünüdür, o halde neoliberalizme son verilmelidir, yeni bir dayanışmacı toplum anlayışı geliştirilmelidir vb. türünden açıklamalar bu cephede mücadelenin içeriğini göstermek bakımından birer örnektir.

Bu mücadele küçümsenmemeli. Salgın sonrası ve ekonomik kriz sürecinde dünya çapında milyonların katıldığı protestolar, şu veya bu ülkede ayaklanmalar, neoliberal uygulamalarda direten uluslararası emperyalist burjuvaziyi, uluslararası tekelci sermayeyi birtakım tavizler vermeye zorlayabilir.
Veya da milyonların katılacağı bu protestolar, ayaklanmalar Marksist-Leninist partilerin önderliğinde örgütlenir ve dünya sosyalist devrime götürür. Ben bunu bir ihtimal olarak görüyorum, ama kendine Marksist, Marksist-Leninist diyen veya troçkist olan hiçbir parti böyle bir gelişmeyi ihtimal olarak dahi görmüyor. Çünkü özne olmaktan vazgeçmiş, kaosa, kendiliğindenciliğe bel bağlamış halleri var. Acınacak haller!

2-Çökertmeciler, kendiliğindenciliğe tapanlar, “meclis”, “doğrudan    
   demokrasi” tutkunları
   “Meclis” ve “doğrudan demokrasi” romantizmi!

Bunlar saymakla bitmez. Bu işin teorisini yapanlar olduğu gibi, kaosa bel bağlayarak kapitalizmin çökeceğine inananlar da var. Bu unsurları, bu anlayışları, çok uzakta aramaya gerek yok. Yakınınızdadır. Birçok devrimci yayın organında yer alan şu veya bu yazıda bunun propagandası yapılır. Bunların bir kısmı, makinelere artı değer ürettirirken, başka bir kısmı spekülatif sermayeyi sermayelerin anası yaparlar ve tabii ki değer de ürettirirler. Bunların bir kısmı kapitalizmi daha 1970’li yıllarda çökerterek, zafer kazanmış adsız kahramanlardır. Sanmayın ki, bu zaferi sermayeye karşı kazanmışlardır. Tam tersine, Marks’ın; Marksizm-Leninizmin kapitalizm kendiliğinden çökmez anlayışına karşı zafer kazandıklarını sanırlar. Yani dertleri, burjuvaziye, sermayeye, kapitalizme karşı mücadele değildir; dertleri Marksizm-Leninizme karşı mücadeledir.
Bu unsurların örgütlenme, sınıf, devrim diye bir dertleri yoktur. Bakalım bu sefer; Kovid-19 koşullarında kapitalizmi nasıl çökertecekler?
Merak etmiyor musunuz?
En zırva, ipe sapa gelmez anlayışlar bu cephede üretilecektir ve bunların başını da, Lenin’in deyimiyle “hergele” Troçk’inin günümüzdeki tetikçileri çekeceklerdir.

Bu yelpazede yer alanların bir kısmı da “meclis” ve “doğrudan demokrasi” alanında bayağı uzmandırlar. Burada sorunum, genel anlamda sorun, tekil katılımcılar değildir. Burada sorun, yaptıklarının toplumsal kurtuluş için tek yol olduğu iddiasında bulunan gruplardır. Nasıl anlatayım ki; bir taraftan devlet ve uluslararası sermaye, el ele verip krizden çıkmak için yapılması gerekeni yaparken, bu unsurlar, “başka bir dünya mümkündür”ü “hemen, şimdi” ile, “doğrudan demokrasi” ile gerçekleştirmek için bahçeleri, parkları mesken tuttular. Sonunda bu romantizme kendilerini kaptıranlar, herhalde başka bir baharda (krizde) buluşuruz diye dağılırken, burjuvazi istediğini gerçekleştirdi; krizin bütün yükünü işçi sınıfı ve emekçi yığınların sırtına yükledi. Şimdi bu avanak takımı yeniden “şimdi, hemen”, “doğrudan demokrasi” rüyası görmeye başladı.

3-Özneyi kendi dışında arayanlar
   Dünyayı değiştirmede sınıf ve özne sorunu

Bu alan, bu siyasi yelpaze çok karışıktır. Ne dedikleri pek belli olmuyor, en azından bir kısmının...

Bu yelpazede yer alanları aslında iki gruba ayırabiliriz. Gruplardan birini “yapılmalıdır”cılar, “olmalıdır”cılar, “olabilir”ciler oluşturmaktadır. Bunlar, genellikle uzaktan seyredenler ve Kovid-19 günlerinin “sıkıcı” işleriyle uğraşmayı başkalarına havale edenlerdir. İkinci grubu ise ben özneyim, bu iş; devrim işi benim işimdir; Kovid-19 günlerinde hitap ettiğim sınıf ve sosyal tabakaları devrim için örgütlemek ve mücadelenin önünde olmak benim tarihsel misyonumdur diyenler oluşturmaktadır.

Bu yelpazede yer alanları şöyle de gruplaştırabiliriz: Gruplardan birini tespitçiler, kaydediciler, sadece konuşanlar, işini akıl vermek olarak görenler oluşturur. İkinci grupta ise devrim için mücadele edenler, bunun için hitap ettikleri sınıf ve sosyal tabakaları örgütleyenler oluşturur.

Sadece tespit edenler, sadece kaydedenler, sadece konuşanlar, sadece akıl verenler kimlerden oluşuyor diye sorarsak karşımızda bayağı kalabalık, sayısal olarak pek çok bir gruplar, akımlar, örgütler topluluğunun durduğunu görürüz. Sınıfsal bakımdan karışıktır; neoliberalizm öncesinin özlemini çekenlerden, an itibariyle kapitalizmi çökerten, kaostan, savaştan, çökmekten bahseden en “keskin” devrimciler de bunlar arasındadır. Geniş orta kısmı uzlaşmacılıkla, yatıştırıcıkla, reform talepleriyle, olacaktırla, sınıf mücadelesinin keskinleşmesini törpülemekle uğraşan “post-Marksist” çevreler ve daha niceleri oluşturmaktadır.

Ancak, şu Kovid-19 günleri işleri zora soktu; yeni bir durumla karşı karşıya kalındı. Özne olmanın ne kadar önemli olduğu bir kez daha kendini hissettirdi: Ancak, ne yapacağını pek bilemez durumda olan bunların bir kısmını, burjuvazinin korkutucu, dehşet verici salgını yönetme propagandası biraz -belki de bayağı- sindirdi. Gerçeğin bu tarafını görüyorlar, ama kendi gerçekliklerini görüyorlar mı, orasını da zaman içinde anlayacağız.
Diktatör Erdoğan önderliğinde faşist diktatörlük ağırlığını koydu; Erdoğan “hayat eve sığar” dedi, evden çıkma dedi. Öyle de oldu.

Bu süreçte; diktatör Erdoğan’ın salgına karşı mücadele adı altında toplumun çalışan kısmını çalışmaya, geriye kalan kısmını da evden çıkmamaya mahkum ettiği bu süreçte özne olmanın önemi çok yakıcı bir biçimde bir daha hissedildi. Bu durumda yeni bir gruplaşma ortaya çıktı: “Yapılmalıdır”cıların, “olmalıdır”cıların, “olabilir”cilerin yanı sıra özne benim diyenler ve kurtuluşu gelecek üzerine fantezi üretenler.

Yapılmalıdır”cıları, “olmalıdır”cıları, “olabilir”cileri bir kenara bırakalım, özne benimcilere bakalım:
TKP ve Genel Sekreteri Kemal Okuyan buna tipik bir örnektir. Kemal Okuyan Odatv ile söyleşisinde (15.04.2020), kendine komünist diyen bir partinin söylemesi doğal olanın ötesinde birşey söylemiyor: “Bu düzeni biz değiştireceğiz,...İktidara talip olduğumuzu ilan ediyoruz” diyerek, 10 madde sıralıyor.
Çözümsüz, seçeneksiz bir çöküş, insanları karamsarlığa yöneltir. Zaten hep dediğimiz gibi emperyalist-kapitalist sistem ya insanlığın üstüne çökecek ve büyük bir felaket yaşanacak ya da insanlık bu çöküşü kendisi gerçekleştirecek ve aydınlığa çıkacak. TKP, böyle bir çıkışın Türkiye’de mümkün olduğunu, hatta ülkemizin bu açıdan örnek olabileceğini söylüyor ve bir çağrı yapıyor. Düzen değişikliği sorunu daha fazla ertelenemez, süre bitti.”
Salgın sonrasında büyük mücadele başlayacak. Bugünkü düzenin sahipleri faturayı halka çıkarmak, ücretleri düşürmek, esnek üretim adı altında güvencesiz çalışma rejimini iyice yerleştirmek, grev ve benzeri haklar tamamen ortadan kaldırmak, emekçileri felaket senaryolar ile korkutup onları sindirmek isteyecek. Bütün dünyada emekçi sınıflar ise buna karşı mücadele edecek ve bizim gibiler daha da ileri gidecek, bir düzen değişikliği için yolları zorlayacağız. Salgın sonrasına hazırız evet.”

Burada önemli olan bu partinin toplumsa gücü, etkisi ve ideolojisi değil. Ortak bir yanımız yok. Ancak, çıkıyor, cüretli bir biçimde şu Kovid-19 günlerinde ey halkım özne benim, bu işi ben yaparım diyor. Sorun bu.

Peki, devrimci, Marksist-Leninist örgütler ne yapıyorlar? Sokak diyor, eylem diyor, ama kendileri ortalıkta gözükmüyor.
Ben özneyim, Kovid-19 günlerinde özne olarak şunları yapmamız gerekir deyip sokağın yolunu tutmuyor, bunun yerine felsefe yapıyor, güya ideolojik mücadele veriyor; aydan ne kadar uzaktayızın, Mars’a ne kadar yaklaştığımızın hesabını yapıyor. İşçi sınıfı, emekçi yığınlar; halkımız bunu sormuyor, merak da etmiyor; şu anda ne yapmalıyım diyor. Soru bu ve şu anda özne olarak ne yapıyorsun?

Bugün, Kovid-19 günleri bir kenara bırakılmış, gelecek üzerine fanteziler yapılıyor. Dünya devriminin koşulları ne kadar olgunlaşmışın, güneşi zaptetmek için maddi koşullar oluşmuşturun felsefesi yapılıyor. Savaş, işçi sınıfı, devrimci mücadele ağızlarında düşmüyor. Oldukça keskin, oldukça radikal! Bunlar, peki, bugün ne yapmalıyız sorusunu kendilerine sormuyorlar. Daha doğrusu soramıyorlar. Çünkü verilecek cevapları yok. Ancak, en “yüksekte” tutulan söz ve eylem; hal ve hareket şunu diyor: Özne olarak yapabileceğim fazla bir şey yok, ancak ne yapılması gerektiğini söylerim, yapması gerekenler başkalarıdır! Bugünlerde aya, güneşe ne kadar yakın veya uzak olduğumuzu ideolojik olarak ölçüp biçme görevim vardır!

En Marksistler, Kovid-19 günlerinde her cephede en ön saflarda çarpışıyorlar; teori, felsefe, ideoloji bizden sorulur diyorlar. Ancak, özne olma, özne olmayı pratiğe dökme, hitap edilen kitlelerin, sınıfın önüne düşerek sokağa inme cephesinde biz yoksuz diyorlar! Hal ve hareket bunu gösteriyor.

Kovid-19 günlerinde özne olarak işçi sınıfı ve emekçi yığınları örgütleme, mücadelenin önünde yürüme bir kenara bırakılmış sermaye ve üretimin uluslararasılaşma sürecinin geleceği ile uğraşıyor.

Şu Kovid-19 sürecinde özne olarak yol göstermezsen ne zaman yol göstereceksin? Maocusundan, Marksist-Leninistine varana kadar bu topraklarda devrim yapma, hitap ettiği sınıfı örgütleme iddiasında olan devrimci örgütler neden ortaya çıkıp, diktatör Erdoğan’ın zulmüne, korkutmasına, yönlendirmesine karşı ortaya bir eylem programı koymuyorlar? Özne benim, ben yaparım diyemiyorlar da, “yapılabilir”cilik, “olabilir”cilik yapıyorlar; sağa-sola akıl veriyorlar, bir şeyler yapıyormuş gibi hareket edip, başkaları bir şey yapmıyor, sadece konuşuyor diyerek onları “eylem”, “sokak” palasıyla biçiyorlar?
Bugün özneliğini gösteremeyen ne zaman gösterebilir? Bu coğrafyanın işçi sınıfı, emekçileri, halkımız, sadece faşist diktatörlüğün zulmü altında inlemiyor, sadece baskıya, açlığa mahkum edilmemiş, şu Kovid-19 günlerinde salgınla da korkutuluyor, yönlendiriliyor, diktatör Erdoğan’a tam itaate mahkum ediliyor. O pencerelerde, balkonlarda sadece şu günler geçsin hasreti çekilmiyor, düzene duyulan nefret de yeşeriyor. Bunu göremiyor ve ona göre hareket edemiyoruz.

Burjuvazi, sermayeyi, düzenini kurtarmak için paketler hazırlıyor. Peki sen ne yapıyorsun? Kapitalizmin alternatifi sosyalizmdir demesini biliyoruz. Peki, burjuvazi kendini kurtarmak için paket hazırlarken sen, “halkımızı”, işçi sınıfını ve emekçileri bu saldırından, kapitalizmden kurtarmak için Kovid-19’a, yaşanmakta olan ekonomik krize karşı bir talepler “paketi” hazırladı mı, bugünlere özgü bir eylem programın var mı? Sorun 3-5 kişinin sokağa çıkması değildir.

Çare, belki de farkına varılmadan savunulan, sığınılan kendiliğindencilik olamaz. Bu, çaresizlik, kendiliğindencilik, özneyi kendi dışında görecek boyutlara varmış. Bu, kendiliğindenciliğe tapıcılıktır; kendiliğindenciliğe mahkumiyettir. Devrime önderliği kendi dışında görmektir, iddiasızlaşmaktır.
Bütünselliği olmayan parça parça açıklamalar kendiliğindeciliğin başka bir yansımasıdır.
Boşuna kaostan bahsedilmiyor!

Dünya devrimi diye maval okumanın anlamı yok. Bunu, Lenin’in deyimiyle “hergele” Troçki’nin her türden/renkten tetikçileri 7/24 yapıyorlar. Onların dediğinden öte bir şey mi söyleniyor? Hayır. Ama bu işi en iyi kotaranlar Alman maocuları olmuştur. Çok usta bir biçimde, ama öncesinde yıllarca süren bir ideolojik yeniden yapılanma sürecinden sonra ancak 1999 programlarında açıkladılar; görevimiz, yani partinin tarihsel misyonu Almanya’da devrim yapmak değildir, dünya devrimi için hazırlık yapmaktır dediler. Böylece Almanya devrimini dünya devrimine yedeklediler. O günden bu güne Almanya devrimi diye maval okumuyorlar. O halde maval okumaya, “felsefe” yapmaya gerek yok. Tekil ülkelerde devrimi dünya devrimine yedekleyeceksin ve işin içinden çıkacaksın!

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacağı” ne olacağa evrilten öznenin mücadelesi olacaktır. Felsefe yapacaksan burada yap, ideolojik açılımlar yapacaksan burada yap. Ama ne yapılıyor? Kovid-19 bir biçimde milat ilan edilip dünya devrimi hayali görülüyor. Gelecek, geçmiş gibi olmayacakmış; Kovid-19 sonrası Kovid-19 öncesi gibi olmayacakmış; sistem yıkılacak, sosyalizm veya başka bir düzen kurulacakmış!

Peki, iyi, hoş da bunu kim yapacak? Kemal Okuyan, biz yapacağız diyor. Ondan başka biz yapacağız diyen çıkmadı! Veya ben bilmiyorum.

Ne kadar alıklaşmış, avanaklaşmış, umudunu, inancını, iradesini kaybetmiş küçük burjuva varsa hepsi bir araya gelmiş, şu Kovid-19 günlerinde, yapacak işleri kalmadığı için koro halinde kapitalizmi çökertmeye abanmışlar. Bir kısmı doğrudan çökertiyor ve sosyalizme geçmek için bir geçiş düzeninden bahsediyor. Bunlar kendilerini Roma İmparatorluğunu yıkmak için kuzeyden saldıran Germen (Alman) kabilelerine benzetiyorlar herhalde; nihayetinde yıkılan Roma İmparatorluğundan feodalizme geçmek içim birkaç yüzyıllık bir ara rejim döneminden geçilmişti.
Diğer bir kısmı ise ara sıra, kapitalizm öznenin müdahalesi olmaksızın yıkılmaz demeye getirse de işi gücü, kaos, savaş, ayaklanma çığırtkanlığıyla kapitalizmin çökeceği haberini vermekten hiç bıkıp usanmadı. Aslında her iki kesim de kapitalizm çökecekten öte bir şey tanımıyorlar.

Bir troçkist sitede (World Socialist Web Site, “Die Corona-Pandemie und die Perspektive des Sozialismus”, 31. März 2020) “Salgın, kapitalizme dayalı bir toplumun iktisadi, sosyal, politik, kültürel ve hatta ahlaki iflasının yüksek derecede yoğunlaşmış biçimidir” tespiti yankı buluyor. Bugünlerde moda olan kavramla ifade edersek “total” kriz durumu. Başta devlet ve ideoloji olmak üzere bütün burjuva üst yapı kurumları (kültür, eğitim, sağlık vs.), alt yapı olarak ekonomi bir daha içinden çıkamayacağı kriz içindedir; bu onun “can çekişme” halidir, bütün cephelerde ölümüdür. Bu düşünceler, Lenin’in deyimiyle “hergele” Troçki’den kaynaklanmaktadır(1)...

Durum devrimci, ama aynı zamanda vahim. İşçi sınıfı, emekçi yığınlar mücadeleden geri kalmıyorlar, özne iddiasında olanlar laf üretmekten öteye geçmiyorlar, geçemiyorlar...

Devrim ve sosyalizm iddiamızı gerçekleştirmek için programatik anlayışımızı pratik mücadele ile buluşturamıyoruz; Kovid-19 günlerinde toplumsak yaşama ve ekonomik krize nasıl müdahale edeceğimizi bilemiyoruz; bu nedenle olsa gerek, bugünün sorunlarıyla değil, gelecegin ne kadar güzel olacağının felsefesini yapıyoruz...

Kovid-19 günlerini diktatör Erdoğan önderliğinde Türk burjuvazisi, toplumsal yaşamın her alanında ve ülke dışında topyekun saldırı için kullanıyor. Adeta bugünler bitmesin gibi bir hava içinde; bırakalım devrimcileri, burjuva muhalefete dahi göz açtırmak istemiyor; Kürt ulusunu imha ve yok etme politikasına bir mili sapmadan devam ediyor, Rojova’da, İdlib’de varlığını güçlendiriyor; İdlib’de savaş hazırlığını sürdürüyor; Libya’da durumu kendi lehine değiştirmek için yoğunlaştırılmış çabalarını sürdürüyor. Şüphesiz ki, burjuvazinin bu saldırılarını seyretmiyoruz, ama yapılması gereken bu kadar mı diye de kendimize sormamız gerekir! Şu Kovid-19 günlerinde emperyalist küreselleşmenin durumunu analiz etmek, sermayenin uluslararasılaşmasında geri adım olmazı analiz etmek yerine; dünya devrimi, komünizm romantizmi yerine Kovid-19 günlerinin dayattığı somut sorunlarla daha çok, daha yoğun uğraşmak gerekirdi, gerekmektedir.
Günümüzde ideolojik mücadele, sosyalizm ve komünizm üzerine romantizm yapmak değilidir...

Kovid-19’un, bu salgının işçi sınıfı ve emekçi yığınlarda oluşturduğu öfkeyi, faşist diktatörlüğe, kapitalist sisteme yöneltmek için yapılanların, daha doğrusu yaptıklarımızın yeterli olup olmadığını kendimize sormalıyız. Kapitalist sistem sınırına dayandı, can çekişiyor, çöküyor mavalını okumasını; ezbere konuşmasını bildiğimiz kadar, öncü olarak görevlerimizi yerine getrime konusunda biraz da kendimizi sorgulasak nasıl olur?...

Öncü iddiasında olanlar, burjuva uygarlığın, kapitalist uluslararasılaşmanın doruk noktasına vardığı günümüz koşullarında burjuvazinin bütün kendi yükünü işçi sınıfı ve emekçi yığınların sırtına yıkarken, öncü olarak kendisinin de o yükün altında kalıp, yok olup gideceğinin bilincinde dahi değiller...

Sosyalizm, komünizm, devrim romantizmi yerine (en azından onun yanı sıra); devrim, sosyalizm, komünizm üzerine fantezi yerine (en azından onun yanı sıra) her krizin; hele hele Kovid-19 karışımlı dört başı mamur bir ekonomik ve toplumsal krizin devrimci mücadele için kaçırılması, gelecek neslin kolay kolay affetmeyeceği bir fırsat olduğu üzerine biraz düşünsek ve ona göre hareket etsek nasıl olur?

Devam edecek:
(Kovid-19 karışımlı dünya ve Türkiye ekonomisinin seyri)

*

1) Marksizmin Savunulması, SSCB Savaşta” yazısında Troçki, diğer şeylerin yanı sıra şu tespiti yapar:
Kapitalizmin çöküşü, keza eski hakim sınıfın da çöküşü en son sınırlarına varmıştır. Bu sistemin varlığını sürdürmesi imkansızdır” (L. Troçki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Und was, wenn die sozialistische Revolution nicht vollendet wird?” alt başlığı altında. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html).
Bu iki cümlede kapitalizmin varoluş krizi içinde olduğu anlatılmaktadır.

Aynı yazısında Troçki “(II. Dünya Savaşının) toplumun kapitalizm temelinde yaşayabilemeyeceğini itiraz edilemez bir biçimde kanıtladığını“ savunur (L. Troçki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Der gegenwärtige Krieg und das Schicksal der modernen Gesellschaft” alt başlığı altında. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html).

Troçki burada da kapitalizmin son sınırına dayandığını, var oluş krizi içinde kıvrandığını anlatır. “IV. Enternasyonalin programı “Kapitalizmin Can Çekişme Mücadelesi ve IV. Enternasyonal'in Görevleri başlığını taşır. “Geçiş Programı kavramı parantez içinde ve ikinci sırada yer alır. Bir kısım Troçkistin, anlaşılan o ki, kapitalizm çöküyor, can çekişiyor anlamında heyecanla kullandığı “agoni” kavramıyla var oluşsal krizi içinde kıvranan, sistem krizi içinde olan kapitalizm kastedilmektedir.

İşçi sınıfının tarihsel rolünü artık yerine getiremeyecek durumda olduğunu, artık sayısal olarak çoğalmadığını iddia eden de Troçki'dir. “Çürüyen kapitalizm koşullarında proletarya ne sayısal olarak ne de kültürel olarak büyümektedir” diyordu Troçki (L. Trotzki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Das Proletariat und seine Führung” alt başlığı altında. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html).

Burada da Troçki dolaylı olarak, “Çürüyen kapitalizm koşullarında proletarya sayısal olarak büyümemektedir” diyerek kapitalizmin yok oluş içinde olduğunu söylemiş olur.

Kapitalizmin çöküşü, keza eski hakim sınıfın da çöküşü en son sınırlarına varmış“ ve kapitalist ”sistemin varlığını sürdürmesi imkansız“ olabilir. Bunun ötesinde “(II. Dünya Savaşı) toplumun kapitalizm temelinde yaşayabilemeyeceğini itiraz edilemez bir biçimde kanıtlamış“ olabilir ve “Çürüyen kapitalizm koşullarında proletarya sayısal olarak da büyümeyebilir”. Bu anlayışlar Troçkistler tarafından bir biçimde bugün de savunulmaktadır.

Ekonomik kriz dönemlerinde Troçkistler dahi, Troçki’nin teorilerine dayanarak ekonomik kriz açıklaması yapmaya yeltenmezler. Böyle bir çalışmasının olmadığını, ekonomiden anlamadığını onun tetikçileri de çok iyi biliyorlar. Ancak troçkistler işin kolayını bulmuşlar. Lenin’in deyimiyle bu “hergele”nin yukarıdaki görüşlerinden kapitalizmin çökeceği sonucunu çıkartmışlar ve gözlerini karartarak Marksizm-Leninizme saldırılarını sürdürmüşlerdir, sürdürüyorlar. Daha önce bir yazımda önermiştim. Mademki, Troçki ekonomik kriz konusunda yol gösterici, geleceği görüyor, şu Kovid-19’un dünya ekonomisini baskıladığı günlerde veya yalın haliyle dünya ekonomik krizi sürecinde bu “hergele”nin görüşlerinden de yararlanalım. Bakalım ne türden çözümler sunuyor!