Eylül ayının ikinci yarısında Avrupa karıştı. Petrol fiyatındaki artış, benzin ve başka akar yakıt fiyatlarına da yansıdı. Olağanüstü fiyat artışı, geniş tüketici yığınlar tarafından şiddetle protesto edildi. Belçika ve Fransa’da kamyon sahipleri ve köylülerin başlattıkları eylemler, diğer ülkelerde de yayıldı ve motorize araçlardan oluşturulan barikatlar, karayolu ulaşımını felç etti.
Petrol fiyatları neden arttı? Uluslar arası ticarette bir baril (159 litre) ham petrol bugünlerde 33 dolar üzerinde işlem görüyor. 1999’un başlarında ise 159 litre ham petrolün fiyatı yaklaşık 10 dolardı. Yani son on sene içinde petrolün fiyatı 33 dolardan 10 dolara düşmüştü.
Benzin fiyatlarının artırılması, esas itibariyle, petrol üreten ülkelerde üretimin azalmasına bağlanıyor. Bu savın gerçekle hiçbir ilişkisi yoktur. Çünkü söz konusu bu dönemde petrol üreten ülkelerde üretim düşüşü olmadı.
Petrol üreten ülkeler, burada söz konusu olan çoğunlukla OPEC-ülkeleri, petrol üretimi kapasitesi ve fiyat oluşumunda öyle pek etkili değiller. Çünkü petrol üretimi ve petrol ürünleri, çok uluslu şirketlerin tekelinde. Öyleyse fiyatlar neden arttı? Açık ki çok uluslu tekeller, spekülatif ticarete ve mevcut stokların tüketilmesine dayanarak fiyatların yükseltilmesini sağladılar. Bu tekellerin beklentileri, sadece, güncel fiyat artışıyla yetinmekle sınırlı değil. Bugünkü kargaşa ve oldu-bittiyle elde edilen fiyatlar, gelecekteki fiyat artışları için çıkış noktasını oluşturacaktır.
Petrol tekellerinin sadece 2000 yılının ilk yarısında elde ettikleri kar, devasa boyutta. Örneğin Fransız petrol tekeli Total/Fina/Elf’in bu yılın ilk altı ayında safi karı yüzde 165 oranında artarak 3,4 milyar euro’ya çıktı. BP Amaco’nun karı ise yüzde 256 oranında arttı. Hal böyle olmasına rağmen petrol tekelleri, fiyat artışlarının, örneğin benzin fiyatındaki artışların esas suçlusu olarak petrol üreten ülkeleri, bazen de dolar karşısında euro’nun değer kaybetmesini gösteriyorlar. Yani suçlu, başka yerde aranıyor. Oysa bunun suçlusu, petrol tekelleri ve onların devletleridir.
Fiyatların bu mevsimde artırılmasının başka bir nedeni daha var; kış mevsimi geliyor. Isınma sorunu, çoğunlukla petrol ürünleriyle hallediliyor. Donmak, üşümek istemeyen, ısınmak için petrol ürünlerini enerji olarak kullanmak zorunda. Fiyatlar ne kadar artarsa artsın bu ürünler satılacak ve enerji olarak tüketilecek. Sorunun bu yönü de bilindiği için, tekeller, fiyat artışlarının zamanlamasını çok iyi yaptılar.
Petrol ürünleri fiyatlarındaki artışa karşı Avrupa çapında –Avrupa’nın koşullarına göre radikal denebilecek protestolar yükseltildi. Fransa’da köylüler, nakliyat şirketleri, kamyon sahipleri, taksi şoförleri ve sahipleri, rafinerileri abluka altına alarak, otoyollarda, yol kavşaklarında araçlarıyla barikatlar kurarak bu soygunu protesto ettiler. Öyle ki, sadece 3000 kadar kamyonun 100 rafineriyi abluka altına alması petrol istasyonlarının yüzde 80’inde benzinin tükenmesine neden oldu. Bu protestolar, işçi ve emekçi yığınlar tarafından desteklendi. Protestocular, geniş yığınların sempatisini kazandılar ve sonuçta hükümet, kısmi taviz vermek ve fiyat artışını durdurmak zorunda kaldı. Belçika’da, Hollanda’da İtalya’da, Almanya’da ve İngiltere’de de benzeri eylemler gerçekleştirildi. İngiltere’de “üçüncü yol”cu Blair, akar yakıta yapılan zamları protesto edenler üzerine orduyu gönderme tehdidini savurdu. Tehdit, etkisiz kalmadı ve bazı rafineriler etrafında kurulan barikatlar kaldırıldı.
Bu eylemlerde sendikalar, gerçek yüzlerini bir kez daha teşhir etmekte geç kalmadılar. Bir taraftan, sendikalı da olan geniş yığınların haklı eylemi, diğer taraftan da hükümet politikalarına koşulmuş olma arasında kaldılar. Tamamen devlet yanlısı görünmek, yığınlar nezdinde tam prestij , inanırlık kaybı anlamına gelirken, eylemlere katılmamak, hareketin kendiliğinden gelişmesini kontrol altına alamamak ve burjuvaziye zarar verir boyutlara gelmesini engelleyememek anlamına geliyordu. Bundan dolayı sendikalar, sendika konfederasyonları, protestoları yarım ağızla sahiplenerek kontrol altına almaya çalıştılar. Diğer taraftan da hükümetleri, yığınları yatıştırıcı tedbirler almaya çağırdılar.
Şüphesiz ki geniş emekçi yığınları, fiyatlar üzerinde doğrudan etkileyici olanaklara sahip değiller. Ama akar yakıt fiyatlarıyla ilgili eylemlerin de gösterdiği gibi, yığınların harekete geçmesi, tekelleri ve hükümetleri geri adım atmaya zorlayabiliyor. Önemli olan, bu alanda da mücadelenin örgütlü ve istikrarlı bir biçimde sürdürülmesidir. Bunun için yığınların her zaman, her koşul altında güvenebileceği, inanabileceği, sahipleneceği, dinleyebileceği bir örgütünün; devrimci, komünist partisinin olması gerekir. Son eylemlerin yaygınlaştığı ülkelerde böylesi örgütlenmelerin olmaması, eylemlerin saman alevi gibi sönmesine, kendiliğindenci karakterini aşamamasına, sendika ve hükümet baskısı altında eritilmesine neden olmaktadır. Son protestoların radikal başlangıcı ve saman alevi gibi sönüşü ve sendika-hükümet işbirliği bunun böyle olduğunu göstermiştir.