deneme

22 Nisan 2001 Pazar

ESNAFIN KAÇINILMAZ SONU

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk gerçekleşti; Esnaf olarak tanımladığımız şehir küçük burjuvazisi, küçük üreticiler ve ticaret yapanlar hükümete karşı adeta ayaklandılar. Toplumun diğer kesimlerinden de; işçi sınıfı ve öğrenci gençlikten de destek alan küçük burjuvazinin bu kesimi, yığınlar; on binler halinde başta Ankara ve İstanbul olmak üzere birçok şehirde polisle çatışmaya girdi. Hâkim sınıflar bu yönde bir gelişmenin olabileceğini göz önünde tutarak sorunu, MGK’da da ele aldılar. Ama protestonun şiddeti diktatörlüğü şaşırttı.
Esnaf, yok oluşunun nedeni olarak hükümeti görüyordu. Küçük burjuvazinin bu kesimine göre hükümetin politikaları sonucunda ekonomi krize girmiş ve bu da esnafa yansımıştı. Esnaf, durumunun düzeltilmesini talep ediyordu. Burada önemli olan, esnafın taleplerinde ne kadar haklı olduğu değil. Önemli olan, esnaf diye tanımladığımız bu küçük burjuva kesimin, yok oluşunun gerçek nedenini görememesi ve yanlış adrese başvurmasıdır.
Kapitalist toplumun sosyal yapısı, sadece iki antagonist sınıftan (proletarya ve burjuvazi) oluşmaz. Kapitalist toplumda bu iki antagonist sınıf arasında yer alan ara sosyal tabakalar da vardır.
Marks ve Lenin, bu sosyal tabakaları, kapitalist toplumdaki konumları bakımından ele almışlar, incelemişler ve onların toplumdaki siyasi, ekonomik vb. konumlarını, karakterlerini tespit etmişlerdir.
Kapitalist/burjuva toplumda ara/orta tabakalar dendiğinde akla ilk gelen, küçük burjuvazidir.
Marks, “Artı Değer Üzerine Teoriler” (Kapital’in dördüncü cildi) üzerine yapıtında, “ama işçi kullanmayan, yani kapitalist olarak üretim yapmayan köylülerin ve bağımsız küçük zanaatçıların durumu nedir?” (C. 26/1, s. 382) derken şehirdeki ve kırsal alandaki küçük burjuvazinin durumunu kastediyordu. Küçük zanaatçılar/esnaflar ve köylüler, şehirde ve kırsal alanda küçük burjuvazi demektir ve küçük burjuvazi, kapitalist üretim biçiminin hâkim olduğu koşullarda hem kapitalist, hem de işçi konumundadır. Dolayısıyla, meta üreticisi olarak küçük burjuvazi, emekle sermayenin ayrışma sürecinde farklılaşır, meta üreticisiyle olan pazar ilişkisi, sermaye-emek mübadelesi olmaz. Bu, oldukça karmaşık bir süreçtir/olgudur. Bu karmaşıklık, küçük burjuvazinin üretim/mülkiyet ilişkisindeki konumundan kaynaklanır.
Marks, yukarıda adı geçen yapıtında konuya ilişkin olarak, devamla şöyle der:
“Kendi üretim araçlarıyla çalışan bu üreticilerin, sadece iş güçlerini yeniden üretmeleri değil, bilakis, konumlarının kendilerine müsaade ettiğinde kendi artı çalışmalarıyla veya ... onun bir kısmına el koymalarıyla artı değer yaratmaları mümkündür...
Bağımsız köylü veya zanaatçı iki kişiye ayrılmıştır... Üretim araçlarının sahibi olarak o, kapitalisttir. İşçi olarak o, kendi kendinin ücretli işçisidir. O, kendine, kendi ücretini, kapitalist olarak ödüyor ve karını, kendi sermayesinden elde ediyor. Yani o, işçi olarak kendi kendini sömürüyor...
Ayrışma, kişi, farklı fonksiyonları birleştirse de, esas ilişki olarak tespit edilir... Ekonomik gelişme, fonksiyonları, çeşitli kişilere dağıtır ve kendi üretim araçlarıyla üreten zanaatçı veya köylü, zamanla ya yabancı işi de sömüren küçük bir kapitaliste dönüşür, ya da üretim araçlarını kaybeder... ve ücretli işçiye dönüşür. Bu, kapitalist üretim biçiminin hâkim olduğu toplum biçimindeki esas eğilimdir” (s. 383/384).
Yani bu sosyal tabaka; küçük burjuvazi, sürekli ayrışım içindedir. Sürekli değişime uğrayan bu sosyal tabaka, bir taraftan kapitalist sınıfın, diğer taraftan da işçi sınıfının unsurlarını doğurmaktadır. Bu ayrışma süreci hem şehirde, hem de kırsal alanda geçerlidir.
Bu sosyal tabakanın sürekli değişime uğraması, sonuç itibariyle kapitalist toplumun küçük burjuvasız bir topluma dönüşeceği anlamına gelmez. Lenin, “Marksizm ve Revizyonizm” makalesinde buna ilişkin olarak şöyle der:
“Her kapitalist ülkede proletaryanın yanı sıra devamlı büyük bir küçük burjuva, küçük mülk sahibi tabakası vardır. Kapitalizm, sürekli küçük üretimden doğdu/doğmaktadır... bu yeni küçük üreticiler... kaçınılmaz olarak yeniden proletaryanın saflarına itilmektedirler.... Nüfusun çoğunluğunun ‘tamamen’ proleterleşmesinin zorunlu olduğuna inanmak büyük bir hatadır” (C.15, s. 27).
Demek oluyor ki kapitalizm, ne kadar gelişirse gelişsin, sürekli bir küçük burjuva tabaka var olacaktır.
Diğer taraftan kapitalizm, küçük üretime zorunlu olarak ihtiyaç duyar ve bu, küçük üretimin sürekli kendini yenilemesine, yani sermaye ve emeğin tek kişide; küçük üretimde kapitalistin ve işçinin tek kişide birleşmesine neden olur.
Bir ara tabaka olarak veya kapitalist toplumda orta tabakanın bir bölümü olarak küçük-burjuvazi, kendi içinde de gruplara ayrılır. Küçük-burjuvaziyi kendi içinde de gruplara ayıran olgu, onun hem işçi hem de kapitalist olarak, hangi tarz ve şartlarda bu fonksiyonu kendinde topladığıdır. Diğer bir deyişle; ister şehirlerde isterse de kırsal alanda olsun esas olan, küçük-burjuvazinin sanayi-sermaye ve emekle olan bağının tarz ve şartlarıdır. Tarz ve şartların diğer bir ifadesi olarak çeşitli ekonomik, sosyal-ekonomik faktörler, küçük burjuvazinin şehirde ve kırda sosyal alt gruplarına ayrışmasına neden olmaktadır.
Ayaklanan esnaf, şehir küçük burjuvazisinin; bu sosyal alt grupların temsilcisiydi.
Sanayi alanında küçük meta üreticileri, şehirsel küçük burjuvaziye dâhildirler. Bu üreticiler, kendilerine ait olan üretim araçlarıyla ya tek başlarına, ya aile efradının yardımıyla veya da sayısı sınırlı yabancı iş gücüyle (l-2 işçi) üretim yaparlar. Üretimin çapı ve yabancı iş gücü kullanımının sınırlı oluşu, bu üreticilerin, yabancı iş gücünün yarattığı artı değerden ziyade, kendi yarattıkları değer vasıtasıyla yaşamlarını sürdürdüklerini gösterir.
Aynı şekilde, küçük tüccarlar, ticaretle uğraşanlar, küçük dükkân sahipleri, küçük hizmet alanlarında faal olanlar (terziler, berberler vs.) vs. de küçük burjuvazinin birer parçasıdırlar.
Bu küçük burjuvazinin görmediği ve iktisadi çıkarlarından dolayı da göremeyeceği gerçeklik, onu yok edenin bizzat kapitalizm olduğudur. Kriz dönemlerinde uç noktalara varan yok oluş, kapitalizmin günlük “normal” seyri içinde, yani her gün gerçekleşiyor. Fabrikasyon üretim ve büyük marketler karşısında bu kesimin hiçbir şansı, rekabet etme olanağı yoktur. Hükümetin alacağı tedbirler de esnafı kurtaramaz. Onun geleceğini, bizzat içinde bulunduğu ilişkiler; kapitalizm belirlemektedir.
Esnafın, Türkiye toplumunun tarihsel gelişmesinde ne gibi bir önemi vardır? Bugün ülkemizde çalışabilir nüfusun yüzde 60 ila yüzde 64’ü küçük burjuva konumundadır. Bunların içinde şehir küçük burjuvazisinin önemli bir ağırlığı vardır. Dolayısıyla bu kesim, toplumumuzun gelişmesinde önemli bir rol oynayacak bir potansiyeli oluşturmaktadır ve bunu bilen hâkim sınıflar, bu kesimi kendi politikaları için sürekli kullanmışlardır ve kullanacaklardır da.
Bu güç karşısında tavrımız ne olmalıdır? Şüphesiz ki komünistlerin sorunu, küçük burjuvazinin sınıfsal çıkarları doğrultusunda mücadele etmek olamaz. Önemli olan, bu potansiyele, kendi kurtuluşunun da demokratik devrimde olduğunu kavratabilmektir. Antiemperyalist demokratik devrim, toplumun bu kesimini de yabancı sermayenin; emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin hâkimiyetinden kurtaracak ve onlara insan gibi yaşama olanağı sağlayacaktır. Kent ve de kır küçük burjuvazisi, proletaryanın yanı sıra devrimin temel gücüdür. Propaganda ve ajitasyonumuzda küçük burjuvazinin geleceğinin; kurtuluşunun mevcut sistemde değil, İşçi-Emekçi Sovyet Cumhuriyetleri Birliği’nde olduğunu işlemektir.