deneme

22 Ocak 2006 Pazar

Rosa ve Karl’ı Anmak


 
15 Ocakta on binlerce insan, R. Luxemburg, K. Liebknecht ve Lenin’i anmak için sokakları doldurdu. Gelenekselleşen bu anma, aynı zamanda enternasyonal bir gösteridir de. Çünkü bütün Alma örgütlerinin yanı sıra başka ülkelerden de bir çok parti ve örgüt bu gösteriye katılmaktadır.

Katledilmelerinden 87 yıl sonra da yığınlar tarafından anılmak, tarihte belli bir iz bırakmak demektir. Rosa ve Karl, II. Enternasyonal revizyonizmine karşı Lenin önderliğinde Bolşevik Partinin açtığı mücadele sürecinde ideolojik olarak çelikleştiler. Emperyalist savaşa, sosyal pasifistlere ve sosyal şövenlere karşı mücadelede Karl ve Rosa, hem ulusal hem de enternasyonal alanda ön planda yer aldılar. Onların bu alandaki mücadelesi Alman proletaryasının, sosyal demokratlaşan, burjuva düzen partisine dönüşen, karşı devrimci rol oynamaya başlayan SPD’den kopmasında ve sosyalizm için mücadeleye yönelmesinde çok önemli, evet belirleyici bir rol oynamıştır. Onların bu mücadelesinin hem Alman proletaryası hem de Avrupa proletaryası bakımından ne denli önemli olduğu Lenin tarafından sürekli vurgulanmıştır.

Rusya’da Bolşevik Parti önderliğinde Ekim Devrimi gerçekleştirildiğinde sosyalizm ve Marksizm adına Menşeviklerin, Kautskiciler başta olmak üzere II. Enternasyonal döneklerinin; I. Dünya Savaşının da gösterdiği gibi burjuvazilerine karşı devrim için savaşacaklarına burjuvazilerinin yanında yer alan hainlerin Marksizm’e ve onun pratiği olan Ekim Devrimine karşı saldırıları, oluşmakta olan Sovyet düzenini yıkmak için silahlı saldırıya girişen dünya burjuvazisinin eyleminden daha önemsiz değildi. İşte böylesi bir süreçte Karl ve Rosa, yalnız kalma pahasına da olsa burjuvaziye karşı her alanda ön cephede mücadele etmişlerdi. Onlara bu mücadelelerinde, bu korku tanımayan atılımlarında yol gösteren Ekim Devrimi ve Bolşevik Parti olmuştu.

II. Enternasyonal oportünizmi, devrimci partileri örgütsel olarak da tasfiye etmişti. Partilerin ezici çoğunluğunda devrimci mücadelenin yerini pasifleşmek, dağılmak, etkisizleşmek ve nihayetinde bir kısmında da burjuvazinin maşası olmak almıştı. Bu süreç, en acı bir şekilde Almanya’da yaşanmıştır. Bu süreci bizzat yaşayanlar olarak Rosa ve Karl, SPD içinde, SPD içinden hareketle yeni bir örgütlenmeye gitmeye; Alman proletaryasının devrimci örgütünü kurmaya yönelmişlerdi. Spartakist örgütlenmesi, bu çıkışın doğrudan sonucudur. Spartakist, KPD’nin kurulması demektir.

Onlardan öğrenilmesi gereken çok şey var. Avrupa Konseyi komünizmi suç saymak için hazırlık içinde. Emperyalist küreselleşmenin etkisi sonucunda Avrupa’da örgütlü mücadele anlayışı neredeyse dibe vurmuş durumda. Devrim fikri, ideolojik mücadele anlayışı yerini reformlar için mücadeleye ve sınıf uzlaşmacılığına bırakmış. Sosyal hareketlerin tepesine çöreklenmiş olan reformist ve pasifist burjuvazi, “başka bir dünya mümkündür”ü, inatla “sosyal devlet” için mücadele olarak kavramamızı istiyor.
Avrupa’da emperyalist burjuvazi, bir taraftan reformistleriyle ve pasifistleriyle işçi sınıfını sosyalizm için mücadeleden, devrimci mücadeleden uzaklaştırmaya çalışırken, diğer taraftan da Avrupa Konseyi’nde komünizmi “suç” sayarak burjuva düzene karşı her tepkimizi yasaklamaya çalışıyor. Bu koşullarda; sosyalizm, devrim, örgütlü mücadele vb. kavramların içinin boşaltıldığı koşullarda Rosa ve Karl’ın mücadele anlayışları daha da önemli oluyor. Onlar, bir avuç komünist olarak göğü fethetme ruhuyla hareket etmişlerdi. İdeolojisini tanımayan, kavramayan bir işçi sınıfının tarihsel misyonunu da kavramayacağını ve başka sınıfların; başka güya Marksist akımların peşine takılacağının kaçınılmaz olduğunu; neye karşı niçin mücadele ettiğini bilmeyen bir işçi sınıfının devrim için mücadeleyi kavramayacağını; kendi siyasal örgütlenmesine; Marksist-Leninist partisine sahip olmaya bir işçi sınıfının düzen sınırlarını zorlayamayacağını çok iyi gördükleri için, ideoloji, teori, siyasal pratik ve örgütlenme alanlarında mücadelelerinde taviz vermemişlerdir. İlkeli olmak budur. Avrupa işçi sınıfı, her bir ülkede onun siyasal önderi olma iddiasında olan örgütler, Rosa ve Karl’ın bu özelliklerini özümsemeden yol alamazlar.

Her yıl düzenlenen bu anmanın, revizyonistler ve reformistler tarafından “cenaze töreni”ne dönüştürülmesine karşı mücadele edilmelidir. Şöyle bir karşılaştırma yapabiliriz: Türkiye’de Taksim’e çıkmak ne kadar önemliyse, Almanya’da da bu anmanın reformistlerin ve revizyonistlerin etkisinden kurtarılması o kadar önemlidir. Bu anma yürüyüşü, her katılana belli bir coşku vermekte, onda belli bir ruh uyandırmakta, evet geçici de olsa katılanı militanlaştırmakta. Alman burjuvazisi ve revizyonistler anmanın bu özelliklerini yok etmek için büyük çaba harcamaktalar. Bunun bilincinde olmalıyız.

Lenin, Rosa ve Karl’ı revizyonistler, onların düşüncelerindeki, eserlerindeki devrimci ruhu fosilleştirmek, öldürmek için anıyorlar. Onların düşüncelerinin ve eylemlerinin burjuva düzene hapsedilebileceğini göstermek için anıyorlar. Bunun ötesinde işçi sınıfının tepkisini yönlendirmek için anıyorlar. Almanya’da devrimci hareket bunun bilincinde olmalıdır.
Bu önderlerimizin mirası bu unsurlara bırakılamaz.