Gıda maddeleri fiyatlarının olağanüstü artması, milyonlarca insanı açlık ve sefaletle, bunun ötesinde açlıktan ölümle karşı karşıya bırakmıştır. Her gün 25 milyon insan açlıktan ve yoksulluktan kaynaklanan hastalıklardan dolayı ölmektedir. Dünya nüfusunun büyük çoğunluğu için temel gıda maddeleri olan mısır, buğday, soya, pirinç gibi tarımsal ürünleri fiyatı son birkaç yıl içinde iki mislinden fazla artmıştır.
Almanya’da gıda maddelerinde fiyat artışı Mart ayında (2008) yüzde 7,8 ila yüzde 9,6 oranlarında; Çin’de yüzde 18 ve Hindistan’da yüzde 11 oranında; Meksika’da mısır fiyatı yüzde 150 oranında; Burkino Faso’da yüzde 65 oranında; Türkiye’de pirinç fiyatı son üç ayda yüzde 130 oranında artmıştır.
Buğday, mısır, pirinç, süt veya yağlı tohumlar ve başkaca tarım ürünleri fiyatları geçen birkaç ay içinde genel olarak yüzde 20 ila yüzde 30 arasında, bazı yerlerde de yüzde 100 oranında artmıştır. Bu durumdan büyük ölçüde gıda maddeleri; tarım ürünleri ithal eden ülkeler etkilenmektedir.
Son bir sene içinde sadece yazlık buğdayda fiyat artışı yüzde 400; 2005’ten bu yana gıda maddelerinde fiyat artışı yüzde 75 oranlarında gerçekleşti. ABD’de 2008’de üretilecek olan mısırın yüzde 33’ü bio-yakıt için kullanılacak.
BM’e göre fiyat artışlarının sonu geleceğe pek benzemiyor.
Tarımsal Gelişme Uluslararası Fonu’nun açıklamasına göre temel gıda maddelerinde yüzde bir oranlık bir artışın açlıkla karşı karşıya kalan insan sayısını 16 milyon daha artırmaktadır. Yani yüzde birlik bir oran ek olarak 16 milyon insanın aç kalmasına neden olabilecektir. Aynı kurumun yaptığı hesaplamaya göre bu böyle giderse 2025 yılında 1,2 milyar insan kronik açlıkla karşı karşıya kalacaktır.
Geçen hafta gıda maddeleri fiyatının artışı nedeniyle dünya çapında yaygınlaşan „açlık ayaklanması“ndan bahseden ve yoksul ülkelerin mali olarak desteklenmesini talep eden BM-Dünya Gıda Programı, aksi taktirde gıda maddeleri yardımlarının tayına bağlanacağını açıkladı.
IMF de temel gıda maddelerinde fiyat artışından tedirgin olmuştur. IMF Başkanı D. Strauss-Kahn, gıda maddelerindeki fiyat artışını mali sektördeki güncel kriz kadar sorunlu olduğunu, fiyat artışlarından dolayı dünya çapında 100 milyon insanın “derin sefalet”le karşı karşıya kalacağını açıklıyor. Bu baya göre fiyat artışları çok sayıda ülkede „iktisadi altüst oluşlara ve kişisel acı çekmeye“ neden olacakmış! Birçok ülkede temel gıda maddelerinde fiyat artışından dolayı patlak veren protestolar, genel grevler Strauss-Kahn’ın ne denli haklı (!) olduğunu gösteriyor. Ama insanlığın açlıkla karşı karşıya kalmasında IMF dayatmalarının, tarım alanında çok uluslu veya tek uluslu tarım tekelleri lehine öne sürülen „reform“ taleplerinin hiç payı yok mu?
BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Genel Sekreteri J. Diouf, artan gıda maddeleri fiyatı bağlamında „ağır sosyal huzursuzluğun“ patlak vereceğinden bahsediyor. Onun huzursuzluk dediği dünya çapında milyonların katıldığı protestolardır. J. Diouf, dünya çapında „huzursuzluk“tan, biyo yakıt üretiminden bahsediyor, ama fiyat artışlarında bağlayıcı sorumluluğu olan spekülatörleri anmıyor bile.
Açlık protestoları Haiti’de hükümeti devirdi, Tunus’ta açlık protestoları düzenlenmesini beraberinde getirdi (Bu ülkede gıda maddeleri fiyat artışı Şubat ayında yüzde 8,6 oranındaydı). Burkino Faso’da fiyat patlamasına karşı iki günlük genel greve gidildi. Mısır’da halk tarım ürünlerindeki fiyat artışını protesto etmek için kitlesel olarak sokağa döküldü. Fas’ta, Senegal’de, Mauretanya’da, Bangladeş’te, Pakistan’da, Endonezya’da, Meksika’da, Arjantin’de, Gine’de, Kamerun’da, Yemen’de, BAE’inde; kısaca dünyanın hemen her yerinde milyonlarca insan temel gıda maddelerindeki hızlı ve olağanüstü artışı protesto etmek için çatışmayı da göze alarak sokakları doldurdular.
Gıda maddelerindeki fiyat artışı bazı burjuva yorumcular tarafından kötü hasatın bir sonucu olarak gösterilmektedir. Ayrıca, beslenme alışkanlıklarınızdaki değişim, doğa koşullarındaki değişme; kapitalizmin doğayı tahribinden dolayı kuraklık ve aşırı yağışlar vb. de fiyat artışlarının nedenleri olarak sayılıyor. Bu tali nedenleri önplana çıkartmak gerçek nedeni gizlemenin bir yoludur. Boşuna bir çaba, tam bir demagoji.
Temel gıda maddelerindeki fiyat artışının nedeni kapitalizmdir. Gıda maddeleri de aynen diğer metalar gibi dünya pazar koşullarından; bu pazardaki gelişmelerden, arz ve talepten bağımsız olarak ele alınamaz. Artan fiyatlar yoğun ve yaygın satın almaya neden olur. Bu da fiyatları artırır. Salt bu nedenden dolayı, örneğin buğday fiyatları Şubat sonu itibariyle yüzde 25 oranında artmıştır. Fiyatların böyle gelişmesinde kışkırtıcı olan ve kazanan spekülatörlerdir. FAO’nun hesaplamalarına göre örneğin 2007-2008 döneminde dünyanın en yoksul ülkesi tahıl ithalatı için yüzde 56 oranında daha fazla bir miktarı ödemek zorunda kalmışlardı. Öyle ki, bazı Afrika ülkeleri yüzde 74 oranında daha fazla ödemek zorunda kalmışlardı. Daha önceki dönemde; 2006-2007’de ise gıda maddeleri ithalatında fiyat artışları yüzde 37 oranındaydı. Bundan kazançlı çıkanlar, küçük tarım üreticileri değil, uygun koşulları kollayan veya yaratan spekülatörlerdir.
Dünya çapında gıda maddeleri rezervlerinin yetersiz kalmasında bazı tarım ürünlerinin biyo yakıt üretimi için kullanılmasının da bir rolü vardır. Ama şimdiki haliyle ekim alanları ve üretim, gıda maddelerinde bir yetersizliğe neden olmamaktadır. Tarımsal alanda gıda maddeleri üretiminden bio-yakıt üretimine geçiş, başlangıç aşamasında olan bir süreçtir, yoğun olarak son 5 senede yaşanan bir süreçtir ve bu sürecin ilerlemesi durumunda tarımda yapısal bir krizin patlak vermesi büyük bir olasılık olur. Ama belirttiğimiz gibi, sürecin böyle bir aşamasına henüz gelinmemiştir. Örneğin ABD’de 40 milyon ton mısırın gıda maddesi olarak değil de, bio-yakıt hammaddesi olarak kullanılması, mısır fiyatlarındaki fiyat artışının tali bir nedeni olabilir. Esas neden olarak Chicago spekülatörleri görülmelidir. Yani bio-yakıt meselesi tali bir nedendir. Söz konusu maddelerde fiyat artışlarının nedeni esas itibariyle spekülasyon kaynaklıdır.
Tarım alanındaki spekülasyon, fiyat artışları, tarım sanayini pek fazla zorlamıyor. Bu sektör, bir taraftan ürün stoku yaparken –ki bu da fiyatları artırıyor- diğer taraftan da gıda pazarlarını kontrol ediyor.
Tartışama götürmez gerçek şu ki, bugün söz konusu olan dünya çapındaki açlık, gıda maddeleri eksikliğinden, gıda maddelerinin yetersiz üretiminden kaynaklanmamaktadır, tam tersine dünyada bütün insanlığı doyuracak kadar gıda maddeleri vardır. Sorun, bu maddelerin kimin mülkiyetinde olduğudur. Burada sorun, neyin ne kadar üretileceğinde ve paylaşılacağındadır. Milyonların aç kalması ve açlıktan ölmesi, mülkiyetin kapitalist işletmelerin elinde olduğu koşullarda, azami kar peşinde koşan sermayenin umurunda değildir. İnsanlığı açlıkla yüz yüze getiren kapitalist sistemdir.
Unutmamak gerekir ki kapitalizm koşullarında gıda maddeleri de, aynen başka metalar; sanayi ürünleri gibi metadır ve pazarlarda yapılan spekülasyona tabidir. Ekonomik ve mali krizden dolayı yeterli kar elde edemeyen sermaye kaçınılmaz olarak başka alanlarda spekülasyona yönelmekte; hammaddeler, gıda maddeleri üzerinde spekülasyon yapmaktadır. Bu anlamda gıda maddelerinde fiyat artışının nedeni, dünya çapında devam eden mali kriz olgusundan ve patlak vermesi zaman meselesi olan ekonomik krizden bağımsız olarak düşünülemez. Altın fiyatlarının, petrol fiyatlarının veya başka madenlerde fiyatların olağanüstü arttığı koşullarda gıda maddeleri üzerinde spekülasyon niçin yapılmasın?
Sermaye açısından önemeli olan, azami kardır. Bu olanağı tarım alanında görüyorsa orda yapacağını yapar. Son zamanlarda uluslararası alanda spekülatif sermayenin gıda maddelerinde yatırıma duyduğu ilgi bilinmiyor değil. Bu sermaye büyük ölçekte gıda maddeleri satın alıyor, istifliyor ve böylece fiyatların artmasını bilerek kamçılıyor. Tam da bu nedenden dolayı dünya ölçeğinde bir ton pirincin fiyatı 500 dolardan 1000 dolara fırlamıştır. Sonuçları ortada.
Temel gıda maddelerinin görünüşteki yetmezliğine; arzın talebi karşılayamamasına ve patlak veren ve dünya çapında yaygınlaşan protestolara bakarak bir tarım kriziyle karşı karşıya olduğumuz sonucuna varmak yanlış olur.
Sanayi sektöründe olduğu gibi tarım sektöründe de fazla/aşırı üretim krizleri söz konusudur. Nasıl ki pazarların sanayi ürünleriyle dolup taştığı dönemlerde periyodik olarak ekonomik kriz/fazla üretim krizleri patlak veriyorsa, pazarların tarımsal ürünlerle de dolup taştığı dönemlerde tarımda ekonomik kriz/fazla üretim krizi patlak verir. Ama bu krizlerin devreviliği, periyodikliği yoktur. Şüphesiz ki, tarım krizlerinin de temelini kapitalizmin temel çelişkisi –üretimin toplumsal karakteri ve ona özel mülkiyet temelinde el koyuş- oluşturur. Bu, sanayi krizlerinde de böyledir. Tarım krizinin olasılığı da meta üretiminde aranmalıdır.
Bugün açısında tarım krizi AB için geçerlidir. Gerçekten de AB depoları tıka basa tarım ürünleriyle doludur. AB tarımında bir fazla üretim krizi söz konusudur ama diğer taraftan da yaşadığımız gibi milyonlarca insan açlığa, açlıktan ölüme mahkûm edilmektedir.
Günümüzde dünya çapında çalışabilir nüfuzun sadece yüzde 20’sinin çalışmasıyla bütün insanlığın tüketimi karşılanabiliyor. Keza tarım alanındaki üretimle de 8 milyardan fazla insanın beslenmesini sağlanabilir. Ama üretim araçlarının ve ürünün mülkiyeti kapitalistlerin elinde olduğu ve onlar da ihtiyaç amaçlı değil, kar amaçlı üretim yaptıkları için –başka türlü de olamaz- insanlık sanayide belli dönemlerle patlak veren, tarımda da belli dönemlere bağlı olmadan patlak veren fazla üretim krizleriyle, kronikleşmiş kitlesel işsizlikle karşı karşıya kalmaktadır. İnsanlığı yoksulluğa, sefalete, işsizliğe, açlığa mahkûm eden kapitalizmdir. Milyonlarca insanı açlıktan öldüren kapitalizmdir. Sorunun çözümü kapitalizmde aranamaz, aranmamalıdır. Sorunun çözümü, yegâne alternatifi sosyalizmdir.
Başka bir yazıda tarım krizini ela alabilir ve sanayide ekonomik krizle karşılaştırmasını yapabiliriz.