Konjonktür
devreviliğinin devrimci dönüşümler üzerindeki etkisi
İşçi
sınıfının yaşam koşulları üzerindeki olumsuz etkisinden ve
üretici güçler ve üretim ilişkileri arasındaki çelişkileri
açığa çıkarmasından dolayı ekonomik krizler, siyasi altüst
oluşun önemli bir kaldıracı olurlar (Marks;
Grundrisse, s. 139).
Marks’a
göre, “ücretlerin birbirini takip eden yükselmesi ve düşmesi
ve bundan kaynaklanan üretimin mevcut örgütlenmesindeki işçiler
ve fabrikatörler arasındaki çatışmalar, işçi sınıfının
mücadele ruhunu canlı tutmak, bu sınıfı hâkim sınıfın
saldırılarına karşı yegâne büyük bir birlikte birleştirmek
ve onu, üretim aletlerinin...düşüncesiz, az veya çok beslenmiş
duygudaşlığından uzak tutmak için vazgeçilmez
araçlarıdır”(Marks; C. 9, s. 170. “Türkiye’ye
Karşısında Rus Politikası-İngiltere’de İşçi Hareketi”).
“Sınıfların
uzlaşmazlığına dayanan bir toplum düzeninde –köleciliği,
sadece sözde değil, fiiliyatta önlemek istiyorsak- mücadeleye
atılmalıyız. Grevlerin ve koalisyonların değerini doğru taktir
etmek için, ekonomik sonuçlarının görünürdeki önemsizliğine
aldanmamalıyız, bilakis her şeyden önce moral ve siyasi
etkilerini göz önünde tutmalıyız. Uzun, birbirini takip eden
gevşeme, açılıp serpilme, yükseliş, kriz ve yoksulluk
aşamaları, modern sanayin periyodik tekrarlanan (bu)
aşamaları olmaksızın, bundan kaynaklanan ücretlerin ve işçilerle
fabrikatörler arasındaki mücadelenin iniş ve yükselişi
olmaksızın, ücretlerin ve karların tam uyumluluğu içinde
dalgalanmaları olmaksızın…işçi sınıfı, maneviyatı
kırılmış, zayıf karakterli, tükenmiş, boyun eğen bir yığın
olur ve onun kendi gücüyle bağımsızlaşması… mümkün olmaz”
anlayışındadır (Agk. s. 170/171).
Söylenen
oldukça açık: Ekonomik mücadeleler, sınıf ruhunu canlı
tutuyor, mücadeleye atılma isteğini güçlendiriyor. Bu
mücadeleler, moral ve siyasi etkilerinden dolayı devrimci altüst
oluşların zorunlu bir önkoşulu oluyor. İşçi sınıfının
yaşam koşullarını kötüleştiren ve genel iktisadi perspektifi
değiştiren ekonomik krizler, işçiler ve kapitalistler arasındaki
ilişkiyi de değiştirici bir etkide bulunuyor. Bundan dolayı
ekonomik kriz, periyodik olarak sürekli gelişiyle burjuva toplumun
giderek daha şiddetli, kapsamlı ve tehlikeli bir biçimde
sorgulanmasına neden oluyor.“Tüm burjuva toplumun varlığını
dönemsel yinelenmeleriyle her seferinde daha tehdit edici bir
biçimde sorguya çeken ticari krizlerin sözünü etmek yeterlidir”
(K. Manifesto).
Devreviliğin
hızının kesildiği aşamada, yani kriz döneminde devrimci durum
faktörleri güçlenir, ama devreviliğin yükseliş aşamasında
–ekonomik gelişmenin açılıp-serpildiği dönemde- devrimci
durum faktörlerinin etkisi zayıflar. Engels, iktisadi açılıp
serpilme dönemlerinin proletaryayı burjuvalaştırdığını
(Marks’a 7 Ekim 1858 tarihli mektubundan), moralsizleştirdiğini
(Marks’a 17 Aralık 1857 tarihli mektubundan),
uyuşuklaştırdığını (Marks’a 7 Aralık 1857 tarihli
mektubundan), genel olarak siyasi hareketleri
cesaretsizleştirdiğini (Kautsky’ye mektubu, 8 Kasım 1884),
devrimi kırdığını (umutsuzlaştırdığını) ve gericiliğin
zaferine temel teşkil ettiğini (Bernstein’a
mektubu, 25–31 Ocak 1882) yazar ve şöyle der: “Tam
istihdamlı ve iyi ücretlendirilmiş bir işçi sınıfı ile
bırakalım devrim yapmayı, siyasi kampanya bile düzenlenemez”
(“Fransız Proleterlerinin Pasifliğinin Nedenleri”
makalesinden)
Devreviliğin
yükseliş aşamasında; birikim koşullarının uygun olduğu
süreçte “sermayeye bağımlılık ilişkileri tahammül
edilebilir olur” (Kapital, C. I’den) ve böylece işçiler,
“zevk alanlarını genişletebilmekteler; giysi, ev eşyası vb.
gibi tüketim fonlarına bazı ekler yapabilmekteler ve küçük bir
yedek-fon parası ayırabilmekteler” (Agk.) Böylesi
dönemlerde bu olanaklar, “ücretli işçinin kendisi için
dövmüş olduğu altın zincirin uzunluğunda ve ağırlığındaki
bir gevşemedir” (Agk.)
Şüphesiz
ki devreviliğin yükseliş –ekonomik gelişmenin
açılıp-serpildiği- dönemlerinde de işçi sınıfı, ekonomik
mücadele sürdürmektedir. Ama bu mücadelelerin devrimci dönüşüm
üzerindeki etkisi, Marks’ın “Felsefenin Sefaleti”nde
belirttiği gibi zayıf kalmaktadır: “1844 ve 1846 yıllarında
grevlerin, önceki zamana nazaran daha az dikkat çekmelerinin
nedeni, bunun, İngiliz sanayi için ilk açılıp serpilme yılları
olmasıdır” (C. 4, s. 177).
Engels
de 1847 “dünya ticaret krizi, Şubat-Mart Devriminin esas
anasıydı. 1849 ve 1850’de (yaşanan) sanayisel tam açılıp
serpilme, yeniden güçlenen Avrupa gericiliğinin canlandırıcı
gücüydü” der (C. 7, s. 512,Fransa’da Sınıf
Mücadelelerine Giriş- 1895 baskısı).
Marksizm,
kapitalizmde devrimci durumun, konjonktürün gerilediği
dönemlerde, kriz dönemlerinde oluştuğunu öğretiyor:“Burjuva
topulumda üretici güçlerin dolgun geliştiği genel açılıp
serpilme (döneminde)... gerçek bir devrimden söz edilemez. Böyle
bir devrim, ancak, her iki faktörün; modern üretici
güçlerin ve burjuva üretim biçimlerinin
birbirleriyle çelişkiye (aç. M.) düştüklerinde
mümkündür” (Marks-Engels; “Revue, Mai
bis Oktober 1850”).
Marksizm,
‘devrimci altüst oluşlar, değişimler için ekonomik krizler
zorunludur, sorunun olmazsa olmazıdır, ama devrimci dönüşümleri
gerçekleştirmek için hiç de yeterli değildir. Bu dönüşümü
gerçekleştirmek için komünist partisinin eylemi gereklidir. Böyle
bir parti olmaksızın, devrimci dönüşümleri gerçekleştirmek
imkânsızdır’ diye öğretiyor. Marks’ın deyimiyle “bu
gibi altüst oluşların incelenmesinde, daima, iktisadi üretim
koşullarının maddi altüst oluşu ile –ki, bu, bilimsel bakımdan
kesin olarak saptanabilir- hukuki, siyasi, dinsel, artistik ya da
felsefi biçimleri, kısaca, insanların bu çatışmanın bilincine
vardıkları ve onu sonuna kadar götürdükleri ideolojik şekilleri
ayırt etmek gerekir” (Politik Ekonomiye
Katkı- Önsöz).
Marks
ve Engels’in yukarıdaki anlayışları; ekonomik kriz ve devrimci
durum arasında bağ kuruşları, soruna mekanik yaklaştıklarının
bir göstergesi olarak kavranmamalıdır. Bu anlayışlarıyla
sadece, devrimci durumun oluşmasında ekonomik krizlerin önemli bir
faktör olduğunu vurguluyorlar. Hepsi bu kadar. (Konuya ilişkin
anlayışları için bkz.1).
Konjonktür
devreviliğinin devrimci dönüşümler üzerindeki etkisi ancak ve
ancak somut talepler doğrultusunda atılan adımlarla ve mücadele
biçimleriyle sağlanabilir. Kriz döneminde mücadelenin normal
koşullarda önplana çıkmayan birtakım özgün yönleri önplana
çıkabilir. Önemli olan bunu görebilmek ve ona göre hareket
edebilmektir. Kriz döneminin devrimci mücadelenin her zamankinden
daha güçlü ilerletebileceği koşullar sunduğu, bu dönemin,
devrimci mücadeleyi, işçi sınıfı ve emekçi yığınları
örgütlemede bir nevi fırsat dönemi olduğu unutulmamalıdır.
1
(1848:K.
Manifesto; 1849: M-E; C. 34, s. 515, “Tribune”ün Karl Marks ile
Söyleşisi”, 18 Aralık 1878; C. 27, s. 516, Marks’ın J.
Weydemeyer’e mektubu, 19 Aralık 1849; 1850, C. 7, s. 440; 1851,
C. 27, s. 598, Marks’ın F. Freiligrath’a mektubu, 27 Aralık
1851; 1853, C. 9, s. 320, Marks; “Politische
Schachzüge-Brotknappheit in Europa”; 1857, C. 29, s. 117, 153,
Engels’in Marks’a 31 Mart 1857 tarihli ve Marks’ın da
Engels’e 11 Temmuz 1857 tarihli mektupları; 1858, C. 29, s. 360,
Marks’ın Engels’e 8 Eylül 1858 tarihli mektubu; 1859, C. 29,
s. 572, Marks’ın F. Weydemeyer’a mektubu, 1 Şubat 1859; 1862,
C. 30, s. 641, Marks’ın L. Kugelmann’a mektubu, 28 Aralık
1862; 1863, C. 30, s. 324, Marks’ın Engels’e mektubu, 13 Şubat
1863; 1875, “Kapital” üzerine mektuplar; s. 225, Marks’ın
Lawrow’a yazdığı 18.6 1878 tarihli mektup; 1881, C. 35, s. 161,
Marks’ın F. D. Nieuwenhuis’e mektubu, 22 Şubat 1881).