deneme

14 Nisan 2008 Pazartesi

Konjonktür devreviliğinin devrimci dönüşümler üzerindeki etkisi


Konjonktür devreviliğinin devrimci dönüşümler üzerindeki etkisi

İşçi sınıfının yaşam koşulları üzerindeki olumsuz etkisinden ve üretici güçler ve üretim ilişkileri arasındaki çelişkileri açığa çıkarmasından dolayı ekonomik krizler, siyasi altüst oluşun önemli bir kaldıracı olurlar (Marks; Grundrisse, s. 139).

Marks’a göre, “ücretlerin birbirini takip eden yükselmesi ve düşmesi ve bundan kaynaklanan üretimin mevcut örgütlenmesindeki işçiler ve fabrikatörler arasındaki çatışmalar, işçi sınıfının mücadele ruhunu canlı tutmak, bu sınıfı hâkim sınıfın saldırılarına karşı yegâne büyük bir birlikte birleştirmek ve onu, üretim aletlerinin...düşüncesiz, az veya çok beslenmiş duygudaşlığından uzak tutmak için vazgeçilmez araçlarıdır”(Marks; C. 9, s. 170. “Türkiye’ye Karşısında Rus Politikası-İngiltere’de İşçi Hareketi”).

Sınıfların uzlaşmazlığına dayanan bir toplum düzeninde –köleciliği, sadece sözde değil, fiiliyatta önlemek istiyorsak- mücadeleye atılmalıyız. Grevlerin ve koalisyonların değerini doğru taktir etmek için, ekonomik sonuçlarının görünürdeki önemsizliğine aldanmamalıyız, bilakis her şeyden önce moral ve siyasi etkilerini göz önünde tutmalıyız. Uzun, birbirini takip eden gevşeme, açılıp serpilme, yükseliş, kriz ve yoksulluk aşamaları, modern sanayin periyodik tekrarlanan (bu) aşamaları olmaksızın, bundan kaynaklanan ücretlerin ve işçilerle fabrikatörler arasındaki mücadelenin iniş ve yükselişi olmaksızın, ücretlerin ve karların tam uyumluluğu içinde dalgalanmaları olmaksızın…işçi sınıfı, maneviyatı kırılmış, zayıf karakterli, tükenmiş, boyun eğen bir yığın olur ve onun kendi gücüyle bağımsızlaşması… mümkün olmaz” anlayışındadır (Agk. s. 170/171).

Söylenen oldukça açık: Ekonomik mücadeleler, sınıf ruhunu canlı tutuyor, mücadeleye atılma isteğini güçlendiriyor. Bu mücadeleler, moral ve siyasi etkilerinden dolayı devrimci altüst oluşların zorunlu bir önkoşulu oluyor. İşçi sınıfının yaşam koşullarını kötüleştiren ve genel iktisadi perspektifi değiştiren ekonomik krizler, işçiler ve kapitalistler arasındaki ilişkiyi de değiştirici bir etkide bulunuyor. Bundan dolayı ekonomik kriz, periyodik olarak sürekli gelişiyle burjuva toplumun giderek daha şiddetli, kapsamlı ve tehlikeli bir biçimde sorgulanmasına neden oluyor.“Tüm burjuva toplumun varlığını dönemsel yinelenmeleriyle her seferinde daha tehdit edici bir biçimde sorguya çeken ticari krizlerin sözünü etmek yeterlidir” (K. Manifesto).

Devreviliğin hızının kesildiği aşamada, yani kriz döneminde devrimci durum faktörleri güçlenir, ama devreviliğin yükseliş aşamasında –ekonomik gelişmenin açılıp-serpildiği dönemde- devrimci durum faktörlerinin etkisi zayıflar. Engels, iktisadi açılıp serpilme dönemlerinin proletaryayı burjuvalaştırdığını (Marks’a 7 Ekim 1858 tarihli mektubundan), moralsizleştirdiğini (Marks’a 17 Aralık 1857 tarihli mektubundan), uyuşuklaştırdığını (Marks’a 7 Aralık 1857 tarihli mektubundan), genel olarak siyasi hareketleri cesaretsizleştirdiğini (Kautsky’ye mektubu, 8 Kasım 1884), devrimi kırdığını (umutsuzlaştırdığını) ve gericiliğin zaferine temel teşkil ettiğini (Bernstein’a mektubu, 25–31 Ocak 1882) yazar ve şöyle der: “Tam istihdamlı ve iyi ücretlendirilmiş bir işçi sınıfı ile bırakalım devrim yapmayı, siyasi kampanya bile düzenlenemez” (“Fransız Proleterlerinin Pasifliğinin Nedenleri” makalesinden)

Devreviliğin yükseliş aşamasında; birikim koşullarının uygun olduğu süreçte “sermayeye bağımlılık ilişkileri tahammül edilebilir olur” (Kapital, C. I’den) ve böylece işçiler, “zevk alanlarını genişletebilmekteler; giysi, ev eşyası vb. gibi tüketim fonlarına bazı ekler yapabilmekteler ve küçük bir yedek-fon parası ayırabilmekteler” (Agk.) Böylesi dönemlerde bu olanaklar, “ücretli işçinin kendisi için dövmüş olduğu altın zincirin uzunluğunda ve ağırlığındaki bir gevşemedir” (Agk.)

Şüphesiz ki devreviliğin yükseliş –ekonomik gelişmenin açılıp-serpildiği- dönemlerinde de işçi sınıfı, ekonomik mücadele sürdürmektedir. Ama bu mücadelelerin devrimci dönüşüm üzerindeki etkisi, Marks’ın “Felsefenin Sefaleti”nde belirttiği gibi zayıf kalmaktadır: “1844 ve 1846 yıllarında grevlerin, önceki zamana nazaran daha az dikkat çekmelerinin nedeni, bunun, İngiliz sanayi için ilk açılıp serpilme yılları olmasıdır” (C. 4, s. 177).

Engels de 1847 “dünya ticaret krizi, Şubat-Mart Devriminin esas anasıydı. 1849 ve 1850’de (yaşanan) sanayisel tam açılıp serpilme, yeniden güçlenen Avrupa gericiliğinin canlandırıcı gücüydü” der (C. 7, s. 512,Fransa’da Sınıf Mücadelelerine Giriş- 1895 baskısı).

Marksizm, kapitalizmde devrimci durumun, konjonktürün gerilediği dönemlerde, kriz dönemlerinde oluştuğunu öğretiyor:“Burjuva topulumda üretici güçlerin dolgun geliştiği genel açılıp serpilme (döneminde)... gerçek bir devrimden söz edilemez. Böyle bir devrim, ancak, her iki faktörün; modern üretici güçlerin ve burjuva üretim biçimlerinin birbirleriyle çelişkiye (aç. M.) düştüklerinde mümkündür” (Marks-Engels; “Revue, Mai bis Oktober 1850”).

Marksizm, ‘devrimci altüst oluşlar, değişimler için ekonomik krizler zorunludur, sorunun olmazsa olmazıdır, ama devrimci dönüşümleri gerçekleştirmek için hiç de yeterli değildir. Bu dönüşümü gerçekleştirmek için komünist partisinin eylemi gereklidir. Böyle bir parti olmaksızın, devrimci dönüşümleri gerçekleştirmek imkânsızdır’ diye öğretiyor. Marks’ın deyimiyle “bu gibi altüst oluşların incelenmesinde, daima, iktisadi üretim koşullarının maddi altüst oluşu ile –ki, bu, bilimsel bakımdan kesin olarak saptanabilir- hukuki, siyasi, dinsel, artistik ya da felsefi biçimleri, kısaca, insanların bu çatışmanın bilincine vardıkları ve onu sonuna kadar götürdükleri ideolojik şekilleri ayırt etmek gerekir” (Politik Ekonomiye Katkı- Önsöz).

Marks ve Engels’in yukarıdaki anlayışları; ekonomik kriz ve devrimci durum arasında bağ kuruşları, soruna mekanik yaklaştıklarının bir göstergesi olarak kavranmamalıdır. Bu anlayışlarıyla sadece, devrimci durumun oluşmasında ekonomik krizlerin önemli bir faktör olduğunu vurguluyorlar. Hepsi bu kadar. (Konuya ilişkin anlayışları için bkz.1).

Konjonktür devreviliğinin devrimci dönüşümler üzerindeki etkisi ancak ve ancak somut talepler doğrultusunda atılan adımlarla ve mücadele biçimleriyle sağlanabilir. Kriz döneminde mücadelenin normal koşullarda önplana çıkmayan birtakım özgün yönleri önplana çıkabilir. Önemli olan bunu görebilmek ve ona göre hareket edebilmektir. Kriz döneminin devrimci mücadelenin her zamankinden daha güçlü ilerletebileceği koşullar sunduğu, bu dönemin, devrimci mücadeleyi, işçi sınıfı ve emekçi yığınları örgütlemede bir nevi fırsat dönemi olduğu unutulmamalıdır.

1 (1848:K. Manifesto; 1849: M-E; C. 34, s. 515, “Tribune”ün Karl Marks ile Söyleşisi”, 18 Aralık 1878; C. 27, s. 516, Marks’ın J. Weydemeyer’e mektubu, 19 Aralık 1849; 1850, C. 7, s. 440; 1851, C. 27, s. 598, Marks’ın F. Freiligrath’a mektubu, 27 Aralık 1851; 1853, C. 9, s. 320, Marks; “Politische Schachzüge-Brotknappheit in Europa”; 1857, C. 29, s. 117, 153, Engels’in Marks’a 31 Mart 1857 tarihli ve Marks’ın da Engels’e 11 Temmuz 1857 tarihli mektupları; 1858, C. 29, s. 360, Marks’ın Engels’e 8 Eylül 1858 tarihli mektubu; 1859, C. 29, s. 572, Marks’ın F. Weydemeyer’a mektubu, 1 Şubat 1859; 1862, C. 30, s. 641, Marks’ın L. Kugelmann’a mektubu, 28 Aralık 1862; 1863, C. 30, s. 324, Marks’ın Engels’e mektubu, 13 Şubat 1863; 1875, “Kapital” üzerine mektuplar; s. 225, Marks’ın Lawrow’a yazdığı 18.6 1878 tarihli mektup; 1881, C. 35, s. 161, Marks’ın F. D. Nieuwenhuis’e mektubu, 22 Şubat 1881).