05.07.2009
EKONOMİK KRİZ VE İŞÇİ
SINIFININ GÖREVLERİ
“Krizler,
daima, mevcut çelişkilerin ancak geçici ve zora dayanan
çözümleridir. Bunlar, bir süre için bozulmuş dengeyi tekrar
kuran şiddetli patlamalardır”
(Marks,
Kapital, C. III, s. 259).
Her
ekonomik kriz öncesinde olduğu gibi bu seferde burjuvazi, önce,
krizin varlığını inkar etti, inkar edilemez hale gelince
ekonomide olumsuz gelişmelerden, spekülatörlerin hırsından,
ekonomi yöneticilerinin hatalarından vb. bahsetmeye başladı. En
sonrasında kriz kavramı telaffuz edildi, ama önemli olmadığı,
destekleme paketleriyle üstesinden gelineceği açıklamaları
yapıldı. 30'dan fazla ülkede ekonomiyi destekleme paketleri
hazırlandı ve uygulamaya kondu. Bazı ülkelerde paketlerin sayısı
birden ikiye çıkarken Türkiye’de destekleme paketi alanında
da rekor kırıldı. Ama gelişmelerin de gösterdiği gibi bir
sonuç alınamadı.
Banka
ve kredi üzerinden mali kriz, sanayi sektörünü etkiledi ve
1929-1932 krizi kadar veya ondan daha derin bir dünya fazla üretim
krizi patlak verdi. Bu krizin şimdiki haliyle de dahi ne denli
derin ve kapsamlı olduğu, kriz süresinden de anlaşılmaktadır.
ABD kaynaklarına göre 2007 sonunda patlak veren kriz, 17 aydır
sürüyor ve tahribatının boyutları ortada. Kriz devam ettikçe
tahribatı da derinleşecek ve kapsamlaşacaktır.
Kriz
emperyalizmin merkezinde patlak verdi; ABD'de, Avrupa ve Asya'da
sanayi 2008'i ikinci yarısından sonra krize girdi; sanayi üretimi
mutlak küçülmeye başladı ve bu küçülme trendi hala devam
etmektedir. Dünya ekonomisinde belli ağırlığı olan ülkelerde;
dolayısıyla emperyalist ülkelerde krizden etkilenmeyen sektör
kalmadı.
Dünya
burjuvazisinin bütün çabalarına rağmen krizi engelleyememesi
beceriksiz olduğundan dolayı değildir. Ekonomik kriz, kapitalist
üretim biçiminde kaçınılmazdır, belli dönemlerde patlak verir;
ekonomik kriz, kapitalist üretim biçiminin nesnel yasalarının
açığa çıkması; çelişkilerinin keskinleşmesi ve keskinleşen
çelişkilerin de kriz olarak açığa çıkmasıdır. Kapitalizmin
işlerliğinde bu kaçınılmazdır; burjuvazi; iradi tedbirler,
politik kararlar bu kaçınılmazlığı ortadan kaldıramaz; bu
anlamda ekonomik krizler politik olarak engellenemez, ama krizin
şiddeti ve süresi etkilenebilir.
Ekonomik
kriz farklı açılardan devasa boyutlarda yıkıma neden olmuştur:
31 Ekim 2007'de 62,57 trilyon dolara varan dünya borsalarındaki
sermayeleşmiş miktar, 6 Mart 2009'da 25,558 trilyon dolara düşüyor:
Buharlaşıp yok olan miktar 37,01 trilyon dolar; yani yüzde 59,2.
Maddi
değerlerin üretimi de krizden nasibini alıyor: Bu kriz doğrudan
uluslararası üretim tekellerini etkisi altına aldığı için,
öncelikle emperyalist ülkelerde olmak üzere sanayi üretimi, ancak
1929-1932 kriziyle karşılaştırılabilecek boyutlarda mutlak
geriliyor.
Başta
ABD olmak üzere birçok ülkede ekonomiyi yıkıntıdan kurtarmak
için devlet zararları üstlenmiştir. İflas eden ve iflasla karşı
karşıya kalan tekellerin zararlarını devlet üstleniyor, ama
karlarına dokunulmuyor. Yani zararlar halkın sırtına yıkılıyor.
Hemen
her devlet kendi sermayesini koruma ve kurtarma derdine düşmüş
durumda. Neoliberalizmin uygulayıcıları, şimdi korumacılığı
uyguluyorlar. G-7, AB, G-20 ülkeleri toplantılarında çıkan
sonuçlar ortada.
İflaslar,
önümüzdeki dönemde domino etkili bir sürece girme eğiliminde.
Bu durumda, zaten birçoğu borç krizi içinde devletler, yeni
iflasları önlemek için yeni „kurtarma paketleri“ hazırlamak
zorunda kalacaklar, ama para bulamayacaklar; bu süreçte işletme
iflaslarının yanı sıra devlet iflasları da gündeme gelebilir.
Aksi taktirde bolca para basma yolu tutulacak; bu da enflasyona
davetiye çıkartmaktan başka bir anlam taşımaz.
Dünya
ekonomisinde iyileşmenin şimdilik hiçbir işaret yok. Burjuvazi
krizin yansımalarına karşı mücadele ediyor ve aynı zamanda işçi
sınıfı ve emekçi yığınların mücadelesini engellemenin
tedbirlerini almakla meşgul.
Yaşanan
ekonomik kriz çok yönlü gerçekleri bir kez daha açığa
çıkartmıştır; teoride ve pratikte eğitmenlik rolü
üstlenmiştir: Krizin maddi değerler ve üretici güçler
üzerindeki tahribatı, kapitalist sistemin ne denli çürümüş
olduğunu, sosyalizm için maddi koşulların ne denli olgunlaşmış
olduğunu gösterir. Bunların hepsini burada açmamız pek olanaklı
değil. Bu nedenle önemli olanları belirtmekle yetineceğiz:
Dünya
burjuvazisinin neoliberlizme karşı aldığı tedbirler,
neolberalizmin iflası anlamına gelir. Kriz, spekülatif
sermayeye verilen önemden dolayı adeta unutulan birçok konuyu
yeniden gündeme getirdi; sanayi üretiminin sermaye hareketinde
belirleyici özelliği adeta yeniden keşfedildi. Sermaye
hareketinin motorunun sanayi sermayesi dışında bir sermaye
olmadığı yeniden keşfedildi. Öyle ki, sermaye hareketi yasasının
sanayi üretiminden kaynaklandığı, spekülatif sermayenin herhangi
bir hareket yasasının olmadığı bir daha keşfedildi.
Kapitalist
ekonominin nesnel yasalarını bir kenara atarak oluşturulan
teoriler teker teker çöktü. Rekabetsiz, ulus-devletsiz bir
kapitalizmin, keza ulus-devletsiz bir uluslararasılaşmış sermaye
ve üretimin olamayacağı temel bir Marksist-Leninist öğretidir.
Bu öğretinin Negri ve başka küreselleşmeci, çağ atlayıcı
küçük burjuvazi tarafından kavranamayacağı ve dolayısıyla
kabul edilmeyeceği doğaldır. Savaşsız, istilasız bir kapitalizm
ve ekonomik krizsiz bir kapitalizm düşünülemez: Savaş ve
ekonomik kriz, kapitalizmin/emperyalizmin karakteristik özelliğidir.
Ekonomik krizsiz ve savaşsız bir kapitalizm düşünülemeyeceği
için sermaye ve üretimin uluslararasılaşmasının da ancak ve
ancak, kar oranı yasasında olduğu gibi bir eğilim olarak
gelişebileceğini kriz gerçeği bir kez daha ortaya koydu. Sermaye
ve üretimin uluslararasılaşması, daha şimdiden, dünya
ticareti, sanayi üretimi, borsa değerleri, doğrudan sermaye
yatırımlar vb. biçiminde kapitalizmin tarihinde pek görülmemiş
derecede gerilemiştir ve bu gerileme belli bir süre daha devam
edecektir.
Geçen
yüzyılın ‘90’lı yıllarında emperyalist burjuvazinin
ideologları vasıtasıyla ve küçük burjuvazinin de çabalarıyla
bulanıklaştırılan teori dünyasında nesnel gerçekliğin silueti
yeniden görülür oldu; toplumsal, sınıfsal çelişkiler, moda
nedenlerle değil de, ekonomik ilişkilerden hareketle açıklanmaya
başlanınca Marksist-Leninist politik ekonomi yeniden güncel olmaya
başladı.
Dünya
ve Avrupa sosyal Forumları çatısı altında neoliberalizme karşı
“meydan muharebesi vererek” geri çekilen “sosyal devlet”
savunucularının; reformistlerin ve pasifistlerin “başka bir
dünya olasıdır”dan neyi anladıkları anlaşıldıkça bu
forumların modası da geçmeye başladı.
Ekonomik
kriz derinleştikçe ve kapsamlaştıkça emperyalist burjuvazi ve
ideologlarının kapitalist sistemi nasıl kurtaracakları üzerine
tartışmaları da derinleşmekte ve kapsamlaşmaktadır. Dünya
burjuvazisi krizin yansıma alanları ve vesilesi olan gelişmeler
üzerine bolca açıklama yapılmaktadır, ama krizin gerçek
nedenini ele alan bir yaklaşım yok ve bunun olmaması da tesadüf
değildir. Kriz sorununun gerçek nedenini ele almak kapitalist
sistemi soru götürür hale getirir, tam da bundan dolayı
burjuvazi, ne pahasına olursa olsun sistem sorgulanır hale
getirilmemelidir diyor. Verilen mesaj oldukça açık: Kapitalizmin
alternatifi yoktur. Evet, bir kriz vardır, ama bu krizin sistemin
karakteriyle; içsel yapısıyla bir ilgisi yoktur vb.
Marksizmin
soruna yaklaşımı ise tamamen farklıdır: Marksizm, bu türden
açıklamaları, en fazlasıyla, krizin yansımaları olarak görür
ve krizin nedenini kapitalist üretim biçiminin çelişkilerinde
arar. Krizsiz kapitalizm olamaz. Ama burjuvazi, kapitalist üretim
biçiminde krize neden olan nesnel ekonomik yasaların varlığını
inkar ederler.
“Krizleri yadsımak için kullanılan minareye kılıf arayıcı ifadeler,... dolayısıyla, düşlemelerinden silip attıkları çelişkiler” (Marks; “Artı Değer Üzerine Teoriler”, Marks-Engels; C. 26/2, s. 515) şimdi burjuvaziyi teşhire yaramaktadır.
Burjuva medya, krizi “düşlemelerden silip atmak” için, kapitalist sistemin gözünü para hırsı bürümüş menajerleri, yeterli olmayan banka denetimi, olağanüstü borçlanmış Hedge-Fonları, insafsız spekülatörleri, yanlış karar alan politikacıları vb. birtakım unsur ve olgularını kurban olarak göstermektedir.
Şimdiye
kadarki durumun da gösteriği gibi, emperyalist ülkeler arası
ekonomik, siyasi ve askeri çelişkiler krizden dolayı da
keskinleşmekte ve gelecekteki kamplaşmalar için farklı güçler
arasında ittifak arayışlarını yoğunlaştırmaktadır. Amerikan
emperyalizmine karşı Çin ve Rusya yakınlaşması
derinleşmektedir. Buna karşın ve mevcut bütün çelişkilere
rağmen Amerikan emperyalizmi, AB ile ilişkilerini kendi çıkarına
hizmet edecek duruma yeniden getirmek için uğraşacaktır.
Emperyalist ülkeler krizin yükünü işçi sınıfının, emekçi yığınların ve bağımlı, yeni sömürge ülkelerin sırtına yıkmaya çalışıyor. Bu da bir taraftan “emek ile sermaye”, diğer taraftan da emperyalist ülkelerle yeni sömürge ülkeler arasındaki çelişkileri keskinleştiriyor.
Emperyalist ülkeler krizin yükünü işçi sınıfının, emekçi yığınların ve bağımlı, yeni sömürge ülkelerin sırtına yıkmaya çalışıyor. Bu da bir taraftan “emek ile sermaye”, diğer taraftan da emperyalist ülkelerle yeni sömürge ülkeler arasındaki çelişkileri keskinleştiriyor.
Gelişmenin yönü ve görevlerimiz:
Devam
eden ekonomik kriz, Stalin'in 1929 krizinden sonrası için tespit
ettiği „özel tipten bir durgunluk“ dönemine girer. (”Açık
ki burada, sanayin çöküşünün derin noktasından, sanayi
krizinin derin noktasından bir durgunluğa geçişle, ama mutat bir
durgunluğa değil, bilakis sanayiyi yeni bir yükselişe,
açılıp-gelişmeye götürmeyen, ama onu çöküşün derin
noktasında geri götürmeyen özel cinsten bir durgunlukla karşı
karşıyayız” (Stalin; XVII. Parti Kongresine rapor. C. 13, s.
259).
Temel
eğilimler bunu gösteriyor:
Dünya
burjuvazisinin, ekonominin yakında, 2010'da krizden çıkacağı
açıklaması umutsuzluğun tam bir ifadesidir. Bu, aslında işçi
sınıfı ve emekçi yığınlara „biraz daha sabredin“
mesajıdır. Burjuvazi dünya çapında yığınlardaki huzursuzluğun
düzene güvensizliğe ve sokakta eyleme dönüşmesi engellenmek
isteniyor.
Bir milyar insan yoksullukla, açlıkla ve işsizlikle boğuşuyor. Bu ordu, özellikle de işsizler ordusu henüz gerçek anlamda önemli bir sorun olmadı. Şu veya bu ülkede tekil, grevlerin ve protestoların dünya çapında kitlesel ve şiddetli eylemlere dönüşme olasılığını dahi burjuvaziyi korkutmaktadır ve burjuvazi bu olasılığı hesaba katarak hazırlık yapmaktadır.
Genel
anlamda sınıf bilinçli önderliklerden yoksun olan dünya işçi
sınıfı ve emekçi yığınları, burjuvazinin bu hazırlığından
dolayı geriye çekilerek, mücadele etmeyelim demeyecektir.
Yoksulluk, açlık ve işsizlik, bu yığınları mücadeleye sevk
eden nesnel faktörlerdir. Bu faktörlerden yararlanmak, burjuva
sisteme karşı mücadelenin kaldıraçları yapmak devrimci ve
komünist partilerin doğrudan elzem görevidir.
Bu
olguların şimdiye kadar birkaç ülkeyle sınırlı kalması,
onların etkisini göreceleştirmiştir. Önümüzdeki dönemde bu
sorunların etkisi yine bir kısım ülkede, şu veya bu bölgede
güçlü olurken başka yerlerde görece güçsüz olabilir. Ama
önemli olan, bu sorunların uluslararasılaşmasıdır ve
kapitalist dünya bu sorunların gerçek anlamda uluslararasılaştığı
bir sürece girmektedir.
Dünya burjuvazisi böyle bir gelişmeye karşı hazırlık içindedir; muhtemel ayaklanmalara karşı ortaklaştırılmış tedbirler alabilir.
Dünya burjuvazisi böyle bir gelişmeye karşı hazırlık içindedir; muhtemel ayaklanmalara karşı ortaklaştırılmış tedbirler alabilir.
Gerçekler
böyle bir gelişme ile karşı karşıya kalacağımızı
göstermektedir. Sınıf mücadelesinin seyri de böyle bir
çelişkiler yumağının gündemleştirdiği sorunlardan bağımsız
olarak ele alınamaz. Öyleyse işçi sınıfı, küçük
burjuvazinin, Rosa Luksemburg'u öne sürerek, onu
karikatürleştirerek savunduğu gibi kapitalizmin kendiliğinden
çökeceği hayali yerine önüne çözebileceği görevleri koymak
zorundadır.
Ekonomik krizin nedenleri veya genel anlamda söyleyecek olursak kapitalist sistemin çelişkileri üzerine aydınlatma çalışması günümüzün en önemli siyasal faaliyetlerinden birisidir. İşçi sınıfı ve emekçi yığınlar, ekonomik krizin kapitalistlerin, politikacıların yanlış kararlarından kaynaklanmadığını, bu sistemin kendi çelişkilerinden dolayı kendiliğinden çökmeyeceğini anlamak, kavramak zorundadır. Kapitalizm kendi kendini dizgine vurmaz. Ancak sınıf mücadelesi sonucunda kapitalizme geri adım attırılabilir, ama bu da geçicidir.
Hayal yayanlar sadece burjuvazi değil. “Marksizm”i savunan küçük burjuvazi de hayal yaymaktadır. Hem kapitalizm sonrası toplumun ne olacağı konusunda; yani kapitalizmin yegane alternatifinin sosyalizm olmadığı konusunda ve hem de kapitalist sistemin mücadelesiz yıkılacağı konusunda hayal yaymaktadır: Dünya çapında sosyalizmin yeniden popüler olduğu, yeniden umut olmaya başladığı günümüzde özellikle Dünya ve Avrupa Sosyal Forumlarında çöreklenmiş olan pasifist burjuvazi ve küçük burjuva akımların “sosyal devlet”, güya sosyalizm talepleri doğrultusunda işçi sınıfı ve emekçi yığınları yanlış yönlendirmesine karşı mücadele kaçınılmazdır.
Her
toplumsal sınıfa ve tabakaya göre bir sosyalizm yoktur. Ekonomik
krizle bağlam içinde güncelleşen teorik konularda, hangi renkten
olursa olsun oportünizme ve revizyonizme karşı mücadele
sürdürülmelidir. Kautsky'nin, Buharin'in, karikatürleştirilmiş
Rosa Luksemburg'un sürekli gündemde tutulması, belli kişilerin
işi olarak görülemez. Leninist emperyalizm analizini,
Marksist-Leninist politik ekonomi öğretisini, sınıf, sınıf
mücadelesi ve devrim teorisini tanınamaz hale getirmek için “yeni
koşullar”ı öne süren birtakım syasi çevrelerin arkasında son
kertede burjuva ideolojisinin durduğu bilinmelidir. E. Bernstein,
Marksizmden koparken “yeni koşullar”ı öne sürüyordu. Yaptığı
iş, Marksizmi revizyona uğratmaktan başka bir iş değildi. K.
Kautsky'nin tarihsel misyonu sonunda Leninist emperyalizm ve devrim
anlayışına karşı mücadele oldu. Son dönemdeki; diyelim ki
revizyonist blokun, sosyal emperyalist Sovyetler Birliği'nin
dağılmasından bu yanaki “yeni koşullar”, Negri'nin kaleminden
“İmparatorluk”un kurulması, işçi sınıfının yok sayılması,
yerini “çokluk”un alması anlayışına, devletin
önemsizleşmesi anlayışına, Kautsky öne sürülerek
emperyalistler arası çelişkilerin önemsizleştiği anlayışına,
savaşsız, talansız bir emperyalist dünyaya doğru gidiliyor
anlayışına, “kartal”ımız Rosa Luksemburg'un
karikatürleştirilerek, sınıf mücadelesi yerine kapitalizmin
kendiliğinden çökeceği anlayışına hizmet edecek biçimde
analiz edilmiştir, edilmektedir. Marksizm'i her kalıba girecek
hale getirmek için sistematik mücadele ediliyor. Bunu yapanlar
Marksizm adına konuşan küçük burjuva akımlardır. Bunlara,
Marksizmi ideolojide, teoride, örgütlenmede tasfiye eden güçlere
karşı mücadele edilmeksizin işçi sınıfı, kendi misyonunu,
sosyalizmin yegane alternatif olduğunu anlayamaz. Kapitalizm
kendiliğinden çökecek tasfiyeciliğine karşı mücadele
edilmeksizin işçi sınıfı tarihsel misyonunu anlayamaz.
Emperyalizme,
sermayeye karşı mücadelenin enternasyonal örgütlenmesi ve
sürdürülmesi için komünist partilerine, devrimci partilere büyük
görevler düşmektedir. Nihayetinde bu dünya burjuvazisine karşı
işçi sınıfı ve emekçi yığınların enternasyonal
örgütlenmesidir. Ekonomik krizin beraberinde getirdiği sorunlar,
artan işsizlik, yoksulluk, savaş tehlikesi, baskılar vb. sınıf
mücadelesinin örgütlenmesinde, sokağın ateşlenmesinde
tetikleyici rol oynayabilir. Bu olanakları değerlendirmek gerekir.
Kapitalizmin
alternatifi barbarlık değildir. Kapitalizmin alternatifi
sosyalizmdir.