SOSYALİZMDE
META ÜRETİMİ VE DEĞER YASASI
(I)
Yöntem
Üzerine:
Söz konusu
konular oldukça kapsamlı. Mümkün olduğunca kısa tutmaya
çalıştım. Çoğu yerleri özetledim. Ne derece anlaşılır
bilmiyorum.
Emeğe göre
ilkesi, ücret makası sorunu/yasası+değer yasası+fonların
kullanımı, meta üretimi, sosyalist ülkede kapitalist mülkiyetin
düzeyi, oranı, sınırları vb. konular, tarihsel gelişmeleri
içinde ele alınması gereken konulardır. Bu nedenle, kapitalizmde
ve sosyalizmde bu konuların nasıl ele alındığının açıklanması
gerekir. Aksi taktirde revizyonist sistemde durumun ne olduğu
açıklanamaz.
Bu konuların
hiçbirisi tek başına ele alınacak konu değil. “Emeğe göre
ilkesi+ücret makası sorunu+değer yasası+fonların kullanımı+meta
üretimi” vb. birtakım tanımlamalarla açıklanamaz. Örneğin
tek başına ücret sorunu/sosyalizmde ücret politikası,
sosyalizmin inşa sürecinin ele alınmasını kaçınılmaz kılar.
Bunun ötesinde kimin ne dediği ele alınmaksızın ücret
politikasının gelişme seyri açıklanamaz.
Bu konularda
belli bir sonuca varabilmek için veya bu konulara belli bir açıklık
getirebilmek için a)Sosyalizmin inşa sürecindeki görüşler ve
uygulama ve b)Revizyonist
dönemdeki görüşler ve uygulama anlatılmak zorundadır.
Burada
yayınlanan ve yayınlanacak olan Sosyalizmde Meta Üretimi ve Değer
Yasası ve Sosyalizmde Ücret Politikası 1990'lı yıllardan
kalmadır.
Bu
konuların da ele alındığı bütün
yönleriyle Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin inşası ve geriye
dönüş için bkz.: İbrahim Okçuoğlu; SSCB'de Sosyalizmin Zaferi
ve Kapitalizmin Yeniden İnşası Sorunları, Akademi Yayın, Temmuz
2011.
I-SOSYALİZMDE
META ÜRETİMİ, DEĞER YASASI VE SOVYET PRTİĞİ
Meta
üretimi, farklı üretim biçimlerinde veya toplum formasyonlarında
görülür. (Köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist üretim
biçimleri). Meta üretiminin farklı üretim biçimlerinde var
olması, onun belli bir üretim biçimine bağlı olmadığını, bu
her bir üretim biçiminde var oluş ve etkide bulunma koşullarının
olduğunu gösterir. Söz konusu bu her bir üretim biçiminde meta
üretiminin anlamı/önemi, onun, kendi kendine yeterli bir olgu
olarak, başka ekonomik ilişkilerden tecrit edilerek, tek başına
alınarak açılanamayacağını gösterir. Bu nedenle;
- Meta üretiminin söz konusu bu her bir toplum formasyonunda (üretim biçiminde) oynadığı rol, ancak, bütün diğer ekonomik ilişkilerle ve ilişkileriyle bağlam içinde ele alındığında açıklanmış olur.
Kapitalizm
öncesi üretim biçimlerinde meta üretiminin etki alanı
sınırlıydı(1). Meta üretimi tam gelişme olanağını ancak
kapitalizmde bulur. Çünkü ancak kapitalist üretim biçiminde
işgücü meta olur, kapitalist özel mülkiyet hakimiyet kurar ve
böylece meta üretimi ve dolaşımı da azami gelişme ve genişleme
olanağına sahip olur. Bu nedenle kapitalizm, meta üretiminin en
yüksek biçimidir. Bu üretim biçiminde her şey meta biçimini
alır; her tarafta satmak ve satın almak ilkesi hakimdir.
Demek
oluyor ki meta üretimi, kapitalizmin iktisadi temelini oluşturur ve
en gelişmiş seviyesine kapitalist üretim biçiminde ulaşır. Yani
kapitalizm, meta üretiminin en yüksek biçimidir. Bu anlamda
emperyalizm de, en gelişmiş meta üretimidir. Çünkü yasaları
aynıdır, ama kapitalist üretim, meta üretimiyle
karıştırılmamalıdır,
aynılaştırılmamalıdır.
Marks’ın
dediği gibi, “meta üretimi, üretim
araçlarının özel mülkiyette olması, iş gücünün pazarda
kapitalist tarafından satın alınması ve üretim sürecinde
sömürülmesi ve bunun sonucunda ücretli işçilerin kapitalistler
tarafından sömürüldüğü sistemin var olması koşullarında
ancak kapitalizme neden olur” (2).
Bir
şeyin/nesnenin neden meta olduğunu Marks, “genel
kural olarak kullanım nesneleri, sadece, işlerini birbirlerinden
bağımsız olarak yürüten özel işlerin ürünleri oldukları
için meta olurlar” diye açıklar
(3).
Bu durumda,
üreticilerin, birbirlerinden bağımsız olarak ürettikleri
kullanım nesneleri meta oluyorlar.
Peki bu
nesnelerin değeri nasıl belirleniyor?
“Herhangi
bir metanın değerinin büyüklüğünü, toplumsal olarak gerekli
iş miktarı, ya da onun elde edilmesi için toplumsal bakımdan
gerekli olan çalışma zamanı belirler... Bir metanın değeri ile
başka bir metanın değeri arasındaki ilişki, birincinin üretimi
için gerekli iş zamanı ile ikincisinin üretimi için gerekli iş
zamanı arasındaki ilişki gibidir. Değer olarak bütün metalar,
sadece, donmuş belli ölçüde çalışma zamanıdır”
(4).
Bu durumda
iki veya çok sayıda nesnenin/ürünün meta olabilmesi için iki
elzem koşul söz konusudur:
Bu
nesnelerin/ürünlerin sahiplerinin, birbirlerinden bağımsız
çalışan özel mülk sahipleri olmaları ve bu ürünlerin/nesnelerin
üretimi için aynı miktarda toplumsal çalışma zamanı harcanması
gerekir. Böylece bu ürünler, aynı büyüklükte bir değere sahip
olurlar.
Bu durumda
değer yasası nasıl tanımlanır?
“Özel
mülkiyete dayanan meta ekonomisinde egemen olan üretim anarşisi
koşullarında, üretimin elementar düzenleyicisi olarak, pazar
rekabeti yardımıyla kendini kabul ettiren değer yasası ortaya
çıkar.
Değer
yasası, meta üretiminin ekonomik yasasıdır; bu yasa uyarınca
metalar üretimleri için harcanan toplumsal olarak gerekli iş
miktarına uygun olarak birbirleriyle değiştirilirler”
(5).
- Meta ve değer; değer yasası, kapitalizmin “olmazsa olmazı”dır.
Kapitalist
meta üretiminin gelişmesi, üretimin toplumsal karakteriyle ona el
koyuşun özel kapitalist biçimi arasındaki çelişkinin giderek
derinleşmesi anlamına gelir. Bu çelişkinin had safhaya kadar
gelişmesi sosyalist devrime neden olur.
Sosyalist
devrim, her koşul altında ve her ülkede üretim araçlarının
hemen toplumsallaştırılması anlamına gelmez. Sosyalist devrim,
sanayide üretim araçlarını doğrudan toplumsallaştırır. Ama
kırsal alanda durum, her bir ülkede kapitalizmin gelişme
derecesine göre farklı boyutlarda da olsa, değişiktir. Kırsal
alanda büyük kapitalist üretimin/mülkiyetin yanı sıra küçük
ve orta köylü üreticiler yaygın olarak vardır. Küçük ve orta
üreticilerden oluşan bu özel mülkiyet yığını, hemen, doğrudan
toplumsal mülkiyete ve üretime geçmeye hazır değildir; tarım
kesiminde büyük kapitalist üretim dışında kalan bu üretim ve
üreticiler, dağınıktır ve üretim araçlarının doğrudan
toplumsallaştırılmasına hazır değildir.
Bu
nedenle, sadece ve sadece bu nedenle, sosyalist devrimin zaferi, meta
üretimi zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. Ama sosyalist devrimin
nihai zaferi, komünizme geçiş, ancak ve ancak, meta üretiminin
yok edilmesiyle mümkün olur.
1-Sosyalizmde
Meta Üretimi
Sosyalist
toplumda meta üretimi ve değer yasası sorunu, sosyalist politik
ekonominin en önemli sorunlarından birisidir. Bunun ne denli önemli
teorik bir sorun olduğunu bizzat bu tartışma da göstermektedir.
Bu sorunun ne denli teorik-pratik bir anlam taşımış olduğunu da
sosyalizmin inşa tecrübeleri göstermektedir.
Bu alanda
yegane teorik çalışma Stalin tarafından kaleme alınan “SSCB’nde
Sosyalizmin Ekonomik Sorunları” yapıtıdır. Stalin, bu eserinde
Marks, Engels ve Lenin’in teorik öngörülerini Sovyetler
Birliği’nde sosyalizmin inşa pratiğiyle birleştirerek sonuçlar
çıkartmıştır.
Marks ve
Engels’in çalışmalarında, bütün üretim araçlarının değil
de onların bir kısmının toplumsallaştırıldığı koşullarda,
yani kapitalizmden sosyalizme geçiş koşullarında veya sosyalizmin
inşa koşullarında; yani üretim araçlarının halk mülkiyetinde
olmasının yanı sıra kolektif mülkiyetin de; grup mülkiyetinin
de var olduğu koşullarda meta üretiminin geleceği konusunda
doğrudan bir cevap yoktur.
Soruna
Sovyet deneyimi bazında bakarsak:
İlk
aşama:
Kapitalizmin
gelişmişlik, evet olgunluk derecesi sosyalizmin inşasında önemli
bir rol oynar. Geri Rusya’da kapitalizmin gelişmişlik derecesi
bazılarını bu ülkede sosyalizmin inşa edilebilirliği konusunda
şüpheye düşürmüştü. Sadece Bolşevikler, böyle bir şüphe
içinde değillerdi. Amaç, sadece eski düzeni yıkmak değil,
yenisini kurmak için mücadeleydi. Bu, üstesinden gelinmesi gereken
devasa bir görevdi.
Ne yapılması
gerektiğini, sosyalizmin nasıl kurulabileceğini Marks, Engels,
Lenin ve Stalin genel hatlarıyla belirlemişlerdi. Onların
belirlemeleri, aslında bir krokiden öte bir anlam da taşımıyordu:
- Proletarya diktatörlüğünün kurulması.
- Mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi.
- Üretim araçlarının toplumsal mülkiyete geçirilmesi. Pratikte bu, önemli sanayi dallarının; ekonomi sektörlerinin ulusallaştırılması ve dolayısıyla toplumsallaştırılması üzerinden gerçekleştirilir.
- Üretimin bütün toplumu kapsayan bir plana göre örgütlenmesi(Merkez planlama).
- Meta üretiminin etki alanının daraltılmasından başlayarak meta üretimi ve dolayısıyla paranın belli bir gelişme aşamasından sonra kaldırılması ve böylece değer yasasının etki alanının yok edilmesi.
- Şehir ve kır arasındaki, zihni iş ile fiziki iş arasındaki farkın yok edilmesi.
- Nihayetinde devletin ölmeye başlaması.
Bu süreç
Ekim Devrimiyle başlamıştı. II. Bütün Rusya Sovyet Kongresi
(7-8 Kasım 1917), ilk Sovyet yasalarını kabul eder:
- Barış ve toprak üzerine kararname çıkartılır.
- 11 Kasım 1917: 8 saatlik çalışma ve kast sisteminin kaldırılması üzerine kararname kabul edilir.
- 14 Kasım 1917: İşçi kontrolü üzerine düzenleme yapılır. Bu, büyük sanayin ulusallaştırılması için önemli bir adımdı ve Lenin’e göre bu kontrolün gerçekleştirilmesi, üretim ve dağıtım üzerine kontrolün sağlanması anlamına geliyordu.
- 2 Aralık 1917: Yüksek Ekonomi Konseyi kurulur. Bu konsey, ekonomik inşayı yönetme organı göreviyle donatılmıştı.
- 7Aralık 1917: Karşı devrim ve sabotajlara karşı mücadele için Çeka’nın kurulur.
- 27 Aralık 1917: Bankaların ulusallaştırılır (Para ve kredi sisteminin kontrol altına alınması ve çarlık istikrazlarının geçersiz ilan edilmesi).
- Devlet borçları geçersiz ilan edilir.
- 12 Ocak 1918: Altın ticareti üzerine devlet tekeli konur.
- 22 Nisan 1918: Bütün dış ticaretin ulusallaştırılması üzerine kararname çıkartılır.
- 6 Mayıs 1918: Ural’da ve Kusnez havzasında yeni bir sanayi merkezinin inşası üzerine direktif verilir.
- 11 Haziran 1918: Kır yoksulları komitesinin kurulması üzerine kararname çıkartılır.
- 28 Haziran 1918: Bütün sanayin ve demir yolunun ulusallaştırılması üzerine kararname çıkartılır.
Bunlar
Sovyet iktidarının ilk yasaları ve sosyalizmi inşa etmek için
attığı ilk adımlardı. Bu yasalarla başlanarak zemin sosyalizmin
inşası için hazırlanmıştı.
Ulusallaştırma
aralıksız sürdürülür.
1 Ekim 1924
itibariyle SSCB’nin sektörlere göre ulusal toplam varlığı,
tabloda görüldüğü kapsamdaydı:
Devlet
|
Kooperatif
|
Özel
|
Toplam (milyon Ruble) | |
Tarım:
|
23,6
|
-
|
6576,1
|
6599,7
|
-İş hayvanı:
|
16,4
|
-
|
2486,4
|
2502,8
|
-Diğer hayvanlar
|
7,2
|
-
|
2431,3
|
2438,5
|
-Envanter
|
-
|
-
|
1634,8
|
1634,8
|
Sanayi
|
5438,2
|
169,4
|
566,1
|
6173,7
|
Yapılar
|
6171,7
|
-
|
14433,2
|
20604,9
|
Nakliyat
|
6050,3
|
-
|
-
|
6050,3
|
-Demiryolu
|
5330,3
|
-
|
-
|
5330,3
|
Toprak
|
59630,3
|
59630,3
|
Bu veriler,
özel mülkiyette olan varlıkların sadece tarım ve konutta önemli
boyutlarda olduğunu gösteriyorlar.
Bu
koşullarda sosyalizmin inşasına başlanmıştı. Sosyalist inşanın
ilk aşamasının
koşulları genel hatlarıyla böyleydi.
Sosyalist
devrim gerçekleşiyor. Üretim araçlarının bir kısmı halkın
mülkiyetine geçiyor. Ama bir kısmının halkın mülkiyetine
geçmesinin maddi koşulları yok ve tam da burada meta üretimi söz
konusu oluyor.
Soru şu:
İnşa edilen sosyalizmde meta üretiminin anlamı ne? Meta
üretiminin varlığı, sosyalist inşa ile çelişmiyor mu?
İkinci
aşama ve ekonomik yasaların önemi:
İnşa
edilen sosyalizme; Sovyet sosyalist sistemine içten saldırılar
yoğunlaşmıştı:
- Tartışmalarda meta üretimi, değer yasası ve para derhal tasfiye edilmelidir ve ürün mübadelesine geçilmelidir görüşünü savunanlar vardı (6).
- Meta üretimi sosyalizmle bağdaşmaz tespiti yapanlar vardı. Bu tespit, tek bir ülkede sosyalizm inşa edilir mi, edilmez mi teorisinin yeni bir versiyonuydu. Bu tespitin arkasından gelen öneri oldukça ilginçtir: kapitalizme özgü ekonomik kategoriler yeniden geçerli kılınmalıdır; meta olarak iş gücü, artı değer, sermaye, kar, ortalama kar vs.
- Artı değer yasası ekonomide düzenleyici olmalıdır tespitini yapanlar vardı. Burada devlet planlamasına saldırı söz konusuydu. Yani düzenleyici rolünü oynayan merkezi planlama kaldırılmalıdır deniyordu.
- Tarımsal alandaki teknoloji; makineler vs. (üretim araçları) kolhozlara satılmalıdır tespitini yapanlar vardı. Bu da kırsal alanda toplumsal mülkiyete yönelik bir saldırıydı.
‚30’lu
yılların ortalarında proletarya diktatörlüğü, Sovyet
ekonomisinin hareket yasası olarak görülüyordu. Bu anlayışa
1952’de yayımlanan „Politik Ekonomi-Ders Kitabı“nda da yer
verilir.
Sosyalist
inşanın tecrübelerinin, 1941’de hazırlanması planlanan
„sosyalizmin politik ekonomisi“ kitabında teorileştirilmesi
düşünülüyordu. Ama savaş bunu engelledi ve söz konusu kitap
ancak 1952’de tamamlandı (7).
Bu
kitabın hazırlanmasında Stalin’in katkısı büyüktür. Ve
O’nun „SSCB’nde Sosyalizmin
Ekonomik Sorunları“ yapıtı bu
kitabı tamamlayan bir eserdir.
Daha
sonraki dönemde; revizyonist dönemde:
1931-1933
yıllarında çoğu Sovyet ekonomisti, meta-para-ilişkilerinin NEP
döneminden sonra da sosyalist toplumda varlığını sürdüreceği
anlayışındaydılar. ‚70’li yıllardaki tartışmalarda
çoğunluk, bunun nedenini sosyalist sektörde arıyordu.
Meta-para-ilişkileri bağlamı, her şeyden önce toplumsal emeğin
(çalışmanın) karakteriyle temellendirilmeye çalışıyorlardı.
'70’li
yılların “bilim adamları” “’30’lu yılların iktisat
bilimlerindeki sübjektivizmden yakınıyorlardı“.
'70’li
yılların ekonomistleri, '30’lu yılların ekonomistlerinin değer
yasasını küçümsediklerini açıklıyorlardı.
1973’deki
Sovyet ”Politik Ekonominin Tarihi“ kitabında '30’lu yıllardaki
iktisat bilimlerindeki sübjektivizmden bahsediliyordu. O zaman plan,
ekonomide temel düzenleyici olarak görülüyordu. O zaman Sovyet
bilimi teorisi, ulusal ekonomi planlamasıyla eş anlamlı
algılanıyordu.
Kuruluş
yıllarında ve sonraki dönemde sosyalizmin inşası ve komünist
aşamaya geçiş üzerine tartışmalar sürerken, SSCB’nde
sosyalizmin inşası ilerlemişti, başarılı sonuçlar elde
edilmişti, ama üretim araçlarının bir kısmı halkın
mülkiyetindeyken, diğer bir kısmı da hala grup mülkiyetindeydi
ve orada hala meta üretimi yapılıyordu.
Sosyalizmin
inşa pratiğiyle doğrudan ilişkili olan bu soruna; bu koşularda
meta üretimi ne olacak sorusuna Marks ve Engels’in çalışmalarında
kesin bir cevap yok. Olamazdı da. Çünkü bu, tecrübe analizini
gerekli kılıyor. Ve bu tecrübeyi, Marks, Engels ve de Lenin
yaşamamışlardı.
Konuya
ilişkin olarak Engels, “Anti-Dühring”de şöyle der:
“Üretim
araçlarının toplum tarafından ele geçirilmesiyle meta üretimi
ve böylece de ürünün üreticiler üzerindeki hakimiyeti yok
edilir” (8).
Ve Marks da „Gotha Programı
Eleştirisi”nde aynı anlayışı şu sözlerle dile getirir:
“Üretim
araçlarının ortak mülkiyeti üzerine kurulu ortaklaşa toplum
içinde üreticiler, ürünlerini mübadele etmezler. Aynı biçimde,
ürünler için kullanılmış iş, burada, bu ürünlerin değeri
olarak, onların taşıdığı maddi bir nitelik olarak pek görünmez.
Çünkü, şimdi, kapitalist toplumun tersine, bireysel çalışmalar,
artık dolaylı bir biçimde değil, toplam çalışmanın bir kısmı
olarak doğrudan vardır” (9).
Burada üretim araçlarının
hepsinin mi veya bir kısmının mı kastedildiği bilinmiyor. Ama
Engels, aynı eserinin başka bir yerinde “üretim
araçlarının hepsinin”
toplumsallaştırılmasından bahsetmektedir. Bu anlayışına göre
Engels, sadece sanayide değil, aynı zamanda tarımda da bütün
üretim araçlarının halkın genel mülkiyetine geçmesinden
bahsediyor.
Peki Engels,
bütün ülkeleri mi kastediyor? Yoksa kapitalizmin tarımda da
yeterli derecede gelişmiş olduğu, üretimin yeterli derecede
yoğunlaşmış olduğu ülkeleri mi, yani o zaman için gelişmiş
kapitalist ülkeleri mi kastediyor? Açık ki bu türden ülkeleri
kastediyor. Çünkü ancak bu türden ülkelerde sosyalist devrimle
bütün üretim araçlarına el konabilir.
Anlaşılan
o ki Marks ve Engels, bütün üretim araçlarının
toplumsallaşmasını göz önünde tutuyorlardı (10).Yani
kapitalizmin gelişmiş olduğu ülkelerde sosyalizmi göz önünde
tutuyorlardı.
Konuyla
ilgili başka bir soru da şu: Peki diğer ülkelerde, devrim öncesi
Rusya’da ne yapılmalıydı ve bugünkü Türkiye gibi ülkelerde
ne olacak?
Ekim Devriminin gerçekleştirildiği dönemde Rusya, kapitalizmin
çok gelişmiş olduğu bir ülke değildi. Kırsal alanda devasa bir
küçük üreticiler yığını vardı. Bu yığınların derhal
mülksüzleştirilmesi söz konusu olamazdı.
“Ama
karşımıza şu soru çıkmaktadır: şu ya da bu ülkede ve
özellikle bizim ülkemizde, koşullar proletaryanın iktidara
geçmesine ve kapitalizmin devrilmesine elverişli ise; eğer
kapitalizm, sanayide, üretim araçlarını, bunlara el konulmasının
ve topluma devredilmesinin mümkün olduğu noktaya kadar
yoğunlaştırmışsa, ancak, kapitalizmin hızlı gelişmesine
karşın, tarım, hala, tarım üreticilerinin mülkten tecridinin
mümkün görünmediği ölçüde küçük ve orta mülk sahibi
üreticiler arasında parçalanmış durumdaysa, proletarya ve onun
partisi ne yapmalıdır?
Engels'in
formülü bu soruya yanıt vermemektedir. Zaten bu soruya yanıt
vermesi gerekmezdi de, çünkü bu formül başka bir soruya karşılık
olarak ortaya çıkmıştır, bütün üretim araçları
toplumsallaştırıldıktan sonra meta üretimi ne olmalıdır
sorusunu yanıtlamaktadır. Böyle olunca, proletaryanın iktidarı
ele geçirmesi koşulları olgunlaştığı zaman, bütün üretim
araçları değil, yalnızca bir kısmı toplumsallaşmışsa —
proletaryanın iktidarı eline alması gerekir mi ve iktidarı ele
aldıktan hemen sonra meta üretimini yok etmesi gerekir mi?“ (11).
Sosyalizmde
meta üretimi ve buna bağlı olarak değer yasası sorusu ve sorunu
budur.
II.
Enternasyonal oportünistleri, revizyonizmin babası Bernstein ve
Kautsky ve bunların yandaşları, kapitalizmin sanayi ve tarımda
farklı gelişmesinden kaynaklanan bu sorundan yararlanarak,
kapitalizm, tarımda da yeterli derecede gelişene kadar
proletaryanın siyasal iktidardan; sosyalist devrimden vazgeçmesini
ve böylece devrimi ertelemesini vazettiler.
Bu
oportünistlerin ötesinde Troçkistler de küçük ve orta
köylülüğün; bir bütün olarak küçük üreticilerin
mülksüzleştirilmesini savundular. Böylece Troçkistler,
proletaryayı en temel müttefiklerinden yoksun kılmanın teorisini
geliştirdiler.
Bolşevik
Parti, bu her iki yolu; sosyalist devrimi bilinmeyen bir geleceğe
erteleyen yolu ve Troçkistlerin sosyalist devrimi imkansızlaştıran
cani yolunu reddetti.
Lenin,
“Doğal Vergi” ve
“Kooperatif Planı” yazılarında
nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine ışık tutuyordu:
Kısaca:
- Proletarya iktidarı ele geçirmek için uygun koşullardan yararlanmalıdır; iktidarı ele geçirmesine hizmet edecek uygun fırsatları değerlendirmeli; devrimi bilinmeyen bir geleceğe ertelememelidir.
- İktidarı ele geçiren proletarya, sanayide üretim araçlarını halkın genel mülkiyetine geçirmelidir.
- Kırsal alanda ise proletarya, küçük ve orta köylü üreticileri mülksüzleştirmemelidir; onları tedrici ilerleyen bir süreçte büyük tarım işletmelerinde; kolhozlarda birleştirmelidir.
- Sosyalist sanayi, mutlaka ve her alanda kurulmalıdır ve böylece kolhozlar da büyük üretimin modern teknik temeliyle donatılmalıdır.
- Kolhozlar veya grup mülkiyeti bazında birleşen köylü üreticiler mülksüzleştirilmemelidir. Tersine genel halk mülkiyetine geçecek derecede geliştirilmelidir.
- Şehir ve kırın; sanayi ve tarımın ekonomik birliği için meta üretimi, köylülerin şehir ile ekonomik bağının yegane kabul edilebilir biçimi olarak kavranmalıdır.
- Bu ilişki biçimi, belli bir dönem sürdürülmelidir.
- Sovyet ticareti; devlet ticareti ve kolhoz ticareti (kooperatifsel kolektif iktisadi ticaret), bütün kapitalistler meta dolaşımı sürecinden dışlanarak mutlaka geliştirilmelidir.
- Bu yol, şu veya bu şekilde geniş küçük ve orta köylülüğü olan bütün kapitalist ülkeler için de geçerlidir; Böylesi ülkelerde sosyalizmin zaferi için yegane mümkün yol, bu yoldur (12).
Lenin’in
işaret ettiği gibi, köylülük ve işçiler arasında; yani tarım
ve sanayi arasında “mübadele”den,
“ticaret”ten
başka “ekonomik bir bağ”
yoktur, olamaz da. Veya Stalin’in dediği gibi, “Kolhozlar,
bugün, kent ile ilişkilerinde, metaların alış verişinden, meta
değişiminden başka ekonomik ilişkiler kabul etmemekteler”.
SB’de
sosyalizmin inşa tecrübesi, bu inşanın, meta üretimi, meta
dolaşımı ve değer yasası hesaba katılmadan
gerçekleştirilemeyeceğini göstermiştir. Sosyalist inşanın
tecrübeleri, “meta üretimi ve meta
dolaşımının bir zorunluluk” olduğunu
göstermiştir.
Başka türlü
ifade edersek: Proletarya diktatörlüğünün, sosyalizmi inşa
etmek için para ve ticaretten sistematik olarak yararlanması bir
zorunluluktur.
SB’nde
sosyalizmin inşası tecrübesinin de gösterdiği gibi, proletarya
diktatörlüğü koşullarında sosyalist üretimin iki temel biçimi
söz konusu olabilir:
- Devlet mülkiyetinde olan, halka ait sosyalist üretim.
- Kolhozlarda söz konusu olan grup mülkiyeti ve bu temeldeki üretim; meta üretimi.
Devlet
işletmelerinde hem üretim araçları, hem de ürünler sosyalist
mülkiyettedir, halkın mülkiyetindedir.
Üretim
araçları (toprak, makineler) devlete ait olsa da kolhozlarda ürün
ve tohum, kolhozların mülkiyetindedir (grup mülkiyetindedir).
Kolhozlar,
devletin kendilerine sınırsız kulanım için verdiği toprağı ne
satabilirler ne de toprak satın alabilirler ve ne de kiraya
verebilirler. Ama ürettikleri ürünler, her bir tekil kolhozun
mülkiyetindedir.
Demek oluyor
ki, devlet işletmelerinde üretim, devletin tasarrufundayken,
kolhozlardaki üretim de kolhozların tasarrufundadır.
“Kolhozlar,
ürünlerini ancak meta olarak vermek ve karşılığında da
gereksinimleri olan metaları elde etmek isterler. Kolhozlar bugün,
kent ile ilişkilerinde, metaların alış verişinden, meta
değişiminden başka ekonomik ilişkiler kabul etmemekteler”
(13).
Bu
ilişkiler sosyalizmde meta üretiminin ve dolaşımının
zorunluluğunu gösteriyor. Sosyalizmde meta üretimi, satış ve
satın alma yoluyla mübadele, kır ile şehir, tarım (kolhoz) ile
sanayi (devlet işletmesi) arasındaki ekonomik bağın zorunlu
biçimdir.
Şüphesiz
ki bu ilişki, sürekli, zorunlu bir ilişki olarak kalmayacaktır.
Bu ilişki, sosyalist inşanın derinleşmesi ve kapsamlaşması
koşullarında en gelişmiş sosyalist mülkiyet (halk mülkiyeti)
lehine değişecektir. Bu değişim de bir zorunluluktur.
SB’nde
üretim araçları toplumsal mülkiyeteydi ve iş gücü de meta
olmaktan çıkmıştı. Meta üretimi ise kapitalizmden önce de
vardı. Peki sosyalizmde meta üretimi
nasıl olmalıydı?
- SB’nde ”özel cinsten meta üretimi“ vardı. Bu, kapitalistlerin olmadığı ortamda bir meta üretimiydi. SB’nde ”birleşik üreticilerin -devletin ve kooperatiflerin- metaları“ vardı.
- SB’nde meta üretimi kişisel ihtiyaç maddeleriyle –kişisel tüketim maddeleriyle- sınırlıydı.
- Meta üretimi, ancak, genel halk mülkiyetinin tam hakimiyeti koşullarında; tüketim maddeleri üzerinde merkezi ve kapsamlı tasarrufun sağlandığında metaya ve paraya ihtiyaç kalmayacağı için kaldırılır.
”Özel
cinsten meta üretimi“, iki koşuldan
dolayı özeldi, özgündü:
Birincisi:
kapitalistler olmadığı için kapitalist olmayan meta üretimi.
İkincisi:
Metalar, birleşik üreticilerin
ürünleriydi.
Tabii ki bu
anlayış Marks’ın şu anlayışıyla çelişiyordu:
”Kullanım
değerleri, birbirinden bağımsız olan özel çalışmanın
ürünleri oldukları için meta olurlar“
(14).
SB’nde
ise özel çalışma ancak kolhoz köylülerinin kendi bahçelerinde
söz konusuydu. Ama bu, birleşik üreticilerin çalışmasının
yanında „devede kulak“ bile değildi. Yani SB’nde gerçekten
de ”özel cinsten bir meta üretimi“
söz konusuydu.
”Bu
yüzden, sosyalist toplum meta üretimini kaldırmadığı için,
bizde, kapitalizme özgü bütün ekonomik kategoriler; meta olarak
iş gücü, artı değer, sermaye, sermaye karı, ortalama kar oranı
vs. yeniden kurulmalıdır diyen yoldaşlar tamamen haksızdırlar“
(15).
Stalin, bu
unsurlara yoldaş diyordu. Çünkü O, yapılanın hata olduğundan,
ihanet olmadığından hareket ediyordu:
”Bizde
meta üretiminin kapitalizmdeki meta üretiminden temelden farklı
olduğunu kavramıyorlar“.
Metanın karakteri üzerine açıklama
yaparken Stalin, sorunu, üretim araçlarını dışlayarak ele
alıyor:
”Meta, istenilen her alıcıya
satılabilen bir üründür ve bu satışta meta sahibi mülkiyet
hakkını yitirir ve alıcı metanın sahibi olur. Metasını
başkasına satabilir, evet çürümeye bırakabilir“.
Sosyalizmde üretim araçları,
- ”her alıcıya, hatta kolhozlara bile ‚satılmazlar’,
- onlar yalnızca devlet tarafından işletmeler arasında dağıtılırlar.
- İkincisi, üretim araçlarının sahibi devlet, onları şu veya bu işletmeye teslim ettiği zaman üretim araçlarının üzerindeki mülkiyet hakkını hiç bir zaman yitirmez…
- Üçüncüsü, devletten üretim araçları almış olan işletme müdürleri, onların sahibi olmazlar; tersine, onlar bu üretim araçlarının devletin saptadığı planlara uygun biçimde kullanılması için devlet tarafından yetkili kılınmış kişilerdir“.(16).
Buna rağmen hala değerden
bahsedilmesinin nedenini de hesaplama ve kontrol sorununda aranır.
Bir daha:
Sosyalizmde meta üretimi, özel cinsten bir meta üretimidir ve
kapitalist meta üretiminden farklıdır:
“Bizim
meta üretimimiz gelişi güzel bir meta üretimi değildir.
Kapitalist olmayan, esasta (devlet, kolhoz, kooperatifler gibi) ortak
sosyalist üreticilerin malı olan metalarla ilgilenen ve etki alanı
kişisel tüketim maddeleri ile sınırlı bulunan, kuşkusuz hiçbir
şekilde kapitalist bir üretime dönüşmeyecek olan ve kendi ‘para
ekonomisi’ ile birlikte sosyalist üretimin gelişmesine ve
pekişmesine yardımcı olmak için var olan özel türden bir meta
üretimidir” (17).
Üretim
araçlarındaki toplumsal mülkiyetin hakimiyeti, sömürünün yok
edilmesi, ulusal ekonominin planlı gelişmesi; bütün bunlar,
sosyalizmde meta üretimini oldukça sınırlandırmaktadır.
Sosyalizmde
meta üretiminin en önemli özelliklerinden birisi, birbirinden ayrı
özel/kapitalist üretici ilişkileri yerine, birleşik sosyalist
üreticiler ilişkisi üzerinde yükselmesidir; yani devlet, kolhoz
ve kooperatifler.
Sosyalist
meta üretiminin diğer önemli özelliği de, yukarıda
belirttiğimiz gibi, dar kapsamlı olmasıdır. Sosyalist üretim
biçimi, meta dolaşımı alanını daraltır. Daraltmak zorundadır.
İş gücü meta değildir. Sanayide üretim araçları ve üretim,
meta değildir. Bunların alım ve satımı söz konusu değildir.
Bir bütün olarak, toprak dışında ulusallaştırılmış
işletmeler tarafından üretilen üretim araçları da meta
değildir.
Meta,
istenildiği gibi satılan ve satın alınan bir üründür. Metanın
satımında meta sahibi, meta üzerindeki mülkiyet hakkını
kaybeder. Sosyalist ekonomide, somutta da sosyalist SB’nde üretim
araçları satılmıyorlardı. Ancak devlet tarafından işletmelere
dağıtılıyorlardı. Ama devlet, dağıtılan üretim araçlarının
mülkiyet hakkına sahip olmaya devam ediyordu (18).
Sosyalist
toplumda meta üretimi alanı şahsi/kişisel ihtiyaç alanıyla
sınırlıdır;
- Sosyalizm koşullarında meta, ticaret yoluyla toplumsal tüketim alanına giren kolhoz üretimidir. Çünkü burada; bu mübadelede mülk sahibi değişmektedir.
Bunun
ötesinde sosyalist (devlet) işletmelerinde üretilen ve devlet ve
kooperatif ticareti sistemi yoluyla halka ulaşan kişisel ihtiyaç
maddeleri de meta özeliği taşırlar.
Sosyalizmde
meta üretimi, kapitalizmde meta üretiminden esas itibariyle farklı
olduğu için sosyalizm koşullarında meta, kapitalizm
koşullarındaki metaya özgü çelişkilere sahip değildir.
Sosyalizmde
meta üretimiyle bağlam içinde bütün ekonomik kategorilerin özü
tamamen değişmiştir. “SSCB’nde
Sosyalizmin Ekonomik Sorunları”
çalışmasında Stalin, bu alanda materyalist diyalektiğin
kullanımına parlak bir örnek vererek sosyalizmde ekonomik
kategorilerin içerik ve biçimi arasındaki yeni ilişkiyi
açıklar(19):
“Bunun
nedeni şudur ki, bizim sosyalist koşullarımızda, ekonomik
gelişme, devrimlerle değil, derece derece değişikliklerle
yapılır, o zaman, eski, doğrudan doğruya yok edilmemektedir,
yeniye uymak için o, niteliğini değiştirmekte ve yalnızca
biçimini sürdürmektedir; yeniye gelince, o, eskiyi, doğrudan
doğruya yok etmez, ama onun içine girer, biçimini kırmadan ve ama
onu, yeninin gelişmesi için kullanarak, niteliğini, görevlerini
değiştirir. Durum yalnızca meta için böyle değildir, ama
ekonomik dolaşımımızda para için de aynı durum vardır,… eski
görevlerini yitirerek ve yenilerini kazanarak, bankalar da,
biçimlerini koruyarak sosyalist toplum düzeni tarafından
kullanılırlar” (20).
Soruna şekli açıdan, olguların dış görünümü açısından
yaklaşılırsa yanlış sonuçlara varılır: Bu yöntem, sosyalist
ekonomide de kapitalist ekonominin kategorileri geçerlidir sonucuna
götürür. Çünkü görünüş, biçim, bunun böyle olduğunu
göstermektedir. Ama sorun Marksist yöntemle ele alınırsa
analizde, faklı sonuçlara varılır: Marksist yöntem, bir ekonomik
sürecin içeriği ve biçimi arasındaki farkı görmeyi olanaklı
kılar ve böylece yegane doğru sonuca varılır.
Konumuzla ilgili olarak varılacak sonuç şudur:
SB’nde sosyalizmin inşası tecrübesi, sosyalist ekonomide
kapitalizmin bazı kategorilerinden geriye sadece biçimin kaldığını
göstermektedir. Kategorilerin özü ise, sosyalist ekonominin
gelişmesinin gereksinimlerine göre temelden değişmiştir.
XX. Kongreden sonra bunun tam tersinin söz konusu olduğunu
göreceğiz. SBKP XX. Kongresinden sonra, başka şeylerin yanı sıra
ekonomik kategoriler, yani “sosyalist” ekonomik kategoriler,
biçimsel olarak aynı kalmışlar, ama içerikleri, kapitalizmin
yeniden inşasının gereksinimlerine göre yeniden değişerek eski
özelliklerine dönmüşlerdir.
Ama şimdilik, sosyalizmde meta üretimiyle ilgili olarak tespit
edelim:
Lenin’in
belirttiği gibi, şu veya bu biçimde çok sayıda küçük ve orta
üreticisi olan kapitalist ülkelerde sosyalizmin zaferi için,
“işçiler ile köylülük arasında,
yani tarım ile sanayi arasında mübadele ve ticaret”in
yegane yol olarak gerçekleştirilmesi
kaçınılmazdır.
Bu, sosyalizmde genel halk mülkiyetinin, devlet mülkiyetinin
(sanayi) yanı sıra kırsal alanda grup mülkiyetinin (kolhoz)
varlığını ve bu her iki mülkiyete dayanan ürünlerin ticaret
yoluyla mübadelesini kaçınılmaz kılmaktadır.
- Sosyalizmde meta üretiminin zorunluluğu mülkiyetteki bu farklılığa dayanmaktadır.
Dolayısıyla, bu farklılık ne kadar önemsizleşirse, meta üretimi
de o denli önemsizleşmiş olur.
2-Sosyalizmde Değer Yasası
“Meta
ve meta üretiminin olduğu yerde değer yasası da olmalıdır”
(Stalin).
Değer yasası, meta üretiminin var olduğu yerde etkide bulunur. Bu
yasa, meta mübadelesinin, metada var olan toplumsal zorunlu emeğe
tekabül ederek gerçekleştirilmesi demektir.
Diğer
ekonomik yasalar gibi değer yasası da, insanların iradesinden
bağımsız olarak var olan ve etkide bulunan nesnel bir ekonomik
yasadır (21).
“Ekonomik
gelişmenin yasaları, ekonomi politik yasaları için —ister
kapitalist dönem, ister sosyalist dönem söz konusu olsun— aynı
şeyi söylemek gerekir. Burada da, doğa bilimlerinde olduğu gibi,
ekonomik gelişmenin yasaları, insan iradesinden bağımsız olarak
etkilerini sürdüren ve ekonomik gelişme süreçlerini yansıtan
nesnel yasalardır. Bu yasaları keşfetmek, onları bilmek ve onlara
dayanarak, onları toplumun yararına kullanmak, bazı yasaların
yıkıcı etkilerine başka bir yön vermek, etki alanını
sınırlamak, kendilerine yol arayan başka yasalara yol açmak
mümkündür, ancak, ne var olan yasalar yok edilebilir, ne de yeni
ekonomik yasalar yaratılabilir”
(22).
Demek ki, bu nesnel yasaları keşfedebiliriz, tanıyabiliriz, belli
yasaların yıkıcı etkilerine farklı, başka bir yön verebiliriz,
etki alanını sınırlandırabiliriz ve onları toplumun çıkarı
için kullanabiliriz.
Bolşevik Parti, dünyada sosyalizmi ilk kez inşa eden toplumun
siyasi önder gücü olarak sosyalizmin ekonomik yasalarını
keşfetmiş ve sosyalizmin inşasında onları bilinçli olarak
kullanmıştır. Bu anlamda sosyalizmde değer yasası sorunu, Stalin
tarafından incelenen devasa teorik ve pratik anlamı olan bir
sorundur. Stalin, Marksist-Leninist politik ekonomiyi bu alanda da
geliştirmiştir.
Kapitalizm koşullarında; üretim araçlarının özel mülkiyette
olduğu, üretimde rekabet ve anarşinin hakim olduğu koşullarda
değer yasası, üretimde düzenleyicidir. Değer yasasının
etkisinin doğrudan sonucudur ki, rekabet içinde sermayenin ve
toplumsal emeğin farklı işletmelere ve sektörlere kendiliğinden
(spontane) dağılımı gerçekleşir.
Değer yasası kapitalizmde periyodik fazla üretim krizlerine ve
üretici güçlerin kıyımına neden olur.
Belirttiğimiz gibi, sosyalizmde meta üretimi, mülkiyetin
karakterine bağlı olarak bir zorunluluk olduğu için onun olduğu
yerde var olan değer yasası da bir zorunluluktur. Ama etkisi
kapitalizmde olduğu gibi değildir.
Sosyalizmde değer yasası, “olamazsa olmaz” koşul değildir ve
olamaz da. Çünkü sosyalizmde değer yasasının etki alanı
oldukça sıkı bir şekilde sınırlandırılmıştır:
- Üretim araçlarının özel mülkiyette olmayışı,
- Sanayide ve tarımda üretim araçlarının toplumsal mülkiyette olması,
- Ulusal ekonominin planlı (orantılı) gelişmesi yasasının etkide bulunması,
- Planlı ekonomi nedeniyle; bir bütün olarak bu saydıklarımızdan dolayı değer yasasının etki alanı sınırlanır.
“Bu
demek midir ki, değer yasası, bizde, kapitalist düzende olduğu
kadar yaygın bir biçimde etkide bulunmaktadır, değer yasası
bizde üretimin düzenleyicisi olmaktadır? Kuşkusuz hayır.
Gerçekte, bizim ekonomik sistemimizde değer yasası etkisini sıkı
bir biçimde sınırlanmış bir çerçeve içersinde gösterir,…
bizim düzenimizde meta üretimi, etkisini sınırlı bir çerçeve
içersinde gösterir. Değer yasasının etkisi için de aynı şeyi
söyleyebiliriz. Kuşkusuz, üretim araçlarının özel mülkiyetinin
olmayışı ve bunların kentte de, kırda da toplumsallaştırılmış
bulunmaları, değer yasasının etki alanını ve üretim üzerindeki
etki derecesini sınırlamak zorundadır.
Ulusal ekonomimizde, üretimdeki rekabet ve anarşi yasasının
yerini almış bulunan uyumlu (orantılı) gelişme yasası, aynı
doğrultuda etkide bulunur.
Yıllık ve beş yıllık planlarımız ve genellikle ulusal
ekonominin uyumlu gelişmesi yasasının gereklerine dayanan tüm
ekonomik politikamız da aynı doğrultuda etkilerini gösterir.
Bütün
bu olgular, birlikte ele alınırsa, değer yasasının etki
alanının, bizde, sıkı bir biçimde sınırlı bulunduğunu ve
düzenimizde değer yasasının, üretimde bir düzenleyici rol
oynayamayacağını tanıtlar” (23).
Açık ki sosyalizmde değer yasasının etkisi, sosyalizmin temel
ekonomik yasasına ve ulusal ekonominin planlı gelişme yasasına
tabidir.
- Değer yasası, meta üretiminin olduğu yerde etkide bulunduğu ve sosyalizmde de meta üretimi, tüketim maddeleri üretimi ile sınırlı olduğu için değer yasasının etki alanı, tüketim maddelerinin üretim alanıyla sınırlanmış olur.
Diğer bir deyişle:
- Sosyalizmde meta üretimi alanı ne kadar genişse, değer yasasının etki alanı da o kadar geniştir.
“Bizde,
değer yasasının etki alanı, önce meta dolaşımını, metaların
alım ve satım biçiminde değişimini, özellikle kişisel kullanım
metalarının değişimini kapsar. Bu alanda değer yasası, kuşkusuz
bazı sınırlar içinde, düzenleyici bir rolü sürdürmektedir”
(24).
Fiyat, meta
değerinin parasal ifadesi olduğu için sosyalizmde değer yasası,
para ve fiyat üzerinden etkide bulunur. Bu yasa şunu ifade eder:
Meta fiyatı, söz konusu metanın üretimi için toplumsal zorunlu
işe dayanmalıdır.
Sosyalizmde metaların fiyatları, planlı tespit edilir ve devlet
bunu yaparken değer yasasını göz önünde tutar. SB’nde
sosyalizmin inşası döneminde bu gerçeklikten hareket edilmiştir.
Bir örnek: 100 kilo pamuk üretimi için harcanan zaman, 100 kilo
tahıl için harcanan zamanın birkaç mislidir. Bu nedenle 100 kilo
pamuğun fiyatı, 100 kilo tahılın fiyatından birkaç misli
yüksektir. Bu hesaplama, değer yasasının göz önünde
tutulduğunu ifade eder.
Değer yasasının
etkisinin kavranmaması ekonomide vahim sonuçlara yol açabilir
(25).
Değer
yasası kişisel tüketim maddelerinin mübadelesini (değişimini)
etkiler. Emekçi yığınların parasal gelirlerinin miktarı göz
önünde tutulursa, satın alabilecekleri tüketim maddelerinin
miktarının bu metaların fiyat seviyesine bağlı olduğu görülür.
Ama değer yasasının bu etkisi spontane değildir. Kapitalizm
koşullarında olduğu gibi değildir. Sosyalist ekonomide değer
yasasının spontane etkide bulunma koşulları yoktur. Çünkü
sosyalist ekonomide meta sürümünün kapsam ve yapısı devlet ve
kooperatif ticaretinde planlı olarak belirlenir. Daha 1929’da
konuyla ilgili olarak Stalin şöyle diyordu:
“Kapitalist
ülkelerde genellikle olduğu gibi, bizim pazarımızda fiyatlar
serbest hareket etmezler. Tahıl fiyatlarını esas olarak biz
saptıyoruz. Sanayi ürünlerinin fiyatlarını biz saptıyoruz.
Üretimin maliyet fiyatlarını düşürme ve sanayi mallarının
fiyatlarını indirme politikasını gerçekleştirme ve tarım
ürünlerinin fiyat istikrarını koruma çabasındayız. Kapitalist
ülkelerdeki pazarda böylesine özel ve özgül koşulların
görülmediği açık değil mi” (26).
Sosyalizmde
temel ekonomik yasanın gereksinimlerinden dolayı sosyalist devlet,
tüketim maddeleri fiyatlarını belirler ve değer yasasını göz
önünde tutar. Bu temel yasa esas itibariyle şunları içerir:
En modern
teknoloji temelinde sosyalist üretimin kesintisiz artması ve
sürekli mükemmelleştirilmesiyle bütün toplumun sürekli artan
maddi ve kültürel gereksinimlerinin azami yerine getirilmesinin
teminat altına alınması.
SB’nde
sosyalizmin inşa döneminde bu politika kararlı bir şekilde
uygulanmıştır.
Kitlesel
tüketim maddelerinin devlet tarafından tespit edilen perakende
fiyatları sürekli düşmüştür ve böylece halkın tüketim
seviyesi yükselmiştir.
Savaş
sonrası dönemde fiyatlar beş kere düşürülmüş ve 1953 yılı
itibariyle 50 ruble ile satın alınan tüketim maddesi miktarı 1947
yılı sonu itibariyle 100 ruble ile satın alınan miktara eşit
olmuştur.
Sosyalist
ekonomide değer yasasının düzenleyici bir anlamı yoktur. Ama
buna rağmen üretim üzerinde etkide bulunur:
“Ancak
değer yasasının etkisi, yalnızca metaların dolaşım alanı ile
sınırlanmaz. Değer yasası, üretim alanında da etkilidir. Değer
yasasının sosyalist üretimimizde düzenleyici bir rol oynamadığı
doğrudur. Buna karşın üretimi etkilemektedir ve üretimin
yönetiminde onu hesaba katmak gereklidir”
(27).
Bunun nedeni
açık: Üretim sürecinde işgücü tüketiminin karşılanması
için gerekli olan tüketim maddeleri, belirttiğimiz gibi, meta
olarak üretilirler ve satılırlar. Yani bu maddelerin üretimi ve
satımı, meta üretimi ve dolaşımı anlamına gelir. Tam da
burası; bu maddelerin üretimi ve dolaşımı, değer yasasının
etkide bulunduğu alanlardır.
Değer
yasası, meta dolaşımına etkide bulunduğu gibi, tüketim
maddeleri bazında üretime de etkide bulunur.
“Gerçek
şudur ki, bizde, üretim sürecinde işgücü sarfiyatını
karşılamak için gerekli tüketim ürünleri, değer yasasının
etkisine bağlı metalar olarak üretilmekte ve
gerçekleştirilmektedir. Değer yasası, özellikle o alanda üretimi
etkilemektedir. Böyle olunca, malî özerkliğin ve verimliliğin,
maliyet fiyatının, fiyatların vb. işletmelerimizde bugün güncel
bir önemi bulunmaktadır. Bu yüzdendir ki, işletmelerimiz, değer
yasasından vazgeçemezler ve vazgeçmemelidirler“
(28).
Sosyalizmde
ürünlerin üretimi için harcanan iş miktarı, değer ve onun
biçimleriyle ölçülür. Bu nedenden dolayı sosyalist işletmeler,
değer yasasını dikkate almaksızın çalışamazlar. Değer
yasasının dikkate alınması, emek ve tüketimin ölçüsü
üzerinde kontrol için devletin elinde bir araçtır; bir kontrol
aracıdır.
- Sosyalist işletmelerde değer yasasının dikkate alınması, hesaplama yapmak için zorunludur. Bu, işletmelerin zarar mı yaptıklarının veya kar mı yaptıklarının tespiti için zorunludur. Bu, maliye organlarının iktisadi planların yerine getirilip getirilmediğini denetlemeleri için zorunludur.
Yani:
Sosyalizmde, sosyalizmi inşa dönemindeki SB’nde üretim araçları
meta değildiler, ama dış örtü itibariyle metaydılar. Tüketim
maddeleri gibi, üretim maddelerinin de üretim masrafları
değer-parasal biçimde hesaplanmak zorundaydı ve zorundadır.
Sosyalizmde
devlet, değer yasasını tasarrufçuluk, verimlilik ve sosyalist
birikimi büyütmek için sürdürülen mücadelede de kullanır:
Tasarruf
etmek ve bununla bağlam içinde üretim masraflarının düşürülmesi,
sosyalist ekonominin canlı gelişmesi için en önemli
kaldıraçlardan birisidir. Maliyetin düşürülmesi, verimliliğin
arttırılması ve amaçlara hizmet eden muhasebenin her araç
kullanılarak pekiştirilmesi, her bir işletme faaliyeti için her
zaman güncel bir anlam taşır.
Sosyalist
devlet, olanaklarının tamamını sosyalizmin inşasında en
rasyonel bir şekilde kullanmak için, üretken olmayan bütün
harcamaları yok etmek için mücadeleyi her alanda sürdürmek
göreviyle karşı karşıyadır. Değer yasasının üretimdeki
etkisi bu anlamda da kavranmalıdır(29).
Yukarıda da
belirttiğimiz gibi,
- sosyalizmde değer yasasının, meta üretimi ve dolaşımı üzerinde etkide bulunsa da sosyalist yeniden üretim sürecinde düzenleyici bir rolü yoktur.
Her bir
toplum formasyonunda üretim araçları ve işgücünün çeşitli
sektörlere dağılımı, yeniden üretim sürecinin önemli bir
sorunudur. Her bir toplum formasyonunda (üretim biçiminde) üretimin
bu temel faktörlerinin çeşitli sektörlere dağılımı, çeşitli
ekonomik yasalar tarafından düzenlenir. Ama nihai olarak
düzenleyici yasa, söz konusu toplum formasyonunun temel ekonomik
yasasıdır.
Örnek:
- Basit meta ekonomisi koşullarında değer yasası, üretimin düzenleyicisi rolündedir; Üretim araçlarının ve işgücünün çeşitli sektörlere oransal dağılımını belirler/düzenler.
- Kapitalizmde de değer yasası –üretim fiyatları yasası olarak- düzenleyici rolündedir ve kapitalizmin temel ekonomik yasasına –azami karı teminat altına alma yasası- tabidir.
- Sosyalizmde ise –kapitalizme özgü birçok ekonomik yasa gibi- ortalama kar oranı yasası ve dolayısıyla üretim fiyatları yasası etkisini kaybetmiştir ve üretim araçlarının toplumsal mülkiyette olmasından ve ekonominin planlı (orantılı) gelişme yasasından dolayı değer yasasının etki alanı sınırlıdır.
Kapitalist
üretim biçiminde olduğunun aksine sosyalist üretim biçiminde
üretim araçları ve işgücü, meta olmadıkları için sosyalizmde
değer yasası, üretim araçlarının ve işgücünün çeşitli
sektörlere dağılımında düzenleyici olamaz. Ancak sosyalist
devlet, üretim araçları ve işgücünü, sosyalizmin temel
ekonomik yasasının ve ekonominin oranlı, planlı gelişme
yasasının gereksinimlerine göre çeşitli sektörler arasında
dağıtır. Tam da bu nedenden dolayı sosyalizmde değer yasası,
işgücünün ve üretim araçlarının çeşitli sektörlere
dağıtımında “oranların
düzenleyicisi” olmadığı için,
sosyalizmi inşa sürecindeki SB’nde hafif sanayi en verimli sanayi
olarak geliştirilmedi. Aksine, çoğu kez verimsiz olan, bazen
tamamen verimsiz olan ağır sanayin geliştirilmesine öncelik
verildi (30).
(Tam tersi bir anlayışı ve pratiği Mao Zedong döneminin Çin’inde
görmekteyiz).
Değer
yasasının, işgücünün ve üretim araçlarının çeşitli
sektörlere dağıtımında “oransal
düzenleyici” olmaması,
yalpalamalara meydan vermeksizin üretim araçları üretiminin,
tüketim araçları üretiminden önce gelmesi gerçekliğini ve
böylece ulusal ekonominin kesintisiz sürekli büyümesini olanaklı
kıldı.
Değer
yasası sosyalizmde üretimin düzenleyicisi olmadığından dolayı
SB, tarihsel olarak nispeten kısa bir zaman dilimi içinde güçlü
bir ağır sanayi inşa edebildi ve önde gelen bir sanayi gücü
olabildi.
Sosyalist
toplumda kar elde etme ve işletmelerin verimlilik sorunu
kapitalizmde olduğu gibi değildir. Ulusal ekonominin planlı
gelişmesi yasasının etkisi ve ekonominin planlanması, verimlilik
ilkesini ortadan kaldırmaz (31).
Sonuç itibariyle tespit
edelim:
- Sosyalizmde meta üretimi, sosyalist topluma belli bir dönem hizmet eder. Meta üretimi, sosyalist üretimde tali/yardımcı bir rol oynar; sosyalist inşanın sadece bir yardımcısıdır. Sosyalizmde meta üretiminin etki alanı, sosyalizmin ekonomik koşulları, öncelikle de üretim araçlarının toplumsallaşması tarafından sınırlanır. Yani sosyalist inşanın derinleşmesi, meta üretiminin etki alanının giderek daralması anlamına gelir. Ama meta üretimi ve değer yasasının etki alanının sınırlı olması, bunların, sosyalist gelişmenin verili aşamasında zorunlu olmadığı anlamına gelmez.
- Mülkiyetin sosyalist kolhoz biçimi (grup mülkiyeti biçimi), küçük köylü özel mülkiyetinden genel halk mülkiyetine (sosyalist devlet mülkiyetine) geçişin tarihsel zorunlu bir biçimidir. Sosyalist inşa sürecinin devam etmesi, derinleşmesi, bu mülkiyet biçiminin ömrünü henüz doldurmadığını gösterir. Bu mülkiyet biçiminin ömrü, sosyalist inşanın derinleşmesine, komünist topluma doğru yaklaşmaya paralel olarak dolar. Bu ömrün dolması, toplumun komünist aşamaya geçmesi anlamına gelir.
Kolhoz mülkiyetinin ve bu mülkiyetten dolayı söz konusu olan meta
üretiminin komünist aşamaya geçişle; üretimin ihtiyaçlara göre
paylaşılması ilkesiyle bağdaşmayacağı unutulmamalıdır:
SB’nde üretim araçları ülke çerçevesinde (dış ticaret
hariç) meta değildi; devlet bunları işletmelere dağıtıyordu.
Komünizmde ise bütün ürünler, dolaylı ve dolaysız dağıtıma
girerler, yani toplum tarafından tüketilen bütün ürünler, meta
olmaktan çıkarlar.
SB’nde bazı ekonomistler, değer yasasının bütün ekonomik
formasyonlar; bütün üretim biçimleri için, dolayısıyla
komünizm için de mutlaka geçerli olduğu anlayışını
savunmuşlardır. Onlara göre değer yasası, düzenleyici gücünü
kaybetse de, çeşitli sektörler arasındaki ilişkilerde ve
işgücünün dağılımında düzenleyici olarak komünizmde de
geçerli olacaktır.
“Deniliyor
ki, değer yasası, tarihsel gelişmenin bütün dönemleri için
zorunlu, değişmez bir yasadır ve değer yasası komünist toplumun
ikinci aşamasında değişim ilişkilerinin düzenleyicisi olarak
gücünü yitirirse de, bu gelişme aşamasında da üretimin değişik
dalları arasında düzenleyici olarak, üretim dalları arasında
emeğin dağılımının düzenleyicisi olarak gücünü
sürdürecektir.
Bunlar
tamamen yanlıştır. Değer ve değer yasası, meta üretiminin
varlığına bağlı bulunan tarihsel bir kategoridir. Meta
üretiminin yok olması ile değer ve değer yasası da bütün
biçimleriyle yok olacaklardır (32).
Sosyalizmden komünizme geçiş; ürünlerin gereksinimlere göre
paylaşımı; bu komünist ilke, her türlü meta mübadelesini,
dolayısıyla ürünlerin metalara ve değere dönüşümünü
dışlar.
“…Kolhozcu
grup mülkiyeti, meta dolaşımı vb. gibi ekonomik olguların
varlığının sürüp gitmesine olanak vermekle, ne toplumun bütün
gereksinmelerinin karşılanmasını sağlayabilecek bir ürün
bolluğu sağlanabilir ne de "herkese gereksinmesine göre"
formülüne geçilebilir” (33).
Sosyalizmi inşa etme sürecindeki
SB’nde yolunu şaşırmış ”yoldaşlar“, kavramamakta direnen
”yoldaşlar“ çoktu. Bunlardan birisi de Notkin idi.
Notkin, değer yasasının
tarımsal hammaddeler üzerinde düzenleyici etkide bulunduğunu
savunuyordu. Stalin buna, fiyatlar için serbest hareket alanı yok,
rekabet yok, fiyatlar, ”sabit,
planlanmış fiyatlardır“, „üretimin kapsamı planla
belirleniyor“, üretim araçları devlete ait, bu koşullarda değer
yasası nasıl düzenleyici olabilir, „bizzat değer yasasının
kendisi, sosyalist üretime özgü faktörler tarafından
düzenlenmektedir“ diye cevap
veriyordu.
Daha tehlikeli tezler de vardı. Bu
tezleri savunanların başında Sanina ve Wenşer geliyordu: Bunlar,
tarımsal makinelerin kolhozlara satılmasını öneriyorlardı.
Kolhozların zengin oldukları ve devletin bu parayı başka
alanlarda kullanabileceği neden olarak öne sürülüyordu.
Stalin, kolhozların modern
tekniği finanse edecek durumda olmadıklarını, bu makinelerin
ancak yıllar sonra amortize olabileceklerini belirtiyor ve ”Sanina
ve Wenşer yoldaşlar geriliğe doğru adım atıyorlar ve tarihin
tekerleğini geri çevirmeye çalışıyorlar“
diyordu. Çünkü „böyle olursa;
birincisi, kolhozlar temel üretim araçlarının sahibi olurlar,
yani ülkemizde hiçbir işletmenin sahip olmadığı özel bir
konuma gelirler“.
Sanina
ve Wenşer’e cevabında Stalin devamla şöyle der:
”Bu, kolektif
işletmelere büyük zarar vermek ve onları yıkmak, tarımın
makineleşmesini tehlikeye sokmak ve kolektif ekonomi üretiminin
hızını düşürmek anlamına gelir“.
Gerçekten de
Makine-Traktör-İstasyonlarının kolhozlara satılmasından kısa
bir zaman sonra, üç sene içinde Stalin’in bu öngörüsü,
teorisi, Sovyet tarımının sefil haliyle tamamen doğrulanmıştı.
Sosyalist üretim biçiminde de üretici güçler ve üretim
ilişkileri arasında çelişkiler vardır ve var olacaktır. Bunun
nedeni, üretim ilişkilerinin gelişmesinin üretici güçlerin
gelişmesinin gerisinde kalmasında aranmalıdır. Sosyalizmde de
üretim ilişkilerinin gelişmesi, üretici güçlerin gelişmesinin
arkasında kalır ve kalacaktır. Bunun nedeni, her şeyden önce
kolhoz grup mülkiyeti ve meta dolaşımı gibi ekonomik
gerçekliklerde aranmalıdır.
“Bu
olguların, ulusal ekonominin ve özellikle tarımın tam olarak
planlamasına engel olmaya başladıklarını, daha bugünden üretici
güçlerimizin güçlü gelişmesini engellemeye başladıklarını
görmemek, bağışlanmaz bir gaflet olur. Kuşkusuz, ne kadar zaman
geçerse, bu olgular, ülkemizin üretici güçlerini o kadar çok
engelleyeceklerdir” (34).
Sosyalist toplumda yönetici organların doğru politikasıyla
üretici güçler ve üretim ilişkileri arasındaki çelişkiler
zıtlığa, antagonistleşmeye dönüşmezler ve böylece üretici
güçler ile üretim ilişkileri arasında çatışma söz konusu
olmaz. Sosyalist toplumda yöneten organlar, oluşan ve gelişen
çelişkileri zamanında görmek ve tedbirler almak zorundadırlar.
Böylece çelişkiler çözülür; sorunlar aşılır ve üretim
ilişkilerinin üretici güçlerin gelişmesine uyması sağlanır.
İnşası ilerlemiş sosyalizmde tarihsel olarak ölen sınıfların,
kapitalizme yeniden dönüş için direniş örgütleme olanakları
zayıftır. Bu nedenle, sosyalizmden komünizme geçiş döneminde
yöneten organların en önemli görevlerinden birisi, kolhoz ve meta
dolaşımıyla bağlam içinde olan çelişkileri tasfiye etmektir.
Bu durum; yöneten organların doğru veya yanlış politikalarıyla
söz konusu bu çelişkilere yaklaşımı, sosyalizmin geleceğini
belirler. Ve SB’nde Stalin’in ölümünden sonra yöneten
organların politikası, yeni bir sınıfın politikası olarak, söz
konusu çelişkileri çözme yerine derinleştirmiş, sosyalist
inşanın tasfiyesine ve kapitalizmin yeniden inşasına götürmüştür.
Burada belirtmekle yetiniyoruz:
Meta üretimi ve dolaşımı, değer yasası ve “para ekonomisi”
nasıl yok edilecek?
Bir daha: Toplumsal üretimin iki biçiminden dolayı sosyalist
toplumda meta üretimi ve değer yasası vardır ve etkide
bulunurlar: Devlet mülkiyeti ve kolhoz (grup) mülkiyeti. İki temel
üretim sektörünün/mülkiyetin yerini, ülkenin bütün tüketim
maddelerinin üzerinde tasarruf hakkıyla bütün üretimi kapsayan
sektör gerçeklik olduğunda meta üretimi ve onunla birlikte değer
yasası da yok olacaktır.
“… Kademeli
aşamalarla, kolhozlara kar sağlayarak ve sonuçta bütün topluma
da kar sağlayarak, kolhoz mülkiyetini ulusal mülkiyetin düzeyine
çıkarmak ve gene kademeli aşamalarla, meta dolaşımının yerine
bir ürün değişimi sistemini getirmek gerekir ki, merkezi iktidar,
ya da başka herhangi merkezi toplumsal ekonomik örgüt, toplumsal
üretimin bütün ürünlerini toplumun yararına kullanabilsin”
(35).
Proletarya
diktatörlüğünün görevi, devlet ve kolhozlar arasındaki ürün
mübadelesi sisteminde kolhoz mülkiyetini genel halk mülkiyeti
seviyesine çıkaracak ve mülkiyet farklılığını ortadan
kaldıracak belirleyici araçlar keşfetmek ve uygulamaktır.
Kolhozlar,
işledikleri toprağın ve temel üretim araçlarının sahibi
olmamalarına rağmen, ürünlerin sahibi oldukları için, bunlar
üzerinde istedikleri gibi tasarrufta bulunabilirler.
Kolhoz
üretiminin önemli bir kısmı pazara sürülüyor ve böylece meta
dolaşımı sistemine dahil oluyor.
“İşte
bugün kolhoz mülkiyetinin ulusal mülkiyet düzeyine
yükseltilmesine engel olan bu durumdur. Demek ki, kolhoz mülkiyetini
ulusal mülkiyet düzeyine yükseltmek için çalışmayı bu yönde
geliştirmeliyiz.
Kolhoz
mülkiyetini ulusal mülkiyet düzeyine yükseltmek için, kolhoz
üretim fazlasının meta dolaşımından tasfiye edilmesi ve devlet
sanayi ile kolhozlar arasında ürün değişimi sistemine tümlenmesi
gerekir. Esas olan budur” (36).
Stalin’in Marksist-Leninist politik ekonomiye en önemli
katkılarından birisi de budur. O’nun ölümünden, özellikle de
XX. Parti Kongresinden sonra bu anlayış tam tersine
dönüştürülmüştür. Aşağıda Kruşçev modern
revizyonistlerinin kolhoz mülkiyetini genel halk mülkiyeti
seviyesine çekmek yerine, her iki mülkiyet biçimi arasındaki
farkı derinleştirme politikası güttüklerini göreceğiz.
Ürün mübadelesi, devlet ve kolhoz sektörleri arasında doğrudan
tüketim maddeleri mübadelesidir. Böyle bir sistemde kolhozlar,
ürün fazlalıklarını, yani kolhoz ve kolhoz köylülerinin
doğrudan ihtiyaçlarına hizmet etmeyen ürün fazlalığını
devlete verirler ve bunun karşılığında devlet sanayi
işletmelerinden ihtiyaç duydukları ürünleri alırlar.
1950’li yılların başında SB’nde şehir ile köy; sanayi ile
tarım, devlet mülkiyeti ile kolhoz mülkiyeti arasında daha ziyade
tarımsal teknik kültürlerden (pancar, pamuk vs.) oluşan bir
“meta” temini mübadelesi vardı.
“Bizde
hala gelişmiş bir ürün değişimi sistemi bulunmamaktadır, ancak
bu değişimin bir filizi olan tarımsal ürünler için "meta”
olarak ödeme şekli vardır. Bilindiği gibi, pamuk, keten, pancar,
vb. üreten kolhozların üretimi çoktan beri "meta” olarak
ödenmektedir; bunun kısmi olarak yapıldığı, tümü ile
yapılmadığı doğrudur, ancak gene de yapılmaktadır. Geçerken
şunu da not edelim ki, "meta” olarak ödeme deyimi hatalıdır,
onun yerme "ürün değişimi" denmelidir. Görev, tarımın
bütün dallarında bu ürün değişimlerinin filizlerini örgütlemek
ve onları geliştirip geniş bir değişim sistemi haline sokmaktır,
öyle ki, kolhozcular üretimleri için yalnızca para değil, daha
fazla gereksinmeleri olan çeşitleri alsınlar” (37).
Bu mübadeleyi gerçekleştirmek, sosyalist toplumun komünizme doğru
gelişmesinin en önemli göstergelerinden birisidir. Bu, iki
mülkiyetten tek mülkiyete ve mülksüzlüğe, yani komünizme doğru
ilerleme demektir.
“Böyle
bir sistem, kentin kıra teslim ettiği üretimin büyük çapta
artmasını gerektirecektir. Bu yüzden, bu sistemi, acele etmeden
kentin ürettiği çeşitlerin birikimi ölçüsünde geliştirmek
gerekir. Ancak, bu, kesinlikle, duraksama göstermeden, meta dolaşımı
alanını adım adım kısarak ve ürün değişimi etki alanını
genişleterek başarılmalıdır”
(38).
Meta dolaşımının etki alanını daraltan ürün mübadelesi,
sosyalizmden komünizme geçiş sürecinde devasa önemi olan bir
adımdır. Bu sürecin sonlanması, toplumsal üretimin iki biçiminin
(devlet ve kolhoz) ortadan kalkması anlamına gelir; Kolhoz
mülkiyetinin genel halk mülkiyeti seviyesine çekilmesi ve böylece
meta dolaşımının yerini, adım adım ürün mübadelesinin
alması, sosyalizmden komünizme geçişte belirleyici önemi olan
bir adımıdır.
Kruşçev modern revizyonistleri bu gelişmeyi engelleyen ve geriye
dönüşün yolunu açan veya bu süreci tersine çeviren adımlar
attılar. Yani, meta dolaşım alanını, değer yasasının etki
alanını daraltma yerine genişleten, bütün ekonomiye yayan
adımlar attılar.
Tespit ediyoruz:
- Sosyalist toplumda toplumsal üretimin iki temel biçimi; devlet mülkiyeti ve kolhoz (grup) mülkiyeti var olduğu için meta üretimi ve değer yasası da vardır ve etkide bulunurlar. Önemli olan, toplumsal üretimde kolhoz mülkiyetini genel halk mülkiyetine çekebilmektir.
3-
Kruşçev ve Sonrası: Yeni Rota
8
Ağustos 1953’te Başbakan sıfatıyla Malenkov, ekonomide „yeni
rotayı“ ilan eder: En önemli tarım ürünleri için devletin
satın alma fiyatı yükseltilir. Özel bahçelerden ayni ürünler
için zorunlu satış normları indirilir. Özel işletmecilikten
(bahçelerden) kaynaklanan eski borçların hepsi silinir. Malenkov,
„kolhoz köylülerinin ve
sovhozcuların özel işletmeciliği karşısında alınan saçma ve
zararlı tavrın düzeltilmesi gerektiğini“ açıklar.
Devamla Malenkov, hafif sanayiye öncelik verileceğin ilan eder. Bu,
kısa bir zaman önce kararlaştırılan yeni Beş Yıllık Plana
tamamen ters düşen bir anlayıştı.
1957’de
Kruşçev, merkezi ekonomi yönetimini bölgesel ekonomi konseyleri
lehine dağıtmayı önerir.
31 Mart
1958’de, hükümeti devralmasından birkaç gün sonra Kruşçev,
Makine-Traktör-İstasyonlarının dağıtılacağını açıklar.
1958’den
itibaren tarım makineleri kolhozlara satılmaya başlanır. Bu,
Sanina ve Wensher’in önerisiydi ve Stalin bu öneriyi 1952’de
reddetmişti.
1950’de
devlet mülkiyetinde olan 200 bin fabrika, 5 bin sovhoz ve 9 bin
Makine-Traktör-İstasyonları vardı. Yani üretim araçlarının
yüzde 99,4’ü toplumsal mülkiyetteydi. Bu yüzde 99,4’ün de
yüzde 91’i devlet mülkiyetindeydi. Geriye kalan da kolhoz
mülkiyetindeydi. Tarım makinelerinin kolhozlara satılması, kolhoz
mülkiyetinin genel halk mülkiyeti aleyhine güçlenmesi anlamına
geliyordu.
Kruşçev,
bu tedbiri kolhoz mülkiyetinin (grup mülkiyetinin) genel halk
mülkiyeti seviyesine çıkartılmasında bir kaldıraç olarak
görecek derecede sosyalizm düşmanlığı yapmaktan çekinmiyordu.
XXI. Parti Kongresinde şöyle diyordu:
”Mülkiyetin
biçimleri keyfi değişmezler. Aksine ekonominin yasaları temelinde
değişirler, üretici güçlerin karakterine ve gelişme seviyesine
bağlıdırlar. Kolhoz düzeni, köydeki modern üretici güçlerin
gelişmesinin gereksinimlerine ve durumuna tamamen tekabül
etmektedir… Bugün, üretken ve modern teknik, kolhozların elinde
olduğu için, kolhozun toplumsal üretiminin artışı daha
hızlıdır“.
Bu alanda
Sovyet tecrübesinin tam tersini savunan Kruşçev’in bu anlayışı
tamamen bir demagojidir.
Sovyet tecrübesi,
meta üretiminin komünizmle bağdaşmayacağını ve meta dolaşımı
alanının genişletilmesinin kesinlikle kapitalizmin yeniden inşası
olacağını kanıtlamıştı. SB’nde inşa edilen sosyalizm
tecrübesi, bunun sosyalizmin inşasında sapma ve dolayısıyla da
kapitalizmin yeniden inşası olacağını gösteriyordu. Elde edilen
tecrübelerden hareketle teorik olarak da temellendirilen bu
anlayışın tam tersi, Kruşçev ile birlikte uygulamaya kondu:
Kolhozlar, artık, tarımsal tekniğin; üretim araçlarının
mülkiyetine sahip olmuşlardı. Daha önce bunlar devletin
mülkiyetindeydi. Sorunun püf noktası: Halk mülkiyeti genel
mülkiyettir, işçi sınıfının mülkü değildir. Sadece, devlet,
işçi sınıfının diktatörlüğü olduğu için onun (işçi
sınıfının) çıkarlarını temsil eder. Kruşçev ise proletarya
diktatörlüğünü „bütün halkın
devleti“ne dönüştürdü. „Halk
devleti“nin veya „özgür
halk devleti“nin ne anlama geldiğini
Marks, “Gotha Programı Eleştirisi”nde
açıklıyordu (39).
Her ne
kadar Marks, “halk sözcüğü devlet
sözcüğüyle bin bir biçimde bileştirilerek bu sorun bir arpa
boyu ilerletilmiş olmaz” diyorsa da,
bunun, komünist aşamaya geçmekte pek acele eden Kruşçev ve
hempası için hiçbir anlamı yoktu.
SB’nde
halkın bir bölümü olarak işçi sınıfının sahip olduğu
özel/özgün bir mülkiyet yoktu. Sosyalizmin amacı da bu değildir.
Ama Kruşçev’in bu anlayışı köylüleri daha avantajlı duruma
getiriyordu:
”Hiç
de uzun olmayan bir zaman öncesinde tarımda…geri kalmışlık
tespiti yapıyorduk. Kolektif biçimin üretici güçlerin
gelişmesini engellediği için değil, bilakis kolhoz düzeninin
sunduğu olanakların ve avantajların kötü kullanılmasından
dolayı…Üretici güçlerin devam eden gelişmesiyle
toplumsallaşmanın derecesi de… daha yüksek olacak. Kolektif
mülkiyetin genel halk mülkiyetine doğru yakınlaşması söz
konusudur. Onların arasındaki sınır tedricen yok olmaktadır“.
Kruşçev
hızını alamamıştı. Partinin
Şubat 1957 Plenumu, ulusal ekonomi yönetimini yeniden
yapılandırmayı ele aldı. „Bu,
sanayi yönetiminde sektör ilkesinden topraksal (bölgesellik,
çn.) ilkesine geçişti…Görevlilerde
ve yöneticilerde bütün devlet çıkarları aleyhine yerel
çıkarlara sıkı bağlı bir düşünce doğmaya başladı“
(Geschichte der KPdSU“).
XX. Parti
Kongresinden sonra Sovyet ekonomistlerinin belli bir şaşkınlık
içinde oldukları görülüyordu. Ne de olsa yeni rotayı belirleyen
SBKP’idi. Şaşkındılar, çünkü daha düne kadar inandıkları
Stalin öğretisi; SB’nde sosyalist inşanın tecrübeleri ve bu
tecrübelere dayanan teorik tespitler sulandırılmaya başlanmış
ve reddi için de ortam hazırlanıyordu.
Yönetenlerin
çoğunluğuna önce hem evet, hem de hayır denmesi öğretildi.
Sonra geçmişe evet diyenlerin sayısı azalmaya ve yeni rotaya evet
diyenlerin sayısı çoğalmaya başladı. Şimdi sıra “eski”yi
reddetmeye ve yeni rotayı teorileştirmeye gelmişti.
Kruşçev’in
açtığı yoldan yeni dönemin, “yeni rota”nın teorisyenleri
yürümeye başladılar.
Önceleri
işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda düşünmek esastı.
Şimdi ise işçi sınıfının çıkarları yerine, yani sosyalizmin
inşası yerine, tüketime yönelik olarak bireylerin çıkarları
esas alınıyordu.
XX.
Parti Kongresi atmosferinde teorisyenler azarlandı. Kruşçev modern
revizyonizmi, iktisat biliminin, özellikle değer yasasının
etkisinin ve kullanımının araştırılmasında geri kalındığı
tespiti yapıyordu. Yani, „aklınızı başınıza alın ve yeni
rota için teoriler üretin“ deniyordu. Bu çağrı yankısız
kalmadı. 20-23 Ocak 1958’de kamuya açık „Değer
Yasası ve Sosyalizmde Rolü“ üzerine
tartışmalarıyla SB’nde komünizme geçiş adı altında geriye
dönüşün, kapitalizmin yeniden inşasının teorisi yapılmaya
başlandı (40).
Nedense,
artık, sosyalizm dendiğinde, kapitalizm anlaşılıyordu. Veya
sosyalizmin inşasını derinleştirmekten kapitalizmi yeniden inşa
etmek anlaşılıyordu. Öyle ki, kapitalizmin nesnel ekonomik
yasalarını savunarak komünizme geçmeyi hedefleyenlerin sayısı
XX. Parti Kongresinden sonra çoğalmıştı ve bunlar artık sesli
düşünmeye başlamışlardı. Bir örnek:
Mayıs
1957’de A. I. Paşkov “sosyalizmde meta üretimi” konusunda
Marksist teoriye şöyle rest çekiyordu:
Kruşçev’in
bu yazmanı, önde gelen revizyonist Sovyet ekonomisti A. I. Paşkov,
‘SSCB Bilimleri Ekonomi Akademisi’nde düzenlenen tartışmaya
sunduğu (Mayıs 1957) “Sosyalizmde
Meta Üretimi. Sorunlar ve Fiyat Oluşumu” makalesinde
meta üretiminin sosyalizmde bir zorunluluk olduğunun Lenin
tarafından kanıtlandığını, ‘30’lu yılların başında
bunun gerekli olduğunun bir daha kanıtlandığını kanıtlamaya
çalışır ve devamla şöyle der:
“Sonraki
pratikte (‘30’lu yılların
başından itibaren sonraki pratik kastediliyor, çn.)
göstermiştir ki, sosyalizmde de ticaret, pazar, sadece kolhoz
ekonomisi için değil, bilakis işçi sınıfı için de ekonomik
ilişkilerin zorunlu bir biçimidir. Ve parti, komünist toplumun
ilk aşamasında emekçilere, binlerce yıl boyunca insanlığın
tecrübeleriyle sınanmış… bir ilişki biçiminin yerini alacak
daha iyi bir ilişki biçimi sunamaz.
Sosyalizmin
politik ekonomisi bu gerçekten hareket etmelidir ve hem sosyalizmde
meta üretiminin özelliklerini, hem de özel mülkiyet
koşullarındaki meta üretimiyle ortak özelliklerini ortaya
çıkartmalıdır. 1941 yılına kadar biz Sovyet ekonomistleri,
bilindiği gibi, bu gerçeği görmedik ve inatla metamızın meta
olmadığını, paramızın para olmadığını ve değer yasasının
sosyalizmde hiç etkide bulunmadığını iddia ettik. Ekonominin ve
ekonomi teorisinin bu önemli sorunlarında düzeltildik. Çoğu
sorun üzerine hala kafamız açık değil ve yüzümüzü doğrudan
ekonomiye, canlı gerçeğe dönme yerine sıkça, katışıksız
kıyaslama çemberinde dönüp durmaya devam ediyoruz…
Bazı
ekonomistler, bizde meta üretiminin zorunluluğunu sosyalist
mülkiyetten hareketle açıklamaya çalışıyorlar…
Sosyalizmde
meta üretiminin, sosyalist mülkiyetin iki biçiminin varlığıyla
bağlam içinde olduğu iddia edilebilir mi? Şayet gerçeklerin
zemininde kalınırsa, bu, iddia edilemez. Pratik, meta biçimi
ilişkilerinin, pazar ilişkilerinin devlet ekonomisi için de
zorunlu olduğunu gösteriyor… Meta üretimi, sosyalist ekonomi
biçimine, sosyalist mülkiyete çözülmez (koparılamaz,
çn.) şekilde bağlı olduğu için var
olmaya devam edecektir.
(Bu
nedenle) meta üretiminin zorunluluğu doğrudan, sosyalist
mülkiyetin iki biçiminden hareketle açıklanamaz”
(41).
Paşkov’un
bu anlayışları, sosyalizmin nasıl inşa edileceğiyle, nasıl
inşa edilemeyeceğini ve sosyalizmi inşa adı altında
kapitalizmin nasıl inşa edileceğini göstermektedir.
Paşkov neye
karşı çıkıyor? Sosyalist inşanın derinleştirilmesiyle; kolhoz
mülkiyetinin genel halk mülkiyeti seviyesine çıkartılarak meta
üretimi koşullarının sosyalizmin nesnel ekonomik yasalarının
etkisiyle ortadan kaldırılmasına karşı çıkıyor.
Paşkov
“Kolhozlar bugün, kent ile
ilişkilerinde, metaların alış verişinden, meta değişiminden
başka ekonomik ilişkiler kabul etmemekteler”
gerçekliğini, ‘işçiler bugün
kır ile ilişkilerinde, metaların alış verişinden, meta
değişiminden başka ekonomik ilişkiler kabul etmemekteler”e
dönüştürmek istiyor. Böylece sosyalist mülkiyet tasfiye edilmiş
olacak; meta üretimi bütün ulusal ekonomide genel geçerli olacak.
Paşkov’un,
meta üretimi ilişkileri esas alınarak sosyalizmin kurulamayacağını
kavrayamadığını düşünemeyiz. Ama o, sosyalizmin kurulması ve
komünizme doğru yol alınması için meta üretiminin zorunlu
olduğunu savunmakta ve bunu yaparken de üretimle mülkiyetin
karakteri arasındaki diyalektik bağı koparmaktadır. Bu ekonomiste
göre, mülkiyetin sınıfsal karakteri üretimin karakterini
belirlemez. Bu nedenden dolayı da, “sosyalizmde meta üretiminin
zorunluluğu sosyalist mülkiyetten hareketle” açıklanamaz.
“Pratik,
meta biçimi ilişkilerinin, pazar ilişkilerinin devlet ekonomisi
için de zorunlu olduğunu gösteriyor”,
diyerek “meta üretiminin, sosyalist
ekonomi biçimine, sosyalist mülkiyete çözülmez (koparılamaz,
çn.) şekilde bağlı olduğu için var
olmaya devam edecektir” savını
temellendirmeye çalışıyor.
Paşkov’a
göre mülkiyetin karakteri pek önemli değil. Peki ekonominin
nesnel yasaları, mülkiyetin karakterine göre şekillenmiyorlar mı?
Mülkiyetin karakteri, hangi sınıfın hakim sınıf olduğunu
göstermiyor mu? Bu ekonomistin görüşlerinin doğru olduğunu
kabul edersek, işçi sınıfının iktidarda olduğunu nasıl
anlayacağız? Proletarya diktatörlüğü kurulmuş olacak ve bu
diktatörlük, sosyalizmi inşa etme adı altında meta üretiminin
bütün ekonomide geçerli olması için mücadele edecek! Paşkov
bunu talep ediyor ve meta üretimini ortadan kaldıracak “bir
ürün değişimi sistemi”ne
geçilmemesi gerektiğini, aksine meta üretiminin gelişmesi
önündeki bütün engellerin kaldırılması gerektiğini savunuyor.
Sovyet revizyonistleri, ülkeleri dağılana kadar kararlı bir
şekilde Paşkov’un bu anlayışı doğrultusunda hareket
etmişlerdir. Paşkov, Sovyet bürokrat sınıfının hakimiyetinin
devamını meta üretiminin bütün ulusal ekonomide geçerli
kılınmasında görmüştü.
Paşkov,
Stalin dönemi SB’nin sosyalizmi inşa tecrübelerini çürütmek
için Lenin’e sarılıyor.
Mayıs
1921’de Lenin şöyle diyordu:
“Meta
mübadelesi (buna üretim mübadelesi de dahildir. Çünkü kırsal
gıda maddelerine –ürünlerine- karşı mübadele edilen devlet
ürünü, sosyalist fabrika ürünü, politik ekonomi bakımından
meta değildir; her halükarda sadece meta değildir, artık meta
değildir; meta olmaktan çıkıyor) sorusu üzerine, …şimdi,
bütün ekonomi konseylerinin, iktisadi inşanın bütün
organlarının ana dikkati bu sorun üzerine yönelmelidir”
(42).
Demek ki
Lenin, meta üretiminin sosyalizmde bir zorunluluk olduğunu değil,
tam tersini kanıtlıyor.
Lenin,
daha 1921’de, Ekim Devriminden 3-4 sene sonra, devlet üretiminin,
genel halk mülkiyetinde; sosyalist mülkiyette olan fabrika
üretiminin meta olmadığını söylüyor, Paşkov ise 1957’de,
devrimden 40 yıl sonra “… pratik
göstermiştir ki, sosyalizmde de
ticaret, pazar, sadece kolhoz ekonomisi için değil, bilakis işçi
sınıfı için de ekonomik ilişkilerin zorunlu bir biçimidir…
Sosyalizmin
politik ekonomisi … hem sosyalizmde meta üretiminin
özelliklerini, hem de özel mülkiyet koşullarındaki meta
üretimiyle ortak özelliklerini ortaya çıkartmalıdır…
Bazı
ekonomistler, bizde meta üretiminin zorunluluğunu sosyalist
mülkiyetten hareketle açıklamaya çalışıyorlar…
Sosyalizmde
meta üretiminin, sosyalist mülkiyetin iki biçiminin varlığıyla
bağlam içinde olduğu … iddia edilemez. Pratik, meta biçimi
ilişkilerinin, pazar ilişkilerinin devlet ekonomisi için de
zorunlu olduğunu gösteriyor… Meta üretimi, sosyalist ekonomi
biçimine, sosyalist mülkiyete çözülmez (koparılamaz,
çn.) şekilde bağlı olduğu için var
olmaya devam edecektir.
(Bu
nedenle) meta üretiminin zorunluluğu doğrudan, sosyalist
mülkiyetin iki biçiminden hareketle açıklanamaz”
anlayışlarını savunabiliyor.
Lenin’in
ve O’nun yolunda giden Stalin’in anlayışıyla; sosyalizmi inşa
eden SB’nin tecrübesiyle Paşkov’un; bir bütün olarak Sovyet
revizyonistlerinin anlayışı arasında iki dünya farkı var. Bu
fark, sosyalizmle kapitalizm arasındaki farktır.
Meta
üretimi ve 1958 tartışması:
Değer
yasası üzerine tartışma parti içinde gerçekleştirilmedi.
Akademisyenler çevresinde; iktisat teorisyenleri ve uygulayıcıları
arasında gerçekleştirildi. Marksist olanların savunmada olduğu
bir ortamda (bu onların hatasıdır) revizyonistler ve revizyonist
eğilimliler arasında sürdürülen bir tartışma. Bilim adına
„gerçeği“ bulmak için tartışıldı. Ama bilimin taraflı
olduğu olgusu, şu veya bu sınıfın bilimi olacağı unutuldu ve
sonunda „gerçeği“, tartışanlar değil, SBKP tespit etti.
1953’ten
bu yana her alanda, her tarafta hatalar ve eksiklikler tespit
edilmeye başlandı. Halkın nezdinde her şey soru götürür hale
getirilmek isteniyordu. Sovyet ekonomisinin büyük başarılar elde
etmesi, bunun genel çizginin doğruluğundan kaynaklandığı
sorgulanmaya başlanmıştı. Tartışmalarda ve açıklamalarda
ağırlık, hataları tartışmaya ve hataları açıklamaya
verilmişti. Kapitalist dünyanın bile gıpta ettiği sosyalist
planlı ekonomi, sıradan bir olgu olarak ele alınmaya başlandı.
Sosyalist inşa tecrübelerine dayanarak elde edilen teorik tespitler
soru götürür konuma getirildi.
Sadece,
hataların düzeltilmesi istenmiyordu. Revizyonist önderlik, yeni
rotanın uygulanmasını istiyordu. Ortam bunun için hazırlanıyordu.
İktisat bilimi yeni rota için gerekli teorik temeli oluşturmalıydı.
Lenin ve
Stalin döneminde politik ekonominin temel sorunları akademik
çevrelerde tartışılarak halledilmiyordu. Şimdi öyle olmaya
başladı.
Fiyatları
ele alabilmek için değer yasasının etki alanının tespit
edilmesi gerekiyordu. Değer yasası, meta üretiminin bir yasası
olduğu için işe sosyalizmde meta üretimiyle başlanıyordu.
Modern revizyonistlerin iş zordu. Ne de olsa ayda yaşamıyorlardı.
Bizzat pratiğin içindeydiler. Onlara verilen görev, doğruyu bile
bile reddetmeyi ve yanlışı da bile bile savunmayı
teorileştirmekti. Kolay iş değildi. Her şey; Stalin’in bu
konudaki anlayışı, oluşumunda katkıları olan bu alandaki teori,
henüz çok canlıydı. Bu önemli engelin aşılması için
teorisyenlerin kendilerini reddetmeleri gerekiyordu. Öyle de oldu.
Dün beyaz diyip bugün siyah diyenlerin arasında, dün, “ne olur
ne olmaz” diye susmayı ve yanlış bulduğu halde doğruyu
“savunmayı” tercih edenlerin yanı sıra, kişiliksizleşmek
nasıl olur sorusuna pratiğiyle parlak örnek olanlar da vardı.
XX. Parti
Kongresinden sonraki SB’nde, işte bu kişiliksizleşenlerin
“sosyalizmi”, “reel sosyalizm” denen o “sosyalizm”,
1991’de dağılana kadar uygulandı.
1958
tartışmadan bazı seçmeler:
Prof.
N. A. Zagolov: ”Ama SBKP-MK’nin 1953
Eylül Plenumundan önce değer yasasının gereksinimleriyle çelişki
içinde olan ulusal ekonominin tekil kısımlarındaki fiyat oluşumu
da değer yasasının kullanımı alanında teorik çalışmayı
engelliyordu“ diyerek kendini ve
arkadaşlarını savunmaya başladı.
”1956’da
başlayan sosyalizmde değer yasası ve meta üretimi üzerine
tartışma daha da canlı olmaya başladı. Ekonomi teorisyenlerinin
ve pratikçilerinin giderek genişleyen bir çevresini kendi etki
alanına çekmeye başladı. Bu, akademik…yaşamdan kopuk bir sorun
değil…değer yasası her şeyden önce fiyatların bir yasasıdır“
(43).
Anlaşıldı.
Kruşçev revizyonistlerinin başlattığı tartışma, öncelikle,
sosyalizmde fiyat politikasının temellerini yıkmalıydı. Demek
oluyor ki, kapitalizmi yeniden inşa etmek için ilk elden yapılması
gereken, sosyalist ekonomide fiyat sistemini kaldırmaktır.
Tartışmaya
katılanlar, sosyalist inşanın derinleştirilmesinin önemli
sorunlarının fiyat politikası ile bağını çok iyi biliyorlardı:
- Sosyalist toplumda sınıflar (işçi-köylü) arasında temel ekonomik karşılıklı ilişkilerin biçimlenmesi.
- Sosyalist toplumda kır ile şehir arasında temel ekonomik karşılıklı ilişkilerin biçimlenmesi.
- Birikim ile tüketim arasındaki ilişki.
Ulusal gelirin dağılımı bazında;
- İşgücü ve maddi araçların sektörler ve merkezler arasındaki dağıtımı.
- İktisadi muhasebe.
- Maddi ilgiden yararlanma.
Önemli tespitler yapılmaya başlandı:
“Son
yıllarda parti, eski dönemde geçerli olan fiyat sisteminde büyük
eksiklikleri cüretle ve kararlılıkla bulup çıkarmaya başladı
ve bu alanda bir dizi önemli ve kapsamlı tedbirler aldı”
(44).
Anlaşılan
o ki, söz konusu olan, tekil „hatalar“ değildi, bütün fiyat
sisteminin değiştirilmesi gerekiyordu.
Prof.
Dr. F.P. Koşelyov:
“Para
biçiminde ücret, meta üretiminin en belirgin göstergesidir ve
tabii ki devlet sektöründe meta-para-ilişkileri vardır”
(45)
Bu
profesörün meta üretimini nasıl temellendirdiği sonraları
eğitim konusu yapılmıştır (46):
- İki mülkiyet biçim,
- Üretici güçlerin gelişme seviyesi,
- İşbölümü ve
- İşletme üreticilerinin ayrılığı.
İlk
iki noktaya diyecek bir şey yok. Üçüncü nokta tam bir felaket.
Çünkü işbölümü komünizmde de olacak. Komünizm sadece, insanı
bağlayan, toplumsal gelişmeye ayak bağı olan eski işbölümünü
yok eder. Dördüncü noktada ise gerçek niyetin ne olduğu
açıklanıyor: Sosyalizmde üreticilerin ayrılık/tecritlik durumu
düşünülemez. Devlet sektörü bir bütünselliğin ifadesidir.
Devlet, yönetir, planlar ve sınırsız mülk sahibidir. Devlet,
proletaryanın, yani üreticilerin diktatörlüğüdür. Peki bu
ayrılık nereden geliyor? Tabii ki yeni ekonomi politikasından,
yeni rotadan? İşletmelerin
bağımsızlığı anlayışından.
Hoca
demagojiye devam ediyor:
”Gelecekteki
komünist işbölümü, …işbölümünün bu çağda var olan
olumsuz yanlarından arınmış olacak….Şehir ile kır, zihni iş
ile fiziki iş arasında hala önemli farklar var. Bütün bunlar
meta üretimini ve değer yasasının etkisini gerekli kılmaktadır“
(47).
Yani meta
üretimi ve değer yasası sosyalizmde var olmaya devam edecek!
Dr. M. W. Kolganov:
”Yoldaş Kosodoyev formülasyonunda
bütün meseleyi eski, J.W. Stalin ve ondan önce çoğu ekonomistler
tarafından oluşturulan teze -meta ilişkilerinin varlığının
nedeni iki mülkiyet biçimidir- indirgemekte“(48).
Demek ki
Stalin’den önce çoğu ekonomistler bu düşüncedeymiş. Şimdi,
1958’de ise yine „çoğu ekonomist“ düşüncelerini
değiştirmiş!
O
“eski… çoğu ekonomistler”
içinde yeni çoğu ekonomistler yok muydu?!
Dr. M. W.
Kolganov devam ediyor:
„En
gelişmiş ve en tutarlı biçiminde de olsa üretimin ve ürünlerin
dağıtımının sosyalist örgütlenmesi, meta ilişkileri
olmaksızın yürümez“(49).
Dr. M. W.
Kolganov, meta üretiminin zorunluluğunun nedenini sosyalist dağıtım
ilkesinde görüyor.
N. W.
Hessin: ”Sosyalizmde meta üretiminin
zorunluluğundan değil, aksine meta-para biçiminin kullanılmasının
zorunluluğundan bahsedilmelidir …Önceleri çok sayıda ekonomist
bizde meta-para ilişkilerinin tüketim araçlarının üretimi ve
mübadelesi alanıyla sınırlı olduğu düşüncesindeydi. Bugün
ise çoğu ekonomist, doğru olarak, sosyalizmde meta-para
ilişkilerinin sadece üretim alanlarının biriyle sınırlı
olmadığı, aksine ülkenin bütün ulusal ekonomisini kapsadığı
anlayışındadır”(50).
N. W.
Hessin, meta-para biçimlerinin aktif kullanılmasını, bu
biçimlerden yararlanılmasını nesnel zorunluluk olarak görmekteydi
ve bugün çoğu ekonomistin bu biçimlerin toplam ulusal ekonomiye
yayılmış olduğu düşüncesinde olduğu tespitini yapıyordu.
Bütün
tartışma dış benzerlikler üzerine yoğunlaşıyordu: sosyalizmde
meta üretimi, genel olarak meta üretimi, değer yasası, fiyatlar
vs.
Ama
belirleyici özellik, mülk sahibi değişimiydi: Mülk sahibi
değişimi olmaksızın meta da olmaz. Önemli olan, bu sorunun bir
şekilde aşılmasıydı.
Devlet
fabrikalarının ürünlerinin meta olmadığını söylerken Lenin
tam da böyle düşünüyordu. Meta, emekçiler ve sosyalist ekonomi
arasında ekonomik bağın bir biçimi değildir. Çünkü işçiler,
bir şey satmaksızın satın alıyorlar; Sosyalizmde işgücü meta
değildir ve ücret, işçilerin toplumsal üründeki paylarının
ifadesidir.
A. J.
Koşelyev:
“Sosyalizm
koşullarında meta, özel meta üreticilerinin değil, aksine
birleşik sosyalist üreticilerin (işletmeler, kolhozlar…)
ürünüdür“(51).
Burada, bu
tartışmada ilk defa birleşik üreticiler arasında işletmelerden
bahsedilmektedir. Sosyalimin inşa döneminde devletten bahsedilirdi;
devlet sektörü bütün toplumu kapsayan üreticiydi. Devlet,
sınırsız bir şekilde işletmelerin, işletmelerdeki üretim
araçlarının, işletmelerin ürünlerinin mülkiyetine sahipti.
İşletmelerin devletsel yönetimi, işletmenin, işletme
kolektifinin adına değil, devletin adına hareket ediyordu. Çünkü
devlet, proletarya diktatörlüğü devletiydi ve böyle bir devlet
olarak da hakim sınıfı oluşturan üreticilerin çıkarına göre
hareket ediyordu.
Prof. A. I.
Paşkov (Kruşçev’in yazmanı):
”Meta
olmayan, ama değeri olan ürünler“
anlayışı geride kaldı görüşündeydi.
”Meta
doğasının inkarı geride kaldı“, „sosyalizmde meta üretimi
ve değer yasası üzerine savlarımızın eksiklikleri ve hataları
var. Kosodoyev’in savundukları, kısa bir zaman öncesine kadar
doğruydu“(52).
N. S.
Spiridonova: ”Sosyalist
devlet işletmelerinin (üretim araçları ve tüketim araçları)
ürünleri, metanın temel özeliğini -mübadele sürecinde mülk
sahibi değişimini- kaybettiler. Üretim araçlarının değerinin
inkarı, onların (üretim araçlarının,
çn.) yardımıyla üretilen tüketim
araçlarının değerini inkara götürür“
(53).
Burada
karakteristik bir savla karşı karşıyayız: Değerin inkarı. Ama
bu zamana kadar SSCB’nde değer inkar edilmemişti. Burada, inkar
edilmeyene karşı acımasız bir mücadele söz konusu!
“Üretim
araçları meta değillerse ve değerleri yoksa, metaların değer
oluşumu süreci imkansız olur“
(54).
A.W. Baçurin
baklayı ağzından çıkartıyor:
”Ama
fiyat oluşumu pratiğinde temel eksiklik, asla, fiyat düzenleyen
organların, bunların arasında Devlet Planlama Komisyonunun da
akademi üyesi Strumilin’in Malişev veya başka ekonomist
yoldaşların tavsiyelerini körü körüne takip etmelerinden ve
fiyatları değere uygun olarak tespit etmelerinden ve böylece
ekonomik temel yasanın ve ekonominin planlı gelişmesi yasasının
gereksinimlerini dikkate almamalarından ibaret değildir. Tam
tersine, fiyat oluşumu alanındaki temel eksiklik, değer yasasının
çoğu durumlarda göz ardı edilmesinden veya yeteri kadar dikkate
alınmamasından ibarettir“ (55).
Kruşçev revizyonistlerinin iktidarı gasp etmelerinden
sonra düzenlenen ‘bilimsel’ konferanslarda bir kısım
‘uzman’ların çark ettiklerini ve birkaç yıl önce
savunduklarının tam tersini savunmaya başladıklarını görüyoruz.
- “Görüşmenin olumlu sonuçlarından birisi, meta üretimi ve değer yasasının rolünü yapay olarak sınırlayan düşüncelerin eleştirisinde görülmektedir. Her şeyden önce ikna edici eleştiri, çok yaygın olan şu düşünceye yöneltilmişti; sosyalizmde üretim araçları meta değillermiş ve meta üretimi ve meta dolaşımı sadece tüketim malları alanıyla sınırlıymış” (56).
İşte iki teori, işte fark:
Marksist
teoriye göre:
- “Değer yasasının bizde etki alanı, her şeyden önce meta dolaşımını, satma ve satın alma vasıtasıyla meta mübadelesini, esas itibariyle şahsi ihtiyaç metalarının mübadelesini kapsamına alıyor…
- Sosyalist düzenimizde üretim araçları meta olarak görülebilirler mi? Düşünceme göre asla…”
- “Ülke içinde iktisadi devinim alanında ürünler, meta özelliklerini kaybederler, meta olmaktan çıkarlar ve değer yasasının etki alanından çıkarlar ve sadece metanın dış örtüsünü (hesaplama vs.) korurlar”.
Revizyonist
teoriye göre:
- “Sosyalist üretim, zorunlu olarak meta üretimidir”.
Böylece
SB’nde sosyalizmin pratiği bir çırpıda çarpıtılıyor,
kazanılmış tecrübeler, öğreti yok sayılıyor ve revizyonist
(kapitalist) sistemin uygulanmasının önü açılıyor. Gerçekten
de “sosyalist
üretim, zorunlu olarak meta üretimidir”
tespitinin yapıldığı yerde başka bir gelişme beklenemezdi
(57).
1975”te yayımlanan temel bir kitapta şu tespitler
yapılıyordu:
XXIV. Parti
Kongresine sunduğu siyasi raporda (1971) Brejnev, işin (emeğin,
çalışmanın) nasıl metalaştırıldığını öyle açıklıyordu:
“İşin
ve tüketimin tam ölçülmesinin zorunluluğu…
para-meta-ilişkilerinin mükemmelleştirilmesini gerekli
kılmaktadır”.
Brejnev’in
bu anlayışı, Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde bir grup yazarın
hazırladığı “Gelişmiş Sosyalist
Toplumda Ekonomik Yasalar” temel
kitabında şöyle yorumlanıyor:
“İktisadi
muhasebenin mükemmelleştirilmesi ve (bunun) plana sıkı bir
şekilde bağlanması, ilerlemiş sosyalist inşayla ve sosyalizme
geçişle sosyalist meta-para-ilişkilerinin gelişmesi ve
kullanılması zorunluluğunu azaltmaz. Burada söz konusu olan,
meta-para-ilişkilerini ve yasalarını, etkileri içinde,
sınırlandırmak anlamına asla gelmeyeceğidir…
Meta-para-ilişkileri,
önemli derecede sosyalist planlama sistemine entegre ediliyorlar…
Meta-para-ilişkilerinde
söz konusu olan, sosyalizmde nesnel zorunlu ekonomik ilişkilerdir;
Bu ilişkiler, istenildiği gibi sınırlandırılamazlar veya
genişletilemezler” (58).
Brejnew,
bir kapitalist, bir tekel şefi gibi düşünüyor. Ve XX. Parti
Kongresinden sonra SB’nde işin verimliliği kapitalist tarzda
ölçülmeye ve tüketim alanında da pazar mekanizması düzenleyici
olmaya başlandığı için o, “para-meta-ilişkilerinin
mükemmelleştirilmesini gerekli” görmektedir,
kaçınılmaz olarak gerekli
görmektedir.
Sosyalizm,
“para-meta-ilişkilerini”, en fazlasıyla ortadan kaldırmak için
“mükemmelleştirir”; yani meta üretimi ve dolaşımını,
dolayısıyla da para ilişkilerinin maddi koşullarını ortadan
kaldırmayı amaçlar. Bu nedenle de, bu ilişkilere kaynaklık eden
kolhoz mülkiyetini genel halk mülkiyeti seviyesine çekerek, “ürün
mübadelesi sistemini” kurmaya çalışır.
Alman
revizyonistleri de kapitalizmin mata-meta gibi kategorilerini
sosyalizme entegre etmeye çalışıyorlar. Bu ilişkileri, sosyalist
ekonominin bir yasallığı gibi göstermeye çalışıyorlar.
Meta-para-ilişkilerinde
söz konusu olan, sosyalizmde nesnel zorunlu ekonomik ilişkilerdir;
Bu ilişkiler, istenildiği gibi sınırlandırılamazlar veya
genişletilemezler”
diyerek, Lenin ve Stalin dönemi SB’nde sosyalizmin inşa
tecrübesini yanlış bulduklarını açıklıyorlar. Bu revizyonist
baylar, özellikle Stalin döneminde meta üretimi ve dolaşımı
alanı kolhoz üretimiyle sınırlandırılmalıdır/sınırlıdır,
bu üretimin dayandığı grup mülkiyeti; kolhoz mülkiyeti, genel
halk mülkiyeti seviyesine çekilmelidir doğru tespitine karşı
olduklarını açıklıyorlar.
SB’nin, dağılmasından 3 sene önce, 1988’de,
SBKP’nin “ekonomi stratejisi” açıklanırken diğer şeylerin
yanı sıra şu tespit yapılıyordu:
“Meta-para-ilişkilerinin
sürekli artan sınırlandırılması ve dışlanmasıyla ölüp
gideceği düşüncelerinden kurtulmanın…zamanıdır…
Tarihi
perspektif,… meta-para-ilişkilerinin mekanik “yok edilmesi”
değil, aksine onların yeni içerikle daha güçlü donatılmaları,
sosyalist üretim ilişkilerinin bütünlüklü sistemi çerçevesinde
dolaysız-toplumsal bağlamlarla onların entegrasyonunu güçlü
kılma sürecidir” (59).
Bu anlayış Gorbaçov’un tarihi misyonunu dile
getiren bir anlayıştır. Meta-para-ilişkilerinin “sosyalist”
üretime ve doğrudan topluma entegresi, tarihi perspektif olarak
görülüyor. Yani ekonominin klasik kapitalist ilişkiler temelinde
ve toplumun da bu ilişkiler temelinde yükselen burjuva bir toplum
olarak şekillenmesini tarihi perspektif olarak görüyor.
Bu “tarihi perspektif” üç sene sonra gerçekliğe
dönüştü.
Ingeborg
Dummer, “Meta
Üretimi Olarak Sosyalizm”
makalesinde “sosyalist
bir ekonomi de değer ilişkilerini ve değer yasasını hesaba
katmadan üretemez ve mübadele edemez” anlayışını
savunmaktadır (60). Bunca tecrübeden sonra 2003 yılında.
Meta üretiminin, değer yasasının, yani kapitalizmin
bu olmazsa olmazlarının sosyalizme de özgü olduklarını bu
kaynaklardan (ve daha yüzlercesinden) öğreniyoruz. Sosyalist meta,
sosyalist değer yasası! Bu tespitler ihanetin üçüncü adımını
oluşturuyordu.
İlk
adım: “Bütün
halkın devleti”
adı altında sınıf mücadelesinden vazgeçmek ve proletarya
diktatörlüğünü yıkmak.
İkinci
adım: “Barış
içinde bir arada yaşamak”
adı altında emperyalist burjuvaziyle uzlaşmak, işbirliğine
gitmek.
Üçüncü
adım: Kapitalist
üretim biçiminin inşası, kar ilkesinin önünün açılması için
Marksist-leninist meta ve değer yasası anlayışının çarpıtılması
ve bu kategorilerin sosyalizmde de geçerli olduğunun açıklanması.
XX. Parti Kongresinden itibaren Sovyet revizyonistleri,
meta üretiminin ve değer yasasının bütün üretim için geçerli
olduğunu açıkladılar. Yani her alanda üretim, bütün üretim,
meta üretimi olarak açıklanmış ve her alanda da değer yasasının
geçerli olduğu kabul edilmişti. Böylece Sovyet revizyonistleri,
20 senede komünist aşamaya geçme adı altında meta üretimini ve
değer yasasının etkisini ebedi kılmaya çalıştılar. Bu çaba,
kapitalizmin yeniden inşasından başka bir anlam taşımamaktaydı.
Çabaları boşa gitmedi ve çürümüş sistem 1991’de çöktü.
Sosyalist
inşa, geriye dönüşün olmayacağı, kapitalizmin yeniden
inşasının tamamen ortadan kaldırıldığı anlamına gelmez.
Özellikle meta üretiminin sınırlı da olsa var olduğu, değer
yasasının sınırlı da olsa geçerli olduğu koşullarda
kapitalizmi yeniden inşa etmenin maddi koşulları var demektir
(61).
Bu gelişmenin panzehiri proletarya diktatörlüğüdür,
gelişen, derinleşerek inşa edilen sosyalizmde meta üretiminin
sınırlarının sürekli daraltılması ve bu üretimin yok edilmesi
ve böylece de değer yasasının etki alanının ortadan
kaldırılmasıdır. SB’nde sosyalizmin inşa süreci, proletarya
diktatörlüğü var olduğu ve meta üretiminin dar sınırları
içinde yapıldığı müddetçe kapitalizmi yeniden inşa
tehlikesinin gerçekliğe dönüşemeyeceğini göstermiştir. Ama
XX. Parti Kongresinden sonra durumun tamamen değiştiğini,
belirttiğimiz gibi, proletarya diktatörlüğünün, sosyalist
devletin “bütün halkın devleti”ne dönüştürüldüğünü,
bütün üretimin meta üretimi olarak kabul edildiğini ve
dolayısıyla değer yasasının bütün ekonomide geçerli olduğunun
kabul edildiğini görmekteyiz.
Şüphesiz ki revizyonistler, ihanetlerini gizleme
çabası da göstermişlerdir ve revizyonizmin kapitalizm olmadığını
gizlemek için demagojilere başvurmuşlardır. Bir örnek olsun diye
veriyoruz. Sovyet revizyonist ekonomisti Lev Leontyev şöyle der:
“...
Sosyalizmin ekonomik yasaları, her iki formasyonun -kapitalizmin ve
komünizmin- bir karışımını ifade ederler...
Üretim biçiminin ekonomik yasalarının varlığı,
... ne yapay olarak sınırlandırılabilir, ne de
genişletilebilir....
Bilindiği
gibi bir zamanlar, meta-para ilişkilerinin sosyalist ekonomide
kapitalizmin bir tür kalıntısı,... eski üretim biçiminin
‘bakiyesi’ olduğu anlayışı yaygındı. Sosyalist gerçekliğin
bilimsel analizi vasıtasıyla çoğu sosyalist ülkelerin komünist
ve işçi partileri çoktandır bu türden görüşleri
reddetmişlerdir” (62).
Demek
ki “üretim
biçiminin ekonomik yasalarının varlığı yapay olarak
daraltılamaz”mış
ve genişletilemezmiş! Yani sosyalizmin inşa döneminde meta
üretimi ve değer yasasının etki alanı, kapitalist üretim
biçiminin bu iki olmazsa olmazı sınırlandırılmış ve bu
baylar, bu sınırlandırmayı kaldırmışlar. Bu kaldırmanın
sonuçları ortada değil mi?!
Modern revizyonistler, kavramların içerik ve
anlamlarını da değiştirmeye başladılar. Bu kaçınılmazdı.
Sosyalist üretim, zorunlu olarak meta üretimi yapıldıktan ve
değer yasasının bütün ekonomide etkide bulunması için
koşulların hazırlanmasından sonra, bazı kavramların da
içeriğinin değiştirilmesi kaçınılmaz olmuştu. Bu kavramlardan
birisi muhasebedir.
Yukarıda söz konusu edilen makalesinde Lev Leontyev,
muhasebeyi (hesaplama işi), bir hesaplama aracı olmaktan
çıkartarak, ona ekonomik içerik vermektedir. Bu revizyonist
ekonomist şöyle diyor:
“İktisadi
muhasebe, bütün ekonomik sistemin işlevselliği için belirleyici
faktör olmaktan çıkartılarak, sadece planlama tekniği ve hesap
tutma açısından önemli olan şekli bir olguya dönüştürülmüştür.
İktisadi muhasebenin kategorileri, bu durumda, sadece, hesaplama
aracı olarak görülmekte ve iktisadi içeriğinden yoksun
kılınmaktadır”
(63).
Leontyev’in böyle düşünmesi doğaldır. Çünkü
neden böyle düşündüğünü, yukarıdaki sözünden 3 paragraf
önce şöyle açıklıyor:
“İnsanlığın
şimdiye kadarki bütün iktisadi tarihi, sadece bir meta üretimi
tipi tanıyor, o da üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanan
meta üretimi, çağımızda
tamamen yeni bir meta üretimi tipi vardır ve başarılı olarak
gelişmektedir, bu da sosyalist meta üretimidir, onun temeli de
üretim araçlarının toplumsal mülkiyetinin hakimiyetidir”
(aç, Leontyev)(64).
Sosyalizmde
işletmelerin hesap işlerini düzenlemeye yarayan şekli olmaktan
öte bir anlam taşımayan muhasebe, revizyonizmde “ekonomik
içerik”
kazanıyor, aynen klasik kapitalizmde olduğu gibi. Böylece,
sosyalizmde işletmelerin şekli bağımsızlığı; şeklen bağımsız
işletme olmaları, gerçek bağımsızlığa dönüşüyor. Böylece
sosyalizmde üretim araçlarının işletmelere dağıtımında vb.
“hesaplama aracı”
olan muhasebe, revizyonizmde gerçek meta mübadelesinin ekonomik
içeriğini ifade ediyor. Muhasebenin, ekonomik içerik kazanması,
üretim araçlarının meta olduğunun kabulüdür. Bu,
kapitalizmdir. Bu, bu alanda da değer yasasının geçerliliğinin
kabulüdür.
Revizyonizmde klasik kapitalist arayanlar biraz
düşünmeliler.
Muhasebeye ekonomik içerik vermek, sosyalist mülkiyete
saldırıdır. Bu, her bir işletmeye gerçek bağımsızlık
vermektir. Ve gerçekten bağımsızlaşan işletmelerin
birbirleriyle rekabeti kaçınılmazdır. İşletme müdürlerinin
kendi çıkarları için üretimi yönlendirmeleri kaçınılmazdır.
Revizyonist anlayış:
- “Görüşmenin olumlu sonuçlarından birisi, meta üretimi ve değer yasasının rolünü yapay olarak sınırlayan düşüncelerin eleştirisinde görülmektedir. Her şeyden önce ikna edici eleştiri, çok yaygın olan şu düşünceye yöneltilmişti; sosyalizmde üretim araçları meta değillermiş ve meta üretimi ve meta dolaşımı sadece tüketim malları alanıyla sınırlıymış” (“Woprossy Ekonomiki”, 1957, Nr. 2.)
- “İnsanlığın şimdiye kadarki bütün iktisadi tarihi, sadece bir meta üretimi tipi tanıyor, o da üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanan meta üretimi, çağımızda tamamen yeni bir meta üretimi tipi vardır ve başarılı olarak gelişmektedir, bu da sosyalist meta üretimidir, onun temeli de üretim araçlarının toplumsal mülkiyetinin hakimiyetidir” (L. Leontyev)
- “Önemli bir toplumsal ilişki olarak değerin nicel ve nitel belirlenmesi, sosyalist üretim biçiminin temel bir yasasıdır. Nicel ve nitel tarafların birliğinde değer yasası var olmaktadır. Değer yasası mübadele yeteneğini belirler; yani planlı üreten sosyalist meta üreticilerinin toplumsal ilişkileri olarak metaların niceliğini belirler…İşin ürünlerinin meta karakteri taşıdığı bütün üretim biçimlerinde değer yasası etkide bulunur” (65).
Alman revizyonistleri de Sovyet revizyonistleri kadar
becerikliler! Bir çırpıda sosyalizmde işgücünü meta yapıyorlar
ve dolayısıyla bu toplum formasyonunda meta üretimini ve değer
yasasını geçerli kabul ediyorlar.
Doğru anlayış:
- “Sosyalist toplumda üretim araçlarının meta olup olmadıkları konusunda kafaları açık olmayan çok sayıda bilim adamı, yönetici iktisat görevlileri ve çok sayıda insan, hem teorik alanda, hem de ekonomide yönetici faaliyetlerinde sağ ve sol hatalar işliyorlar. Bazıları, revizyonist bir teoriye dayanarak meta üretiminin ve değer yasasının anlamını abartıyorlar ve iktisadi yürütmeyi kapitalist (tarzda) geliştirme niyetinden (dolayı) sağ sapmaya düşüyorlar. Başkaları ise, toplumumuzun geçiş karakterini görmüyorlar, meta üretimi ve değer yasasının rolünü tanımıyorlar ve böylece ... sol radikal hataya düşüyorlar...
- Devlet işletmeleri arasında sirküle olan makine teçhizatları, materyaller ve hammaddeler meta olarak tanımlanamazlar…
- Devlet işletmeleri arasında mübadele edilen üretim araçları meta değildirler” (66).
Kim İl Sung
da bazen doğru söylüyordu!
1955’de
yayımlanan Politik Ekonomi-Ders Kitabı’nda sorun şöyle
açıklanıyordu:
”Sosyalizmde
meta üretiminin zorunluluğu, sosyalist üretimin her iki temel
biçiminin varlığından kaynaklanmaktadır: Devlet biçimi ve
kolektif iktisadi biçim. Devlet işletmelerinde üretim araçları
ve ürünler, halk mülkiyetindedir. Kolhozlarda üretim araçları
(çekim ve iş hayvanı, tarımsal envanter, işletme binaları vs.)
ve kolhozların ürettikleri ürünler, grup mülkiyetindedir,
kolektif iktisadi-kooperatif mülkiyettir. Temel ve tayin edici
tarımsal üretim araçları (toprak ve MTİ’ları makineleri),
devlet mülkiyetindedir. Devlet işletmelerinin ürünleri devlete ve
kolektif iktisadi ürünler kolhozlara ait olduğundan, alım satım
yoluyla değişim sanayiyle tarım arasındaki iktisadi bağların
vazgeçilmez biçimidir. Burada, her alım satımda olduğu gibi,
meta sahibi meta üzerindeki mülkiyet hakkını yitirir ve alıcı
bu metanın sahibi olur“.
Kısaca:
Üretim araçları meta değildir, alınıp satılmazlar, devlet
işletmelerine dağıtılırlar. Devlet sektöründe mülk sahibi
değişimi yoktur.
1989’da
yayımlanan Politik Ekonomi-Ders Kitabı’nda ise sorun „Meta
Üretiminin Zorunluluğu ve Nedenleri“ başlığı
altında şöyle açıklanıyordu:
”Meta
üretimi için genel bir koşul, meta-para ilişkilerinin varlığı,
toplumsal işbölümüdür…Toplumsal işbölümü, zorunlu olmasına
rağmen yeterli bir koşul değildir… Özgün nedenler üretim
ilişkilerinde, her şeyden önce mülkiyet ilişkilerinde
aranmalıdır…Hem her biri kendisi için, hem de ikisi birden kendi
bağlamları içinde, ürünlerin meta olarak üretilmelerini ve
satılmalarını gerekli kılıyorlar, somut iktisat yaşamında meta
üretimi, fiyatlar, masraflar, kar, para vs. kategoriler
kullanılmaktadır“.
Sosyalist
işletmelerde “üretim araçları,
bütün toplum ve aynı zamanda, görece bağımsız üretim
birliklerinin zorunlu varlığı çapında halk mülkiyetiyle
karakterize edilirler“.
”İşbölümü
ve uzmanlaşmayla karakterize olan toplumsallaşmış üretimde
işletmelerin ekonomik olarak görece bağımsızlığı, üretici
güçlerin somut gelişme seviyesinde ve buna uygun üretim
ilişkilerinde aranmalıdır. Toplumsal mülkiyet çerçevesinde
üretimin ekonomik bağımsızlaşması, işletmenin kendi hareket
biçimini muhafaza etmesi anlamına gelir; bu biçim her ne kadar
esasen toplumsal mülkiyet tarafından belirlense de, bundan bağımsız
olarak belli bir bağımsızlık ve kendi yeniden üretimine
sahiptir“.
”İktisadi
birliklerin görece ekonomik bağımsızlığının sağlanması için
kombinalar ve işletmeler, ürünlerini meta olarak üretmek ve
satmak zorundadırlar, onlar arasındaki ilişkiler meta-para
ilişkileri üzerinden sağlanmak zorundadır“.
Yani,
kapitalizm, rekabet, bundan daha da açık savunulamazdı: Görece de
olsa işletmelerin bağımsızlığı için meta üretimi zorunludur.
Söylenen bu.
Meta üretiminin
sonuçlarını Kronrod şöyle formüle der:
ӆretilen
ürün, işletmenin tasarrufundadır. Bu ürün, harcamaların temini
fonu ve artı ürün fonu için kaynağı oluşturur. Yani, sosyalist
mülkiyetin unsuru olarak her bir işletmenin üretim araçları, tam
da bu işletmenin sistematik olarak ekonomik sirkülasyonu
(sürecinde) ve onun olanaklarıyla yeniden üretilir“.
Kronrod:
“her şeye rağmen meta, değer
yasası ve para, sosyalist ekonomiye özgündür. Bunların nesnel
zorunluluğu, sosyalist üretimin temellerine bağlıdır. Sosyalist
ekonomi, para-meta-ilişkilerinden yararlanmakta veya yararlanmamak
serbest değildir. O, kendine özgü iç sosyo-ekonomik
ilişkilerinden dolayı bunu yapmak zorundadır”.
Bunu
duyan Polonyalı ekonomist Albinowski, lafın üstüne atlamakta ve
Kronrod’a göre “meta ekonomisi,
insan varlığının devamı için zorunluluk”
oluyor açıklamasını yapmakta gecikmez.
Yeni rotada
yeni olan tam da budur:
- Ürün üzerine tasarruf hakkı işletmededir.
Ama
sosyalizmde ürün üzerine tasarruf hakkı devlettedir.
Aralık
1956 tartışmalarının ana konuşmacısı Kronrod, sosyalizmde meta
üretiminin varlığını veya zorunluluğunu farklı mülkiyet
biçimlerinin varlığında aramaz. Kronrod, „işin
sosyal eşit olmayışı nihayetinde ürünlerinin eşit mübadelesini
de zorunlu kılar“ anlayışındadır.
Demek oluyor ki, sosyalizmde meta üretimi, işin/çalışmanın
kalifiye-düz iş, kolay iş-zor iş vb. faklı olmasından dolayı
zorunludur. Bu işte/çalışmada bu türden farklılıklar şu veya
bu şekilde komünizmde de olacağına göre, meta üretimi
komünizmde de var olacaktır; zorunlu olacaktır.
- Yeni rotada yeni olan bir temel anlayış da budur.
Kızıl
bayraklar sallayarak, komünizme geçiyoruz diyerek kapitalizmin
yeniden inşası herhalde bundan daha da açık söylenemezdi:
İşletmelerin bağımsızlaşmaları için meta üretimi zorunludur.
Tabii ki görece olarak!
Kruşçev
döneminde Lenin ve Stalin dönemi SB, „eski sistem“ olmuştu. O
„eski sistem“de meta üretimi ve değer yasası sosyalist
ekonominin gelişmesi için kullanılıyordu. O „eski sistem“de
meta üretimi ve değer yasası kapitalizmin inşasına yol
açamıyordu.
Stalin
döneminde, o „eski sistem“de Marks, Engels ve Lenin’e sıkı
sıkıya bağlı kalınıyordu, onların yolu takip ediliyordu:
- Birleşik üreticiler.
- Merkezi planlama.
- Devlet mülkiyeti ve devlet tarafından yönetilmesi.
- İktisat görevlilerinin, işletme müdürlerinin sosyalist devletin yetkilisi olarak ele alınmaları.
- Proletarya diktatörlüğü vs. vs.
O „eski sistem“de, doğru da olsa, kendiliğinden bir gelişme
olamazdı.
Kruşçev
dönemini şöyle de özetleyebiliriz:
1953’te
Kruşçev:
”Ekonomik
uyandırmanın küçümsenmesi üretimin ve rezervlerinin reel büyüme
olanaklarının kötü kullanılmasına neden oldu ve yığınların
yaratıcı inisiyatifi için yer (olanak,
çn.) kalmadı. Çoğu yerel sorunlarda
karar (yetkisi) hala merkezdedir“.
1959’da,
olağanüstü kongrede Yedi Yıllık Plan kabul edilir. Bu kongrede
Kruşçev şu ”tarihi“ sonucu çıkartır:
”SSCB’nde
sosyalizm, tam ve nihai zaferi kazanmıştır“.
Yani,
komünist toplumu inşa aşamasına geçilebilir.
Marksizm’in
revizyonu:
- ”Sosyalist ekonominin gelişmesi, ustaların önceden göremedikleri bir durum yarattı. Üretimin sosyalist toplumsallaşması gerçekleşmiş olmasına ve çalışma doğrudan toplumsal olmasına rağmen, meta üretimi ve meta mübadelesi varlıklarını sürdürdüler“ (Kronrod).
Demek
ki, ”SSCB’nde
sosyalizm, tam ve nihai zaferi”ni,
“meta üretimi ve meta mübadelesi varlıklarını sürdür”ürken
“ kazanmış“!
Meta
üretiminin zorunluluğunun sonuçları:
Revizyonist
teori; Kapitalizmin yeniden inşası:
- “Üreticiler arasındaki… ilişkilerde genel halk mülkiyeti, bütün toplumun hesabına (çalışan) işletmelerde toplumun mülkiyeti olarak …cisimleşiyor, ama özel bir ekonomik biçimde. Üretilen ürün işletmenin tasarrufundadır“.
Buna karşın
sosyalizmde:
- ”Devletin elinde toplanmış olan meta kütlesi“ veya sosyalizmde ürünler, devletin tasarrufundadır.
Sosyalist
işletme adına kapitalist işletme:
- ”Üreticiler arasındaki…ilişkilerde sosyalist genel halk mülkiyeti ortaya çıkıyorsa bu, mutlaka, toplum ve tekil emekçiler arasındaki eşdeğer ilişkilere bağlıdır; bu ilişkilerde her bir çalışanın dolaysız çalışma sürecine dahil edilmesi gerçekleşir ve bu süreç toplumun hesabına ve topluma ait üretim araçları temelinde işler. Ama bu dahil etmenin özel bir ekonomik biçimi vardır: Söz konusu işletmede harcanan iş, tam da bu işletme tarafından yeniden üretilen araçlarla ödenir“.
Yani,
“görece” de olsa işletmeler bağımsızdır veya bağımsız
olmalılar!
Sosyalist
işletme adına kapitalist işletme:
- ”Genel sosyalist halk mülkiyetinin bu iki özelliği, sosyalist işletmelere içkin ekonomik biçimi; özel biçimi, onların ekonomik bağımsızlığı sonucunu verir“.
İşletmelerin
bağımsızlığı anlayışı, revizyonist sistem çökene kadar
savunulmuş ve uygulanmıştır. Gorbaçov ise bu bağımsızlığın
yeterli olmadığını, daha ileri gidilmesi gerektiğini
savunmuştur.
Kruşçev
dönemini değerlendiren Kronrod teorisinin doğrulandığı
tespitini yapar:
”Emeğin
toplumsallaşmasının başarıları,…bütün bunlar, meta
ilişkilerinin ortadan kaldırılmasına değil, aksine gelişmesine
neden olmuştur. Son yıllarda parti ve hükümet tarafından alınan
tedbirler bunun için bir kanıttır“.
”Ulusal
ekonomi konseylerinin uygulanmaya konması ve sosyalist işletmelerin
haklarının genişletilmesi, sosyalist işbölümü sisteminin
uzuvları arasındaki dolaysız meta ilişkilerinin gelişmesinde
önemli bir ilerleme anlamına gelir“.
Revizyonistler,
işletmelerin bağımsızlığını Lenin’in bir anlayışına
dayandırmayı da ihmal etmediler. Revizyonistlere, örneğin
Kronrod’a göre Lenin, işletmelerin bağımsızlığının tutarlı
bir savunucusu olmasına rağmen, ekonomik durumun zorluğundan,
savaşın beraberinde getirdiği yıkımdan dolayı Sovyet devleti,
merkezileştirilmiş komando ekonomisini uygulamaya zorlanmış.
Stalin’in yanlış teorileri, örneğin sosyalizmde üretim
araçlarının meta olmaması, komando ekonomisine neden olmuş. Oysa
Lenin, tamamen başka anlayıştaymış.
Lenin’in
söz konusu anlayışı şöyle:
“Yoldaş
Sokolnikow için, birer kopyası da yoldaş Zjurupa ve yoldaş
Krshishanowski için.
Bana,
önümüzdeki dönemde bazı tröstlerimizin muhtemelen parasız
kalacaklarını ve bunların ulusallaştırılmalarını bizden kesin
olarak rica edeceğinizi söylemiştiniz. Tröstler ve işletmeler,
kendileri sorumluluk taşısınlar ve işletmelerinin zararsız
çalışması için tam sorumlu olsunlar diye iktisadi muhasebeye
göre yapılandırılmışlardır düşüncesindeyim. Bunu
yapamadıkları açığa çıkarsa, görüşüme göre mahkemede
hesap vermeliler ve yönetimlerinin bütün üyeleri uzun hapis
cezasına, bütün mülklerine el koyma cezasına vs.
çarptırılmalılar.
Tröst ve
işletmeleri iktisadi muhasebe temelinde yapılandırdıktan sonra,
çıkarlarımızı ticari yöntemlerle savunamazsak, hepimiz tam bir
enayiyiz.
Burada
dikkat etmesi gereken Yüksek Ekonomi Konseyidir, ama daha ziyade
Maliye Halk Komiserliğidir. O, bunu devlet bankası ve özel
müfettişler vasıtasıyla yapmalıdır. Çünkü tam da dolaysız
ilgili olmayan Maliye Halk Komiserliği, etkili reel kontrol ve
denetleme için kurumlaşma göreviyle karşı karşıyadır” (67).
Burada zarar
etmeden çalışma talep ediliyor. Ve tek kelimeyle ekonomik
sorumluluktan bahsedilmiyor. Önemli olan, işletmelerin yeniden
çalışabilir hale getirilmesidir. Burada sorumluluk, devletin
atadığı sorumlulardan hesap sorulmasıdır. Lenin,
cezalandırılmalılar; hapse atılmalılar, mallarına el konulmalı
diyor.
Stalin
dönemin de aynı anlayış doğrultusunda hareket edilmiştir.
Ekim 1961’de
XXII. Parti Kongresinde komünizmin inşası programı onanır. İlk
on senede ABD, kişi başına üretim bakımından geçilecek ve onu
takip eden on sene içinde de herkese ihtiyaçlarına göre
dağıtımına geçilecekti. Bu zaman zarfında konut sorunu çözülmüş
olacak, kiralar kalkmış olacak, gaz, ısınma, ulaşım araçları
ve başkaca hizmetler parasız kullanıma sunulacaktı. Yani 1980’de
komünizme ulaşılmış olacaktı.
Neye
ulaşıldığını açıklamaya gerek var mı?
II-SOSZALİZMDE VE REVİZYONİZMDE FİYAT SORUNU
Yukarıda
şöyle demiştik: “Kruşçev
revizyonistlerinin başlattığı tartışma, öncelikle, sosyalizmde
fiyat politikasının temellerini yıkmalıydı. Demek oluyor ki,
kapitalizmi yeniden inşa etmek için ilk elden yapılması gereken,
sosyalist ekonomide fiyat sistemini kaldırmaktır”.
Revizyonistlerin bu alanda ne ürettiklerine bakmadan
önce sosyalizmde fiyat olgusunu tanımlayalım:
“Sanayi
ürünlerinin fiyatı: Maliyet
masrafları, işletmenin salt geliri (safi
gelir, çn.) ve sözde iş1em vergisi
(işlem vergisi diye tanımlanan vergi, çn.)
biçimindeki devletin merkezileştirilmiş salt gelirinin bir bölümü,
sanayi ürünlerinin fiyatının bileşenleridir.
SSCB
devlet sanayinde iki ana fiyat türü bulunmaktadır: Fabrika fiyatı
(ya da sözde işletme fiyatı (işlem
fiyatı diye bilinen fiyat, çn.) ve
sanayinin teslim fiyatı. Sanayi ürünleri için, fabrika
ya da işletme fiyatı, planda
saptanmış üretim maliyet masrafları ile işletmenin salt
gelirinin toplamın eşittir. Bu, işletmeye planlı giderlerinin
karşılanmasını ve bir salt gelir elide etmesini sağlamaktadır.
Sanayinin.teslim
fiyatı, fabrika
ya da işletme fiyatıyla merkezileştirilmiş salt devlet gelirinin
"işlem vergisi" biçiminde ortaya çıkan kesimini
içermektedir.
Toplumun
salt geliri, bütün üretim dallarında yaratılmaktadır. Ancak
devlet, işlem vergisini fiyat mekanizması üzerinden, esas olarak,
tüketim malları üreten iktisat dallarından almaktadır. Üretim
araçları üreten dalların ürünlerinin fiyatları, kural olarak
işlem vergisi içermezler. Ağır sanayide yaratılan salt gelirin
bir bölümü, hafif sanayide ve tüketim malları üretiminin diğer
dallarında realize edilmektedir. Bu işlem, hem sanayide ve hem de
tarımda kullanılan üretim araçlarının nispeten düşük ücret
düzeyini güvence altına alır, üretimin mekanize edilmesini
hızlandırır ve son tahlilde üretimin artmasına ve tüketim
mallarının maliyet masraflarının düşmesine yol açar.
Sosyalist devlet, tutarlı bir şekilde sanayi ürünlerinin
sistemli maliyet masrafının düşürülmesi politikası ve bu
temelde sanayi metalarının fiyatlarının düşürülmesi
politikası izlemektedir.
Sanayi
ürünlerinin teslim fiyatlarının düşürülmesi, rublenin,
işletmelerin çalışması üzerindeki denetimini güçlendirir.
Sanayinin teslim fiyatlarının düşürülmesi yoluyla devlet,
işletmelerin yöneticilerini üretim verimliliğini güvence altına
almak amacıyla giderleri azaltmaya zorlar, onları emeğin
örgütlenmesini iyileştirme ve iktisatta gizli yedeklerin bulunması
ve kullanılması doğrultusunda zorlar. Teslim fiyatlarının
düşürülmesi iktisadi muhasebeyi pekiştirir, tutumluluk rejimini
güçlendirir ve perakende ticaret fiyatlarının düşürülmesinin
maddi temellerini yaratır” (68).
Sovyet pratiği ve bu
pratikten hareketle oluşturulan fiyat olgusu ve önemi böyle.
Yıkılmak istenen de yukarıya aktardığımız anlayıştır; fiyat
politikasıdır.
Sovyet modern revizyonistleri gerçeği kabul etmek
zorunda kalmışlardı. Şöyle:
“Üretimin
meta karakterini, sosyalist bir ekonominin genel özelliklerinden
birisi olarak kabul ediyorsak, mantıksal olarak, fiyatlar konusunda
yeni bir görüş, meta üretiminin temel bir kategorisi olarak
ortaya çıkar...
Asli
fiyat oluşumu, belli bir işletmede üreten grupların münferit
çıkarlarını, tüketicilerin çıkarlarıyla ve onlar
(tüketiciler, çn)
vasıtasıyla bütün toplumun çıkarlarıyla ahenkli yapmayı
amaçlamalıdır. Bu, gerçek üretim masrafları ve ortalama karı
örten bir üretim fiyatıdır”
(69).
Liberman,
1956’da “üretim
edimselliğinin yegane ölçeğinin verimlilik olması”
gerektiği önerisinde bulunmuştu. Yani Liberman, karı, net karın,
değişken ve değişmeyen değerlere oranıyla ölçüyordu. Bu,
karın, tamamen kapitalist tarzda belirlenmesinden başka bir anlam
taşımıyor. Liberman, bu anlayışından dolayı eleştirilir, ama
eleştirenler de Liberman’ın görüşlerini modifize ederek
savunmaktan öte bir şey yapmazlar: Genel geçerli olmaya başlayan
tez şuydu: Karın kapitalist tarzda tespiti ve buna üretim
fiyatlarının da dahil edilmesi.
Leontyev:
“Marks,
metanın, kapitalist üretimin bir ürünü olarak analizini yaptı
ve böyle bir metanın fiyatının doğrudan metanın değeri
tarafından değil aksine başkalaşmış biçimi –üretim fiyatı-
tarafından belirlendiğini gösterdi. Sosyalist bir üretimin
ürünleri olarak metaların analizi, şüphe götürmez bir şekilde,
fiyatlarının... üretim fiyatı formülü vasıtasıyla saptanması
gerektiği sonucunu vermektedir”
(70).
Aynı anlayışta olan başkaları da vardı.
“Üretim
fiyatının kökeni sadece kapitalist rekabette aranmamalı. Onun
başka bir tabanı, güvenli bir tabanı vardır”.
Demek isteniyor ki, meta, sadece işgücü harcamasıyla
değil, aynı zamanda kullanılan toplam sermaye tarafından
üretilir.
Devamla şöyle denir:
“Bu,
üretim fiyatının derin menşeini açığa çıkartır. Bu, sadece
kapitalist bir ekonomide değil, bilakis, keza komünist bir
ekonomide de var olan bir temeldir. Hem üretim araçları ve hem de
iş, maddi olarak esas çalışma sürecine dahil olurlar...
Üretim
fiyatı, rekabetin bir sonucudur. Rekabet ise, toplumsal ekonominin
nesnel koşulları tarafından üretilir ve bundan dolayı da,
toplumsal önemli sonuçlara yol açar...”
(71).
Hangi önemli toplumsal sonuçlara yol açar sorusunun
cevabını bir kenara bırakalım. Bu sorunun cevabını uygulamaya
konan reformlar veriyorlar.
Başka
bir revizyonist ekonomist çözümü bulur. Teori, gerçeklik ile
çelişiyorsa, teoriyi değiştirmek en doğru yoldur. S. Pervuşkin
de bunu yapar ve Marksist teoride ortalama kar oranı yasasını
tamamen farklı yorumlar: bu revizyoniste göre, kapitalizmde “azami
kar çabası” ortalama
kar yasasının etkisini engelliyormuş.
“Genel
(ortalama) kar oranı ve üretim fiyatı gibi böylesi kategoriler,
kapitalistlerin öznel istekleri temelinde doğmazlar, bilakis
üretici güçlerin gelişmesinin sonucu olarak ve aynı zamanda
işbölümüne dayanan büyük çapta makineli üretimin başarılı
gelişmesi için zorunlu koşul olarak doğarlar. Sosyalist bir
toplumda böylesi, üretici güçlerin gelişmesine hükmeden yasalar
inkar edilemezler., Özel mülkiyetin sınırlanması ve azami kar
çabası bu süreçlerin geçerlilik kazanmasını engelledikleri
için kapitalizmde böyle bir yasanın tam olarak açığa
çıkamayacağı düşünülmelidir.”
(72).
Olunca böyle olacaksın! Kendini, siyasi, sınıfsal
rengini saklamak için neden sıkıntıya gireceksin ki!
Pervuşkin, Sovyet gerçeğini, olduğu gibi dile
getiriyor, Marksizm’in nasıl çarpıtıldığını pervasızca
açıklıyor.
D. Kondraşev, S. Pervuşkin’in görüşlerini
eleştiriyor:
“Sosyalist
toplumun gelişmesine paralel olarak değer ve fiyat da giderek
birbiriyle uyumluluk içinde olacaklar. Bundan dolayı değer ve
fiyatlar arasındaki azami uyumluluk ancak, genel hatlarıyla
komünizm inşa edildiğinde sağlanmış olacak ve fiyatlar,
ortalama üretim masraflarının ortalama verimlilik oranıyla cem
edilmesiyle belirlenecektir... Fiyatların, üretim masraflarına
yaklaşması şeklindeki eski ilkenin yerini verimlilik fiyatları
alır ve böylece ağır sanayin daha yüksek bir aşamasında
yeniden üretim için karlar yeteri kadar büyük olurlar”
(73).
Kar, üretimin düzenleyicisi oluyor. Fiyat reformuyla
fiyatlar giderek daha ziyade üretim fiyatlarını yansıtıyorlar.
Maddi teşvik ön plana çıkartılıyor, işletmelerin verimliliği
ve “bağımsızlığı” esas alınıyor ve bu işletmeler pazar
için üretiyorlar, yani ürünleri pazarda meta olarak alınıp
satılıyorlar. Devlet işletmeleri bu hale getiriliyor.
Revizyonist teoriye göre:
- “Üretimin meta karakterini, sosyalist bir ekonominin genel özelliklerinden birisi olarak kabul ediyorsak, mantıksal olarak, fiyatlar konusunda yeni bir görüş, meta üretiminin temel bir kategorisi olarak ortaya çıkar ...
- Asli fiyat oluşumu, belli bir işletmede üreten grupların münferit çıkarlarını, tüketicilerin çıkarlarıyla ve onlar (tüketiciler, çn) vasıtasıyla bütün toplumun çıkarlarıyla ahenkli yapmayı amaçlamalıdır. Bu, gerçek üretim masrafları ve ortalama karı örten bir üretim fiyatıdır”.(Die Probleme der Warenbeziehungen in einer Sozialistischen Ökonomie).
- “Bu, üretim fiyatının derin menşeini açığa çıkartır. Bu, sadece kapitalist bir ekonomide değil bilakis, keza komünist bir ekonomide de var olan bir temeldir. Hem üretim araçları ve hem de iş, maddi olarak esas çalışma sürecine dahil olurlar... Üretim fiyatı, rekabetin bir sonucudur. Rekabet ise, toplumsal ekonominin nesnel koşulları tarafından üretilir ve bundan dolayı da, toplumsal önemli sonuçlara yol açar...” (Novoşilov).
- “Genel (ortalama) kar oranı ve üretim fiyatı gibi böylesi kategoriler, kapitalistlerin öznel istekleri temelinde doğmazlar, bilakis üretici güçlerin gelişmesinin sonucu olarak ve aynı zamanda işbölümüne dayanan büyük çapta makineli üretimin başarılı gelişmesi için zorunlu koşul olarak doğarlar. Sosyalist bir toplumda böylesi, üretici güçlerin gelişmesine hükmeden yasalar inkar edilemezler. Özel mülkiyetin sınırlaması ve azami kar çabası bu süreçlerin geçerlilik kazanmasını engelledikleri için kapitalizmde böyle bir yasanın tam olarak açığa çıkamayacağı düşünülmelidir” (S., Pervuşkin).
- “Sosyalist toplumun gelişmesine paralel olarak değer ve fiyat da giderek birbiriyle uyumluluk için de olacaklar. Bundan dolayı değer ve fiyatlar arasındaki azami uyumluluk ancak, genel hatlarıyla komünizm inşa edildiğinde sağlanmış olacak ve fiyatlar, ortalama üretim masraflarının ortalama verimlilik oranıyla cem edilmesiyle belirlenecektir... Fiyatların, üretim masraflarına yaklaşması şeklindeki eski ilkenin yerini verimlilik fiyatları alır ve böylece ağır sanayin daha yüksek bir aşamasında yeniden üretim için karlar yeteri kadar büyük olurlar” (D. Kondraşev).
Marksist teoriye göre:
- “Farklı üretim alanlarında, çeşitli kar oranlarının ortalamasının bulunarak bu farklı üretim alanlarındaki maliyet fiyatına eklenmesiyle elde edilen fiyatlar, üretim fiyatlarını meydana getirirler. Bunlar, önkoşul olarak, genel bir kar oranının varlığını gerektirdiği gibi, bu da gene, her bireysel üretim alanındaki kar oranlarının, kendi başına alındığında, daha önce, bir o kadar ortalama kar oranına indirgenmiş olmasını öngörür. Bu özel kar oranı=a:S’nin her üretim alanında,… metaların değerlerinden çıkartılmış olmaları gerekir. Böyle bir çıkarma olmaksızın, genel kar oranı (ve dolayısıyla metaların üretim fiyatı) boş ve anlamsız bir kavram olarak kalır. Şu halde, bir metanın üretim fiyatı, maliyet fiyatı ile buna genel kar oranına uygun olarak yüzde şeklinde eklenen karın toplamına ya da başka bir deyişle, maliyet fiyatı ile ortalama karın toplamına eşittir…
- “… ortalama bir karın ve dolayısıyla genel bir kar oranının meydana geldiği her yerde –bu ne şekilde meydana gelirse gelsin- bu ortalama karın, toplamı, artı değerin toplamına eşit olduğu ortalama toplumsal sermaye üzerinden sağlanan kardan başka bir şey olamayacağı da söylenebilir…Bu ortalama karın maliyet fiyatlarına eklenmesiyle elde edilen karlar, üretim fiyatına dönüşmüş değerlerden başka bir şey olamazlar. Bazı belli üretim alanlarındaki sermayelerin, herhangi bir nedenle, eşitlenme sürecine tabi olmamaları hiçbir şeyi değiştirmiş olmaz. Bu durumda ortalama kar, toplumsal sermayenin eşitlenme sürecine giren kısmı üzerinden hesaplanır. Ortalama karın, farklı üretim alanlarında, çeşitli niceliklerdeki sermayelerin, kendi büyüklükleri oranında sağladıkları artı değerin toplam kitlesinden başka bir şey olamayacağı da açıktır. Kapitalistlerin payına düşen metaların ve paranın toplam kitlesi içinde temsil edilen karşılığı ödenmiş canlı ya da cansız emek gibi gerçekleşen, karşılığı ödenmemiş toplam emek ve bu toplam kitledir”.
- “Çeşitli üretim alanlarına ait metaların, kendi değerleri üzerinden satıldıkları varsayımı, kuşkusuz, yalnızca, bunların değerlerinin birer ağırlık merkezi olduğu, fiyatlarının bu merkez çevresinde dalgalandığı ve bu değerlerin sürekli yükselme ve düşmelerinin birbirlerini eşitleme eğiliminde olduğu anlamına gelir. Ayrıca, bir de… farklı üreticiler tarafından üretilen belli metaların bireysel değerlerinden ayırt edilmesi gereken bir piyasa değeri vardır. Bu metaların bazılarının bireysel değeri, kendi piyasa değerinin altında kaldığı halde (yani bunların üretimleri için, piyasa değeri ile ifade edilen daha az emek zamanı gerekmiştir) diğerlerinin değeri, piyasa değerini aşacaktır. Piyasa değeri, bir yandan, tek bir alanda üretilen metaların ortalama değeri, öte yandan, kendi üretim alanlarının ortalama koşulları altında üretilen ve bu alanın ürünlerinin büyük bir kısmını oluşturan metaların bireysel değerleri olarak görülmek durumundadırlar. En kötü ya da en iyi koşullar altında üretilen metalar, ancak olağanüstü durumlarda piyasa değerlerini düzenlerler ve bu piyasa değerleri, şimdi, piyasa fiyatları için bir dalgalanma merkezi oluşturur. Ne var ki, bu piyasa fiyatları, aynı tür metalar için aynı olur. Eğer ortalama değerde, yani iki uç arasında orta yerde yer alan metaların arzı ile normal talep karşılanıyor ise, bireysel değerleri, piyasa değerlerinin altında kalan metalar, fazladan bir artı değer ya da artı kar gerçekleştirdikleri halde, bireysel değerleri piyasa değerini aşan metalar, içerdikleri artı değerin bir kısmını gerçekleştiremezler” (Marks).
Modern revizyonistler, kurulan sistemin kapitalizm
olduğunu söyleyemiyorlar. Ama artık geçerlilik kazanmış
kapitalizmin nesnel yasalarını, inşası derinleşen, kendi
deyimleriyle “reel sosyalizm”in, komünist topluma doğru
ilerlemenin nesnel ekonomik yasaları olarak açıklamak için bayağı
kafa yoruyorlar. Amaçlarına ulaşmak için, defalarca gösterdiğimiz
gibi, Marksizm-leninizmi düpedüz inkar etmekten de kaçınmıyorlar.
Kar olgusunu kabul eden, karın ortalama kara ve değerin
de üretim değerine dönüşeceğini kabul etmek zorundadır.
İşletmelerin “bağımsızlığı” ve üretim araçlarının
metalaşması söz konusu olunca, adına “yarış” da dense
rekabetin rolü inkar edilemez.
Meta
değerinin üretim fiyatına dönüştüğü bir ekonomik ilişkiler
sisteminde sosyalizm değil, ancak ve ancak kapitalizm söz konusu
olabilir(74).
Bütün bunlar neyi ifade ediyorlar? Revizyonistlerin
sosyalizmde toplumsal gelişmenin yasalarının bilinçli
kullanımını, sosyalizmde ekonomik yasaların doğuşunu
kavramadıklarını söyleyemeyiz. Modern revizyonistler sosyalizmde
toplumsal gelişmenin yasalarını bilerek yanlış yorumlamışlardır.
Amaç, sosyalizm adına sosyalizmin inşasını yıkmak ve
kapitalizmi yeniden inşa etmekti. Bunda da başarılı olmuşlardır.
III-META ÜRETİMİ-SOSYALİZMDE VE REVİZYONİZMDE
ÜRETİM
ARAÇLARININ KARAKTERİ
1956’dan
sonra SB’nde kapitalizmin yeniden inşa edildiğine inanmayanlar,
bu gerçeği kavramayanlar, sosyalizmde üretim araçları
metalaşamaz derlerse, fena halde yanılmış olurlar. Ya da üretim
araçlarının metalaştığı bir toplum, yine de sosyalist toplum
olarak görülebilir!!
“Üretim
araçlarının devletsel mülkiyeti, bireysel üreticilerin işini,
bütün ulusal ekonomiyi kapsayacak derecede birleştirmektedir.
Üretim araçlarının büyük bir çoğunluğu, tek mülk sahibinin
–devletin elinde– toplanmıştır”
(75).
“Devlet
işletmelerindeki bütün üretim sermayesinin sahibi devlettir.
Kolektifler (yani işletmelerin
çalışanları -yazar), bu sermayeyi
kullanıyorlar, fakat, bunları mülk edinememektedir”
(76).
“Sosyalizmde
pazar, planlı mal dolaşımının bir alanıdır, ürünlerin
-devlet ve kooperatif işletmelerin ürettiği üretim araçlarının
ve tüketim maddelerinin- pazarlanması için bir sahadır”
(77).
“İşletme,
operatif kontrolü altında olan mülkte …mülk sahibi hakkını
kullanır” (78).
“Sovyet
sanayine, nispeten önemli teknolojik ve nispeten yüksek güç
yeteneği olan teçhizatının alınması için krediler verildi”
(79).
“Ekonominin
yönetim tarzına bütünlüklü yaklaşım kendini, üretim araçları
elde etmek için, işletmelere eşit hakların verilmesinde
göstermektedir…
Toplum, üretim
araçlarının alınması için işletmeleri parayla donatmaktadır…
Sadece, iyileştirilmiş çalışmaları sonucu elde edilen gelirle
işletmeler tarafından satın alınan üretim araçları
…‘kendilerine ait kaynakların’ harcanması biçiminde
değerlendirilebilir.” (80).
“İşletme,
...kendi operatif kontrolü altında bulunan mülk üzerinde tasarruf
hakkını uygular.
İşletme, yerel
geçerli kira karşılığında binaları ve tesisleri, üretimi,
meta depolarını ve kendisiyle bağlam içindeki başka tesisleri
başka işletmelere ve örgütlere kiralayabilir…
Kullanılmayan
tesisler…işletme tarafından diğer işletmelere veya kuruluşlara
satılabilir…
Üretken
sermayeyi temsil eden maddi değerlerin satımıyla elde edilen
meblağlar, işletmenin tasarrufundadır”
(81).
“İşletmeler,
ihtiyaç fazlası teçhizatın ve diğer maddi değerlerin satımıyla
elde edilen paranın kullanılmasında daha geniş yetkileri
kullanabilme yeteneğine sahip oluyorlar”
(82).
“İşletme,
mülkün ve üretici sermayenin satımında …daha büyük ekonomik
hakları kullanabilme yeteneğine sahip olacak”
(83).
“İşletmelerin,
üretken sermayelerine oranla verimlilik seviyesi üzerine
uyarılmaları sistemi, onları, fazlalık makinelerini satmalarına
ilgi göstermelerini sağlayacak ve bu satışlardan elde edilen
gelirler, gelişme fonuna akacaklar ve böylece işletmeleri, kâr
artışı koşullarına ulaşmaları için, tesisler satın alma
durumuna getireceklerdir.
Fazlalık üretim
sermayesinin satışı, işletmeler tarafından, işletmenin bilanço
artığı temelinde yapılacaktır…
“İşletmelere,
fazlalık üretken sermayenin satımı için görece olarak oldukça
kapsamlı yetkiler verilmiştir ve bu satıştan elde edilen
gelirler, gelişme fonuna akmaktadır”
(84).
“Üretim
araçları için sosyalist pazar, …ekonomik ilişkilerin doğrudan
arz ve talep ilişkileri biçiminde var olduğu ve bunların üretim
araçlarının alım ve satım işlemiyle gerçekleştirildiği bir
alandır” (85).
“Pazarlama
ve temin acentelerinin faaliyetinin yeni bir safhası, bunların,
tedricen, üretim araçları …toptancılığını devralmalarıyla
doğacaktır” (86).
“Tüketiciler
ve tedarikçi işletmeler arasındaki uzun süreli ve kalıcı
ilişkiler, toptancılık vasıtasıyla üretim araçlarının planlı
dağıtımı için temel bir koşulu oluşturmaktadır”
(87).
“Doğrudan
temin edici ve alıcı arasında gerçekleşen geniş kapsamlı
yürütülen toptancılık” (88).
“Devlet,
işletmenin mükellefiyetleri için sorumlu olmadığı gibi, işletme
de devletin mükellefiyetleri için sorumlu değildir”
(89).
“Başka
bir burjuva konsept…sosyalist işletmelerin ekonomik bağımsızlığını
reddediyor…Bu savın kesin asılsızlığını ispatlamak zor
değil” (90).
“İşletme,
yönetici tarafından idare edilmekte…İşletmenin yöneticisi,
yetki almadan, işletme mülkü ve fonlarının elden
çıkartılmasında... kendi adına hareket edebilir”(91).
Devam
edelim.
W. S.
Nemhinov şöyle diyor:
“Bütün
olası üretim birimlerine sunulan sabit varlık değerlerinin
hesaplamaya dahil edilmediği bir dönemin yok edilmesi için zaman
olgundur”(92).
Bütün bu anlayışlarda dile getirilen, üretim
araçlarının meta üretim sürecine; meta-para ilişkileri sürecine
dahil edilmesidir. Yani işletmeler, üretim araçlarını satın
alabilirler ve satabilirler.
Nitekim SBKP MK’nın aldığı bir ilke kararına göre
işletmeler, üretim araçları için ödeme yapmak zorunda kaldılar.
Bu kararı, Kosigin’den okuyalım:
“İşletmelerin
karlarından devlet bütçesi için kesintiler yapmak zorunludur. Bu
kesintilerin değeri, işletmelere devredilen sabit ve sirküle olan
varlık değerlerinin (üretim
araçlarının, çn)
değerine tekabül etmesi gerekir. Bu kesintiler, üretim alacağından
vergiler olarak görülmelidir...
Muamele(işlem,
çn.) vergisi de
dahil diğer bütün ödemelerin önemsizleşmesine paralel olarak,
gelecekte, varlık vergileri devlet gelirinin en önemli bölümünü
oluşturacaklardır”
(93).
Başlangıçta işletmeler, devlet kasasına, üretim
varlıkları için yıllık ödemeler yapıyorlardı. Zamanla
işletmelere başka bir ödeme olanağı daha sağlandı; ister kendi
varlıklarından olun, isterse kredi yoluyla olsun işletmeler,
ödemeleri gereken miktarı götürü ödeyebiliyorlardı. Bu durum,
aslında işletmelerde kapitalist mantığın güçlenmesine doğrudan
hizmet etmekteydi. Çünkü işletmeler, kar belirleyici ölçü
olduğu için, götürü ödeme yöntemini seçmişler ve ödemesini
yaptıkları eski üretim araçlarını mümkün olduğunca
kullanmışlardır.
Üretim masraflarını karşılamak için işletmelerin
kredi alma zorunluluğu, sonuç itibariyle banka kredilerinde devasa
bir şişmeye ve böylece de faiz oranının artmasına neden
olmuştur. Bundan dolayıdır ki işletme varlıklarının sirküle
olan kütlesinin 1965’te yüzde 40’ı ve 1976’da da yüzde
50’si banka kredileriyle finanse edilmiştir.
“Şimdiki
durumda sanayide dolaşımda olan her iki ruble kredi ile
karşılanıyor ve tarımda, ticarette ve başka sektörlerde
kredinin payı daha da yüksektir”
(94).
Bu türden adımlarla devletin mülkiyetinde olan üretim
araçları, işletmelere kullanım için verilen üretim araçları,
devletin mülkiyetinden çıkartılmış ve üretim araçları için
ödeme yapmak zorunda olan işletmeler, sonuçta ödemesini
yaptıkları üretim araçlarının sahibi olmuşlardır.
“Üretim
araçları için sosyalist pazar, ekonomik ilişkilerin doğrudan arz
ve talep arasındaki ilişkileri olarak etkide bulunduğu ve üretim
araçlarının alım ve satımının gerçekleştirildiği...
alandır” (95).
Bu
anlayış lafta kalmamış ve üretim araçlarının alım ve satımı
toptancı örgütlenmelerine devredilmiştir. Öyle ki 1971’de
SB’nde pazar üzerinden toptancı cirosunun üçte ikisini üretim
araçları tutarı oluşturuyordu (96).
“Sosyalist
Devlet Üretim İşletmesi Tüzüğü”ne
göre işletmelerin mülkiyet hakkı, işletme müdürlerine de
devredilmiştir. Bu müdürler, “kendi
adlarına hareket etme ve işletmenin mülkiyeti ve varlığı
üzerinde tasarruf hakkına sahip olmuşlardır”.
Meta üretimini ve değer yasasını sosyalizmin
“olmazsa olmazı” yapan revizyonistler, üretim araçlarını
böyle metalaştırdılar.
“Sermaye,
artı işi icat etmemiştir. Toplumun bir kesiminin üretim araçları
üzerinde tekele sahip olduğu her yerde, işçi, özgür olsun
olmasın, kendi varlığını sürdürmek için gerekli iş zamanına,
üretim araçlarına sahip olanların yaşamaları için gerekli
tüketim maddelerini üretmek için de fazladan bir iş zamanı
eklemek zorunda kalmıştır; üretim araçlarının tekelini elinde
bulunduran bir kimse ister Atinalı kaloz k'agadoz, [Aristokrat. -ç.]
Etrüsklü teokrat, Romalı yurttaş, Norman baronu, Amerikalı köle
sahibi, Eflaklı boyar, modern toprak sahibi ya da kapitalist olsun,
bu, hep böyledir”
(97).
İsterse bunlar kızıl bayrak sallayan revizyonistler
olsun, isterse işletme yöneticileri olsun, “bu, hep böyledir”.
Bir karşılaştırma:
Revizyonist anlayış:
- “Üretim araçları için sosyalist pazar, ekonomik ilişkilerin doğrudan arz ve talep arasındaki ilişkileri olarak etkide bulunduğu ve üretim araçlarının alım ve satımının gerçekleştirildiği... alandır” (W. Budaragin).
- “İşletmelerin karlarından devlet bütçesi için kesintiler yapmak zorunludur. Bu kesintilerin değeri, işletmelere devredilen sabit ve sirküle olan varlık değerlerinin (üretim araçlarının, çn) değerine tekabül etmesi gerekir. Bu kesintiler, üretim alacağından vergiler olarak görülmelidir...” (A. N. Kosigin).
- “İşletme, yönetici tarafından idare edilmekte…İşletmenin yöneticisi, yetki almadan, işletme mülkü ve fonlarının elden çıkartılmasında... kendi adına hareket edebilir” (Statute on the Socialist State Production Enterprise”).
- “Üretim araçları için sosyalist pazar, … ekonomik ilişkilerin doğrudan arz ve talep ilişkileri biçiminde çalıştığı bir sahadır ve üretim araçlarının alınıp satılması işlemi ile gerçekleştirilir” (V. Budaragin).
Marksist anlayış:
- “Sosyalist düzenimizde üretim araçları bir meta olarak görülebilir mi? … asla.
- Meta, her alıcıya satılan, üretimin bir ürünüdür. Ve satış anında metanın sahibi mülkiyet hakkını yitirir, alıcı ise metanın sahibi olur, onu başkasına yeniden satabilir, rehin edebilir, çürütmeye terk edebilir. Bu tanımlama, üretim araçlarına uyar mı? Uymadığı açıktır. Birincisi, üretim araçları, her alıcıya, hatta kolhozlara bile “satılmazlar”. Onlar, sadece, devlet tarafından işletmeler arasında dağıtılırlar. İkincisi, üretim araçlarının sahibi devlet, onları şu ya da bu işletmeye teslim ettiği zaman üretim araçlarının üzerindeki mülkiyet hakkını hiçbir zaman yitirmez tersine, mülkiyetlerini eksiksiz olarak korur. Üçüncüsü, devletten üretim araçları almış bulunan işletme müdürleri, onun sahibi olmadıkları gibi, tersine bu üretim araçlarının devletin saptadığı planlara uygun biçimde kullanılması için devlet tarafından yetkili kılınmış kişilerdir.
- Görüldüğü gibi toplum düzenimizde üretim araçları asla meta kategorisine dahil edilemezler” (Stalin).
Ne diyelim!
Marksist teoriye inanacak olursak, üretim araçları
meta olamazlar. Revizyonist teoriye inanacak olursak, üretim
araçları pekala meta olabilirler, pazarda alınıp satılabilirler!!
Veya kılavuzu revizyonist teori olanın…!!
*
Kaynaklar:
1)
Meta
üretimi, üretim araçlarının küçük üreticiye ait olduğu,
yabancı iş gücünün sömürülmediği koşullarda da vardır
(Basit meta ekonomisi). Ancak belli koşullarda meta üretimi,
kapitalist üretim olabilir.
2)Karl
Marks; Kapital, C. 1, s. 93, 1951.
3)Kapital,
C. I, s. 87.
4)Marks;
agk, s. 54.
5)Politische
Ökonomie, Lehrbuch, s. 94, 1955.
6)
Bkz.: Stalin; C. 12, “Başarı Sarhoşluğuna Kapılmamak”
yazısı.
7)Türkçeye
”Politik Ekonomi-Ders Kitabı“ adıyla çevrilen kitap.
8)Engels;
C. 20, s. 265, “Anti-Dühring”.
9)Marks;
Gotha Programı Eleştirisi, C. 19, s. 19/20.
10)Bu
konuda Stalin:
“Engels'in
formülünü tahlil edelim. Bu formül, toplum tarafından bütün
üretim araçlarının mı, ya da yalnızca bir kısmının mı ele
geçirilmiş olduğunu, yani bütün üretim araçlarının mı ya da
yalnızca bir kısmının mı halkın mülkiyeti altına girdiğini
belirtmediğinden, onu tümüyle açık ve belirgin sayamayız. Demek
ki, Engels'in bu formülünü iki biçimde anlamak mümkündür.
Engels,
Anti-Dühring'in bir başka kısmında "bütün
üretim araçlarının",
"üretim
araçlarının
tümünün" ele geçirilmesinden söz etmektedir. Öyleyse
Engels, 'formülünde, üretim araçlarının bir kısmının değil,
tümünün ulusallaştırılmasından, yani yalnızca sanayide değil,
aynı zamanda tarımda da üretim araçlarının halka mal
edilmesinden söz etmektedir.
Sonuç
olarak, Engels, kapitalizmin ve üretimin yoğunlaşmasının
yalnızca sanayide değil, aynı zamanda tarımda da, ülkenin bütün
üretim araçlarının kamulaştırılmasına ve bunların halkın
mülkiyetine geçmesine olanak sağlayacak ölçüde gelişmiş
bulunduğu ülkelerden söz etmektedir. Böylece, Engels, bu
ülkelerde bütün üretim araçlarının toplumsallaştırılmasına
paralel olarak meta üretiminin de kaldırılması gerektiği
kanısındadır. Bu, kuşkusuz, tamamen doğrudur.
Geçen
yüzyılın sonunda, Anti-Dühring'in yayınlandığı dönemde,
kapitalizmin gelişmesinin ve üretimin yoğunlaşmasının,
proletaryanın iktidarı eline geçirmesi halinde, gerek sanayide,
gerek tarımda, ülkenin bütün üretim araçlarının halkın
mülkiyetine geçmesine ve meta üretiminin tasfiye edilmesine olanak
sağlayacak ölçüde geliştiği tek ülke olarak İngiltere vardı”
(Stalin;
C. 15, s. 263/264, “SSCB’nde Sosyalizmin Ekonomik Sorunları”).
11)Stalin;
Agk., s. 264/265.
12)Sadece,
sanayiye nazaran tarımda kapitalizmin nispeten geri geliştiği
ülkelerde değil, gelişmiş kapitalist ülkelerde de Lenin’in
bahsettiği “ekonomik
bağ”, “ticaret” ve
“mübadele” söz
konusudur (Bkz.: Stalin; C. 11, s.125-138).
13)
Stalin; C. 15, s. 268.
14)
Kapital, C. I, s. 87.
15)
Stalin; C. 15, s. 269.
16)Stalin;
Agk., s. 302.
17)
Stalin; Agk., s. 269.
18)
Üretim araçları ancak dış ticaret alanında meta özelliği
taşıyorlardı. Çünkü bu maddelerin bu alanda gerçek satışı
söz konusuydu.
19)Bu
bağlamda kavram düzeltmesini de gerekli görür:
“Marks’ın
‚Kapital’inde alınan bazı başka kavramların da bir kenara
atılması gerekmektedir…Burada 'zorunlu' iş ve 'artı' iş gibi
kavramları kast ediyorum…İktisat bilimcilerimizin eski
kavramlarla yeni durum arasındaki uyumsuzluğu… ortadan
kaldıracaklarını ve eski kavramların yerine yenilerine, yeni
duruma tekabül edenleri getireceklerini düşünüyorum“. Üretim
araçları ancak dış ticaret alanında meta özelliği
taşıyorlardı. Çünkü bu maddelerin bu alanda gerçek satışı
söz konusuydu.
(Stalin; Agk., s. 269. Stalin; Agk., s. 302. Stalin; C. 15, s. 269.
Kapital, C. I, s. 87. Stalin; C. 15, s. 268. Sadece, sanayiye
nazaran tarımda kapitalizmin nispeten geri geliştiği ülkelerde
değil, gelişmiş kapitalist ülkelerde de Lenin’in bahsettiği
“ekonomik bağ”, “ticaret” ve “mübadele” söz konusudur
(Bkz.: Stalin; C. 11, s.125-138). Stalin; Agk., s. 2).
20)
Stalin; C. 15, s. 303/304.
21)
“Marksizm,
—ister doğa yasaları, ister ekonomi politik yasaları
olsunlar—bilim yasalarını, insan iradesinden bağımsız olarak
etkilerini sürdüren, nesnel süreçlerin yansımaları olarak
anlar. Bu yasaları keşfetmek, tanımak, incelemek, onları
eylemlerimizde hesaba katmak, toplumun yararına işletmek mümkündür,
ancak bunları değiştirmek ya da yok etmek mümkün değildir.
Hele
yeni bilimsel yasalar oluşturmak ya da yaratmak tamamen
olanaksızdır” (Stalin;
Agk, s. 256).
Stalin; C. 15, s. 303/304
22)Stalin;
Agk., s. 257.
23)Stalin;
Agk., s. 273/274.
24)Stalin;
Agk, s. 271.
25)“Bir
süre önce, pamuk üretiminin yararına pamuk ve tahıl fiyatlarını
ayarlamak kararı alınmıştı, pamuk üreticilerine satılacak
tahılın fiyatı saptanacak ve devlete teslim edilen pamuğun fiyatı
yükseltilecekti. Ekonomi ve planlama uzmanlarımız, buna ilişkin
olarak, Merkez Komitesinin üyelerini şaşırtabilecek bir öneriyle
geldiler, çünkü tahılın ton fiyatının, aşağı yukarı
pamuğun ton fiyatı ayarına yükseltilmesi öneriliyor, tahılın
ton fiyatı ise bir ton ekmeğin fiyatının düzeyine getirilmiş
bulunuyordu, Merkez Komitesi üyeleri, öğütme ve pişirmenin
gerektirdiği fazla harcamalar yüzünden, bir ton ekmeğin
fiyatının, bir ton tahılın fiyatından yüksek olması
gerektiğini; dünya pamuk ve tahıl fiyatlarının da ortaya koyduğu
gibi, pamuğun, tahıldan genellikle daha pahalı olduğunu
belirtince, öneriyi hazırlayanlar tatmin edici bir yanıt
getiremediler. Zorunlu olarak Merkez Komitesi bu konuyu ele aldı,
tahıl fiyatlarını indirdi ve pamuk fiyatlarını yükseltti. Bu
yoldaşların önerisi yasalaşsaydı ne olurdu? Pamuk üreticilerini
iflas ettirmiş olurduk ve pamuksuz kalırdık” (Stalin;
Agk., s. 272/273).
26)
Stalin; C. 12, s. 39, “SBKP/B’de Sağ Sapma Üzerine”.
27)
Stalin; Agk., s. 271.
28)
Stalin; Agk., s. 271/272.
29)
“İşletmelerimiz,
değer yasasından vazgeçemezler ve vazgeçmemelidirler.
Bu
iyi bir şey midir? Kötü bir şey değildir. Bugün içinde
bulunduğumuz koşullarda bu, gerçekten kötü bir şey değildir,
çünkü bu, ekonomi uzmanlarımızda, üretimi rasyonel bir biçimde
yönetmek fikrini doğurmaktadır, onları disiplinleştirmiştir. Bu
kötü bir şey değildir, çünkü ekonomi uzmanlarımız, üretim
potansiyelini değerlendirmeyi, özenle değerlendirmeyi ve
gelişigüzel alınmış "tahminî rakamlar" üzerinde
gevezelik etmekle zaman yitireceğine, aynı özenle, üretimdeki
gerçekleri hesaba katmasını böylece öğreniyorlar. Bu kötü bir
şey değildir, çünkü ekonomi uzmanlarımız onları ayaklar
altında çiğneyeceğine, üretimimizin derinliklerinde gizlenmiş
bulunan, uyuyan rezervleri aramayı, bulmayı ve işletmeyi böylece
öğreniyorlar. Bu kötü bir şey değildir, çünkü ekonomi
uzmanlarımız imalat yöntemlerini sistemli bir biçimde
iyileştirmeyi, maliyet fiyatlarını kısmayı, malî özerkliği
uygulamayı ve işletmelerin verimliliğini sağlamayı böylece
öğreniyorlar. Sosyalist üretimin gelişmesinin bugünkü
aşamasında bu, ekonomideki kadrolarımızı, üretimin gerçek
yöneticileri durumuna getirmek üzere onların yükselişini
hızlandıran iyi bir pratik okuldur.
Bahtsızlık,
değer yasasının üretimimizi etkilemesinde değildir. Bahtsızlık,
ekonomi ve planlama uzmanlarımızın, az istisna ile, değer
yasasının etkisini iyi bilmemelerinde, onu incelememelerinde ve
hesaplarında dikkate almayı bilmemelerindedir“
(Stalin; Agk., s. 272).
Stalin; Agk., s. 271/272.
Stalin;
Agk., s. 271.
Stalin;
C. 12, s. 39, “SBKP/B’de Sağ Sapma Üzerine”.
“Bir
süre önce, pamuk üretiminin yararına pamuk ve tahıl fiyatlarını
ayarlamak kararı alınmıştı, pamuk üreticilerine satılacak
tahılın fiyatı saptanacak ve devlete teslim edilen pamuğun fiyatı
yükseltilecekti. Ekonomi ve planlama uzmanlarımız, buna ilişkin
olarak, Merkez Komitesinin üyelerini şaşırtabilecek bir öneriyle
geldiler, çünkü tahılın ton fiyatının, aşağı yukarı
pamuğun ton fiyatı ayarına yükseltilmesi öneriliyor, tahılın
ton fiyatı ise bir ton ekmeğin fiyatının düzeyine getirilmiş
bulunuyordu, Merkez Komitesi üyeleri, öğütme ve pişirmenin
gerektirdiği fazla harcamalar yüzünden, bir ton ekmeğin
fiyatının, bir ton tahılın fiyatından yüksek olması
gerektiğini; dünya pamuk ve tahıl fiyatlarının da ortaya koyduğu
gibi, pamuğun, tahıldan genellikle daha pahalı olduğunu
belirtince, öneriyi hazırlayanlar tatmin edici bir yanıt
getiremediler. Zorunlu olarak Merkez Komitesi bu konuyu ele aldı,
tahıl fiyatlarını indirdi ve pamuk fiyatlarını yükseltti. Bu
yoldaşların önerisi yasalaşsaydı ne olurdu? Pamuk üreticilerini
iflas ettirmiş olurduk ve pamuksuz kalırdık” (Stalin;
Agk., s. 272/273).
Stalin;
Agk, s. 271.
Stalin;
Agk., s. 273/274.
Stalin; Agk., s. 30)
Bkz.: Stalin; C. 15, s. 275.
31)“Bazı
yoldaşlar buradan şu sonucu çıkarıyorlar ki, ulusal ekonominin
planlı gelişmesi ve ulusal ekonominin planlanması yasası
verimlilik ilkesini yok etmektedir.
Bu
tamamen yanlıştır, işin aslı bambaşkadır. Eğer verimliliği
bir tek yıl süresince çeşitli işletmeler ya da üretim dalları
yönünden değil de, örneğin on-onbeş yıl içinde, ulusal
ekonominin tümü olarak göz önüne getirirsek —ki sorun ancak bu
biçimde doğru olarak ele alınabilir—, çeşitli işletmelerin ya
da üretim dallarının anî ve eğreti verimliliği, kararlı ve
sürekli verimliliğin üstün biçimi ile, hiç bir biçimde
karşılaştırılamaz: bu verimlilik, bizi, topluma pek büyük
zararlar veren, ulusal ekonomiyi yıkıcı devresel ekonomik
krizlerden kurtaran ve çok yüksek düzineleriyle ulusal
ekonominin sürekli gelişmesini sağlayan ve ulusal ekonominin
uyumlu gelişmesi yasasının ve bu yasanın planlaştırılmasının
etkisinin bize sağladığı verimliliktir”
(Stalin; Agk., s. 276 -
Bkz.:
Stalin; C. 15, s. 275
32)“Komünist
toplumun ikinci aşamasında, ürünlerin imali için harcanan emek
miktarı, artık, meta üretimi döneminde olduğu gibi değer ve
onun biçimleri aracılığı ile dolaylı yollardan ölçülmeyecektir;
ama doğrudan ve dolaysız olarak ürünlerin imali için harcanan
saat miktarı hesaplanarak saptanacaktır. Emeğin dağılımına
gelince, bu da, o dönemde gücünü yitirmiş olacak, üretim
dalları arasında değer yasasına göre ayarlanmayacak, ama
toplumun ürün olarak gereksinmelerinin artışına göre
saptanacaktır. Bu öyle bir toplum olacaktır ki, üretimi, toplumun
gereksinmeleri saptayacaktır ve toplumun gereksinmelerinin sayımı
plancılık örgütleri için birinci derecede bir önem
kazanacaktır”
(Stalin; Agk., s. 274/275).
33)Stalin;
Agk., s. 316.
34)Stalin;
Agk., s. 317/318.
35)Stalin;
Agk., s. 316/317.
36)
Stalin;
Agk., s. 342.
37)Stalin;
Agk., s. 342.
38)Stalin;
Agk., s. 342/343.
39)“Özgür
devlet - bu nedir?
Özgür devleti kurmak, hiç de boynu bükük tâbilerin dar görüşlü zihniyetinden kendilerini kurtarmış olan işçilerin amacı değildir. Alman imparatorluğunda "devlet", hemen hemen Rusya'daki kadar "özgür"dür. Özgürlük, toplumun üstüne yerleştirilmiş bir organ olan devleti, topluma tamamen bağımlı bir organ şekline sokabilmektir ve bugün bile devlet biçimleri "devletin özgürlüğü"nün sınırlandırılması ölçüsünde az ya da çok özgürdür, ya da değildir.
Alman İşçi Partisi -hiç değilse bu programı kabul ederse- sosyalist fikirleri pek yüzeyde benimsemiş olduğunu gösterir; bugünkü toplumu (ve gelecekteki herhangi bir toplum için de aynı şey doğrudur), bugünkü devletin temeli olarak kabul edeceğine (gelecekteki devletin temeli, geleceğin toplumu olacaktır), tam tersine, devlet, kendi entelektüel, manevi ve özgür temellerine sahip bağımsız bir gerçeklik olarak ele alınmaktadır.
Program, "bugünkü devlet", "bugünkü toplum" gibi deyimleri nasıl korkunç şekilde kötüye kullanıyor, istemlerin yöneltildiği devlet konusunda ne korkunç yanlış anlamaya yol açıyor!
"Bugünkü toplum", ortaçağ unsurlarından az çok arınmış, her ülkeye özgü tarihsel evrim tarafından az çok değişikliğe uğratılmış, az çok gelişmiş bütün uygar ülkelerde var olan kapitalist toplumdur. "Bugünkü devlet" ise, tersine, ülkelerin sınırlarıyla değişir. Prusya-Almanya İmparatorluğunda devlet, İsviçre’de olduğundan başkadır; İngiltere’de devlet, Amerika Birleşik Devletleri'nde olduğundan başkadır. Demek ki, "bugünkü devlet", bir uydurmadır.
Bununla birlikte, ayrı ayrı uygar ülkelerin ayrı ayrı devletlerinin hepsinin, biçimlerinin çeşitliliğine karşın, şu ortak yanları vardır: kapitalist anlamda az çok gelişmiş çağdaş burjuva toplumun temeli üzerinde kurulmuştur. Bu yüzden, bunların bazı ortak temel nitelikleri de vardır. Bu anlamda, devletin bugünkü kökünün, burjuva toplumun ölüp gideceği gelecekle karşıtlık içinde "bugünkü devlet"ten söz edilebilir.
Bu durumda şu soruyla karşı karşıya geliyoruz: komünist bir toplumda devlet, hangi değişikliğe uğrayacaktır? Başka bir deyişle, böyle bir toplumda devletin bugünkü işlevlerine benzer hangi toplumsal işlevler bulunacaktır? Bu soru, ancak bilimsel yoldan yanıtlanabilir ve halk sözcüğü devlet sözcüğüyle bin bir biçimde bileştirilerek bu sorun bir arpa boyu ilerletilmiş olmaz”.
Özgür devleti kurmak, hiç de boynu bükük tâbilerin dar görüşlü zihniyetinden kendilerini kurtarmış olan işçilerin amacı değildir. Alman imparatorluğunda "devlet", hemen hemen Rusya'daki kadar "özgür"dür. Özgürlük, toplumun üstüne yerleştirilmiş bir organ olan devleti, topluma tamamen bağımlı bir organ şekline sokabilmektir ve bugün bile devlet biçimleri "devletin özgürlüğü"nün sınırlandırılması ölçüsünde az ya da çok özgürdür, ya da değildir.
Alman İşçi Partisi -hiç değilse bu programı kabul ederse- sosyalist fikirleri pek yüzeyde benimsemiş olduğunu gösterir; bugünkü toplumu (ve gelecekteki herhangi bir toplum için de aynı şey doğrudur), bugünkü devletin temeli olarak kabul edeceğine (gelecekteki devletin temeli, geleceğin toplumu olacaktır), tam tersine, devlet, kendi entelektüel, manevi ve özgür temellerine sahip bağımsız bir gerçeklik olarak ele alınmaktadır.
Program, "bugünkü devlet", "bugünkü toplum" gibi deyimleri nasıl korkunç şekilde kötüye kullanıyor, istemlerin yöneltildiği devlet konusunda ne korkunç yanlış anlamaya yol açıyor!
"Bugünkü toplum", ortaçağ unsurlarından az çok arınmış, her ülkeye özgü tarihsel evrim tarafından az çok değişikliğe uğratılmış, az çok gelişmiş bütün uygar ülkelerde var olan kapitalist toplumdur. "Bugünkü devlet" ise, tersine, ülkelerin sınırlarıyla değişir. Prusya-Almanya İmparatorluğunda devlet, İsviçre’de olduğundan başkadır; İngiltere’de devlet, Amerika Birleşik Devletleri'nde olduğundan başkadır. Demek ki, "bugünkü devlet", bir uydurmadır.
Bununla birlikte, ayrı ayrı uygar ülkelerin ayrı ayrı devletlerinin hepsinin, biçimlerinin çeşitliliğine karşın, şu ortak yanları vardır: kapitalist anlamda az çok gelişmiş çağdaş burjuva toplumun temeli üzerinde kurulmuştur. Bu yüzden, bunların bazı ortak temel nitelikleri de vardır. Bu anlamda, devletin bugünkü kökünün, burjuva toplumun ölüp gideceği gelecekle karşıtlık içinde "bugünkü devlet"ten söz edilebilir.
Bu durumda şu soruyla karşı karşıya geliyoruz: komünist bir toplumda devlet, hangi değişikliğe uğrayacaktır? Başka bir deyişle, böyle bir toplumda devletin bugünkü işlevlerine benzer hangi toplumsal işlevler bulunacaktır? Bu soru, ancak bilimsel yoldan yanıtlanabilir ve halk sözcüğü devlet sözcüğüyle bin bir biçimde bileştirilerek bu sorun bir arpa boyu ilerletilmiş olmaz”.
40)Bkz.:
„Das
Wertgesetz und seine Rolle im Sozialismus“
- ”Değer Yasası ve Sosyalizmdeki Rolü“,
Berlin 1960.
41)
A. I. Paşkov; “Ökonomische Probleme des Sozialismus”, s.
195/196, Berlin 1974.
42)
Lenin; C. 32, s. 401. “Direktive des Rats für Arbeit und
Verteidigung“- “Çalışma vre Savunma Konseyi Direktifi“.
43)Prof.
N. A. Zagolow;
“Das Wertgesetz und seine Rolle im Sozialismus“
-
”Değer Yasası ve Sosyalizmdeki Rolü“,
s. 9.
44)
Prof.
N. A. Zagolow; Agy.
45)Prof.
Dr. F.P. Koşelyov:
“Das
Wertgesetz und seine Rolle im Sozialismus“
-
”Değer Yasası ve Sosyalizmdeki Rolü“,
s. 38, Berlin 1960.
46)
Agk., s. 39
47)
Agy.
48)
Agk., s. 43.
49)Agk.,
s. 44.
50)
Agk., s. 49.
51)A.
J. Koşelyov; Agk., s. 85.
52)Prof
Paşkov; Agk., s. 121.
53)
N.
S. Spiridonova;
Agk., s. 134.
54)
N. S. Spiridonova:
Agk., s. 136.
55)
A.W. Baçurin; Agk., s. 155.
56)
“Bilimsel Oturum”, Aralık 1956. Aktaran; “Woprossy Ekonomiki”,
1957, Nr. 2.
57)
G. Ebert, G. Koch, F. Matha ve H. Milke; “Ökonomische
Gesetze im gesellschaftlichen System des Sozialismus”, 1969,
s. 146.
58)
Kolektif yazı; “Ökonomische Gesetze in der entwickelten
sozialistischen Gesellschaft”- “Gelişmiş Sosyalist Toplumda
Ekonomik Yasalar”, s. 193, 195, 201.
59)W.
Kulikov; ”Die Ware-Geld-Beziehungen in der
Beschleunigungskonzeption”- “Hızlandırılmış Konsepsiyonde
Meta-Para-İlişkileri”; s. 108. “Wirtschaftsstrategie der KPdSU”
kitabından bir makale.
60)Ingeborg
Dummer; “Sozialismus
als Warenproduktion”,
Sozialismus,Nr. 7/8, s. 39, 2003.
61)“Bizde,
Sovyet ülkemizde kapitalizmin yeniden inşasını olanaklı
kılan koşullar var mıdır? Evet vardır. Belki de size garip
gelecek, ama bu bir gerçektir yoldaşlar. Kapitalizmi devirdik,
proletarya diktatörlüğünü kurduk ve güçlendirilmiş bir
tempoyla ve köy ekonomimizle kaynaşarak sosyalist sanayimizi
geliştiriyoruz. Ama kapitalizmin köklerini henüz söküp atamadık.
Peki nerede bulunuyor bu kökler? Bu kökler, meta üretiminde, kent
ve özellikle kır küçük üretiminde bulunuyor. Lenin’in dediği
gibi, kapitalizm gücünü küçük
üretimden
alır. Çünkü, ne yazık ki dünyamızda hala pek, pek çok büyük
miktarda küçük üretim vardır. Oysa küçük üretim durmadan her
gün, her saat kendiliğinden ve geniş ölçülerde kapitalizmi ve
burjuvaziyi doğurur”
(Stalin;
C. 11, s. 201/202, “Über die rechte Gefahr in der KPdSU (B)”).
62)
L. Leontyev;
“Neues
in der politischen Ökonomie des Sozialismus”. Probleme
des Friedens und des Sozialismus” 1970, Nr. 7, s. 920/921, 923.
63)
Lev Leontyev; agk, s. 923.
64)
Lev Leontyev; agy.
65)“Politische
Ökonomie des Sozialismus und ihre Anwendung in der DDR”-
“Sosyalizmin Politik Ekonomisi ve Alma Demokratik Cumhuriyetine
Kullanımı”; s. 277. 1969.
66)Kim
İl Sung; Reden und Aufsaetze, C. II, s. 438, 439 ve 441. Pjönjang
1971. “Sosyalist Ekonominin Bazı Sorunları” makalesinden. İlk
yayınlanış tarihi; 1 Mart 1969.
67)Lenin;
C. 35, s. 524, “Maliye Halk Komiserliğine”.
68)
Lehrbuch;
s. 539-540, 1955.
69)Die
Probleme der Warenbeziehungen in einer Sozialistischen Ökonomie, s.
365, 1964.
70)
Leontyev; Der Plan und Methoden der Wirtschaftsleitung, Prawda, 7
Eylül 1964.
71)
Novoşilov; “Die Anwendung der Mathematik in der Ökonomie”,
1964, s. 157-158.Novoşilov; “Die Anwendung der Mathematik in der
Ökonomie”, 1964, s. 157-158.
72)S.
Pervuşkin: “Das Wertgesetz und die Preise”,Planwirtschaft. Nr.
7, 1961.
73)
D. Kondraşev, Preise, ein wichtiges Werkzeug zur Schaffung der
kommunistischen Ökonomie, Finansy SSSR, Nr. 4, 1963.
74)
Bu konuda Marks’ın görüşleri için bkz.: EK.
75)S.
Khavina: "In the Crooked Mirror of Bourgeois Theories", in:
"Ekonomicheskaya gazeta" (Economic gazette), No. 44, 1965,
in: "The Soviet Economic Reform: Main Features and Aims";
Moscow; 1967; p. 139.Aktaran: Bland; agk., s. 48.
76)P.
Bunich: "Economic Stimuli to Increase the Effectiveness of
Capital Investments and the Output-to-Capital Ratio", in:
"Voprosy ekonomiki" (Problems of Economics), No. 12, 1965,
in: M.E. Sharpe (Ed.): "Planning, Profit and Incentives in the
USSR", Volume 2; New York; 1966; p. 195.. Aktaran: Bland; agy.
77)L.
Gatovski: "Unity of Plan and Cost Accounting", in:
"Kommunist" (Communist), No. 15, 1965, in: M.E. Sharpe
(Ed.): op. cit., Volume 2; p. 88. Aktaran: Bland; agk., s. 49.
78)
Statute on the Socialist State Production Enterprise, in: M.E. Sharpe
(Ed.); op. cit., Volume 2; p. 291. Aktaran: Bland; agy.
79)
S, Ginzburg: "New Developments in Construction Financing",
in: "Ekonomicheskaya gazeta" (Economic Gazette), No. 43,
1965, in: M.E. Sharpe (Ed.): op. cit., Volume 2; p. 65. Aktaran:
Bland; agy.
80)P.G.
Bunich: "Methods of Planning and Stimulation", in: Soviet
Economic Reform: Progress and Problems", Moscow; 1972; p. 36,
44. Aktaran: Bland; agy.
81)Statute
on the Socialist State Production Enterprise, in: M.E. Sharpe (Ed.):
op. cit., Volume 2; p. 291, 293, 295. Aktaran: Bland; agk., s. 50.
82)
A.N. Kosigin: "On Improving Industrial Management, Perfecting
Planning and Enhancing Economic Incentives and Industrial Production"
in: "Izvestia" (News), September 28th., 1965, in: M.E.
Sharpe (Ed.) op. cit., Volume 2; p. 38. Aktaran: Bland; agy.
83)
L. Gatovski: ibid.; p. 74. Aktaran: Bland; agy.
84)
P. Bunich: "Economic Stimuli to Increase the Effectiveness of
Capital Investments and the Output-to-Capital Ratio", in:
"Voprosy ekonomiki" (Problems of Economics), No. 12, 1965,
in: M.E. Sharpe (Ed.): op. cit., Volume 2; p. 194, 199, 202. Aktaran:
Bland; agy.
85)
V. Budaragin: "The Price Mechanism and Circulation of the Means
of Production", in: "Nauchnye doklady vysshei shkoly:
Ekonomicheskie nauki" (Scientific Reports of Higher Schools;
Economic Science),No, 11, 1971, in: "Problems of Economics",
Volume 15, No. 3; July 1972; p. 74. Aktaran: Bland; agk., s.
51.
86)V. Dymshits: "Production: Plan: Supply, in: "Pravda" (Truth), December 15th., 1965, in: M.E. Sharpe (Ed.): op. cit., Volume 2 p. 221-2. Aktaran: Bland; agy.
86)V. Dymshits: "Production: Plan: Supply, in: "Pravda" (Truth), December 15th., 1965, in: M.E. Sharpe (Ed.): op. cit., Volume 2 p. 221-2. Aktaran: Bland; agy.
87)
N.Y. Drogichinsky: "The Economic Refom in Action", in:
"Soviet Econoic Reform: Progress and Problems"; Moscow;
1972; p. 216. Aktaran: Bland; agy.
88)
N.Y. Drogichinsky: "On Wholesale Trade in the Means of
Production", in: "Voprosy ekonomiki" (Problems of
Economics), No. 4, 1974, in: "Problems of Economics",
Volume 17, No. 6; October 1974; p. 96, 98. Aktaran: Bland; agy.
89)ibid.;
p. 291. Aktaran: Bland; agy.
90)
S. Khavina: ibid.; p. 139. Aktaran: Bland; agy.
91)
Statute on the Socialist State Production Enterprise, in M.E. Sharpe
(Ed.): op. cit., Volume 2; p. 310-1.
Aktaran:
Bland; agy.
92)
“Plan Hedefi ve Maddi Teşvik”, Prawda, 21 Eylül 1962.
93)A.
N. Kosigin; “Zur Leitungsverbesserung der Industrieproduktion”,
Isvestia, 28 Eylül 1965.
94)
Kosigin, XXV. Parteitag der KPdSU, s., 189, Presse der Sowjetunion,
12, 1976.
95)
W. Budaragin: “Preismechanismus und Zirkulation der
Produktionsmittel” in: Wissenschaftsbericht der Hochschulen;
Ökonomische Wissenschaft. Nr. 11, 1971. Probleme der Ökonomie. C.
XV., Nr. 3, Temmuz 1972, s. 74.
96)
Bkz.: agy.
97)Marks;
C. 23, s. 249/250 (Kapital, C. 1)
*
EK:
“Yüzde
olarak hesaplanan farklı büyüklükte sermayeler, ya da, bu durumda
aynı şey demek olan, aynı emek zamanı ve aynı sömürü derecesi
ile iş gören aynı büyüklükteki sermayeler, artı değer
nedeniyle çok farklı miktarlarda kar üretebilirler, çünkü
farklı üretim alanlarındaki sermayenin organik bileşimindeki
fark, kendi değişen kısmında ve dolayısıyla, harekete geçirdiği
canlı emek miktarında ve bu nedenle de, ele geçirdiği artı emek
niceliklerinde bir fark bulunduğu anlamını taşır. Ve bu artı
emek,, artı değerin ve dolayısıyla da karın özüdür. Farklı
üretim alanlarında, toplam sermayenin eşit kısımları, eşit
olmayan artı değer kaynaklarını oluştururlar ve artı değerin
tek kaynağı canlı emektir. Emeğin sömürü derecesi aynı kalmak
üzere, 100 birimlik bir sermayenin harekete geçirdiği emek kitlesi
ve bunun sonucu olarak el konulan artı emeğin miktarı, bu
sermayenin değişen kısmının büyüklüğüne bağlıdır”
(Marks; C. 25, s. 158).
“Sermayenin
organik bileşimi, herhangi belli bir zamanda şu iki koşula
bağlıdır: birincisi, kullanılan emek gücü ile kullanılan
üretim aracı arasındaki teknik bağıntıya; ikincisi, bu üretim
araçlarının fiyatına. Bu bileşimin, gördüğümüz gibi, yüzde
oranlara dayanılarak incelenmesi gerekir. Biz 4/5’i değişmeyen
ve 1/5’i değişen sermayeden oluşan bir sermayenin organik
bileşimini 80s+20d formülü ile ifade ediyoruz. Bu karşılaştırmada,
ayrıca, artı değer oranının değişmediği de varsayılmıştır.
Bu gelişigüzel seçilen bir oran, diyelim % 100 olsun. 80s+20d
bileşimindeki sermaye, bu durumda 20a kadar bir artı değer üretir
ve bu da, toplam sermaye üzerinden %20 bir kar oranı verir. Bu
sermayenin ürününün gerçek değerinin büyüklüğü, değişmeyen
sermayenin sabit kısmının büyüklüğüne ve sabit sermayeden
aşınma ve eskime yoluyla ürüne geçen kısma bağlıdır. Ne var
ki, bu durum, kar oranı ve şu halde bu inceleme üzerine hiçbir
etkisi bulunmadığı için sırf kolaylık olsun diye, değişmeyen
sermayenin, her yerde, bu sermayelerin yıllık ürününe aynı
şekilde ve bütünüyle aktarıldığını varsayacağız. Bundan
başka, farklı üretim alanlarında sermayelerin bir yılda, kendi
değişen kısımlarının büyüklüğü ile orantılı olarak aynı
miktarlarda artı değer gerçekleştirdiğini de varsayacağız… “
(Marks; agk., s. 164/165).
“Farklı
üretim alanlarında, çeşitli kar oranlarının ortalamasının
bulunarak bu farklı üretim alanlarındaki maliyet fiyatına
eklenmesiyle elde edilen fiyatlar, üretim
fiyatlarını
meydana getirirler. Bunlar, ön koşul olarak, genel bir kar oranının
varlığını gerektirdiği gibi, bu da gene, her bireysel üretim
alanındaki kar oranlarının, kendi başına alındığında, daha
önce, bir o kadar ortalama kar oranına indirgenmiş olmasını
öngörür. Bu özel kar oranı=a:S’nin her üretim alanında,…
metaların değerlerinden çıkartılmış olmaları gerekir. Böyle
bir çıkarma olmaksızın, genel kar oranı (ve dolayısıyla
metaların üretim fiyatı) boş ve anlamsız bir kavram olarak
kalırı. Şu halde, bir metanın üretim fiyatı, maliyet fiyatı
ile buna genel kar oranına uygun olarak yüzde şeklinde eklenen
karın toplamına ya da başka bir deyişle, maliyet fiyatı ile
ortalama karın toplamına eşittir…
Demek oluyor ki, çeşitli üretim alanlarındaki
kapitalistler, metalarını satmakla, bunların üretiminde tüketilen
sermayenin değerini geri almakla birlikte, bunlar, kendi
alanlarında, bu metaların üretimleri ile yaratılmış olan artı
değeri ve dolayısıyla karı elde etmiş olmazlar. Onların elde
etmiş oldukları şey, yalnızca, tek-düze olarak dağıtıldığında,
bütün üretim alanlarında toplumsal sermaye tarafından belli bir
sürede üretilen toplam toplumsal artı değer ya da kardan toplam
toplumsal sermayenin her kesrine düşen pay miktarındaki artı
değer ve dolayısıyla kardır…
Demek ki, metaların fiyatında, bu metaların üretimi
sırasında tüketilen sermaye öğelerini yerine koyan kısmı ve
dolayısıyla, bu tüketilen sermaye değerin tekrar satın alınması
için harcanması gereken kısım, yani bu metaların maliyet fiyatı,
tamamıyla, kendi üretim alanlarındaki sermaye yatırımına
bağlıdır. Ama metaların fiyatındaki öteki öğe, bu maliyet
fiyatına eklenen kar, belli bir üretim alanında, belli bir sermaye
tarafından, belli bir sürede üretilen kar miktarına bağlı
değildir. Bu, toplumsal üretime yatırılan toplam toplumsal
sermayenin kesirli bir kısmı olarak, belli bir sürede her bireysel
sermayeye ortalama olarak düşen kar kitlesine bağlıdır”
(Marks;agk., s.,, 167/168).
“Öte
yandan, ortalama bir karın ve dolayısıyla genel bir kar oranının
meydana geldiği her yerde –bu ne şekilde meydana gelirse gelsin-
bu ortalama karın, toplamı, artı değerin toplamına eşit olduğu
ortalama toplumsal sermaye üzerinden sağlanan kardan başka bir şey
olamayacağı da söylenebilir. Ayrıca, bu ortalama karın maliyet
fiyatlarına eklenmesiyle elde edilen karlar, üretim fiyatına
dönüşmüş değerlerden başka bir şey olamazlar. Bazı belli
üretim alanlarındaki sermayelerin, herhangi bir nedenle, eşitlenme
sürecine tabi olmamaları hiçbir şeyi değiştirmiş olmaz. Bu
durumda ortalama kar, toplumsal sermayenin eşitlenme sürecine giren
kısmı üzerinden hesaplanır. Ortalama karın, farklı üretim
alanlarında, çeşitli niceliklerdeki sermayelerin, kendi
büyüklükleri oranında sağladıkları artı değerin toplam
kitlesinden başka bir şey olamayacağı da açıktır.
Kapitalistlerin payına düşen metaların ve paranın toplam kitlesi
içinde temsil edilen karşılığı ödenmiş canlı ya da cansız
emek gibi gerçekleşen, karşılığı ödenmemiş toplam emek ve bu
toplam kitledir” (Marks; agk., s.183).
“Genel
kar oranı, demek ki, iki etmen tarafından belirlenir:
1)Farklı üretim alanlarındaki sermayelerin organik
bileşimi ve böylece, bireysel alanlardaki farklı kar oranları
ile,
2)Toplam toplumsal sermayenin, bu farklı alanlardaki
dağılımı ve böylece, her özel alana, bu alanda egemen olan
belli kar oranı üzerinden yaratılmış bulunan sermayenin nispi
büyüklüğü, yani her bireysel üretim alanının, toplam
toplumsal sermayeden aldığı nispi yap ile.
Birinci
ve İkinci Ciltlerde biz yalnız metaların değerlerini
inceledik. Şimdi bir yandan, maliyet fiyatı, kendi dönüşüm
biçimi içerisinde gelişmiş bulunuyor” (Marks; C. 25,
s.172/173).
“Bütün
güçlük, metaların, yalnızca basit metalar
olarak değil,
toplam artı değer kitlesinden kendi büyüklükleri ile orantılı
ya da eşit büyüklükte oldukları taktirde eşit miktarda pay
talep eden sermayelerin
ürünleri olarak
değişilmeleri olgusundan ileri gelir. Ve bu talebin, belli bir
zaman aralığında, belli bir sermaye tarafından üretilen metalara
ait toplam fiyat tarafından karşılanması gerekir. Ne var ki, bu
toplam fiyat, yalnızca bu sermaye tarafından üretilen bireysel
metaların fiyatlarının toplamıdır” (Marks; agk., s.184/185).
“Çeşitli
üretim alanlarına ait metaların, kendi değerleri üzerinden
satıldıkları varsayımı, kuşkusuz, yalnızca, bunların
değerlerinin birer ağırlık merkezi olduğu, fiyatlarının bu
merkez çevresinde dalgalandığı ve bu değerlerin sürekli
yükselme ve düşmelerinin birbirlerini eşitleme eğiliminde olduğu
anlamına gelir. Ayrıca, bir de… farklı üreticiler tarafından
üretilen belli metaların bireysel değerlerinden ayırt edilmesi
gereken bir piyasa değeri vardır. Bu metaların bazılarının
bireysel değeri, kendi piyasa değerinin altında kaldığı halde
(yani bunların üretimleri için, piyasa değeri ile ifade edilen
daha az emek zamanı gerekmiştir) diğerlerinin değeri, piyasa
değerini aşacaktır. Piyasa değeri, bir yandan, tek bir alanda
üretilen metaların ortalama değeri, öte yandan, kendi üretim
alanlarının ortalama koşulları altında üretilen ve bu alanın
ürünlerinin büyük bir kısmını oluşturan metaların bireysel
değerleri olarak görülmek durumundadırlar. En kötü ya da en iyi
koşullar altında üretilen metalar, ancak olağanüstü durumlarda
piyasa değerlerini düzenlerler ve bu piyasa değerleri, şimdi,
piyasa fiyatları için bir dalgalanma merkezi oluşturur. Ne var ki,
bu piyasa fiyatları, aynı tür metalar için aynı olur. Eğer
ortalama değerde, yani iki uç arasında orta yerde yer alan
metaların arzı ile normal talep karşılanıyor ise, bireysel
değerleri, piyasa değerlerinin altında kalan metalar, fazladan bir
artı değer ya da artı kar gerçekleştirdikleri halde, bireysel
değerleri piyasa değerini aşan metalar, içerdikleri artı değerin
bir kısmını gerçekleştiremezler” (Marks; agk., s. 187/188).
“Metaların
toplam değeri, toplam artı değeri ve bu da ortalama kar ve
dolayısıyla genel kar oranının düzeyini –genel bir yasa ya da
dalgalanmaları yöneten bir yasa olarak- belirlediğine göre,
buradan, değer yasasının üretim fiyatlarını düzenlediği
sonucu çıkar.
Rekabetin ilkönce tek bir alanda başardığı şey,
metaların çeşitli bireysel değerlerinden, tek bir piyasa değeri
ve piyasa fiyatı oluşturmaktır. Farklı alanlardaki kar
oranlarının birbirlerine eşitleyerek üretim fiyatını ilk
meydana getiren, farklı alanlardaki sermayelerin rekabetidir. Bu
ikinci süreç, kapitalist üretimin birinciyi göre daha yüksek
düzeyde gelişmesini gösterir” (Marks; agk., s.189/190).
“Talep ve arz,
değerin, piyasa değerine çevrilmesi anlamını taşır ve bunların
kapitalist bir temelde yürümeleri ölçüsünde, metaların
sermayenin ürünleri olmaları ölçüsünde, bunlar, kapitalist
üretim sürecine, yani sırf mal alım ve satımından büsbütün
farklı ilişkilere dayanırlar. Burada söz konusu olan, metaların
değerlerinin fiyatlara biçimsel bir dönüşümü, yani sırf bir
biçimsel değişikliği değildir. Söz konusu olan, piyasa
fiyatlarının, piyasa değerlerinden ve daha sonra da üretim
fiyatlarından nicel olarak gösterdiği belirli sapmalardır. Basit
satın alma ve satışta, meta üreticilerinin, bu sıfatlarla karşı
karşıya gelmeleri yeterlidir. Arz ve talep, daha ileri bir
tahlilde, toplumun toplam gelirini aralarında paylaşan ve bunu
gelir olarak harcayan ve dolayısıyla gelirin yarattığı talebi
oluşturan, farklı sınıfların ve sınıfların farklı
kesimlerinin varlığını öngörür…
Kapitalist
üretimde, sorun, yalnızca metalar biçiminde dolaşıma sürülen
bir değerler kitlesi karşılığında, başka bir biçimde –para
ya da başka bir meta biçiminde- eşit bir değer kitlesi elde etmek
olmayıp, daha çok, üretim amacıyla yatırılmış bulunan sermaye
karşılığında, aynı büyüklükte herhangi diğer bir sermaye
kadar, ya da hangi üretim dalında kullanılırsa kullanılsın,
kendi büyüklüğü ile pro
rata (orantılı,
çn.) bir artı değer ya da kar gerçekleştirilmesi sorunudur. Bu
nedenle, söz konusu olan, hiç değilse en azından, metaları,
ortalama bir kar sağlayacak fiyatlar, yani üretim fiyatları
üzerinden satmaktır. İşte bu biçimde sermaye toplumsal
bir güç olarak
kendi bilincine varır ve her kapitalist, toplam toplumsal
sermayedeki payı ile orantılı olarak bu güce katılır…
Şimdi, metalar kendi değerleri üzerinden
satıldıklarında, görmüş olduğumuz gibi, çeşitli üretim
alanlarında, bunlara yatırılmış bulunan sermaye kitlelerinin
farklı organik bileşimlerine bağlı olarak çok farklı kar
oranları ortaya çıkar. Ne var ki, sermaye, kar oranı düşük
alandan çekilir ve daha yüksek kar oranı sağlayan öteki alanlara
akar. Bu sürekli çıkış ve girişler, ya da kısaca, kar oranının
bir yerde düşmesi, bir başka yerde yükselmesine bağlı olarak
sermayenin çeşitli alanlar arasında dağılımı, arz ile talep
arasında öyle bir oran yaratır ki, çeşitli üretim alanlarındaki
ortalama kar aynı olur ve dolayısıyla da değerler, üretim
fiyatlarına çevrilir. Sermayenin bu denge durumuna ulaşmadaki
başarı derecesi, o ülkede, kapitalist gelişmenin derecesine, yani
ülkedeki koşulların kapitalist üretim tarzına ne ölçüde uygun
hale getirildiğine bağlıdır. Kapitalist üretimin ilerlemesiyle
birlikte, bu üretim biçimi kendi koşullarını da geliştirir ve
üretim sürecinin dayandığı bütün toplumsal önkoşulları,
kendisine özgü niteliğe ve kendi özel yasalarına bağımlı
kılar.
Devamlı sapmaların sürekli bir biçimde
dengelenmeleri, 1) sermaye ne kadar hareketle ise, yani bir üretim
alanından bir diğerine ne kadar kolay kaydırabilirse; 2) emek
gücü, bir alandan diğerine, bir üretim bölgesinden ötekine ne
denli kolay aktarılabilirse, o kadar çabuk olur. Birinci koşul,
toplumda tam bir ticaret özgürlüğünün ve doğal olanların
dışında kalan, yani kapitalist üretim biçiminin kendisinden
doğan bütün tekellerin kaldırılmasını gerektirir. Bu, ayrıca,
inorganik kullanılabilir toplumsal sermaye kitlesini, bireysel
kapitaliste karşı bir arada toplayan kredi sisteminin gelişmesini
gerektirir. Son olarak bu, çeşitli üretim alanlarının,
kapitalistlerin denetim altına girmesini gerektirir. Bu son koşul,
bizim varsayımımızda zaten bulunmaktaydı, çünkü biz, bütün
kapitalist biçimde sömürülen üretim alanlarında, değerlerin,
üretim fiyatlarına çevrilmekte olduklarını kabul etmiştik. Ne
var ki, bu eşitleme, kapitalist esasa göre işletilmeyen çok
sayıda ve büyük üretim alanlarının (küçük çiftçiler
tarafından toprağın işletilmesi gibi), kapitalist girişimler
arasına sızdığı ve onlarla bağlandığı durumlarda., büyük
engellerle karşılaşır. Büyük bir nüfus yoğunluğu bir başka
önkoşuldur. –İkinci koşul, işçilerin bir üretim alanından
diğerine, bir üretim merkezinden bir başka üretim merkezine
aktarılmalarını engelleyen bütün yasaların yürürlükten
kaldırılmasını; emekçinin, yapacağı işe karşı ilgisiz hale
gelmesini; bütün üretim alanlarında emeğin, elden geldiğince
basit emeğe indirgenmesini, emekçiler arasında, meslekleri ile
ilgili bütün önyargıların yok edilmesini; ve es sonu, ama
özellikle, emekçinin, kapitalist üretim biçiminin egemenliği
altına sokulmasını gerektirir…
Yukarıdaki incelemeden şu sonuç çıkar ki, her özel
üretim alanında bireysel kapitalist ve bütün olarak
kapitalistler, toplam sermaye tarafından, toplam işçi sınıfının
belli bir sömürü derecesi ile sömürülmelerine, yalnız genel
bir sınıf sevgisi ile değil, aynı zamanda, doğrudan ekonomik
nedenlerle doğrudan doğruya katılırlar. Çünkü bütün diğer
koşullar –bunlar arasında, toplam yatırılan sermaye değerin-
veri kabul edildiğinde, ortalama kar oranı, toplam emek miktarının,
toplam sermaye tarafından sömürülmesinin yoğunluğuna bağlıdır”
(Marks; agk., s. 205-207).
“Rekabetin,
farklı üretim alanlarındaki kar oranlarını, ortalama bir kar
oranına eşitlediği ve böylece, bu farklı alanlara ait ürünlerin
değerlerini, üretim fiyatlarına dönüştürdüğü belirtilmiş
bulunuyor. Bu, sermayenin bir üretim alanından sürekli olarak, o
an için, karın, ortalamanın üzerinde bulunduğu başka bir üretim
alanına aktarılması ile olur. Bununla birlikte, belli bir saniye
dalında belli sürelerde, birbirini izleyen, iyi ve kötü yılların
yol açtığı kar dalgalanmalarının da dikkate alınmaları
yerinde olur. Sermayenin, farklı üretim alanları arasındaki bu
aralıksız giriş ve çıkışı, kar oranında, yükselme ve düşme
eğilimleri yaratır ve bu, birbirini az çok eşitleyerek, her yerde
kar oranının aynı ortak ve genel düzeye indirgenmesi eğilimini
taşır….
Bununla
birlikte, rekabetin göstermediği
şey, üretim
hareketine egemen olan değerin belirlenmesi ve üretim fiyatlarının
temelinde yatan ve son kertede bunları belirleyen değerlerdir. Buna
karşılık rekabet şunları gösterir: 1) farklı üretim
alanlarındaki sermayenin organik bileşiminden ve bu nedenle de,
belli bir sömürü alanındaki belli bir sermaye tarafından el
konan canlı emek kitlesinden bağımsız olan ortalama karı; 2)
yükselme ve düşmeleri; ilk bakışta, metaların değer
bağıntısıyla tam bir çelişme halindeki bir görüngüyü; 3)
metaların ortalama piyasa fiyatını, belli bir sürede, piyasa
değerine değil de, bu piyasa değerinden oldukça büyük bir sapma
gösteren, çok farklı bir üretimin piyasa fiyatına indirgeyen,
piyasa fiyatlarındaki dalgalanmaları. Bütün bu görüngüler,
değerin, emek zamanı ile belirlenmesiyle olduğu kadar, karşılığı
ödenmeyen artı emekten ibaret bulunan artı değerin niteliği ile
de çelişiyormuş gibi
görünür. Böylece, rekabette her şey tersine çevrilmiş görünür.
Ekonomik ilişkilerin, yüzeyden nihai gibi görünen biçimleri,
kendi gerçek varlıkları ve dolayısıyla, bu ilişkilerin
taşıyıcıları ve aracılarının bunları anlamaya çalıştıkları
kavramları içerisinde, bunların asıl ama gizlenmiş öz
biçimlerinden ve bunlara tekabül eden kavramlarından, son derece
farklı ve gerçekte bunların tam tersidir” (Marks; agk., s. 219).
“Bir
metanın piyasa değeri üzerinden, yani içerdiği gerekli toplumsal
emekle orantılı bir değer üzerinden satılabilmesi için, bu
metanın toplam kitlesini üretmekte kullanılan toplumsal emek
miktarının, buna olan toplumsal gereksinme miktarına, yani fiili
toplumsal gereksinmeye tekabül etmesi gerekir. Rekabet, piyasa
fiyatlarında, arz ve talepteki dalgalanmalara tekabül eden
dalgalanmalardır, her tür meta için harcanan toplam emek miktarını
sürekli olarak bu ölçeğe indirme eğilimindedir” (Marks; agk.,
s. 202).
“Bazı
üretim kollarında kullanılan sermaye bizim, ‘ortalama’ ya da
‘vasat’ diye tanımlayabileceğimiz bir bileşime sahiptir; yani
bunların bileşimi, toplam toplumsal sermayenin ortalaması ile
aynı, ya da neredeyse aynıdır.
Bu üretim alanlarında üretim fiyatı, üretilen
metanın değerinin para olarak ifadesinin tamamen ya da neredeyse
aynıdır…Şu halde, bütün üretim alanlarında kar oranı
aynıdır, çünkü, ortalama sermaye bileşimine sahip üretim
alanlarındaki ortalamaya göre eşitlenmiştir. Dolayısıyla, bütün
üretim alanlarındaki karlar toplamının, artı değerler toplamına
eşit olması gerekir ve toplam toplumsal ürünün üretim
fiyatlarının toplamı, bu ürünün toplam değerine eşittir”
(Marks; agk., s.182).
“Çünkü,
bir metanın maliyet fiyatı, üretimde tüketilen üretim
araçlarının değerinden ne kadar farklı olursa olsun, geçmişteki
bu hatanın kapitalist için bir önemi yoktur. Belli bir metanın
maliyet fiyatı, veri olan ve kapitalistimizin üretiminden bağımsız
bulunan kesin bir koşuldur, oysa kapitalistin üretiminin sonucu
olan şey, artı değer ve dolayısıyla, metanın maliyet fiyatının
üzerinde bir değer fazlalığını içeren bir metadır. Diğer
bütün amaçlar için, bir metanın maliyet fiyatı, değerinden
küçüktür önermesi, şimdi, bir metanın maliyet fiyatı üretim
fiyatından küçüktür önermesi şeklinde değişmiştir. Üretim
fiyatının, değere eşit olduğu toplam toplumsal sermaye
bakımından, bu önerme, daha önceki önerme ile, yani maliyet
fiyatının değerden küçük olduğu önermesi ile özdeştir”
(Marks; agk., s.174).