“ULUSAL
İSTİHDAM STRATEJİSİ” Mİ
YOKSA
“ULUSAL UCUZ, GÜVENCESİZ ve ESNEK İSTİHDAM STRATEJİSİ” Mİ?*
IMF,
ILO, Dünya Bankası, OECD gibi uluslararası sermayenin önde gelen
kurumlarına dayanan AKP-hükümeti, onlarla ağız birliği içinde
Türkiye’de işgücü piyasasını fazla kurallı, yani katı ve
sermaye açısından da maliyetli bulmaktadır. Bu durumu ortadan
kaldırmak ve Türkiye'de sermayenin önündeki bu türden engelleri
yıkmak için hareket eden hükümet, 2010 yılında “Torba Yasa”
ile gündeme getirdiği istihdamda dönüşüm politikasını ve elde
etmek istediği amaçlarını “Ulusal İstihdam Stratejisi”nde
ortaya koydu.
Şüphesiz
ki, “Ulusal İstihdam Stratejisi” (UİS) AKP’nin ortaya
attığı, ona özgün olan bir proje değildir. Bu proje dünya
çapında işçi sınıfına karşı dayatılmış olan, yıllardan
beri birçok ülkede bir biçimde uygulanan neoliberal saldırıların
sadece bir uzantısıdır.
“Ulusal
İstihdam Stratejisi” sendika konfederasyonlarının
eleştirilerinin ötesinde işçi sınıfının fiili büyük
tepkisine neden olmaksızın ekonomik ve toplumsal yaşamımıza
girdi. Bu stratejinin amacı nedir diye soracak olursak sorunu ele
alan hemen bütün muhalif çevrelerden yaklaşık aynı doğrultuda
cevap alabiliriz: Söz konusu stratejide 2012-2023 döneminde
gerçekleştirilmesi gereken hedeflerden ve bunların nasıl
gerçekleştirileceğinden bahsedilmektedir:
1-
İşsizlik oranı 2023 itibarıyla yüzde 5 düzeyine indirilecek.
2-
İstihdam oranının yüzde 50’ye yükseltilecek.
3-
Tarım dışı istihdamın büyüme esnekliği 0.52 düzeyinden 0.62
düzeyine yükseltilecek.
4-
Tarım dışı sektörlerde yüzde 29.1 düzeyinde olan kayıt dışı
istihdam oranı, 2023 yılında yüzde 15’in altına indirilecek.
8
Şubat 2012 tarihinde yapılan “Üçlü Danışma Kurulu”
toplantısında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik
tarafından gündeme getirilen “Ulusal İstihdam Stratejisi”
taslağında diğer şeylerin yanı sıra esas olarak “işsizlikle
mücadele” amaç olarak açıklanmaktadır.
Söz
konusu Taslak birkaç bölümden oluşmaktadır:
Birinci
bölümde Türkiye'de işgücü piyasasının ve istihdamın mevcut
durumu ile ilgili tespitler yapılıyor ve istihdam stratejisinin
dayandığı politik çerçeve belirleniyor.
İkinci
bölümde “Eğitim-İstihdam İlişkisinin Güçlendirilmesi”,
“İşgücü Piyasasında Güvence ve Esnekliğin Sağlanması”,
“Özel Politika Gerektiren Grupların İstihdamının Arttırılması”
ve “İstihdam-Sosyal
Koruma İlişkisinin Güçlendirilmesi” başlıkları altında
Taslağın inşa edildiği dört ana politik eksen ayrı ayrı ele
alınıyor. Ana politik eksenlerde bazı düzeltmeler dışında
Taklak 2010'da yayınlanan ilk hali ile hemen hemen örtüşüyor.
Üçüncü
bölümde UİS'in nasıl hayata geçirileceğine ve ilgili
çalışmaların nasıl izleneceğine açıklık getiriliyor (1).
Taslağın
ekinde dört ana politik eksene göre tasnif edilmiş 2012-2014
arasında uygulanması öngörülen “Ulusal İstihdam Stratejisi
Eylem Planı” yer alıyor. Bu “Eylem Planı”, işgücü
piyasasının esnekleştirilmesi hedefiyle işçi sınıfına saldırı
politikalarının hangi başlıklarda ve hangi sürelerde
gerçekleştirileceği açıklanıyor.
Hükümet,
işçi sınıfını ve dolayısıyla sendikaları doğrudan
ilgilendiren Taslak metnini sendika temsilcilerine vermedi. Ama işçi
sınıfı ve sermaye kesimlerinden stratejiye ilişkin genel
değerlendirmenin yanı sıra, işgücü piyasasının
esnekleştirilmesi, güvenceli esneklik, esnek çalışma modelleri,
işsizlik sigortası fonu, kıdem tazminatı, fazla çalışma
süreleri, özel istihdam büroları-geçici iş ilişkisi ve
bölgesel asgari ücret konularında görüş bildirmelerini istedi.
Şunu
da belirtelim ki bu Taslak'ta yer alan bazı düzenlemelerin bir
kısmı ilk defa Torba Yasa'da yer almıştı. Ancak son gün (gece)
bazı saldırı düzenlemeleri Torba Yasa'dan çıkartılmıştı.
Taslak,
sermayenin, kapitalistlerin diliyle yazılmış, onların sınıfsal
çıkarlarını doğudan ifade etmektedir. Taslak aslında bir TİSK
belgesidir.
“Ulusal
İstihdam Stratejisi”, işgücü piyasasında neoliberal dönüşümün
genel ve kapsamlı bir programı olarak görülmelidir. Bu programın
emdirilerek, parça parça uygulanması öngörülmektedir.
Bu
taslak, sermaye adına hükümetin uygulaması gereken bir
stratejidir, bir “yol haritası”dır. Bu haritanın ana siyasi
eksenini oluşturan alanlar şunlardır:
1-Eğitim-istihdam
ilişkisinin güçlendirilmelidir.
2-İşgücü piyasasının esnekleştirilmelidir.
3-Kadınların, gençlerin ve dezavantajlı grupların istihdamının artırılmalıdır.
4-İstihdam-sosyal koruma ilişkisinin güçlendirilmelidir.
2-İşgücü piyasasının esnekleştirilmelidir.
3-Kadınların, gençlerin ve dezavantajlı grupların istihdamının artırılmalıdır.
4-İstihdam-sosyal koruma ilişkisinin güçlendirilmelidir.
AKP
hükümetinin temel hedeflerinden biri de sermayenin önündeki
“kurala bağlı” işgücü piyasasını yıkmak ve tamamen
kurasızlaştırmaktır, yani esnekleştirmektir. Taslak'ta yer alan
bütün konular bu amaca hizmet için hazırlanmıştır.
61.
Hükümet programı ve bazı bakanların yaklaşım ve
açıklamalarındaki ortak sav, Türkiye’de işgücü piyasasının
katı, yani “kurallara bağlı” olduğudur. Türkiye'de istihdam
tam da bu nedenden dolayı artmıyormuş. Tabi bu konuda hükümet
yalnız değil. Ona yön veren uluslararası sermaye ve
kuruluşlarıdır. Bunların başında da Dünya Bankası, IMF ve
OECD gelmektedir. Dolayısıyla bu saldırı ulusal değildir;
uluslararası sermayenin işçi sınıfına saldırısının
Türkiye'ye yansımasıdır.
Hükümet
ve sermaye, işgücü piyasasındaki katılıktan, “kurallara
bağlı” işgücü piyasasından bahsederken neyi kast ediyor?
Hükümet ve sermayenin göz diktiği, mutlaka kaldırılmasını
istediği, kısmen de olası geçerli olan çalışanları koruyucu
ve düzenleyici yasalardır. Sermaye ve ulusal sözcüsü hükümet,
örneğin asgari ücret katıdır, kurallara bağlıdır diyor;
kıdem tazminatı katıdır diyor; taşeronculuğun belirli
kısıtlamalara tabi olması katıdır diyor. Hükümet ve sermaye
el ele vererek UİS ile bu ve benzeri “katılıkları”, kuralları
eritmeyi, buharlaştırmayı ve ortadan kaldırmayı amaç
edinmektedir.
Taslak'ta
amaç oldukça açık bir biçimde dile getiriliyor: “İşgücü
piyasasının katılıkları ve ücret dışı işgücü maliyetinin
yüksekliği, ekonomik büyümenin istihdam yaratması önündeki
diğer engellerdir”.
Sermayenin
istihdam ilişkilerinin esnekleştirilmesinden anladığı, ücret
maliyetinin düşürülmesinden başka bir şey değildir. Bunun
diğer adı da ucuz işçiliktir. Ucuz işçilik ancak ve ancak
güvencesiz ve olabildiğince esnek istihdam sürecinde
gerçekleştirilebilir. Tam da bu nedenden dolayı “Ulusal İstihdam
Stratejisi” bir “ulusal ucuz, güvencesiz ve esnek istihdam
stratejisi”dir.
Yukarıda
belirttiğimiz ana siyasi eksen içinde “işgücü piyasasında
güvence ve esnekliğin sağlanması” anlayışına da yer
veriliyor. Burada “güvence”den bahsediliyor, ama esneklik ile
güvence birbiriyle çelişir; birinin olduğu yerde diğeri olamaz.
Yani hem “güvence”li hem de “esnek” istihdam olamaz.
Taslak'ta “güvence” ile işçi sınıfı yumuşatılmak
isteniyor. Taslak'ta da belirtildiği gibi “temel hedef işgücü
piyasasının esnekleştirilmesidir.”
UİS
üzerinden sermaye, uygulanan çalışma yasalarında yer alan bazı
koruyucu düzenlemelerin esnetilmesiyle yetinmiyor ve başkaca esnek
çalışma biçimlerinin de yasallaştırılmasını talep ediyor.
Taslak'ta
yer alan konuları biraz somutlaştıralım. Çalışma yasalarında
gerçekleştirilmesi istenen değişikliklere ve bunun işçi sınıfı
açısından ne anlama geldiğine bakalım.
Daha
fazla kar için geçici işçiliğin yaygınlaştırılması
amaçlanmaktadır:
Belirli
süreli -geçici- iş sözleşmesinin kullanımını kolaylaştırmak
için İş Yasasında değişiklik yapılacak. Böylece, belirli
süreli iş sözleşmelerinde önemli bir neden olmadıkça üst üste
yapılamaması koşulu kaldırılacak. Diğer bir ifadeyle:
güvencesiz istihdamın daha da yaygınlaştırılmasının önü
açılacak.
Taşeron
uygulamasına ilişkin sınırlandırmalar etkisizleştirilecek:
Böylece
taşeron uygulaması çalışma yaşamının her alanına girecek ve
asıl işlerde de taşeron çalıştırılmasının önündeki
engeller kaldırılacağı için toplumsal yaşamı da tamamen
etkileyecek bir güç olacak.
Taşeronluğu
yaygınlaştırmakla işçiler kayıt dışına kaydırılmış
olacaklar ve böylece sendikalaşmaları neredeyse tamamen
olanaksızlaştırılacaktır.
Amaç,
kiralık işçiliği veya modern köleliği yasalaştırmaktır:
Özel
istihdam bürolarının geçici iş ilişkisi kurabilmeleri için
yasal düzenleme yapılacak. Bunun yasallaşması durumunda özel
istihdam büroları iş bulmaya aracılık eden kuruluşlar olmaktan
çıkarak, bizzat işveren olacaklar ve kendilerine kayıtlı
işçileri başka şirketlere kiralayabilecekler. Yani Özel İstihdam
Büroları, kar amaçlı şirketler olarak çalışacaklar. Böylece
bu alana yatırım yapan sermaye sahipleri iş arayan işçinin
sırtından vurgun yapacak. Bu türden bürolar çok düşük
ücretle ve sigortasız olarak istihdam ettikleri işçileri yüksek
ücretlerle başka işverenlere kiralayacaklar. Aradaki farkı, bu
şirketlerin karı olacak.
Amaç,
yeni esnek çalışma biçimlerini yasalaştırmaktır:
Kısmi
süreli çalışma, belirli süreli çalışma, geçici çalışma,
çağrı üzerine çalışma, uzaktan çalışma, evden çalışma,
iş paylaşımı, esnek zaman modeli gibi yeni esnek çalışma
biçimleri (2) yasal hale getirilecek ve kurallı (düzenli-güvenceli)
çalışma giderek istisnai bir çalışma biçimi halini alacak.
Esnek çalışma biçimi, kurallı çalışma biçiminin yerini alan
genel geçerli çalışma biçimi olacak.
Amaç,
kıdem tazminatı fonu kurmaktır:
Kıdem
tazminatını yeniden düzenleme adı altında kıdem tazminatı fonu
oluşturmak ve sermayeyi bu yükten de kurtarmak baş hedeflerden
birisi oluyor. Kıdem tazminatı bu fon üzerinden budanacaktır.
Buna dayanak olarak da yetersizliği bilindiği halde İşsizlik
Sigortası gösteriliyor.
Hükümet,
Türkiye'de kıdem tazminatını gelişmiş Avrupa ülkeleri
ile karşılaştırmakta ve kıdem tazminatının yüksekliğinden
hareketle bu hakka el uzatabileceğini sanmaktadır.
Amaç,
asgari ücrette yaş ayırımını yeniden düzenlemektir:
Asgari
ücret yaş ayırımı 16'dan 18’e çıkarılacaktır. Bunun
gerçekleşmesi durumunda 18 yaş altındaki çalışan genç
işçilere daha düşük asgari ücret ödenecektir.
“Ulusal
İstihdam Stratejisi” taslağının içeriği çalışma yaşamını
tamamen altüst etmektedir ve böylece çalışma yaşamında yeni
bir yapılanmanın genel geçerli olmasını amaçlamaktadır. Bu
türden öneriler yıllardan beri başta emperyalist ülkelerde olmak
üzere dünyanın birçok ülkesinde şiddetli sınıf mücadeleleri
eşliğinde gerçekleştirilmiştir. Bu neoliberal anlayış
Türkiye'ye gecikmeli olarak yansımıştır. Son kertede tam süreli
istihdam, sosyal koruma ve sendikal haklar gibi kazanımlar, direncin
şiddetine göre ya kuşa çevrilecek ya da tamamen kaldırılacak ve
yerine geçici veya kısmi süreli çalışma, güvencesiz çalışma
biçimi alacaktır. Açık ki bu durumda sermaye, işçi sınıfını
örgütsüzleştirecektir. Buna ek olarak yaygınlaşan taşeron
iş ilişkisi ile de iş güvencesi ve sosyal güvence ortadan
kaldırılacaktır; iş güvencesi ve sosyal güvencenin olmadığı
çalışma biçimi sürecinde ücretlerin de giderek düşmesi
kaçınılmaz olacaktır.
Bu
nedenlerden dolayı, esnek istihdam modeli, süreklilik arz etmeyen
istihdam, düşük ücret, sosyal güvensizlik, işsizlik ve
yoksulluk üzerinde yükselen bir istihdam biçimidir. Tamamen
sermaye ve üretimin uluslararasılaşması hareketine; uluslararası
sermayenin çıkarlarına uygun düşen, Türkiye koşullarında
gecikmeli olarak gündeme gelen bir neoliberal saldırıdır.
Sermaye
en az ve en ucuz istihdam ile faaliyet göstermeyi genel geçerli ve
kalıcı bir strateji haline getirmiştir.
Taslak'ta
işgücü piyasasında esnekliğin, “işletmelerin rekabet ve
verimlilik düzeyi üzerinde önemli etkisi” olduğu boşuna
vurgulanmamaktadır ve “istihdam yaratan bir büyüme için
işverenlerin ve çalışanların rollerinin esneklik-güvence
dengesi temelinde yeniden tanımlanması” gerektiğininden iş
olsun diye bahsedilmemektedir. Taslak'ta ifade edildiği gibi
sermaye, “işin korunmasını ve aynı işte kalabilme
güvencesini ifade eden iş güvencesi yerine istihdamın korunması
ve tek bir işverene bağlı olmadan çalışmanın sürdürülebilmesi
güvencesini ifade eden ... istihdam güvencesi” talep
etmektedir. Yani tamamen güvencesiz, örgütsüz durumda olan bir
işgücü ordusu talep etmektedir.
Çalışma
yaşamında esneklik, küreselleşmenin piyasalara getirdiği
rekabetin doğrudan bir sonucudur. Uluslararasılaşan dünya
ekonomisinde çok uluslu tekeller arasındaki rekabet sadece
üretim teknolojilerinin değil, üretim yönetimi sistemlerinin de
değişimini kaçınılmaz kılmıştır. Öyle ki, “normal”,
kurallı iş ilişkisinden pek çok yönüyle ayrılan yeni çalışma
biçimleri, ürünün ucuz maliyeti ve tekelin rekabet gücü için
vazgeçilmez olmuştur.
Uluslararası
alandaki bu değişimlerin Türkiye'ye yansımaması mümkün
değildi. Bunun sonucu olarak Türkiye’de de işgücü piyasası
parçalı ve dağınık bir yapı arz eder olmuştur; esnek
çalışmanın hemen bütün biçimleri, özellikle kayıt dışı
ve örgütsüz özel kesim işyerlerinde oldukça yaygın olarak
kullanılmaktadır.
Uygulandığı
ülkelerdeki örneklerinden de görüldüğü gibi, uluslararası
rekabet koşullarına uyum sağlamak için gündeme getirilen esnek
çalışma biçimleri ile işçilik maliyetleri düşürülecek,
çalışma süreleri uzatılacak, sendikasızlaştırma ve kayıt
dışı istihdam artacak ve nihayetinde çalışma koşulları daha
da kötüleşecektir.
Hangi
ülkede olursa olsun esnek çalışma biçimleri söz konusu
olduğunda “istihdam artırma” demagojisi öne sürülür.
Başlangıçta geçici de olsa şu veya bu iş kolunda böyle bir
gelişme olabilir de. Ama esas amacın işgücü maliyetini
düşürmek olduğu kısa zamanda anlaşılır. Bu nedenle esnek
çalışma ve istihdam arasında kurulan ilişki yalancı bir
ilişkidir, yanlış bir denklemdir. Sermaye, çalışma yaşamının
esnekleştirilmesinden dolayı değil, ihtiyaç duyduğunda istihdam
eder, çalıştırmak için işgücü satın alır.
Sermayenin
sözcülüğünü yapan hükümet, kapitalistlerin ancak düşük
işçilik maliyetiyle iç ve dış pazarlarda rekabet gücüne sahip
olacaklarından hareket etmektedir. Bu nedenle yukarıda
belirttiğimiz çeşitli çalışma biçimlerinin uygulamaya konması
istenmektedir.
Sermayeye
rekabet yeteneği kazandırmak için işçi maliyetini düşürme
planının bir parçası da işçileri sendikasızlaştırmaktır.
Uluslararası
rekabet koşullarında tekellerin ve “ulusal” ekonomilerin
var olabilmeleri, ötesinde büyüyebilmeleri için ürünleri düşük
maliyetle üretmeleri gerekmektedir. Bu nedenle tekeller,
uluslararası sermaye, işgücü maliyetini düşürmeye ve
dolayısıyla da işgücü piyasasını daha da esnekleştirilmeye
yönelmektedir. Neoliberal dayatmalar olarak tanımlanan çalışma
koşullarının kuralsızlaştırılması, çalışma yaşamının
yeniden tanımlanması; işçi sınıfının mücadeleler sonucu elde
ettiği koruyucu iş yasalarının kaldırılması ve yerine
esnekliği, kuralsızlığı getiren yasaların konması Türkiye'de
sermayenin işçi sınıfına gecikmeli bir saldırısından başka
bir şey değildir. Bu gecikmeli saldırının nedeni de Türkiye'nin
OECD ülkeleri arasında ücretten yapılan kesintilerin yüksekliği
bakımından önde gelen ülke olmasında aranmalıdır. Anlaşılan
o ki, sermayenin geleceği için artık bu da yetmiyor.
Türkiye’de
sermaye uyguladığı “düşük ücret” politikasını
kapsamlaştırmak ve derinleştirmek istemektedir. Bu nedenle böyle
bir proje hazırlamıştır. Uygulanmaya konduğunda bu proje ile
Türkiye'de sermaye bir taraftan uluslararası rekabette daha
güçlü olacağına, ucuz işgücü maliyetinden dolayı ülkeye
yabancı sermaye çekeceğine; üretim maliyetini düşürerek kar
oranlarını yükselteceğine; sermaye birikimi sağlayacağına
ve böylece yatırımları hızlandıracağına inanmaktadır.
“Ulusal
İstihdam Stratejisi” AKP-hükümetinin uluslararası sermaye ile
ortaklığı içinde işçi sınıfına doğrudan bir saldırısı
olarak görülmelidir. Burada söz konusu olan, işçi sınıfının
şu veya bu alanda kısmi haklarına saldırı değildir. Bu
strateji, sınıfı ekonomik, sosyal ve siyasi olarak teslim almanın,
etkisizleştirmenin stratejisidir. Sendika konfederasyonlarının bu
stratejiye karşı sergiledikleri tepki asla yeterli değildir.
Kapsamlı
bir aydınlatma çalışması olmaksızın ekonomik, sosyal ve
siyasal yaşamı neredeyse tamamen değişime uğrayacak olan işçi
sınıfını bu neoliberal saldırılara karşı mücadeleye
çağırmanın da pek yararı olmayacaktır. Önce sorunun ne
olduğunun kavratılması gerekir ki, işçilerin de bunu kavramada
bir sorunlarının olmayacağı açıktır. Önemli olan bunu
örgütleyebilmektir.
*
*)Marksist
Teori
'nin 8. sayısında (Kasım/Aralık
2012) yayımlanan yazı.
Dipnotlar:
1)
UİS, her iki yılda bir oluşturulacak ve her yıl sonu
itibariyle güncellenecek “Eylem Planları” aracılığıyla
uygulanacak ve çalışmalar “Ulusal İstihdam Stratejisi İzleme
ve Değerlendirme Kurulu” tarafından izlenecek ve
değerlendirilecektir.
2)“Kısmi
süreli çalışma: Normal
çalışma süresinden daha az sürede yapılan çalışmadır. 4857
Sayılı İş Kanunu'nun 13. maddesinde düzenlenmiştir. UİS
Taslağı'nda bu tür çalışma biçiminin ülkemizde
yaygınlaştırılması gerektiği belirtilmektedir.
Belirli
süreli çalışma: Belirli bir işin tamamlanması, belirli
süreli işlerde veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi
durumlarda uygulanan çalışma biçimidir. 4857 Sayılı İş
Kanunu'nun 11. maddesinde düzenlenmiştir. UİS Taslağı'nda
Türkiye'de bu çalışma biçiminde iş sözleşmelerinin
tekrarlanmasının önündeki engellere işaret edilmekte ve bu
kısıtların kaldırılması istenmektedir.
Geçici
çalışma: Özel İstihdam Büroları aracılığıyla iş
sözleşmesi imzalayan çalışanların diğer işletmelere geçici
işçi olarak devredilmesiyle ortaya çıkan çalışma biçimidir.
İşçi, Özel İstihdam Bürosu ve iş emrini veren işletme olmak
üzere üçlü bir iş ilişkisi öngörmektedir. Özel İstihdam
Büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi, İş Kanunu'nda
düzenlenmemiştir.
Çağrı
üzerine çalışma: Özellikle talebin yükseldiği dönemlerde
işçiye ihtiyaç duyulması halinde çalıştırılmasına dayanan
bir çalışma biçimidir. Kısmi süreli çalışma biçimlerinden
sayılmakta, 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesinde
düzenlenmektedir. Ancak UİS Taslağı'nda bu tür çalışma
biçiminin ülkemizde yaygın olmadığı tespit edilmektedir.
Uzaktan
çalışma: Bilişim teknolojilerini kullanarak işyerinin
dışında uygulanan esnek bir çalışma biçimidir. İş Kanunu'nda
düzenlenmemiş olan bu çalışma biçimine, UİS Taslağı'nda
“iş-aile yaşamının uyumlulaştırılmasında önem taşıdığı”
şeklinde bir atıf bulunmaktadır.
Evden
çalışma: İşçinin, ücret karşılığı işverenin
belirlediği bir malı veya hizmeti üretmek amacıyla bir veya
birden fazla işverene bağlı olarak ancak işverenin denetimi
dışında ve genellikle işçinin kendi evinde iş görme edimini
yerine getirdiği yazılı sözleşmeye dayalı iş ilişkisidir. İş
Kanunu'nda bu çalışma modeline ilişkin bir düzenleme yoktur.
5
4857 Sayılı İş Kanunu'nun “Geçici İş İlişkisi” başlıklı
7. maddesinde işçi ile işveren arasında kapsamı dar tutulmuş
bir geçici iş ilişkisi tanımlanmıştır.
İş
paylaşımı: Özellikle kriz dönemlerinde işten çıkarmaları
azaltmak için çalışma sürelerinin kısaltılarak işin iki veya
daha fazla işçi arasında paylaşılması ile üretimin
sürdürülmesini amaçlayan bir esnek çalışma biçimidir. Bu
çalışma biçiminde, ücret ve diğer sosyal haklar da, işi
paylaşan işçiler arasında paylaştırılmaktadır. Yani bu
uygulama ile geçici süre işçiler, ciddi ücret ve hak kaybına
uğramaktadır. 4857 Sayılı İş Kanunu'nda bu çalışma biçimi
düzenlenmiş değildir.
Esnek
zaman modeli: İşçilerin işe başlama ve
bitirme saatlerinin işletme yönetiminin belirlediği sınırlar
çerçevesinde değiştirilmesini ve böylece çalışma sürelerinde
esnekliği sağlayan bir modeldir. UİS Taslağı'nda bu model için
de, “iş-aile yaşamının uyumlulaştırılması açısından önem
taşıdığı” tespiti yapmaktadır” (Bkz.: petrol-iş araştırma;
“ Ulusal İstihdam Stratejisi Taslağı (2012-2023)”, s. 7/8.
*
Biraz
da Troçkizm üzerinde durmanın zamanı. Troçkizm de nereden çıktı
demeyin. Bildiğiniz gibi değil, çok revaçta! Marks, Engels, Lenin
ve Stalin yetersiz kalıyor; Marksizm-Leninizm dünyayı
açıklayamıyor. Bu nedenle olsa gerek kökenlere yeniden bir dönüş
var. Artık Marksizmden bahsediliyor; Marksizm-Leninizmden değil,
yalın olarak Marksizmden bahsediliyor. Marksizmden Leninizme
öylesine bir geçiş yapılıyor ve dünyanın eski ve yeni halini
yorumlamak için Troçkizm keşfediliyor. Belki bazıları ilk defa
keşfediyor, bazıları da yeniden keşfedilmiş olabilir. Pek önemli
değil. Çok güncel bir konu. Zaten Troçkizm her zaman güncel
kalmıştır.
Anlaşılan
o ki, “Batı Marksizmi”, Althussercilik, Negricilik cephesinden
Marksizm-Leninizme tasfiyeci saldırılar yetmiyor. Bu nedenle olsa
gerek, Troçki'nin Marksizm-Leninizme karşı kullandığı ne
kadar çürük teorik açılımı varsa onlarla tasfiyecilik
yapılıyor. Bu nedenle Troçki ve Troçkizmin ne olup olmadığını
birkaç makaleye sığdıracak biçimde ele almayı doğru görüyorum.
Yazının ana
(makale) başlıklarını da vereyim.
“DÜŞTÜYSEK
KALKARIZ, DAHA ÖLMEDİK YA!”
TROÇKİ - “24
AYAR” ANTİ-KOMÜNİSTİN HİKAYESİ
1. Makale
ÖNSÖZ
YERİNE
Günümüzde
Post-Marksizm ve Troçkizm - Troçki'nin Argümanlarıyla
Post-Marksist Tasfiyecilik
“Rus Devriminin
Önderi” Troçki'nin Bazı Özellikleri Üzerine
Tek Veya Birkaç
Ülkede Devrim Bir Zorunluluktur, Bölgesel Devrim Bir Olasılıktır
ve Troçki'nin
Sürekli Devrimi Bir Hayaldir!
Troçki Hakkında
Ne Biliyoruz?
2. Makale
LENİN'İN
“KANKA”SI TROÇKİ!
TROÇKİZMİN
GELİŞMESİ - LENİN’E KARŞI TROÇKİ
3. Makale
LENİNİST
ÖRGÜTLENME – TROÇKİST “ÖRGÜTLENME”
4. Makale
SÜREKLİ
DEVRİMİN TARİHÇESİ – BU KONUDA MARKS, LENİN, STALİN VE
TROÇKİ
5. Makale
EKİM DEVRİMİNDEN
SONRA BOLŞEVİZM VE TROÇKİZM
LENİN VE
STALİN’E KARŞI TROÇKİ
6. Makale
TEK ÜLKEDE
SOSYALİZM SORUNU
SOVYET SOSYALİST
CUMHURİYETLERİ BİRLİĞİ’NDE
SOSYALİZMİN
İNŞASI İÇİN MÜCADELEDE
TROÇKİ’NİN ROLÜ
LENİN, STALİN,
TROÇKİ VE TEK ÜLKEDE DEVRİM TEORİSİ
7. Makale
NE YAPILMALIYDI?
GERİYE DÖNÜŞ
MÜ – SOSYALİZMİN İNŞASI MI?
STALİN’E KARŞI
TROÇKİ
8. Makale
TARİHİ KARARLAR
– TEORİDEN PRATİĞE SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI
TROÇKİ’NİN
MARKSİZM-LENİNİZME KARŞI MÜCADELESİ
9. Makale
İŞÇİ SINIFI
VE KÖYLÜLÜK ARASINDAKİ ÇELİŞKİLERİN ÇÖZÜM SÜRECİ
ELDE EDİLEN
SONUÇLAR VE TROÇKİ
10. Makale
SOSYALİZMİN
İNŞASINDA BAŞARILAR VE TROÇKİ
11. Makale
SOVYET TOPLUMUNUN
KARAKTERİ - SOSYALİST DEMOKRASİ VE TROÇKİ
SOVYET
ANAYASASI-SOVYET DEMOKRASİSİ
PROLETER
DEMOKRASİ - PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ
12. Makale
DÜNYA DEVRİMİ,
SSCB’NİN DIŞ POLİTİKASI VE TROÇKİ
13. Makale
SOSYALİZME VE
SSCB’NE KARŞI MÜCADELEDE TROÇKİ
14. Makale
SOSYALİZMDE
ÜCRET POLİTİKASI, SOVYET PRATİĞİ ve TROÇKİ
15. Makale
TROÇKİ VE
TROÇKİSTLERİN ÇIKMAZI
16.
Makale
TROÇKİ
VE “ELEŞTİRMENLERİ”
17.
Makale
TROÇKİ VE YOLUN SONU
18.
Makale
SSCB’NDE
SOSYALİZMİN YIKILMASI VE
KAPİTALİZMİN
YENİDEN İNŞASI
19.
Makale
GÜNÜMÜZDE
TROÇKİZM –
KARŞI DEVRİMCİ, ANTİ-KOMÜNİST BİR
“EĞİLİM”