deneme

AKP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AKP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ekim 2021 Çarşamba

TÜSİAD, AKP VE MUHALEFET ARASINDA...

 

TÜSİAD, AKP VE MUHALEFET ARASINDA...

Tüzüğünde (Madde 2) “insan hakları evrensel ilkelerinin, düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerinin, laik hukuk devletinin, katılımcı demokrasi anlayışının, liberal ekonominin, rekabetçi piyasa ekonomisinin kurum ve kurallarının ve sürdürülebilir çevre dengesinin benimsendiği bir toplumsal düzenin oluşmasına ve gelişmesine katkı sağlamayı amaçlar. TÜSİAD, Atatürk’ün öngördüğü hedef ve ilkeler doğrultusunda, Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyini yakalama ve aşma anlayışı içinde, kadın-erkek eşitliğini siyaset, ekonomi ve eğitim açısından gözeten iş insanlarının toplumun öncü ve girişimci bir grubu olduğu inancıyla, yukarıda sunulan ana gayenin gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla çalışmalar gerçekleştirir.” amacını taşıdığı yazılan tekelci sermaye derneği birkaç gün önce, 19 Ekim 2021’de Yüksek İstişare Konseyi toplantısını yaptı. Bu toplantıda Konsey Başkanı Tuncay Özilhan ve Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu hukuksal, siyasal ve ekonomik sorunlara dikkati çekerek çözüm önerileri bağlamında açıklamalar yaptılar. Bu sorunların ayrıntıları Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa adlı raporda yer almaktadır (Bu makalede konumuz bu rapor değil).

2 Eylül 2016 Cuma

DARBE KARAKTERLİ “RENKLİ DEVRİM” GİRİŞİMİ VE SONRASI (I)



DARBE KARAKTERLİ “RENKLİ DEVRİM” GİRİŞİMİ VE SONRASI (I)

15 Temmuz'da canlı yayın eşliğinde Türkiye tarihinde ilk defa görülen bir darbe girişimi yaşandı. Canlı, görsel yayın eşliğinde bir darbe girişimini ve sonucunu izlemek her zaman mümkün olmasa gerek. Niyetin deşifre olmasından dolayı sabaha karşı gerçekleştirilmesi gereken darbenin erkene alınması bu girişimin seyrini de doğrudan etkiledi.

İki karşıdevrimci güç karşı karşıya geldi: Kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak tanımlayan darbeciler ve ona karşı gelen örgütlü güç. Toplumda karşılık bulamayan darbeciler orduyu neredeyse ele geçirmiş olan Gülenci subaylardan ve sayısal olarak önemsiz de olsa kendine Atatürkçü diyen, kendine göre nedenlerden dolayı Erdoğan karşıtı olan subay takımından oluşmaktaydı.

11 Mart 2016 Cuma

Bir Söyleşi (1)


Bir Söyleşi*

Halkın Günlüğü: Türk devletinin gerek Suriye gerekse Kuzey Kürdistan’da süregelen savaşa ilişkin sadece siyasi değil, oldukça önemli ekonomik bir ilişki içerisinde olduğu biliniyor. Hem El-Nusra vb. çetelerin eğitilip silahlandırılması, finanse edilmesi hem de Kuzey Kürdistan’da sürdürülen savaşa aktarılan ekonomik kaynak itibariyle… Bunun ülke ekonomisi içindeki payı ve önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

14 Haziran 2015 Pazar

HDP’NİN SEÇİM ZAFERİ - DAHA YOLUN BAŞINDAYIZ



HDP’NİN SEÇİM ZAFERİ - DAHA YOLUN BAŞINDAYIZ

HDP ile Türkiye seçimler tarihinde bir ilk yaşanmıştır. İdeolojileri, sınıfsal duruşları, toplum anlayışları farklı olan ama bütün farklılıklarına rağmen HDP’de bir araya gelen güçler, 7 Haziran seçimlerinden büyük bir zaferle çıktılar. Bu, 60’lı yıllarda TİP’in parlamentoya girmesiyle pek karşılaştırılamayacak bir olgudur. Ne de olsa TİP, kendisi açısından belli bir ideolojiyi ve o doğrultuda bir mücadeleyi temsil ediyordu. HDP’nin böyle bir iddiası yok. Buna karşın HDP, belli susamışlıkların, özgürlük ve demokrasinin, isteklerin, “yeter artık”ların ifadesi olarak küçümsenemeyecek bir zafer kazanmıştır. Parti formasyonundaki bu cephe hareketinde yer alan güçlerin ortaklaştırdığı gündemlerin başında Kürt ulusal sorununun çözümü; kutuplaştırmaya, ötekileştirmeye, etnik, dinsel ve cinsel ayrımcılığa karşı, özgürlük, demokratik ve ekonomik haklar için mücadele gelmekteydi. Dolayısıyla bu seçimde demokrasiden, özgürlükten barıştan yana olanlar HDP olarak bir araya gelmişlerdi. Bu nedenle de kazanılan zafer aslında bütün halkın; onu oluşturan bütün toplumsal sınıf ve tabakaların; işçilerin, köylülerin, emekçilerin, gençlerin, kadınların, etnik ve dinsel baskıya maruz kalanların ortak zaferidir. Bu, çözüm sürecinden, yeni bir anayasadan, etnik ve dinsel farklılığa bakmaksızın bir arada yaşamaktan yana olanların ortak zaferidir.

20 Mayıs 2015 Çarşamba

SOSYALİSTLER NEDEN HDP İLE YÜRÜYOR?



SOSYALİSTLER NEDEN HDP İLE YÜRÜYOR?

Türkiye sınıf mücadelesi ve politik oluşumlar tarihinde HDP, bir ilktir. HDP, çok sayıda ve birbirinden oldukça farklı siyasal, programatik anlayışlara ve hitap ettikleri sınıf bakımından farklı ideolojilere sahip olanları, birbirleriyle bir araya gelemez görünenleri bir araya getirme başarısıdır. Bu ona, bundan dolayı da tarihi bir misyon yüklemektedir.

7 Haziran 2013 Cuma

“ÇAPULCULAR” İŞ BAŞINDA!



ÇAPULCULAR” İŞ BAŞINDA!

Aslında her şey yolunda gidiyordu. Başbakan ABD'ye gidip gelmiş, orada ilham ve dersle karışık güç almıştı. Kükremesi için hiçbir neden yoktu; ne güzel sultanlaşıyordu, padişahlaşıyordu...
Üç-dört ağaç için memleket birden bire karıştı. İstanbul Taksim'den başlayarak Türkiye'de bir hayalet dolaşıyor oldu - çapulcu hayaleti. Rejimin bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere saldırdılar: Başbakanı, bakanları, valisi, polisi, medyası vs.

4 Şubat 2013 Pazartesi

“ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİ” Mİ YOKSA “ULUSAL UCUZ, GÜVENCESİZ ve ESNEK İSTİHDAM STRATEJİSİ” Mİ?*

-->

ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİ” Mİ
YOKSA “ULUSAL UCUZ, GÜVENCESİZ ve ESNEK İSTİHDAM STRATEJİSİ” Mİ?*

IMF, ILO, Dünya Bankası, OECD gibi uluslararası sermayenin önde gelen kurumlarına dayanan AKP-hükümeti, onlarla ağız birliği içinde Türkiye’de işgücü piyasasını fazla kurallı, yani katı ve sermaye açısından da maliyetli bulmaktadır. Bu durumu ortadan kaldırmak ve Türkiye'de sermayenin önündeki bu türden engelleri yıkmak için hareket eden hükümet, 2010 yılında “Torba Yasa” ile gündeme getirdiği istihdamda dönüşüm politikasını ve elde etmek istediği amaçlarını “Ulusal İstihdam Stratejisi”nde ortaya koydu.

19 Eylül 2011 Pazartesi

12 EYLÜL DARBESİNİN POLİTİK EKONOMİSİ VE EMPERYALİSTLEŞEN TÜRKİYE (I)



AKP'nin içte iktidar olma mücadelesinin yanı sıra dış politikada sergilediği birtakım ”açılım“lar, Türkiye'de kapitalist gelişmenin ve buna bağlı olarak da burjuvazinin kabuk değiştirdiğini göstermektedir. AKP, hükümet olma mücadelesini geride bırakarak iktidar olmuştur. AKP'yi iktidar yapan onun ne birtakım geleneklerin, dini inançların savunucusu ve uygulayıcısı olmasıdır ne de “liberal” veya ”ileri demokrasi“ye geçişte kararlı olmasıdır; büyük burjuvazinin iki kanadı arasındaki mücadelede; uluslararası tekelci sermaye ile uyumluluk içinde yerli tekelci sermayenin çıkarlarını en iyi bir biçimde savunma mücadelesinde siyasi sorumluluğun ona verilmesidir. Burjuvazi son on yıldan bu yana veya AKP'nin hükümet olmasından bu yana uluslararası politikada ve Türkiye'nin başka ülkelerle ilişkilerinde oldukça cüretkâr hareket etmektedir. Tabi bu, Erdoğan'ın “Kasımpaşalı” olmasıyla açıklanamaz. Burjuvaziyi cüretkârlaştıran birtakım faktörlerin olması gerekir. Bu yazıda bu faktörleri ve ayrıntıya girmeden dış politikadaki “açılım”ların ne anlama geldiğini, uluslararası alanda güç dengelerindeki değişimi ve bu değişimde Türkiye'nin yerini ”emperyalizme bağımlı, yarı sömürge ülke“ perspektifi dışında kısaca ele alacağım.

16 Ağustos 2007 Perşembe

Değişen Ne?


 
Genelkurmay Başkanı Y. Büyükanıt, 12 Nisan 2007’de kuvvet komutanlarının da hazır bulunduğu bir basın toplantısında 27 Nisan muhtırasında da yer alan bazı konular üzerinde durmuştu.
Ordunun istediği Cumhurbaşkanını şu sözlerle tarif ediyordu: “… Seçilecek cumhurbaşkanı aynı zamanda TSK’nın başkomutanıdır. Bu yönüyle TSK’yı yakından ilgilendirmektedir. Biz hem cumhurbaşkanımızın hem de aynı zamanda başkomutanımızın Silahlı Kuvvetler ve Türk milletinin sahip olduğu cumhuriyetin temel değerlerine, anayasamızda ifadesini bulan laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti idealine, devletin üniter yapısına bağlı ama sözde değil özde, bunu davranışlarına yansıtacak şekilde bir cumhurbaşkanının oraya seçileceğine olan inancımı belirtmek istiyorum… cumhuriyetin temel değerlerine sözde değil özde sahip olan bir… cumhurbaşkanı… Karar Meclis’in kararıdır”.
27 Nisan muhtırasında da aynı konuda şöyle deniyordu:“Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur”.
Y. Büyükanıt, seçimlerden sonra da 27 Nisan’da dile getirilen nasıl bir Cumhurbaşkanı sözünün ardında olduğunu açıkladı.

Seçim sonuçları ve Cumhurbaşkanı seçimi, başa dönüldüğünü göstermektedir. Bizim uygun görmediğimiz birisinin Cumhurbaşkanı olmasını kabullenemeyiz diye muhtıra veren ordu şimdi 4 ay sonra kabullenemediği kişinin Cumhurbaşkanı olmasını kabullenecek mi?
Bu kadar keskin konuştuktan, kararlılık gösterdikten sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi hareket etmek, istenmeyen kişinin Cumhurbaşkanlığını sineye çekmek, her koşul altında korunması talep edilen ordunun prestijini ayaklar altına almak anlamına gelmiyor mu? Büyükanıt’ın deyimiyle “bu yüce kurum yıpratılmış” olmuyor mu?

27 Nisan muhtırasıyla ordu, erken genel seçim yaptırmada başarılı olmuştur. 27 Nisan muhtırasıyla ordu, AKP’nin yeniden güçlü olarak tek başına hükümet olmasına katkıda bulunmuştur. 27 Nisan muhtırasıyla ordu, kabullenemediği kişiyi kendine Başkomutan seçtirmektedir.

Seçim sonunda seçim başına dönülmesi, rejim krizinin derinleşerek devam edeceğini göstermektedir. Şimdi “Çankaya Savaşları” başka silahlarla sürdürülecek. Açık ki, devletin tepesindeki kurumlar birbirlerini boykot edecekler. “Laikçi” kesimin hâkim olduğu kurumlarla “İslamcı” kesimin hâkim olduğu kurumlar arasındaki çatışma önümüzdeki dönemin “flaş”ları olacaktır.

28 Şubat 1997’de Erbakan Hükümetine ordu tarafından yapılan “ince ayar”ı biliyoruz. Rejimin geleceğini garantiye almak adına ordu, önümüzdeki dönemde aynı taktikleri uygulayarak mevcut hükümeti yıpratma yolunu tutabilir. Hükümetin her adımı karşısında yeni açıklamalarla iki merkezli bir iktidar süreci başlatabilir. “Laiklik tehlikede” demagojisiyle yeniden mitingler düzenlemeye çalışabilir.

A. Gül’ün Cumhurbaşkanı adaylığı AKP’nin, ABD, AB ve TÜSİAD’ı da arkasına alarak orduyla çatışmayı göze aldı anlamına gelmektedir.

Önümüzdeki dönemde rejimin krizi sadece Cumhurbaşkanı seçimiyle de sınırlı kalmayacak. Seçimlerin hemen arkasında yeni AKP’li Prof. Zafer Üskül’ün Anayasayla ilgili açıklamaları önümüzdeki dönemde rejim krizinin ne denli şiddetli olacağına bir işarettir. Üskül, “Kemalizm’in Anayasadan ve milletvekili yemininden çıkarılması” gerekir derken, AKP de “sivil anayasa” hazırlığını tamamladığını açıkladı.

AKP’nin anayasa taslağında MGK ve MGK Genel Sekreterliği anayasal kurum olmaktan çıkartılıyor, Yüksek Askeri Şura kararlarına yargı yolu açılıyor, YÖK kaldırılıyor, Cumhurbaşkanının yetkileri sınırlandırılıyor vs. Ama bu taslakta Kemalizm’e ilişkin bir öneri yer almıyor.

Anayasa ekseninde çatışan güçler de belli: Bir taraftan AKP ve TÜSİAD, diğer taraftan da ordu, CHP, MHP ve birtakım “silahsız güçler” denen kuruluşlar.

TÜSİAD’ın talepleri, çıkarları doğrultusunda AKP’nin düzeni yeniden yapılandırma anlayışı ile ordunun düzeni devam ettirme anlayışı birbirine taban tabana zıttır. TÜSİAD’ın talep ettiği “demokratikleşme” ordunun mevcut haliyle siyasete müdahale olanağını ortadan kaldırmaktadır.

Görünen o ki, bu koşullarda “Çankaya Savaşları”yla başlayacak olan devletin tepesindeki klikler çatışması, “Anayasa Savaşları”yla devam edecektir.