JEOPOLİTİK MÜDAHALE
(Afrika- Mali)*
22 Eylül 1960'da Fransız
sömürgesi “Fransız Sudan'ı” biçimsel olarak bağımsızlığını
elde etti. Böylece Mali devleti doğmuş oldu. Fransa da Mali'den
görünüşte çekilmiş oldu; hakimiyetini devam ettirmek için böl
ve yönet taktiğinin uygulamanın koşullarını oluşturdu; etnik
ve dinsel farklılıkları kullandı, 30'dan fazla etnik toplumsal
yapılardan oluşan Mali, sürekli istikrarsız ve Fransa'nın
desteğine ihtiyaç duyarak bugünlere geldi. Mali nüfusunun
yaklaşık yüzde 32'si Bambara'lardan (yerleşik), yüzde 14'ü
Fulani'lerden (göçebe), yüzde ikisi Tuareg'lerden ve geriye kalanı
da diğer etnik gruplardan oluşmaktadır.
Bağımsızlığın
elde edilmesinden sonra Mali önce “sosyalist” bir rotada
ilerlemeyi denedi. Toprak reformu yapıldı, Fransız para birimi
kaldırıldı, devlet mülkiyeti temelinde sanayileşme programı
hazırlandı, Fransız askeri üsleri dağıtıldı.
1968'de
yapılan askeri darbe ile “sosyalist” rotadan çıkıldı;
darbeci başı albay Moussa Traoré
gerici bir diktatörlük kurdu ve Fransız emperyalizmi ile ilişkiler
yeniden geliştirildi.
Fransa
sömürgeciliği Batı Afrika ülkelerinde biçimsel olarak
yıkılmıştı; bağımsızlaşan eski sömürgeler üzerinde
nüfuzunu her dönem kullanan Fransa, başka emperyalist ülkelere
yakınlık duyan her yerli iktidarı devirmekten de çekinmemiş ve
bu yöntemle hakimiyetini bugüne kadar getirmiştir.
Ne
olmuştu da Fransa Mali'deki gelişmelere müdahale etmişti?
Birkaç
cümleyle kronoloji:
Ocak
2012'de Mali'nin kuzeyinde Tuaregler ayaklanır; amaçları Mali
sınırları içinde otonomi statüsüne sahip olmadır.
22
Mart 2012'de Mali ordusu, ayaklanmacılara karşı tutarlı tavır
almadı iddiasıyla Amadou Toumani Touré iktidarına karşı darbe
yapar .
6
Nisan 2012'de “Azawad Ulusal Kurtuluş Hareketi”, Azawad diye
tanımladıkları Mali'nin kuzeyinin bağımsızlığını ilan eder,
Gao ve Timbuktu gibi merkezleri ele geçirir.
20
Aralık 2012'de BM, süre koymaksızın Mali'ye yabancı “yardım
birlikleri”yle müdahaleye izin verir.
10
Ocak 2013'te Mali'nin güney kısmında bulunan Konna şehri
“İslamistler”in ekine geçer. Fransız hükümeti Mali'ye seçkin
birliklerini gönderir, Cezayir de hava sahasını Fransız Hava
Gücüne açar.
16
Ocak 2013'te “İslami Magrip El Kaide” güçleri Tiguentourine'de
Cezayir rafinerisine sızarlar ve 100 çalışanı rehin alarak
rafineriyi işgal ederler.
18
Ocak 2013'te Fransız ve Mali birlikleri Konna şehrini ele
geçirirler.
26-28
Ocak 2013'te Goa ve Timbuktu şehirleri geri alınır. “İslami
Magrip El Kaide” güçleri Mali-Cezayir sınırındaki dağlık
bölgelere çekilirler.
Esasen
dört motorize ve ağır silahlanmış örgüt, Fransa'nın
müdahalesine kadar ülkenin Kuzey kısmını fiilen işgal eder.
Aşağıdaki haritada bu örgütleri, çatışma alanlarını ve
işgal bölgelerini görüyoruz.
“İslamcı
teröristlere karşı müdahale” adı altında Fransa 11 Ocakta
Mali'de birçok şehri bombalamaya başladı. Emperyalist müdahalenin
hukuksal ayağını da BM bildirgesi ve Mali hükümetinin “yardım
ricası” oluşturdu. Burkina Faso, Nijer, Nijerya ve Senegal gibi
komşu ülkelerden askeri birlikler de aynı amaç için Mali
topraklarına girdiler.
Mali'ye
müdahale ABD ve İngiltere gibi önde gelen emperyalist ülkeler
tarafından da lojistik olarak desteklenmektedir. Almanya ise
Başbakan A. Merkel'in “Mali'de terörizm sadece Afrika için
bir tehdit değil, Avrupa için de bir tehdittir” açıklamasıyla
müdahalenin yanında yer aldı.
Müdahalenin
vesilesi “İslamcı teröristlere karşı” mücadele, ama nedeni
tamamen başka; sorun sadece Mali'de değil, Sahra bölgesinde
hammadde kaynakları üzerine hakimiyetin güvence altına
alınmasıdır. Bu nedenle Mali'de olanlar bütün Batı Afrika
ülkelerinde de (Burkina Faso, Senegal Nijer ve Moritanya)
tekrarlanabilir. Sonradan müdahale kolaylığı sağlamak ve hep iç
sorunlarla uğraşsınlar ve bağımlılıktan kurtulamasınlar diye
emperyalist ülkeler, sömürgelerini terk ederken yapay sınırlar
çizmişler, farklı etnik kökenli toplulukları aynı devlet içine
hapsetmişlerdi. Mali de bu ülkelerden birisidir. Örneğin Tuareg
ülkesinin sömürgeci çıkarlar için nasıl parçalandığını
aşağıdaki haritada görüyoruz.
AB'nin
2011 başında hazırladığı stratejik planda („Strategy
for Security and Development in the Sahel“ - Sahra'da Güvenlik ve
Gelişme İçin Strateji”) amacın ne olduğu açıklanıyor: “Acil
ve dolaysız amaç, Avrupa vatandaşlarının ve çıkarlarının
korunmasıdır, Sahra'da düzenli ticaretin ve bağlantı yollarının
ve mevcut ekonomik çıkarların ve AB-yatırımları ve ticareti
için zeminin oluşturulması”.
Kıta olarak Afrika ve onun bir
bölgesi olan Sahra ve bu bölgede yer alan devletler, çoktan beri
emperyalist ülkeler arası rekabetten dolayı, müdahale etmek ve
orada kalmak, alanı başka emperyalist ülkelere kapatmak için
özellikle istikrarsızlaştırıldılar. Bölge ülkelerin
emperyalist ülkeler açısından ne denli önemli olduğunu
göstermek için birkaç örnek verebiliriz:
Fransa, Areva tekeli üzerinden
Fransa'da faal olan toplam nükleer enerji santralarının üçte
birinin uran ihtiyacını Nijer'den sağlıyor. Mali'nin kuzey
bölgesinde henüz işletmeye açılmamış büyük uran yataklarının
olduğu biliniyor. Uluslararası tekeller yine ülkenin kuzey
bölgesinde bulunan ve henüz gerçek anlamda araştırılmamış üç
büyük petrol yatağına da büyük ilgi gösteriyorlar. Mali, uran
ve petrolün yanı sıra fosfat bakımından da zengin olup
Afrika'nın üçüncü büyük altın üreten ülkesidir.
Mali'nin
kaynaklarını ele geçirmek için emperyalist ülkeler birbirleriyle
dalaş içindeler. Dakar'dan (Senegal) Bamako'ya (Mali) uzanan 1400
km'lik yol, bölgenin hammaddelerinin ucuza elde edilmesine hizmet
edecek; bu yolun yapımında Dünya Bankası, Avrupa Yatırım
Bankası, Fransız inşaat firması Razel, Çin Demiryoluna bağımlı
Covec-Mali işletmesi, Japon Gelişme Ajansı Usaid katılmaktadır.
Japon şirketi Dai Nippon Construction bu yol üzerindeki üç
köprüyü “hibe” olarak inşa etmektedir.
Mali'ye
müdahale Batı Afrika'da önde gelen bütün emperyalist ülkeler
arasındaki çelişkilerin keskinleşmesinin doğrudan bir ifadesi
olarak görülmelidir. Aralarındaki acımasız rekabet bir taraftan
bölgenin hammadde kaynaklarını elde etmeye yönelikken, diğer
taraftan da Afrika'da jeopolitik açıdan önemli konuma sahip olmaya
yöneliktir.
Emperyalizm,
dünyanın yeniden paylaşımı için zor kullanma yöntemine
başvurmaktan çekinmeyeceğini Mali örneğinde de göstermiştir.
Yeniden paylaşımın “barışçıl” yöntemlerinin yetersiz
kaldığı durumlarda zor yöntemine baş vurulmaktadır.
Özelikle
son dünya ekonomik krizinin patlak vermesinden (2008) bu yana
Afrika'nın Sahra bölgesi emperyalist ülkelerin ve uluslararası
tekellerin, özellikle de maden ve enerji tekellerinin sürekli
gündeminde kalmıştır. Bu tekeller gözlerini Batı Afrika'nın
devasa hammadde ve enerji kaynaklarına dikmişler ve bu kaynakları
elde edebilmek için sürekli rekabet içindeler. Bu bölgede petrol,
doğal gaz, fosfat, bakır, elmas, dünyanın en büyük boksit
yatakları; birçok ülkeyi kapsamına alan altın damarları
bulunmaktadır. Maden çıkarma (arama) hakkını elde etmek için
Glencor, Rio Tintoved BHP-Biliton (İngiltere, Avustralya), Eni
(İtalya), Areva (Fransa), CNOOC (Çin), Shell (İngiltere/Hollanda),
Total (Fransa), Chevron (ABD), Gazprom, Rosatom ve LUIKOIL (Rusya)
gibi dünya devleri ve Hindistan'dan S. Arabistan ve Katar'dan
başkaca şirketler rekabet etmekteler.
Hala
devam etmekte olan dünya ekonomik krizi bu bölgede emperyalist
ülkeler ve tekeller arasındaki rekabeti daha da
keskinleştirmektedir.
Afrika
önde gelen hemen bütün emperyalist ülkelerin askeri yayılma
alanına dönüştü. Fransa ve İngiltere'den sonra Rusya Afrika
kıyılarında “yüzen üs” kurdu; uçak gemisiyle varlık
göstermeye başladı. Deniz yollarını ve ürün sevkıyatını
güvence altına almak için Çin, deniz üsleri kurmakta, Oman ve
Yemen'de olduğu gibi mevcut üsleri kullanmaktadır.
Afrika'da
şimdiye kadar pek varlık gösteremeyen ABD, rekabete Africom'la,
25 Afrika ülkesinde kurmuş olduğu üslerle güçlü bir biçimde
katılmış oldu.
Jeopolitik:
Fransa'nın Mali'ye müdahalesinin
“terörizme karşı mücadele” ile bir ilişkisi yoktur.
Müdahalenin kendisi terörizmden başka bir şey değildir. Müdahale
daha önce gördüğümüz filmin Mali versiyonudur; Yerine göre
BM'yi, yerine göre NATO'yu devreye sokarak Amerikan emperyalizmi ve
müttefikleri Yugoslavya'ya, Afganistan'a, Irak'a, Somali'ye, son
olarak da Libya'ya saldırmışlar ve her seferinde demokrasiden,
terörizmden, kitle imha silahlarından vb. bahsetmişlerdi. Ama esas
amacın başka olduğu kısa zamanda anlaşılmış, müdahale
işgale, katliamlara ve işgalci güçler arasında rekabete
dönüşmüştü. Mali'de de bundan farklı bir gelişme
olmayacaktır.
Her ne kadar Mali, “Büyük
Ortadoğu Projesi”nin doğrudan bir parçası olmasa da
Genişletilmiş Orta Doğu Projesinin bir parçasıdır ve sahip
olduğu yeraltı zenginlikleri ve jeopolitik konumu bakımından
Batılı emperyalist güçlerin ve onların uluslararası
tekellerinin çıkarları için yeniden yapılandırılması gereken
bir ülkedir. Libya, bu amaçla yeniden yapılandırıldı.
Cezayir'de yeniden yapılandırma gerçekleştirilemedi. Mali'de
yeniden yapılandırma ile ülke, Batı Afrika'da Batılı
emperyalist çıkarlara karşı her türden gelişmeye karşı koymak
için üs olarak kullanılacak.
Mali'ye müdahalenin esas
nedeninin Çin olduğunu söylersek pek abartmış olmayız. Bu
müdahale, jeopolitik amaçlı bir müdahaledir. Çin emperyalizminin
Afrika'da etkili olmaya başlaması ABD ve Afrika'nın eski sömürgeci
ülkeleri Fransa ve İngiltere'yi oldukça rahatsız etmektedir.
Rekabet
eden güçler:
Batılı
emperyalist güçler Çin'e karşı (ileride muhtemel güç olarak
Afrika'da gündeme gelebilecek Rusya ve Hindistan'a karşı da) ortak
hareket etmekteler. Ama aynı zamanda kendi aralarında da rekabet
ediyorlar. B rekabet ABD-AB rekabeti olarak sürdürülmektedir.
Bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırmak
için Batılı emperyalist güçler, müdahale için aradıkları
vesileyi “teröre karşı mücadele”de, somutta da “İslamcı
teröre karşı mücadele”de buldular. Müdahale yapıldı. Ama bu
ülkeleri yeniden yapılandırma çalışmaları birkaç yıldan beri
sürdürülmektedir. Batılı emperyalist güçler bölge
ülkelerinde devlet, ordu, polis, jandarma kurumlarını, kendi
çıkarlarına hizmet edecek biçimde örgütlüyorlar.
Şimdi
bu güçlerin kimler olduğuna ve yeniden yapılandırmayı nasıl
yaptıklarına bakalım.
AB:
AB,
yapısından dolayı jeopolitik bir güç değildir, ancak AB'nin
önde gelen Almanya, Fransa ve İngiltere gibi emperyalist üyeleri
jeopolitika oluşturacak güce sahipler. AB, ancak ve ancak bu
üyelerinin, ama özellikle Almanya ve Fransa'nın çıkar ortaklığı
temelinde ve bu iki ülke arasında çıkar ortaklığı sürdüğü
müddetçe bir jeopolitik odak olabilir. Bunun böyle olduğunu
Libya'da gördük. Şimdi de Mali'de denenmektedir. AB, ekonomik
gücünü AB olarak jeopolitik güce dönüştürme yeteneğinden
uzaktır.
Fransız
emperyalizminin Mali'nin devletsel bütünlüğünü kurtarmak için
müdahale ettiği savı bir biçimde dorudur; ama Fransa, “İslamcı
teröristlere karşı” mücadele etmek için müdahale etmedi.
Mali'nin devletsel bütünlüğünü korumak için “İslamcı
teröristlere karşı” mücadele edilmesi gerektiği için onlara
karşı mücadele etmektedir. Mali'nin devletsel bütünlüğü ise
Fransız emperyalizmi veya genel anlamda Batılı emperyalist ülkeler
açısından tamamen jeopolitik bir sorundur.
ABD:
Africom'un
kuruluş nedeniyle ilgili olarak ABD dış işleri ve savunma
bakanlıklarında danışmanlık yapan Dr. J. Peter Pham'in
açıklaması oldukça aydınlatıcıdır. Bu danışmana göre
ABD'nin Afrika'nın “Hidrokarbon ve başkaca stratejik
kaynaklara erişimi” güvence altına alınmalıdır. Çin,
Rusya, Hindistan, Japonya gibi ülkelerin Afrika'da siyasi ve
ekonomik nüfuz sahibi olmaları engellenmelidir.
ABD'nin
petrol ithalatının yüzde 20 ila yüzde 25'ini Batı Afrika'dan
yaptığını göz önünde tutarsak kıtaya yeni bir ordu kuracak
derecede ilgi duymasının nedeni anlaşılır.
Africom
2007 sonunda kuruldu. Esas amaç, Çin'in Afrika'daki yayılmasını
engellemektir. Amerikan emperyalizmi Çin'in Afrika ülkelerindeki
ekonomik ve siyasi ağırlığını dramatik bir gelişme olarak
görüyor. Africom'la bu dramatik gelişmenin durdurulması
amaçlanıyor. Africom “Afrika'da ABD hükümeti politikasının
askeri desteklenmesi için -buna 53 ülke ile ordular arasında
kurulan ilişkiler de dahildir- idari sorumluluk taşımaktadır”.
Africom'un
kuruluş amacını ve yapılanışını iyi okumak gerekir. Amerikan
emperyalizminin altı ana ordusundan son kurulanıdır. Eucom
Avrupa ve Rusya’dan; Northcom, Kuzey Amerika kıtasından;
Centcom, Ortadoğu'dan; Pacom, Pasifik Okyanusu
bölgesinden; Southcom, Güney Amerika’dan ve Africom
da Mısır hariç bütün Afrika kıtasından sorumludur.
ABD,
özellikle II. Dünya Savaşından sonra sosyalist, 1956'dan sonra da
revizyonist dünya karşısında kapitalist dünyanın jandarmalığını
yapmıştı. Revizyonist blokun yıkılmasından sonra de (1991/1992)
bütün dünya üzerinde tek hakim güç olarak kalmak için
jeopolitika geliştirdi. Amerikan ordularının sorumluluk alanıyla
dünya hakimiyeti jeopolitik anlayışı arasında sıkı bir bağ
vardır: Dünya hakimiyetini gerçekleştirmek için ABD, bütün
dünyayı savaş alanı olarak görmektedir ve ordularını da buna
göre konuşlandırmaktadır.
ABD,
Afrika kıtası üzerine rekabetin kendisiyle Çin arasında
gelişeceğinden ve Batının diğer emperyalist ülkelerinin, ister
NATO isterse de AB çerçevesinde kendi yanında yer alacağından
hareket etmektedir. Amerikan emperyalizmi Çin'e karşı Afrika
üzerinde rekabette başarılı olmak için Africom ile bütün
Afrika ülkelerini yeniden yapılandırmayı amaçlamaktadır. Bu
ordunun esas itibariyle üç ana görevi var:
1)
Enerji (petrol ve doğal gaz) sevkıyatını güvence altına almak.
2)
“İslamcı hareketleri” ve olası devrimci mücadeleyi bastırmak.
3)
Afrika ülkelerini Amerikan çıkarlarına göre yapılandırmak.
Afrika
ülkelerini Amerikan çıkarlarına göre yapılandırmaya ABD'nin ne
denli önem verdiğini bu ordu bileşenlerinin yüzde 25'inden daha
fazlasının dil bilimci, tarihçi vb. uzmanlardan oluşmasından
anlıyoruz. Açık ki ABD, bu ülkelerde kendine hizmet edecek,
Amerikan çıkarları doğrultusunda düşünüp ve hareket edecek
“seçkin” bir tabaka da yetiştirmeyi amaçlamaktadır.
Bu
durumda ABD, Afrika'ya geri çıkmamak için yerleşiyor. Amerikan
emperyalizminin 35 Afrika ülkesinde askeri üs kurmuş olması
durumu yeteri kadar açıklamaktadır.
ABD,
Africom'u hemen müdahale gücü olarak değil de en sonunda müdahale
edecek güç olarak görmektedir. Bu nedenle de hemen bütün Afrika
ülkelerinde ulusal ordularla doğrudan ilişki kurmakta, bu orduları
eğitmekte ve onları öne sürerek sonuç almayı planlamaktadır.
Her
Afrika ülkesinin ABD'ye kucak açtığı da düşünülmemelidir.
ABD, Africom'a Afrika'da bir merkez üs bulamadığı için bu
ordunun merkezi hala Almanya'dadır. Ama Fas ve Liberya merkez üssün
kendi topraklarında kurulması için yeşil ışık yakıyorlar.
Diğer
taraftan birçok Afrika ülkesi ABD'nin Africom üzerinden içişlerine
karışacağı kaygısı içindeler. Bu kaygının eski sömürgeleri
üzerindeki etkisini kaybetmek istemeyen Fransa ve İngiltere ve
Afrika'dan geri püskürtülmek istemeyen Çin tarafından da
körüklendiği açıktır.
AB
ve ABD'nin bölgeye verdiği önemi Sahra'nın askerileştirilmesinde
de görmekteyiz. Bu alanda atılan adımlara bir kaç örnek verelim:
AB
ve ABD Sahra bölgesini “teröre karşı mücadele” ve “örgütlü
suç işleme”ye karşı mücadele adı altından yıllardır
askerileştirmektedir. Bölge ülkelerinin çoğunda ordu ve polis
“teröre karşı mücadele” adı altında eğitilmekte ve
donatılmaktadır. Bunun ötesinde altyapı da belirtilen amaca uygun
olarak güçlendirilmektedir. Örneğin daha iyi kontrol için
hapishaneler, ordu ve polis kontrol noktaları
yaygınlaştırılmaktadır.
Yukarıda
adı geçen stratejisinde AB, amacına ulaşmak için bölge
ülkelerinde devletin varlığının her yerde ve her zaman
hissedilir olmasını örgütlemektedir. Yani kendi çıkarlarını
korumak için bölge ülkelerinde güvenlik güçlerini her bakımdan
modernleştirerek yeniden yapılandırmaktadır. Bu amaçlı birçok
projeyi finanse etmektedir. Örneğin bunlardan birisi de “Kuzey
Mali Barış, Güvenlik ve Kalkınma Özel Programı”dır. Bu
program çerçevesinde Mali'de bir “anti-terör birliği”
kurulmuş, ülkenin kuzeyinde (Gao ve Kidal bölgelerinde)
hapishaneler yapılmıştır.
AB'nin
uyguladığı “Terörle Mücadele- Sahra” programı için
harcamalar (2012-2014 dönemi için 6,7 milyon avro) “İstikrar
Araçları” fonundan temin edilmektedir. Amaç, Mali, Nijer ve
Moritanya polis ve ordu güçlerinin “teröre karşı mücadele”de
eğitilmeleridir. Bunun ötesinde bu program çerçevesinde bir de
“Batı Afrika Polis Veri Bankası”nın kurulması planlanmıştır.
İnterpol'ün de katılacağı bu “Veri Bankası” üzerinden
Mali, Moritanya, Gana, Nijer, Benin ve diğer
CEDEAO/ECOWAS
(Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu) ülkeleri (toplam 15
ülke) aynı amaç için örgütlenmiş olacaklar.
EUCAP
Sahra Nijer:
AB,
“Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası” çerçevesinde Nijer
devletini “terörizme” ve “örgütlü suça” karşı
mücadelede destekleme kararı almıştır. Temmuz 2012'de alınan bu
karara göre AB, yıllık 8,7 milyon avroluk bütçeyle Nijer
güvenlik güçleri (polis, jandarma) “terörizme karşı
mücadele” için eğitilecekler. Şimdilik Nijer ile sınırlı bu
programın Mali ve Moritanya'da da uygulanması planlanmıştır.
AB
Libya-Misyonu:
AB,
Libya sınırlarının en kısa zaman içinde güvenlik altına
alınması için sınır koruma güçlerini eğitmeyi planlamaktadır.
Uzun vadede ise “entegre edilmiş bir kontrol sistemi”nin
kurulması amaçlanmaktadır.
EUTM
Mali (Avrupa Birliği Eğitim Misyonu Mali):
Bu
misyon çerçevesinde Mali askerlerinin eğitimine bir Nisanda
başlanacak. Misyonun amacı oldukça açık: “Ülkenin
topraksal bütünlüğünü yeniden sağlama yeteneğini kazandırmak
için... Mali güvenlik güçlerinin eğitimi ve yönlendirilmesi”.
ECOWAS/AFISMA
(Afrikalılar Önderliğinde Mali'de Uluslararası Destek Misyonu):
ECOWAS
ülkelerinin önderliğinde kurulan bu askeri misyon, Mali'yi
“İslamcı
ayaklanmacılara”
karşı mücadelede desteklemeyi amaçlamaktadır. Uzun vadeli amacı,
Mali ordusunun kuzey sınırlarını kontrol edecek duruma getirmek
ve desteklemektir. BM-Güvenlik Konseyi'nin 20.12.2012 tarihli kararı
üzerine kurulmuştur. BM, 3.300 askeri Eylül 2013'te göndermeyi
planlamıştı, ama Fransa'nın erken müdahalesinden dolayı bu
askerler bu yılın Ocak aynda Mali'de konuşlandırıldı.
ECOWAS-Müdahale
Birliği:
Afrika'nın
diğer bölgelerinde olduğu gibi Batı Afrika'da da bölgesel bir
müdahale birliği oluşturulmuştur. Bu birliğin amacı, bölge
ülkelerinde askeri görevleri yerine getirmektir. AB'nin finanse
ettiği bu birliğe katılan askerler, bölgenin eski sömürgeci
güçleri (öncelikle Fransa ve İngiltere) tarafından
eğitilmekteler. ECOWAS daha önce
de bu birlik üzerinden Liberya, Sierra Leone, Gine Bissau,
Gine ve Fildiş Sahili'ne müdahale etmişti.
TSCTP
(Trans Sahra Terörle Mücadele
Ortaklığı):
Bu
çerçevede ABD 2005'ten bu yana bölge ülkelerinde (Cezayir,
Tunus, Burkina Faso, Mali, Çad, Moritanya, Fas,
Senegal, Nijer, Nijerya) birlikleri “terörizme
karşı mücadele” için
eğitmektedir.
Çin
emperyalizmi:
Çin
sermayesi Afrika'da oldukça aktiftir; Çin emperyalizmi Afrika'nın
çok sayıda ülkesiyle iyi ilişkiler kurmuş, siyasi ve ekonomik
nüfuz sahibi olmuş durumdadır. Çin'in bütün dünyada artan
gücü, rekabet eden ülkeleri oldukça rahatsız etmektedir.
2006'da
Pekin'de gerçekleştirilen Çin-Afrika İşbirliği Forumu'na 50
Afrika ülkesinden devlet başkanlarının, başbakanların,
bakanları katılması Batılı emperyalist ülkeleri yeteri kadar
kaygılandırmıştı. Çin emperyalizminin Afrika ülkelerinin
tanıdığı talancı, sömürgeci yaklaşımını ön plana
çıkartmadan, en azından öyle gözükmeyerek Batılı emperyalist
ülkelerden farklı hareket ederek sunduğu iktisadi “yardım”lar
kısa zamanda sonuç vermeye başlamıştır.
2009'a
kadar Afrika'nın en büyük ticari ortağı ABD idi. Onun yerini
2009'dan itibaren Çin aldı. Çin ile Afrika arasındaki ihracat
hacmi 2011'de 166 milyar dolardı. Çin'in Afrika'daki yurt dışı
doğrudan yatırım miktarı 2003 yılında 100 milyon dolardan 2011
yılında 12 milyar dolara çıkmıştır.
Afrika
ile Çin arasındaki yıllık ticaret hacmi 200 milyar dolara
yaklaşmaktadır. Ticaret hacmi sadece son on yıl içinde yıllık
olarak ortalama yüzde 33,6 oranında artmıştır. Bu gidişle Çin
kısa zamanda ABD ve AB'yi geride bırakarak Afrika'nın en büyük
ortağı olabilir. Bu gelişmeden en az memnun olacakların başında
ABD ve AB gelmektedir.
Yukarıdaki
haritada Çin'in Afrika'nın sadece birkaç ülkesinde yatırım
yapmadığını görüyoruz. Ticari ağının ötesinde yatırım
ağı, özellikle altyapı yatırımlar) Afrika'nın hemen her
tarafında yaygındır. Çin sermayesi kıtayı ayrık otu gibi
sarmıştır.
Çin'in
Afrika ülkelerindeki etkisinin nasıl geriletebileceğinin en somut
örneğini Libya oluşturmaktadır; Gaddafi rejimi devrildikten sonra
Çin, bu ülkede çalışmakta olan 35 bin Çinliyi geri çekti,
2012'de de Libya'da sermaye kaybının 10 milyar doların üzerinde
olduğunu açıkladı.
Çin,
Mali'deki gelişmelerin barışçıl yoldan çözümü çağrısına
cevap alamayınca vatandaşlarına Mali'yi terk edin ve şirketlerine
de güvenlik tedbirleri alın uyarısını yaptı. Yani Libya'yı
terk eden Çin, Mali'yi de terk edebilir. Anlayış bu. Ama
etmeyebilir de. Ne de olsa Çin ile Mali arasında ilişkiler
geleneksel olumlu ve yoğundur.
Adı
acil müdahale ama hazırlıklar önceden yapılmış
Başkanlık
seçiminden bir ay önce, 22 Mart 2012'de darbe yapılır. Çok
partili sistemi kurumsallaştıran ve yeniden aday olmayacağını
açıklayan devrik Başkan sürgün durumuna düşer. Darbenin önderi
yüzbaşı Amadou Haya Sanogo, askeri eğitimini ABD'de almıştır.
ABD'de eğitim görmüş darbeci subaylar, seçim sürecini
durdururlar ve yönetimi Fransız yanlısı Dioncounda Traore'e
devrederler. ECOWAS (Batı Afrika Devletleri Ekonomik
Topluluğu) darbeyi onaylamakta
gecikmez. Bu topluluğun başkanı da bir yıl önce Fildişi
Sahili'nde Fransız ordusunun desteğiyle iktidara getirilen
Alassane Uattara'dan başkası değildir.
“Geçici
Başkan” Dioncounda Traore, Mali'de sıkıyönetim ilan eder ve
Fransa'yı yardıma çağırır. Fransa “insan hakları” adına
acil müdahalede bulundur. Yardım çağrısıyla müdahale arasında
sadece birkaç saatlik bir zaman farkı var. Fransa önceden
paraşütlü birliklerini, savaş ve nakliyat uçaklarını Mali'de
konuşlandırmıştır. Sadece “yardım” çağrısını
beklemektedir. Açık ki, müdahalenin hazırlığı çok önceden
yapılmış.
Şimdi
“teröre karşı
mücadele” söz
konusu. Bu mücadele de öyle bir senede, iki senede bitecek bir
mücadele değildir; açık ki “teröre
karşı mücadele”yi
sürdürebilmek için Fransa bölgeye askeri olarak yeniden
yerleşecektir. Diğer taraftan Fransa bu planını gerçekleştirirken
yalnız kalmayacaktır. Arkasında AB var, ama ondan da önemli
olarak ABD var. ABD, Fransa'yı Mali'ye müdahalesinde ve bölgede
“teröre karşı
mücadele”sinde
her bakımdan desteklemektedir. ABD, Fransa üzerinden bölgede
doğrudan müdahil duruma gelmiştir. Zaten Afrika için de yeni bir
ordu kurmuştu (Africom). Bu gidişle Fransa'nın yerini ABD alacak
veya bölgede Fransız ordusunun faaliyeti Africom çerçevesinde
yürütülecek.
Aşağıdaki
iki harita Fransız ve Amerikan çıkarlarının örtüştüğünü
göstermektedir. Birinci harita 1958'de Fransızlar tarafından
hazırlanmıştır. İkinci haritada ise Africom, “Pan-Sahel
İnisiyatif Haritası” adı altında bölgede Amerikan çıkar
alanları belirlenmektedir.
Ama Irak'ta, Afganistan'da, Libya'da olduğu gibi “terörizme
karşı mücadele” adına,
bölgeyi “teröristlerden
temizleme” adına
hazırlanmış bir haritadır.
Arapça
sahil, kıyı anlamına gelen Sahel bölgesinde kıtanın batısından
doğusuna Moritanya
(güney), Burkina Faso ve Senegal (kuzey), Mali, Çad ve Sudan
(orta), Nijer (güney orta), Nijerya (uç kuzey) ve Etiyopya (kuzey)
yer alır. Şerit halinde uzanan bu bölge vejetasyon bakımından
Sahra Çölünden yeşil Afrika'ya geçişi oluşturur ve yeraltı
kaynakları bakımından oldukça zengindir.
Amerikan
emperyalizminin “terörizme karşı mücadele” adı
altında oluşturduğu“Pan-Sahel İnisiyatif
Haritası” Cezayir, Libya, Nijer, Çad, Mali ve Moritanya
topraklarını içine alıyor. Bu harita Fransa'nın Afrika'daki
sömürgelerini topraksal olarak birleştirerek Fransa'nın bir
eyaleti yapma planı ve haritasıyla örtüşmektedir.
Fransa, bu bölgedeki sömürgelerine “Sahra Bölgeleri Ortak
Örgütü” adını vermişti.
Afrika'da
gelişen anti-sömürgeci kurtuluş savaşları, özellikle Cezayir
ulusal kurtuluş mücadelesi sonucunda Fransa bu planından vazgeçmek
zorunda kalmış, 1962'de “Sahra Bölgeleri Ortak Örgütü”nü
dağıtmıştır.
Şimdi
Fransa ve ABD, “teröre
karşı mücadele” adı
altında bölgeyi tam kontrol etmeye çalışıyorlar. ABD, bunun
için 2005'te “Trans-Sahra Anti-Terör İnisiyatifi”ni (TSCTI)
kurdu. Bu “İnisiyatif”in sorumluluk alanına Cezayir, Moritanya,
Fas, Senegal, Tunus, Nijerya da askeri işbirliği bağlamında
eklendi ve sorumluluk da Ekim 2008'de Africom'a devredildi.
Sonuç:
Fransa tek başına bölgeyi yeniden kontrol edecek durumda değil,
ama bölge üzerinde rekabetten vazgeçmiyor. ABD, Fransa'nın
olanaklarından yararlanarak ve onu destekleyerek bölgede hakimiyet
kuruyor. Bunun içinde Africom'u kullanıyor. Bütün çaba Çin'in
bölgede siyasi ve ekonomik gücünü kırmaktır.
Afrika'da,
en azından bu bölgede yeni güç dengeleri böyle oluşmaktadır.
*) Şubat 2013'te hazırlanan bu
yazı Marksist Teori'nin 10.
sayısında (Mart-Nisan 2013) yayımlanmıştır.