“DÜŞTÜYSEK
KALKARIZ, DAHA ÖLMEDİK YA!”
TROÇKİ
“24
AYAR” ANTİ-KOMÜNİSTİN HİKAYESİ
Makale
8 - 9
TARİHİ
KARARLAR –
TEORİDEN
PRATİĞE SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI -
TROÇKİ’NİN
MARKSİZM-LENİNİZME KARŞI MÜCADELESİ
Teoriden
Pratiğe Yolculuk – Görevler
“24
ayar” Marksizm-Leninizm düşmanı Troçki!
Tek
ülkede sosyalizm teorisi üzerine tartışmalarda Lenin ve sonra da
Stalin önderliğinde Bolşevik Parti bilindiği ve yukarıda da
belirttiğimiz gibi SSCB'nde sosyalizmin zaferinin ön koşulu olarak
iki temel tez belirlenmişti. Bu tezlerin ne olduğunu bir daha
belirtelim:
1-Geri
bir tarım ülkesinin, tarımı mekanize olmuş gelişmiş sosyalist
bir sanayi ülkesine dönüştürülmesi. Sosyalizmi inşa eden
SSCB'nin kapitalist dünyadan bağımsız olabilmesi için kurulacak
sanayinin ülkenin devasa hammadde kaynaklarını harekete geçirmesi
ve değerlendirmesi.
2-
Sovyet işçi sınıfı ve köylülüğü arasındaki
çelişkilerin, diğer bir deyişle şehir ile kır arasındaki
zıtlıkların aşılması. Bu nedenle işçi sınıfı ile köylülük
arasında sağlam bir ittifak kurulması ve bu ittifak ilişkileri
çerçevesinde köylü yığınların sosyalizmin inşasına
çekilmesi, kazanılması.
Ekim
Devriminden XIV. Parti Kongresine (1917-1925 arası) kadarki zaman
diliminde olup bitenleri sıralayalım:
Birincisi:
Bu zaman diliminin öncesinde, esnasında ve sonrasında sosyalizme
karşı mücadelenin baş mimarı Troçki ve yandaşları,
sosyalizmin inşası için Bolşevik Parti'nin düşüncesini ve
eylemini her araç ve yöntemi kullanarak sabote etmekten geri
kalmamışlardır. Bu anlamda onların eleştiri yöntemi de bir
sabotajdı. İlerleyebilmek için bu engele karşı mücadele de
Bolşevik Parti'nin önünde duruyordu.
İkincisi:
Ekim Devriminden hemen sonrası, iç savaş ve müdahale dönemi
(1918-1920) ekonomik zorlukların devasa boyutta olduğu, iç savaş
ve dış müdahaleden dolayı yıkımın daha da arttığı, ekonomik
kuşatmanın nefes aldırmadığı bir süreçti. Bu koşullarda
ekonomiyi -iç pazarı- canlandırmanın hemen hiç bir koşulu yoktu
veya ekonominin canlandırılması oldukça zordu. Böyle bir dönemin
üstesinden gelmek için savaş komünizmi uygulamasına geçildi
(1). Ama beklenen sonuç alınamadı. Savaş komünizmi uygulamasıyla
sonuç itibariyle şu veya bu acil, önemli sorun çözülmüş, iç
savaşın başarıyla yürütülmesi ve ekonominin merkezi
yapılarının proletarya diktatörlüğünün kontrolüne geçmesini
sağlamıştı. Ama savaş komünizmi ekonominin inşasını
beraberinde getirmemişti.
Üçüncüsü:
Savaş komünizminin ortaya koyduğu sonuçlardan dolayı Lenin,
ekonomiyi inşa etmek için bu yönteminin tasfiye edilmesini ve Yeni
Ekonomi Politiğin uygulanmasını talep etmiştir. İç savaştan
sonra ülke gerçek anlamda enkaz haline gelmiş, ekonomi işlemez
olmuştu. Bu koşullarda yeteri kadar sefalet içinde yaşayan, her
türlü fedakarlığa katlanmış olan işçi ve emekçi yığınlardan
sosyalizmi inşa etmek için daha fazlasını talep etmenin anlamı
yoktu. Bu nedenle ekonomiyi kapitalizme tavizler verme anlamında
biraz “kapitalistleştirmek”
için Yeni Ekonomi Politika uygulanmaya kondu (2).
1925'te
tek ülkede sosyalizm teorisi üzerine tartışmaların doruk
noktasına ulaştığında SSCB'nde Yeni Ekonomi Politika
uygulanmaktaydı. Böyle bir uygulama sürecinde, 1925'te
gerçekleştirilen XIV. Kongresinde parti, sosyalizmin inşasını
acil, güncel görev olarak tespit ediyordu.
Dördüncüsü:
Partinin sosyalizmin inşasını güncel görev olarak tespit ettiği
bu dönemde kapitalist dünya, proletarya diktatörlüğünün
ekonomik görevlerin üstesinden gelme, ideallerine göre ekonomi ve
toplum kurma yeteneğinden yoksun olduğu görüşündeydi. Ama kısa
bir zaman sonrasında ne denli büyük bir yanılgı içinde olduğunu
anlayacaktı.
Proletarya
diktatörlüğü bütün güçleri ve olanakları kendi elinde
topladı ve devlet gücünde ifadesini bulan bu mekanizmayı
sosyalizmin inşası için kullandı ve süreç içinde sosyalist
ekonomi sisteminin temellerini oluşturdukça Yeni Ekonomi Politika
ile kapitalizme verilen tavizler geri alındı.
Yeni
Ekonomi Politika, Bolşeviklerin karşıtları tarafından kapitalizm
karşısında teslimiyet olarak yorumlandı. Oysa o günün
SSCB'nde, koşullardan kaynaklanan böyle bir politikanın
uygulanması kaçınılmazdı. Yeni Ekonomi Politika, ekonominin
yeniden inşası için zorunluydu. Bu konseptle yapılması
gerekenler yapıldı ve kapitalistlere verilen tavizler geri alındı.
Ancak yapılması gerekenler yapıldıktan; ekonomi sosyalist inşanın
temelinin atılmasına uygun hale getirildikten sonra nefes kesen o
sosyalist inşaya başlama zamanı gelmiş oldu.
Oluşan
genel çizgi ve uygulanması
Sosyalizmin
inşasını gerçekleştirmek için partinin genel çizgisi beş
yıllık planlarda ifadesini buluyordu. Yeni Ekonomi Politika ile
ekonominin canlandırılması belli bir aşamaya getirilmişti. Sıra
beş yıllık planlar çerçevesinde devasa inşaya başlamaya
gelmişti. Hedefte ekonomik alanda ileri kapitalist ülkelere
yetişmek ve onları geçmek vardı. Bu hedefe ulaşılması için
gerekli olan, ekonominin diğer sektörlerini besleyen, geliştiren,
onlara temel teşkil eden bir ağır sanayinin ve üretim araçları
üreten sanayinin kurulmasıydı. Bütün güçler bu amaç için
seferber edildi. Kırsal alandan köylü yığınlarının bu inşaya
çekilmesiyle işgücü sorunu da ortadan kaldırıldı. İlk beş
yıllık plan dört yıl içinde tamamlandı. Bu dönem içinde yeni
madenler işletmeye açıldı, fabrikalar inşa edildi (bu konuyu
aşağıda ele alacağız). İlk beş yıllık plan döneminde,
ikinci beş yıllık planın teknik temelleri atılmış oldu.
İlk
beş yıllık plan döneminde ağır sanayi kuruldu. Ama gıda ve
tüketim maddeleri eksikliği giderilemedi. Bu alandaki yetmezliğin
ortadan kaldırılması ikinci beş yıllık planın ana amacıydı.
İkinci beş yıllık plan döneminde ağır sanayi ve üretim
araçları üretimi sanayinin yapımına devam edildi, ama aynı
zamanda tüketim araçları sanayinin temeli de atıldı ve aynı
zamanda tarımsal üretimde artış sağlandı. İkinci beş yıllık
plan döneminde ele alınması gereken başka görevler de vardı.
1934'te
XVII. Parti Kongresi bildirgesinde bu görevler bağlamında şöyle
deniyor:
“İkinci
beş yıllık planın temel siyasi görevi, esas itibariyle
sınıfların ve kapitalist unsurların nihai tasfiyesidir, sınıf
farklılıklarının ve sömürünün nedenlerinin tamamen yok
edilmesi ve kapitalizmin kalıntılarının ekonomide ve insanların
bilincinde aşılması, ülkenin toplam emekçi nüfusunun sınıfsız
sosyalist toplumun aktif ve bilinçli yaratıcılarına
dönüştürülmesidir.
Asalak
sınıfların kalıntılarının nihai tasfiyesi ve tamamen
emekçilerin tasarrufunda olan ulusal gelirin genel artışı ikinci
beş yıllık plan döneminde işçi ve kolektif köylü kitlelerinin
refahının daha da hızlı bir yükselişi, reel ücretin önemlice
artışı, emekçilerin tüketiminin iki, üç misli artışı
mümkün kılmalıdır.
Bu
görevlerin üstesinden gelmek ancak bütün ulusal ekonominin,
sanayinin, ulaşımın ve tarımın gelişmiş teknik temelinde
yeniden yapılandırılmasıyla mümkündür. Bu nedenle ikinci beş
yıllık planın temel, belirleyici iktisadi görevi bütün ulusal
ekonominin yeniden yapılandırılmasıdır. İkinci beş yıllık
dönemde ulusal ekonominin teknik yeniden yapılandırılmasının
tamamlanması için belirleyici koşul yeni bir tekniğe ve yeni
üretim dallarına hakim olmaktır”
(3).
İkinci
beş yıllık plan da zamanından önce gerçekleştirildi. Artık
üçünü beş yıllık planda daha ileri dönemlerin görevlerine
yer verilebilirdi; kapitalist ülkeleri geçmeyi hedefleyecek
koşullar mevcuttu. Öyle ki, ilk dönemde elzem olan yabancı
uzmanlara artık ihtiyaç kalmamıştı; kalifiye işçi kadroları
eğitilmişti. Ekonomi kendi ayakları üzerinde duracak duruma
gelmişti; kendi gücüne dayanarak üretim yapıyordu. Şüphesiz
ki, her şeyi tamamlanmış olarak göremeyiz. Tekniğe hakimiyet
sorunu belli bir dereceye kadar çözülmüştü ve başka görevler
kapıda bekliyordu. Bunlardan biri de üst yapıydı.
Bu
bağlamda Stalin 1934'te XVII. Parti Kongresinde şunu söylüyordu:
“Sovyetler
Birliği'nde artık sosyalist toplumun temeli atılmıştır. Geriye
sadece, bunu üst yapı ile “taçlandırmak”
kalmıştır. Şüphesiz, sosyalist toplumun temelinin inşasından
daha kolay bir iştir”
(4).
1934'te
Stalin SSCB'nde “Sosyalist toplumun
temelleri atılmıştır” diyor. Troçki
ise bu kongreden (XVII. Parti Kongresi) üç sene sonra, 1937'de
yenilgiyi kabulleniyor.
“Bolşevizm mi Stalinizm mi?” yazısından okuyalım:
“1923'te
son biçimini alan Sol Muhalefet, bu tehlikenin (“Sovyet
devletinin sosyalizm yolundan ayrılma” ve “Bolşevik
Parti(nin) de Bolşevizmini yitirebilme” tehlikesinden bahsediyor-
İ.O.) açık biçimde kavranışından doğdu. Yozlaşmanın
belirtilerini günü gününe izleyen Sol Muhalefet, thermidor
tehdidinin karşısına proleter öncünün bilinçli iradesini
çıkarmaya çalıştı. Ne var ki, bu öznel etken yetersiz kaldı.
Lenin'in tanımıyla mücadelenin sonucunu belirleyen "dev
kitleler" ülkedeki yokluktan ve çok uzun bir dünya devrimi
bekleyişinden bitkin düşmüşlerdi. Kitleler cesaretlerini
yitirmişlerdi. Bürokrasi üstün geldi, proleter öncüye hakim
oldu, Marksizmi ayaklar altına aldı ve Bolşevik partiyi yoldan
çıkardı. Stalinizm zafer kazandı. Bolşevizm, Sol Muhalefet
biçimi altında, Sovyet bürokrasisinden ve onun Komintern'inden
koptu. Evrimin gerçek seyri böyle oldu” (5).
Troçki'nin
bu değerlendirmeyi hangi halet-i ruhiye içinde yapmış olduğunu
anlamak için doktor olmaya gerek yok. Karşınızda bitmiş,
tükenmiş, yenilmiş, ama yenmek için sınıf düşmanıyla
işbirliği yapmaya her bakımdan hazır bir kişi durmaktadır.
Daha
“kanka”sı Lenin'in sağlığı döneminde “sol muhalefeti”
“son biçimini” alıyor. Daha 1923'te SSCB'inde yozlaşma
başlıyor. Bu arada Lenin ölüyor (1924), sadece SSCB'nin değil,
bütün dünyanın sorunlarını sırtlamış olan yorgun ve yalnız
adam Troçki, “Thermidor” diye tanımladığı Stalin
önderliğindeki SBKP(B)'den ve proletarya diktatörlüğünden
kaynaklanan “karşı devrim” tehlikesine karşı “proleter
öncünün bilinçli iradesini çıkarmaya çalışıyor”.
Bunun Türkçesi şudur: Parti içinde hizip örgütlüyor, partinin
bütünlüğünü parçalamaya çalışıyor. Ama her nedense
Troçki'nin “proleter öncü”sünü Sovyet işçi sınıfı
ve proletarya diktatörlüğü dikkate almıyor. Sadece dikkate
almamakla yetinmiyor, aynı zamanda mahkum da ediyor.
Parti
içinde hizipçilik yasaklanıyor. Troçki bunu, aldığı yenilgiyi
“Ne var ki, bu öznel etken yetersiz kaldı” diye
yumuşatıyor. Her zaman olduğu gibi bu sefer de yenilgisini ve
hatasını çok sonraları kabullenme yöntemini kullanıyor.
Troçki
doğruyu söylemiyor; yenilgisine Lenin'i de bulaştırmaya
çalışıyor. Şüphesiz ki, o dönem yokluk ve sefalet vardı, ama
“dev kitleler” sosyalizmin inşasına atılmak için hiç
de “bitkin” düşmemişlerdi. Diğer taraftan Bolşevik
Parti, Batı'da proleter devrimlerin olasılığından bahsetmişti,
ama o devrimlere bel bağlayarak beklememişti. Bekleyen ve Batı'nın
“bazı ileri ülkeleri”nde devrimler gerçekleşmeyince
kendi teorisini kurtarma derdine düşen Troçki'den başkası
değildi.
Dünya
devrimi, en azından “Avrupa'nın bazı ileri ülkeleri”nde
proleter devrimler gerçekleşmedi diye Sovyet işçi sınıfı
“bitkin” düşmemişti. Troçki'nin iddiasının tersine
“kitleler cesaretlerini” yitirmemişlerdi. Yitirmiş
olsalardı dünyanın altıda birini kapsayan o devasa sosyalist
inşaa alanından çekilirlerdi. Muhtemelen Troçki'nin yolunda
gitmeye karar verebilirlerdi. Bunların hiçbirisi olmamıştır.
Ve
sonrasında karalamanın dozajı artırılıyor: “Bürokrasi
üstün geldi” derken Troçki, Marksizm-Leninizm karşısında
kendi yenilgisini ifade ediyordu.
“Bürokrasi...
proleter öncüye hakim oldu” derken Troçki, SBKP(B)'yi
bölemediğini, kendi çizgisine kazanamadığını kabul ediyordu.
“Marksizmi
ayaklar altına aldı ve Bolşevik partiyi yoldan çıkardı”
derken Troçki, Leninizmin, dolayısıyla Marksizm-Leninizmin zafer
kazandığın ifade ediyordu. Leninizm, çağımızın Marksizmidir.
Eğer “Marksizmi ayaklar altına almak” buysa Bolşevik
Parti bunu bilinçli olarak yaptı; “yoldan çıkan” birisi varsa
o da Troçki'ydi. Bu nedenle Bolşevik Parti'den dışlanmıştı.
Zafer
kazanan “Stalinizm” değil, SBKP(B)'dir, SSCB'dir, tek ülkede
sosyalizmin inşası teorisidir; zafer kazanan Marksizm-Leninizmdir.
Troçki'nin hazımsızlığı bu gerçeklerden kaynaklanmaktadır.
Troçki
bu yenilgisinden, “kanka”sının yerini alma umudunu tamamen
yitirdikten sonra yolun sonuna gelmişti; kendi eylemiyle
Marksizm-Leninizmden, SBKP(B)'den ve SSCB'nden kopma sürecine
girmişti.
Troçki
“Bolşevizm, Sol Muhalefet biçim altında” örgütlendi
derken doğruyu söylemiyor. Troçki'nin iddiasının tersine “sol
muhalefet”, Bolşevizme karşı mücadele içinde, “Sovyet
bürokrasisinden ve onun Komintern'inden koptu”. “Evrimin gerçek
seyri böyle oldu”.
“Evrimin
gerçek seyri böyle oldu” derken
Troçki kendi cephesinde haklıdır. Evet, onun gelişmesi aynen
böyle olmuştur.
SSCB'nde
bazı yönleriyle üst yapı üzerinde aşağıda ayrıca duracağız.
Burada ekonomi alanındaki gelişmeleri ele alacağız.
SSCB'de
Ekonomik Yükseliş
Sosyalist
sanayileşme-Sanayileşmenin Sovyetik yöntemi:
SB,
tarihin buz kıranıydı. Bütün dünya proletaryası ve ezilen
halklar, Sovyet ülkesini izliyorlardı. Acaba başaracaklar mı,
tuttukları yol gerçekten kurtuluşun yolu mu? Ekim Devriminden
sonra iç savaş ve ekonominin yeniden inşa süreci geride kalmıştı.
Önceleri teorik bir konu olan tek ülkede sosyalizmin zaferi sorunu,
artık kaçınılmaz olarak pratik bir sorun olmuştu. Bu konuda
verilen şiddetli mücadele sonucu, tek ülkede sosyalizmin inşasının
mümkün olacağı görüşü artık partinin politikası olmuştu.
Şimdi soru, “tek ülkede sosyalizmi inşa edebilmek için nerede,
nasıl başlanacaktı?” sorusuydu. Kavranması gereken esas halka
neydi? Bu soruya Bolşevik Parti'nin verdiği cevap, sanayi oldu.
Sosyalizmin zaferi için, ülkenin sanayileştirilmesi olmazsa olmaz
ön koşul olmuştu. Ama bu, herhangi bir kapitalist sanayileşme;
kapitalist yöntemle gerçekleştirilen bir sanayileşme olamazdı.
Bolşeviklerin, sosyalist sanayileşmenin nasıl olacağı konusunda
yararlanabilecekleri herhangi bir tecrübe de yoktu. Yapılması
gereken, sosyalist sanayileşmenin nasıl olacağı konusunda
olgunlaştırılan görüşlerin pratiğe uygulanmasından başka bir
şey değildi. Böylelikle, fevkalade başarılı sonuçları alınan
sanayileşmenin Sovyetik yöntemi doğdu
(6).
Sovyet
ülkesinin sosyalist sanayileşmesinin nesnel zorunluluğu, üretim
ilişkilerinin, üretici güçler ve sosyalizmin temel ekonomik
yasasının karakteriyle mutlak uyumluluk yasasının kaçınılmaz
sonucuydu. Mutlak uyumluluk yasası neyi gerekli kılıyordu? Bu
yasa, sosyalist üretim ilişkilerinin, ekonominin şu veya bu
sektöründe değil, bütün ekonomide geçerliliğini kaçınılmaz
kılıyordu. İktidarın karakteri değişmiş; kapitalist devlet
yıkılmış, sosyalist devlet kurulmuştu. Bu devlet, emekçi
köylülükle birlikte nüfusun çoğunluğunu oluşturan işçi-köylü
ittifakına dayanıyordu. Siyasi dönüşümü sağlayan bu ittifak,
şimdi mutlak uyumluluk yasasından yararlanarak kapitalist üretim
ilişkilerini tamamen yok etmek ve bütün ekonomide sosyalist üretim
ilişkilerini hakim kılmak mücadelesine soyunuyordu. Bu mücadelenin
çıkış noktasını, ülkenin sanayileştirilmesi oluşturmuştu.
Çünkü sosyalist sanayileşme, bütün ekonomi için ileri, modern
teknik temeli oluşturuyor ve sosyalist üretim ilişkilerinin,
ekonominin bütün dallarında veya toplumsal üretimin bütün
alanlarında hakim olmasını sağlıyordu.
Proletarya,
ekonomik bakımdan da geri olan bir ülkeyi, bir tarım ülkesini
devralmıştı. Mevcut sanayi kuruluşlarıyla ülkenin kısa zamanda
geri durumdan çıkması, modern teknolojiyle donatılmış bir ülke
konumuna gelmesi imkansızdı. Bu ve başka nedenlerden dolayı,
ülkenin sanayileştirilmesinin ancak ve ancak büyük sanayinin
gelişmesiyle mümkün olacağı sonucundan hareket edildi. Ancak
büyük sanayi ile ekonominin diğer bütün sektörleri için
maddi-teknik temel kurulmuş olurdu ve diğer sektörler de bu temele
dayanarak geliştirilebilirdi.
Lenin'in
öğretisinden hareketle Stalin, üretim araçları üreten büyük
sanayiye sahip olunmaksızın bağımsız gelişen bir ekonominin,
hele hele sosyalist bir ekonominin kurulamayacağını gösterdi.
Gösterdi diyoruz, çünkü ülkede büyük sanayin kurulmasına,
ekonominin bağımsız gelişmesine Troçkistler ve Zinovyevciler
karşı çıkıyorlardı.
O
dönemde birkaç ülkede birden devrim olsaydı, sosyalist
sanayileşmeye nasıl yaklaşılırdı, bunu bilmiyoruz. Ama açık
olan şu ki, Stalin'in sosyalist sanayileşmeyi gerçekleştirme
anlayışı, tek ülkede sosyalist inşanın zaferiyle doğrudan
ilişki içindeydi. Stalin, sosyalizmin maddi üretim temeli olarak
büyük sanayinin rolünü, oldukça bilimsel ve doğru olarak
açıklamıştı. Bu rolün içeriği şu noktalardan oluşuyordu:
1-Sosyalizm,
toplumsal büyük sanayii temsil eder. Bu sanayi, tekniğin ve
bilimin bütün ve en modern kazanımları üzerinde yükselir ve
dolayısıyla toplumun en yüksek gelişme aşamasıdır; büyük
sanayi, sosyalizmin maddi tabanıdır. Sosyalizmde sanayileşme,
tekniğin sürekli yenilenmesi, işin modernleştirilmesi, iş
verimliliğinin sürekli artırılması demektir. Sosyalist
sanayileşme, üretici güçlerin, kapitalist toplumdakine nazaran
daha yüksek bir gelişme seviyesini tutturması demektir. Bütün
bunların SB'de başarıyla gerçekleştirildiğini aşağıda
somutlaştıracağız.
2-Ülkenin
sanayileşmesi, proletarya diktatörlüğünün siyasi tabanını
genişletir; işçi sınıfı sayısal olarak çoğalır ve buna
bağlı olarak da toplumdaki payı, her bakımdan ağırlığı
artmış olur. Bu, onun önderlik rolünü güçlendirir, köylülükle
ittifakını daha güçlü kılar ve kapitalist unsurlara; sınıf
düşmanlarına karşı mücadelede proletarya diktatörlüğünü;
sosyalist devleti güçlü kılar. Ülkenin sanayileştirilmesiyle bu
da gerçekleştirilmiştir. Örneğin SB'de işçi sayısı 1928'de
3,124 milyondan 1955'te 14,281 milyona çıkarak 4,5 misli artmıştır.
İşçi sayısındaki artış, 1928'den 1955'e yüzde 357 oranında;
1937'den 1955'e yüzde 80; 1940'dan 1955'e yüzde 72; 1945'ten 1955'e
99 ve 1950'den 1955'e de 26 oranında olmuştur.
3-Tarımda
büyük üretim, ancak ve ancak makineli teknik ile mümkün olur.
Bunun içindir ki, tarımın yeniden şekillendirilmesinin olmazsa
olmaz ön koşulu, büyük sanayinin gelişmesiydi. Büyük sanayi,
tarımda büyük üretimin, tarımda küçük özel üretimi büyük
sosyalist üretime yöneltmenin maddi (teknolojik) temelini
oluşturur.
4-Büyük,
güçlü bir sanayi ile ülkenin siyasi ve ekonomik bağımsızlığı
sağlanmış, ülkenin savunma potansiyeli güçlendirilmiş olur.
SB'nin siyasi ve ekonomik bağımsızlığı ve II. Dünya Savaşının
nasıl sonuçlanmış
olduğu, büyük/güçlü bir sanayinin bu rolünün doğrudan bir
ifadesidir.
5-Bu
nedenlerden dolayı, üretim araçları üreten modern büyük bir
sanayinin inşası, SB'de sosyalizmin kaderini belirleyen bir
inşaydı. Bu, Sovyet ekonomisinin, toplumunun, bir bütün olarak
sosyalizmin gelişme yasasıydı.
Stalin,
XIV. Parti Kongresine sunduğu siyasi raporun sonunda “Genel
çizgimizin temeli, özü, SSCB'yi tarım ülkesinden kendi gücüne
dayanarak gerekli üretim araçlarını üreten bir sanayi ülkesine
dönüştürmektir”
diyordu
(7).
Sovyet
insanı, Birinci Beş Yıllık Planı, ülkenin sanayileştirilmesi
politikasını büyük bir coşkuyla karşılamıştı. Çünkü
tespit edilen politika ütopik değildi, reel faktörlere
dayanıyordu. Ama Troçkistler, Zinovyevciler ve Buharinciler,
partinin genel çizgisine; ülkenin sanayileştirilmesi için tespit
edilen politikasına karşı mücadeleyi seçtiler. Onlara, özellikle
de Troçkistlere göre SB, dışarıdan yardım almaksızın, kendi
gücüne dayanarak sanayileşemeyeceği konusunda parti ve toplum
ikna edilmeliydi. Bunun içindir ki, emperyalistlere, sermayeye
tavizler vermeyi, köylünün gırtlağına basarak vergileri
artırmayı önerebildiler. Bu önerilerle, bir taraftan ülkeyi
kapitalist dış sermayeye yeniden peşkeş çekmek ve köylülükten
alınan vergilerin artırılmasıyla da işçi-köylü ittifakını
dinamitlemek kaçınılmaz olurdu. Böylelikle SB'de sanayileşme ve
sosyalizmin inşası yenilgiye uğratılmış ve kapitalizmin yeniden
inşasının yolu açılmış olacaktı.
Buharinciler,
sanayileşmeye hafif sanayi ile başlanmasını öneriyorlar ve
böylece ülkeyi, sanayileşmenin kapitalist yoluna sevk etmeyi
amaçlıyorlardı. Bu anlayış, şehirde ve kırda kapitalist
unsurların güçlenmesi ve sonuç itibariyle de ülkede kapitalizmin
yeniden inşa edilmesi anlayışıydı.
Buharinciler,
zengin köylülükle birlikte sosyalizmi "inşa" etmeyi
amaçlıyorlardı.
SB'de
sosyalizm düşmanlarına karşı şiddetli mücadele verilmiştir.
Ülkenin sosyalist sanayileşmesini ve sosyalizmin inşasını
engellemek ve kapitalizmin yeniden inşasının maddi koşullarını
sağlamaktan başka sonuç vermeyecek görüşleriyle partide ve
ülkede karışıklık yaratmaya çalışan Troçkistlerin,
Buharincilerin ve Zinovyevcilerin gerçek niyetlerini Stalin, XV.
Parti Kongresinde ve başka konuşmalarında açığa çıkarmıştır.
Sovyet ülkesinin sanayileştirilmesi, ancak bu unsurların açığa
çıkartılıp, etkisizleştirilmesinden sonra hızlandırılarak
sürdürülebilmiştir.
Sovyet
ülkesinde sosyalist sanayileşmenin zorunluluğu ile sosyalizmin o
koşullarda bile tek ülkede inşasının mümkün olacağı ve
zaferi arasında kopmaz bir bağ vardır. Çünkü sosyalizmin inşa
edilip edilemeyeceği, ülkenin, devrimin savunulup savunulamayacağı
her şeyden önce sosyalist sanayileşmenin gerçekleştirilip
gerçekleştirilemeyeceğine bağlıydı.
Stalin,
tek ülkede sosyalizmin zaferi için aşılması gereken iki noktaya
sürekli işaret etmişti. Sosyalizmin inşası için aşılması
gereken iki nokta, aslında iki çelişkidir; sosyalist inşanın
önündeki iç ve dış çelişkiler.
İç
çelişkilerin-zorlukların üstesinden geliniyordu. Zaten proletarya
diktatörlüğünün hakimiyeti, Rus burjuvazisinin siyasi ve
ekonomik olarak alt edildiğini, sosyalizmin inşası için ülke içi
zorlukların kalmadığını gösteriyordu. Sovyet ülkesinde
sosyalist sanayileşmenin ve sosyalizmi inşanın koşulları vardı
ve Sovyet insanı Bolşevik Parti önderliğinde bu imkanları hayata
geçirmeye koyuldu.
Sorun
bununla bitmiyordu. Çünkü Sovyet ülkesi, kapitalizm denizinde bir
ada gibiydi ve kapitalist çevrenin varlığı, ülkeye silahlı dış
müdahalenin olabileceğinin maddi koşulunu oluşturuyordu.
Kapitalist dış çevre, bugünden yarına yok edilemeyeceği için,
onun müdahalesine karşı güçlü olmanın yolu da güçlü
sanayiden geçiyordu.
Bu
iki nokta, tek ülkede sosyalizmin zaferi sorunu, SB'de
sanayileşmenin nasıl olması gerektiğini belirleyen noktalardı.
Demek ki sanayileşmenin Sovyetik yöntemi, iç ve dış çelişkiler
tarafından şekillendiriliyordu. Sosyalist sanayileşmenin Sovyetik
yöntemi, tek ülkede sosyalizmin zaferi sorunu gündemde olduğu
müddetçe sanayileşmede kaçınılmaz bir yasadır.
Sanayileşmenin
Sovyetik yönteminde esas olan, sanayinin genel bir büyümesini
sağlamak değildi. Esas olan, ağır sanayinin öncelikli
gelişmesiydi. Bu konuda Stalin şöyle diyordu: “Sanayinin
herhangi bir gelişmesi sanayileşme anlamına gelmez. Onun temelini,
ağır sanayinin ... gelişmesi, sonuç itibariyle üretim
araçlarının üretiminin, kendi makine yapımının gelişmesi
oluşturur”
(8).
Demek oluyor ki, öncelikle geliştirilmesi gereken üretim araçları
üreten sektördü. Öyle de oldu. Örneğin Sovyet ülkesinde toplam
brüt sanayi üretimi, 1956'da 1913'e nazaran 30 misli, tüketim
araçları üretimi 12 misli artarken, üretim araçları üretimi 67
misli artmıştı. Bu, toplam sanayiye göre 2,2 ve tüketim
araçlarına göre de 5,6 misli daha hızlı bir büyüme demektir.
1917'de üretim araçları üretimi (toplam toplumsal üretimin I.
bölümü), brüt toplam üretimin yüzde 38,1'ne tekabül ederken,
1956'da yüzde 70,8'ine tekabül ediyordu. İşte bu, sanayileşmenin
Sovyetik yönteminin başarılı sonucudur.
Ülkenin
sosyalist sanayileşmesi, sosyo-ekonomik özellik, sınıfsal
karakter ve itici güç, gelişmenin kaynakları, hızı ve yöntemi
ve bütün bunların sonucu olarak hayata geçirilişinin doğurduğu
toplumsal sonuçlar bakımından, kapitalist sanayileşmeden temelden
farklıdır.
Kapitalist
sanayileşme ile karşılaştırıldığında sosyalist
sanayileşmenin temel üstünlükleri inkâr
edilemez:
1-Kapitalist
sanayileşme ile de büyük sanayi kurulur. Ama bu, başta işçi
sınıfı olmak üzere bütün emekçilerin yoğun bir sömürüsüyle,
başka ülkelerin talan edilmesiyle gerçekleştirilir.
2-Kapitalist
sanayileşme, kitlesel işsizliği, işçi sınıfının ve emekçi
köylülüğün yoksullaşmasını beraberinde getirir.
3-Kapitalist
sanayileşme, aynı zamanda ekonomik kriz ve toplumsal üretilmiş
maddi değerlerin; fabrika, ürün vb. biçiminde değişmeyen
sermayenin kıyımı demektir.
4-Kapitalist
sanayileşme demek, kapitalist üretim biçiminin bütün
çelişkilerinin keskinleşmesi demektir; kapitalist sanayileşme her
şeyden önce kapitalizmin temel çelişkisini; üretimin toplumsal
karakteriyle ona özel el koyuş arasındaki çelişkiyi
derinleştirir.
5-Kapitalist
sanayileşme, şehir ile köy arasındaki, fiziki iş ile zihni iş
arasındaki çelişkinin derinleşmesi demektir.
6-Kapitalist
sanayileşme, toplumdaki bütün sınıfsal antagonizmaların
keskinleşmesi ve devrimin nesnel ve öznel faktörlerinin
olgunlaşması demektir.
Sosyalist
sanayileşmede bunların hiçbiri söz konusu olamaz. Aksi taktirde
yapılanın sadece etiketi "sosyalist" sanayileşmedir:
1-Sosyalist
sanayileşme, ekonominin
toplumsallaşmış sektörünün zaferine, kapitalist
ilişkilerin/unsurların yok edilmesine götürür. Bu, insanın
insan tarafından sömürüsünün giderek ortadan kaldırılması
demektir; sosyalist sanayileşme ile sömürücü sınıflar tasfiye
edilir; sosyalist sanayileşme toplumda sınıfsal farkların ortadan
kaldırılmasına götürür.
2-Sosyalist
sanayileşme, üretimin, devamlı modern teknoloji temelinde
kesintisiz artması demektir. Böylelikle, emekçilerin sürekli
artan maddi ve kültürel gereksinimlerini azami ölçüde
karşılamanın maddi temeli yaratılmış olur.
3-Sosyalist
sanayileşme, sınıflı toplumun kalıntıları olan şehir ile kır,
fiziki iş ile zihni iş arasındaki çelişkileri yok edecek maddi
koşulların oluşturulması demektir.
4-Sosyalist
sanayileşmede rekabete, ekonomik krize ve üretimde anarşiye yer
yoktur; sosyalist sanayileşme, ancak ve ancak planlı bir şekilde
gerçekleştirilebilir.
5-Ülkenin
sosyalist sanayileşmesi ile halkın emekçi tabakaları arasında
belli bir çıkar bütünlüğü vardır; sosyalist sanayileşme,
çalışmayı kolaylaştırır, işsizliği ortadan kaldırır;
tarımdaki fazla nüfusu emer ve emekçilerin yaşam standardını
yükseltir. Bu da “iç pazar”ın gelişmesi/genişlemesi; alım
gücünün artması demektir. Alım gücünün artması ise sanayinin
gelişmesine daha yüksek seviyede bir taban/çıkış noktası
oluşturur.
Tek
ülkede sosyalizmi inşa etme zorunluluğu ve bu zorunluluğun olduğu
her dönemde, dolayısıyla bugün de, sosyalist sanayileşme hızlı
bir tempoda gerçekleştirilmek zorundadır. Yukarıda bahsettiğimiz
iç ve dış çelişkiler, sosyalist sanayileşmenin temposunu
belirliyordu. Sovyet ülkesi açısından sanayileşmenin temposunu
belirleyen bu çelişkiler, ülkenin ekonomik olarak geri olması,
kapitalist sınıfların varlığı, kapitalist ülkelerle çevrili
oluş ve genç devletin, kapitalist ülkelerden geri olması olarak
ortaya çıkıyorlardı.
Bu
konuda Molotov,
”Beş yıllık planımızın temposu, Bolşevikler tarafından
uydurulmamıştır. Bu, sosyalizmi düşman-kapitalist bir çevreleme
içinde inşa eden proleter devlet için tarihi bir zorunluluktur”
diyordu
(9).
Sanayileşme
temposunun neden hızlı olması gerektiğini de Stalin şöyle
açıklar:
“İlerlemiş
kapitalist ülkelere, yeni siyasi bir sistemin, Sovyet sisteminin
kurulması bakımından yetiştik ve onları geçtik. Bu, iyidir, ama
henüz yeterli değildir. Sosyalizmin nihai zaferine ulaşmak için
bu ülkelere teknik-ekonomik açıdan da yetişmeliyiz ve geçmeliyiz.
Ya buna ulaşacağız, ya da ezileceğiz.
Bu
sadece, sosyalist inşa açısından doğru değildir. Bu, (aynı
zamanda) kapitalist çevrelenmişlik koşullarında ülkemizin
bağımsızlığını muhafaza etmek açısından da doğrudur.
Ülkemizin bağımsızlığını, onu savunmak için yeterli sanayi
tabanına sahip olmaksızın korumak imkansızdır. Böyle bir sanayi
temelini yaratmak, sanayide en gelişmiş tekniğe sahip olmaksızın
imkansızdır”
(10).
Görüyoruz
ki, sanayileşmenin Sovyetik yönteminin bir özelliği olan hızlı
sanayileşme, söz konusu koşullar tarafından dayatılmıştır.
Sovyet
ülkesinde hızlı sanayileşmenin sonuçlarını şöyle
somutlaştırabiliriz:
Herhangi
bir açıklama yapmaya gerek var mı, bilmiyorum. Ama her halükarda
SB'de, genel olarak sanayinin ve özel olarak da büyük sanayinin
kapitalist ülkelere göre rüyasal
bir hızla/tempoyla büyümüş olduğunu görüyoruz.
Cevaplandırılması
gereken bir soru daha var: Birikimin
kaynağı!
Ülkenin
sosyalist sanayileştirilmesi; büyük işletmelerin kurulması,
maden ocaklarının işletilmesi vs. muazzam boyutlarda birikimi
zorunlu kılıyordu. Kapitalist ülkeler, sanayileşme için gerekli
araçları, emekçilerin sömürüsünü yoğunlaştırmakla,
sömürgeleri talan etmekle, düpedüz talan savaşlarıyla veya yurt
dışından sağlanan sermaye ile gerçekleştiriyorlardı ve
gerçekleştiriyorlar. Kapitalizmde sanayileşmenin bu kaynakları
sosyalizmde söz konusu olamazdı. Sosyalist sanayileşmenin
gerçekleştirilmesi için başka kaynaklar gerekliydi, bulunmalıydı.
Bulundu da:
“Sovyetler
Birliği'nde hiçbir kapitalist devletin bilmediği birikimin
kaynakları bulundu. Sovyet devleti, Sosyalist Ekim Devrimiyle
kapitalistlerin ve toprak beylerinin elinden çekip aldığı bütün
işletmelere, topraklara, ulaşım araçlarına, bankalara, iç ve
dış ticarete sahipti. Devlet fabrikalarının ve işletmelerinin,
ulaşımın, ticaretin, bankaların kârları
şimdi, asalak kapitalistler sınıfının tüketimi için değil,
sanayinin inşası için kullanılıyordu. Sovyet iktidarı, halkın
sadece faiz olarak yüz milyonlarca altın ruble ödediği çarlık
borçlarını feshetti. Toprak beylerinin topraktaki mülkiyetinin
kaldırılmasıyla Sovyet iktidarı, köylülüğü, yıllık olarak
yaklaşık 500 milyon altın ruble olan kira faizi ödemelerinden
kurtardı. Bu yükten kurtulan köylülük, güçlü bir sanayinin
inşası için devlete yardım edebiliyordu. Köylüler, traktör ve
tarımsal makineler almaya oldukça ilgi duyuyorlardı.
Bütün
bu gelir kaynakları Sovyet devletinin tasarrufundaydı”
(12).
Kaynak
konusunda Stalin de şöyle diyordu: “Millileştirilmiş toprak,
millileştirilmiş sanayi, millileştirilmiş ulaşım ve kredi,
tekelleştirilmiş dış ticaret, devlet tarafından yönlendirilen
iç ticaret; bütün bunlar, ülkemizin sanayisinin gelişmesi için
yeni kaynaklardır, 'ek sermayeler'dir. Ve bunların hiçbirisine,
hiçbir burjuva devlet hiçbir zaman sahip olmadı…
Bunun
içindir ki, burjuva devletler için mümkün olmayan gelişme yolu,
proleter devlet için gelişme yoluyla bağlam içindeki bütün
zorluklara ve sınavlara rağmen pekala mümkündü”
(13).
Ülkenin
sanayileştirilmesi konusunda, parti çizgisine karşı mücadelede
Troçkistler ve Buharinciler yenilgiye uğratılmışlardı. Ama
sosyalizmin inşasına karşı görüşlerinden vazgeçmeye niyetli
olmadıkları açıktı. Taktik değiştirerek, sanayileşmeyi
başarısızlığa uğratmaya çalışıyorlardı; sanayileşme için
gerekli araçların araştırılması konusunda öyle öneriler öne
sürüyorlardı ki, bunlar, sonuç itibariyle işçi sınıfıyla
köylülüğün ittifakını parçalamaya hizmet ediyorlardı.
Önerileri, kapitalizmde sanayileşmenin birikim kaynaklarını
kullanmaya götürüyordu. Kapitalist birikim kaynaklarıyla
sosyalist sanayi kurmak! Sanayi ürünlerinin fiyatını artırmayı,
köylülüğe yüksek vergiler yüklemeyi öneriyorlardı. Öyle ki,
Buharin-Rikov grubu, kulaklara (zengin köylüler) dokunulmamasını
talep ediyor, onların sosyalist düzen için tehlike teşkil
etmediklerini savunuyordu.
“Hem
Troçkist teslimiyetçiler, hem de sağcı restorasyoncular, ülkede
zengin köylülüğün muhafaza edilmesini savunuyorlardı ve
partiyi, ekonomik gelişmenin kapitalist yöntemlerinden yararlanmaya
yönlendirmeye çalışıyorlardı. Sanayi ürünlerinin fiyatlarını
yükseltme, kulak ekonomisini ve meta ekonomisini, özel sektörü
muhafaza etme ve köylülük üzerinde vergi baskısını artırma
talebi, kapitalist birikim yöntemlerine geri dönmekten başka
hiçbir anlam taşımıyordu”
(14).
Sosyalist
sanayileşmenin gerçekleştirilmesi, aynı zamanda, sosyalizmin
inşasına hizmet etmeyen bu türden görüşlere karşı mücadelenin
seyrine de bağlıydı.
Bolşevikler,
sanayi içi birikimin, sosyalist sanayileşmenin ana kaynağı olduğu
tespitinden hareket ediyorlardı. SBKP(B)'nin XV. Parti Konferansı
sanayi içi birikimin rolünü şöyle formüle ediyordu: “Sanayinin
genişletilmiş yeniden üretimi süreci, her şeyden önce bizzat
sanayi içinde yaratılan artı değerden (kaynaklanan) yatırımlar
sayesinde teminat altına alınmalıdır”
(15).
Sosyalist
inşaya karşı olan güçler, Bolşevik Parti'nin bu anlayışına
da saldırmakta gecikmediler: “Kapitalizmin
Troçkist-Buharinci restorasyoncuları, yalancılıkla, Sovyet
sanayini sosyalist değil, devlet kapitalizmi sanayi olarak
tanımlıyorlardı. Sovyetik devletsel kurumları inkâr
ediyorlar;
bankaları, para sistemini, iç ve dış ticareti kapitalist tarzda
örgütlenmiş işletmeler olarak karakterize ediyorlardı. Lenin ve
Stalin'in partisinin önerdiği sanayinin seviyesini yükseltme, onun
birikimini ülkenin sanayileşmesi için kullanma yolu yerine,
Troçkistler, Putilov işletmesi gibi bir dizi büyük işletmeyi ve
başka işletmeleri de kapatmayı öneriyorlardı. Çünkü onlar, bu
işletmeleri verimsiz olarak görüyorlardı.
Halkın
düşmanları, Troçkistler ve Buharin'in taraftarları, sanayide
genişletilmiş sosyalist yeniden üretimin olanağını örgütlenmeyi
ve gerçekleştirmeyi reddediyorlardı. Onlar, yeniden inşa
döneminin rezervleri tükenince sanayisel gelişmenin temposunun
gerileyeceği anlayışındaydılar. O dönem Devlet Plan
Komisyonu'na çöreklenmiş olan Troçkist teslimiyetçiler, Bolşevik
Parti'ye, sanayide yatırımın yeniden düzenlenmesinin oportünist
planını öneriyorlardı. Bu plana göre yatırımlar, yıldan yıla
gerilemeliydi. Bu bozguncu Menşevik öneriler, işçi sınıfı
iktidarı ele geçirdikten sonra yabancı ülke yardımı olmaksızın
sosyalist üretimi örgütleyemez diyen Troçkist restorasyon
"teorisi"ne iyice kök salmışlardı. Troçkistler,
ülkenin sanayileştirilmesi davasını başarısızlığa uğratmayı
ve Sovyetler Birliği'ni yabancı sermayenin boyunduruğuna teslim
etmeyi amaç edinmişlerdi”
(16).
Bolşevik
Parti, bu unsurları bu anlayışlarından dolayı da teşhir eder.
Sadece teoride değil, sadece siyasi olarak değil. Hayır, SB'de
sanayileşmenin ilerlemesi, Stalin önderliğinde Bolşevik
Parti'nin, bu alanda aldığı kararların ne denli yerinde ve doğru
olduğu görülüyordu: SB'nin sanayileşmesi, devrim düşmanlarının
pratik içinde teşhir olmalarını beraberinde getiriyordu.
Kaynakların
planlı, rasyonel ve tutumlu kullanılmasıyla ilk yıllarda elde
edilen sonuçları birkaç örnekle somutlaştıralım:
Sanayinin
bütçeye gelir katkısı (milyon ruble)
(17)
|
|||||
1933
|
1934
|
1935
|
1936
|
1937
|
1933-37
arası
|
3
349,7
|
3
090,4
|
3
258,1
|
5
268,6
|
9
294,1
|
24
260,9
|
Bu
verilerde sanayide (ağır sanayi) birikimin yıllara göre hangi
oranlarda arttığı görülüyor. İkinci Beş Yıllık Plan
döneminde; 1933'ten 1937'ye sanayiden bütçeye aktarılan gelir,
3.349,7 milyon rubleden 9.294,1 milyon rubleye çıkarak yüzde 177
oranında artıyor.
Aynı
dönemde sanayideki birikimin devletin toplam gelirlerindeki payı da
artıyor
(18)
Yıllar
|
1913
|
1928
|
1932
|
1935
|
Toplam
gelir (1926-27 fiyatlarıyla ve milyar ruble)
|
21.0
|
25.0
|
45.5
|
66.5
|
Toplam
gelir içinde sanayinin payı
|
5.4
|
8.7
|
20.6
|
34.8
|
Toplam
gelir içinde sanayinin oransal payı
|
25.5
|
34.8
|
45.3
|
52.3
|
Bu
veriler, devlet bütçesinin gelir hanesinde sanayinin önemini çok
açık olarak gösteriyor: Sovyet ülkesinde sanayideki birikimin
devlet gelirlerindeki payı oldukça güçlü bir artış
göstermiştir. 1928'deki yüzde 34,8'lik pay, 7 sene sonra, 1935'te
yüzde 52,3'e çıkıyor. Bu, Sovyet sanayisinin, sosyalist devletin
en önemli, belirleyici gelir kaynağını oluşturduğunu gösterir.
Sanayi
ile bütçe arasındaki girdi-çıktı –araç sirkülasyonu–
nasıl gelişiyordu? Bu, belirleyici önemi haiz noktayı da
somutlaştıralım
(19).
Dönemler
|
1928-1929
|
1933
|
1937
|
1940
|
Bütçenin
sanayi finansmanı (milyon ruble)
|
1
250,2
|
13
728,6
|
15
300,0
|
27
762
|
SSCB
bütçesine gelir katımı (milyon ruble)
|
641,3
|
4
168,0
|
6
500,0
|
21
346
|
Sanayi
finansmanı toplam miktarı içinde gelir katımının payı (%)
|
51.3
|
30.3
|
42.5
|
76.8
|
Bu
tablo neyi ifade ediyor? 1., 2. ve 3. plan yıllarını kapsayan bu
tablo, SB'de sanayi üzerinden birikim sorununun çözümlendiğini,
birikimin kendi imkanlarıyla giderek genişlediğini gösteriyor.
Demek oluyor ki, tek ülkede sosyalizm kurulabiliyor; ülkenin
sosyalist sanayileşmesi gerçekleştirilebiliyor.
Yukarıda
anlatımımız göz önünde tutulursa bu tablo, sanayileşmeye
kapitalist yaklaşımla, sosyalist yaklaşım arasındaki sınıfsal
farkı da gösteriyor.
Salt
bu birkaç veri, Sovyetik sanayileşme yönteminin zaferini
göstermektedir.
Sovyet
ekonomisinin zaferini, partinin genel çizgisinin doğruluğunu başka
bir veriyle de gösterelim. Bu sefer soruna, bütçede gelir
kaynaklarının payı açısından bakalım.
Bu
tablo, Sovyet ekonomisinin kısa bir süreç içinde ne denli muazzam
boyutlarda büyüdüğünü ve kendi kendini finanse eder duruma
geldiğini gösteriyor. Öyle ki bütçe, 1938'e gelindiğinde,
halkın doğrudan hiç katkısı olmasa da kendi kendini finanse
edecek duruma geliyor. Bu başarı, Sovyetik sanayileşme yönteminin
başarısıdır. Sovyetik sanayileşme yönteminin gerçekleştirilme
koşulları da (araç bakımından) beş yıllık planlarda
açıklanıyordu: Birinci Beş Yıllık Plan döneminde sanayinin
finansman kaynağı sosyalist devletin bütçesiydi. Bu plan
döneminde sanayideki yatırımlar için ayrılan miktar 24,8 milyar
rubleydi. Bu dönemde sanayiye akıtılan toplam miktar da 26,4
milyar rubleydi. Bu miktar, bütçede bütün ekonomi giderleri için
öngörülen miktarın hemen hemen yarısına (yüzde 49) tekabül
ediyordu.
Aşağıdaki
tablo Birinci Beş Yıllık Plan dönemindeki yatırım hareketini
gösteriyor
(21).
İkinci
Beş Yıllık Plan döneminde ise yatırımların kapsamı 2,6 misli
artarak 65,7 milyar rubleye çıkar ve yukarıdaki tabloların da
gösterdiği gibi sanayinin kendi imkanlarıyla kendini finanse
etmesi giderek önem kazanır.
Bu
veriler, ulusal gelirin bir kuruşunun dahi çarçur edilmesine
müsaade etmeyen, bunu yapanlardan hesap soran Bolşevik anlayışın
birer başarısını yansıtıyor.
Sosyalist
sanayileşme politikasının, sanayileşmenin Sovyetik yönteminin;
tek ülkede sosyalist sanayileşmenin zaferini toplu verilerle
somutlaştıralım:
Sovyet
ülkesinde sanayileşme sadece, ekonominin tekniksel yeni yapılanması
için temeli teşkil etmiyordu; sosyalist sanayileşme, aynı zamanda
toplumsal ilişkilerin sosyalist şekillenmesi sürecine de çıkış
noktası oluyordu. Sovyet ülkesinde sosyalist sanayileşme, yeni
toplumun, yeni insanın, sosyalist mülkiyetin vs. ekonomik temelinin
kurulması demekti. Kapitalizmde sanayileşme, tekellerin, bir avuç
azınlığın hakimiyeti; özel mülkiyetin hakimiyeti iken,
sosyalizmde sanayileşme, özel mülkiyetin ortadan kaldırılması;
kapitalist ilişkilerin tasfiye edilmesi, sosyalist
mülkiyetin/üretimin hakim kılınması anlamına gelir.
Sosyalist
mülkiyet SB'de gerçekleştirilebilmiş miydi? SB'de sosyalizmin
zaferinin belirleyici sonucu olarak sosyalist üretim biçimi hakim
kılınabilmiş miydi? Evet, bu gerçekleştirilmişti. Aşağıdaki
veriler bu alandaki gelişmeyi yansıtıyor.
Demek
oluyor ki, daha 1937'de SB'de, dünya tarihinde ilk defa üretim
araçlarının toplumsal mülkiyette olduğu bir toplum düzeni;
sosyalizm gerçekleştiriliyor. Bu veriler, daha 1937'de sosyalist
üretimin, sosyalist mülkiyetin ekonominin bütün dallarında hakim
olduğunu gösteriyor. Böylelikle SB'de “kim kimi” alt edecek;
sosyalizm kapitalizmi mi alt edecek yoksa kapitalizm sosyalizmi mi
alt edecek sorusu cevaplandırılmış oluyordu.
Sovyet
sanayi, sanayinin yapısı bakımından dünyanın en modern sanayi
konumuna gelmişti. Sovyet ekonomisinde üretimin yapısı temelden
değişmişti. Örneğin ekonomide bütün brüt üretimde sanayinin
payı, 1929'da yüzde 54,5'ten 1940'ta yüzde 80,6'ya çıkmıştı.
Bu, devasa bir gelişmedir, sosyalist sanayide devrimdir. Bu,
genişletilmiş sosyalist yeniden üretimin kısa bir zamanda
ulaştığı yüksek seviyedir.
Yazının
kapmasını genişleteceği için, tek tek sanayi sektörlerinin
gelişmesine, sanayileşmenin sonucu yeni doğan sektörlere ayrıca
değinemeyeceğiz.
İkinci
Beş Yıllık Planın sonuçlarını özetleyen XVIII. Parti
Kongresi'nde şu tespit yapılıyordu:
“SSCB,
ekonomisini ve savunmanın bütün ihtiyaçlarını bütün gerekli
teknik donatımla sağlayan ekonomik açıdan bağımsız bir ülkeye
dönüşmüştür”.
Sosyalist
sanayileşme, emekçilerin maddi ve kültürel yaşam seviyesini
giderek yükseltmiş, bütün ihtiyaçlar karşılanır olmuştur.
SB'de
sosyalizmin inşa tecrübesi komünistler açısından oldukça
önemlidir. Hem ders çıkartmak bakımından hem de inşa edilen
sosyalizmin propagandasını yapmak bakımından. Sosyalizme, devrime
gönül bağlamış, ona inanan işçilerin ve emekçilerin böyle
bir propagandaya ihtiyaçları vardır. Uğruna can verdikleri
davanın başka yerlerde nasıl gerçekleştirilmiş olduğunu
bilmelidirler. Bu onlara güç verecektir, bu işin olacağına
inançlarını artıracaktır, burjuva, revizyonist ve umutsuzluk
saçan propagandaları etkisizleştirecektir, Troçki ve
Troçkistlerin, Troçkist tasfiyecilerin amaçlarını daha iyi
anlayacaklardır.
Sovyetik
sanayileşme yönteminin sonuçları bizim açımızdan çok
önemli/öğretici olduğu için, SB'de toplam sanayinin ve ağır
sanayinin beş yıllık planlara göre gelişmesini toplu bir şekilde
buraya aktarmayı faydalı görüyoruz.
Sovyet
sanayisinin beş yıllık planlar bazında gelişmesi
(22)
|
|||||
Brüt
sanayi üretiminin büyümesi -
yıllık
ortalama ve % olarak
|
1.Beş
Yıl. Plan
1929-1932
|
2.
Beş Yıl. Plan
1933-1937
|
3.
Beş Yıl. Plan
1938-1940
|
4.
Beş Yıl. Plan
1946-1950
|
5.
Beş Yıl. Plan
1951-1955
|
Brüt
sanayi üretimi( toplam)
|
19.2
|
17.1
|
13.2
|
13,6
|
13,2
|
Bu
üretim içinde:
-Üretim
araçlarının(Toplam toplumsal üretimin I. Bölümünün) payı
|
28,5
|
19,0
|
15,3
|
12,8
|
13,8
|
-Tüketim
araçlarının (Toplam toplumsal üretimin II. Bölümünün)
payı
|
11,7
|
14,8
|
10,1
|
15,7
|
12,0
|
-Makine
imalinde ve metal işlemede brüt üretim
|
41.3
|
23.1
|
20.6
|
10,7
|
17,1
|
-Elektrik
enerjisi
|
|||||
Yıllık
ortalama mutlak büyüme (milyar Kw)
|
2,1
|
4,5
|
4
|
9,6
|
15,8
|
Yıllık
ortalama büyüme (%)
|
28,2
|
21,7
|
10.1
|
16,1
|
13,3
|
Her
büyüme oranındaki üretim (milyar Kw)
|
50
|
135
|
362
|
433
|
912
|
-Kömür
|
|||||
Yıllık
ortalama mutlak artış (milyar ton)
|
7,2
|
12,7
|
12,7
|
22,4
|
26,0
|
Yıllık
ortalama büyüme (%)
|
16,0
|
14.7
|
9,1
|
11,8
|
8,4
|
Her
büyüme oranındaki kömür üretimi (1000 ton)
|
355
|
644
|
1280
|
1493
|
2611
|
-Petrol
|
|||||
Yıllık
ortalama mutlak artış (Mil. Ton)
|
2,4
|
1,4
|
0,9
|
3,7
|
6,6
|
Yıllık
ortalama artış (%)
|
16,5
|
5,9
|
3,0
|
14,3
|
13,3
|
Her
büyüme oranındaki üretim (1000 ton)
|
116
|
214
|
285
|
194
|
379
|
-Ham
demir
|
|||||
Yıllık
ortalama mutlak artış (mil. Ton)
|
0,7
|
1,71
|
0,1
|
2,1
|
2,8
|
Yıllık
ortalama artış (%)
|
17,1
|
18,6
|
1,0
|
16,9
|
11,7
|
Her
büyüme oranındaki üretim (1000 ton)
|
33
|
62
|
145
|
88
|
192
|
-Çelik
|
|||||
Yıllık
ortalama mutlak artış (mil. Ton)
|
0.4
|
2.4
|
0.2
|
3.0
|
3,6
|
Yıllık
ortalama artış (%)
|
8.7
|
24.5
|
1,1
|
17,4
|
10,6
|
Her
büyüme oranındaki üretim (1000 ton)
|
43
|
59
|
177
|
123
|
273
|
-Kimya
sanayindeki brüt üretim (6 olarak yıllık ortalama büyüme)
|
33.3
|
27.1
|
17.2
|
13,3
|
17,9
|
Sayıların
dili, anlatımı gereksiz kılıyor.
SSCB'nde
birinci beş yıllık planla başlayan sanayileşmenin gelişim
sonuçlarını yukarıda gösterdik. Bu sanayileşme sonucunda
ülkenin iktisadi yapısı tamamen değişti; sadece iki beş yıllık
plan döneminde SSCB, bir tarım ülkesi olmaktan çıkarak ileri bir
sanayi ülkesine dönüştü. Kapitalist dünya ekonomik krizle
boğuşurken SSCB'nde yeni, devasa işletmeler kuruldu vs. vs.
SSCB
ve kapitalist dünya:
SSCB'ni
kapitalist dünyanın önde gelen ülkeleriyle, emperyalist ülkelerle
karşılaştıralım.
Ulusal
gelirin toplam kapsamı açısından
(23), %
|
||||
Yıllar |
SSCB
|
ABD
|
İngiltere
|
Fransa
|
1913 |
100
|
100
|
100
|
100
|
1929 |
138
|
146
|
112
|
138
|
1932 |
217
|
91
|
112
|
121
|
1937 |
459
|
144
|
128
|
117
|
1940 |
611
|
161
|
145
|
102
|
1950 |
1003
|
259
|
165
|
136
|
1953 |
1367
|
295
|
171
|
145
|
1955 |
1716
|
310
|
181
|
168
|
1956 |
1908
|
324
|
188
|
176
|
Kişi
başına ulusal gelir açısından
(24), %
|
||||
Yıllar
|
SSCB
|
ABD
|
İngiltere
|
Fransa
|
1913
|
100
|
100
|
100
|
100
|
1929
|
124
|
116
|
111
|
139
|
1937
|
386
|
109
|
123
|
117
|
1940
|
444
|
119
|
137
|
106
|
1950
|
770
|
166
|
149
|
134
|
1953
|
997
|
179
|
153
|
139
|
1955
|
1210
|
183
|
162
|
159
|
1956
|
1322
|
187
|
167
|
165
|
Hem
toplam ulusal gelirin kapsamı hem de kişi başına ulusal gelirin
artış hızı bakımından SB, kapitalist dünyanın önde gelen
ülkelerini karşılaştırılamayacak derecede geride bırakmıştır.
Toplam
sanayi üretimi açısından, 1927=100
(25), %
|
||||
Yıllar
|
SSCB
|
ABD
|
İngiltere
|
|
Toplam
sanayi
|
Büyük
sanayi
|
|||
1917
|
100
|
100
|
100
|
100
|
1928
|
185
|
244
|
128
|
109
|
1940
|
1193
|
1875
|
162
|
142*
|
1945
|
1094
|
1736
|
259
|
136**
|
1956
|
4226
|
6956
|
346
|
212
|
*1939;
**1946.
|
Asırlık
tecrübe ve gelişmeye sahip kapitalizm ile 39 senelik bir tarihe
sahip sosyalizmin gelişmesini bu tabloda da görüyoruz. Toplam
sanayi ABD'de 3,4; İngiltere'de 2,1 ve Fransa'da 3,2 misli büyürken,
bu büyüme SSCB'de toplam sanayi açısından 42,2 ve büyük sanayi
açısından da 69,5 misli olmuştur.
- Sanayide iş verimliliğinin artışı açısından, 1913=100 (26)YıllarSSCBABDİngiltereFransa19131001001001001928120126941051937318135113129194042215010511419505801851241271956900224138184
Teknolojinin
modernliği, mesleki eğitime verilen önemden dolayı işçilerin
yüksek kalifiyeli olmaları ve nihayetinde rasyonel planlama
sonucunda SB'de işin verimliliği, önde gelen kapitalist ülkelerle
karşılaştırılamayacak bir hızla artmıştır. Bu artış
1913'ten 1956'ya ABD'de 2,2; Fransa'da 1,8; İngiltere'de 1,4 misli
olurken, SSCB'de 9 misli olmuştur. İş verimliliğinin artış hızı
bakımından SB, dünyada ilk sırada yer alıyordu. Sovyet
ülkesinde, tablonun da gösterdiği gibi, iş verimliliğinin en
hızlı artışı İkinci Beş Yıllık Plan döneminde
gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde Sovyet sanayinin yapısı adeta
tamamen yenilenmiş ve Stahanov Hareketi büyük bir coşkuyla
yaygınlaşmıştı. Örneğin 1937'de 1932'ye nazaran iş
verimliliği, toplam sanayide yüzde 82 oranında artmıştı. Ama
ağır sanayinin çeşitli sektörlerinde iş verimliliğinin artışı
oldukça büyük boyutlara varıyordu: Örneğin 1932'den 1937'ye iş
verimliliği makine imalinde yüzde 212,2; demir döküm sanayinde
yüzde 226,3 ve kömür sanayinde de yüzde 65,4 oranlarında
artmıştı
(27).
Bolşevik
sanayileşme politikası sonucu Sovyet sanayinin Avrupa'daki ve
dünyadaki konumu değişmişti.
Sovyet
sanayisinin dünya ekonomisindeki konumu
(28).
Böylelikle
bütün dünya, sosyalizmin inşa edilip edilemeyeceğini, bir
ütopya olup olmadığını gördü. Bu arada devrim ve sosyalizm
düşmanları da tek ülkede sosyalizmin zafer kazanıp
kazanamayacağını, başka ülkelerde devrimlerin gerçekleşmemesine
rağmen, sosyalist sistemin kurulup kurulamayacağını görmüş
oldular. Sovyetik sanayileşme yöntemiyle 1913'lerde dünyada ve
Avrupa'da 4. ve 5. sıralarda olan bir ülke, 40 sene sonra 1. ve 2.
sıralara yükseldi.
Sonuç
itibariyle:
Ağır
sanayinin toplam sanayideki payı bakımından SB, dünyada birinci
konumdaydı. Aynı dönemde, örneğin 1929'da, ABD'de toplam sanayi
üretiminde ağır sanayinin payı yüzde 54,5; Almanya'da yüzde
55,9; Fransa'da yüzde 41 (1926) ve İngiltere'de de yüzde 54 (1924)
oranındaydı.
Sovyet
sanayi üretiminde makine imalinin payı 1929'da yüzde 11,2'den
1940'ta yüzde 31 oranına çıkarken, aynı oran ABD'de 1929'da
yüzde 19,3'ten 1935'te yüzde 17,6'ya düşüyordu. Almanya'da bu
pay 1935'te yüzde 14,6; Japonya'da yüzde 10,6; İngiltere'de 16,2;
Fransa'da yüzde 7,4 ve İtalya'da da yüzde 7,1 oranlarındaydı
(29).
Sovyet
sanayi oldukça moderndi. Örneğin 1935'te ABD'de metal işleyen
sanayi teçhizatı 10 seneden daha yaşlıydı. SB'de ise metal kesen
bütün torna tezgahlarının yüzde 60'ı 6 seneden daha gençti.
SSCB'de
devasa sanayileşme açık ki bu ülkenin kapitalist dünya ekonomisi
ve önde gelen ülkelerine göre konumunu tamamen değiştirmiştir.
1924'te
SSCB, kapitalist dünyaya oldukça bağımlıydı. Troçki'nin tek
ülkede sosyalizm teorisine karşı mücadelesinde kapitalist dünyaya
bağımlılık sorunu en önemli savlarından birisini oluşturuyordu.
Sanayileşmenin gerçekleştirilmesiyle kapitalist dünyaya
bağımlılık ilişkisi de oldukça önemli oranda değişmişti.
SSCB'nde
1930'lu yılların ortasına gelindiğinde; birinci ve ikinci beş
yıllık planların sonuçlarının alınmasından sonra geriye
bakarak sık sık şu değerlendirme yapılıyordu: Sovyet dış
ticareti zor dönemini geride bırakmıştır. Teknik gerilikte
dolayı birinci beş yıllık planın gerçekleştirilmesi için
elzem olan makineler başlangıçta ithal edilmiştir. Ama
sanayileşmenin temeli atıldıktan ve makine üretimi geliştikten
sonra durum değişmiş, bu alanda ithalata bağımlılık
önemsizleşmeye başlamıştır. Bu değişim dış ticaret
dengesini de SSCB lehine değiştirmiştir. Dış ticarette
gerçekleşen fazlalıktan dolayı geçmişte kalan yurt dışı
borçları azalmaya başlamıştır.
1937'de
SSCB'nde 167 bin traktör üretiliyordu. Bu sayı, 1929-1931
döneminde yurt dışından ithal edilen traktör sayısının
yaklaşık iki misline denk düşüyordu. Traktör ve başkaca sanayi
ürünlerinin ithal edilmesi için milyonlarca tonluk tahıl karşılık
olarak yurt dışına ödeniyordu. Ama sanayileşmeden sonra eskisi
gibi tahıl ihraç edilmesine gerek kalmadığından dolayı Sovyet
halkının gıda sorununda da önemli iyileşme
gerçekleştirilebiliyordu. SSCB'nin ithalatı 1931'de 1.103 milyon
rubleden 1935'te 241 milyon rubleye gerilemişti. 1927-1928'de 145 in
tona varan pamuk ithalatı 1936'da 17 bin tona düşüyordu. SSCB'nin
dış ticaret borcu 1929 başında 410 milyon dolardan 1931 sonunda
1.220 milyon dolara çıkarak yaklaşık 3 misli artmıştı, ama
1936'da da 75 milyon dolara gerilemişti; 1929'dakinin yüzde 18'ine
ve 1931'dekinin de yüzde 6'sına denk düşen bir yurt dışı
borçlanması.
Birinci
beş yıllık planın gerçekleşmesinde kapitalist ülkelere
borçlanma önemli bir rol oynamıştı. Sovyet iktidarının
yıkılmayacağını anlayan kapitalistler, SSCB'ne karşı, Çarlık
dönemi yurt dışı borçlarını silmelerinden dolayı da
duydukları nefreti bir kenara atarak “kızıl ticarete”
yönelmişler ve SSCB'ne bolca kredi vermekten çekinmemişlerdi.
SSCB bu kredileri sanayinin inşasında kullandı. 1931'de
kapitalistlerin SSCB'ye verdiği kredi miktarı 1220 milyon dolardı.
SSCB bu borcunu geri ödedi ve kendini kapitalist dünyadan bağımsız
yapan sanayisini de kurdu.
İkinci
beş yılık plan döneminde SSCB'nin dışarıdan aldığı “destek”
ilk plan dönemine göre oldukça gerilemişti. Üçüncü beş
yıllık plan döneminde ise kapitalist ülkelerden hiç “destek”
alınmamıştı.
1930'lu
yılların sonuna gelindiğinde iktisadi açıdan SSCB'nin kapitalist
dünya ile ilişkilerinde nitel değişim gerçekleşmişti.
SSCB'nin
geri bir tarım ülkesinden modern sanayisi gelişmiş bir ülkeye
dönüşmesi işçi sınıfının sayısal artışını da
beraberinde getirmiştir. 1913'te Rusya'da işçi sınıfı
kategorisinde ele alınan 23,3 milyon insan (işçiler, ücretliler,
teknisyenler, mühendisler, sanayide çalışan başkaları) vardı.
Bu sayı 1928'de 26,3 milyona, 1 Ocak 1934 itibariyle de 47,1 milyona
çıkar. Buna göre 1913'te nüfusun yüzde 16,7'sini, 1928'de
yüzde 17,3'ünü ve 1934'te de yüzde 28,1'ini işçi sınıfı
oluşturmaktaydı. 1913'ten 1934'e işçi sınıfının toplam nüfusa
oranı iki mislinden daha fazla artmıştı.
9.
Makale
İŞÇİ
SINIFI VE KÖYLÜLÜK ARASINDAKİ ÇELİŞKİLERİN ÇÖZÜM SÜRECİ
ELDE
EDİLEN SONUÇLAR VE TROÇKİ
Tarımda
Sosyalizmin Gelişmesi-Tarımın Sosyalist
Şekillenmesinde Sovyetik Yöntem(1)
SSCB'de
sosyalist sanayileşme tarımda köklü dönüşümün; Ekim
Devriminden ve sosyalist sanayileşme devriminden sonra üçüncü
bir devrimin; tarımda sosyalist altüst oluşun temellerini
atıyordu. Sosyalist sanayileşme, küçük, dağınık köylü
ekonomilerinin gönüllü birlik anlayışı çerçevesinde sosyalist
kolektif ekonomilerde bir araya getirilmelerinin ön koşuluydu.
Böylece, sosyalist kolektif ekonomilerin kurulmasıyla kulakların
(zengin köylüler) sınıf olarak tasfiye edilmelerinin de maddi
koşulu hazırlanmış oluyordu. Sovyet ülkesi tarımında devrimden
sonra doğan ve giderek güçlenen yeni üretim ilişkileri, kırsal
alanda sosyalist üretim ilişkilerinin gelişmesini ve giderek hakim
olmasını zorunlu ve mümkün kılıyordu.
Tarımın
kolektifleştirilmesi ne demektir? Tarımın kolektifleştirilmesi,
küçük üreticilere ait olan üretim araçlarının, gönüllülük
temelinde (sosyalist mülkiyetin bir biçimi, kolektif grup mülkiyeti
olarak) birleştirilmesidir. Burada iki koşul var: Gönüllülük ve
halk mülkiyeti. Bu iki koşul, tarımsal alandaki değişime
niteliksel bir karakter veriyor ve tarımda devrimci bir altüst
oluşu ifade ediyor. Bu, sosyalist üretim biçiminin tarımda da
kuruluyor olduğunu gösterir.
Tarımda
kolektifleşmeyi dikte eden birçok zorunluluk vardı:
1-Köylülerin
küçük-dağınık ekonomi koşullarında yoksulluktan
kurtulamamaları, ama toplumsal büyük üretime geçmekle nispeten
refahlı, kültürlü bir yaşamın ekonomik ön koşulunu yerine
getirmiş olmaları, köylülük açısından kolektifleşmenin
nesnel zorunluluğunun açık ifadesiydi.
2-Tarımda
kolektifleştirmenin zorunluluğu, sosyalist büyük sanayi ile
kırsal küçük üretim arasındaki temel çelişki tarafından
da dikte ediyordu. Sosyalist büyük sanayi, sosyalist genişletilmiş
yeniden üretim yasalarına göre gelişiyordu. Böyle bir üretim,
hangi alanda ve biçimde olursa olsun ülkenin sanayi ürününe
duyduğu ihtiyacı gidermeyi ve sanayii çıkış noktası alan başka
alanlardaki gelişmenin sağlanmasını hedefliyordu. Buna karşın
kırsal alandaki küçük üretim, basit yeniden üretimin
gerçekleşmesini sağlayamadığı gibi, her gün, her saat
kapitalizm üretiyordu. Bu, Sovyet ekonomisinin temelini oluşturan
sosyalist büyük sanayi ile hâlâ
küçük üretim biçimini koruyan –kolektifleştirilmemiş–
tarım arasındaki çelişkiydi. Toplumun bütününde genişletilmiş
sosyalist yeniden üretimi gerçekleştirmek ve teminat altına almak
için kırsal alanda küçük üretimin –köylü işletmelerinin–,
kolektif büyük işletmelere; kolektif büyük üretime geçmesi
gerekiyordu. Böylelikle, küçük köylü işletmelerinin
sağlayamadığı sanayi için gerekli hammadde ve gıda maddelerini
sağlama sorununa çözüm getirilmiş olacaktı.
3-Tarımda
kolektifleştirme, tarımsal alanda sosyalist toplumsal üretim
ilişkilerinin kurulmasının ve son kertede de tarımın hızlı ve
kesintisiz gelişmesinin ön koşuluydu.
4-Tarımda
kolektifleştirme, aynı zamanda, kulakların sınıf olarak
tasfiyesi için kaçınılmazdı. Tarımın sosyalist yeniden
yapılanması; küçük üretimin kolektifleştirilmesi, kırsal
alanda kapitalizmin ekonomik tabanının yok edilmesi anlamına
gelir. Kolektif ekonomi geliştikçe kulak ekonomisinin (kapitalist
ekonomi) yaşama şansı ortadan kaldırılır. Tabii ki bu,
kendiliğinden değil, çetin sınıf mücadelesi sonucu elde
edilebilecek bir dönüşümdür.
Sanayide
olduğu gibi tarımda da Bolşevik Parti, üretim ilişkilerinin,
üretici güçlerin karakteriyle mutlak uyumluluk yasasına dayanarak
hareket etti. Bu, kırsal alanda sosyalizmin güçleriyle
kapitalizmin güçleri arasındaki ertelenemez nihai mücadele
demekti; kırsal alanda "kim kimi" yenecek sorusunun
cevaplandırılmasıydı. Bu mücadelede Bolşevikler başarılı
oldular ve Sovyet kırında da sosyalist üretim biçimi hakim
kılındı.
Sovyet
tarımının kolektifleştirilmesi, hem sınıf mücadelesi açısından
hem de kırsal alanda üretim ilişkilerinin –mülkiyet
ilişkilerinin– altüst edilişi bakımından insanlık tarihinin
emsalsiz olaylarından birisidir; o zamana kadar salt teoride
doğru olanın pratikte sınanması, zenginleştirilmesidir. Sovyet
tarımında kolektifleştirme hareketi, Stalin önderliğinde
Bolşevik Parti'nin Marksizm-Leninizmi geliştirmesi, ona büyük bir
katkısıdır. Şimdi bu sürecin nasıl geliştiğini ana hatlarıyla
ele alalım.
Sovyet
Tarımının Sosyalist Dönüşümü İçin Zorunlu Olan Maddi-Teknik
Tabanın Hazırlanması
NEP
dönemi sonunda Stalin şöyle diyordu:
“Ekonomimizin
durumu için en önemli ve en karakteristik olan, şimdi, ağırlık
noktasının artık sanayiye kaymasıdır… Şimdi tarım ekonomisi,
ona zamanında tarım makineleri, traktörler, sanayi ürünleri vs.
temin edilmezse kendisini geliştiremez”
(2).
Burada,
sanayileşmenin artık partinin esas politikası olduğunun ve
tarımın da sanayisiz gelişemeyeceğinin vurgulandığını
görüyoruz. Bolşevik Parti, sosyalist sanayileşme ile bir tarım
ülkesi olan SB'yi, sanayi ülkesine dönüştürmeyi esas amaç
edinmişti. Sovyet ülkesi, ancak sanayileşmeyle, diğer şeylerin
yanı sıra, tarımda sosyalist altüst oluş, büyük kolektif
ekonomilerin ve sanayi ve tarım arasında niteliksel yeni
ilişkilerin kurulması ve nihayet tarım ve sanayi işi arasında da
niteliksel yeni ilişkilerin pekiştirilmesi için olmazsa olmaz ön
koşul olan maddi-teknik tabanı gerçekleştirebileceğine
inanıyordu.
Sosyalist
sanayileşmenin hızla gerçekleştirilmek istenmesinin nedenlerinden
birisi de, küçük üretimin sosyalizmden ziyade kapitalizm için
maddi taban oluşturmasıydı. Kırsal alanda "kim kimi"
alt edecek sorusunun cevabı sanayileşmede; ağır sanayinin
gelişmesinde aranıyordu. Çünkü sanayi, ağır sanayi ürünleri,
tarımın sosyalist yapılanmasında anahtardı. Bu düşünceden
hareketle 1927'de, tarım makineleri üreten Stalingrad'daki devasa
işletmenin yapımına başlandı. Bu işletmenin yıllık traktör
üretimi kapasitesi 50 bindi. Hemen sonra Karkov ve Çeliabinsk'teki
traktör fabrikalarının ve Rostov'daki tarım makineleri
–biçerdöver, mibzer vs.– fabrikasının yapımına başlandı.
Sonuç
itibariyle, Sovyet ağır sanayi, ülke tarımında sosyalist altüst
oluş, sosyalist yapılanma için kaçınılmaz olan maddi-teknik
sağlam bir tabanı hazırlamıştı. Aşağıdaki veriler bu gerçeği
yansıtıyor.
SSCB
tarımında önemli tarım makinelerinin sayısal gelişmesi
(3)
|
||||
Makine
cinsi
|
Adet
|
1928
|
1932
|
1937
|
Traktör
(bütün tipleri)
|
1000
|
26.7
|
148.5
|
454.5
|
Traktör
(bütün tipleri)
|
1000
(beygir gücü)
|
278.1
|
2
225.0
|
8
385.0
|
Biçerdöver
|
1000
|
2.0
|
14.5
|
128.8
|
Kamyon
|
1000
|
0.7
|
26.6
(1933)
|
144.5
|
Yanmalı
motorlar ve lokomobil
|
1000
|
-
|
48.0
(1933)
|
77.9
|
Sadece
1928'den 1932'ye veya 1933'e artış traktör sayısında %456;
traktör gücünde %700; biçerdöverde %625; kamyonda %3700
oranlarında gerçekleşiyor.
1928'den
1938'e hayvanla çekilen pulluk sayısı 14 binden 5,5 bine, yine
hayvanla çekilen mibzer sayısı 717,9 binden 676,4 bine düşerken,
traktörle çekilen pulluk sayısı 9,3 binden 493,5 bine; traktörle
çekilen mibzer sayısı 0,5 binden 265,5 bine çıkıyor ve basit
batöz sayısı 552 binden 297,4 bine düşerken, modern batöz
sayısı 5,6 binden 130,8 bine çıkıyor. Aynı zamanda, 1928'de hiç
olmayan, örneğin pancar sökme makinesinin sayısı 1938'de 19,3
bine varıyor (4).
Sovyet
tarımında makineleşme oranı kısa zamanda artar; örneğin yaz
tahılı tarlalarının motorize sürüm oranı 1932'de %19'dan
1937'de %71'e; yaz tahılının motorize ekim oranı aynı dönemde
%20'den %54,8'e; motorize hasat oranı %10'dan %43,8'e; mekanize
harman dövme %40'tan %94'e; kolhozlarda önemli işlerin motorize
oranı %23'ten %67'ye çıkar
(5).
Görüyoruz
ki, Sovyet sanayi (ağır sanayi) Sovyet tarımında sosyalist
dönüşümün sağlanmasının maddi-teknik tabanını kısa bir
zamanda (1932-1933'e kadar) oluşturmuştu.
Sovyet
tarımında partinin geliştirdiği iki ekonomi tipi vardı.
Bunlardan birisi doğrudan sosyalist mülkiyetin ifadesi olan
sovhozlar [Sovhoz, “Sovyet (tarım) ekonomisi”nin
kısaltılmışıdır] ve diğeri de kolhozlardı. Esas itibariyle
kolhozların gelişmesini ve anlamını ele alacağımız için
sovhozların ne olup olmadıklarına kısaca değinmekle yetineceğiz.
Sovyet
tarımında sovhoz olgusu
Sovhozlar,
gerçek anlamda sosyalist tipte büyük tarımsal işletmelerdir.
Lenin'in tanımladığı gibi bu işletmeler, her şeyiyle; üretim
araçlarıyla, toprağıyla devlete aittiler. Sovyet anayasası da
sovhozları, aynen fabrikalar, sanayi ve maden işletmeleri ve başka
devlet işletmeleri gibi devletin mülkiyetinde olan işletmeler
olarak tanımlar.
Lenin,
daha “Nisan Tezleri”nde
örnek çiftliklerin kurulmasını talep eder: Bunlar, devlet
toprakları ve toprak beylerinin mülksüzleştirilmesiyle devlet
mülkiyetine geçen topraklarda kontrolünü tarım işçileri
delegelerinin üstlenmesi gereken örnek çiftlikler olmalıydı.
Nitekim Ekim Devriminin hemen sonrasında, 26 Ekim 1917'de işçi,
asker ve köylü delegeleri Bütün Rusya II. Sovyet Kongresinde
toprağın devletin tasarrufunda olduğunu açıklayan yasanın
kabulüyle ilk sovhozlar kurulmaya başlandı.
Sovhozların
kurulması çetin mücadeleler sonucu gerçekleşmiştir. Kulakların,
Çar yanlılarının, zarar vericilerin yanı sıra, kırsal alanda
kulak ekonomisinin gelişmesi için çaba harcayan Troçkistlere
karşı da şiddetli mücadeleler verilmiştir. 9 Ocak 1925'te
SBKP-MK aldığı özel bir kararla parti, sendika ve devlet
organlarında sovhozların güçlü kılınması için sistematik bir
çalışma yürütülmesini talep etmiştir. Çünkü parti,
sovhozları tarımın sosyalist yapılanmasında örnek-önder
işletmeler, işçi-köylü ittifakını güçlendiren faktörlerden
birisi olarak görüyordu. Bu karardan sonra kurulmuş olan
sovhozların sağlamlaştırılmasına ve yenilerinin kurulmasına
geçildi.
Birinci
Beş Yıllık Plan döneminde sovhozların kurulmasına büyük hız
verilir. Stalin'in belirttiği gibi bu dönemde “Sanayi için
büyük işletmelerin ve fabrikaların anlamı neyse, tarım için de
aynen o anlamda olan büyük tarımsal işletmeler kurulmuştur”.
Aynı zamanda, sanayinin gelişmesine ve tarım makineleri
üretmesine paralel olarak sovhozlar, giderek daha kapsamlı
boyutlarda teknik teçhizatla donatılmıştır.
Sovhozların
gelişmesinde düşmanın yıkıcı faaliyetinin yanı sıra
tecrübesizlikten ve teknik donanımın yetersizliğinden kaynaklanan
bir dizi hata ve eksikliklere karşı da mücadele edilmiştir.
Sovhozların
ne anlama geldiği konusunda Stalin şöyle der: “Köylülüğün
kolektifleşmeye dönüşümü, …bütün SSCB'de serpiştirilmiş
ve modern teknik araçlarla donatılmış ve köylülere yeni
tekniğin gücü ve faydaları hakkında ikna olmalarına imkan
tanıyan Sovyet çiftliklerinin ağıyla hazırlanmıştır.
Bizim
Sovyet çiftliklerimizi sadece tahıl depoları olarak görmek
yanlıştır. Gerçekte Sovyet çiftlikleri, yeni teknikleriyle,
civarda oturan köylülere sundukları yardımla, emsalsiz iktisadi
yükselişiyle, köylü kitlelerine dönüşümü kolaylaştıran ve
onları kolektifleşme yoluna sokan önder güçtü”
(6).
Sayıların
dili:
30'lu
yılların başında sovhozlar
(7)
|
||||
Dönemler
|
1930
|
1931
|
1933
|
1934
|
Sovhozların
sayısı
|
4
832
|
5
383
|
4
742
|
-
|
Yıllık
ortalama işçi sayısı(1000)
|
724,0
|
1
410,9
|
2
208,4
|
2
468,7
|
Toplam
ekim alanı (1000 hektar)
|
3
926,2
|
10
958,3
|
14
138,8
|
15
026,1
|
Traktör
sayısı (1000 adet)
|
27,7
|
51,5
|
82,7
|
98,9
|
Traktör
gücü (1000 beygir gücü)
|
483,1
|
892,0
|
1
394,5
|
1
714,4
|
Sovhozların
ana fonu (sene sonu ve
fiyatlarıyla
milyon ruble)
|
1
457,5
|
2891,7
|
4
475,5
|
5
167,4
|
Stalin,
kırın eski yaşam yapısının altüst oluşunda esas dayanağın
sovhozlar olduğu ve kırsal alandaki gelişmenin öncülüğünü
sovhozların yapacağı anlayışındaydı. Bolşevikler, tarımda
sosyalist yapılanmada sovhozların oynayacakları rolü çok iyi
görüyorlardı. Keza kulaklar da sovhozların rolünü çok iyi
kavramışlardı. Bundan dolayıdır ki, sovhoz hareketini
engellemek, sovhozları, köylü kitleleri nezdinde örnek alınmaması
gereken bir gelişme olarak göstermek için her yola, her yönteme
başvuruyorlardı. Yıkıcı faaliyet, sabotaj, makineleri
bozmaktan, hayvanları öldürmeye kadar uzanıyordu.
Stalin'in
önerisi üzerini MK ve Merkezi Kontrol Komisyonu (MKK) 1933 yılında
sovhozlarda siyasi seksiyonların kurulması kararını alır. Bu
seksiyonların görevi, sovhozları sınıf düşmanı unsurlardan
temizlemek, siyasi olarak sağlamlaştırmak, ekonomik
faaliyetlerini, kitle arasındaki çalışmalarını ve sovhoz-parti
örgütlerinin faaliyetlerini iyileştirmekti. Bu karar üzerine
Sovyet kırında sınıf düşmanlarının tasfiyesini hedefleyen
mücadele başlar, sovhoz
aktifleri kurulur, sovhozlarda çalışan işçilerin
siyasi seviyeleri yükselir ve sovhozlar, ekonomik olarak
güçlenirler. XVII. Parti Kongresi (1934) kırsal alanda da Bolşevik
Parti'nin zaferini sergileyen kongre olur.
Yukarıdaki
tablonun gösterdiği gibi sovhozlarda çalışan işçi sayısı 3,4
misli; ekim alanı 3,8 misli; traktör sayısı 3,6 misli; traktör
gücü 3,5 misli ve ana fon 3,5 misli artar.
İkinci
Beş Yıllık Plan döneminde (1933-1937) tarımsal üretimin ve
üretimde verimliliğin artırılması, tarımda makineleşmenin
tamamlanması, diğer şeylerin yanı sıra hedef alınır ve
amaçlanan hedeflere de ulaşılır.
Savaş
öncesi dönemde sovhozların inşası
(8)
|
||||
Dönemler
|
1928
|
1932
|
1937
|
1938
|
Yıllık
ortalama işçi sayısı (1000)
|
316,8
|
1
891,5
|
1
469,5
|
1
319,5
|
Ekim
alanı (1000 hektar)
|
1
735
|
13
448
|
12
163
|
12
411
|
Traktör
sayısı (yıl sonu) 1000 adet
|
6,7
|
64
|
84,5
|
85
|
Traktör
gücü (1000 beygir gücü)
|
77,6
|
1
043,0
|
1
647,5
|
1
751,8
|
Biçerdöver
(1000 adet)
|
-
|
12,3
|
24,0
|
26,6
|
Kamyon
(1000 adet)
|
0,7
|
39
8,2
|
25,6
|
30,6
|
Sene
sonu bilançosuna göre ana fon (milyon-ruble)
|
451,5
|
4
030,6
|
7
253,6
|
7
716,1
|
Bu
fon içinde üretim ana fonu (mil. ruble)
|
349,7
|
3
304,9
|
5
663,2
|
6
012,2
|
10
sene içinde sovhozlarda çalışan işçi sayısı 4,2 misli; ekim
alanı 7,1 misli; traktör sayısı 12,7 misli; traktör gücü 22,6
misli; biçerdöver sayısı (1932-1938) 2,2 misli; kamyon sayısı
43,7 misli; ana fon 17 misli ve üretim ana fonu da 17, 2 misli
artmıştır.
Bu
ve buraya aktarmadığımız başka veriler, Sovyet tarımının
ikinci plan döneminde makineleştiğini, tarımda sosyalist altüst
oluşun gerçekleştiğini gösteriyor. Örneğin 1937 yılında
bütün sovhozlarda 100 hektarlık bir alana 17,9 beygir gücüne
eşit motorize ve hayvan gücü düşüyordu. Bunun 14,5'i traktör
gücüydü. Hayvan gücü ise sadece 3,4 beygir gücündeydi. Keza
aynı yılda 1000 hektarlık alana (tahıl alanı) düşen biçerdöver
sayısı, 3,2 idi. Sovhozların faaliyetinde traktörlerin oransal
payı şöyleydi:
(9)
İşin
cinsi ve % olarak
|
1934
|
1937
|
Sürmek
|
89
|
97
|
Tahıl
ekimi
|
78
|
98
|
Pamuk
ekimi
|
94
|
96
|
Şeker
pancarı ekimi
|
64
|
100
|
Tahıl
hasadı
|
57
|
95
|
Biçerdöverle
tahıl hasadı
|
37
|
87
|
Şeker
pancarı hasadı
|
27
|
100
|
Bu
veriler, sovhoz faaliyetinde traktörün tamamen hakim olduğunu
göstermektedir.
Sovhozlarda
makineleşmenin artması, sosyalist disiplin ve düzenleme, sonuç
itibariyle işin verimliliğinin ve üretimin artışını da
beraberinde getirmiştir. Örneğin 1928'den 1938'e tahıl üretimi
7,7 misli; pamuk üretimi 14 misli; süt üretimi 13,8 misli; yün
üretimi 8,8 misli; 1926-‘27 fiyatlarıyla toplam üretim 7 misli;
sovhoz üretiminden devlete teslim edilen tahıl miktarı 2,2 misli
(1934-‘38); süt ürünü 13,5 misli; hayvan (sığır ağırlıklı
olarak) miktarı 19,7 misli artmıştır (10).
Sovhozların
gelişmesine toplu bakış:
- Sovhozlarda tarla işinin motorize oluş oranı (11)% olarak19341956Toprak sürme89100Tahıl ekimi78100Pamuk ekimi94100Şeker pancarı ekimi6498Ot biçimi5789Kombine tahıl hasadı (iki aşamalı hasat dahil)3799
Sovhozlarda
iş verimliliğinin artışı
(12)
|
|||||
Yıllar
|
1934
|
1940
|
1950
|
1953
|
1956
|
Çalışılan
her işçi -gün- için üretim, % olarak
|
|||||
Tahıl
|
100
|
214
|
149
|
203
|
363
|
Süt
|
100
|
125
|
130
|
151
|
165
|
Yün
|
100
|
104
|
88
|
120
|
128
|
Hayvanların
(sığır) ağırlık artışı
|
100
|
145
|
118
|
145
|
145
|
Domuzlarda
ağırlık artışı
|
100
|
117
|
150
|
183
|
200
|
İlk
tabloda önemli tarla işlerinin 1934'te ortalama %69,8'inin, 1956'da
ise %97,7'sinin, yani neredeyse yüzde yüzünün mekanize olduğunu
görüyoruz. Bu, tarımın tamamen makineleştirilmesi anlamına
gelir.
Tarımda
sosyalist altüst oluşun boyutları; modern teknoloji, çalışma,
üretimi örgütleme yöntemi, bilimin tarımda kullanılması,
komünist kadroların faaliyeti vs. sovhozlarda da işin
verimliliğini yükseltmiştir. 1934'ten 1956'ya işçinin çalışılan
gün bazında verimliliği %263 oranında artarken, bu artış
tabloda belirtilen ürünler toplamında %59,5 oranına varıyordu.
Bu
tabloda sovhozların 1934'ten 1956'ya önemli kıstaslar temelinde
gelişme boyutlarını görüyoruz: 1934'ten 1956'ya işçi sayısı
%33 oranında; traktör sayısı %224 oranında; birçok
işi bir arada yapan tahıl makineleri sayısı %406 oranında;
kamyon sayısı %450 oranında; ekilen alan %215 oranında; tarımsal
brüt üretim %300 oranında ve devlete teslim edilen miktar da %441
oranında artıyor.
Sovyet
Tarımında Kolektifleştirme Hareketinin Gelişmesi
Kolektifleştirmenin
gelişmesinde tarımsal kooperatifçiliğin rolü
Bolşevikler,
sosyalist sanayileşmeyi gerçekleştirirlerken, tarımda sosyalist
altüst oluşun maddi-teknik tabanını da oluşturmuş oluyorlardı.
Buna yukarıda değindik. Bolşevikler, buna paralel olarak satış
ve iaşe alanında tarımsal kooperatifçiliği de geliştirerek
sovhozların ve özellikle de kolhozların ilk örgütlenme
adımlarını atıyorlardı. Satış ve iaşe alanında
kooperatifler, küçük köylü bireysel üretiminin kolektif büyük
üretim olarak sosyalist yapılanmasında önemli bir hazırlık
rolü oynamışlardır. Kooperatifçilik, geniş emekçi köylü
kitlesinin, tarımda kolektif yönetimin en basit özelliklerini
kavramalarına katkıda bulunuyordu. Tarımsal kooperatifçiliğin en
basit biçimleriyle (tarımsal ürünleri işlenme kooperatifleri,
hayvancılık kooperatifleri vs.) ve sözleşme sistemiyle Sovyet
devleti, küçük köylü işletmelerindeki üretim sürecine planlı
bir şekilde müdahale ediyor ve yönlendiriyordu. Böylelikle Sovyet
devleti, üretimin artmasını sağlıyor ve tarımın sosyalist
altüst oluşunun zorunlu ön koşullarını hazırlıyordu.
Kooperatifçiliğin tarımda sosyalist büyük üretime geçişteki
hazırlayıcı rolünü kavrayan Sovyet devleti, en basit tarımsal
kooperatifçiliği dahi bütün biçimlerini geliştiriyor ve
güçlendiriyordu.
En
basit biçimlerde de olsa tarımsal kooperatiflerin önemli bir rolü
daha vardı. Bu kooperatifçilik vasıtasıyla küçük köylü tarım
üretimi, sözleşme sistemi üzerinden sosyalist sanayi ile ilişkiye
giriyor ve bu ilişki giderek pekişiyordu. Sözleşme sistemi,
sanayinin hammadde ile beslenmesini, köylünün kendi üretimine
ilgisini artırmayı ve köylüleri giderek kolektifleşmeye ve
sosyalizme çekmeyi hedefliyordu. Sözleşme sistemi, giderek tarım
ile sanayi arasında bağ kurmanın önemli bir aracı olmuştur.
Emekçi
köylülüğün kolektif işletmelerde birleşmeleri, küçük köylü
işletmelerinin sosyalist yapılanmaları için hazırlıklar, aynı
süreç içinde bir arada atılan adımlar olmuştur. Bir taraftan en
basit biçimlerde de olsa kooperatifçilik geliştirilirken, diğer
taraftan da kurulmuş olan sovhozların ve kolhozların gelişmelerine
büyük özen gösterilmiştir. Örneğin 1921'de 15.570 olan kolhoz
sayısı, 1926'da 17.874'e, 1927'de 18.510'a ve 1928'de ise 33.300'e
çıkmıştır. Böylelikle 1928 yılında 416.700 köylü işletmesi
kolektifleştirilmiş oluyordu. Bu, toplam köylü işletmelerinin
ancak %1,7'sine tekabül ediyordu
(14).
Tarımsal
alandaki bu gelişme mücadelesiz olmamıştır. Bolşevik Parti,
parti içinde, Lenin ve Stalin'in kooperatifçilik planına karşı
çıkan Troçkistlere ve Buharincilere karşı şiddetli mücadele
etmiştir. Parti, kooperatifçiliği ve onun yönetimini, sınıf
düşmanlarına ve kapitalist yolculara karşı güçlü kılmak,
emekçi köylülüğü tutanak dalı yapmak için köydeki bütün
üyelerini kooperatiflere üye olmaya ve orada aktif bir faaliyet
sürdürmeye çağırmıştır. Bunun ötesinde parti, on binlerce
komünist ve şehirli işçiyi, kırsal alana göndererek, onlara
orada parti içinde ve köy Sovyetlerinde yönlendirici etkide
bulunmaları görevini vermiştir. Partinin kırsal alana bu desteği,
küçük ve orta köylü kitlelerin, kulaklara karşı mücadelede
harekete geçirilmelerinde kır parti örgütüne büyük bir yardım
olmuştur. Keza onların çabasıyla kooperatifçilik geliştirilmiş
ve emekçi köylülerin siyasi ve kültürel eğitimine katkıda
bulunulmuştur.
Bolşevik
Parti, sovhozların rolünü tarımsal alanda devlet önderliğinin
kaldıracı olarak kavramıştı ve sovhozlar, tarımsal altüst
oluşta önderlik rolünü başarıyla yerine getirdiler ve geniş
köylü kitleleri nezdinde sosyalist ekonominin pratik örneği
oldular.
Sovhozların
görevleri, sadece bu belirttiklerimizle sınırlı değildi. Onlar
aynı zamanda küçük köylü işletmelerine, örneğin hasatta,
ekimde vs. yardımcı oluyorlar, onlara tarım makineleri vs.
sağlıyorlardı. Keza sovhozlar, köylü kitlelerini,
kooperatifçilikten kolhoza geçiş için de siyasi-kültürel olarak
eğitiyorlardı.
Sovhozların
öncü faaliyetlerinden birisi de, traktör konvoylarının ve
giderek de Makine-Traktör İstasyonlarının (MTİ) kurulmasına
öncülük etmeleriydi.
Makine-Traktör
İstasyonlarının kurulması ve anlamı
Tarımın
tamamen kolektifleştirilmesinde ve sınıf olarak kulakların
tasfiyesinde kırsal alanda Sovyet iktidarının dayanağı olan MTİ
çok önemli bir rol oynamıştır.
MTİ,
traktör konvoyları örnek alınarak kurulmuştu. 1928 yılında
Odessa bölgesindeki Şevçenko sovhozundaki traktör konvoyu,
Stalin'in inisiyatifi üzerine ilk MTİ'ye dönüştürülür.
MTİ,
tarımın sosyalist altüst oluşunda, tarımın teknik donanımında
ve kolhoz üretiminin artışında çok önemli bir kaldıraç
olmuştur.
Sovyet
devleti, kolhoz ekonomisinde önderlik rolünü gerçekleştirmek
için tarımsal üretimdeki temel üretim araçlarının toplumsal
mülkiyetini, olanaklarını seferber ederek güçlendirmeye ve
kooperatifsel kolhoz mülkiyetini geliştirmeye çalışmıştır.
Sosyalist devletin bu çabası çok önemlidir, çok anlamlıdır.
Çünkü sosyalizmde devlet, üretim araçlarını kendi mülkiyetinde
tutar ve böylelikle kooperatifsel üretimde özel çıkarların
toplumun çıkarlarına baskın gelmesini engeller. Burada söz
konusu olan, devlet mülkiyetinde olan üretim araçlarıyla
(sosyalist mülkiyetteki üretim araçlarıyla) üretimin
kooperatifsel biçiminin birleştirilmesidir. Bu birleştirme
bağlayıcı önemliydi. Çünkü bu, kırsal alanda kolhoz
üretiminin gelişmesi ve teminat altına alınması için olmazsa
olmaz ön koşuldu. Bu birleştirme, MTİ'nin kuruluşunda da
değerlendirilmiştir.
Bolşevik
Parti MK'sının 29 Aralık 1930 tarihli kararında Makine-Traktör
İstasyonlarının özü şöyle karakterize ediliyordu:
“Büyük
kapsamlı kolektif tarımın Sovyet devleti tarafından örgütlenmiş
biçimi MTİ görünümünde ifadesini buluyor. Yüksek tekniğe
dayanan, kolektif ekonomilerin inşasında kolektif köylerin kendi
faaliyetlerinin proleter devletin örgütleyici ve teknik yardım ve
yönlendirmesiyle en sıkı şekilde bağ içindedir…”
(15).
Görüyoruz
ki MTİ, kırsal alanda sosyalist devletin hem en güçlü bir
kaldıracı ve hem de kolhozların gelişmesinde önemli bir çıkış
noktası olarak değerlendiriliyor.
“Büyük
kolektif tarımın mekanikleştirilmesinin en iyi biçimini Stalin,
Makine-Traktör İstasyonları yapılanmasında buldu. Bu biçim,
kolhoz kitlelerinin kolektif ekonomilerin inşasında kendi
faaliyetlerini sosyalist devletin örgütleyici ve teknik yardımıyla
birleştirdi”
(16).
Sovyet
devletinin bu alandaki faaliyeti de tabii ki mücadelesiz olmamıştır.
Kapitalizmin yeniden inşacıları, MTİ'nin anlamını çarpıtmışlar,
bu istasyonları basit bir kira bürosuna indirgemişlerdir. Stalin,
Troçkistlerin ve Buharincilerin, kapitalizmin bu
restorasyoncularının bu konudaki yanlış anlayışlarını açıklar
ve MTİ'nin Sovyet devleti açısından kırsal alandaki önemini
vurgular.
“…
Birincisi; MTİ, kolhozların çıkarlarını
sosyalist devletin çıkarlarıyla doğrudan bağlar ve bu temelde
kolhoz köylülerinin sosyalist ve komünist toplumun bilinçli ve
aktif kurucuları olmaları için eğitimlerine katkıda bulunur.
İkincisi; Makine-Traktör İstasyonları, kolhoz üretiminin tam
mekanizasyonunu teminat altına almalıdır ve ileri Sovyet
tarımcılığının kazanımlarını geniş çaplı olarak üretimde
kullanmalıdır… Üçüncüsü; Makine-Traktör İstasyonları,
Sovyet devletinin elinde kolektif ekonomilerin planlı
yönlendirilmesi için en önemli kaldıraç olarak hizmet etmelidir.
Bu istasyonlar, kolhozlara üretimlerinin planlanmasında doğrudan
destek olmalıdır, onlara işin örgütlenmesinde ve kolhoz
köylülerinin işe, çalışmaya sosyalist bakış eğitiminde
yardım etmelidir”
(17).
MTİ,
Lenin
ve Stalin’in kooperatifçilik planının temelini oluşturmuştur.
Bolşevik Parti ve bizzat Stalin, MTİ'nin gelişmesi, gelişme
önündeki engellerin yıkılması için gereken tedbirlerin
alınmasını titizlikle denetlemiş, elde edilen sonuçları
ayrıntılı olarak değerlendirmiştir. Bu çok yönlü faaliyetin
sonucudur ki, 1932 yılının başında MTİ'nin sayısı 1400'e
çıkmıştır. Bu istasyonlardaki traktör sayısı 63.300, batöz
sayısı da 27.800 idi. Bu istasyonlar, yine aynı yıl bazında
kolhozların %24,5'ine hizmet sunuyorlar ve kolhozların ekim
alanının %37,1'ni işliyorlardı. 1933 yılı başında MTİ'nin
sayısı 2.466'ya, traktör sayısı 74.800'e, biçerdöver sayısı
2.200'e ve batöz sayısı da 37.000'e çıkar. Bu donanımla
kolektif ekonomilerin %45,8'ine ve ekim alanının da %49,3'üne
hizmet götürülür
(18).
MTİ
inşasının bazı kıstaslara göre durumu
(19)
|
|||
Yıllar
|
1932
|
1937
|
1940
|
MTİ'nin
sayısı
|
2
446
|
5818
|
7
069
|
MTİ'deki
traktör sayısı (1000 adet)
|
74,8
|
365,8
|
435,8
|
Traktörlerin
gücü (1000 beygir gücü)
|
1
077,0
|
6
679,2
|
8
360,0
|
Biçerdöver
sayısı (1000 adet)
|
2,2
|
104,8
|
153,4
|
MTİ
tarafından işlenen kolektif ekonomilerin ekim alanının bütün
kolektif ekonomilerin ekim alanına oranı
|
49,3
|
91,8
|
94,1
|
MTİ
tarafından icra edilen traktör işinin kapsamı (mil. hektar)
|
-
|
202,8
|
225,0
|
Görüyoruz
ki, 1932'den 1940'a 8 sene içinde MTİ'nin sayısı 2,9 misli; bu
istasyonlardaki traktör sayısı 5,8 misli; traktör gücü 7,8
misli, biçerdöver sayısı 69,7 misli artmıştır ve 1932'de MTİ,
kolektif ekonomilerin (kolhozların) ancak %49,3'üne hizmet
götürürken, 1940'da %94,1'ine, yani neredeyse tamamına hizmet
götürür duruma gelmiştir.
Tarımın
tam kolektifleştirilmesi ve bireysel özel çalışmanın kolektif
sosyalist çalışmaya dönüşmesi
Sosyalist
sanayileşmenin yürütülmesi, Lenin ve Stalin’in kooperatifçilik
planının uygulanması ile köylülerin kolhozlara kitlesel
katılımının ön koşulları yerine getirilmiş oluyordu. Nitekim
1929 yılı Sovyet tarımında derin altüst oluşların başladığı
yıl oldu ve orta köylüler, kitlesel olarak kolhozlara –kolektif
işletmelere– girmeye başladılar. Ama bu, kolektifleşme
hareketinin mücadelesiz gerçekleştirildiği anlamına gelmez.
Sovyet devletinin sovhozlar ve kolhozlar vasıtasıyla yaptığı
örnek çalışmaya, MTİ'ye ve de orta köylülerin kitlesel
katılımına rağmen Sovyet kırında sosyalizmin güçleriyle
kapitalizmin güçleri arasında çok çetin bir sınıf mücadelesi
yürütülüyordu; kulaklar, her araç ve yöntemi kullanarak Sovyet
tarımının sosyalist yapılanmasını engellemeye çalışıyorlardı.
Bu mücadelede kulaklarla uzlaşma yanlıları –örneğin
Buharinciler– partinin
doğru politikasının kararlı bir şekilde uygulanmasıyla tasfiye
edilirler.
Bu
mücadele sonucunda Sovyet kırında, üretim araçlarının
toplumsal mülkiyeti temelinde, nitelik olarak yeni olan üretim
ilişkileri gelişir. Bunlar sömürüden kurtulmuş emekçi
köylülerin karşılıklı sosyalist yardımlaşmalarını ve dostça
işbirliğini ifade eden ilişkilerdir.
Sovyet
kırında giderek sosyalist üretim ilişkilerinin hakim kılınmasıyla
tarımda tekniğin ve tarım biliminin tam kullanılması için bütün
ön koşullar da yaratılmış olur.
Sosyalist
devletin, tarımın sosyalist altüst oluşu için attığı
adımların ne denli doğru olduğu hemen görülür. Örneğin
kolhoz hareketinin daha ilk döneminde kolhoz üretiminde yüksek bir
verimlilik elde edilir. Köylü üretim araçlarının bir araya
getirilmesine dayanan kolhoz hareketinin bu aşamasında alınan
üretim sonuçları hayret edici boyutlara varıyordu. Örneğin,
kolhoz hareketinin ilk üç yılında kolhozların ürettiği brüt
tahıl üretimi 50 misli; pazarlanan (meta formundaki) tahıl üretimi
40 misli artarken, aynı dönemde kolektif ekonomilerin ekim alanı
da 40 misli artıyordu. Üretimin artması, kolhoz köylülerinin
maddi yaşam durumunu da iyileştiriyordu.
Tarımdaki
sosyalist altüst oluş ve MTİ, sonuç itibariyle, daha kolhoz
üretiminin ilk aşamasında tarımsal çalışmanın karakterini
temelden değiştirmeye neden oluyordu. Tarımsal alandaki çalışma,
özel çalışma olmaktan çıkarak, toplumsal çalışmaya dönüşüyor
ve giderek Sovyet tarımında, çalışmanın karakterindeki
niteliksel değişmeye paralel olarak, kolhozlarda işin
örgütlenmesinin sosyalist biçimlerinin kullanılmasına
geçiliyordu. (Sosyalist yarış, iş bölümü, ekip sistemi vs.).
Tarımsal
çalışmayı karakterize eden başka bir değişimi de, kolhozların
bütünlüklü ekonomi planlamasına dahil edilmesi, kolhozlarda
planlamanın gelişmesi ve işin sosyalist ilkelere göre
ücretlendirilmesine geçiş oluşturmaktaydı.
Bütün
bu gelişmelere rağmen kolhozların makine ile donanımı ilk
yıllarda nispeten zayıftı. Bu alandaki gelişme ‘30'lu yılların
yarısından itibaren hızlandı. Aşağıdaki veriler bunu
gösteriyor:
- Kolektif ekonomilerde önemli tarımsal işlerin makineleşme oranı (20)İşin cinsi ve % olarak193319371940Yazlık tahıl tarlalarının sürümü22,073,975,0Yazlık tahıl ekimi6,842,552,0Tahılların ve kabuklu mahsullerin hasadı10,439,346,0Bunda biçerdöver ile hasadın payı0,733,643,0İşlenmemiş alanların sürülmesi-83,284,0Kışlık tahıl ekimi7,045,053,0Sonbahar sürümü23,467,472,0
Görüyoruz
ki, kolektif ekonomilerde mekanikleşme '30'lu yılların yarısından
sonra büyük oranlara ulaşmıştır.
Sovyet
kırında “kim kimi” yenecek sorusu cevaplandırılmıştı.
Stalin önderliğinde Bolşevik Parti, kırsal alanda kapitalizmin
unsurları olan bireysel küçük üretimi ve sınıf olarak zengin
köylülüğü, böylelikle bireysel köylü işletmeciliğine
dayanan özel mülkiyeti tasfiye etmişti. Sovyet tarımının
kaderini artık kolhozlar ve sovhozlar (kolektif ve Sovyet tarım
çiftlikleri) belirliyordu. Bu, sosyalist mülkiyetin; sosyalist
üretim ilişkilerinin zaferiydi. Bu, kırsal alanda derin altüst
oluşların başladığı 1929 yılından 6 yıl sonra, 1935'te bütün
köylü işletmelerinin beşte dördünü kolektif ekonomilerde bir
araya getiren bir zaferdi.
Kolhozların
güçlü kılınmasında bizzat Stalin'in önderliğinde hazırlanan
ve kolhoz öncü işçilerinin II. Birlik Kongresi'nde (1935) kabul
edilen Tarımsal Büyük Kolektif Çiftlik Tüzüğü çok önemli
bir rol oynamıştır. Bu tüzük, kolektif ekonomilerde kolhoz
yaşamının anayasası olmuştur. Bu tüzük, kolhozlarda çalışmanın
örgütlenmesinin temel biçimi olarak daimi üretim ekiplerini,
ücretlendirmenin sosyalist ilkesinin bütün yönleriyle
uygulanmasını, kolhozlar ve MTİ arasındaki karşılıklı
ilişkilerin karakterini, üyelik koşullarını, iş disiplinini vs.
belirliyordu
(21).
Sovyet
tarımında mülkiyetin karakteri
Sosyalist
sanayileşme ve bunun kırsal alana yansıması ve tarımın
kolektifleştirilmesi, sonuç itibariyle oldukça kısa bir zamanda
Sovyet kırında gerçekten devrimci ve teknik bir altüst oluşa yol
açtı. Bu altüst oluş sonucunda Sovyet tarımı, sosyalist tarıma
ve dünyanın en büyük ve en çok mekanize olmuş tarımına
dönüştü. Sovyet tarımındaki değişimlerin belirleyici sonucu,
toplumsal ve sosyalist mülkiyetin kırsal alanda yegâne geçerli
mülkiyet olmasıdır, özel bireysel işin yerini toplumsal
sosyalist işin almasıdır. Bu iş, toplumsal biçimi bakımından
sanayi işiyle aynıdır. Bütün bu dönüşümler ilk iki beş
yıllık plan döneminde gerçekleştirilmiştir. İkinci Beş Yıllık
Plan sonunda Sovyet tarımı neredeyse tamamen sosyalistleşmişti.
Örneğin 1938'e gelindiğinde bütün köylü işletmelerinin
%93,5'i kolhozlarda birleşmişlerdi ve bu kolhozlar, ülkenin o
dönemde işlenebilir/ekilebilir alanlarının %99,3'ünü
işliyorlardı.
Tarımın
da sosyalistleştirilmesiyle Sovyet ekonomisinin bütün alanlarında;
sektörlerinde sosyalizm zafere ulaşmış oluyordu; Sovyet ekonomisi
tamamen sosyalist ekonomi olmuştu. Öyle ki, daha 1936'da Sovyet
ülkesinin bütün üretim araçlarının %98,7'si toplumsal,
sosyalist mülkiyet karakterini almıştı.
Ne
var ki, SB'de toplumsal, sosyalist mülkiyet tek boyutlu değildi.
İki boyutluydu. Bu iki boyutluluk sanayi ve tarımın
özelliklerinden kaynaklanıyordu: Sovyet ülkesinde sosyalist
mülkiyetin iki biçimi vardı; devlet mülkiyeti ve kooperatifsel
kolektif ekonomi mülkiyeti (grup mülkiyeti).
Sovyet
Anayasasının 5. maddesinde sosyalist mülkiyetin biçimleri şöyle
tanımlanır:
“SSCB'de
sosyalist mülkiyet, ya devlet mülkiyeti (halkın mülkiyeti)
biçimine ya da kooperatifsel-kolektif ekonomi mülkiyeti (tek tek
kolektif ekonomilerin mülkiyeti, kooperatifsel birliklerin
mülkiyeti) biçimine sahiptir”
(22).
Temel
üretim araçları ve ülkenin bütün maddi zenginlikleri, bütün
emekçilere ait olduğu için devlet mülkiyeti, sosyalist mülkiyetin
en yüksek/gelişmiş biçimidir. Sovyet Anayasasının 6. maddesinde
devlet mülkiyetinin kapsamı şöyle tanımlanır:
“Toprak,
onun zenginlikleri, sular, ormanlar, işletmeler, fabrikalar, (maden)
ocakları, madenler, deniz, su ve hava yolu, bankalar, posta ve
telgraf, devlet tarafından örgütlenen tarımsal büyük işletmeler
(Sovyet çiftlikleri, MTİ vs.), belediye işletmeleri, şehirlerdeki
ve sanayi yerlerindeki evler devlet mülkiyetidir, yani halkın
malıdır”
(23).
Bu
demektir ki, SB'de önemli üretim araçları ve ülkenin bütün
zenginlikleri, devletin elinde toplanmıştır. Bu devlet, sosyalist
bir devlettir, proletarya diktatörlüğüdür ve sosyalist devlette,
başında komünist partinin bulunduğu işçi sınıfı, önder
güçtür ve bu önder güç, devlet mülkiyetinin akıbetini
belirler.
Daha
1936 yılında üretim fonunun %90'ı devlet mülkiyetindeydi.
Sanayide
olduğu gibi sosyalist tarımda da belirleyici önderlik rolü devlet
mülkiyetindeydi. Önderlik rolünü belirleyen özelliklerden birisi
topraktı ve toprak devlet mülkiyetindeydi. Böylelikle devlet
mülkiyetinde (sosyalist mülkiyette) olan toprak, sovhozların ve
kolhozların tarımsal üretimlerinin temelini oluşturuyordu.
Proletarya diktatörlüğü, toprağın kullanım hakkını, yasaya
göre, ebedi ve ücretsiz olarak kolhozlara veriyordu.
Sovhozlar
kırsal alanda sosyalist işletmelerin en önemli biçimini
oluşturuyorlardı. Bunun içindir ki sovhozlar, tarımsal üretimin
en büyük fabrikaları; sosyalist tarımın öncü gücü olarak
tanımlanırlar.
Tarımsal
üretimde devlet mülkiyetinin önder rolünü belirleyen bir noktayı
da MTİ oluşturur. Sovhozlar gibi MTİ da sosyalist devlet
işletmeleriydi. Bu istasyonlar, kolhozların işletmeciliği içeren
işlerini üstleniyorlardı ve bu temelde de devletin kolhoz
üretimindeki önder rolünü teminat altına alıyorlardı. İkinci
Beş Yıllık Planın son döneminde MTİ'nin, kolhoz üretiminin
temel üretim araçlarındaki –traktörler, tarımsal makineler
vs.– payının yaklaşık %80 olması, bu istasyonların rolünü
ve önemini yeteri kadar açıklıyor.
“Böylelikle
toprak, sovhozlar ve MTİ, Sovyet devletine, tarımda devlet
mülkiyetinin önder rolünün gerçekleşmesi için ve dolayısıyla
kolhozların devlet tarafından yönlendirilmesinin gerçekleşmesi
için çok önemli araç olarak hizmet ediyorlar” (24).
Kolhozların
mülkiyet biçimine gelince: Kooperatifsel işletmeler, “şayet
devlete, yani işçi sınıfına ait olan toprak üzerinde
kurulmuşlarsa ve (devlete, yani işçi sınıfına ait olan) üretim
araçlarıyla donatılmışlarsa sosyalist işletmelerden farklı
olmayan”(Lenin) işletmelerdir.
Emekçi
köylülüğün ezici çoğunluğu kolhozlarda birleşmişlerdi ve
kolhozlar da üretim araçlarının toplumsal mülkiyetine
dayanıyorlardı. Sovyet Anayasasının 7. maddesinde kolektif
ekonomilerdeki ve kooperatifsel örgütlenmelerdeki mülkiyet durumu
şöyle tanımlanıyor:
“Canlı
ve cansız envanter ile kooperatifsel örgütlenmelerdeki ve kolektif
ekonomilerdeki toplumsal işletmeler, kolektif ekonomiler ve
kooperatifsel örgütlenmeler tarafından üretilen ürün ve onların
toplumsal binaları, kolektif ekonomilerin ve kooperatifsel
örgütlenmelerin toplumsal, sosyalist mülkiyetini oluştururlar”
(25).
Demek
oluyor ki, karakter bakımından kolektif ekonomilerde (kolhozlar) ve
kooperatifsel örgütlenmelerde mülkiyet, devlet mülkiyeti tipinde
bir mülkiyettir. Bu türden mülkiyet, sosyalist mülkiyetin daha
basit bir biçimini ifade ediyor.
“Aynen
devlet sanayi işletmelerinde olduğu gibi, kolhozlarda da üretim
araçlarına ve gereçlerine ortak olmayan insan yoktur. Kolhoz
üyelerinin her biri, devlete ait olan ve kolhoza ebediyen verilmiş
olan toprakta, kolektif ve devlet mülkiyetinde olan üretim araçları
ve gereçleriyle çalışırlar. Aynen sanayi işletmelerinde olduğu
gibi kolhozlarda da iş, doğrudan toplumsal iş bazında icra edilir
burada işin (emeğin,
çn.)
sosyalist ücretlendirilmesi ilkesi geçerlidir. Kolhozlar,
genişletilmiş sosyalist yeniden üretimin yasalarına göre
gelişirler”
(26).
Sayıların
dili:
İşin
verimliliği açısından
(27)
|
|||
Dönemler
|
Köylü
ekonomilerinde
|
Kolhozlarda
|
|
(1922-1925)
|
1933
|
1937
|
|
Kişi
ve iş günü başına tahıl üretimi (kg)
|
31,1
|
57,8
|
98
|
Köylü
işletmelerinde iş verimliliğine
oranla
kolhozlardaki iş verimliliği (%)
|
100,0
|
186,0
|
315,0
|
Burada,
kolhoz ekonomilerinin, bireysel köylü ekonomilerine nazaran ne
denli verimli olduklarını, aynı zamanda kolhozlarda üretim
verimliliğinin sürekli arttığını görüyoruz. Bu artış,
1933-1937 arasında %69,5 oranına varıyordu.
- Daha sonraki yıllarda kolhozlarda iş verimliliğinin artışı şöyleydi (28)Kolhozlarda194019501953195519561940=100100991151361461950=100-100116138148
1950'deki
durum, savaşın tahribatının sonuçlarından birisidir. 1956'ya
gelindiğinde iş verimliliği hem 1940'a hem de 1950'ye nazaran
yaklaşık 1,5 misli artmış oluyordu.
Üretim
artışı açısından
(29)
- yıllık ortalama ve %
|
|||||
Ülkeler
|
SSCB
|
ABD
|
Almanya
|
||
Dönemler
|
1933/37
|
1909/13
|
1933/37
|
1909/13
|
1933/37
|
Buğday
üretimi
|
16.9
|
1.9
|
-0.4
|
4.4
|
-2.3
|
Pamuk
üretimi
|
16.0
|
9.0
|
8.9
|
-
|
-
|
Büyükbaş
hayvan
|
9.3
|
-0.9
|
-1.2
|
-0.2
|
1.2
|
Domuz
|
27.3
|
-0.8
|
-7.0
|
2.3
|
0.6
|
Burada
tarımda sosyalist ve kapitalist sistemlerin karşılaştırılmasını
görüyoruz dersek, abartmış olmayız. Üretimdeki artış
oranları, sosyalist tarımın kapitalist tarıma olan üstünlüğünün
açık ifadesidir.
Bu
gelişmenin başka türlü bir ifadesini de SB'nin kendi ihtiyacını
kendi üretimiyle karşılamasında görüyoruz. Sanayi ve tarımın
gelişmesi sonucu, örneğin 1928'de traktör ihtiyacının ancak
%24,6'sını kendi üretimiyle karşılayan SB, 1932'de traktör
ihtiyacının tamamını kendi üretimiyle karşılar hale gelmişti.
Buğday ihtiyacının 1928'de %99'unu, 1932'de tamamını; pamuk
ihtiyacının 1926'da %66,8'ini, 1932'de %98,4'ünü ve 1937'de
tamamını, süper fosfatın 1928'de %72'sini ve 1932'de de tamamını
kendi üretimiyle karşılar hale gelmişti (30).
Brüt
tahıl üretimi ve pazar payı açısından
(31)
|
|||||
Toplam
üretim
|
Pazar
üretimi
|
Pazar
üretiminin payı,%
|
|||
1927
|
|||||
Mil.
Pud*
|
%
|
Mil.
pud
|
%
|
Mil.
Pud
|
|
Sosyalist
ekonomi
(Sovhozlar+kolhozlar)
|
80
|
1,7
|
37,8
|
6
|
47,2
|
Sovhozlar
|
-
|
-
|
-
|
-
|
-
|
Kolhozlar
|
-
|
-
|
-
|
-
|
-
|
Kulaklar
|
617
|
13,0
|
126,0
|
20,0
|
20,0
|
Orta
ve küçük köylüler
|
4
052
|
85,3
|
466,2
|
74,0
|
11,2
|
Bireysel
köylü işletmeleri
|
-
|
-
|
-
|
-
|
-
|
Toplam
|
4
749
|
100,0
|
630
|
100,0
|
13,3
|
1940
|
|||||
Sosyalist
ekonomi
(Sovhozlar+kolhozlar)
|
5
772,8
|
99,5
|
2
224,7
|
99,8
|
38,5
|
Sovhozlar
|
535,1
|
9,2
|
244,4
|
11,0
|
45,7
|
Kolhozlar
|
5
237,7
|
90,3
|
1
980,3
|
88,8
|
37,8
|
Kulaklar
|
-
|
-
|
-
|
-
|
-
|
Orta
ve küçük köylüler
|
-
|
-
|
-
|
-
|
-
|
Bireysel
köylü işletmeleri
|
26,5
|
0,5
|
4,7
|
0,2
|
18,0
|
Toplam
|
5
799,3
|
100,0
|
2
229,4
|
100,0
|
38,5
|
*) 1 Pud=16,38 kg.
|
Bu
tablo birkaç gerçeği bir arada gösteriyor:
1927'de
tahıl üretimindeki %1,7'lik payıyla tamamen önemsiz olan
sosyalist ekonomi, 1940'ta tamamen belirleyici oluyor. Buna paralel
olarak 1927'de tahıl üretiminin %98,3'ü özel mülkiyet bazında
üretilirken, 1940'da üretimin %99,5'i sosyalist mülkiyet bazında
gerçekleştiriliyordu.
Kolhozlarda
önemli tarımsal işin mekanizeleştirilme oranı açısından
(32)
|
|||||
Yıllar
ve % olarak
|
1935
|
1940
|
1945
|
1953
|
1956
|
Tarla
sürmek
|
|||||
Nadas
sürme
|
57
|
83
|
64
|
97
|
98
|
Kış
sürmesi
|
48
|
71
|
64
|
98
|
99
|
Ekim
|
|||||
Tahıl
|
20
|
56
|
36
|
91
|
95
|
Pamuk
|
23
|
81
|
71
|
97
|
98
|
Şeker
pancarı
|
43
|
93
|
75
|
95
|
96
|
Patates
|
0,3
|
4
|
1
|
25
|
46
|
Hasat
|
|||||
Her
cinsten makineler ile tahıl hasadı
|
22
|
46
|
27
|
80
|
87
|
Bu
verilerden, belirtilen tarım çalışmalarının tamamen
mekanizeleştirildiğini görüyoruz.
- Makine-Traktör İstasyonlarının gelişmesi açısından (33)Yıllar193219401945195019531956MTİ'nin sayısı (yıl sonu) 10002,47,17,58,49,08,7*MTİ tarafından işlenen kolhoz tarlaları % olarak499488979999,7MTİ çalışanları/yıllık ortalama 100014453740570511672953Traktör sayısı, 1000 adet7255739473910071178MTİ'nin yaptığı işler, mil. hektar (sürmek üzerinden hesaplama)23227118318486642Tahıl kombinaları ile hasat, mil. hektar0,14217508393*)Yeni kurulan kolhozlara katılımdan dolayı veya birleştirmelerden dolayı MTİ’nin sayısı azalmıştır.
Bu
veriler de, tarımda makineleşmenin ve sosyalizmin zaferini
gösteriyor.
Tabloya
göre:
1928'den
1956'ya:
1-Kolhoz
sayısı 2,5 misli; bunun içinde Artel sayısı keza 2,5 misli;
kolhoz çiftliği (köylü ailesi) sayısı 49,7 misli; ekim alanı
108,5 misli artmıştır.
1932'den
1956'ya:
2-Gerçekleştirilen
iş birimi 2,8 misli; kolhozların bölünmez fonları yaklaşık 21
misli ve parasal gelirleri de 20,6 misli artmıştır.
3-Köylü
işletmelerinin kolektifleştirilmesi 1928'de sadece %1,7
oranındayken bu, 1932'de %61,5 oranına çıkmış ve 50'li yılların
başında köylü işletmelerin hemen hemen hepsi
kolektifleştirilmiştir. Tabii ki, ekim alanları da aynı paralelde
kolektif ekonomiye dahil edilmiştir.
Bu
ve daha önceki veriler, Sovyet tarımının kolektifleştirilmesinin
‘30'lu yılların ortasında tamamlandığını ve tarımda
sosyalist mülkiyetin geçerli kılındığını; üretimin
genişletilmiş sosyalist yeniden üretim bazında
gerçekleştirildiğini gösteriyor.
Kolektifleşme
Hareketi ve Görüş Ayrılıkları
SB'de
köylülük sorununun ele alınışı, kırsal alanda sosyalizmin
inşası için atılan adımların doğruluğunun veya yanlışlığının
aynasıdır. Bu alanda öne sürülen görüşler, kırsal alanda
sosyalizmin inşası üzerine verilen mücadeleyi göstermektedir.
Bolşeviklerin köylü sorununu ele alışı ve köylülük üzerine
politikalarını söylemden pratiğe geçirmeleri, aynı zamanda
parti çizgisinden sapmalara karşı ideolojik ve teorik
mücadelelerin de doğrudan bir ifadesidir.
Köylü
sorununun nasıl ele alındığını partinin temel üç sloganında
görmekteyiz.
Bu
konuda Stalin şöyle diyor:
“Lenin,
‘her devrimin temel sorunu devlet iktidarı sorunudur’ der.
(aç. Stalin)...
İktidarı elinde tutan hangi sınıftır ya da hangi sınıflardır,
devrilmesi gereken hangi sınıftır ya da hangi sınıflardır?
İktidarı alması gereken hangi sınıftır ya da hangi sınıflardır,
işte ‘her devrimin en temel sorunu’ budur.
Devrimin
şu ya da bu aşaması boyunca geçerli olan partinin temel
stratejik sloganları, Lenin’in bu ana tezine dayanmazlarsa, temel
sloganlar olarak tanımlanamazlar.
Temel
sloganlar, ancak sınıf güçlerinin Marksist incelemesine
dayanırlarsa; devrimci güçlerin sınıf mücadelesi cephesindeki
düzenlenmesinin doğru bir şemasını çiziyorlarsa; kitlelerin,
devrimin zaferi için mücadele cephesine doğru, iktidarın yeni
sınıf tarafından ele geçirilmesi için mücadele cephesine doğru
ilerlemesini kolaylaştırıyorsa; büyük halk yığınları içinde
derlenmiş ve bu görevin yerine getirilmesinde zorunlu olan geniş
ve güçlü bir siyasal ordunun oluşması için partiye yardım
ediyorlarsa doğru olabilirler”
(35).
Burada
köylülük sorunu, bir iktidar sorunu olarak ele alınıyor ve aynı
zamanda devrimin aşamaları; şu veya bu aşaması boyunca geçerli
olan temel sloganlardan bahsediliyor.
Köylülük
sorununun ne denli bağlayıcı önemi haiz temel bir sorun olduğunu
görmek için, devrim aşamalarını ve her bir aşamaya tekabül
eden temel sloganların içeriğini kavramak gerekir.
Demek
oluyor ki temel slogan, söz konusu devrim aşamasının siyasal
içeriğini geniş yığınlara yansıtmak zorundadır. Bu anlamda;
Birinci
slogan:
“1905 Devrimi yenilgiye uğramasına rağmen, devrimimizin birinci
aşamasında ‘burjuva demokratik devrimin zaferi için burjuvaziyi
tarafsızlaştırarak çara ve büyük toprak sahiplerine karşı
bütün köylülük ile birlikte’ sloganı tamamen doğru bir
slogandı”
(36).
Lenin
tarafından formüle edilen bu slogan, Rusya’da burjuva-demokratik
devrim sürecinde geçerli temel slogandı (37).
İkinci
slogan:
“Devrimin
ikinci
aşamasındaki sloganımız,.. ‘proletaryanın iktidarı için orta
köylülüğü tarafsızlaştırarak, yoksul köylülükle birlikte
ve kırda kapitalizme karşı”
(38) mücadele
(39).
Bu
her iki slogan, iki devrime; burjuva-demokratik devrime ve sosyalist
devrime tekabül eden, birbirinden farklı temel sloganlardır. İki
temel slogan arasındaki farklı Stalin şöyle vurgular:
“Partinin
stratejik sloganları, ancak sınıf güçlerinin Marksist analizi
açısından ve devrimin zaferi için, iktidarın yeni sınıfın
elinde yoğunlaşması için mücadele cephesindeki devrim güçlerinin
doğru düzenlenmesi açısından değerlendirilebilir...
Lenin,
burjuva-demokratik devrimin hazırlanma dönemindeki birinci
stratejik slogan ile Ekimin hazırlanma dönemindeki ikinci stratejik
slogan arasındaki derin farkı birçok kez belirtmiştir:
Birincisinde slogan mutlakıyete karşı bütün
köylülükle
birlikte; ikincisinde slogan, burjuvaziye karşı yoksul
köylülükle
birlikte”
(40).
Üçüncü
slogan, sosyalizmiz inşasıyla ilgilidir:
“Partinin
VII. Kongresinde Lenin’in formüle ettiği üçüncü slogan:
Yoksul köylülüğe dayanarak ve orta köylüyle sağlam bir ittifak
kurarak sosyalizmin inşası için ileri”
(41).
Köylülüğe
ilişkin olarak bu üç temel slogan, somut durumun somut analizini
ifade ediyor ve yığınlar tarafından da anlaşılıyordu. Bu
sloganlarla Bolşevik Parti, Rus köylüsünü, devrimin her bir
aşamasında (burjuva-demokratik devrim ve sosyalist devrim) ve
sosyalizmin inşasında sınıf düşmanlarına karşı örgütlemiş
ve mücadeleye seferber edebilmiştir. Rusya’da devrim ve sosyalist
inşada köylülüğün oynayabileceği rol bu sloganlarda ifadesini
bulmuştur. Ama aynı görüşte olmayanlar da vardı
(42).
Köylülük
sorununda Bolşevik Parti’de “sol” (Troçkist) ve sağ
(Buharinist) sapmalar olmuştur. Stalin önderliğinde Bolşevik
Parti, her iki sapmaya karşı sürdürülen mücadeleyle kırsal
alanda sosyalizmin başarıyla inşasının önünü açmıştır.
Bu
sapkınlar neyi
savunuyorlardı?
Köylülük
ve Troçkist ‘sol’ sapkınlık
Yegâne
varoluş gücü Marksizme düşmanlıktan ibaret olan Troçki,
köylülüğe güvensizliğini defalarca açıklanmıştır. Troçki
açısından demokratik devrim de bir safsataydı. Troçki açısından,
koşullar nasıl olursa olsun, sadece işçi sınıfı devrimci
potansiyele sahipti ve sosyalist devrimi gerçekleştirebilirdi. Bu
mücadelede köylülüğün, en fazlasıyla, devrimci mücadeleyi
engelleyici bir potansiyeli olabilirdi. Troçki açısından köylü,
mülk sahibinden öte bir anlam taşımıyordu.
Demokratik
ve sosyalist devrimde (ilk iki slogan) köylülüğün oynadığı
rolden ders çıkartmayan ve sapkın düşüncesini gözden
geçireceğine derinleştiren Troçki, sosyalizmin inşa sürecinde
köylüyü, kapitalizmin yeniden inşasının unsuru olarak
görmüştür. Troçki ve Troçkistler, köylülüğün hemen
tamamını güvenilmez, gerici bir yığın olarak
değerlendirmişlerdir. Bu nedenle de köylülük ile ittifakı, Ekim
Devrimi öncesinde ve sonrasında (hâlâ
da) sürekli reddetmişlerdir.
Köylülükle
çatışmaya girmek, her koşul altında sosyalist devrim ve sürekli
devrim talebini öne sürmek ve tek ülkede sosyalizmin inşasının
mümkün olmadığına inanmak, Troçki’nin maceracı, sübjektif
siyasi anlayışını karakterize eden önemli bir göstergedir.
Her
halükarda, maceraperest Troçki ve onunla birlikte hareket eden
Zinovyev XIV. Parti Konferansında (Aralık 1925) partiyi kırsal
alanda tam kolektifleştirme için zorlama politikası gütmüşlerdir.
Bu konferansta “SSCB’de
sosyalist inşanın olasılığını reddeden Troçkistlerin Menşevik
‘sürekli devrim’ teorisi” mahkum
edilmiştir
(43).
Maceracı
politikası mahkum edilen Troçki ve yandaşları, çürük
silahlarla karşı saldırıya geçmişler, kolektifleştirmenin çok
geç ele alındığını, parti ve Stalin’in kulakların (zengin
köylülük) tanımadıklarını, ellerindeki tahılı saklayarak,
devlete satmayarak şehirleri ve kızıl Ordu'yu açlığa mahkum
edeceklerini yaymışlardır.
Bunların
nesnel gerçeklikle uzaktan yakından hiçbir ilişkisi yoktu.
Troçki’nin maceracı politikası yaşama geçirilmiş olsaydı bu,
SB'de sosyalizmin inşa edilmemesi, proletarya diktatörlüğünün
yıkılması anlamına gelecekti.
Dönemin
özelliklerini Stalin’in şu sözlerinden anlıyoruz:
“1926-1927
döneminde Zinovyevist-Troçkist muhalefet, kulaklara karşı derhal
saldırıya geçilmesi politikasını partiye kabul ettirmeye
çalışıyordu. Parti, ciddi kişilerin mücadelecilik
oynamayacaklarını (saldırıyla şaka
yapılmayacağını, çn) bildiği için,
böyle bir tehlikeli serüvene girişmedi. Kulaklara karşı
mücadele, ciddi bir sorundur. Bu sorun, kulaklara karşı
anlayışlarla birbirine karıştırılmamalıdır. Bu sorun,
kulaklara karşı mücadele ile kulakları arada bir tırmalama
politikasıyla da karıştırılmamalıdır. Zinovyevist-Troçkist
muhalefet, bu politikayı partiye kabul ettirmek için çaba
harcamıştır. Kulaklara karşı mücadeleyi geliştirmek demek,
onun sınıfsal niteliğini ortadan kaldırmak demektir. Bu amacı
gütmeyen saldırı, boş bildirilerden, tırnaklamalardan,
gevezeliklerden başka bir şey olmaz, gerçek Bolşevik saldırı
olmaz. Kulaklara karşı bir saldırı yürütmek, eyleme ciddi
hazırlanmak ve kulaklara, bir daha doğrulamayacağı bir darbe
indirmek demektir. Bundan 5 veya 3 yıl önce böyle bir mücadeleye
girişip de başarı umabilir miydik? Hayır, umamazdık.
Gerçekten,
kulaklar 1927’de 600 milyon pud'dan fazla buğday üretiyorlardı
ve bu toplamdan tarım bölgelerindeki satılanın dışında 130
milyon pud buğdayı pazara sunuyorlardı. Bu, hesaba katmak zorunda
olduğumuz oldukça önemli bir güçtü ve kolhoz ve sovhozlarımız
o yılda ne kadar üretiyorlardı? 35 milyon pud kadarı satışa
sunulan 80 milyon pud buğday. Söyleyiniz, o sıra, kulakların
ürettiği satılık buğdayın yerine kolhozlarla sovhozların
üretimini koyabilir miydik? Açık ki koyamazdık.
Öyleyse,
bu durumda kulaklara karşı kesin bir saldırıya geçmek ne anlam
taşırdı? Bu durumda böyle bir mücadele, hiç kuşku yok ki
kulakların durumunu güçlendirecek ve ülkeyi buğdaysız
bırakacaktı. Bu nedenden dolayı o tarihte, Zinovyevist-Troçkist
muhalefet maceracı anlayışlarına karşın, kulaklara karşı
kesin saldırıya geçemezdik, geçecek durumda değildik”
(44).
Troçkist
sapkınlık partide köylülüğe karşı belirleyici politika
olsaydı ve yaşama geçirilseydi bu, Ekim Devriminin, proletarya
diktatörlüğünün sonu demekti. Çünkü bu durumda köylülüğün
önemli bir kısmına karşı yeni bir iç savaş başlatılacaktı.
Sapkın
Troçki’nin politikası köylülük ile böyle bir çatışmayı
öngörmekteydi. Başka türlü de olamazdı. Çünkü bu, Troçki’nin
“sürekli devrimi” anlayışının doğrudan bir sonucudur. Bu
“devrim” anlayışı, köylülüğün devrimci potansiyelini
reddeden ve tek ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olmayacağı
üzerinde yükselen bir anlayıştır.
Daha
önceki makalelerde birkaç kez belirttiğimiz gibi, devrime
inançsızlığın abidesi Troçki “Avrupa
proletaryasının doğrudan siyasi desteği olmaksızın Rusya’nın
işçi sınıfı, iktidarda kalamayacak ve geçici hakimiyetini
sürekli sosyalist diktatörlüğe dönüştüremeyecektir. Bundan
bir an dahi olsun şüphemiz olmamalıdır” (“Unsere
Revolution”); “...devrimci
bir Rusya’nın tutucu bir Avrupa karşısında ayakta
kalabileceği... umutsuz bir inançtır”
(45); veya
“Çoğunluğu
köylü nüfusu olan geri bir ülkede bir işçi hükümetinde
çelişkiler, sadece uluslararası ölçekte,.. dünya proleter
devrimi (ile) çözülebilir”
(46) görüşlerini savunuyordu.
Sovyet
kırında sosyalizmin inşası, aynı zamanda bu anlayışlara,
sapkınlıklara karşı mücadelenin de bir sonucuydu.
Dönemin
muhalefetinin önde gelenlerinden Zinovyev, “orta
köylülüğün... en azından tarafsızlaştırılması
gerektiğinden”, Troçkist
Preabrashenski, sanayide sosyalizmin inşası için köylülüğün
acımasızca sömürülmesi gereken bir “sömürge”
olduğundan, yine Troçkist Smirnov da orta köylülükle iplerin
koparılmasından bahsediyorlardı.
Smirnov
şöyle diyordu: “Bütçemiz,
beş milyarlık bütçemizin en büyük kısmı sanayi için
harcanacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Çünkü bizim
açımızdan, kaçınılmaz yok oluşa doğru gitmektense, orta
köylülük ile çatışmayı göze almak daha iyidir”
(47).
VIII.
Parti Kongresinde Lenin, orta köylülüğü tarafsızlaştırma
sloganı yerine köylülüğün bu kesimiyle ittifakı gündeme
getiriyordu. 6 sene sonra XIV. Parti Kongresinde Zinovyev hâlâ
orta köylülüğün tarafsızlaştırılmasından bahsediyor.
1927’de
Troçkist “platform”, Smirnov’un sözlerinden de anlaşıldığı
gibi, orta köylülük ile iplerin koparılmasını, devrimin
kurtarılmasının aracı olarak öneriyor.
Devrim
ve sosyalizmin zaferine inanmayanların devrimi ve sosyalizmi
kurtarma çabaları böyle. Kundakçının itfaiyeci rolünü
üstlenmesi!
Stalin
böylesi ‘kurtarıcılar’ üzerine şöyle der:
“Bütün
bu olumsuzluğu yapmak için bilinçli çaba harcadı diye muhalefeti
suçlamak benden uzak olsun. Ama burada esas olan, muhalefetin
arzuları ve çabaları değildir. Burada esas olan, orta köylülük
ile çatışma muhalif politikasının kaçınılmaz olarak
beraberinde getireceği sonuçlardır. Krilov’un “Keşiş ve Ayı”
masalında ayının başına gelenlerin aynısı muhalefetin başına
geliyor. Tabii ki ayı, ağır bir taşla dostunun, keşişin
kafasına vururken onu sadece, münasebetsiz bir sinekten kurtarmak
istemişti. Onun arzuları en dostça arzulardı. Buna rağmen ayının
dostça arzularından asla dostça bir sonuç çıkmadı; sonuç
keşişin ölümüydü. Tabii ki muhalefet devrim için her şeyin
yolunda olmasını istiyor. Ama bunun için, devrimi yok edecek,
köylülüğü ve işçi sınıfını yok edecek, bütün inşa
faaliyetimizi boşa çıkartacak araçlar öneriyor. Muhalefetin
‘platformu’, işçi sınıfı ile köylülük arasındaki
ittifakı paramparça etme platformudur, bütün inşa çalışmamızı
boşa çıkartma platformudur. Sanayileşmeyi boşa çıkartma
platformudur” (48).
Ancak
1929 yılında durum, proletarya diktatörlüğü lehine değişir.
Artık ülke, köylülüğün kolektifleştirilmesine geçecek duruma
gelmiştir, büyük köylülüğe (kulaklara) karşı, onu sınıf
olarak yok etmeye yönelik saldırıya geçmenin koşulları
oluşmuştur. 1927’de mümkün olmayan 1929’da mümkün olmuştur.
Stalin bunu şöyle açıklar:
“Şimdi
işler ne durumdadır? Şimdi artık kulaklara darbe indirmek için
onun direncini kırmak, onun sınıfsal niteliğini ortadan
kaldırarak yerine kolhozların ve sovhozların üretimini koyabilmek
için yeterli maddi temelimiz vardır. Bilindiği gibi 1929’da
kolhozlarda ve sovhozlarda buğday üretimi, 400 milyon pud'dan az
olmamıştır. (Yani 1927’deki büyük köylü ekonomisinin toplam
üretiminden 200 milyon pud eksik). Yine bilindiği gibi, 1929’da
kolhozlar ve sovhozlar 130 milyon pud buğdayı pazara sunmuşlardır.
(Yani büyük köylülüğün 1927’de sunduğunun üstünde bir
miktar). Yine bilindiği gibi, 1930’da kolhozların ve sovhozların
toplam üretimi 900 milyon puddan az olmayacaktır (yani kulakların
1927’deki toplam üretimini aşacaktır) ve kolhoz ve sovhozların
aynı yıl içinde pazara sunacakları buğday miktarı, en az 400
milyon pud olacaktır (yani kulakların 1927’de sunduğundan çok
daha fazla).
İşte
yoldaşlar, durum, bugün böyledir. İşte ülkenin ekonomisinde
meydana gelen değişmeler bunlardır.
Gördüğünüz
gibi, şimdi artık kulak üretiminin yerine
kolhoz ve sovhoz üretimini yerleştirebilmek
için bir maddi temele sahibiz. İşte bu nedenle kulaklara karşı
mücadelemiz şimdi artık yadsınamaz bir başarıyla gelişmektedir.
Şayet kulaklara karşı kısır sözlerle yetinmeyip, onlarla
mücadele etmek istiyorsak, böyle hareket etmemiz gerekir.
İşte
bu nedenlerden dolayı, son zamanlarda, kulakların sömürücü
eğilimlerini sınırlama
politikasından, kulakları
sınıf olarak ortadan kaldırma politikasına
geçmiş bulunuyoruz”
(49).
Bu
dönemde “sol” sapkın Troçki, doğru politikadan sapılması,
Sovyet kırında sürdürülen sınıf mücadelesinin ve sosyalizmin
inşasının akamete uğratılması için elinden geleni yaptı.
Örneğin 1930’da (Mart) SBKP(B) üyelerine açık mektubunda,
‘kulaksızlaştırma politikasından
vazgeçilmesini, kulakların sömürücü eğilimlerinin bir dizi yıl
boyunca kontrol altında tutulmasını, kulaklarla, sabit fiyatlar
üzerinden ürünlerini satmaları için bir anlaşma sisteminin
geliştirilmesini’ talep ediyordu.
1925’te
kulakların yok edilmesinde, kolektifleştirmede çok geç
kalındığından bahseden Troçki hazretleri, 1930’da kulakların
sınıf olarak ortadan kaldırılmasına karşı mücadele ediyordu.
Bu konuda Stalin:
“Her
zaman söyledik: ‘Sol’lar, sağ politikalarını solcu sözlerle
maskeleyen aynı sağcılardır. Bugün ‘sol’ların kendileri,
bizim dediklerimizi doğruluyorlar. Geçen yılın Troçkist
Bulletin’ini alınız. Ne istiyor bu Troçkist baylar? Ne
yazıyorlar? Neden ibaret onların ‘sol’ programları?
İstemeleri: sovhozların
dağıtılması,
çünkü verimli değillermiş.
Kolhozların en büyük kısmının dağıtılması. Çünkü onlar
yapay oluşumlarmış. Kulakları yok etme politikasından
vazgeçilmesi, imtiyazlar politikasına geri dönülmesi ve tüm bir
dizi sanayi işletmelerimizin imtiyaz sahiplerine yeniden verilmesi.
Çünkü onlar verimli değillermiş.
İşte bu aşağılık korkakların ve teslimiyetçilerin programı
SSCB’de kapitalizmin yeniden inşası için karşı devrimci bir
program”
(50).
Troçki,
kolhozların -kolektif tarım işletmeleri- dağıtılmasını
1932'de yayımlanan “Sovyet Ekonomisi Tehlike”de
broşüründe bizzat talep etmekteydi:
Okuyalım:
“1933
yılı kolektif tarımın teknik, ekonomik ve kültürel yardım
kaynaklarıyla uyumluluk içine getirilmesine hizmet etmelidir. Yani
en çok var olma yeteneğine sahip kolektiflerin seçimi, yeniden
biçimlendirilmesi esas köylü kitlelerinin, öncelikle de yoksul
köylülerin tecrübe ve istekleri temelinde olmalıdır. Aynı
zamanda, kolektif işletmelerden ayrılmak için tarımda
sarsıntıları en az ölçüyle sınırlandıran koşulların
hazırlanması...”
(51).
Bu
yazının yayımlandığı dönemde (1932) SSCB'nde bütün köylü
işletmelerinin yüzde 61,5'i kolhozlarda örgütlenmişti. SSCB'nin
dostları ve düşmanları bu gelişme karşısında adeta
şaşırmışlardı. Böylesi bir başarının dost ve düşman
tarafında kabul edildiği bir dönemde Troçki, kolhozların
dağıtılmasından bahsediyor. Yani bu bir “ruhsal yorgunluk”
değilse nedir? Böyle bir ortamda Troçki'nin köylülerin
kolhozlardan ayrılması talebi karşı devrimcilik değil de nedir?
Açık
ki Troçki, Stalin ve SBKP(B) sonrasını düşünmektedir. Pyatakov
ve diğerlerine karşı davada (Moskova Yargılamaları 1937) Radek,
Troçki'nin bir mektubundan bahseder. Radek 24 Ocak 1937'de sabah
sorgulanmasında Troçki'nin söz konusu mektubunda ”Tarım
politikası alanında kolhozların dağıtılması gerektiği
sorununu tamamen açık bir biçimde ortaya koymaktaydı”
der. Burada söz konusu olan tek başına kolhozların dağıtılması
değilir. Troçki, SSCB'nin yenilgisinden, kapitalist ülkelerin
toprak talebinden bulunacaklarından, tazminat isteyeceklerinden,
yabancı sermaye için tavizlerin verilmesi gerektiğinden vs. ve
bunların yerine getirilmesinden bahseder.
Köylülük
ve Buharinistler (sağ sapkınlık)
Troçkist
‘sol’ sapkınlar, SB'de sosyalizmin inşa sürecinde
kapitalizmin, kapitalist ilişkilerin gücünü abartıyorlardı.
Buna karşı Buharinist sağ sapkınlar da kapitalizmin ve kapitalist
ilişkilerin gücünü küçümsüyorlardı.
Troçkist
sapkınlar, Avrupa’da başarılı devrimlerin katkısı olmaksızın
SB’nin kendi gücüne dayanarak sosyalizmi inşa edebileceği
olasılığını reddediyorlardı. Buna karşın, Buharinist
sapkınlar ise kulaklar da dahil bütün köylülükle ittifakı ve
kulakların sosyalistleşecekleri anlayışını savunuyorlardı. Sağ
sapkınlara göre, böylelikle ülkede sınıf mücadelesi giderek
sönecekti!
“Buharinci
kapitalistlerin sosyalizmde bütünleşmesi teorisi ve Buharinci
sınıf mücadelesinin sertleşmesi anlayışı ne bakımdan
zararlıdır?
İşçi
sınıfını uyutması bakımından, ülkenin devrimci güçlerinin
seferber olmasına zarar vermesi bakımından, işçi sınıfını
seferber durumdan çıkarıp salıvermesi bakımından ve kapitalist
unsurların Sovyet iktidarına karşı saldırısını
kolaylaştırması bakımından zararlıdır”
(52).
Buharinci
sağ sapkınlık, sosyalist inşa ilerledikçe, sınıf düşmanlarının
sessiz sedasız geri çekilecekleri, iktidarlarını geri almak için
mücadele etmeyecekleri, işçi sınıfıyla sosyalizmde
bütünleşecekleri anlayışı üzerinde yükseliyordu.
Burjuva
unsurlar, kırsal alanda da kulaklar, hiç de Buharin’in anlayışı
doğrultusunda hareket etmediler. Fırsat kolladılar, sınıfsal
sonlarının geldiğini görünce de karşı devrimi yeniden ve
yeniden örgütlemekten geri kalmadılar.
Buharin’in
“taşkınlık”
dediği, düpedüz karşı devrimcilerin proletarya diktatörlüğünü
yıkma ve kapitalizmi yeniden inşa etme mücadelesiydi.
“Buharin
grubu yandaşları, sınıf düşmanımızı kendi isteğiyle
çıkarlarından vazgeçmeye ve buğday fazlalarını kendi isteğiyle
bize teslim etmeye razı etmeyi umuyorlar... Buharin grubu
yandaşlarının sınıf mücadelesinin mekanizmasını anlamadıkları
ve sınıfların ne olduklarını bilmedikleri açık değil mi?...
Evet
yoldaşlar, sınıf sınıftır. Bu gerçek değişmez....
Bugün,
Buharin grubu saflarında en moda sözcük, buğday sağlama
konusunda “abartmalar” sözcüğüdür. Bu sözcük, onların
arasında geçerli akçedir. Çünkü kendi oportünist çizgilerini
gizlemeye yarıyor. Kendi çizgilerini gizlemek istediklerinde,
alışıldığı üzerine şöyle diyorlar: Şüphesiz ki, kulaklar
üzerinde baskıya karşı değiliz. Ama bu alanda yapılan, ucu
orta köylüye varan abartmalara karşıyız. Bunun ardından, bu
abartmaların korkunçluğu anlatılır. Markov gibi yoldaşlardan
ortaya yayılan ‘köylü’ mektupları, panik mektupları okunur
ve bunlardan şu sonuç çıkartılır: Kulaklar üzerine baskı
politikasını terk etmek gerekir.
Düşününüz
biraz: Doğru politikanın uygulamasında abartmalar, aşırılıklar
yapıldığı için,
öyle görülüyor ki, bu doğru
politikayı terk etmemiz gerekiyor.
İşte, oportünistlerin her zamanki yöntemleri bu: Doğra çizginin
uygulanmasında abartmalar yapıldı diye, bu doğru çizgiyi
bırakmak, onun yerine oportünist bir çizgi koymak. Ve böyle
yaparken Buharin grubu yandaşları, başka cins, daha tehlikeli,
daha zararlı abartmaların, yani kulaklarla bir kaynaşma,
lehimlenme, kırsal kesimin varlıklı tabakalarına bir uyarlanma
doğrultusunda başka abartmaların varlığını, sağ sapma
körükleyicilerinin oportünist politikasının, partinin devrimci
politikasının yerine konmasını, sessizce geçiştirmeye özen
gösteriyorlar.
Tabii
ki, hepimiz böylesi aşırılıklara karşıyız. Hepimiz, kulaklara
yöneltilen darbelerin orta köylülere isabet etmesine karşıyız...
Ama biz, Buharin grubunun abartmalar üzerine yaptığı gayretkeş
gevezeliklerin, partimizin devrimci politikasını sakatlamasına ve
partimizin devrimci politikası yerine Buharin grubunun oportünist
politikasını koymasına şiddetle karşıyız. Hayır, bu hile
tutmayacaktır”
(53).
Kulakların,
Sovyet kırının bu burjuva mülk sahibi unsurlarının çıkarlarını
savunmak için Buharinist sapkınlar, köylülüğün, askeri-feodal
sömürü altında olduğunu savunacak kadar alçalmışlardı
(54).
Sonuç
itibariyle: Buharinci sapkınlar, kulaklara karşı mücadeleyi
reddediyorlardı ve kulaklar da dahil bütün köylülükle işçi
sınıfının ittifakını savunuyorlardı.
Buharinist
sağ sapkınların bu sınıf uzlaşmacı çizgisine partinin verdiği
cevap oldukça açıktı:
“Pekişmiş
proletarya diktatörlüğü koşullarında köylüler ve işçilerin
ittifakının, kulaklar da dahil bütün köylülükle işçilerin
ittifakı olarak anlaşılması... tuhaf olur. Hayır yoldaşlar,
böyle bir ittifakın propagandasını yapmıyoruz, yapamayız.
Proletarya diktatörlüğü ilişkileri koşullarında, işçi sınıfı
iktidarının pekiştirilmesi koşullarında işçi sınıfının
köylülükle ittifakının anlamı şudur: Kır yoksullarına
dayanarak orta köylülükle ittifak, kulaklara karşı mücadele”
(55).
Amacımız,
sağ ve “sol” sapmaları incelemek olmadığı için, sorunu
kırsal alandaki sınıf mücadelesiyle, kolektifleştirme ile
sınırlı tuttuk. Buna rağmen Sovyet kırında sosyalizmin
inşasına saldıran sağ ve ‘sol’ sapkınlıkların tam bir
tanımını vermekte yarar görüyoruz:
“Partimiz
içindeki açıkça oportünist olan sağ sapma neden ibarettir? Sağ
sapma, düşmanın gücünü, kapitalizmin gücünü küçümsemekte
yatıyor, kapitalizmin yeniden dirilmesi tehlikesini görmemekte,
proletarya diktatörlüğü koşullarında sınıf mücadelesinin
mekanizmasını anlamamakta ve bu yüzden sanayimizin gelişme
temposunun yavaşlatılmasını isteyerek, kentin ve kırın
kapitalist unsurları için kolaylıklar isteyerek, kolhoz ve sovhoz
sorunlarının arka plana konması gereğini ileri sürerek, dış
ticaret tekelinin gevşetilmesini isteyerek vb. kolayca kapitalizme
ödünler vermeye razı olmakta yatıyor. Elbette, partimizde sağ
sapmanın zaferi, kapitalizmin güçlerine meydanı alabildiğine boş
bırakır, proletaryanın devrimci mevzilerini aşındırır ve
kapitalizmin ülkemizde yeniden dirilmesi şansını artırır.
Partimizdeki
‘sol’ (Troçkist) sapma neden ibarettir? Bu sapma, düşmanımızın
gücünü, kapitalizmin gücünü abartıyor.
Sadece, kapitalizmin yeniden dirilme
olasılığını görmekte, ama ülkemizin, kendi güçleriyle
sosyalizmi inşa etme olasılığını görmemekte yatıyor;
umutsuzluğa düşmesinde ve partimizin termidorcu eğilimleri
üzerine gevezeliklerle kendi kendini avutmak zorunda olmasında
yatıyor.
Lenin’in
‘bir küçük köylüler ülkesinde yaşadığımız sürece,
Rusya’da kapitalizm için, komünizm için olduğundan daha sağlam
bir ekonomik temel vardır’ sözlerinden, evet, Lenin’in bu
sözlerinden, ‘sol’ sapma, genellikle, SSCB’de sosyalizmi inşa
etmenin olanaksız olduğu, köylülükle hiçbir sonuca
ulaşılamayacağı, işçi sınıfı ile köylülük arasında bir
ittifak fikrinin zamanını doldurup, vakti geçmiş olduğunu; şayet
Batıdaki muzaffer devrimin yardımı vaktinde yetişmezse SSCB’de
proletarya diktatörlüğünün düşmek veya yozlaşmak zorunda
kalacağı, şayet köylülükle bağları koparmak pahasına
gerçekleşmek zorunda olsa bile akıl almaz bir aşırı sanayileşme
planı benimsenmediği takdirde SSCB’de sosyalizm davasını
kaybolmuş bir dava saymak gerektiği gibi yanlış bir sonuç
çıkarıyor.
‘Sol’
sapmanın politikasındaki maceraperestlik bundan ileri gelmektedir.
Politikada ‘insan üstü’ sıçramalar bundan ileri gelmektedir.
Şüphesiz
ki, partimizde ‘sol’ sapmanın başarısı, işçi sınıfını
köylü tabanından koparmakla, işçi sınıfının öncüsünü
geri kalan işçiler yığınından koparıp ayırmakla sonuçlanır
ve dolayısıyla ‘sol’ sapmanın zaferi, proletaryanın
yenilgisine ve kapitalizmin yeniden egemen olmasını kolaylaştıran
koşulların yaratılmasına varır”
(56).
Bolşevik
Parti, bu iki çizgiye karşı mücadele içinde kırsal alanda
sosyalizmi başarıyla inşa etmiş, kırın sosyalist dönüşümünü
sağlayarak, kulakları sınıf olarak ortadan kaldırmıştır.
*
Kaynaklar:
Makale
8:
1)“Yabancı
müdahale ve maddi yedeklerin son derece sınırlı olması
nedeniyle, tüm iktisadın cephenin hizmetine koşulması
gerekiyordu, Müdahale, Birinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı
yıkımı daha da güçlendirdi. Sovyet İktidarı’nın elinde
giderek seyrekleşen tarım ürünlerine karşı değişimde
bulunacağı sanayi malı yoktu. Ordu ve kent için gerekli tarımsal
ürünleri alım ve satım yöntemiyle elde etmek mümkün değildi.
Bunlar, pazarın dıştalanması koşullarında teslim etme
yükümlülüğü yoluyla, yani fazlalık besin maddelerinin
köylülerden devlet eliyle alınması yoluyla sağlanmak zorundaydı.
Yani, nesnel koşullar Sovyet İktidarını “savaş komünizmi”
adı verilen politikayı izlemek zorunda bıraktı... “Savaş
komünizmi”, belirli tarihsel koşullarda, iç savaş ve iktisadi
çöküş koşullarında bir zorunluluktu. Ancak teslim etme
yükümlülüğü ve ticaret yasağı gerektiren “savaş
komünizmi”, köylülerin besin maddeleri üretmedeki maddi
ilgilerini ellerinden aldı”
(Politik Ekonomi, Ders Kitabı, Cilt II, s. 14/15).
2)“Sovyet
İktidarı tarafından geçiş döneminde uygulanan Yeni Ekonomik
Politika, sosyalizmin inşasına yönelik olan ve pazarı, ticareti
ve para dolaşımını kullanan bir İktisadi politikaydı. Bu
politikanın özünü, köylü kitlelerini sosyalist inşaya çekmek
için vazgeçilmez olan işçi sınıfıyla köylülük arasındaki
ekonomik ittifak oluşturmaktadır...Yeni Ekonomik Politika, kumanda
merkezlerinin proleter devletin elinde bulunması koşuluyla,
kapitalizme belirli sınırlar içinde izin verme amacı güdüyordu;
bu, sosyalist unsurların kapitalist unsurlara karşı mücadelesini,
sosyalist unsurların bu mücadelede zaferini, sömürücü
sınıfların tasfiyesini ve sosyalizmin ekonomik temelinin
oluşturulmasını hedefliyordu”
(Politik Ekonomi, Ders Kitabı, Cilt II, s. 15/16).
3)Plenums
des Zentralkomitees der KPR (B), Januar 1925; “Kommunistische
Partei der Sowjetunion in Resolutionen und Beschlüsse der
Parteitage, Konferenzen und Plenen des ZK”,
C. IX, s. 71-72, Berlin 1957.
4)
Stalin; C. 13, s. 289.
5)
L. Troçki; “Bolşevizm mi Stalinizm mi?”, s.
4 – İnternet.
6)Sanayileşmeyle
ilgili veriler için bkz.: İbrahim Okçuoğlu; “SSCB'nde
Sosyalizmin Zaferi ve Kapitalizmin Yeniden İnşası Sorunları”,
Akademi Yayın, Temmuz 1911, s. 67-84.
7)Stalin;
C. 7, s. 308.
8)Stalin;
C. 8, s. 107.
9)Molotov;
“Sosyalizm İçin Mücadele, Konuşmalar ve Makaleler”
, 1935, s. 353. Aktaran: K. A. Petrossyan;
“Die Sowjetische Methode der Industrialisierung”
. “Sanayileşmenin Sovyetik Yöntemi”
, 1953, Berlin, s. 201.
10)Aktaran:
K. A. Petrossyan; agk, s 202.
11)“40
Jahne Sowjetmacht in Zahlen”;
Berlin 1958, s. 53.
12)SBKP(B)
Tarihi, s. 351.
13)Stalin;
C. 7, s. 172.
14)K.
A. Petrossyan; agk, s. 171-172.
15)Aktaran:
K.A. Petrossyan; agk, s. 173.
16)A.
K. Petrossyan; agk, s. 173-174.
17)K.N.Plotnikov;
“Sosyalist Devletin Bütçesi”, 1948, s. 102. Aktaran: A.K.
Petrossyan; agk, s. 184.
18)Bkz:
SSCB, Sosyalizmin Ülkesi, 1936, s. 10. Aktaran: A.K. Petrossyan;
agk, s. 185.
19)Aktaran:
A.K. Petrossyan; agk, s. 185.
20)SSCB’nin
Sosyalist İnşası (1933-1938), 1939, s. 111. Aktaran: A. K.
Petrossyan; agk, s. 190.
21)SSCB'nin
Sosyalist İnşası, 1936, s. 384. Aktaran: A. K. Petrossyan; agk, s.
218.
22)Agk,
s. 78-79.
23)“40
Jahre Sowjetmacht in Zahlen”
, s. 56.
24)Agy.
25)Agk,
s. 90.
26)Agk,
s. 62.
27)Bkz.:
“SSCB'de Ekonominin Gelişmesi İçin İkinci Beş Yıllık Plan'ın
Yerine Getirilmesinin Sonuçları”, 1939, s. 73. Aktaran: A. K.
Petrossyan; agk, s. 104.
28)Agk,
s. 57.
29)Bkz.:
Büyük Sovyet Ansiklopedisi, SB Bölümü,
C. I, s. 859, 1952.
Makale
9:
1)Tarımda
değişim ile ilgili veriler için bkz.: İbrahim Okçuoğlu;
“SSCB'nde Sosyalizmin Zaferi ve Kapitalizmin Yeniden İnşası
Sorunları”,
Akademi Yayın, Temmuz 1911, s. 84-114.
2)Stalin;
C. 5, s. 105-106.
3)Büyük
Sovyet Ansiklopedisi, SB Bölümü, C. 1, s. 897, 904, Berlin 1952.
4)Bkz.:
aAgk, s. 904.
5)Bkz.:
Agk, s. 905.
6)Stalin;
C. 12, s. 246-247.
7)Prof.
T.L. Basjuk; “SSCB'nin Sosyalist Devlet Tarım İşletmelerinde
Üretimin Örgütlenmesi”, s. 38, Berlin 1947.
8)Agk,
s. 39.
9)M.
A. Abrossimow; “SSCB'de Sosyalist Devlet Tarım İşletmeleri",
Berlin 1953, s. 29-30.
10)Bkz.:
T. L. Basjuk; agk, s. 41.
11)“40
Jahre Sowjetmacht in Zahlen”, Berlin 1958, s. 198.
12)Agy.
13)Agk,
s. 193-194.
14)Bkz.:
“İstatistik El Kitabı”; SSCB'nin Ekonomisi, s. 130, 1932,
Aktaran: A. Kuropatkin; “SSCB'de Tarımsal İşin Ekonomisi”,
Berlin, 1947, s. 96.
15)Aktaran:
W.A. Abramow; “Makine-Traktör İstasyonlarının İnşası ve
Kolektif Ekonomilerin Sağlamlaştırılmasındaki Rolü”, Berlin,
1953, s. 14.
16)
A. Kuropatkin; agk, s. 103.
17)A.
Kuropatkin; agk, s. 103-104.
18)Bkz.
A. Kuropatkin; agk, s. 107.
19)W.
A. Abramow; agk, s. 20.
20)W.
A. Abramow; agk, s. 36.
21)Bkz.:
N. D. Kasonzew; “Tarımsal Artel'in Stalinist Tüzüğü-Kolektif
İktisadi
Yaşamın Temel Yasası”,
Berlin 1954, s. 37-99.
22)Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Anayasası, Berlin 1949, s. 8.
23)Sovyet
Anayasası, agy.
24)A.
Kuropatkin; agk, s. 129.
25)Sovyet
Anayasası, agy.
26)A.
Kuropatkin; agk, s. 130.
27)Büyük
Sovyet Ansiklopedisi, agk, C. I, s. 908.
28)"40
Jahre…" s. 223.
29)Büyük
Sovyet Ansiklopedisi, agk, C. 1, s. 911.
30)Bkz.:
Agk, s. 914.
31)Agk,
C. 1, s. 887/919.
32)"40
Jahre…", s. 204.
33)Agk,
s. 21.
34)Agk,
s. 199.
35)Stalin;
C. 9, s. 177, “Über die drei Grundlagen der Partei in der
Bauernfrage”.
36)Stalin;
agk, s. 178.
37)“Proletarya,
mutlakıyetin direncini zor ile kırmak ve burjuvaziniz yalpalayan
tavrını parçalamak için köylülük kitlesini kendine çekerek,
demokratik altüst oluşu sonuçlandırmalıdır” (Lenin,
İki Taktik, C. IX., s. 90).
38)“Burjuvazinin
direncini zor yoluyla kırmak ve köylülüğün ve küçük
burjuvazinin yalpalayan tavrını parçalamak için proletarya,
nüfusun yarı proleter unsurlarının kitlesini kendine çekerek
sosyalist altüst oluşu gerçekleştirmek zorundadır”
(Lenin; agy.).
39)Stalin;
agk, s. 178.
40)Stalin;
agk, s. 179, 186.
41)Stalin;
agk, s. 188.
42)İlk
iki slogan Lenin döneminde yaşama geçirildi. Üçüncü slogan,
her ne kadar 1919’da açıklansa da, yaşama geçirilişi Stalin
önderliğinde olmuştur.
43)“Die
kommunistische Partei der SU; In Resolutionen und Beschlüssen der
Parteitage, Konferenzen und Plenen des ZK”, C. V, s. 193, 1957.
44)Stalin;
C. 12, s. 147-148, “Zu Fragen der Agrarpolitik in der UdSSR”.
45)Troçki;
C. III, Teil 1, s. 90.
46)
L. Troçki; Vorwort zum Buch “Das Jahr 1905”.
47)Aktaran:
Stalin; C. 10, s. 222, “Die Partei und die Opposition”.
48)Stalin;
C. 10, s. 224-225, “Die Partei und die Opposition”.
49)Stalin;
C. 12, s. 149, “Zu Fragen der Agrarpolitik in der UdSSR”.
50)Stalin;
C. 13, s. 322, “Rechenschaftsbericht an den XVII. Parteitag”.
51)Leon
Trotsky; “The Soviet Economy in Danger”, “The Year of
Capital Reconstruction” bölümünden,
www.marxists.org/archive/trotsky/1932/10/sovecon.htm.
52)Stalin;
C. 12, s. 34/35, “Über die rechte Abweichung in der KPdSU(B)”.
53)Stalin;
agk, s. 80/81.
54)Bkz.:
Stalin; agk, s. 49.
55)Stalin;
C. 11, s. 43, “Über die Arbeiten der vereinigten Aprilplenums des
ZK und der ZKK”.
56)Stalin;
C. 11, s. 205/206, “Über die rechte Gefahr in der KPdSU(B)”.