“DÜŞTÜYSEK
KALKARIZ, DAHA ÖLMEDİK YA!”
TROÇKİ
“24
AYAR” ANTİ-KOMÜNİSTİN HİKAYESİ
7.
Makale
NE
YAPILMALIYDI?
GERİYE
DÖNÜŞ MÜ – SOSYALİZMİN İNŞASI MI?
STALİN’E
KARŞI TROÇKİ
“24
ayar” Stalin düşmanı Troçki!
Tekrarlayalım:
Troçkist
sürekli devrim teorisinin uygulanmasının mantıksal sonucu en
fazlasıyla şu düşünce olabilirdi: Her ne kadar Ekim Devrimi
gerçekleştirilmişse de ancak diğer ülkelerde -Avrupa'nın
ileri ülkelerinde- proletaryanın zaferinden sonra SSCB'nde
sosyalizm inşa edilebilir. Tek ülkede, üstelik bir de Rusya (SSCB)
gibi oldukça geri bir ülkede sosyalizmin inşası mümkün
değildir. Bu anlamda da tek ülkede sosyalizmin inşası teorisi
gerici ve ütopik
bir teoridir. Troçki bunu savunuyordu.
Troçki'ye
göre ihtimaller oldukça çeşitli değildir; en fazlasıyla iki
olanak, takip edilmesi gereken iki yol vardır ve bunlardan birisi
takip edilmelidir:
Kılıçları
kuşanıp “Avrupa'nın bazı ileri ülkeleri”ne karşı
proleter devrim seferine çıkmak: Bu durumda yeni kurulmakta olan
SSCB dünya devrimi seferberliği ilan etmiş ve Kızıl Ordu da
“diyar-ı garp”da proleter devrimler seferberliğine çıkmış
olacaktır. Böylece “Avrupa'nın bazı ileri ülkeleri”nde
proleter devrimler gerçekleştirilecek ve o ülkelerin teknik vb.
yardımlarıyla veya “devletsel desteği”yle gelişmesi geri olan
ülkelerde de devrimler gerçekleştirilebilecek.
Ama
“Avrupa'nın bazı ileri ülkeleri”nde işçi sınıfının
devrim yapmaya hazır olup olmaması Troçk, açısından pek önemli
değildi.
Tek
ülkede sosyalizmin inşası mümkün olmayacağı için geriye
dönmek gerekir:
SSCB'nde
sosyalizmin inşası için “Avrupa'nın bazı ileri
ülkeleri”nde proleter devrimler, bu ülkelerin “devletsel
desteği” şart olduğu ve bu ülkelerde devrimler de
gerçekleşmediği için SSCB'nde -tek ülkede- sosyalizm kurulamaz.
Bu durumda işçi sınıfının iktidarda kalmasının, proletarya
diktatörlüğünün bir anlamı yoktur: İşçi sınıfı ve
müttefikleri iktidarı, siyasi iktidardan uzaklaştırılan
sınıflara iade etmelidir; iktidardan çekilmelidir.
Troçki'nin
tek ülkede sosyalizm inşa edilemez teorisinin kaçınılmaz sonucu
budur.
Leninist
devrim teorisi veya Leninist devrim teorisinin mantıksal kaçınılmaz
sonucu şundur: Proletaryanın siyasi iktidarı ele geçirmesi -Ekim
Devrimiyle ele geçirdi- tek başına da olsa bir ülkede -bu
durumda SSCB'nde- sosyalizmin inşası için mücadele etmek zorunda
olduğu anlamına gelir; bu iktidar, proletarya diktatörlüğü,
sosyalizmin inşası için harekete geçirilmelidir. Aksi taktirde
proletaryanın siyasi iktidarı ele geçirmiş, kapitalist sistemi,
burjuva düzeni yıkmış olmasının bir anlamı yoktur.
Lenin'in
ölümünden sonra bu çerçevede olan tartışmalarda Bolşevik
Parti'nin, Leninist devrim teorisinin temsilcisi olarak Stalin,
Troçkizme karşı mücadeleye önderlik etmiştir.
Burada
her şeyi belirleyen soru “ne yapalım”dı
ve tartışmalar da hep bu soruya cevap bulmanın tartışmaları
olmuştur. Avrupa'da beklenen devrimler, dünya devrimi
gerçekleşmediğine göre SSCB'nde bekleme moduna mı geçilmeliydi,
yani dünya devrimi mi beklenmeliydi? Peki o zamana kadar ne
yapılmalıydı? Ekonomik altyapısı olmayan bir proletarya
diktatörlüğü kurulabilir miydi?
Ne
yapalım sorusuna Troçkistlerin cevabı:
Troçkist
sürekli devrim teorisinin kaçınılmaz mantıksal sonucuna göre
pasif bekleme moduna geçilmesi gerekiyordu: Diğer ülkelerde, en
azından Avrupa'nın ileri ülkelerinde proletarya siyasi iktidarı
ele geçirene ve SSCB'de sosyalizmin inşasına katkıda bulunmaya
başlayana kadar beklenilmeliydi. Troçki, bu dönemde bu anlayışın
mücadelesini verdi ve Stalin'in “makamı”nda
olmuş olsaydı bu görüşünü geçerli kılmak için ülkenin
yıkılması pahasına mücadele ederdi. Ve bu mücadelesinde
başarılı olsaydı ne olurdu? Ekonomik altyapısı olmayan bir
proletarya diktatörlüğü kurulurdu. Herhalde bunun adı da “pasif
bekleme modunda”
olan proletarya diktatörlüğü konurdu. Peki, bu pasif bekleme
sürecinde olan -Troçki'nin talebi gerçekleşmediği için olması
gereken- bu diktatörlük koşullarında Ekim Devrimi sonrasında
devrimin başına neler gelebilirdi? Bu, Ekim Devrimi sonuçlarının,
yani proletarya diktatörlüğünün yıkılması, kurulmakta olan
SSCB'nin kapitalist bir devlete dönüşmesi anlamına gelirdi.
Troçki'nin sürekli devrim teorisinin kaçınılmaz mantıksal
sonucu ancak bu gelişmeler olabilirdi.
Peki,
Stalin önderliğinde Leninist devrim teorisi doğrultusunda hareket
eden SBKP(B) ne yaptı? Tek ülkede de olsa sosyalizmin inşa
edilmesinin mücadelesini verdi. Başka ülkelerde beklenen devrimler
gerçekleşmediği için Sovyet insanı, sosyalizmi tek ülkede inşa
etmekle karşı karşıya kaldı. Ya ilerlenecek, sosyalizmi inşa
edilecekti ya da Ekim Devrimi öncesi ekonomik ilişki sistemine
-kapitalizme- geri dönülecekti.
Lenin'in
“Devrimimiz Üzerine”de
(“N. Suhanov'un Notları Vesilesiyle”)
söylediğine bir daha bakalım:
“Peki
ama, eğer durum Rusya’yı...Marks gibi bir “Marksist”in
1856’da Prusya ile ilgili olarak olası perspektiflerden biri
olarak yazdığı; “köylü savaşı”nın işçi hareketiyle
ittifakını hayata geçirebileceğimiz koşullarla karşı karşıya
bırakmışsa ne olacak?
Ya
da durumun çaresizliği, işçilerin ve köylülerin güçlerini on
kat artırıp bize, uygarlığın temel koşullarını, tüm diğer
Batı Avrupa devletlerinde yaşananlardan farklı biçimde yaratmaya
bir geçiş olanağı vermişse ne olacak?...
Eğer
sosyalizmi kurmak için belli bir kültür seviyesi gerekiyorsa
(gerçi bu belli “kültür seviyesi”nin ne olduğunu kimse
açıklayamaz), neden önce bu belli seviye için koşulları
devrimci yoldan elde etmekle işe başlayıp ve sonra, isçi-köylü
iktidarı ve Sovyet sistemi ile, diğer halklara yetişmeye devam
etmeyelim?”
(1).
Demek
ki, başka ülkelerde devrimler gerçekleşmiyorsa o tek ülkede de
devrim gerçekleştirilebilir ve sosyalizmin inşasına
girişilebilir. Troçki ve Troçkistler bu soruyu kendilerine hiçbir
zaman sormadılar. Verecekleri bir cevap olmadığı için değil,
cevabın kendileri için siyasal yok olma anlamına geldiği için
sormadılar. Onlar açısından bu sorunun cevabı ancak şu
olabilirdi: Ya 'tek ülkede sosyalizmin inşası mümkün değildir'
teorisinin yanlışlığı kabul edilir ve tek ülkede -SSCB'nde-
sosyalizmin inşası mücadelesine katılınır ya da bu teorinin
doğruluğunu kanıtlamak için inşa edilen sosyalizme karşı
mücadele edilir. Troçki ve Troçkistler ikinci yolu seçtiler.
Aynı
yerde Lenin, “kendini Marksist diye tanımlayalar”a
şunları söyler:
“Hepsi
kendilerine Marksist diyor,
fakat onların
Marksizm kavramı imkansız derecede bilgiççe/ukalaca.
Onlar Marksizmde tayin edici olanı, yani onun
devrimci diyalektiğini hiç kavramamışlar.
Marks’ın, devrim anlarında azami esnekliğin gerekli olduğu
yolundaki doğrudan sözlerini bile kesinlikle anlamamışlar, hatta
Marks’ın,
anımsayabildiğim kadarıyla 1856 yılındaki mektuplaşmalarında,
Almanya’da devrimci
bir durum yaratabilecek bir köylü savaşının işçi hareketiyle
birleşme umudunu ifade ettiği tespitleri fark etmemişlerdir bile —
bu doğrudan tespiti bile görmezden gelmişler ve kedinin sıcak
lapanın etrafından dolaştığı gibi bunun etrafında dolaşırlar”
(2).
Açık
ki, bunlar -“kendine
Marksist diyenler”-
arasında Troçki ve onun gibi düşüneler de var. Bunlar Marksizmi
şematik, dogmatik anlıyorlar, onun devrimci diyalektiğinde var
olan devrim sürecinde azami esnekliği anlamıyorlar. Troçki'nin
Marksizm ve devrim anlayışı buna tipik bir örnektir.
Bunlar
devrimin gerçekleştirilmesi için adeta ölçüleri uygun bir şema
arıyorlar. Oysa devrimler belli bir şemaya göre
gerçekleştirilmezler. Ancak şematik, dogmatik anlayışın
olmadığı yerde koşulların gerekli kıldığı farklı kararlar
alınabilir, bu “azami
esneklik”
gösterebilme yeteneğine bağlıdır.
“Leninizmin
Sorunları”nda
Stalin şöyle der:
"Eskiden
tek ülkede devrimin zaferi imkansız görülürdü, çünkü
burjuvazi üzerinde zafer için, tüm ileri ülkelerin ya da her
halükârda bu ülkelerin çoğunluğunun proleterlerinin ortak
eyleminin gerekli olduğu varsayılırdı. Şimdi bu görüş artık
gerçeğe uymamaktadır. Şimdi böyle bir zaferin mümkün
olduğundan hareket etmek gerekir, çünkü emperyalizm koşulları
altında çeşitli kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşitsiz ve
sıçramalı karakteri, emperyalizmin içindeki, kaçınılmaz olarak
savaşa götüren felaketli çelişkilerin gelişmesi, dünyanın tüm
ülkelerinde devrimci hareketin büyümesi — tüm bunlar,
proletaryanın tek tek ülkelerde zaferini yalnız mümkün değil,
bilakis gerekli de kılmaktadır" (3).
Lenin'in
öğrencisiyim diyen Stalin, aynen öğreteni gibi sosyalist devrimin
tek ülkede de mümkün olacağını savunmuş ve bu doğrultuda
mücadele etmiştir. Sadece Troçkist bağnazlığa karşı değil,
aynı zamanda ilerlemiş ülkelerde de sosyalist devrim ancak bütün
ülkelerde devrimin koşulları olgunlaştığında gerçekleşebilir
türünden yaygın reformist anlayışa karşı da mücadele
etmiştir. Reformist kampın bu görüşüyle Troçki'nin görüşü
arasında aslında pek fark yoktur. Birisi Leninist devrim teorisine
sağdan, diğeri de soldan saldırıyor. En keskin solculuğun,
reformizm, aslında sağcılık olduğunu burada da görüyoruz. Her
ikisinde de -hem reformist kampta hem de Troçki'de- belirleyici
ortak görüş, dünya devrimi olmaksızın veya ileri ülkelerde
sosyalist devrimler gerçekleşmeksizin tek ülkede -somutta da
SSCB'nde- sosyalizmin inşa edilemeyeceğidir.
Şimdi
bir de SSCB'inde
sosyalist inşa ve sosyalizmin nihai zaferi perspektifine göre
ortaya çıkan sorunların neler olduğuna bakalım.
SSCB'inde
sosyalist inşa ve sosyalizmin nihai zaferi perspektifine göre
sorunlar ve Troçki
“24
ayar” sosyalizm düşmanı Troçki
Troçkistler,
tek ülkede sosyalizmin inşasına karşı mücadelede yalan ve
hileye başvurmaktan çekinmemişlerdir. Mücadelede böylesi
yöntemlere baş vurmak Troçki'nin önemli bir özelliğidir.
Yukarıda gösterdiğimiz gibi Lenin'e karşı mücadelesinde yalan
ve hileye sıkça başvurmuştu. Mücadeleyi kişiselleştirerek
Stalin'e olmadık iftirada bulunan Troçkistler, “Stalinizm”e
karşı polemik yaparken, onun tek ülkede sosyalizm teorisini
başkalaştırdığını, Lenin'in anlayışından ve diğer
ülkelerde proletaryanın devrimci mücadelesinden kopardığını ve
sadece SSCB'nde sosyalizmin inşasıyla sosyalizmin nihai zaferine
ulaşılacağını savunduğunu öne sürebilmişlerdir. Stalin'in,
Troçkistlerin söylediğinin tam tersini sürekli savunmuş olması
onları pek ilgilendirmemiştir. SSCB'inde sosyalist inşanın
zaferiyle bütün dünyada sosyalizmin nihai zaferi arasındaki farkı
sürekli vurgulayan Stalin olmuştur. Stalin önderliğinde SBKP(B),
SSCB'nde ülkenin sahip olduğu güç ve imkanlarla sosyalizmin inşa
edilebileceğini, bunun SSCB'nde sosyalizmin zaferi olacağını, ama
bu zaferin, kapitalist dünya var oldukça ve SSCB'ni tehdit ettikçe
nihai zafer olmayacağını sürekli vurgulamış ve bu doğrultuda
hareket etmiştir. Bu ayrım çok bilenmesine rağmen, bilinmiyormuş
gibi hareket ederek; yani yalan ve demagojiye baş vurarak
saldıranlara karşı Stalin'in tavrı oldukça sert olmuştur. Çünkü
bu unsurlar, bile bile SSCB'nde sosyalist inşanın zaferiyle diğer
ülkelerde sosyalizmin zaferini; dolayısıyla dünya çapında
sosyalizmin zaferini birbirine karıştırıyorlardı. Bu unsurlar
SSCB'nde sosyalizmin zaferiyle sosyalizmin nihai, dünya çapında
zaferi farkının görüldüğü en önemli alanlardan birisinin de
SSCB'nin dış politikası olduğunu her nedense unutuyorlardı.
“Leninizmin
Sorunları”nda Stalin, Bolşevik Parti'nin konuya bakışını
açıklar:
Daha
önce “Leninizmin Temelleri Üzerine”
yazısındaki (1924) formülasyonu kastederek “Bu
formülasyonun eksikliği nerededir?”
(4)
diye sorarak cevap vermeye başlar.
“Bu
formülasyonun eksikliği, iki farklı sorunu tek sorun halinde
birleştirmesidir: Olumlu yanıt verilmesi gereken, tek ülkenin
güçleriyle sosyalizmin kurulması imkânı sorunu ve olumsuz yanıt
verilmesi gereken, proletarya diktatörlüğünün kurulmuş olduğu
bir ülkenin, bir dizi başka ülkede muzaffer devrim olmaksızın
kendisini bir müdahaleye karşı ve dolayısıyla eski düzenin
restorasyonuna karşı tamamen güvencede görüp göremeyeceği
sorunu. Bu formülasyonun, sosyalist toplumun örgütlenmesinin, tek
ülkenin güçleriyle imkansız olduğu şeklinde bir düşünceye
sebebiyet verebileceğinden hiç söz etmiyorum, ki bu elbette
yanlıştır.
Bu
sebepten dolayı, "Ekim Devrimi ve Rus Komünistlerinin Taktiği"
(Aralık 1924) yazımda bu formülasyonu değiştirdim ve bu sorunu:
burjuva düzenin restorasyonuna karşı tam garanti sorunu ve tek
ülkede tam sosyalist toplumun kurulması imkânı sorunu olmak üzere
ikiye ayırarak düzelttim. Bu, ilk olarak, ancak "birçok
ülkenin proleterlerinin ortak çabalarıyla ulaşılabilecek"
olan "sosyalizmin tam zaferi", "eski düzenin yeniden
kurulmasına karşı tam güvence" anlamında ele alınarak ve
ikinci olarak, Lenin'in "Kooperatifçilik Üzerine" yazısı
temelinde, tam sosyalist toplumu kurmak için gerekli her şeye sahip
olduğumuz tartışılmaz gerçeği ifade edilerek sağlandı” (5).
SBKP(B)'nin
eylemine yön veren perspektifinde bu tespit belirleyici olmuştur:
Kurulmakta olan SSCB'nde sosyalizmin inşası için
gerekli olan güç ve maddi olanaklar mevcut olduğu için, diğer
ülkelerde sosyalist devrimin zaferi beklenmeksizin sosyalizmin
inşasına girişilmiştir. Ama bu durumda -sosyalizmin SSCB'nde
başarıyla inşa edilmesi durumunda dahi- kapitalist dünyanın
müdahalesiyle (savaş) elde edilen başarıların, SSCB'nde kurulan
sosyalizmin yıkılma tehlikesi vardı. Ancak bütün kapitalist
dünyada olmasa da başka birkaç ülkede proletaryanın zaferi
müdahale tehlikesini ortadan kaldıracağı için sosyalizmin nihai
zaferi güvence altına alınmış olur. II. Dünya Savaşından
sonra böyle bir sürece girilmişti.
Diğer
açıdan bakalım: SSCB'nde sosyalizmin zaferi, aynı zamanda dünya
çapında sosyalizmin nihai zaferi için bir üs olacaktır; dünya
devrimi SSCB'nde sosyalizmin zaferinin sunduğu olanaklardan
yararlanacaktır.
Her
iki açıdan bakıldığında şunu görüyoruz: SSCB dünya
proletaryasının desteğine ihtiyacı vardır. Dünya
proletaryasının da sosyalizmi inşa eden SSCB'ne ihtiyacı vardır.
Stalin
önderliğinde SBKP(B)'nin soruna yaklaşımı böyleydi.
Stalin
“Ekime Giden Yolda”
kitabına Önsöz'de SSCB'nin uluslararası proletarya tarafından
desteklenmesinin gerekli olduğunu yazar. Okuyalım:
“Söylemeye
gerek yok ki, sosyalizmin tam zaferi için, eski düzenin yeniden
kurulmasına karşı tam bir garanti için, birden çok ülkenin
proleterlerinin ortak çabaları zorunludur. Söylemeye gerek yok ki,
Rusya proletaryası, devrimimizin Avrupa proletaryası tarafından
desteklenmesi olmaksızın, genel saldırıya karşı koyamazdı,
tıpkı, Batı'daki devrimci hareketin Rusya'daki devrim tarafından
desteklenmesi olmaksızın, bu hareketin Rusya'daki proletarya
diktatörlüğünün kuruluşundan sonra gelişmeye
başladığı, hızla gelişemeyeceği gibi. Söylemeye
gerek yok ki, desteğe ihtiyacımız var. Ama devrimimizin Batı
Avrupa proletaryası tarafından desteklenmesi ne demektir? Avrupa
işçilerinin devrimimize sempati duyması, emperyalistlerin müdahale
planlarını başarısızlığa uğratmaya hazır olmaları — tüm
bunlar bir destek, ciddi bir yardım mıdır? Kuşkusuz. Yalnızca
Avrupalı işçilerin değil, fakat aynı zamanda sömürge ve
bağımlı ülkelerin de bu desteği, bu yardımı olmasaydı,
Rusya'daki proletarya diktatörlüğü zor durumda kalırdı. Şimdiye
kadar bu sempati ve bu yardım, Kızıl Ordu'muzun gücü ve Rusya
işçilerinin ve köylülerinin sosyalist anavatanı canla başla
savunmaya hazır oluşları ile birlikte, emperyalistlerin
saldırılarını püskürtmeye ve ciddi bir inşa çalışması için
zorunlu koşulları elde etmeye yetmiş midir? Evet, yetmiştir. Bu
sempati artmakta mıdır, yoksa azalmakta mıdır? Hiç kuşkusuz,
artmaktadır. O halde bizde, yalnızca sosyalist iktisadın
örgütlenmesi işini ilerletmek için değil, ama aynı zamanda
bizim tarafımızdan Batı Avrupa işçilerinin olduğu gibi Doğu'nun
ezilen halklarının da desteklenmesi için de elverişli koşullar
var mıdır? Evet, vardır. Rusya'da proletarya diktatörlüğünün
yedi yıllık tarihi canlı bir biçimde bunu gösteriyor. Bizde
güçlü bir emek coşkunluğunun halihazırda başlamış olduğu
yadsınabilir mi? Hayır, bu yadsınamaz” (6).
Daha
açık nasıl söylenebilir, orasını bilemiyorum. Ama Stalin'in
SSCB'nde sosyalizm için mücadelede dünya işçi sınıfının
desteğinin ne denli önemli olduğunu her dünyalının
anlayabileceği açıklıkta anlattığını sanıyorum.
Stalin önderliğinde SBKP(B)'nin bu anlayışı tabii ki, Troçki'ye
ters düşmektedir. Troçki'nin tezini hatırlayalım:
“Avrupa proletaryasının dolaysız devletsel desteği olmaksızın
Rusya işçi sınıfı iktidarda kalamayacaktır”.
Troçki “dolaysız devletsel destek”ten
bahsederken Avrupa'da sosyalizmin kurulmuş olduğundan bahsetmiş
oluyor. Proletaryanın “devletsel destek” verebilmesi için kendi
devletini -sosyalist devleti- kurmuş olması gerekmez mi?
Şimdi
SBKP(B)'nin önderinin Troçki olduğunu düşünelim. Bu durumda
Troçki, “Avrupa proletaryasının dolaysız
devletsel desteği olmaksızın Rusya işçi sınıfı iktidarda
kalamayacaktır”
anlayışına göre hareket edecekti ve yeniden kapitalist
restorasyonun yolunu açacak adımlar atmak zorunda kalacaktı. Tek
ülkede sosyalizmin zaferi mümkün olmadığına ve Avrupa'da da
sosyalist devrimler gerçekleşmediğine göre Troçki'nin,
yozlaşmanın, kapitalizme geri dönüşün yolunu açmaktan başka
yapacak bir işi kalmayacaktı. Troçkistlerin küplere binmesine
gerek yok. Dünya komünist hareketi içinde proletarya diktatörlüğü
koşullarında kapitalizmin restorasyonunu temellendirerek Troçki
seviyesinde savunan başka birisi görülmemiştir...
Tek
ülkede, somutta da SSCB'nde sosyalizmi desteklemek için başka
ülkelerde proletaryanın mutlaka iktidarda olmasına gerek yok, yani
iktidarda olmaksızın da sosyalizmin inşasını destekleyebilir.
Troçki, “iktidarda”
olmayı, yani iktidarda olunduğu için “proletaryanın dolaysız
devletsel desteği”ni
ön koşul yapıyor ve sadece “devletsel desteği”
geçerli sayıyor. Peki, diğer ülkelerde proletarya siyasi
iktidarı ele geçiremediyse ve tek ülkede sosyalizmin zaferini
desteklemeyi enternasyonal görevi olarak görüyor ve ona göre
hareket etmek istiyorsa ne olacak? Bu desteğin Troçkizm açısından
pek önemi yoktu. Ama Stalin önderliğinde SBKP(B) bu desteğin ne
denli önemli olduğunun farkındaydı.
Stalin
“RKP(B)'nin XIV. Konferansı Çalışmalarının Sonuçları
Üzerine”
konuşmasında tek ülkede sosyalizmin zaferi ve nihai zaferi için
mücadelede farklı görevlerden, bunların birbirine
karıştırılmasından bahseder.
Okuyalım:
“Ülkemiz,
iki grup karşıtlık arz etmektedir. Bir karşıtlık grubu
-proletarya ile köylülük arasında var olan iç karşıtlıklardır.
Diğer karşıtlık grubu- sosyalizm ülkesi olarak ülkemizle,
kapitalizmin ülkeleri olarak tüm diğer ülkeler arasındaki dış
karşıtlıklardır...
Her
kim tek ülkenin gücüyle kesinlikle aşılabilecek olan birinci
grup karşıtlıklarla, aşılmaları birçok ülkenin
proletaryasının çabalarını gerektiren ikinci grup karşıtlıkları
birbirine karıştırırsa, o en kaba biçimde Leninizmi
çiğnemektedir, o ya kafası karmakarışık bir kimse, ya da iflah
olmaz bir oportünisttir” (abç-
İ.O.) (7).
Kafa
karışıklığı içinde olanlardan birisi de Troçki'dir. Kafası,
SSCB'nde sosyalizmi inşa etmek için olsa gerek (!), iç
çelişkilerin sadece ve sadece dünya devrimiyle çözülebileceğini
savunacak derecede karışıktır. Bu konuda Stalin, 12 Kasım
1926'da “Pravda”da
yayımlanan bir makalesinde şöyle der:
“Görüş
ayrılıklarımızda söz konusu olan, partinin … (iç-
İ.O.) çelişkilerin ve olası çatışmaların üstesinden
devrimimizin kendi güçleriyle tamamen gelebileceğini
mümkün görmesi, Troçki ve muhalefetin ise bu çelişkilerin ve
çatışmaların üstesinden “ancak
uluslararası ölçekte, proletaryanın dünya devrimi arenasında”
gelinebileceği görüşünde olmasıdır”
(8).
Tabi
bu, Stalin'in bir uydurması değildir. Troçki, belki de yaşamında
ilk kez Stalin ile aynı düşüncededir. Her ikisi de görüş
ayrılıklarının neden ibaret olduğu konusunda görüş
birliğinde.
“Uluslararası
Devrim ve Komünist Enternasyonal”
kitabında Troçki durumu anlatır. Okuyalım:
“Ulusal
reformizm ve devrimci enternasyonalizm arasındaki çelişki hiçbir
şekilde daha iyi ve daha tam çizilemez. Aslında uluslararası
çelişkilerin aynasını oluşturan bizim bu iç zorluklarımızı,
dirençlerimizi ve çelişkilerimizi, 'uluslararası devrimin
arenasına çıkmadan' 'sadece devrimimizin kendi güçleri'yle
çözebilmek – demek ki enternasyonal böyle, kongrelerinin her
dört veya on senede bir toplanmasına veya toplanmamasına gerek
duyulan kısmen yardım örgütü ve kısmen de debdebe örgütü
oluyor”
(9).
Şimdi
1930'lu yılları göz önüne getirelim:
Birincisi,
iç çelişkiler -birinci gruptaki karşıtlıklar- SSCB'nin kendi öz
gücüyle çözülmemiş olsaydı veya sorun olmaktan çıkartılacak
derecede çözülmemiş olsaydı, sosyalizmin ülkesi II. Dünya
Savaşından, bu savaşın belli bir aşamasından sonra “Anavatan
Savunması”ndan
başarıyla çıkılabilir miydi? Çıkamazdı.
İkincisi,
SSCB'nde sosyalizmin başarıyla inşasının sonucunda işçi sınıfı
ile köylülük arasındaki zıtlıkların ortadan kaldırılmış
olması, eğer diğer ülkelerde sosyalist devrimler gerçekleşmediyse
zorunlu olarak kurulan tek ülkede sosyalizm koşullarında da
ortadan kaldırılabileceğini göstermiyor mu? Gösteriyor.
Üçüncüsü,
dış çelişkiler sosyalizmin ülkesi SSCB ile kapitalist dünya
arasındaki çelişkilerdir. Bu iki sistem arasındaki
çelişkilerin çözümü birinin diğerini alt etmesiyle ancak
mümkündür.
Troçki'nin
anlayışına göre SSCB, dış dünyaya ilişkin çelişkiler
karşısında daha baştan yenilmiş olacaktı; diğer ülkelerde,
Avrupa'nın ileri ülkelerinde sosyalist devrimler gerçekleşmemiş,
oralarda kurulan proletarya diktatörlükleri SSCB'ne “dolaysız
devletsel destek”
sunamamışlar ve bundan dolayı da tek ülkede sosyalizmin inşası
mümkün olamayacağı için SSCB, dış çelişkiler, kapitalist
dünya karşısında yenilgiye mahkum olacaktır. Stalin'in yerinde
Troçki olsaydı dünya proletaryası böyle bir hezimeti yaşamış
olacak, kapitalizm, 1956'da ve revizyonist sistemin çökmesi
anlamında da 1990'lardan sonra değil de, daha o zaman -Troçki'nin
kehanette bulunduğu zaman- nihai zaferini ilan etmiş olacaktı.
Stalin
önderliğinde SBKP(B), dış çelişkilerin çözümü için iç
çelişkilerin çözümünün ve aynı zamanda diğer ülkelerdeki;
kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfının desteğinin ne denli
önemli olduğunu ve sosyalizmin başarıyla inşasının belirleyici
olduğunu görerek hareket etmiştir.
Tereddütleri
olan, kafası karışmış “yoldaş D-OW”na
yazdığı 25 Ocak 1925 tarihli mektupta SSCB'nde sosyalizmin
inşasının zorunluluğunu anlatırken Stalin şunları söyler:
"Söz
konusu olan, sosyalizmin tam zaferi değil, bilakis genelde
sosyalizmin zaferidir, yani çiftlik sahipleri ve kapitalistleri
kovma, iktidarı ele geçirme, emperyalizmin saldırılarını
püskürtme ve sosyalist ekonominin inşasına başlama. Tüm bunları
proletarya tek ülkede tamamen gerçekleştirebilir, restorasyona
karşı tam bir garanti ama ancak 'birçok ülkenin proleterlerinin
ortak çabaları'nın sonucu olabilir.
Eğer,
Rusya'nın muzaffer proletaryasının, diğer ülkelerin
proleterlerinin apaçık sempatisine sahip olduğu halde birden fazla
ülkede zafer olmadan 'tutucu bir Avrupa'ya karşı kendini
koruyamayacağı' kanısında olunsaydı, Rusya'da Ekim Devrimine
başlamak ahmaklık olurdu. Bu Marksizm değil, tamamen harcıalem
oportünizmdir, Troçkizmdir, istediğiniz her şeydir. Troçki'nin
teorisi doğru olsaydı, NEP Rusya'sını sosyalist bir Rusya'ya
dönüştüreceğimizi, bizim 'tam sosyalist toplumu kurmak için
gerekli olan her şeye sahip olduğumuzu' ('Kooperatifçilik
Üzerine'ye bakınız) iddia ettiğinde İlyiç haksız olurdu...
Siyasi
pratiğimizde en tehlikeli şey, muzaffer proleter ülkeyi, diğer
ülkelerin muzaffer proleterleri yardıma gelmedikleri sürece
yerinde saymaktan başka bir şeye yetenekli olmayan pasif bir şey
olarak görmeye çalışmaktır. Varsayalım ki, Rusya'da Sovyet
düzeninin olduğu önümüzdeki beş-on yıl içinde Batı'da daha
devrim olmadı; varsayalım ki, cumhuriyetimiz bu dönem boyunca
varlığını buna rağmen NEP ilişkileri altında sosyalist
ekonomiyi inşa eden Sovyet Cumhuriyeti olarak devam ettirdi — bu
beş-on yıl boyunca ülkemizin sosyalist ekonomiyi örgütlemekle
değil de denize su taşımakla uğraşacağını mı sanıyorsunuz?
Tek ülkede sosyalizmin zaferini inkâr etme teorisinin ne kadar
tehlikeli olduğunu kavramak için, bu soruyu sadece sormak yeter”
(10).
Bütün
bu açıklamalardan sonra Troçki ve Troçkistlerin gerçeği
söylemedikleri sonucuna varmak gerekmiyor mu? Stalin önderliğinde
SBKP(B), tek ülkede -somutta da SSCB'nde- sosyalizmin inşasının
zaferiyle sosyalizmin nihai zaferi arasındaki farkı oldukça açık
bir biçimde açıklıyor ve ona göre mücadele ediyor. Stalin
önderliğinde SBKP(B), SSCB'nin, kendi gücüne dayanarak iç
çelişkilerini çözebileceğinin ve sosyalizmi inşa edebileceğinin
mümkün olduğundan hareket ederken, aynı zamanda ikinci grup
zıtlığın; yani SSCB ile kapitalist dünya arasındaki sistemler
çelişkisinin ancak ve ancak bir taraftan güçlü olmakla,
kapitalist dünyada devrimci mücadeleyi desteklemekle ve dolayısıyla
kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfının desteğiyle ancak
çözülebileceğinden şüphe edilmemesini vurguluyor.
İkinci
grup çelişkilerin neden ibaret olduğunu Stalin, “RKP(B)'nin XIV.
Konferansı Çalışmalarının Sonuçları Üzerine”
konuşmasında şöyle açıklar:
“Bu
karşıtlıklar neden ibarettir?
Bunlar,
kapitalist kuşatma var olduğu sürece, kapitalist ülkeler
tarafından müdahale tehlikesinin de var olmak zorunda olduğu ve
böyle bir tehlike var olduğu sürece, restorasyon tehlikesinin de,
ülkemizde kapitalist düzenin tekrar tesis edilmesi tehlikesinin de
var olmak zorunda olduğundan ibarettir.
Bu
karşıtlıkların, tek ülke tarafından tamamen aşılabileceği
var sayılabilir mi? Hayır, var sayılamaz. Çünkü tek ülkenin
çabaları, bu ülke proletarya diktatörlüğü ülkesi de olsa, onu
bir müdahale tehlikesine karşı tamamen güvencelemeye yetmez.
Müdahaleye karşı tam bir garanti ve dolayısıyla sosyalizmin
nihai zaferi de (abç-
İ. O.) bundan
dolayı ancak uluslararası ölçekte, bir dizi ülkenin
proleterlerinin ortak çabalarının sonucu olarak veya daha doğrusu,
birkaç ülkenin proleterlerinin zaferi sonucu olarak mümkündür.
Sosyalizmin
nihai zaferi ne anlama gelir?
Sosyalizmin
nihai zaferi, müdahale ve dolayısıyla restorasyon denemelerine
karşı tam garantidir, çünkü az buçuk ciddi bir restorasyon
denemesi ancak dışarıdan ciddi bir destekle, ancak uluslararası
sermayenin desteğiyle yapılabilir. Bu yüzden, devrimimizin tüm
ülkelerin işçileri tarafından desteklenmesi ve dahası, bu
işçilerin en azından birkaç ülkede zaferi, ilk muzaffer ülkenin
müdahale ve restorasyon denemelerine karşı tam güvencelenmesi
için vazgeçilmez ön şarttır, sosyalizmin nihai zaferi için
vazgeçilmez ön şarttır”
(11).
...'Stalin
tek ülkede sosyalizm teorisiyle dünya devriminden vazgeçmiştir
veya dünya devrimini tek ülkede sosyalizm teorisine feda etmiştir'
türünden Troçkist yakıştırmalar da Stalin'in yukarıdaki
açıklamasıyla çürütülmüş oluyor.
Stalin
“Ekime Giden Yolda” kitabına Önsöz'de “Dünya Devriminin
Başlangıcı ve Ön Koşulu Olarak Ekim Devrimi” ara başlığı
altında şunları yazar.
Okuyalım:
“Devrimin
belli başlı Avrupa ülkelerinde aynı anda zaferi evrensel
teorisinin, tek ülkede sosyalizmin zaferinin olanaksızlığı
teorisinin yapay, yaşayamaz bir teori olduğunun görüldüğünden
kuşku duyulamaz. Rusya'daki proletarya devriminin yedi yıllık
tarihi, bu teorinin lehine değil, aleyhine tanıklık etmektedir. Bu
teori, yalnızca dünya devriminin gelişme şeması olarak kabul
edilemez olmakla kalmamaktadır, çünkü apaçık olgularla çelişme
içinde bulunmaktadır.
Bu
teori, şiar olarak daha da kabul edilemezdir, çünkü belli
tarihsel koşulların sonucu olarak sermayenin cephesini kendi başına
yarma olanağını elde eden tek tek ülkelerin inisiyatifini
geliştirecek yerde kösteklemektedir; çünkü tek tek ülkelerde
sermayeye karşı aktif saldırıyı teşvik edecek yerde, "genel
kesin sonuç" anını pasif bir şekilde beklemeye sevk
etmektedir; çünkü tek tek ülkelerin proleterleri arasında
devrimci kararlılık ruhunu değil, Hamlet'vari kuşku ruhunu
geliştirmektedir — "ya onlar bizi ortada bırakırsa?"
Lenin, proletaryanın tek ülkede zaferinin "tipik durum"
olduğunu, "bir dizi ülkede eşzamanlı devrim"in ise
ancak "ender bir istisna" olabileceğini söylerken
kesinlikle haklıdır.
Ama
bilindiği gibi, Lenin'in devrim teorisi, kendini sorunun yalnızca
bu yanıyla sınırlamaz. O aynı zamanda dünya devriminin
gelişmesinin de teorisidir. Tek ülkede sosyalizmin zaferi, tek
başına alınan bir görev değildir. Muzaffer ülkenin devrimi
kendini, kendi kendine yeten bir büyüklük olarak değil, tersine
tüm ülkelerde proletaryanın zaferinin hızlandırılması için
dayanak, araç olarak görmelidir. Çünkü tek ülkede —bu durumda
Rusya'da— devrimin zaferi, sadece, emperyalizmin eşitsiz
gelişmesinin ve ilerleyen çürümesinin ürünü değildir. O aynı
zamanda dünya devriminin başlangıcı ve ön koşuludur...
Dünya
devriminin, bir dizi yeni ülkenin emperyalist devletler sisteminden
devrimci ayrılma yoluyla gelişmesi en olasıdır; bu arada bu
ülkelerin proleterleri, emperyalist devletlerin proletaryası
tarafından desteklenecektir. İlk ayrılan ülkenin, ilk muzaffer
ülkenin, daha şimdiden, diğer ülkelerin işçileri ve emekçi
kitleleri tarafından desteklendiğini görüyoruz. Bu destek olmadan
bu ülke ayakta kalamazdı. Hiç kuşkusuz, bu destek güçlenecek ve
artacaktır. Ama hiç kuşku yok ki, ilk muzaffer ülkede sosyalizm
ne kadar eksiksiz bir şekilde pekiştirilirse, bu ülke ne kadar
hızlı bir şekilde dünya devriminin daha da geliştirilmesi için
bir üs haline, emperyalizmi daha da parçalamanın kaldıracı
haline dönüşürse, dünya devriminin gelişmesi, bir dizi ülkenin
emperyalizmden ayrılması süreci o kadar hızlı ve tam olacaktır.
Kendini
kurtaran ilk ülkede, sosyalizmin nihai zaferinin, birden fazla
ülkenin proleterlerinin ortak çabaları olmaksızın imkansız
olduğu önermesi doğru ise, aynı şekilde, ilk sosyalist ülke
tarafından tüm diğer ülkelerin işçilerine ve emekçi
kitlelerine verilen destek ne kadar etkin ise, dünya devriminin bir
o kadar daha hızlı ve tam gelişeceği de doğrudur...
Muzaffer
ülkenin desteğinin karakteristik özelliği, yalnızca diğer
ülkelerde proleterlerin zaferini hızlandırmasında değil, ama
aynı zamanda, bu zaferi kolaylaştırması sayesinde, aynı zamanda
ilk muzaffer ülkede sosyalizmin nihai zaferini sağlama almasında
yatmaktadır.
Dünya
devriminin gelişme seyri içinde, tek tek kapitalist ülkeler
biçiminde emperyalizmin merkezlerinin ve tüm dünyada bu ülkelerin
sisteminin yanı sıra, tek tek Sovyet ülkeleri biçiminde
sosyalizmin merkezlerinin ve tüm dünyada bu merkezlerin bir
sisteminin ortaya çıkması en olasıdır ve bu iki sistem
arasındaki mücadele, dünya devriminin gelişme tarihini
dolduracaktır. Çünkü, diyor Lenin, "sosyalizmde ulusların
özgür birleşmesi, sosyalist cumhuriyetlerin geri kalmış
devletlere karşı az çok uzun süren ve inatçı bir mücadelesi
olmaksızın olanaksızdır”
(12).
Ekim
Devriminin uluslararası önemiyle ilgili olarak konumuzla bağlam
içinde şu tespit yapılmalıdır:
1-Ekim
Devrimi, dünya devriminin ilk aşamasını, ilk basamağını
oluşturur; “ulusal”
sosyalizmin, dünya proletaryasının çıkarlarının SSCB'nin
çıkarlarına tabi kılınmasının değil, dünya devriminin yolunu
açmış ve bu anlamda dünya devriminin gelişmesi için devasa bir
üs olmuştur.
2-Ekim
Devrimi, kapitalist dünya sistemine kafa tutmanın, o devasa
kapitalist/emperyalist okyanus içinde dünya emperyalist sisteminin
yıkamadığı tek ülkede mücadele sonucunda kurulan yeni sistemi,
sosyalizmi ifade eder.
Ekim
Devriminin bu önemini Troçkistler göz ardı ederler. Neden göz
ardı ederler? Ekim Devriminin salt bu özellikleri Troçki'nin tek
ülkede sosyalizmin zaferi mümkün değildir teorisini ve aynı
zamanda tek ülkede sosyalizmin zaferi salt ulusal bir gelişmeyi
ifade eder anlayışını çürütmektedir.
Ekim
Devrimini anlamsızlaştırmak için Troçki aktif mücadele
etmiştir...Troçki'nin Leninist devrim teorisine, SSCB'ne, tek
ülkede sosyalizmin inşasına karşı mücadelesi aslında Ekim
Devrimini anlamsızlaştırma mücadelesidir...
Troçki'nin
bütün çabalarına rağmen SSCB'nde başarıyla inşa edilen
sosyalizm, dünya devriminin devasa bir üssü olmuş, dünya
devrimini desteklemiştir. Troçki'nin bütün çabalarına rağmen
SBKP(B), XIV. Parti Kongresinde SSCB'nde sosyalizmin inşasını
güncel görev olarak gördüğünü açıklamıştır. Bolşevik
Parti, SSCB'nde sosyalizmin inşasını güncel görev olarak
görmemenin Ekim Devriminin anlamsızlaştırılması olduğunun
bilincinde hareket etmiştir.
“RKP(B)'nin
XIV. Konferansı Çalışmalarının Sonuçları Üzerine”
konuşmasında Stalin diğer şeylerin yanı sıra bu konuda şunları
söyler:
“Aksi
halde, Ekim'de iktidarı almanın ve Ekim Devrimini yapmanın bir
anlamı olmazdı. Çünkü, şu ya da bu mülahazayla tam sosyalist
toplumun kurulması olanağı ve zorunluluğu dışlandığında,
Ekim Devrimi de anlamını yitirir. Her kim tek ülkede sosyalizmin
kurulma olanağını yadsıyorsa, o zorunlu olarak Ekim Devriminin
haklılığını da yadsımak zorundadır. Ve tersine: Her kim Ekim'e
inanmazsa, o kapitalist kuşatma koşulları altında sosyalizmin
zaferi olanağını da kabul edemez. Ekim'e inançsızlık ile
ülkemizde sosyalist olanakları kabul etmeme arasında sıkı ve
doğrudan bir bağıntı vardır”
(13).
Ulusal
ve uluslararası burjuvaziye karşı mücadele sorununu Stalin sık
sık ele almıştır. Ama anlaşılan o ki, bu mücadelede yenik
düşmelerine rağmen ne Troçki ve ne de onun takipçileriyle
-Troçkistlerle- baş edilebilmiştir. İstediğiniz kadar doğruyu
söylemiş olabilirsiniz, Troçkistler yine de bildiklerini tekrar
etmeye devam etmişlerdir.
Komünist
Enternasyonal'in Yürütme Komitesi'nin VII. Genişletilmiş
Plenumu'nda Stalin “ulusal”
burjuvaziye, uluslararası burjuvaziye karşı mücadele sorununu bir
daha ele alır ve muhalefeti eleştirir.
Okuyalım:
“SSCB'de
sosyalizmi kurma sorunu, kendi, "ulusal" burjuvazimizi
yenmenin bir sorunu iken, sosyalizmin nihai zaferi sorunu,
uluslararası burjuvaziyi yenmenin bir sorunudur. Parti, tek ülkenin
proletaryasının, kendi gücüyle, uluslararası burjuvaziyi yenecek
durumda olmadığını söylemektedir. Parti, tek ülkede sosyalizmin
nihai zaferi için, uluslararası burjuvaziyi yenmenin veya en
azından tarafsızlaştırmanın zorunlu olduğunu söylemektedir.
Parti, bu görevin ancak birçok ülkenin proletaryası tarafından
çözülebileceğini söylemektedir. O nedenle, şu ya da bu ülkede
sosyalizmin nihai zaferi, en azından birkaç ülkede proleter
devrimin zaferi anlamına gelir.
Parti,
SSCB proletaryasının "ulusal" ve uluslararası
görevlerinin bütün ülkelerin işçilerinin kapitalizmden
kurtuluşu ortak göreviyle kaynaştığından, ülkemizde
sosyalizmin inşasının çıkarlarının bütün ülkelerin devrimci
hareketinin çıkarlarıyla tümüyle ve bütünüyle ortak bir çıkar
halinde —bütün ülkelerde sosyalist devrimin zaferi—
kaynaştığından yola çıkmaktadır”.
SSCB'de
sosyalizmi inşa etmek, bütün ülkelerin işçilerinin ortak
davasını savunmak demektir, sermaye üzerinde zaferi sadece SSCB'de
değil, bütün kapitalist ülkelerde de kazanmak demektir, çünkü
SSCB'de devrim dünya devriminin bir parçasıdır, onun başlangıcı
ve gelişmesi için temeldir” (14).
Durum
böyleydi. Troçki ise kendi görüşünü doğrulamak için; yani
tek ülkede devrimci güçlerin mücadelesiyle uluslararası
burjuvazinin üstesinden gelinemeyeceğini, dolayısıyla tek ülkede
sosyalizmin zaferinin mümkün olmayacağı teorisini kanıtlamak
için Lenin'den topladığı alıntılarla “Tek Ülkede
Sosyalizm”
yazısını hazırladı (“Ekim Devrimi”
kitabının eki, ayrıca kitapçık olarak da basılmıştır). Bu
kitapçığı okumanızı öneririm. Troçki, Lenin'in görüşleriyle
Lenin'i çürütmeye çalışıyor. Lenin'in tek ülkede sosyalizm
teorisine karşı olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Tek ülkede
sosyalizmin hangi nedenlerden dolayı bir zorunluluk olduğunu
atlıyor. Anlamından, konunun esas içeriğinden kopartılarak
toplanan alıntılar, o halleriyle dahi, Lenin'in ve dolayısıyla da
Stalin'in tek ülkede sosyalizmin zaferiyle sosyalizmin dünya
çapında nihai zaferi arasındaki farkı göz ardı etmediklerini
göstermektedir. Öyle ki, topladığı alıntılarda bir taraftan
SSCB'nde sosyalizmin zaferinden söz edilirken, diğer taraftan da
sosyalizmin dünya çapında zaferinden -nihai zaferinden-
bahsedilmesine rağmen Troçki, kendi görüşünü doğrulamak için
desteksiz atmaya devam ediyor.
Şimdi
bir de SSCB'nde sosyalizmin inşası ve zaferi için ön koşulların
olup olmadığına bakalım.
SSCB'nde
sosyalizmin inşası ve zaferi için ön koşulları:
Diğer
ülkelerde, o dönem beklendiği gibi bazı Avrupa ülkelerinde
proleter devrimlerin gerçekleşmemesi ve Ekim Devriminin tek başına
kalması, Troçki'nin bütün çabalarına, Troçkistlerin
sabotajlarına rağmen Bolşeviklerin tek ülkede de olsa sosyalizmin
inşasına koyulmalarını engelleyemedi. Tek ülkede sosyalizmin
inşası ve zaferi de başka bir deyişle yukarıda Stalin'den
aktardığımız anlayışta belirtilen ilk gruptaki çelişkilerin
çözümüne bağlıydı. Rusya ekonomik ve teknik bakımdan geri bir
ülkeydi. Önemli olan, böyle bir ülkeyi sosyalist üretim
ilişkileri temelinde tarımı modern mekanize edilmiş gelişmiş
bir sanayi ülkesine dönüştürebilmekti. Ancak bu devasa görev
başarıldığında iç çelişkiler çözülmüş olacaktı. Stalin
önderliğinde Bolşevikler büyük bir inanç ve coşkuyla bu
görevin üstesinden gelmek için ülkenin mevcut olanaklarını
değerlendirme temelinde mücadeleyi örgütlediler.
SSCB'nde
sosyalizmi inşa etmek için ülkenin yeterli olup olmadığı
üzerine Stalin 1926'da Komünist Enternasyonal'in Genişletilmiş
Yürütme Komitesi Plenumu'nda şunları söylüyordu:
“Peki
ama sosyalizmi kurmak —eğer bu formül somut sınıf diline
çevrilirse— ne demektir? SSCB'de sosyalizmi kurmak, mücadelenin
seyri içinde kendi gücümüzle kendi burjuvazimizi, Sovyet
burjuvazisini yenmek demektir. Dolayısıyla sorun, SSCB proletaryası
Sovyet burjuvazisini yenmeye muktedir midir, değil midir? sorunuyla
aynı kapıya çıkar. Demek ki, SSCB'de sosyalizmi kurmanın mümkün
olup olmadığından söz edildiğinde, bununla şu kastedilir: SSCB
proletaryası kendi gücüyle SSCB burjuvazisini yenmeye muktedir
midir? Ülkemizde sosyalizmi kurma sorununun çözümünde sorun
sadece ve sadece böyle durmaktadır.
Parti
bu soruyu olumlu yanıtlar, çünkü o, SSCB proletaryasının,
SSCB'deki proletarya diktatörlüğünün, SSCB burjuvazisini kendi
gücüyle yenebileceğinden yola çıkar.
Eğer
bu doğru olmasaydı, eğer Parti, ülkemizin görece teknik
geriliğine rağmen, SSCB proletaryasının sosyalist toplumu kurmaya
muktedir olduğu savını ileri sürmek için sebebe sahip olmasaydı,
Partinin iktidarda kalmaya devam etmesi için herhangi bir nedeni
olmazdı, şu ya da bu biçimde iktidardan vazgeçip bir muhalefet
partisi konumunu alırdı.
Çünkü
ikisinden biri:
Ya,
"ulusal" burjuvazimizi yenerek sosyalizmi inşa edebilir ve
son tahlilde onu kurabiliriz - bu durumda Parti, iktidarda kalmak ve
tüm dünyada sosyalizmin zaferi adına ülkede sosyalist inşayı
yönetmekle yükümlüdür ya da kendi gücümüzle kendi
burjuvazimizi yenemeyiz — o zaman da dışarının ivedi
desteğinden, diğer ülkelerdeki muzaffer devrimin desteğinden
yoksun bulunuşumuzu göz önüne alarak, açık ve dürüst bir
biçimde iktidardan geri çekilmeli ve gelecekte SSCB'de yeni bir
devrimi örgütlemek için rota tutmalıyız.
Parti,
kendi sınıfını, bu durumda işçi sınıfını aldatabilir mi?
Hayır, aldatamaz. Böyle bir Parti dört parça edilmeyi hak ederdi.
Fakat Partimiz, işçi sınıfını aldatamayacağından, ülkemizde
sosyalizmi kurma imkanının olmadığı inancının, Partimizin
iktidardan geri çekilmesi ve iktidar partisi konumundan bir
muhalefet partisi konumuna geçmesini gerektirdiğini dobra dobra
söylemek zorunda olurdu. Proletarya diktatörlüğünü mücadeleyle
elde ettik ve böylece ileriye sosyalizme doğru gelişmek için
politik temeli yarattık. Kendi gücümüzle sosyalizmin ekonomik
temelini, sosyalizmi kurmak için zorunlu olan yeni ekonomik temeli
yaratabilir miyiz? Sosyalizmin ekonomik özü ve ekonomik temeli
nedir? Dünyada "cenneti" ve genel refahı getirmek mi
acaba? Hayır, bu değildir. Bu, sosyalizmin ekonomik özü hakkında
filisten, küçük burjuva bir tasarımdır. Sosyalizmin ekonomik
temelini yaratmak; tarımı sosyalist sanayi ile bir ekonomik bütün
halinde birleştirmek, tarımı sosyalist sanayinin önderliğine
tabi kılmak, kent ile köy arasındaki ilişkileri, tarım
ürünleriyle sanayi mamullerinin değiş tokuşu temelinde
düzenlemek demektir, sınıfların ve her şeyden önce de
sermayenin oluşumuna yol açan tüm kanalları kapatmak ve tasfiye
etmek ve son tahlilde doğrudan ve dolaysız olarak sınıfların
ortadan kaldırılmasına götüren üretim ve bölüşüm
koşullarını yaratmak demektir” (15).
Lenin'in
de aynı görüşte olduğunu yukarıda belirtmiştik (16). Demek ki,
SSCB'nde sosyalizmin inşası mümkündü, bunun için gerekli iç
koşullar vardı. Eksik olan, gelişmiş teknolojiydi, ekonominin
yeniden örgütlenmesiydi ve sanayinin açılıp serpilmesini
sağlamaktı. Bu düşünceleri daha 20 Kasım 1920'de Lenin “Moskova
İli Parti Konferansı”ndaki
konuşmasında dile getirmişti:
“İktisadi
taraf ancak ve ancak, Rus proleter devletinde modern tekniğin
temelleri, yani elektriklendirme üzerine inşa edilmiş büyük
sanayi mekanizmasının bütün ipleri (ilişkileri-
İ.O.) birbirine bağlandığında güvencelenmiş olarak
görülebilir. Ama bunun için elektriğin kullanımının temel
koşullarını bilmek ve buna uygun olarak sanayi ve tarımın
görevlerini anlamak gerekir. Bu devasa bir görevdir”
(17).
SBKP(B)'nin
XIV. Kongresinde Stalin, Lenin'in bu düşüncelerini savunmuştur.
Bu kongrede Stalin, ülkenin kendi gücüne dayanarak bir tarım
ülkesi olmaktan çıkartılarak sanayi ülkesine dönüştürülmesini
SSCB'nde sosyalizmin zaferi için ilk ön koşul olarak gördüğünü
açıklar.
Dünyanın
altıda birini kapsayan SSCB, devasa hammadde kaynaklarıyla ve ülke
içindeki mevcut gücüyle bu görevi yerine getirebilecek durumdaydı
ve sosyalizmin başarılı inşasıyla da bunu gösterdi.
“RKP(B)'nin
XIV. Konferansı Çalışmalarının Sonuçları Üzerine”
konuşmasında Stalin bu sorunla bağlam içinde ve Troçki'nin tek
ülkede sosyalizmin zaferi mümkün değildir teorisine karşı
şunları söyler:
“Başka
bir deyişle, etrafı kapitalistlerle çevrili proletarya
diktatörlüğü ülkesi, görüldüğü gibi, sadece proletarya ile
köylülük arasındaki iç karşıtlıkları kendi gücüne
dayanarak ortadan kaldıracak durumda olmakla kalmayıp, bilakis
sosyalizmi de kurabilir ve kurmak zorundadır, kendi ülkesinde
sosyalist bir ekonomi örgütleyebilir ve örgütlemek zorundadır ve
sermayeyi devirme uğruna mücadelelerinde komşu ülkeler
proletaryasının yardımına koşmak üzere silahlı bir güç
kurabilir ve kurmak zorundadır.
Bu,
tek ülkede sosyalizmin zaferi üzerine Leninizmin temel tezidir...
Ülkemizde
sosyalizmin kurulmasının teknik güçlükleri konusunda Lenin'in
kafası tamamen açıktır, ama o bundan hiçbir şekilde, "Rusya'da
sosyalist iktisadın gerçek bir ilerlemesi ancak Avrupa'nın en
önemli ülkelerinde proletaryanın zaferinden sonra mümkün
olacaktır" saçma sonucunu çıkarmamıştır, tersine o, bizim
bu güçlükleri kendi gücümüze dayanarak aşabileceğimiz ve
"nihai zaferi" kazanabileceğimiz, yani tam sosyalizmi
kurabileceğimiz görüşündedir.
Ülkemizde
sosyalizmin kurulmasının siyasi güçlükleri konusunda Lenin'in
kafası tamamen açıktır, ama o bundan hiçbir şekilde, "Avrupa
proletaryasının doğrudan devlet desteği olmadan Rusya işçi
sınıfı, iktidarı koruyacak durumda olmayacaktır" saçma
sonucunu çıkarmamaktadır, tersine o, köylülüğe karşı doğru
bir politika izlediğimizde, "dünya ölçüsünde zaferi"
tamamen kazanabileceğimiz, yani tam sosyalizmi kurabileceğimiz
görüşündedir” (18).
Özellikle
iç savaş döneminde adeta yıkıma uğrayan ülkede 1925 yılında
dahi iktisadi gerilik henüz aşılamamıştı. Bunun aşılması
için mücadelenin önünde sadece Troçkistler sorun olmuyordu.
Zinovyev de sorunun kaynaklarından birisiydi.
“Leninizmin
Sorunları”nda
Stalin diğer şeylerin yanı sıra Zinovyev'in çıkışını da
eleştirir.
Okuyalım:
“Tek
ülkede sosyalizmin nihai zaferinden, Zinovyev'in, müdahale ve
restorasyona karşı güvenceyi değil, tam sosyalist toplumun
kurulması imkânını anladığından başka bir anlama gelmez. Tek
ülkede sosyalizmin zaferinden Zinovyev'in anladığı ise, tam
sosyalizmin kurulmasına götüremeyecek olan ve götürmemesi
gereken bir sosyalizm inşasıdır. Gelişigüzel, perspektifsiz bir
inşa; tam sosyalist toplumu kurma imkânı bulunmayan bir sosyalizm
inşası -Zinovyev'in pozisyonu budur.
Onu
tam olarak kurma imkânına sahip olmaksızın sosyalizmi inşa
etmek, onu tam olarak kuramayacağını bile bile inşa etmek —
Zinovyev işi böylesi saçmalıklara kadar vardırdı.
Fakat
bu, sorunu çözmek değil, onunla alay etmektir!
Zinovyev'in
XIV. Parti Kongresi'ndeki kapayış konuşmasından bir alıntı
daha:
“Örneğin
Yakovlev yoldaşın en son Kursk il Parti Konferansında ne kadar
ileri gittiğine bakınız: 'tek ülkede, her yanımız kapitalist
düşmanlarca kuşatılmışken, bu koşullar altında tek ülkede
sosyalizmi tam olarak kurabilir miyiz?' diye soruyor. Ve yanıtlıyor:
'Şimdiye dek söylenenler temelinde, yalnızca sosyalizmi inşa
etmekle kalmayıp, şimdilik yalnız olmamıza, şimdilik dünyada
tek Sovyet ülkesi olmamıza rağmen, tek Sovyet devleti olmamıza
rağmen, sosyalizmi tam olarak kuracağımızı da iddia etme hakkına
sahibiz'. ("Kurskaya Pravda", No. 279, 8 Aralık 1925.) Bu,
sorunun Leninist tarzda konuşu mudur", diye soruyor Zinovyev,
"bu, ulusal darkafalılık kokmuyor mu?”
Böylece
Zinovyev'e göre, tek ülkede sosyalizmin tam olarak kurulması
imkânını kabul etmek, ulusal darkafalılığa düşmek demektir,
bu olasılığı yadsımak ise enternasyonalizm görüşünü
savunmak.
Ama
bu doğruysa, o zaman iktisadımızdaki kapitalist unsurlar üzerinde
zafer uğruna mücadele etmeye değer mi? Bundan, böyle bir zaferin
imkânsız olduğu sonucu çıkmaz mı?
İktisadımızın
kapitalist unsurları önünde teslimiyet — Zinovyev'in
argümanlarının iç mantığı bizi buraya götürüyor”
(19).
SSCB'de
sosyalizmin zafer kazanması önünde ikinci ve belirleyici engel
olarak Stalin, işçi sınıfı ve köylülük
arasındaki çelişkileri görmekteydi. Ama burada da karşımıza
Troçki çıkıyor. Yine Lenin'e yaslanarak SSCB'nde -tek ülkede-
sosyalizmi inşa etmenin mümkün olmadığını kanıtlamaya
çalışıyor. Troçki, “Uluslararası Devrim ve Komünist
Enternasyonal”
kitabında (1928) Lenin'den aktardığı bir anlayışa sığınıyor.
Lenin'in söylediği şu:
“Bir
dizi yazıda, tüm konuşmalarımızda, tüm basında, Rusya'da
durumun böyle olmadığını (gelişmiş
ülkelerindeki gibi olmadığını- İ.O.),
Rusya'da sanayi işçilerinin azınlıkta ve küçük çiftçilerin
muazzam çoğunlukta olduğunu vurguladık. Sosyalist devrim böyle
bir ülkede ancak iki koşulla nihai başarı kazanabilir. Birincisi,
bir ya da birçok ileri ülkede sosyalist devrim tarafından
zamanında desteklenmesi koşuluyla. Bildiğiniz gibi bu koşulun
gerçek haline gelmesi için öncesine kıyasla çok daha fazla şey
yaptık, fakat bu asla yeterli değildir.
Diğer
koşul, diktatörlüğünü uygulamakta olan ya da devlet erkini
elinde tutan proletarya ile köylü nüfusun çoğunluğu arasında
anlaşmadır...
Diğer
ülkelerde devrim başlamadıkça Rusya'da sosyalist devrimi ancak
köylülük ile bir anlaşmanın kurtarabileceğini biliyoruz”
(20).
Troçki
bu anlayışa sarılıyor, ama kendi düşüncesine karşı bir
anlayış olduğunun farkında değil. Lenin burada Rusya'da işçi
sınıfı ile köylülük arasındaki çelişkilerin
çözülmeyeceğinden hareket etmiyor, soruna tereddütle
yaklaşmıyor, “acaba”
demiyor. Sadece böyle çelişkili bir durumun var olduğunu tespit
ediyor. Diğer taraftan Lenin, her iki ana sınıf arasında bir
anlaşmanın olacağından hareket ettiğini Ekim Devriminden çok
öncesinde, Troçki'nin sürekli devrim teorisi bağlamında
tartışmalarda açıklamıştı. Lenin, işçi sınıfı ile
köylülüğün geniş yığınları arasında sağlam bir ittifaka
dayanarak SSCB'de sosyalizmi kurmanın mümkün olduğunu
savunuyordu. Lenin'in bu anlayışını kendine dayanak yapan
Troçki'nin bunu bilmesi gerekirdi.
“RKP(B)'nin
XIV. Konferansı
Çalışmalarının Sonuçları Üzerine”
konuşmasında Stalin bu sorunu ele alır.
Okuyalım:
“Proletarya
ile köylülük arasında belli karşıtlıkların olduğu elbette
inkâr edilemez... Önümüzde iki ana sınıf var: proleterler
sınıfı ve özel mülk sahipleri, yani köylülük sınıfı. Onlar
arasındaki karşıtlıkların kaçınılmazlığı bundan ileri
gelir. Tüm sorun, bizim proletarya ile köylülük arasında var
olan bu karşıtlıkları kendi gücümüze dayanarak aşıp
aşamayacağımızdır. Sosyalizmi kendi gücümüze dayanarak
kurmanın mümkün olup olmadığı sorulduğunda, bununla kastedilen
soru şudur: Ülkemizde proletarya ile köylülük arasında var olan
karşıtlıkları aşmak mümkün müdür, değil midir?
Leninizm
bu soruyu olumlu yanıtlar: Evet, sosyalizmi kurabiliriz ve biz onu,
işçi sınıfı önderliğinde, köylülükle birlikte kuracağız.
Böyle
bir yanıt nasıl gerekçelendirilmekte, ne ile motife edilmektedir?
Bu
yanıt için motifler, proletarya ile köylülük arasında sadece
karşıtlıkların var olmayıp, bilakis onların, bu karşıtlıklara
ağır basan veya en azından ağır basabilecek olan ve işçi-köylü
ittifakının zeminini, temelini oluşturan, gelişmenin temel
sorunlarında ortak çıkarlara da sahip olmalarında yatmaktadır.
Bu
ortak çıkarlar nelerdir?
Mesele
şudur ki, tarımın iki gelişme yolu vardır: kapitalist yol ve
sosyalist yol. Kapitalist yol, kent ve kır burjuvazisinin üst
katmanlarının zenginleşmesi çıkarına, köylülüğün
çoğunluğunun yoksullaşmasına götüren bir gelişme anlamına
gelir. Buna karşılık sosyalist yol, köylülüğün çoğunluğunun
yaşam standardının sürekli yükseltilmesine götüren bir gelişme
anlamına gelir. Proletarya gibi köylülüğün de ve özellikle de
onun, gelişmenin ikinci yolda, sosyalist yolda olmasında çıkarı
vardır. Çünkü sadece bu yolla köylülük, yoksullaşma ve
açlıktan kurtulabilir. Vurgulamaya gerek yok ki, ekonominin asıl
iplerini elinde tutan proletarya diktatörlüğü, ikinci yolun,
sosyalist yolun zafer kazanmasına yardım etmek için her türlü
önleme başvuracaktır. Öte yandan, köylülüğün, gelişmenin
ikinci yolda olmasına derin ilgi göstermesi kendiliğinden
anlaşılırdır.
Proletarya
ile köylülüğün, aralarındaki karşıtlıklara ağır basan
çıkar ortaklığı buradan kaynaklanır.
Bu
sebepten dolayı Leninizm, köylülükle birlikte, işçi-köylü
ittifakı temelinde tam sosyalist toplumu kurabileceğimizi ve kurmak
zorunda olduğumuzu söyler.
Bu
sebepten dolayı Leninizm, proleterlerin ve köylülerin ortak
çıkarlarından yola çıkarak, proletarya ile köylülük arasında
var olan karşıtlıkları kendi gücümüze dayanarak
aşabileceğimizi ve aşmak zorunda olduğumuzu söyler”
(21).
SSCB'nde
işçi sınıfı ve köylülük arasındaki çelişkiler nasıl
aşılabilir ve böylece geniş köylü kitleleri sosyalizmin
inşasına çekilebilirdi? Bu sorunun üstesinden gelinebilmesi için
Stalin “Leninizmin Sorunları”nda
iki temel tezden bahseder:
1)
"Sovyetler Birliği'nin köylülüğü, Batının köylülüğüyle
karıştırılmamalıdır. Üç devrimin okulundan geçmiş ve
proletarya ile birlikte ve başında proletarya olmak üzere Çar'a
ve burjuvazinin iktidarına karşı mücadele etmiş bir köylülük,
toprağı ve barışı proleter devrimin elinden elde etmiş olan ve
bundan dolayı da proletaryanın yedek gücü haline gelmiş bir
köylülük — böyle bir köylülük, burjuva devrimi sırasında
liberal burjuvazinin önderliği altında mücadele etmiş olan,
toprağı bu burjuvazi sayesinde elde etmiş ve bundan dolayı da
burjuvazinin bir yedek gücü haline gelmiş olan bir köylülükten
mecburen farklı olmak zorundadır. Kanıtlamaya gerek yoktur ki,
proletarya ile siyasi dostluğa ve siyasi işbirliğine yüksek
değer vermeyi öğrenen ve özgürlüğünü bu dostluğa ve
işbirliğine borçlu olan Sovyet köylülüğü, proletarya ile
iktisadi işbirliğine özellikle elverişli olmak zorundadır."
2)
"Rusya'daki tarım, Batı'nın tarımı ile karıştırılmamalıdır.
Orada tarımın gelişmesi, kapitalizmin her zamanki çizgisini
izler, bir uçta büyük çiftlikler ve özel kapitalist büyük
çiftlikler, öteki uçta yoksulluk, sefalet ve ücret köleliği
olmak üzere köylülüğün derin bir farklılaşması koşullarında
olur. Dolayısıyla orada çökme ve çürüme tamimiyle doğaldır.
Rusya'da ise başkadır. Bizde tarımın gelişmesi, bu yolu
izleyemez; sadece Sovyet iktidarının varlığı ve en önemli
üretim aletlerinin ve araçlarının millileştirilmiş olması bile
böyle bir gelişmeye izin vermez. Rusya'da tarımın gelişmesi
başka bir yoldan yürümek zorundadır; milyonlarca küçük ve
orta köylünün kooperatiflerde birleşmesi yolunu, kırda, devletin
tanıdığı tercihli kredilerle desteklenen kitlesel kooperatiflerin
gelişmesi yolunu izlemek zorundadır. Lenin, kooperatifçilik
üzerine yazılarında, bizde tarımın gelişmesinin yeni bir yoldan
yürümek zorunda olduğuna; köylülerin çoğunluğunun
kooperatifler aracılığıyla sosyalist inşaya çekilmesi yolunu,
ilk önce sürüm alanında ve daha sonra tarımsal ürünlerin
üretimi alanında da giderek kolektivizm ilkelerinin tarımın içine
işlemesi yolunu izlemek zorunda olduğuna isabetle işaret
etmiştir...
Kanıtlamaya
gerek yoktur ki, köylülüğün muazzam çoğunluğu, bu yeni
gelişme yolunda istekle ilerleyecek ve özel kapitalist büyük
çiftlikler ve ücretli kölelik yolunu, sefalet ve yıkım yolunu
reddedecektir”
(22).
İşçi-köylü
ittifakı sadece Rusya'ya özgü değildi. Rusya gibi geri gelişmiş
kapitalizm koşullarının hakim olduğu çoğu ülkede bu ittifak
demokratik devrimden sosyalist devrime geçiş ve sosyalizmin inşası
için elzemdir. Köylülük, devrimin yedeğidir. Ama Troçki bunu
her dönem yadsımıştır. Köylülüğe yönelik doğru politika
SSCB'nde sosyalizmin zaferi için ikinci koşulu oluşturmuştur. Ama
muhalefet SBKP(B)'nin bu doğru politikasın da eğip bükmekten,
yanlış yorumlama çabasına girmekten gecikmemiştir.
Stalin
1926'da Komünist Enternasyonal'in Genişletilmiş Yürütme Komitesi
Plenumu'nda muhalefetin bu konudaki marifeti üzerine şunları
söylüyordu:
“...Pekâlâ,
diyor muhalefet bize, son tahlilde kimle ittifakta olmak daha
avantajlıdır —dünya proletaryasıyla mı, ülkemiz köylülüğüyle
mi; kimi tercih edelim— dünya proletaryasını mı, SSCB
köylülüğünü mü? Burada sorun öyle bir konulmaktadır ki,
sanki burada SSCB proletaryası duruyor ve önünde iki müttefik var
— kendi burjuvazisini hemen devirmeye hazır, fakat bu konuda
kendisini tercih etmemizi, rıza vermemizi bekleyen dünya
proletaryası ve SSCB proletaryasına yardım etmeye hazır, fakat
SSCB proletaryasının bu yardımı kabul edip etmeyeceğinden tam
emin olmayan SSCB köylülüğü. Bu, sorunun çocukça bir
konuluşudur, yoldaşlar. Sorunun böyle bir konuluşunun ne
ülkemizde devrimin seyriyle ne de uluslararası kapitalizmle
sosyalizm arasındaki mücadele cephesindeki güçler dengesiyle
ortak bir yanı vardır... Ne yazık ki, mesele bazı muhaliflerin
bize gösterdiği gibi değildir ve şundan hiç şüpheniz olmasın
ki, eğer bu mesele yalnızca bize bağlı olsaydı, her iki taraftan
da seve seve destek alırdık. Hayır, gerçek yaşamda sorun böyle
değil.
Sorun
şöyle: Uluslararası devrimci hareketin temposu yavaşladığından,
sosyalizm Batıda henüz zafere ulaşmadığından, ama SSCB
proletaryası iktidarda olup, bu iktidarı yılbeyıl pekiştirip,
köylülüğün ana kütlelerini etrafında toplayıp, sosyalist inşa
cephesinde şimdiden ciddi başarılar kaydettiğinden ve bütün
ülkelerin proleterleri ve ezilen halklarıyla dostluk bağlarını
başarıyla güçlendirdiğinden — bu durumda, SSCB proletaryasının
kendi burjuvazisini yenebileceği ve kapitalist kuşatmaya rağmen
ülkemizde sosyalizmin muzafferâne inşasını sürdürebileceği
inkar edilebilir mi?
Sorun
şimdi böyledir, elbette Muhalefet Bloku'nun yaptığı gibi
fantezilerden değil de, sosyalizmle kapitalizm arasındaki mücadele
cephesindeki gerçek güçler dengesinden hareket edildiğinde.
Bu
soruya Parti, SSCB proletaryasının bu koşullarda kendi "ulusal"
burjuvazisini yenip, sosyalist iktisadı başarıyla inşa edecek
durumda olduğu yanıtını vermektedir.
Muhalefet
ise şöyle demektedir:
“Avrupa
proletaryasının doğrudan devlet yardımı olmaksızın Rusya işçi
sınıfı iktidarı koruyacak ve geçici egemenliğini kalıcı bir
sosyalist diktatörlüğe dönüştürecek durumda olmayacaktır”
(23).
Ama
Troçki'den yaptığım bu alıntının anlamı nedir ve "Avrupa
proletaryasının devlet yardımı" ne demektir? Bu demektir ki,
Batı'da proletaryanın önceden zaferi olmadan, Batı'da proletarya
tarafından iktidarın önceden ele geçirilmesi olmadan, SSCB
proletaryası yalnızca kendi burjuvazisini yenecek ve sosyalizmi
inşa edecek durumda olmamakla kalmaz, bilakis iktidarını bile
koruyamaz” (24).
Sonuç
olarak şunu söyleyebiliriz: Stalin önderliğinde SBKP(B), SSCB'nde
sosyalizmin inşası için zorunlu koşulları oluşturmak, mevcut
çelişkileri çözmek için ülkenin bütün güçlerinin seferber
edilmesine doğru önderlik yapmış, önüne koyduğu görevi yerine
getirmiş ve sonuçlar da alınmıştır. Rusya veya kurulmakta olan
SSCB, kısa bir zaman zarfında, 1925'ten sonra geri bir tarım
ülkesi olmaktan çıkarak ileri, gelişmiş teknolojiye sahip
sosyalist bir ülkeye dönüşmüştür. SSCB'nde bu altüst oluşu
aşağıda ayrıca ele alacağız. Ne de olsa bu sorun sadece
Marksist-Leninistleri, sadece SBKP(B)'yi ve sadece Troçkistleri
ilgilendirmiyordu. Bu sorun aynı zamanda dünya proletaryasını da
ilgilendiriyordu. Bu nedenle SSCB gerçek bir altüst oluşun yaşanıp
yaşanmadığını ele alacağız.
Diğer
taraftan şu da bilinmelidir: SSCB'nde sosyalizmin inşası ve zaferi
sorununda Troçkizm her cephede hezimete uğramıştır. Salt
sosyalizmin inşası gerçeği, Sovyet insanının günlük
yaşamındaki değişim, Troçki'nin tek ülkede sosyalizmin
inşasının mümkün olamayacağı tezini fiilen çürütmüş ve
kitleler arasında zaten sınırlı olan siyasi etki gücünü
kaybetmesini beraberinde getirmiştir.
SSCB'nde
sosyalizmin zaferi Troçki'ye sadece umutsuzluk vermiştir. Hiçbir
beklentisi gerçekleşmediği için son çare emperyalizmle işbirliği
içinde hareket etmek ve SSCB'nde proletarya diktatörlüğün yıkmak
amacıyla “siyasi devrim” hazırlamak için anti-komünist
unsurlarla ortak hareket etmek olmuştur.
*
Kaynaklar:
1)
Lenin; C. 33, s. 463-465.
2)
Lenin;
C. 33, s. 462.
3)
Stalin, C. 8, s. 54.
4)
Eksikliğinden bahsedilen formülasyon şudur:
“Ama tek ülkede burjuvazinin
iktidarını devirmek ve proletarya iktidarını kurmak, henüz
sosyalizmin tam zaferini güvencelemek anlamına gelmez. Sosyalizmin
ana görevi -sosyalist üretimin örgütlenmesi- daha önümüzde
durmaktadır. Birçok ileri ülkenin proleterlerinin ortak çabası
olmaksızın bu görev çözülebilir mi, tek ülkede sosyalizmin
nihai zaferi sağlanabilir mi? Hayır, sağlanamaz. Burjuvazinin
devrilmesi için, tek ülkenin çabaları yeterlidir- -devrimimizin
tarihi bunun kanıtıdır. Sosyalizmin nihai zaferi için, sosyalist
üretimin örgütlenmesi için, tek ülkenin, özellikle de Rusya
gibi bir köylü ülkesinin çabaları yeterli değildir – bunun
için birçok ileri ülkenin proleterlerinin çabaları gereklidir”
(Stalin; C. 8, s. 55). Formülasyonun neden eksik kaldığıyla
ilgili olarak olarak da Stalin şu açıklamayı yapar: “...Parti
içinde ... Leninizme yönelik eleştirilerin üstesinden gelinip,
yeni bir sorun, dıştan yardım olmaksızın, ülkemizin güçleriyle
tam sosyalist toplumun kurulması imkanı sorunu gündeme geldiğinde,
bu ikinci formülasyonun apaçık yetersiz olduğu ve bu yüzden
doğru olmadığı görüldü”
(Agy).
5)
Stalin; C. 8,
s. 55-56.
6)
Stalin; C. 6, s. 334.
7)
Stalin; C. 7, s. 94-95.
8)
Stalin; C. 8, s. 310.
9)
L. Trotzki; “Die
internationale Revolution und die Kommunistische Internationale”,
s. 63, Verlag Die Vierte Internationale 1929, 1970.
10)
Stalin; C. 7,
s. 114-115.
11)
Stalin; C. 7,
s. 101-102.
12)
Stalin; C. 6,
s. 353-354.
13)
Stalin; C. 7,
s. 101.
14)
Stalin; C. 9, Türkçesi; s. 29, 31, 32.
15)
Stalin; C. 9, s.
19-20.
16)
“Gerçekten de bütün büyük üretim
araçları devletin mülkiyetinde, devlet iktidarı proletaryanın
elinde, bu proletaryanın milyonlarca küçük ve cüce köylüyle
ittifakı, bu proletaryanın köylülük karşısında önderlik
konumuna getirilmesi vs. - eskiden seyyar satıcılık olarak
küçümsediğimiz ve bir bakıma şimdi Yeni Ekonomi Politika
altında aynı şekilde davranmaya hakkımız olan kooperatiflerden,
sadece kooperatiflerden tam bir sosyalist toplum inşa etmek için
gereken her şey bu değil midir? Bu, henüz sosyalist toplumun
inşası değildir, fakat bu inşa için gerekli ve yeterli olan her
şeydir”
(Lenin;
C. 33, s. 454, “Kooperatifçilik Üzerine”).
17)
Lenin; C. 31, s. 415.
18)
Stalin; C. 7, s. 98-99.
19)
Stalin; C. 8, s. 60-61.
20)
Lenin; C. 32, s. 217, “RKP(B) - X. Parti
Kongresi”.
21)
Stalin; C. 7, s. 95-96.
22)
Stalin; C. 8, s. 68-69.
23)
L Troçki;
“Devrimimiz”, s. 278.
24)
Stalin; C. 9, s. 36-37.