deneme

3 Mayıs 2013 Cuma

NE YAPILMALIYDI? GERİYE DÖNÜŞ MÜ – SOSYALİZMİN İNŞASI MI?


DÜŞTÜYSEK KALKARIZ, DAHA ÖLMEDİK YA!”

TROÇKİ

24 AYAR” ANTİ-KOMÜNİSTİN HİKAYESİ


7. Makale

NE YAPILMALIYDI?

GERİYE DÖNÜŞ MÜ – SOSYALİZMİN İNŞASI MI?

STALİN’E KARŞI TROÇKİ
24 ayar” Stalin düşmanı Troçki!
Tekrarlayalım:
Troçkist sürekli devrim teorisinin uygulanmasının mantıksal sonucu en fazlasıyla şu düşünce olabilirdi: Her ne kadar Ekim Devrimi gerçekleştirilmişse de ancak diğer ülkelerde -Avrupa'nın ileri ülkelerinde- proletaryanın zaferinden sonra SSCB'nde sosyalizm inşa edilebilir. Tek ülkede, üstelik bir de Rusya (SSCB) gibi oldukça geri bir ülkede sosyalizmin inşası mümkün değildir. Bu anlamda da tek ülkede sosyalizmin inşası teorisi gerici ve ütopik bir teoridir. Troçki bunu savunuyordu.


Troçki'ye göre ihtimaller oldukça çeşitli değildir; en fazlasıyla iki olanak, takip edilmesi gereken iki yol vardır ve bunlardan birisi takip edilmelidir:
Kılıçları kuşanıp “Avrupa'nın bazı ileri ülkeleri”ne karşı proleter devrim seferine çıkmak: Bu durumda yeni kurulmakta olan SSCB dünya devrimi seferberliği ilan etmiş ve Kızıl Ordu da “diyar-ı garp”da proleter devrimler seferberliğine çıkmış olacaktır. Böylece “Avrupa'nın bazı ileri ülkeleri”nde proleter devrimler gerçekleştirilecek ve o ülkelerin teknik vb. yardımlarıyla veya “devletsel desteği”yle gelişmesi geri olan ülkelerde de devrimler gerçekleştirilebilecek.
Ama “Avrupa'nın bazı ileri ülkeleri”nde işçi sınıfının devrim yapmaya hazır olup olmaması Troçk, açısından pek önemli değildi.

Tek ülkede sosyalizmin inşası mümkün olmayacağı için geriye dönmek gerekir:
SSCB'nde sosyalizmin inşası için “Avrupa'nın bazı ileri ülkeleri”nde proleter devrimler, bu ülkelerin “devletsel desteği” şart olduğu ve bu ülkelerde devrimler de gerçekleşmediği için SSCB'nde -tek ülkede- sosyalizm kurulamaz. Bu durumda işçi sınıfının iktidarda kalmasının, proletarya diktatörlüğünün bir anlamı yoktur: İşçi sınıfı ve müttefikleri iktidarı, siyasi iktidardan uzaklaştırılan sınıflara iade etmelidir; iktidardan çekilmelidir.
Troçki'nin tek ülkede sosyalizm inşa edilemez teorisinin kaçınılmaz sonucu budur.

Leninist devrim teorisi veya Leninist devrim teorisinin mantıksal kaçınılmaz sonucu şundur: Proletaryanın siyasi iktidarı ele geçirmesi -Ekim Devrimiyle ele geçirdi- tek başına da olsa bir ülkede -bu durumda SSCB'nde- sosyalizmin inşası için mücadele etmek zorunda olduğu anlamına gelir; bu iktidar, proletarya diktatörlüğü, sosyalizmin inşası için harekete geçirilmelidir. Aksi taktirde proletaryanın siyasi iktidarı ele geçirmiş, kapitalist sistemi, burjuva düzeni yıkmış olmasının bir anlamı yoktur.

Lenin'in ölümünden sonra bu çerçevede olan tartışmalarda Bolşevik Parti'nin, Leninist devrim teorisinin temsilcisi olarak Stalin, Troçkizme karşı mücadeleye önderlik etmiştir.
Burada her şeyi belirleyen soru “ne yapalımdı ve tartışmalar da hep bu soruya cevap bulmanın tartışmaları olmuştur. Avrupa'da beklenen devrimler, dünya devrimi gerçekleşmediğine göre SSCB'nde bekleme moduna mı geçilmeliydi, yani dünya devrimi mi beklenmeliydi? Peki o zamana kadar ne yapılmalıydı? Ekonomik altyapısı olmayan bir proletarya diktatörlüğü kurulabilir miydi?

Ne yapalım sorusuna Troçkistlerin cevabı:
Troçkist sürekli devrim teorisinin kaçınılmaz mantıksal sonucuna göre pasif bekleme moduna geçilmesi gerekiyordu: Diğer ülkelerde, en azından Avrupa'nın ileri ülkelerinde proletarya siyasi iktidarı ele geçirene ve SSCB'de sosyalizmin inşasına katkıda bulunmaya başlayana kadar beklenilmeliydi. Troçki, bu dönemde bu anlayışın mücadelesini verdi ve Stalin'in “makamında olmuş olsaydı bu görüşünü geçerli kılmak için ülkenin yıkılması pahasına mücadele ederdi. Ve bu mücadelesinde başarılı olsaydı ne olurdu? Ekonomik altyapısı olmayan bir proletarya diktatörlüğü kurulurdu. Herhalde bunun adı da “pasif bekleme modunda olan proletarya diktatörlüğü konurdu. Peki, bu pasif bekleme sürecinde olan -Troçki'nin talebi gerçekleşmediği için olması gereken- bu diktatörlük koşullarında Ekim Devrimi sonrasında devrimin başına neler gelebilirdi? Bu, Ekim Devrimi sonuçlarının, yani proletarya diktatörlüğünün yıkılması, kurulmakta olan SSCB'nin kapitalist bir devlete dönüşmesi anlamına gelirdi. Troçki'nin sürekli devrim teorisinin kaçınılmaz mantıksal sonucu ancak bu gelişmeler olabilirdi.

Peki, Stalin önderliğinde Leninist devrim teorisi doğrultusunda hareket eden SBKP(B) ne yaptı? Tek ülkede de olsa sosyalizmin inşa edilmesinin mücadelesini verdi. Başka ülkelerde beklenen devrimler gerçekleşmediği için Sovyet insanı, sosyalizmi tek ülkede inşa etmekle karşı karşıya kaldı. Ya ilerlenecek, sosyalizmi inşa edilecekti ya da Ekim Devrimi öncesi ekonomik ilişki sistemine -kapitalizme- geri dönülecekti.

Lenin'in “Devrimimiz Üzerinede (“N. Suhanov'un Notları Vesilesiyle) söylediğine bir daha bakalım:
Peki ama, eğer durum Rusya’yı...Marks gibi bir “Marksist”in 1856’da Prusya ile ilgili olarak olası perspektiflerden biri olarak yazdığı; “köylü savaşı”nın işçi hareketiyle ittifakını hayata geçirebileceğimiz koşullarla karşı karşıya bırakmışsa ne olacak?

Ya da durumun çaresizliği, işçilerin ve köylülerin güçlerini on kat artırıp bize, uygarlığın temel koşullarını, tüm diğer Batı Avrupa devletlerinde yaşananlardan farklı biçimde yaratmaya bir geçiş olanağı vermişse ne olacak?...

Eğer sosyalizmi kurmak için belli bir kültür seviyesi gerekiyorsa (gerçi bu belli “kültür seviyesi”nin ne olduğunu kimse açıklayamaz), neden önce bu belli seviye için koşulları devrimci yoldan elde etmekle işe başlayıp ve sonra, isçi-köylü iktidarı ve Sovyet sistemi ile, diğer halklara yetişmeye devam etmeyelim? (1).

Demek ki, başka ülkelerde devrimler gerçekleşmiyorsa o tek ülkede de devrim gerçekleştirilebilir ve sosyalizmin inşasına girişilebilir. Troçki ve Troçkistler bu soruyu kendilerine hiçbir zaman sormadılar. Verecekleri bir cevap olmadığı için değil, cevabın kendileri için siyasal yok olma anlamına geldiği için sormadılar. Onlar açısından bu sorunun cevabı ancak şu olabilirdi: Ya 'tek ülkede sosyalizmin inşası mümkün değildir' teorisinin yanlışlığı kabul edilir ve tek ülkede -SSCB'nde- sosyalizmin inşası mücadelesine katılınır ya da bu teorinin doğruluğunu kanıtlamak için inşa edilen sosyalizme karşı mücadele edilir. Troçki ve Troçkistler ikinci yolu seçtiler.
Aynı yerde Lenin, “kendini Marksist diye tanımlayalara şunları söyler:
Hepsi kendilerine Marksist diyor, fakat onların Marksizm kavramı imkansız derecede bilgiççe/ukalaca. Onlar Marksizmde tayin edici olanı, yani onun devrimci diyalektiğini hiç kavramamışlar. Marks’ın, devrim anlarında azami esnekliğin gerekli olduğu yolundaki doğrudan sözlerini bile kesinlikle anlamamışlar, hatta Marks’ın, anımsayabildiğim kadarıyla 1856 yılındaki mektuplaşmalarında, Almanya’da devrimci bir durum yaratabilecek bir köylü savaşının işçi hareketiyle birleşme umudunu ifade ettiği tespitleri fark etmemişlerdir bile — bu doğrudan tespiti bile görmezden gelmişler ve kedinin sıcak lapanın etrafından dolaştığı gibi bunun etrafında dolaşırlar(2).

Açık ki, bunlar -“kendine Marksist diyenler- arasında Troçki ve onun gibi düşüneler de var. Bunlar Marksizmi şematik, dogmatik anlıyorlar, onun devrimci diyalektiğinde var olan devrim sürecinde azami esnekliği anlamıyorlar. Troçki'nin Marksizm ve devrim anlayışı buna tipik bir örnektir.

Bunlar devrimin gerçekleştirilmesi için adeta ölçüleri uygun bir şema arıyorlar. Oysa devrimler belli bir şemaya göre gerçekleştirilmezler. Ancak şematik, dogmatik anlayışın olmadığı yerde koşulların gerekli kıldığı farklı kararlar alınabilir, bu “azami esneklik gösterebilme yeteneğine bağlıdır.
“Leninizmin Sorunlarında Stalin şöyle der:
"Eskiden tek ülkede devrimin zaferi imkansız görülürdü, çünkü burjuvazi üzerinde zafer için, tüm ileri ülkelerin ya da her halükârda bu ülkelerin çoğunluğunun proleterlerinin ortak eyleminin gerekli olduğu varsayılırdı. Şimdi bu görüş artık gerçeğe uymamaktadır. Şimdi böyle bir zaferin mümkün olduğundan hareket etmek gerekir, çünkü emperyalizm koşulları altında çeşitli kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşitsiz ve sıçramalı karakteri, emperyalizmin içindeki, kaçınılmaz olarak savaşa götüren felaketli çelişkilerin gelişmesi, dünyanın tüm ülkelerinde devrimci hareketin büyümesi — tüm bunlar, proletaryanın tek tek ülkelerde zaferini yalnız mümkün değil, bilakis gerekli de kılmaktadır" (3).
Lenin'in öğrencisiyim diyen Stalin, aynen öğreteni gibi sosyalist devrimin tek ülkede de mümkün olacağını savunmuş ve bu doğrultuda mücadele etmiştir. Sadece Troçkist bağnazlığa karşı değil, aynı zamanda ilerlemiş ülkelerde de sosyalist devrim ancak bütün ülkelerde devrimin koşulları olgunlaştığında gerçekleşebilir türünden yaygın reformist anlayışa karşı da mücadele etmiştir. Reformist kampın bu görüşüyle Troçki'nin görüşü arasında aslında pek fark yoktur. Birisi Leninist devrim teorisine sağdan, diğeri de soldan saldırıyor. En keskin solculuğun, reformizm, aslında sağcılık olduğunu burada da görüyoruz. Her ikisinde de -hem reformist kampta hem de Troçki'de- belirleyici ortak görüş, dünya devrimi olmaksızın veya ileri ülkelerde sosyalist devrimler gerçekleşmeksizin tek ülkede -somutta da SSCB'nde- sosyalizmin inşa edilemeyeceğidir.

Şimdi bir de SSCB'inde sosyalist inşa ve sosyalizmin nihai zaferi perspektifine göre ortaya çıkan sorunların neler olduğuna bakalım.

SSCB'inde sosyalist inşa ve sosyalizmin nihai zaferi perspektifine göre sorunlar ve Troçki

24 ayar” sosyalizm düşmanı Troçki
Troçkistler, tek ülkede sosyalizmin inşasına karşı mücadelede yalan ve hileye başvurmaktan çekinmemişlerdir. Mücadelede böylesi yöntemlere baş vurmak Troçki'nin önemli bir özelliğidir. Yukarıda gösterdiğimiz gibi Lenin'e karşı mücadelesinde yalan ve hileye sıkça başvurmuştu. Mücadeleyi kişiselleştirerek Stalin'e olmadık iftirada bulunan Troçkistler, “Stalinizm”e karşı polemik yaparken, onun tek ülkede sosyalizm teorisini başkalaştırdığını, Lenin'in anlayışından ve diğer ülkelerde proletaryanın devrimci mücadelesinden kopardığını ve sadece SSCB'nde sosyalizmin inşasıyla sosyalizmin nihai zaferine ulaşılacağını savunduğunu öne sürebilmişlerdir. Stalin'in, Troçkistlerin söylediğinin tam tersini sürekli savunmuş olması onları pek ilgilendirmemiştir. SSCB'inde sosyalist inşanın zaferiyle bütün dünyada sosyalizmin nihai zaferi arasındaki farkı sürekli vurgulayan Stalin olmuştur. Stalin önderliğinde SBKP(B), SSCB'nde ülkenin sahip olduğu güç ve imkanlarla sosyalizmin inşa edilebileceğini, bunun SSCB'nde sosyalizmin zaferi olacağını, ama bu zaferin, kapitalist dünya var oldukça ve SSCB'ni tehdit ettikçe nihai zafer olmayacağını sürekli vurgulamış ve bu doğrultuda hareket etmiştir. Bu ayrım çok bilenmesine rağmen, bilinmiyormuş gibi hareket ederek; yani yalan ve demagojiye baş vurarak saldıranlara karşı Stalin'in tavrı oldukça sert olmuştur. Çünkü bu unsurlar, bile bile SSCB'nde sosyalist inşanın zaferiyle diğer ülkelerde sosyalizmin zaferini; dolayısıyla dünya çapında sosyalizmin zaferini birbirine karıştırıyorlardı. Bu unsurlar SSCB'nde sosyalizmin zaferiyle sosyalizmin nihai, dünya çapında zaferi farkının görüldüğü en önemli alanlardan birisinin de SSCB'nin dış politikası olduğunu her nedense unutuyorlardı.

Leninizmin Sorunları”nda Stalin, Bolşevik Parti'nin konuya bakışını açıklar:

Daha önce “Leninizmin Temelleri Üzerine yazısındaki (1924) formülasyonu kastederek “Bu formülasyonun eksikliği nerededir?” (4) diye sorarak cevap vermeye başlar.

Bu formülasyonun eksikliği, iki farklı sorunu tek sorun halinde birleştirmesidir: Olumlu yanıt verilmesi gereken, tek ülkenin güçleriyle sosyalizmin kurulması imkânı sorunu ve olumsuz yanıt verilmesi gereken, proletarya diktatörlüğünün kurulmuş olduğu bir ülkenin, bir dizi başka ülkede muzaffer devrim olmaksızın kendisini bir müdahaleye karşı ve dolayısıyla eski düzenin restorasyonuna karşı tamamen güvencede görüp göremeyeceği sorunu. Bu formülasyonun, sosyalist toplumun örgütlenmesinin, tek ülkenin güçleriyle imkansız olduğu şeklinde bir düşünceye sebebiyet verebileceğinden hiç söz etmiyorum, ki bu elbette yanlıştır.

Bu sebepten dolayı, "Ekim Devrimi ve Rus Komünistlerinin Taktiği" (Aralık 1924) yazımda bu formülasyonu değiştirdim ve bu sorunu: burjuva düzenin restorasyonuna karşı tam garanti sorunu ve tek ülkede tam sosyalist toplumun kurulması imkânı sorunu olmak üzere ikiye ayırarak düzelttim. Bu, ilk olarak, ancak "birçok ülkenin proleterlerinin ortak çabalarıyla ulaşılabilecek" olan "sosyalizmin tam zaferi", "eski düzenin yeniden kurulmasına karşı tam güvence" anlamında ele alınarak ve ikinci olarak, Lenin'in "Kooperatifçilik Üzerine" yazısı temelinde, tam sosyalist toplumu kurmak için gerekli her şeye sahip olduğumuz tartışılmaz gerçeği ifade edilerek sağlandı” (5).
SBKP(B)'nin eylemine yön veren perspektifinde bu tespit belirleyici olmuştur: Kurulmakta olan SSCB'nde sosyalizmin inşası için gerekli olan güç ve maddi olanaklar mevcut olduğu için, diğer ülkelerde sosyalist devrimin zaferi beklenmeksizin sosyalizmin inşasına girişilmiştir. Ama bu durumda -sosyalizmin SSCB'nde başarıyla inşa edilmesi durumunda dahi- kapitalist dünyanın müdahalesiyle (savaş) elde edilen başarıların, SSCB'nde kurulan sosyalizmin yıkılma tehlikesi vardı. Ancak bütün kapitalist dünyada olmasa da başka birkaç ülkede proletaryanın zaferi müdahale tehlikesini ortadan kaldıracağı için sosyalizmin nihai zaferi güvence altına alınmış olur. II. Dünya Savaşından sonra böyle bir sürece girilmişti.

Diğer açıdan bakalım: SSCB'nde sosyalizmin zaferi, aynı zamanda dünya çapında sosyalizmin nihai zaferi için bir üs olacaktır; dünya devrimi SSCB'nde sosyalizmin zaferinin sunduğu olanaklardan yararlanacaktır.

Her iki açıdan bakıldığında şunu görüyoruz: SSCB dünya proletaryasının desteğine ihtiyacı vardır. Dünya proletaryasının da sosyalizmi inşa eden SSCB'ne ihtiyacı vardır.
Stalin önderliğinde SBKP(B)'nin soruna yaklaşımı böyleydi.

Stalin “Ekime Giden Yolda kitabına Önsöz'de SSCB'nin uluslararası proletarya tarafından desteklenmesinin gerekli olduğunu yazar. Okuyalım:

Söylemeye gerek yok ki, sosyalizmin tam zaferi için, eski düzenin yeniden kurulmasına karşı tam bir garanti için, birden çok ülkenin proleterlerinin ortak çabaları zorunludur. Söylemeye gerek yok ki, Rusya proletaryası, devrimimizin Avrupa proletaryası tarafından desteklenmesi olmaksızın, genel saldırıya karşı koyamazdı, tıpkı, Batı'daki devrimci hareketin Rusya'daki devrim tarafından desteklenmesi olmaksızın, bu hareketin Rusya'daki proletarya diktatörlüğünün kuruluşundan sonra gelişmeye başladığı, hızla gelişemeyeceği gibi. Söylemeye gerek yok ki, desteğe ihtiyacımız var. Ama devrimimizin Batı Avrupa proletaryası tarafından desteklenmesi ne demektir? Avrupa işçilerinin devrimimize sempati duyması, emperyalistlerin müdahale planlarını başarısızlığa uğratmaya hazır olmaları — tüm bunlar bir destek, ciddi bir yardım mıdır? Kuşkusuz. Yalnızca Avrupalı işçilerin değil, fakat aynı zamanda sömürge ve bağımlı ülkelerin de bu desteği, bu yardımı olmasaydı, Rusya'daki proletarya diktatörlüğü zor durumda kalırdı. Şimdiye kadar bu sempati ve bu yardım, Kızıl Ordu'muzun gücü ve Rusya işçilerinin ve köylülerinin sosyalist anavatanı canla başla savunmaya hazır oluşları ile birlikte, emperyalistlerin saldırılarını püskürtmeye ve ciddi bir inşa çalışması için zorunlu koşulları elde etmeye yetmiş midir? Evet, yetmiştir. Bu sempati artmakta mıdır, yoksa azalmakta mıdır? Hiç kuşkusuz, artmaktadır. O halde bizde, yalnızca sosyalist iktisadın örgütlenmesi işini ilerletmek için değil, ama aynı zamanda bizim tarafımızdan Batı Avrupa işçilerinin olduğu gibi Doğu'nun ezilen halklarının da desteklenmesi için de elverişli koşullar var mıdır? Evet, vardır. Rusya'da proletarya diktatörlüğünün yedi yıllık tarihi canlı bir biçimde bunu gösteriyor. Bizde güçlü bir emek coşkunluğunun halihazırda başlamış olduğu yadsınabilir mi? Hayır, bu yadsınamaz” (6).
Daha açık nasıl söylenebilir, orasını bilemiyorum. Ama Stalin'in SSCB'nde sosyalizm için mücadelede dünya işçi sınıfının desteğinin ne denli önemli olduğunu her dünyalının anlayabileceği açıklıkta anlattığını sanıyorum. Stalin önderliğinde SBKP(B)'nin bu anlayışı tabii ki, Troçki'ye ters düşmektedir. Troçki'nin tezini hatırlayalım: “Avrupa proletaryasının dolaysız devletsel desteği olmaksızın Rusya işçi sınıfı iktidarda kalamayacaktır. Troçki “dolaysız devletsel destekten bahsederken Avrupa'da sosyalizmin kurulmuş olduğundan bahsetmiş oluyor. Proletaryanın “devletsel destek” verebilmesi için kendi devletini -sosyalist devleti- kurmuş olması gerekmez mi?

Şimdi SBKP(B)'nin önderinin Troçki olduğunu düşünelim. Bu durumda Troçki, “Avrupa proletaryasının dolaysız devletsel desteği olmaksızın Rusya işçi sınıfı iktidarda kalamayacaktır anlayışına göre hareket edecekti ve yeniden kapitalist restorasyonun yolunu açacak adımlar atmak zorunda kalacaktı. Tek ülkede sosyalizmin zaferi mümkün olmadığına ve Avrupa'da da sosyalist devrimler gerçekleşmediğine göre Troçki'nin, yozlaşmanın, kapitalizme geri dönüşün yolunu açmaktan başka yapacak bir işi kalmayacaktı. Troçkistlerin küplere binmesine gerek yok. Dünya komünist hareketi içinde proletarya diktatörlüğü koşullarında kapitalizmin restorasyonunu temellendirerek Troçki seviyesinde savunan başka birisi görülmemiştir...

Tek ülkede, somutta da SSCB'nde sosyalizmi desteklemek için başka ülkelerde proletaryanın mutlaka iktidarda olmasına gerek yok, yani iktidarda olmaksızın da sosyalizmin inşasını destekleyebilir. Troçki, “iktidarda olmayı, yani iktidarda olunduğu için “proletaryanın dolaysız devletsel desteğini ön koşul yapıyor ve sadece “devletsel desteği geçerli sayıyor. Peki, diğer ülkelerde proletarya siyasi iktidarı ele geçiremediyse ve tek ülkede sosyalizmin zaferini desteklemeyi enternasyonal görevi olarak görüyor ve ona göre hareket etmek istiyorsa ne olacak? Bu desteğin Troçkizm açısından pek önemi yoktu. Ama Stalin önderliğinde SBKP(B) bu desteğin ne denli önemli olduğunun farkındaydı.

Stalin “RKP(B)'nin XIV. Konferansı Çalışmalarının Sonuçları Üzerine konuşmasında tek ülkede sosyalizmin zaferi ve nihai zaferi için mücadelede farklı görevlerden, bunların birbirine karıştırılmasından bahseder.
Okuyalım:
Ülkemiz, iki grup karşıtlık arz etmektedir. Bir karşıtlık grubu -proletarya ile köylülük arasında var olan iç karşıtlıklardır. Diğer karşıtlık grubu- sosyalizm ülkesi olarak ülkemizle, kapitalizmin ülkeleri olarak tüm diğer ülkeler arasındaki dış karşıtlıklardır...

Her kim tek ülkenin gücüyle kesinlikle aşılabilecek olan birinci grup karşıtlıklarla, aşılmaları birçok ülkenin proletaryasının çabalarını gerektiren ikinci grup karşıtlıkları birbirine karıştırırsa, o en kaba biçimde Leninizmi çiğnemektedir, o ya kafası karmakarışık bir kimse, ya da iflah olmaz bir oportünisttir” (abç- İ.O.) (7).
Kafa karışıklığı içinde olanlardan birisi de Troçki'dir. Kafası, SSCB'nde sosyalizmi inşa etmek için olsa gerek (!), iç çelişkilerin sadece ve sadece dünya devrimiyle çözülebileceğini savunacak derecede karışıktır. Bu konuda Stalin, 12 Kasım 1926'da “Pravdada yayımlanan bir makalesinde şöyle der:

Görüş ayrılıklarımızda söz konusu olan, partinin … (iç- İ.O.) çelişkilerin ve olası çatışmaların üstesinden devrimimizin kendi güçleriyle tamamen gelebileceğini mümkün görmesi, Troçki ve muhalefetin ise bu çelişkilerin ve çatışmaların üstesinden “ancak uluslararası ölçekte, proletaryanın dünya devrimi arenasında gelinebileceği görüşünde olmasıdır (8).

Tabi bu, Stalin'in bir uydurması değildir. Troçki, belki de yaşamında ilk kez Stalin ile aynı düşüncededir. Her ikisi de görüş ayrılıklarının neden ibaret olduğu konusunda görüş birliğinde.

“Uluslararası Devrim ve Komünist Enternasyonal kitabında Troçki durumu anlatır. Okuyalım:
Ulusal reformizm ve devrimci enternasyonalizm arasındaki çelişki hiçbir şekilde daha iyi ve daha tam çizilemez. Aslında uluslararası çelişkilerin aynasını oluşturan bizim bu iç zorluklarımızı, dirençlerimizi ve çelişkilerimizi, 'uluslararası devrimin arenasına çıkmadan' 'sadece devrimimizin kendi güçleri'yle çözebilmek – demek ki enternasyonal böyle, kongrelerinin her dört veya on senede bir toplanmasına veya toplanmamasına gerek duyulan kısmen yardım örgütü ve kısmen de debdebe örgütü oluyor (9).
Şimdi 1930'lu yılları göz önüne getirelim:
Birincisi, iç çelişkiler -birinci gruptaki karşıtlıklar- SSCB'nin kendi öz gücüyle çözülmemiş olsaydı veya sorun olmaktan çıkartılacak derecede çözülmemiş olsaydı, sosyalizmin ülkesi II. Dünya Savaşından, bu savaşın belli bir aşamasından sonra “Anavatan Savunmasından başarıyla çıkılabilir miydi? Çıkamazdı.

İkincisi, SSCB'nde sosyalizmin başarıyla inşasının sonucunda işçi sınıfı ile köylülük arasındaki zıtlıkların ortadan kaldırılmış olması, eğer diğer ülkelerde sosyalist devrimler gerçekleşmediyse zorunlu olarak kurulan tek ülkede sosyalizm koşullarında da ortadan kaldırılabileceğini göstermiyor mu? Gösteriyor.

Üçüncüsü, dış çelişkiler sosyalizmin ülkesi SSCB ile kapitalist dünya arasındaki çelişkilerdir. Bu iki sistem arasındaki çelişkilerin çözümü birinin diğerini alt etmesiyle ancak mümkündür.

Troçki'nin anlayışına göre SSCB, dış dünyaya ilişkin çelişkiler karşısında daha baştan yenilmiş olacaktı; diğer ülkelerde, Avrupa'nın ileri ülkelerinde sosyalist devrimler gerçekleşmemiş, oralarda kurulan proletarya diktatörlükleri SSCB'ne “dolaysız devletsel destek sunamamışlar ve bundan dolayı da tek ülkede sosyalizmin inşası mümkün olamayacağı için SSCB, dış çelişkiler, kapitalist dünya karşısında yenilgiye mahkum olacaktır. Stalin'in yerinde Troçki olsaydı dünya proletaryası böyle bir hezimeti yaşamış olacak, kapitalizm, 1956'da ve revizyonist sistemin çökmesi anlamında da 1990'lardan sonra değil de, daha o zaman -Troçki'nin kehanette bulunduğu zaman- nihai zaferini ilan etmiş olacaktı.

Stalin önderliğinde SBKP(B), dış çelişkilerin çözümü için iç çelişkilerin çözümünün ve aynı zamanda diğer ülkelerdeki; kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfının desteğinin ne denli önemli olduğunu ve sosyalizmin başarıyla inşasının belirleyici olduğunu görerek hareket etmiştir.
Tereddütleri olan, kafası karışmış “yoldaş D-OWna yazdığı 25 Ocak 1925 tarihli mektupta SSCB'nde sosyalizmin inşasının zorunluluğunu anlatırken Stalin şunları söyler:

"Söz konusu olan, sosyalizmin tam zaferi değil, bilakis genelde sosyalizmin zaferidir, yani çiftlik sahipleri ve kapitalistleri kovma, iktidarı ele geçirme, emperyalizmin saldırılarını püskürtme ve sosyalist ekonominin inşasına başlama. Tüm bunları proletarya tek ülkede tamamen gerçekleştirebilir, restorasyona karşı tam bir garanti ama ancak 'birçok ülkenin proleterlerinin ortak çabaları'nın sonucu olabilir.

Eğer, Rusya'nın muzaffer proletaryasının, diğer ülkelerin proleterlerinin apaçık sempatisine sahip olduğu halde birden fazla ülkede zafer olmadan 'tutucu bir Avrupa'ya karşı kendini koruyamayacağı' kanısında olunsaydı, Rusya'da Ekim Devrimine başlamak ahmaklık olurdu. Bu Marksizm değil, tamamen harcıalem oportünizmdir, Troçkizmdir, istediğiniz her şeydir. Troçki'nin teorisi doğru olsaydı, NEP Rusya'sını sosyalist bir Rusya'ya dönüştüreceğimizi, bizim 'tam sosyalist toplumu kurmak için gerekli olan her şeye sahip olduğumuzu' ('Kooperatifçilik Üzerine'ye bakınız) iddia ettiğinde İlyiç haksız olurdu...

Siyasi pratiğimizde en tehlikeli şey, muzaffer proleter ülkeyi, diğer ülkelerin muzaffer proleterleri yardıma gelmedikleri sürece yerinde saymaktan başka bir şeye yetenekli olmayan pasif bir şey olarak görmeye çalışmaktır. Varsayalım ki, Rusya'da Sovyet düzeninin olduğu önümüzdeki beş-on yıl içinde Batı'da daha devrim olmadı; varsayalım ki, cumhuriyetimiz bu dönem boyunca varlığını buna rağmen NEP ilişkileri altında sosyalist ekonomiyi inşa eden Sovyet Cumhuriyeti olarak devam ettirdi — bu beş-on yıl boyunca ülkemizin sosyalist ekonomiyi örgütlemekle değil de denize su taşımakla uğraşacağını mı sanıyorsunuz? Tek ülkede sosyalizmin zaferini inkâr etme teorisinin ne kadar tehlikeli olduğunu kavramak için, bu soruyu sadece sormak yeter” (10).
Bütün bu açıklamalardan sonra Troçki ve Troçkistlerin gerçeği söylemedikleri sonucuna varmak gerekmiyor mu? Stalin önderliğinde SBKP(B), tek ülkede -somutta da SSCB'nde- sosyalizmin inşasının zaferiyle sosyalizmin nihai zaferi arasındaki farkı oldukça açık bir biçimde açıklıyor ve ona göre mücadele ediyor. Stalin önderliğinde SBKP(B), SSCB'nin, kendi gücüne dayanarak iç çelişkilerini çözebileceğinin ve sosyalizmi inşa edebileceğinin mümkün olduğundan hareket ederken, aynı zamanda ikinci grup zıtlığın; yani SSCB ile kapitalist dünya arasındaki sistemler çelişkisinin ancak ve ancak bir taraftan güçlü olmakla, kapitalist dünyada devrimci mücadeleyi desteklemekle ve dolayısıyla kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfının desteğiyle ancak çözülebileceğinden şüphe edilmemesini vurguluyor.

İkinci grup çelişkilerin neden ibaret olduğunu Stalin, “RKP(B)'nin XIV. Konferansı Çalışmalarının Sonuçları Üzerine konuşmasında şöyle açıklar:

Bu karşıtlıklar neden ibarettir?

Bunlar, kapitalist kuşatma var olduğu sürece, kapitalist ülkeler tarafından müdahale tehlikesinin de var olmak zorunda olduğu ve böyle bir tehlike var olduğu sürece, restorasyon tehlikesinin de, ülkemizde kapitalist düzenin tekrar tesis edilmesi tehlikesinin de var olmak zorunda olduğundan ibarettir.

Bu karşıtlıkların, tek ülke tarafından tamamen aşılabileceği var sayılabilir mi? Hayır, var sayılamaz. Çünkü tek ülkenin çabaları, bu ülke proletarya diktatörlüğü ülkesi de olsa, onu bir müdahale tehlikesine karşı tamamen güvencelemeye yetmez. Müdahaleye karşı tam bir garanti ve dolayısıyla sosyalizmin nihai zaferi de (abç- İ. O.) bundan dolayı ancak uluslararası ölçekte, bir dizi ülkenin proleterlerinin ortak çabalarının sonucu olarak veya daha doğrusu, birkaç ülkenin proleterlerinin zaferi sonucu olarak mümkündür.

Sosyalizmin nihai zaferi ne anlama gelir?

Sosyalizmin nihai zaferi, müdahale ve dolayısıyla restorasyon denemelerine karşı tam garantidir, çünkü az buçuk ciddi bir restorasyon denemesi ancak dışarıdan ciddi bir destekle, ancak uluslararası sermayenin desteğiyle yapılabilir. Bu yüzden, devrimimizin tüm ülkelerin işçileri tarafından desteklenmesi ve dahası, bu işçilerin en azından birkaç ülkede zaferi, ilk muzaffer ülkenin müdahale ve restorasyon denemelerine karşı tam güvencelenmesi için vazgeçilmez ön şarttır, sosyalizmin nihai zaferi için vazgeçilmez ön şarttır” (11).
...'Stalin tek ülkede sosyalizm teorisiyle dünya devriminden vazgeçmiştir veya dünya devrimini tek ülkede sosyalizm teorisine feda etmiştir' türünden Troçkist yakıştırmalar da Stalin'in yukarıdaki açıklamasıyla çürütülmüş oluyor.

Stalin “Ekime Giden Yolda” kitabına Önsöz'de “Dünya Devriminin Başlangıcı ve Ön Koşulu Olarak Ekim Devrimi” ara başlığı altında şunları yazar.
Okuyalım:
Devrimin belli başlı Avrupa ülkelerinde aynı anda zaferi evrensel teorisinin, tek ülkede sosyalizmin zaferinin olanaksızlığı teorisinin yapay, yaşayamaz bir teori olduğunun görüldüğünden kuşku duyulamaz. Rusya'daki proletarya devriminin yedi yıllık tarihi, bu teorinin lehine değil, aleyhine tanıklık etmektedir. Bu teori, yalnızca dünya devriminin gelişme şeması olarak kabul edilemez olmakla kalmamaktadır, çünkü apaçık olgularla çelişme içinde bulunmaktadır.

Bu teori, şiar olarak daha da kabul edilemezdir, çünkü belli tarihsel koşulların sonucu olarak sermayenin cephesini kendi başına yarma olanağını elde eden tek tek ülkelerin inisiyatifini geliştirecek yerde kösteklemektedir; çünkü tek tek ülkelerde sermayeye karşı aktif saldırıyı teşvik edecek yerde, "genel kesin sonuç" anını pasif bir şekilde beklemeye sevk etmektedir; çünkü tek tek ülkelerin proleterleri arasında devrimci kararlılık ruhunu değil, Hamlet'vari kuşku ruhunu geliştirmektedir — "ya onlar bizi ortada bırakırsa?" Lenin, proletaryanın tek ülkede zaferinin "tipik durum" olduğunu, "bir dizi ülkede eşzamanlı devrim"in ise ancak "ender bir istisna" olabileceğini söylerken kesinlikle haklıdır.

Ama bilindiği gibi, Lenin'in devrim teorisi, kendini sorunun yalnızca bu yanıyla sınırlamaz. O aynı zamanda dünya devriminin gelişmesinin de teorisidir. Tek ülkede sosyalizmin zaferi, tek başına alınan bir görev değildir. Muzaffer ülkenin devrimi kendini, kendi kendine yeten bir büyüklük olarak değil, tersine tüm ülkelerde proletaryanın zaferinin hızlandırılması için dayanak, araç olarak görmelidir. Çünkü tek ülkede —bu durumda Rusya'da— devrimin zaferi, sadece, emperyalizmin eşitsiz gelişmesinin ve ilerleyen çürümesinin ürünü değildir. O aynı zamanda dünya devriminin başlangıcı ve ön koşuludur...

Dünya devriminin, bir dizi yeni ülkenin emperyalist devletler sisteminden devrimci ayrılma yoluyla gelişmesi en olasıdır; bu arada bu ülkelerin proleterleri, emperyalist devletlerin proletaryası tarafından desteklenecektir. İlk ayrılan ülkenin, ilk muzaffer ülkenin, daha şimdiden, diğer ülkelerin işçileri ve emekçi kitleleri tarafından desteklendiğini görüyoruz. Bu destek olmadan bu ülke ayakta kalamazdı. Hiç kuşkusuz, bu destek güçlenecek ve artacaktır. Ama hiç kuşku yok ki, ilk muzaffer ülkede sosyalizm ne kadar eksiksiz bir şekilde pekiştirilirse, bu ülke ne kadar hızlı bir şekilde dünya devriminin daha da geliştirilmesi için bir üs haline, emperyalizmi daha da parçalamanın kaldıracı haline dönüşürse, dünya devriminin gelişmesi, bir dizi ülkenin emperyalizmden ayrılması süreci o kadar hızlı ve tam olacaktır.

Kendini kurtaran ilk ülkede, sosyalizmin nihai zaferinin, birden fazla ülkenin proleterlerinin ortak çabaları olmaksızın imkansız olduğu önermesi doğru ise, aynı şekilde, ilk sosyalist ülke tarafından tüm diğer ülkelerin işçilerine ve emekçi kitlelerine verilen destek ne kadar etkin ise, dünya devriminin bir o kadar daha hızlı ve tam gelişeceği de doğrudur...

Muzaffer ülkenin desteğinin karakteristik özelliği, yalnızca diğer ülkelerde proleterlerin zaferini hızlandırmasında değil, ama aynı zamanda, bu zaferi kolaylaştırması sayesinde, aynı zamanda ilk muzaffer ülkede sosyalizmin nihai zaferini sağlama almasında yatmaktadır.

Dünya devriminin gelişme seyri içinde, tek tek kapitalist ülkeler biçiminde emperyalizmin merkezlerinin ve tüm dünyada bu ülkelerin sisteminin yanı sıra, tek tek Sovyet ülkeleri biçiminde sosyalizmin merkezlerinin ve tüm dünyada bu merkezlerin bir sisteminin ortaya çıkması en olasıdır ve bu iki sistem arasındaki mücadele, dünya devriminin gelişme tarihini dolduracaktır. Çünkü, diyor Lenin, "sosyalizmde ulusların özgür birleşmesi, sosyalist cumhuriyetlerin geri kalmış devletlere karşı az çok uzun süren ve inatçı bir mücadelesi olmaksızın olanaksızdır” (12).

Ekim Devriminin uluslararası önemiyle ilgili olarak konumuzla bağlam içinde şu tespit yapılmalıdır:

1-Ekim Devrimi, dünya devriminin ilk aşamasını, ilk basamağını oluşturur; “ulusal sosyalizmin, dünya proletaryasının çıkarlarının SSCB'nin çıkarlarına tabi kılınmasının değil, dünya devriminin yolunu açmış ve bu anlamda dünya devriminin gelişmesi için devasa bir üs olmuştur.

2-Ekim Devrimi, kapitalist dünya sistemine kafa tutmanın, o devasa kapitalist/emperyalist okyanus içinde dünya emperyalist sisteminin yıkamadığı tek ülkede mücadele sonucunda kurulan yeni sistemi, sosyalizmi ifade eder.

Ekim Devriminin bu önemini Troçkistler göz ardı ederler. Neden göz ardı ederler? Ekim Devriminin salt bu özellikleri Troçki'nin tek ülkede sosyalizmin zaferi mümkün değildir teorisini ve aynı zamanda tek ülkede sosyalizmin zaferi salt ulusal bir gelişmeyi ifade eder anlayışını çürütmektedir.
Ekim Devrimini anlamsızlaştırmak için Troçki aktif mücadele etmiştir...Troçki'nin Leninist devrim teorisine, SSCB'ne, tek ülkede sosyalizmin inşasına karşı mücadelesi aslında Ekim Devrimini anlamsızlaştırma mücadelesidir...
Troçki'nin bütün çabalarına rağmen SSCB'nde başarıyla inşa edilen sosyalizm, dünya devriminin devasa bir üssü olmuş, dünya devrimini desteklemiştir. Troçki'nin bütün çabalarına rağmen SBKP(B), XIV. Parti Kongresinde SSCB'nde sosyalizmin inşasını güncel görev olarak gördüğünü açıklamıştır. Bolşevik Parti, SSCB'nde sosyalizmin inşasını güncel görev olarak görmemenin Ekim Devriminin anlamsızlaştırılması olduğunun bilincinde hareket etmiştir.

RKP(B)'nin XIV. Konferansı Çalışmalarının Sonuçları Üzerine konuşmasında Stalin diğer şeylerin yanı sıra bu konuda şunları söyler:

Aksi halde, Ekim'de iktidarı almanın ve Ekim Devrimini yapmanın bir anlamı olmazdı. Çünkü, şu ya da bu mülahazayla tam sosyalist toplumun kurulması olanağı ve zorunluluğu dışlandığında, Ekim Devrimi de anlamını yitirir. Her kim tek ülkede sosyalizmin kurulma olanağını yadsıyorsa, o zorunlu olarak Ekim Devriminin haklılığını da yadsımak zorundadır. Ve tersine: Her kim Ekim'e inanmazsa, o kapitalist kuşatma koşulları altında sosyalizmin zaferi olanağını da kabul edemez. Ekim'e inançsızlık ile ülkemizde sosyalist olanakları kabul etmeme arasında sıkı ve doğrudan bir bağıntı vardır” (13).

Ulusal ve uluslararası burjuvaziye karşı mücadele sorununu Stalin sık sık ele almıştır. Ama anlaşılan o ki, bu mücadelede yenik düşmelerine rağmen ne Troçki ve ne de onun takipçileriyle -Troçkistlerle- baş edilebilmiştir. İstediğiniz kadar doğruyu söylemiş olabilirsiniz, Troçkistler yine de bildiklerini tekrar etmeye devam etmişlerdir.

Komünist Enternasyonal'in Yürütme Komitesi'nin VII. Genişletilmiş Plenumu'nda Stalin “ulusal burjuvaziye, uluslararası burjuvaziye karşı mücadele sorununu bir daha ele alır ve muhalefeti eleştirir.

Okuyalım:
SSCB'de sosyalizmi kurma sorunu, kendi, "ulusal" burjuvazimizi yenmenin bir sorunu iken, sosyalizmin nihai zaferi sorunu, uluslararası burjuvaziyi yenmenin bir sorunudur. Parti, tek ülkenin proletaryasının, kendi gücüyle, uluslararası burjuvaziyi yenecek durumda olmadığını söylemektedir. Parti, tek ülkede sosyalizmin nihai zaferi için, uluslararası burjuvaziyi yenmenin veya en azından tarafsızlaştırmanın zorunlu olduğunu söylemektedir. Parti, bu görevin ancak birçok ülkenin proletaryası tarafından çözülebileceğini söylemektedir. O nedenle, şu ya da bu ülkede sosyalizmin nihai zaferi, en azından birkaç ülkede proleter devrimin zaferi anlamına gelir.

Parti, SSCB proletaryasının "ulusal" ve uluslararası görevlerinin bütün ülkelerin işçilerinin kapitalizmden kurtuluşu ortak göreviyle kaynaştığından, ülkemizde sosyalizmin inşasının çıkarlarının bütün ülkelerin devrimci hareketinin çıkarlarıyla tümüyle ve bütünüyle ortak bir çıkar halinde —bütün ülkelerde sosyalist devrimin zaferi— kaynaştığından yola çıkmaktadır”.

SSCB'de sosyalizmi inşa etmek, bütün ülkelerin işçilerinin ortak davasını savunmak demektir, sermaye üzerinde zaferi sadece SSCB'de değil, bütün kapitalist ülkelerde de kazanmak demektir, çünkü SSCB'de devrim dünya devriminin bir parçasıdır, onun başlangıcı ve gelişmesi için temeldir” (14).
Durum böyleydi. Troçki ise kendi görüşünü doğrulamak için; yani tek ülkede devrimci güçlerin mücadelesiyle uluslararası burjuvazinin üstesinden gelinemeyeceğini, dolayısıyla tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olmayacağı teorisini kanıtlamak için Lenin'den topladığı alıntılarla “Tek Ülkede Sosyalizm yazısını hazırladı (“Ekim Devrimi kitabının eki, ayrıca kitapçık olarak da basılmıştır). Bu kitapçığı okumanızı öneririm. Troçki, Lenin'in görüşleriyle Lenin'i çürütmeye çalışıyor. Lenin'in tek ülkede sosyalizm teorisine karşı olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Tek ülkede sosyalizmin hangi nedenlerden dolayı bir zorunluluk olduğunu atlıyor. Anlamından, konunun esas içeriğinden kopartılarak toplanan alıntılar, o halleriyle dahi, Lenin'in ve dolayısıyla da Stalin'in tek ülkede sosyalizmin zaferiyle sosyalizmin dünya çapında nihai zaferi arasındaki farkı göz ardı etmediklerini göstermektedir. Öyle ki, topladığı alıntılarda bir taraftan SSCB'nde sosyalizmin zaferinden söz edilirken, diğer taraftan da sosyalizmin dünya çapında zaferinden -nihai zaferinden- bahsedilmesine rağmen Troçki, kendi görüşünü doğrulamak için desteksiz atmaya devam ediyor.

Şimdi bir de SSCB'nde sosyalizmin inşası ve zaferi için ön koşulların olup olmadığına bakalım.

SSCB'nde sosyalizmin inşası ve zaferi için ön koşulları:
Diğer ülkelerde, o dönem beklendiği gibi bazı Avrupa ülkelerinde proleter devrimlerin gerçekleşmemesi ve Ekim Devriminin tek başına kalması, Troçki'nin bütün çabalarına, Troçkistlerin sabotajlarına rağmen Bolşeviklerin tek ülkede de olsa sosyalizmin inşasına koyulmalarını engelleyemedi. Tek ülkede sosyalizmin inşası ve zaferi de başka bir deyişle yukarıda Stalin'den aktardığımız anlayışta belirtilen ilk gruptaki çelişkilerin çözümüne bağlıydı. Rusya ekonomik ve teknik bakımdan geri bir ülkeydi. Önemli olan, böyle bir ülkeyi sosyalist üretim ilişkileri temelinde tarımı modern mekanize edilmiş gelişmiş bir sanayi ülkesine dönüştürebilmekti. Ancak bu devasa görev başarıldığında iç çelişkiler çözülmüş olacaktı. Stalin önderliğinde Bolşevikler büyük bir inanç ve coşkuyla bu görevin üstesinden gelmek için ülkenin mevcut olanaklarını değerlendirme temelinde mücadeleyi örgütlediler.

SSCB'nde sosyalizmi inşa etmek için ülkenin yeterli olup olmadığı üzerine Stalin 1926'da Komünist Enternasyonal'in Genişletilmiş Yürütme Komitesi Plenumu'nda şunları söylüyordu:
Peki ama sosyalizmi kurmak —eğer bu formül somut sınıf diline çevrilirse— ne demektir? SSCB'de sosyalizmi kurmak, mücadelenin seyri içinde kendi gücümüzle kendi burjuvazimizi, Sovyet burjuvazisini yenmek demektir. Dolayısıyla sorun, SSCB proletaryası Sovyet burjuvazisini yenmeye muktedir midir, değil midir? sorunuyla aynı kapıya çıkar. Demek ki, SSCB'de sosyalizmi kurmanın mümkün olup olmadığından söz edildiğinde, bununla şu kastedilir: SSCB proletaryası kendi gücüyle SSCB burjuvazisini yenmeye muktedir midir? Ülkemizde sosyalizmi kurma sorununun çözümünde sorun sadece ve sadece böyle durmaktadır.

Parti bu soruyu olumlu yanıtlar, çünkü o, SSCB proletaryasının, SSCB'deki proletarya diktatörlüğünün, SSCB burjuvazisini kendi gücüyle yenebileceğinden yola çıkar.

Eğer bu doğru olmasaydı, eğer Parti, ülkemizin görece teknik geriliğine rağmen, SSCB proletaryasının sosyalist toplumu kurmaya muktedir olduğu savını ileri sürmek için sebebe sahip olmasaydı, Partinin iktidarda kalmaya devam etmesi için herhangi bir nedeni olmazdı, şu ya da bu biçimde iktidardan vazgeçip bir muhalefet partisi konumunu alırdı.

Çünkü ikisinden biri:

Ya, "ulusal" burjuvazimizi yenerek sosyalizmi inşa edebilir ve son tahlilde onu kurabiliriz - bu durumda Parti, iktidarda kalmak ve tüm dünyada sosyalizmin zaferi adına ülkede sosyalist inşayı yönetmekle yükümlüdür ya da kendi gücümüzle kendi burjuvazimizi yenemeyiz — o zaman da dışarının ivedi desteğinden, diğer ülkelerdeki muzaffer devrimin desteğinden yoksun bulunuşumuzu göz önüne alarak, açık ve dürüst bir biçimde iktidardan geri çekilmeli ve gelecekte SSCB'de yeni bir devrimi örgütlemek için rota tutmalıyız.

Parti, kendi sınıfını, bu durumda işçi sınıfını aldatabilir mi? Hayır, aldatamaz. Böyle bir Parti dört parça edilmeyi hak ederdi. Fakat Partimiz, işçi sınıfını aldatamayacağından, ülkemizde sosyalizmi kurma imkanının olmadığı inancının, Partimizin iktidardan geri çekilmesi ve iktidar partisi konumundan bir muhalefet partisi konumuna geçmesini gerektirdiğini dobra dobra söylemek zorunda olurdu. Proletarya diktatörlüğünü mücadeleyle elde ettik ve böylece ileriye sosyalizme doğru gelişmek için politik temeli yarattık. Kendi gücümüzle sosyalizmin ekonomik temelini, sosyalizmi kurmak için zorunlu olan yeni ekonomik temeli yaratabilir miyiz? Sosyalizmin ekonomik özü ve ekonomik temeli nedir? Dünyada "cenneti" ve genel refahı getirmek mi acaba? Hayır, bu değildir. Bu, sosyalizmin ekonomik özü hakkında filisten, küçük burjuva bir tasarımdır. Sosyalizmin ekonomik temelini yaratmak; tarımı sosyalist sanayi ile bir ekonomik bütün halinde birleştirmek, tarımı sosyalist sanayinin önderliğine tabi kılmak, kent ile köy arasındaki ilişkileri, tarım ürünleriyle sanayi mamullerinin değiş tokuşu temelinde düzenlemek demektir, sınıfların ve her şeyden önce de sermayenin oluşumuna yol açan tüm kanalları kapatmak ve tasfiye etmek ve son tahlilde doğrudan ve dolaysız olarak sınıfların ortadan kaldırılmasına götüren üretim ve bölüşüm koşullarını yaratmak demektir” (15).

Lenin'in de aynı görüşte olduğunu yukarıda belirtmiştik (16). Demek ki, SSCB'nde sosyalizmin inşası mümkündü, bunun için gerekli iç koşullar vardı. Eksik olan, gelişmiş teknolojiydi, ekonominin yeniden örgütlenmesiydi ve sanayinin açılıp serpilmesini sağlamaktı. Bu düşünceleri daha 20 Kasım 1920'de Lenin “Moskova İli Parti Konferansındaki konuşmasında dile getirmişti:

İktisadi taraf ancak ve ancak, Rus proleter devletinde modern tekniğin temelleri, yani elektriklendirme üzerine inşa edilmiş büyük sanayi mekanizmasının bütün ipleri (ilişkileri- İ.O.) birbirine bağlandığında güvencelenmiş olarak görülebilir. Ama bunun için elektriğin kullanımının temel koşullarını bilmek ve buna uygun olarak sanayi ve tarımın görevlerini anlamak gerekir. Bu devasa bir görevdir (17).
SBKP(B)'nin XIV. Kongresinde Stalin, Lenin'in bu düşüncelerini savunmuştur. Bu kongrede Stalin, ülkenin kendi gücüne dayanarak bir tarım ülkesi olmaktan çıkartılarak sanayi ülkesine dönüştürülmesini SSCB'nde sosyalizmin zaferi için ilk ön koşul olarak gördüğünü açıklar.

Dünyanın altıda birini kapsayan SSCB, devasa hammadde kaynaklarıyla ve ülke içindeki mevcut gücüyle bu görevi yerine getirebilecek durumdaydı ve sosyalizmin başarılı inşasıyla da bunu gösterdi.

RKP(B)'nin XIV. Konferansı Çalışmalarının Sonuçları Üzerine konuşmasında Stalin bu sorunla bağlam içinde ve Troçki'nin tek ülkede sosyalizmin zaferi mümkün değildir teorisine karşı şunları söyler:

Başka bir deyişle, etrafı kapitalistlerle çevrili proletarya diktatörlüğü ülkesi, görüldüğü gibi, sadece proletarya ile köylülük arasındaki iç karşıtlıkları kendi gücüne dayanarak ortadan kaldıracak durumda olmakla kalmayıp, bilakis sosyalizmi de kurabilir ve kurmak zorundadır, kendi ülkesinde sosyalist bir ekonomi örgütleyebilir ve örgütlemek zorundadır ve sermayeyi devirme uğruna mücadelelerinde komşu ülkeler proletaryasının yardımına koşmak üzere silahlı bir güç kurabilir ve kurmak zorundadır.

Bu, tek ülkede sosyalizmin zaferi üzerine Leninizmin temel tezidir...

Ülkemizde sosyalizmin kurulmasının teknik güçlükleri konusunda Lenin'in kafası tamamen açıktır, ama o bundan hiçbir şekilde, "Rusya'da sosyalist iktisadın gerçek bir ilerlemesi ancak Avrupa'nın en önemli ülkelerinde proletaryanın zaferinden sonra mümkün olacaktır" saçma sonucunu çıkarmamıştır, tersine o, bizim bu güçlükleri kendi gücümüze dayanarak aşabileceğimiz ve "nihai zaferi" kazanabileceğimiz, yani tam sosyalizmi kurabileceğimiz görüşündedir.

Ülkemizde sosyalizmin kurulmasının siyasi güçlükleri konusunda Lenin'in kafası tamamen açıktır, ama o bundan hiçbir şekilde, "Avrupa proletaryasının doğrudan devlet desteği olmadan Rusya işçi sınıfı, iktidarı koruyacak durumda olmayacaktır" saçma sonucunu çıkarmamaktadır, tersine o, köylülüğe karşı doğru bir politika izlediğimizde, "dünya ölçüsünde zaferi" tamamen kazanabileceğimiz, yani tam sosyalizmi kurabileceğimiz görüşündedir” (18).
Özellikle iç savaş döneminde adeta yıkıma uğrayan ülkede 1925 yılında dahi iktisadi gerilik henüz aşılamamıştı. Bunun aşılması için mücadelenin önünde sadece Troçkistler sorun olmuyordu. Zinovyev de sorunun kaynaklarından birisiydi.

“Leninizmin Sorunlarında Stalin diğer şeylerin yanı sıra Zinovyev'in çıkışını da eleştirir.
Okuyalım:
Tek ülkede sosyalizmin nihai zaferinden, Zinovyev'in, müdahale ve restorasyona karşı güvenceyi değil, tam sosyalist toplumun kurulması imkânını anladığından başka bir anlama gelmez. Tek ülkede sosyalizmin zaferinden Zinovyev'in anladığı ise, tam sosyalizmin kurulmasına götüremeyecek olan ve götürmemesi gereken bir sosyalizm inşasıdır. Gelişigüzel, perspektifsiz bir inşa; tam sosyalist toplumu kurma imkânı bulunmayan bir sosyalizm inşası -Zinovyev'in pozisyonu budur.

Onu tam olarak kurma imkânına sahip olmaksızın sosyalizmi inşa etmek, onu tam olarak kuramayacağını bile bile inşa etmek — Zinovyev işi böylesi saçmalıklara kadar vardırdı.

Fakat bu, sorunu çözmek değil, onunla alay etmektir!

Zinovyev'in XIV. Parti Kongresi'ndeki kapayış konuşmasından bir alıntı daha:

Örneğin Yakovlev yoldaşın en son Kursk il Parti Konferansında ne kadar ileri gittiğine bakınız: 'tek ülkede, her yanımız kapitalist düşmanlarca kuşatılmışken, bu koşullar altında tek ülkede sosyalizmi tam olarak kurabilir miyiz?' diye soruyor. Ve yanıtlıyor: 'Şimdiye dek söylenenler temelinde, yalnızca sosyalizmi inşa etmekle kalmayıp, şimdilik yalnız olmamıza, şimdilik dünyada tek Sovyet ülkesi olmamıza rağmen, tek Sovyet devleti olmamıza rağmen, sosyalizmi tam olarak kuracağımızı da iddia etme hakkına sahibiz'. ("Kurskaya Pravda", No. 279, 8 Aralık 1925.) Bu, sorunun Leninist tarzda konuşu mudur", diye soruyor Zinovyev, "bu, ulusal darkafalılık kokmuyor mu?”

Böylece Zinovyev'e göre, tek ülkede sosyalizmin tam olarak kurulması imkânını kabul etmek, ulusal darkafalılığa düşmek demektir, bu olasılığı yadsımak ise enternasyonalizm görüşünü savunmak.

Ama bu doğruysa, o zaman iktisadımızdaki kapitalist unsurlar üzerinde zafer uğruna mücadele etmeye değer mi? Bundan, böyle bir zaferin imkânsız olduğu sonucu çıkmaz mı?

İktisadımızın kapitalist unsurları önünde teslimiyet — Zinovyev'in argümanlarının iç mantığı bizi buraya götürüyor” (19).
SSCB'de sosyalizmin zafer kazanması önünde ikinci ve belirleyici engel olarak Stalin, işçi sınıfı ve köylülük arasındaki çelişkileri görmekteydi. Ama burada da karşımıza Troçki çıkıyor. Yine Lenin'e yaslanarak SSCB'nde -tek ülkede- sosyalizmi inşa etmenin mümkün olmadığını kanıtlamaya çalışıyor. Troçki, “Uluslararası Devrim ve Komünist Enternasyonal kitabında (1928) Lenin'den aktardığı bir anlayışa sığınıyor. Lenin'in söylediği şu:

Bir dizi yazıda, tüm konuşmalarımızda, tüm basında, Rusya'da durumun böyle olmadığını (gelişmiş ülkelerindeki gibi olmadığını- İ.O.), Rusya'da sanayi işçilerinin azınlıkta ve küçük çiftçilerin muazzam çoğunlukta olduğunu vurguladık. Sosyalist devrim böyle bir ülkede ancak iki koşulla nihai başarı kazanabilir. Birincisi, bir ya da birçok ileri ülkede sosyalist devrim tarafından zamanında desteklenmesi koşuluyla. Bildiğiniz gibi bu koşulun gerçek haline gelmesi için öncesine kıyasla çok daha fazla şey yaptık, fakat bu asla yeterli değildir.
Diğer koşul, diktatörlüğünü uygulamakta olan ya da devlet erkini elinde tutan proletarya ile köylü nüfusun çoğunluğu arasında anlaşmadır...

Diğer ülkelerde devrim başlamadıkça Rusya'da sosyalist devrimi ancak köylülük ile bir anlaşmanın kurtarabileceğini biliyoruz (20).

Troçki bu anlayışa sarılıyor, ama kendi düşüncesine karşı bir anlayış olduğunun farkında değil. Lenin burada Rusya'da işçi sınıfı ile köylülük arasındaki çelişkilerin çözülmeyeceğinden hareket etmiyor, soruna tereddütle yaklaşmıyor, “acaba demiyor. Sadece böyle çelişkili bir durumun var olduğunu tespit ediyor. Diğer taraftan Lenin, her iki ana sınıf arasında bir anlaşmanın olacağından hareket ettiğini Ekim Devriminden çok öncesinde, Troçki'nin sürekli devrim teorisi bağlamında tartışmalarda açıklamıştı. Lenin, işçi sınıfı ile köylülüğün geniş yığınları arasında sağlam bir ittifaka dayanarak SSCB'de sosyalizmi kurmanın mümkün olduğunu savunuyordu. Lenin'in bu anlayışını kendine dayanak yapan Troçki'nin bunu bilmesi gerekirdi.

RKP(B)'nin XIV. Konferansı Çalışmalarının Sonuçları Üzerine konuşmasında Stalin bu sorunu ele alır.

Okuyalım:
Proletarya ile köylülük arasında belli karşıtlıkların olduğu elbette inkâr edilemez... Önümüzde iki ana sınıf var: proleterler sınıfı ve özel mülk sahipleri, yani köylülük sınıfı. Onlar arasındaki karşıtlıkların kaçınılmazlığı bundan ileri gelir. Tüm sorun, bizim proletarya ile köylülük arasında var olan bu karşıtlıkları kendi gücümüze dayanarak aşıp aşamayacağımızdır. Sosyalizmi kendi gücümüze dayanarak kurmanın mümkün olup olmadığı sorulduğunda, bununla kastedilen soru şudur: Ülkemizde proletarya ile köylülük arasında var olan karşıtlıkları aşmak mümkün müdür, değil midir?

Leninizm bu soruyu olumlu yanıtlar: Evet, sosyalizmi kurabiliriz ve biz onu, işçi sınıfı önderliğinde, köylülükle birlikte kuracağız.

Böyle bir yanıt nasıl gerekçelendirilmekte, ne ile motife edilmektedir?

Bu yanıt için motifler, proletarya ile köylülük arasında sadece karşıtlıkların var olmayıp, bilakis onların, bu karşıtlıklara ağır basan veya en azından ağır basabilecek olan ve işçi-köylü ittifakının zeminini, temelini oluşturan, gelişmenin temel sorunlarında ortak çıkarlara da sahip olmalarında yatmaktadır.

Bu ortak çıkarlar nelerdir?

Mesele şudur ki, tarımın iki gelişme yolu vardır: kapitalist yol ve sosyalist yol. Kapitalist yol, kent ve kır burjuvazisinin üst katmanlarının zenginleşmesi çıkarına, köylülüğün çoğunluğunun yoksullaşmasına götüren bir gelişme anlamına gelir. Buna karşılık sosyalist yol, köylülüğün çoğunluğunun yaşam standardının sürekli yükseltilmesine götüren bir gelişme anlamına gelir. Proletarya gibi köylülüğün de ve özellikle de onun, gelişmenin ikinci yolda, sosyalist yolda olmasında çıkarı vardır. Çünkü sadece bu yolla köylülük, yoksullaşma ve açlıktan kurtulabilir. Vurgulamaya gerek yok ki, ekonominin asıl iplerini elinde tutan proletarya diktatörlüğü, ikinci yolun, sosyalist yolun zafer kazanmasına yardım etmek için her türlü önleme başvuracaktır. Öte yandan, köylülüğün, gelişmenin ikinci yolda olmasına derin ilgi göstermesi kendiliğinden anlaşılırdır.

Proletarya ile köylülüğün, aralarındaki karşıtlıklara ağır basan çıkar ortaklığı buradan kaynaklanır.

Bu sebepten dolayı Leninizm, köylülükle birlikte, işçi-köylü ittifakı temelinde tam sosyalist toplumu kurabileceğimizi ve kurmak zorunda olduğumuzu söyler.

Bu sebepten dolayı Leninizm, proleterlerin ve köylülerin ortak çıkarlarından yola çıkarak, proletarya ile köylülük arasında var olan karşıtlıkları kendi gücümüze dayanarak aşabileceğimizi ve aşmak zorunda olduğumuzu söyler (21).
SSCB'nde işçi sınıfı ve köylülük arasındaki çelişkiler nasıl aşılabilir ve böylece geniş köylü kitleleri sosyalizmin inşasına çekilebilirdi? Bu sorunun üstesinden gelinebilmesi için Stalin “Leninizmin Sorunlarında iki temel tezden bahseder:

1) "Sovyetler Birliği'nin köylülüğü, Batının köylülüğüyle karıştırılmamalıdır. Üç devrimin okulundan geçmiş ve proletarya ile birlikte ve başında proletarya olmak üzere Çar'a ve burjuvazinin iktidarına karşı mücadele etmiş bir köylülük, toprağı ve barışı proleter devrimin elinden elde etmiş olan ve bundan dolayı da proletaryanın yedek gücü haline gelmiş bir köylülük — böyle bir köylülük, burjuva devrimi sırasında liberal burjuvazinin önderliği altında mücadele etmiş olan, toprağı bu burjuvazi sayesinde elde etmiş ve bundan dolayı da burjuvazinin bir yedek gücü haline gelmiş olan bir köylülükten mecburen farklı olmak zorundadır. Kanıtlamaya gerek yoktur ki, proletarya ile siyasi dostluğa ve siyasi işbirliğine yüksek değer vermeyi öğrenen ve özgürlüğünü bu dostluğa ve işbirliğine borçlu olan Sovyet köylülüğü, proletarya ile iktisadi işbirliğine özellikle elverişli olmak zorundadır."

2) "Rusya'daki tarım, Batı'nın tarımı ile karıştırılmamalıdır. Orada tarımın gelişmesi, kapitalizmin her zamanki çizgisini izler, bir uçta büyük çiftlikler ve özel kapitalist büyük çiftlikler, öteki uçta yoksulluk, sefalet ve ücret köleliği olmak üzere köylülüğün derin bir farklılaşması koşullarında olur. Dolayısıyla orada çökme ve çürüme tamimiyle doğaldır. Rusya'da ise başkadır. Bizde tarımın gelişmesi, bu yolu izleyemez; sadece Sovyet iktidarının varlığı ve en önemli üretim aletlerinin ve araçlarının millileştirilmiş olması bile böyle bir gelişmeye izin vermez. Rusya'da tarımın gelişmesi başka bir yoldan yürümek zorundadır; milyonlarca küçük ve orta köylünün kooperatiflerde birleşmesi yolunu, kırda, devletin tanıdığı tercihli kredilerle desteklenen kitlesel kooperatiflerin gelişmesi yolunu izlemek zorundadır. Lenin, kooperatifçilik üzerine yazılarında, bizde tarımın gelişmesinin yeni bir yoldan yürümek zorunda olduğuna; köylülerin çoğunluğunun kooperatifler aracılığıyla sosyalist inşaya çekilmesi yolunu, ilk önce sürüm alanında ve daha sonra tarımsal ürünlerin üretimi alanında da giderek kolektivizm ilkelerinin tarımın içine işlemesi yolunu izlemek zorunda olduğuna isabetle işaret etmiştir...

Kanıtlamaya gerek yoktur ki, köylülüğün muazzam çoğunluğu, bu yeni gelişme yolunda istekle ilerleyecek ve özel kapitalist büyük çiftlikler ve ücretli kölelik yolunu, sefalet ve yıkım yolunu reddedecektir (22).
İşçi-köylü ittifakı sadece Rusya'ya özgü değildi. Rusya gibi geri gelişmiş kapitalizm koşullarının hakim olduğu çoğu ülkede bu ittifak demokratik devrimden sosyalist devrime geçiş ve sosyalizmin inşası için elzemdir. Köylülük, devrimin yedeğidir. Ama Troçki bunu her dönem yadsımıştır. Köylülüğe yönelik doğru politika SSCB'nde sosyalizmin zaferi için ikinci koşulu oluşturmuştur. Ama muhalefet SBKP(B)'nin bu doğru politikasın da eğip bükmekten, yanlış yorumlama çabasına girmekten gecikmemiştir.

Stalin 1926'da Komünist Enternasyonal'in Genişletilmiş Yürütme Komitesi Plenumu'nda muhalefetin bu konudaki marifeti üzerine şunları söylüyordu:

...Pekâlâ, diyor muhalefet bize, son tahlilde kimle ittifakta olmak daha avantajlıdır —dünya proletaryasıyla mı, ülkemiz köylülüğüyle mi; kimi tercih edelim— dünya proletaryasını mı, SSCB köylülüğünü mü? Burada sorun öyle bir konulmaktadır ki, sanki burada SSCB proletaryası duruyor ve önünde iki müttefik var — kendi burjuvazisini hemen devirmeye hazır, fakat bu konuda kendisini tercih etmemizi, rıza vermemizi bekleyen dünya proletaryası ve SSCB proletaryasına yardım etmeye hazır, fakat SSCB proletaryasının bu yardımı kabul edip etmeyeceğinden tam emin olmayan SSCB köylülüğü. Bu, sorunun çocukça bir konuluşudur, yoldaşlar. Sorunun böyle bir konuluşunun ne ülkemizde devrimin seyriyle ne de uluslararası kapitalizmle sosyalizm arasındaki mücadele cephesindeki güçler dengesiyle ortak bir yanı vardır... Ne yazık ki, mesele bazı muhaliflerin bize gösterdiği gibi değildir ve şundan hiç şüpheniz olmasın ki, eğer bu mesele yalnızca bize bağlı olsaydı, her iki taraftan da seve seve destek alırdık. Hayır, gerçek yaşamda sorun böyle değil.

Sorun şöyle: Uluslararası devrimci hareketin temposu yavaşladığından, sosyalizm Batıda henüz zafere ulaşmadığından, ama SSCB proletaryası iktidarda olup, bu iktidarı yılbeyıl pekiştirip, köylülüğün ana kütlelerini etrafında toplayıp, sosyalist inşa cephesinde şimdiden ciddi başarılar kaydettiğinden ve bütün ülkelerin proleterleri ve ezilen halklarıyla dostluk bağlarını başarıyla güçlendirdiğinden — bu durumda, SSCB proletaryasının kendi burjuvazisini yenebileceği ve kapitalist kuşatmaya rağmen ülkemizde sosyalizmin muzafferâne inşasını sürdürebileceği inkar edilebilir mi?

Sorun şimdi böyledir, elbette Muhalefet Bloku'nun yaptığı gibi fantezilerden değil de, sosyalizmle kapitalizm arasındaki mücadele cephesindeki gerçek güçler dengesinden hareket edildiğinde.

Bu soruya Parti, SSCB proletaryasının bu koşullarda kendi "ulusal" burjuvazisini yenip, sosyalist iktisadı başarıyla inşa edecek durumda olduğu yanıtını vermektedir.

Muhalefet ise şöyle demektedir:
Avrupa proletaryasının doğrudan devlet yardımı olmaksızın Rusya işçi sınıfı iktidarı koruyacak ve geçici egemenliğini kalıcı bir sosyalist diktatörlüğe dönüştürecek durumda olmayacaktır” (23).

Ama Troçki'den yaptığım bu alıntının anlamı nedir ve "Avrupa proletaryasının devlet yardımı" ne demektir? Bu demektir ki, Batı'da proletaryanın önceden zaferi olmadan, Batı'da proletarya tarafından iktidarın önceden ele geçirilmesi olmadan, SSCB proletaryası yalnızca kendi burjuvazisini yenecek ve sosyalizmi inşa edecek durumda olmamakla kalmaz, bilakis iktidarını bile koruyamaz” (24).
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Stalin önderliğinde SBKP(B), SSCB'nde sosyalizmin inşası için zorunlu koşulları oluşturmak, mevcut çelişkileri çözmek için ülkenin bütün güçlerinin seferber edilmesine doğru önderlik yapmış, önüne koyduğu görevi yerine getirmiş ve sonuçlar da alınmıştır. Rusya veya kurulmakta olan SSCB, kısa bir zaman zarfında, 1925'ten sonra geri bir tarım ülkesi olmaktan çıkarak ileri, gelişmiş teknolojiye sahip sosyalist bir ülkeye dönüşmüştür. SSCB'nde bu altüst oluşu aşağıda ayrıca ele alacağız. Ne de olsa bu sorun sadece Marksist-Leninistleri, sadece SBKP(B)'yi ve sadece Troçkistleri ilgilendirmiyordu. Bu sorun aynı zamanda dünya proletaryasını da ilgilendiriyordu. Bu nedenle SSCB gerçek bir altüst oluşun yaşanıp yaşanmadığını ele alacağız.

Diğer taraftan şu da bilinmelidir: SSCB'nde sosyalizmin inşası ve zaferi sorununda Troçkizm her cephede hezimete uğramıştır. Salt sosyalizmin inşası gerçeği, Sovyet insanının günlük yaşamındaki değişim, Troçki'nin tek ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olamayacağı tezini fiilen çürütmüş ve kitleler arasında zaten sınırlı olan siyasi etki gücünü kaybetmesini beraberinde getirmiştir.

SSCB'nde sosyalizmin zaferi Troçki'ye sadece umutsuzluk vermiştir. Hiçbir beklentisi gerçekleşmediği için son çare emperyalizmle işbirliği içinde hareket etmek ve SSCB'nde proletarya diktatörlüğün yıkmak amacıyla “siyasi devrim” hazırlamak için anti-komünist unsurlarla ortak hareket etmek olmuştur.

*
Kaynaklar:
1) Lenin; C. 33, s. 463-465.
2) Lenin; C. 33, s. 462.
3) Stalin, C. 8, s. 54.

4) Eksikliğinden bahsedilen formülasyon şudur: “Ama tek ülkede burjuvazinin iktidarını devirmek ve proletarya iktidarını kurmak, henüz sosyalizmin tam zaferini güvencelemek anlamına gelmez. Sosyalizmin ana görevi -sosyalist üretimin örgütlenmesi- daha önümüzde durmaktadır. Birçok ileri ülkenin proleterlerinin ortak çabası olmaksızın bu görev çözülebilir mi, tek ülkede sosyalizmin nihai zaferi sağlanabilir mi? Hayır, sağlanamaz. Burjuvazinin devrilmesi için, tek ülkenin çabaları yeterlidir- -devrimimizin tarihi bunun kanıtıdır. Sosyalizmin nihai zaferi için, sosyalist üretimin örgütlenmesi için, tek ülkenin, özellikle de Rusya gibi bir köylü ülkesinin çabaları yeterli değildir – bunun için birçok ileri ülkenin proleterlerinin çabaları gereklidir (Stalin; C. 8, s. 55). Formülasyonun neden eksik kaldığıyla ilgili olarak olarak da Stalin şu açıklamayı yapar: “...Parti içinde ... Leninizme yönelik eleştirilerin üstesinden gelinip, yeni bir sorun, dıştan yardım olmaksızın, ülkemizin güçleriyle tam sosyalist toplumun kurulması imkanı sorunu gündeme geldiğinde, bu ikinci formülasyonun apaçık yetersiz olduğu ve bu yüzden doğru olmadığı görüldü (Agy).

5) Stalin; C. 8, s. 55-56.
6) Stalin; C. 6, s. 334.
7) Stalin; C. 7, s. 94-95.
8) Stalin; C. 8, s. 310.

9) L. Trotzki; “Die internationale Revolution und die Kommunistische Internationale”, s. 63, Verlag Die Vierte Internationale 1929, 1970.

10) Stalin; C. 7, s. 114-115.
11) Stalin; C. 7, s. 101-102.
12) Stalin; C. 6, s. 353-354.
13) Stalin; C. 7, s. 101.
14) Stalin; C. 9, Türkçesi; s. 29, 31, 32.
15) Stalin; C. 9, s. 19-20.

16) “Gerçekten de bütün büyük üretim araçları devletin mülkiyetinde, devlet iktidarı proletaryanın elinde, bu proletaryanın milyonlarca küçük ve cüce köylüyle ittifakı, bu proletaryanın köylülük karşısında önderlik konumuna getirilmesi vs. - eskiden seyyar satıcılık olarak küçümsediğimiz ve bir bakıma şimdi Yeni Ekonomi Politika altında aynı şekilde davranmaya hakkımız olan kooperatiflerden, sadece kooperatiflerden tam bir sosyalist toplum inşa etmek için gereken her şey bu değil midir? Bu, henüz sosyalist toplumun inşası değildir, fakat bu inşa için gerekli ve yeterli olan her şeydir (Lenin; C. 33, s. 454, “Kooperatifçilik Üzerine”).

17) Lenin; C. 31, s. 415.
18) Stalin; C. 7, s. 98-99.
19) Stalin; C. 8, s. 60-61.
20) Lenin; C. 32, s. 217, “RKP(B) - X. Parti Kongresi”.
21) Stalin; C. 7, s. 95-96.
22) Stalin; C. 8, s. 68-69.
23) L Troçki; “Devrimimiz”, s. 278.
24) Stalin; C. 9, s. 36-37.