“DÜŞTÜYSEK
KALKARIZ, DAHA ÖLMEDİK YA!”
TROÇKİ
“24
AYAR” ANTİ-KOMÜNİSTİN HİKAYESİ
Makale 19
GÜNÜMÜZDE
TROÇKİZM –
KARŞI
DEVRİMCİ, ANTİ-KOMÜNİST BİR “EĞİLİM”
“24
ayar” “esin kaynağı”,
“biricik önderi” Troçki!
Bu
makale serisinde şimdiye kadar hep Troçki ile uğraştık, ama
Troçkizmin tanımını yapmadık. Unutmadan Troçkizmin bir tanımını
yapalım.
Troçki
ve Troçkistlere Troçkizm kavramını veya olgusunu kim buldu diye
sorsanız, en azından “dil alışkanlı”ğından
dolayı düşünmeden Stalin derler. Stalin onların ruhudur,
canıdır, en değerli varlıklarıdır, var oluş nedenidir; evet,
yaşam iksiridir. Stalin olmasaydı, Troçki o “nağmeleri”ni
kim için yazacaktı? Troçki varlığını Stalin'e borçludur.
Tersini de söyleyebilirsiniz: Troçki'nin -biraz abartmış
oluyoruz- ve Troçkizmin yaratıcısı Stalin'dir. Ama bu hiç de
doğru olmaz. Her neyse. Stalin olmasaydı, acaba Troçkizm olur
muydu? Stalin olmaksızın Troçkizm olmaz. Stalin'siz Troçkizm
düşünülemez, ama Troçkizm, “Stalinizm”in
umurunda bile değildir. Eğer bir “Stalinizm”
varsa -Troçkizm var diyor- o da Marksizm-Leninizmdir. Stalin sadece
ve sadece bu öğretiyi pratikte uygulamış ve uygulamadan hareketle
de teoride geliştirmiştir. Troçki ve Troçkizm nezdinde onun bütün
“günahı”,
“caniliği”
budur; Marksizm-Leninizmi geliştirmektir. Troçki ise bunların
hiçbirini yapamamıştır. O sadece Troçki olarak kalmış ve “24
ayar” Troçkizmi geliştirmiştir. Aradaki fark budur.
Troçkizm
1903'ten beri Rus işçi hareketi içinde kendine özgü bir akım
olarak vardı. Aslında kavram olarak Troçkizm, Leninizmden daha
eskidir. Leninizm kavramı Lenin öldükten sonra Stalin tarafından
günümüzün Marksizmi olarak içeriklendirildi. (Belki de bu
nedenden dolayı, Stalin'in bu değerlendirmesi olduğundan dolayı,
Troçki ve Troçkistler, Leninizm kavramını kullanmaktan uzak
dururlar!)
Nasıl
ki Bolşevik Parti, Leninizm, Lenin'in siyasi, teorik, örgütsel
çalışması ile ayrılmaz bir bütünü oluşturuyorsa Troçkizm de
Troçki'nin faaliyetiyle ayrılmaz bir bütünü oluşturur.
Troçki'nin
“Hayatım”ını okuduysanız çok önemli bir şey öğrenmiş
olmanız gerekir. Troçki ısrarla Lenin'i “kanka”sı
yapmaya çalışır. Lenin'in kendisine yönelttiği en sert, en
acımasız eleştirileri dahi “iki kadim dost arasında böyle
şeyler olur”
tarzında açıklamalarla ve tabi hep çok sonraları yapılan
açıklamalarla yumuşatarak kamuoyuna sunar. Bu, Troçki'ye özgü
bir yöntemdir. “Hayatım”dan bunu öğrenemediyseniz, bana öyle
geliyor ki, okurken başka şeyler düşünmüş olabilirsiniz. Bu
yöntem bir Troçki “klasiği”dir.
Siz, Troçki'nin 'ben Lenin'in öğrencisiyim' dediğine, yazdığına
rastladınız mı? Yanılmış olabilirim, ama pek sanmıyorum. Aksi
taktirde benim kurgum boşa çıkacak. Olsun, boşa çıksın,
Troçki'nin böyle bir değerlendirmesine rastladıysanız beni de
bilgilendirmenizi isterim. Diğer taraftan bakıyoruz, Stalin ve
Bolşevikler kendilerini “Lenin'in öğrencileri”
olarak tanımlıyorlar, bunu sık sık gurur duyarak söylüyorlar.
Karşımızda iki insan tipi var: Birisi hiçbir koşul altında
başka birisinin öğrencisi olduğunu kabullenmiyor, diğeri ise
kabulleniyor ve “öğretmen”inden
çok şey öğrendiğini gururla açıklıyor. Birisi (Stalin)
kendini Lenin'in öğrencisi olmaya layık görüyor, ama diğeri
(Troçki) kendini Lenin'e eş değerde, onunla eş seviyede görüyor
diyemem; görmüyor diyebilirim. Troçki Lenin'le bağlam içinde
kendini “primus inter pares”
(“eşitler arasında birinci”)
görüyor. Amiyane tarzda şöyle de diyebiliriz: Troçki “burnundan
kıl aldırmıyor”. En
azından Lenin ile aynı hizada duruyor sanıyorsanız, bu sadece ve
sadece bir görüntüdür. Troçki için ikinci adam olmak söz
konusu olamaz. Üçüncü adam olmak ise bir intihar nedenidir.
Troçki, eşsiz, emsalsiz lider olarak doğduğuna inanan birisidir.
Onun nezdinde “öğrenci”,
ikinci, üçüncü adam olmak “çömez”liktir
(bkz.: “Hayatım”, örneğin s. 486, Türkçesi). Troçki'ye
göre “öğrenci”
bağımsız politika yapma, geliştirme yeteneğine sahip değildir.
“Öğretmen”inin veya
“usta”sının
direktifleri olmaksızın sudan çıkmış balık gibidir. Bu nedenle
Troçki ikinci adam olamazdı, hele hele Lenin'in, en kıymetlisi de
olsan bir “öğrenci”si
hiç olamazdı. Bu düşüncesiyle, Lenin'in öğrencisi olmayı
küçümsemekle Troçki, Lenin'e hakaret ettiğinin, Leninist partiyi
küçümsediğinin, dahası Marksizmi inkar ettiğinin farkında
mıydı? Pek sanmıyorum. Bunun farkında olmak için Lenin'in
öğrencisi olmak, Leninist partiyi özümsemek ve Marksist olmak
gerekirdi. Burada söylemek istediğimiz şudur: Troçki, tarihin
eşsiz önderler tarafından yapıldığına, şekillendirildiğine,
değiştirildiğine inanan birisiydi. Troçki, tarih yapmak için
doğmuştu. O buna inanıyordu. Bu nedenle kendisi dışında herkesi
küçümsüyordu, insanların tarih değiştiren gücünü açığa
çıkartan ve örgütleyen partiyi küçümsüyordu, tarihin nasıl
yazılması gerektiğini -materyalist tarih anlayışını- açıklayan
Marksizmi küçümsüyordu. Troçki için esas olan, kişinin
sübjektif gücüydü.
Troçki,
neden “öğrenci”,
“çömez”
olamayacağını, neden sadece “usta”,
“öğretmen”
olabileceğini, Lenin'den daha önde duran biri olduğunu
“Hayatım”ında 'kendi düşünce faaliyetimle, oluşturduğum
kendime ait düşüncelerle Rus işçi hareketinin ve devriminin
sorunlarına çözüm getirdim' türünden kendisi hakkındaki
değerlendirmelerle açıklamış olur. Anlaşılmadıysa şöyle
anlatayım: Troçki, 'ben, diğerleri gibi, Lenin'in söylediklerini
kabul eden, ona göre hareket eden birisi değilim' diyor. Ama
Lenin'den bağımsız olarak çoğu kez, aynı sonuçlara vardık
diye anlatır Troçki. Bunun gerçekle örtüşmesi veya çelişmesi
Troçki'yi hiç ilgilendirmez. Önemli olan, Troçki ne derse onun
doğru olduğuna inanmaktır. Gerçekten de anlatımında doğru olan
sadece ve sadece kendi belirlediği yolu takip etmesidir. Bu yol
Troçki'nin bağımsız çizgisidir; yani Troçkizmdir. Ve bu
Troçkizmin, Rus devriminin ve dünya devriminin, işçi hareketinin
can alıcı temel sorunlarında öne sürdüğü görüşler hep
çürütülmüştür. Tarihsel gelişme bunu gösteriyor. Demek ki
Troçki, Lenin'den bağımsız olarak veya Lenin'i kastederek
birbirimizden bağımsız olarak çoğu konuda aynı düşüncelere
vardık derken doğru söylemiyor. Doğruyu söylememek yalan
söylemek demektir. Diğer taraftan Lenin'in sürekli vurguladığı,
Troçki'nin yanlışı yoldan gittiği, hata yaptığı ve yalan
söylediğidir.
Troçkizm,
Ekim Devrimi öncesinde Rus işçi hareketinde kendine özgü ve bu
özgünlüğünden kaynaklı olarak bağımsız bir hareket olarak
kalmıştır. Bunun böyle olduğunu Troçki de reddetmez. Troçkizmin
gelişmesi iki aşamadan oluşur:
İlk
aşamasında Troçkizm, daha oluşumu döneminden itibaren
Bolşeviklerle Menşevikler arasında gidip gelen, gerçekle pek
ilişkisi olmayan, daha ziyade sağcı politikasını sol
lafazanlıkla kapatan ve giderek Leninizmle, Bolşevik Parti ile
uzlaşmaz çelişkili duruma gelen oportünist bir akımdı.
Gelişmesinin
ikinci aşamasında Troçkizm, açıktan SSCB düşmanı,
sosyalizm düşmanı, sabotajcı, zarar verici, SSCB'ne karşı
kapitalist dünyanın en geri, faşist devletleriyle (örneğin
Almanya) işbirliğine giren bir çeteye dönüşmüştür.
Troçki
ve Troçkizm, sürekli “değişim” ve “dönüşüm” demektir;
bugün bu tarafta, yarın başka bir tarafta olabilir. Troçkizm,
aynı anda hem sağda hem de solda durabilir; bunu, sağ görüşlerini
sol lafazanlıkla kapatarak yapar.
Troçkizm
ne zaman oluşmaya başladı, bunun nedeni nedir diye soracak
olursak, ancak şu cevabı verebiliriz: Lenin'in örgütlenme
sorunlarına karşı Troçki'nin 1903'te itibaren sürdürdüğü
mücadelesi, Troçkizmin oluşum başlangıcıdır. Bu mücadelede
Troçkizm, Lenin'in ve Bolşevik Parti'nin görüşlerine ters düşen
teorik ve politik anlayışlarını geliştirmiştir. Troçkizm,
ancak çevre, grupçuk örgütlenmesini becerebiliyordu; bir
dergi/gazete, bir baş yazar (Troçki) yetiyordu. Troçki,
Bolşevikleri ve Menşevikleri birleştirmek istediği için bağımsız
bir parti kurmamıştır diyebilirsiniz. Doğrudur; Troçki Rus işçi
hareketinin bu iki kanadını kendi önderliğinde birleştirmek
istemiştir. Belki de bu nedenden dolayı parti olarak Troçkizm,
belli bir örgütlenme anlayışı geliştirememiş ve her iki kanat
arasında bir konumda kalmıştır.
Troçkizmin
oluşumunda sürekli devrim anlayışı temel teorik bir öneme
sahiptir. (Diğer makalelerde ele alındığı için Leninizmle
Troçkizm arasındaki görüş ayrılıklarını burada ele
almayacağız. Sadece Troçkizmin oluşumunda etkili olanları
belirtiyoruz). Troçkizmin sürekli devrim anlayışı onu
Leninizmden ve Marksizmden tam kopuşa götürmüştür. Sürekli
devrim anlayışı çerçevesinde tek ülkede devrim ve sosyalizmin
inşası, burjuva devrimden sosyalist devrime geçiş konularında
Troçkizm, Leninizmden tamamen kopmuştur. Sürekli devrim ve tek
ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olamayacağı teorisi her
dönem Troçkizmin belirleyici özelliği olmuştur. Troçkizm,
proletarya diktatörlüğü ve işçi sınıfının köylülükle
ilişkisi konularında da Leninizmden farklı görüşler
geliştirmiştir. Troçkizmin köylülüğe güvensizliği onun
proletarya diktatörlüğünden ne anladığının bir sonucudur.
Troçki'nin
ve dolayısıyla Troçkizmin çelişkili karakterini Menşevik
önderlerden Dan şöyle özetler:
“Troçki,
‘proletarya ve köylülüğün diktatörlüğü‘ yerine şekilsiz
bir köylülüğe dayanan işçi sınıfının diktatörlüğünü
koymakla da Lenin’den ayrılıyordu. Taktik sorunlarda Bolşeviklere
yakın duran Troçki, o zaman fraksiyon mücadelesinin merkezinde
duran örgüt sorunlarında genel hatlarıyla ‘Golos Sosyal
Demokrat’ın (Menşevik- İ.
Okçuoğlu) görüşünü paylaşıyordu. Duruşundaki
siyasi ve örgütsel görüşü arasında organik bağ kurmayan bu
çelişkili hal Troçki’nin taraftarlarını oldukça küçük bir
çevreyle sınırlandırıyordu”
(1).
Bu
çelişkili durum Troçkizmin en temel özelliklerinden biridir.
Bolşevikleri ve Menşevikleri birleştirmek ve her ikisi üstünde
bir konuma gelmek Troçki'nin örgütlenme konusundaki en önemli
hayaliydi.
Ekim
Devrimi arifesinde Bolşevik Parti'ye katılan Troçki'de
Bolşevikleşme olamıştır. Yine hemen bütün temel sorunlarda
ayrı, anti-leninist, anti-bolşevik görüşler savunmuş, parti
içinde özel, ayrı bir konuma sahip olmaya çalışmıştır.
Özellikle 1917-1925 arasında Troçki ile Leninizm ve SBKP(B)
arasında görüş ayrılıkları uzlaşmazlığa doğru gelişirken
Troçki'nin Leninizmin yerine Troçkizmi geçirmeye çalıştığı,
sürekli Troçkizm savunuculuğu yaptığı tartışmaları
Komintern'in gündemine gelecek kadar gündemleşmişti. Açık olan
şudur ki, Troçki hiçbir zaman Leninizmi ve SBKP(B)'nin ilkelerini
savunmamıştır, hep kendi doğrultusunda, Troçkizm doğrultusunda
hareket etmiştir.
Stalin'in
SBKP(B) MK Plenumu'nda “Parti
Çalışmasının Eksikliği ve Troçkistler ve Diğer İkiyüzlülerin
Tasfiyesi İçin Alınacak Önlemler Üzerine”
sunum ve kapanış konuşmasının üçüncü bölümü -”Bugünkü
Troçkizm”- hala günceliğini koruduğu ve bu konuda Stalin'in
söylediğinden başka söylenecek bir şey olmadığı için o
bölümü olduğu gibi aktarıyorum.
“...Troçkist
ajanlara karşı mücadelede partili yoldaşlarımız, bugünkü
Troçkizmin, diyelim ki 7-8 yıl önceki Troçkizm olmadığını,
Troçkizmin ve Troçkistlerin bu süre içerisinde, Troçkizmin
çehresini temelden değiştiren ciddi bir evrim geçirdiğini, bunun
sonucunda, Troçkizme karşı mücadelenin, Troçkizme karşı
mücadele yöntemlerinin de temelden değişmek zorunda olduğunu
unutmuşlar, fark etmemişlerdir. Partili yoldaşlarımız Troçkizmin
işçi sınıfı içinde politik bir akım olmaktan çıktığını,
Troçkizmin 7-8 yıl önce işçi sınıfı içinde politik bir akım
olma niteliğinden çıkıp, yabancı devletlerin casusluk
organlarının emriyle hareket eden zararlı unsurlar, bozguncular,
casuslar ve katillerden oluşan azgın ve ilkesiz bir çeteye
dönüştüğünü fark etmemişlerdir.
İşçi
sınıfı içinde bir politik akım nedir? İşçi sınıfı içinde
politik akım demek, belli bir politik fizyonomiye, kendi
platformuna, kendi programına sahip, görüşlerini işçi
sınıfından gizlemeyen, gizlemesi mümkün olmayan, tam tersine,
işçi sınıfının önünde görüşlerinin açıkça ve dürüstçe
propagandasını yapan bir grup ya da parti demektir; işçi sınıfına
politik yüzünü göstermekten korkmayan, gerçek amaç ve
görevlerini işçi sınıfının önünde açıkça ortaya sermekten
korkmayan, tersine,, işçi sınıfını kendi görüşleri
doğrultusunda ikna etmek için açıkça ortaya çıkan bir grup ya
da parti demektir. Geçtiğimiz yıllarda, 7-8 yıl önce Troçkizm,
anti-leninist, o nedenle temelden yanlış da olsa, işçi sınıfı
içinde böyle bir politik akımdı.
Bugünkü
Troçkizmin, diyelim ki 1936 yılının Troçkizminin işçi sınıfı
içinde bir akım olduğu söylenebilir mi? Hayır söylenemez.
Neden? Çünkü bugünkü Troçkistler, işçi sınıfına gerçek
yüzlerini göstermekten korkuyorlar, çünkü işçi sınıfına
hedef ve görevlerini açmaya korkuyorlar, çünkü işçi sınıfından
politik fizyonomilerini isteyerek gizliyorlar; çünkü gerçek
amaçlarını öğrenirse işçi sınıfının kendilerini, ona
yabancı insanlar olarak lanetleyip kendisinden uzaklaştırmasından
korkuyorlar. Troçkistlerin bugünkü çalışmalarında temel
yöntemin, görüşlerini işçi sınıfı içinde açıkça ve
dürüstçe savunmak değil, görüşlerini gizlemek, hasımlarının
görüşlerini kölece bir boyun eğiş ve dalkavuklukla övmek,
kendi görüşlerine ise ikiyüzlü ve sinsi bir biçimde çamur
atmak olması da bununla açıklanır.
1936
Davasında Kamenev ve Zinovyev, anımsarsanız, herhangi bir politik
platforma sahip olduklarını kesinlikle inkâr etmişlerdi.
Duruşmalarda politik platformlarını geliştirme olanağına
kesinlikle sahiptiler. Ne var ki bunu yapmadılar ve politik
platforma sahip olmadıklarını açıkladılar. Politik bir
platformları olmadığını açıklarken her ikisi de, kuşkusuz,
yalan söylüyordu. Bugün körler bile politik platformları
olduğunu görüyor. Peki neden bir politik platforma sahip
olduklarını inkâr ettiler? Çünkü gerçek politik yüzlerini
göstermekten korkuyorlardı, çünkü gerçek platformlarıyla,
SSCB'de kapitalizmin restorasyonu platformuyla ortaya çıkmaktan
korkuyorlardı; zira böyle bir platformun işçi sınıfı içinde
nefret uyandıracağından korkuyorlardı.
1937
Davasında ise, Pyatakov, Radek ve Sokolnikov başka bir yol
izlediler. Troçkistlerle Zinovyevcilerin politik bir platformu
olduğunu inkâr etmediler. Belli bir politik platformu olduğunu
kabul ettiler ve ifadelerini bunun üzerinde geliştirdiler. Fakat
ifadelerini, işçi sınıfına, halka, Troçkist platformun
desteklenmesi çağrısında bulunmak için değil, bu platformu halk
düşmanı ve proletarya karşıtı bir platform olarak lanetlemek ve
damgalamak için geliştirdiler, Kapitalizmin restorasyonu, Kolektif
çiftliklerle Sovyet çiftliklerinin tasfiyesi, sömürü düzeninin
yeniden kurulması, Sovyetler Birliği'ne karşı savaşı
hızlandırmak için Almanya ve Japonya'nın faşist güçleriyle
ittifak, savaş lehinde, barışçıl politika aleyhinde mücadele,
Sovyetler Birliği'nin toprak bütünlüğünün parçalanması, bu
arada Ukrayna'nın Almanlara, Uzak Doğu kıyı bölgesinin Japonlara
verilmesi, düşman bir devletin saldırısı durumunda Sovyetler
Birliği'nin askeri yenilgisini hazırlamak ve bu hedeflere ulaşmak
için zararlı faaliyetler yürütmek, yıkıcı eylemlere girişmek
ve Sovyet iktidarı önderlerine karşı bireysel terör eylemleri
yapmak, Japon-Alman faşist güçleri yararına casusluk faaliyeti
yürütmek — bugünkü Troçkizmin, Pyatakov, Radek ve Sokolnikov
tarafından geliştirilmiş politik platformu işte budur.
Troçkistlerin böyle bir platformu halktan, işçi sınıfından
saklamak zorunda oldukları çok açık. Ve bu sadece işçi
sınıfından değil, Troçkist taraftarlardan, hatta 30-40 kişiden
oluşan bir avuç Troçkist önderlikten bile saklanmıştır. Radek
ve Pyatakov, platformun niteliği üzerine bilgi vermek amacıyla
30-40 Troçkistin katılacağı bir konferans toplanması için
Troçki'den izin istediklerinde, Troçki bunu yasaklamış ve böyle
bir "operasyon"un bölünmeye yol açabileceği
gerekçesiyle, platformun gerçek niteliği üzerine bir avuç
Troçkistin önünde konuşmanın bile amaca uygun olmadığını
söylemiştir.
Görüşlerini,
platformlarını işçi sınıfından değil, aynı zamanda Troçkist
taraftarlardan, hatta Troçkist önderlerden saklayan "politikacılar"
—Troçkizmin bugünkü fizyonomisi budur.
Bundan
çıkan sonuç ise, bugünkü Troçkizmin artık işçi sınıfı
içinde politik bir akım olarak tanımlanamayacağıdır.
Bugünkü
Troçkizm işçi sınıfı içinde politik bir akım değil, yabancı
devletlerin casusluk organlarının hizmetinde çalışan zararlı
unsurlar, bölücüler, casus ve katillerden oluşan ilkeden ve
düşünceden yoksun bir çete, işçi sınıfının yeminli düşmanı
olan bir çetedir.
Bu,
son 7-8 yıl içinde Troçkizmin geçirdiği evrimin tartışılmaz
sonucudur.
Geçmişteki
Troçkizmle bugünkü Troçkizm arasındaki fark budur.
Partili
yoldaşlarımızın hatası, geçmişteki Troçkizmle bugünkü
Troçkizm arasındaki belirleyici farkı görememelerinde
yatmaktadır. Troçkistlerin uzun zamandan beri bir düşüncenin
savunucusu olmaktan çıktıklarını, çoktandır sadece Sovyet
devletine ve Sovyet iktidarına zarar vermek için, casusluk ve
vatana ihanet de dahil olmak üzere, her türlü iğrençliği, her
türlü alçaklığı yapabilecek haydutlara dönüştüklerini fark
etmediler. Bunu fark etmediler, dolayısıyla da, Troçkistlere karşı
yeni tarz mücadeleyi kararlılıkla sürdürmek için zamanında
değişiklik yapmayı beceremediler.
O
nedenle Troçkistlerin son yıllardaki alçaklıkları bazı
yoldaşlarımız için tamamen sürpriz olmuştur.
...Son
olarak, partili yoldaşlarımız, aralarında faşizmin Troçkist
ajanlarının oldukça aktif bir rol oynadıkları bugünkü zararlı
unsurlarla, bozguncularla Şahti dönemindeki zararlı unsurlar ve
bozguncular arasında önemli bir fark bulunduğunu fark
etmemişlerdir.
Birincisi:
Şahticiler ve Endüstri Partisinin adamları, açıkça bize yabancı
unsurlardı. Bunların büyük çoğunluğu, eski fabrika sahipleri,
eski iktidar sahiplerinin hizmetinde olan idareciler, eski anonim
şirketlerinin ortakları ya da politik olarak açıkça bize düşman
olan burjuva uzmanlardı. Bu bayların gerçek politik yüzlerinin ne
olduğu konusunda içimizde hiç kimsede en ufak bir kuşku yoktu.
Evet Şahticilerin kendileri de Sovyet rejimine karşı düşmanca
tavır içinde olduklarını gizlemiyorlardı. Ne var ki bugünkü
zararlı unsurlar, bozguncular, Troçkistler üzerine bunu söylemek
mümkün değil. Bugünkü zararlı unsurlar, bozguncular, bugünkü
Troçkistler büyük ölçüde parti üyesi, cebinde üyelik kartı
olan insanlar, yani bize şeklen yabancı olmayan kişilerdir. Eski
zararlı unsurlar bizim insanlarımıza ne kadar karşılarsa,
bugünkü yeni zararlı unsurlar bizim insanlarımıza bir o kadar
yaltaklanıyor, onlara övgüler düzüyor, güvenlerini kazanmak
için onlara karşı kölece bir boyun eğme içinde görünüyorlar.
Gördüğünüz gibi önemli bir fark.
İkincisi:
Şahticilerin ve Endüstri Partisi üyelerinin gücü, onlar çok ya
da az yeterli teknik bilgiye sahipken, buna sahip olmayan bizim
insanlarımızın onlardan öğrenmek zorunda olmalarında yatıyordu.
Bu durum, Şahti-dönemi zararlı unsurlarına, zararlı
faaliyetlerini serbestçe sürdürme olanağı, insanlarımızı
teknik alanda aldatma olanağı veriyordu. Ancak bugünkü zararlı
unsurların, Troçkistlerin durumu farklıdır. Bugünkü zararlı
unsurlar, bizim insanlarımızdan teknik olarak daha bilgili
değiller. Tersine, teknik olarak bizim insanlarımız bugünkü
zararlı unsurlardan, bugünkü Troçkistlerden daha iyi
eğitilmiştir. Şahti-döneminden bugüne kadar, teknik alanda
gerçekten eğitilmiş on binlerce Bolşevik kadro yetişmiştir.
Teknik konusunda olgunlaşmış binlerce, on binlerce Bolşevik önder
sayılabilir, ki bunlarla karşılaştırıldığında, teknik eğitim
açısından Pyatakov ve Lifşitz, Şestov ve Bogulavski, Muralov ve
Drobnis, boş lafazanlar ve mektep çocukları gibi kalır. Peki
öyleyse bugünkü zararlı unsurların, Troçkistlerin gücü nerede
yatmaktadır? Bunların gücü, parti üyelik kartında, üyelik
kartına sahip oluşlarında yatmaktadır. Güçleri, parti üyelik
kartının onlara politik güven duyulmasını bütün kurum ve
örgütlerimize girmelerini sağlamasında yatmaktadır. Parti üyelik
kartına sahip oluşları ve Sovyet iktidarının dostlarıymış
gibi görünmeleri sonucunda, insanlarımızı politik olarak
aldatmaları, kendilerine duyulan güveni suistimal etmeleri, gizlice
zararlı faaliyetlerini sürdürmeleri ve devlet sırlarını
Sovyetler Birliği'nin düşmanlarına vermeleri avantajları
olmaktadır. Politik ve moral değerlere göre kuşkulu bir
"avantaj", ama ne olursa olsun bir "avantaj". Bu
"avantaj" sayesinde Troçkist bozguncuların parti üyelik
kartına sahip kişiler olarak, kurum ve örgütlerimizin bütün
mevkilerine girebilen kişiler olarak yabancı devletlerin casusluk
organları için gerçek bir hazine olması da anlaşılırdır.
Bazı
yoldaşlarımızın hatası, eski zararlı unsurlarla yeni zararlı
unsurlar arasındaki, Şahticilerle Troçkistler arasındaki bu büyük
farkı görmemelerinde, fark etmemelerinde, dolayısıyla da yeni
zararlı unsurlara karşı yeni tarz mücadele yürütmek için
zamanında değişim sağlayamamalarında yatmaktadır”
(2).
Günümüzde
Troçkizm derken bizi ilgilendirenin her bir Troçkist “eğilim”in
şu veya bu konuda ne düşündüğü değil, Marksizm-Leninizme
karşı mücadelelerinde genel hatlarıyla temel özellikleridir.
Günümüz
koşullarında sınıf mücadelesinde esas ideolojik ve siyasi/pratik
tehlike kimden geliyor? Klasik anlamda kullanılan sağ sapma sol
sapma esprisinin bugün geçerli bir yanı yok. Güçlü bir
revizyonist akımdan bahsedemeyiz. Ortada dolaşanlar, Sovyet modern
revizyonizminin biraz başkalaşmış devamcılarıdır ve sınıf
mücadelesindeki etkileri, şu ülkede bu ülkede farklı
derecededir, ama toplamda ciddi bir güç değiller. Bunlar o kadar
Ruslaşmışlar ki, hala ABD-Rusya arasındaki ilişkilerde bazen
oldukça açık, bazen gizli bir biçimde Rus yanlısı politika
izleyebiliyorlar.
Sol
tarafta kim sınıf mücadelesinde tehlikelidir, ciddiye alınmalıdır,
bilemiyorum. Öyle bir güç göremiyorum.
Sovyet
revizyonist sisteminin çökmesinden sonra sınıf mücadelesinde yer
alan akımlar adeta tarihe karıştı. Daha öncesinde Çin'deki
değişim Maoculuğu olumsuz etkilemişti. Arnavutluk'ta karşı
devrimin zaferi, Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti'nin
yıkılması, AEP'in dağılması dünya Marksist-Leninist hareketi
için en azından ideolojik bakımdan olumsuz etkileri olan bir
gelişmeydi.
Dünya
sınıf mücadelesinde siyasi arena dünya burjuvazisine ve ortamdan
yararlanmak isteyen küçük burjuva grupçuklara kalmıştı. Dünya
burjuvazisi, revizyonist sistemin çökmesi olgusunu azgın, koyu bir
anti-komünist propagandaya dönüştürerek kapitalizmin nihai
zaferini ilan etti. Bu anlayışından bugün de değişen bir yan
yok. “Sol” geçinen hemen her renkten küçük burjuva gruplar
için de “gün doğmuş”tu. Gelişen “anti-küresel” hareket
içinde hemen hepsi temsil ediliyordu. 1990'lı yıllarda ve hala da
bu olgudan değişen bir şey olmadı. Tek değişen Dünya ve Avrupa
Sosyal Forumlarının artık tarihe karışmış olmalarıdır.
Kısaca dünya siyasi arenası “sol” tarafta sosyal hareketlere
kalmıştı. Kimler burada temsil ediliyorlar? Saymakla bitmez. Ele
aldığımız sorun açısından bütün türleriyle Post-Marksizm ve
Troçkizmdir. Her ikisinin önemi sınıf mücadelesinde önemli bir
güç olmalarından kaynaklanmıyor. Her ikisi de ideoloji ve teori
cephesinde tasfiyecilik yapıyorlar ve işçi sınıfı ve emekçi
yığınların 21. yüzyılda devrim ve sosyalizm perspektifini
karartmaya çalışıyorlar. Hangi türünden olursa olsun ne
Post-Marksizmin ne de Troçkizmin devrim diye bir derdi yoktur. Ama
Marksizm-Leninizme, Stalin'e, SSCB'nde sosyalizme saldırma, karalama
diye bir dertleri vardır. Siz hiç Marksizm-Leninizm kavramını
kullanan Post-Marksist bir hareket gördünüz mü? Siz hiç Stalin'i
karalamayan, karşı devriminden bahsetmeyen bir Troçkist yazı
okudunuz mu?
Bu
türden gruplar, dünya çapında derin izler bırakan tarihsel
değişim dönemlerinde yerden mantar biter gibi ortaya çıkıyorlar.
Sanki birileri, o zamana kadar bunları uyutmuş ve “haydi kalk,
zamanın geldi” diyerek de uyandırmış. Özellikle anarşist ve
Troçkist grupların gelişmesinde bu çok açık izlenebilir.
Ölüm
döşeğinde can çekişen Troçkizmi yeniden canlandıran Kruşçev
revizyonizminin ant-stalinizm kampanyası değil miydi? Ağır
darbeler almış, kitleler üzerinde her türlü siyasal etkiyi
kaybetmiş ve sonunda birbirine düşerek paramparça olmuş
Troçkizmin yeniden kafasını kaldırmasında, dünyanın birçok
ülkesinde yeniden yaygın biçimde yıkıcı, kışkırtıcı
faaliyete başlamasında Kruşçev revizyonizminin azgın anti-stalin
kampanyasının rolü küçümsenebilir mi?
Bu
türden hareketlerin gelişmesinin ikinci dalgasını belirttiğimiz
gibi revizyonist blokun dağılması ve başlangıcını aynı
dönemden alan “anti-küresel” hareketin gelişmesi ve bu
hareketin Dünya ve Avrupa Sosyal Forumlarını oluşturmasıdır.
Troçkizm bu dönemde de birden bire canlanmıştır. Siz hiç
Troçkistlerin şu veya bu eğiliminin doğrudan içinde olmadığı
“anti-küresel” hareket Avrupa Sosyal Forumu, Dünya Sosyal
Forumu veye sosyal bir hareket gördünüz mü?
Bu
sürece uluslararası Marksist-Leninist hareketin güçsüz oluşunu
da eklersek günümüzde, diyelim ki 1990'lardan bu yana Troçkizmin
hortlama tablosu tamamlanmış olur.
Bugün
ortalık Troçkist gruplardan geçilmez hale gelmiş.
Nasıl
ki, SSCB'nde XX. Kongreden sonra revizyonist ihanet, uluslararası
komünist harekette reddedilemeyecek büyük bir yenilgiye, büyük
bir kafa karışıklığına neden olduysa ve bundan Troçkistler
sol, keskin, içi boş lakırdılarla çıkış yaparak
yaranlanmışlarsa, aynı revizyonist sistemin yıkılışı da
Troçkistlerin işine yaramıştır. Adeta alternatifsiz kalmışlardı.
Can düşmanları “Stalinist” rejimler yakılmıştı, tek ülkede
sosyalizm mümkün olamazdı, sürekli devrimle, dünya devrimiyle
sosyalizm ancak kurulabilirdi, Troçki doğru söylemişti vs. Bütün
bu ve benzeri argümanlarla umutsuzluğa kapılmış kitleler
arasında keskin laflarla Marksizm-Leninizme, Stalin'e karşı
mücadelelerinin en ideal zeminini bulmuşlardı ve bunu da tepe tepe
kullandılar.
Diğer
taraftan küçük burjuva kesimlerin (iflas eden küçük üreticiler,
esnaflar, ücretli memurlar, öğrenciler, aydınlar vb.) yaşam
koşullarını kötüleşmesi ve aynı zamanda küçük burjuva
kesimler arasında artan işsizlik ve bundan kaynaklı sisteme
duydukları tepki, bunların bir kısmının sınıf mücadelesine
katılmasını beraberinde getirmiştir. Bu unsurlar devrimci
mücadeleye küçük burjuva sınıfsal özellikleriyle birlikte
katılmışlar ve o tereddüt ve yalpalama gibi temel özelliklerini
mücadeleye taşımışlardır. Küçük burjuva tutarsızlık, bir
uçtan öbür uca savrulma; en sağdan en sola, en soldan en sağa
yalpalama; anarşist düşünce ve eyleme yatkınlık, dizginsiz
maceracılık, bozgunculuk, yıkıcılık – bütün bu küçük
burjuva özellikler Troçkizmin gelişmesi için en ideal zemini
oluşturur.
Bunun
ötesinde tekellere karşı gelişen ve “anti-küresel”
hareket diye tanımlanan sosyal hareketler Troçkizmin örgütlenmesi
ve kendini milyonlara tanıtması bakımından en ideal zemin
olmuştur. Sosyal hareketlerin, Avrupa ve Dünya Sosyal Forumlarının
bileşimine baktığınızda katılımcıların ezici çoğunluğunun
öğrenci gençlikten, aydınlardan ve diğer küçük burjuva
kesimlerden oluştuğunu görürsünüz. Kendiliğindenciliğe,
maceraya, tumturaklı sol lakırdılara kolay eğilim gösteren bu
kitle içinde Stalin ve SSCB'nde sosyalizm bağlamında
Marksizm-Leninizme karşı propagandalarını yaparken Troçkistler
adeta yüzmüşlerdir. Öyle ki, Avrupa'dan kalkıp Somali'de dünya
ve sürekli devrim gereği parti kurma faaliyeti sürdürecek kadar
yüzmüşlerdir.
Revizyonist
sistemin yıkılmasından sonra emperyalist burjuvazinin geliştirdiği
yoğun anti-komünist propagandada Stalin ve sosyalizm kavramlarının
ön plana çıkartılması ve dönem dönem Marks haklıydı
demeleri, açık ki Troçkistlerin de önünü açan, “hadi aslanım
sen de kendi cephenden yapacağını yap”
için bir mesajdı. Öyle de oldu; sonuçta emperyalist burjuvazinin
desteği, en azından bu türden desteği, Troçkizmin azgın karşı
devrimci saldırılarını güçlendirmiştir.
Yöntemsel
ve felsefi açıdan dünkü Troçkizmle bugünkü Troçkizm arasında
bir fark yoktur. Dün de bugün de Troçkizmin temel özelliği
iradeci sübjektivizmdir. Varoluşunun her döneminde Troçkizm,
nesnel koşulları analiz etme yeteneğinden yoksun olduğunu
sergilemiştir; bu nedenle ulusal ve dünya çapında devrimlerin
gelişme koşullarını, devrimlerin farklı gelişme aşamalarını
görme yeteneğine sahip değildir. Dün olduğu gibi bugün de
Troçkizm, ilkesizlik abidesi olduğunu sergilemiştir; yalpalamak,
bir uçtan diğerine savrulmak, eklektizm Troçkizmin temel
özelliklerindendir.
Siyasi
ve ideolojik alanda dünkü ve bugünkü Troçkizm arasında hiçbir
fark yoktur: Marksizm-Leninizme karşı mücadele Troçkizmin var
oluş iksiridir. Dün olduğu gibi bugün de Troçkizm, Lenin ve
Leninizme, sonrasında da Stalin'e, onun öğretisine ve SSCB'nde
sosyalizmin inşasına karşı düşmanlık içinde varlığını
sürdürmüştür. Bu düşmanlık bugün bütün şiddetiyle
sürdürülmektedir. Troçizm, Marksizm-Leninizme ve onu kendinde
simgeleştiren Stalin ve SSCB'de sosyalizmin inşasına karşı
düşmanlığıyla işçi sınıfı ve emekçi yığınları
revizyonizme ve oportünist, sınıf uzlaşmacı anlayışlara karşı
mücadelesinde silahsızlandırmayı amaçlamaktadır. Troçkizmin
revizyonizme karşı mücadele diye bir derdinin olmaması, her koşul
altında ve hemen her konuda Marksizm-Leninizm ve Stalin'le uğraşıyor
olması, onun esas amacının ne olduğu konusunda oldukça
öğreticidir. Leninizm olmasaydı, Troçkizm olmazdı ve Stalin
olmasaydı Troçkizm de gelişmemezdi; yani Stalin önderliğinde
SBKP(B)'nin mücadelesi, SSCB'nde sosyalizmin inşası olmasaydı
Troçkizm de gelişemezdi. Burada önemli olan, Stalin'in Troçkizmi
işçi hareketi içinde bir akım olmaktan çıkarak yabancı
ülkelerin istihbarat örgütlerine hizmet eden, yıkıcı, zarar
verici faaliyette bulunan bir çeteye dönüştü değerlendirmesi
değildir. Troçkistler bundan alınmışlardır diye düşünüyorsanız
fena halde yanılmış olursunuz. Onları ilgilendiren var
oluşlarının ve gelişmelerinin Stalin'in varoluşuna ve SSCB'nde
sosyalizmin inşasına bağlı olduğudur. Aradan on yıllar
geçmesine rağmen Troçkizmin hala bütün şiddetiyle devam eden bu
düşmanlığının nedeni ne olabilir? Neden Troçkizmi
geliştiremiyorlar? Neden dönüp olaşıp aynı hikayeleri
anlatıyorlar ve yenilenemedikleri için de sürekli bölünüp
parçalanıyorlar? Bunların üzerine düşünmek lazım.
SSCB'nde
revizyonizmin iktidara gelmesinden bu yana Troçkizm, sınıf
mücadelesinin temel sorunlarında, Marksizm-Leninizmi çarpıtmada
Sovyet modern revizyonizmden pek farklı şeyler söylememiş,
revizyonist hareketleri desteklemiştir. Öyle ki, Amerikan
emperyalizmine karşı bütün sosyalist ülkelerin bütünlüklü
bir cephe anlayışını destekleyen Troçkizm, SSCB'nde “sosyalist”
devletler kavramıyla SSCB'nde kapitalizmin yeniden inşasını, bu
ülkede devletin sınıfsal karakterinin değişmiş olduğunu
gözlerden gizlemeye çalışmıştır.
İdeolojik
bakımdan Troçkizm kime daha yakındır, kim ile akrabadır diye
soracak olursak, bu sorunun cevabı sosyal demokratizmdir denebilir.
Troçki, Lenin'e karşı mücadele ederek ve aynı zamanda
Menşevikleri destekleyerek Rus işçi hareketi içinde boy
göstermişti. Onun bu anlayışında, dolayısıyla Troçkizmin bu
ideolojik özelliğinde değişen bir şey olmamıştır. Sosyal
demokrat burjuvazinin, ideologlarının Troçki hayranlığı da
Troçkzmin bu özelliğini bildiklerinden dolayıdır. Sosyal
demokratlar Troçki'yi sevimli, en iyi “Bolşevik”
olarak lanse ederler. Sosyal demokratların gözünde Troçki “kadri”
bilinmemiş, “ihanete”
uğramış, “mağdur”
“Bolşevik”
önderdir. Sürgündeki Troçki'nin en büyük destekçileri,
kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfı olmamıştır. Onun en büyük
destekçileri arasında sosyal demokratlar başta gelmekteydi.
Menşeviklerden arta kalanlar da onun yanındaydı. Bu unsurlar yurt
dışında “Troçki'nin kurtarılması için fon”
oluşturmuşlar, ülkeden kovulmasına bayağı üzülmüşlerdi.
Öyle ki, Troçki'nin sürgüne gönderilmesine “Robespierr'in
idamıyla eş anlamlıdır”
demişlerdi. Uyanık Troçki, “idam edilmiş Robespierr”,
ilk birkaç ay Menşevik artıklara takıldı ve sonrasında Almanya
Komünist Partisi'nden dışlanan Maslov-Fischer grubuna yakınlaştı.
Bu grubun gazete ve dergilerinde yazılarını yayımladı ve ardında
da emperyalist (burjuva) basına yöneldi.
Emperyalist
burjuvazi Troçki'yi “Avrupa demokrasisinin şövalyesi”
olarak değerlendirdi. İşini bilir Troçki, o “şövalye”
Troçki, Avrupa burjuva basınını önemsiz görmüş olacak ki,
yakın bir arkadaşını ABD'ye, ABD Komünist Partisi'nden dışlanan
bir yoldaşına -Eastman- gönderdi. Troçki, Almanya Komünist
Partisi MK ve siyasi büronun gizli görüşmelerinin tutanaklarını
ve başka gizli dokümanları ABD'de yayımlatmak istiyordu. Bu
belgelerde uluslararası işçi hareketi ve Komintern ile ilgili
sorunlar ele alınıyordu. Bu ihanetin karşılığı olarak alınan
paralar da Troçkizmin basın sorunlarının giderilmesinde
kullanıldı.
Troçkizmin
yaslandığı çevreler bilinmiyor değil. Emperyalist burjuvazi bir
kullanma aracı olduğu için bugün işe yarar diye Troçkizmin
yeniden doğuşunun yolunu açtı. Troçki, o “yudas”
sevimlileştirildi. Burjuva ve revizyonist basın, haini “büyük
bir devrimci”ye,
“Ekim'in mimarı”na,
“ciddi bir anti-stalinist”e
dönüştürdü.
Troçki'nin
“politik devrim” anlayışı kapitalist dünyada yankısını
buldu. Emperyalist dünya burjuvazisi için sosyalizmi yıkmaya
soyunan, bunun için “devrim” teorisi geliştiren birisi ortaya
çıkmıştı. Troçki'nin bu yönlü, SSCB'nde “devrimin
ihanete uğradığını” ele alan yazıları taktirle
karşılandı.
Burjuva
tarih yazımında Troçki, Ekim Devriminin birinci önderi
gösterilmediği durumda Lenin ile aynı seviyede önder olarak
gösterilmektedir. Dünya burjuvazisine göre Rusya'da devrimci
mücadelenin sahnesine Troçki gibi bir şahsiyet çıkıyordu; “Ekim
Devriminin son derece önemli önderi”. Sanırsınız bunu
Troçkistler söylüyor. Hayır, bu değerlendirme gerici Andenauer
hükümetine (Almanya) aittir. Batı Alman burjuvazisine göre
Troçki, “komünizmin en önemli teorisyeni”dir (3).
Harvard
Üniversitesi, İngilizce ve Rusça olarak Troçki'nin “Stalin
Üzerine” iki cildini acaba neden yayımlar? ABD'de Troçki'nin iki
ciltlik “Muhalefetin Bülteni” ve şimdiye kadar yayımlanmamış
günlükleri ilk defa neden yayımlanır?
Günümüzde
Troçkistlerin tarih yazma yöntemi Troçki'nin yönteminden hiç
farklı değildir. Troçki, yazılarında kendini Lenin'in “kanka”sı
göstermeye, aralarındaki görüş ayrılıklarının önemsiz
olduğu mesajını vermeye çalışır; birçok yerde bunu açıkça
ifade eder. Günümüzdeki Troçkistler de Troçki'yi, Troçki'nin
uygun gördüğü açıdan değerlendirirler. Öyle ki, Lenin'in
Troçki'nin oportünizmine karşı en sert eleştirilerini önemsizmiş
gibi göstermeye çalışırlar. Bir örnek: “1923 yılına
kadar Troçki, Lenin'in yanında Sovyet Rusya'sında büyük prestije
sahip önder Bolşevikti...Onun rolü sonraları Stalin tarafından
sistematik olarak çarpıtıldı ve kendisi de karşı devrimci,
sınıf düşmanının ve hatta Hitler'in ajanı olarak yerildi.
İster eski yıllarda, ister genç Sovyet cumhuriyeti döneminde
olsun çatışmalı tartışmaların doğal olduğu dönemde Lenin
ile veya Bolşevik önderliğin çoğunluğu ile gerçek görüş
ayrılıkları bu amaç için ölçüsüzce abartıldı ve tamamen
başkalaştırılarak ortaya kondu” (4).
Onca
olup bitenden, Troçki'nin inkar edilemez eyleyişinden sonra böyle
bir değerlendirme yapılabiliyorsa orada materyalist tarih
anlayışının hiçbir izi yok demektir.
Stalin,
'burjuvazinin hakkımda iyi şeyler söylemesi kötü bir şeydir'
der. Tam tersi Troçki için geçerlidir. Emperyalist burjuvazi
Troçki'yi “iltifata” boğarken, “onore” ederken Troçki
bundan hiç rahatsız olmamıştır, tam tersine ne kadar doğru
düşündüğü sonucunu çıkartmıştır. SSCB'ne, SBKP(B)'ye,
sosyalizmin inşasına ve tabii ki Stalin'e karşı mücadelesinde
kendini daha da güçlü görmeye başlamıştır. Nihayetinde dünya
burjuvazisinin anti-komünizm mücadelesinin yanında yer alan
Troçki'den başkası değildir; bunu hiçbir şeyle yapmadıysa
“Stalinizm” kavramıyla yapmıştır. Bu kavramın yaratıcısı
Troçki'dir ve onu kimlerin hangi amaçla kullandığı bilinmiyor
değil. Bu anlamda, “Stalinizm” konusunda emperyalist burjuvazi,
anti-komünizm ve Troçki “Siyamılı ikizler”dir.
Emperyalist
burjuvazinin Troçki aşkının nedenini Troçki'nin emperyalizme
hizmetinde aramak gerekir.
Troçki,
partide, Sovyet ülkesinde, uluslararası komünist hareket ve bütün
kapitalist dünya önünde Lenin ve Stalin'i bilinçli olarak karşı
karşıya getirmiş; bunu yaparken, Lenin'in önemini ayaklar altına
düşürmeye çalışırken kendi önemini erişilemez noktaya
çekmiştir veya Lenin'i kendinde daha az önemli göstermeye
çalışmıştır. Stalin'i ise hiçleştirmek istemiştir.
Troçki'nin anlattığı veya yazdığı Ekim Devrimi öncesi Rus
işçi ve komünist hareketi tarihi, Ekim Devrimi tarihi ve
sonrasında SSCB ve SBKP(B) ve uluslararası komünist hareketin
tarihi bu türden saçmalıklarla doludur. Troçki bu “tarihler”de
hep yapandır, orkestra şefidir, örneğin Ekim Devriminin yapıcısı,
orkestra şefi Troçki'dir, Lenin ise sadece ve sadece çaresiz bir
biçimde Troçki'yi takip edendir. Troçki, sürekli 'geldim'i,
gördüm'ü, yaptım'ı
veya düzelttim'i
oynamıştır.
Burjuva
tarih çarpıtıcıları için komünizme, sosyalizme,
Marksizm-Leninizme karşı mücadelelerinde Troçki, bitmez tükenmez
bir kaynak olmuştur. Bir örnek: “Kızıl Ordu'nun yaratıcısı”
Troçki; “Kendi yaratımı olan Kızıl Ordu'nun başkomutanı”
Troçki (5).
Sanılmasın
ki, sosyal demokratizmin Troçki'nin “ideolojik”
açılımlarına, geliştirdiği teorilere ihtiyacı vardır, ondan
ideolojik olarak etkileniyor. Böyle bir durum yok, tam tersi söz
konusudur. Sosyal demokratizm proletarya diktatörlüğünü
reddeder, proletarya diktatörlüğü koşullarında inşa edilen
sosyalizmi -sanki başka koşullarda da inşa edilirmiş!- reddeder.
Troçki ve Troçkizm de proletarya diktatörlüğünün ve tek ülke
adı altında sosyalizmin inşasının yeminli düşmanıdır. İşte
bu noktada sosyal demokratizm ve Troçkizm çakışıyor,
ortaklaşıyor. Esasen bu nedenden dolayı, Troçkizmin proletarya
diktatörlüğü, dolayısıyla Marksizm-Leninizm ve onun
uygulayıcısı Stalin düşmanlığından dolayı sosyal demokratlar
nezdinde Troçki ve Troçkizm “sevimli”
olmaktadır.
SBKP(B)'nin
XX. Kongresinden sonra (1956) SSCB'nde kapitalizmin yeniden inşası
sürecine girilince Troçkizmin var oluş nedeni de ortadan kalkmış
oluyordu. Sosyalist SSCB, proletarya diktatörlüğü yıkılmış,
tek ülkede sosyalizmin mümkün olmayacağı teorisi doğrulanmış(!)
oluyordu. Böylece Troçkizmin var oluş nedeni de ortadan kalkmış
oluyordu. Ama Troçkizm yok olmadı, bir süre Çin'de “proletarya
diktatörlüğü” ile
yaşam nefesi aldı. Mao'nun ölümü ve Çin'deki değişimden sonra
Troçkizmde de eski ideolojik akrabaya, sosyal demokratizme entegre
olma süreci hızlandı. Dünyanın neresinde olursa olsun,
emperyalist ülkelerde veya yeni sömürge ülkelerde Troçkizm
sürekli sosyal demokrat veya sosyal demokratik görünümlü
partilerin, siyasal oluşumların içinde, yanında veya
destekleyicisi konumunda olmuştur. Şüphesiz ki, bağımsız
Troçkist örgütlenmeler de var. Ama Troçkizm-sosyal demokratizm
kaynaşması esas eğilimdir.
Troçkizm
neden devrim örgütleme ve gerçekleştirme yeteneğinden mahrumdur,
neden devrim yapamaz diye soracak olursak bunun temel nedenini
Troçkizmin sosyal demokratizmle ideolojik akrabalığında aramak
gerekir. Troçkizm ancak ve ancak işçi hareketi içinde, genel
devrimci mücadele içinde komünistlere ve onların örgütlenmelerine
karşı mücadele söz konusu olduğunda ortaya çıkar veya böyle
bir durum söz konusu olmadığı durumlarda da doğrudan, ön
alıcı, olası gelişmeyi engelleyici konumda Marksist-Leninist
ideolojiye karşı çarpıtma mücadelesinde ortaya çıkar. Bugün
daha ziyade ikinci durum söz konusudur.
Sınıf
mücadelesinin zayıf olduğu, gelişmenin sancılı, sorunlu olduğu
ortam tam da Troçkizmin aradığı ortamdır. Troçkizm bulanık
suda balık avlamasını pek sever. Böylesi ortamlarda Troçkizm
devrimci mücadelenin, komünist hareketin gelişmesini engelleyici
bir rol üstlenir; ideolojik kargaşa yaratmaya çalışır, en sol
taraftan atışlar yapar, gerçek anlamda “mangalda kül bırakmaz”.
Hitap edeceği insanlar yok değildir. Bağı olmadığından veya
oldukça sınırlı olduğundan doğrudan işçi sınıfına hitap
edemez. Ama küçük burjuva kesimler vardır, esasen onlara hitap
eder ve bu kesimlerde de genel anlamda uç sol söylemlere yatkınlık
vardır. Diğer taraftan özellikle emperyalist ülkelerde Troçkizm
işçi aristokrasisine de hitap eder.
Troçkizm
neden devrim yapamaz sorusunun cevabını onun bölücü özelliğinde
de arayabiliriz. Troçkizm, hitap ettiği kitleyi -ona göre işçi
sınıfı- bütünleştirmez, tam tersine böler. Bunu neden yapar?
Çok temel bir anlayışından dolayı yapar: Fraksiyonculuk ve bunun
sonucu olarak bölünme, Troçkizmin Troçki'den kalma bir
özelliğidir. Troçkizm, bölüme ve parçalanmayı
ilkeleştirmiştir. Troçkizme göre birlik-bütünlük bağımsız
düşünmenin önünde engeldir. Bu anlayışa göre komünist
partisinde tek çizgi, düşünce birliği ve sonucunda da eylem
birliği olmamalıdır. Komünist parti farklı düşünceleri,
farklı akımları, farklı çizgileri ve bunun sonucu olarak da
parti içinde fraksiyonculuğu bağrında taşımalıdır. Troçkizmin
neden bir bütünsellik oluşturamadığını, sürekli bölünüp
parçalandığını onun bu özelliğinde de aramak gerekir. Bu
durumda Troçkizm açısından sürekli bölünmek parçalanmak
normal bir durumun ifadesiyken, bölünmemek ve sürekli güçlenmek
anormal bir durumun ifadesi oluyor.
Sınıf
ve onun siyasal örgütlenmesini sürekli bölmeyi ilkeleştirmiş
bir anlayış -Troçkizm- bu anlayışıyla nasıl devrim yapabilir
ki?
Troçkistlere
haksızlık etmeyelim, kızarlar, 'sanki keyfimizden bölünüp
parçalanıyoruz' diye sitem edebilirler! Böyle bir sitemle karşı
karşıya kalmamak için bölünüp parçalanmalarının bir temel
nedenini daha belirtelim. Troçki, bir eklektik ustasıdır, bir
ideolojik karmaşadır, bir eklektizm klasiğidir. Onun görüşlerinde
bütünsellik yoktur. Troçki'de bir parça oradan bir parça
buradan; bir parça Marksizmden, bir parça -ama daha çok-
Menşevizmden, sosyal demokratizmden; burjuva ideolojiden
bulabilirsiniz. Troçki'yi bugün sağda -örneğin Menşeviklerin
(oportünistlerin) yanında- görebileceğiniz gibi yarın en uç
solda görebilirsiniz. Yani Troçki'de ve Troçkizmde her Troçkist
veya Troçkist grup (“eğilim”)
kendi Troçki ve Troçkizmini bulur ve onu savunur. Bu da ayrı bir
Troçkist “eğilim”
oluşturmak için yeter de artar bile.
Troçkizm
dumanlı havayı, bulanık suyu çok sever. Böylesi ortamlarda
kendini tanıtmadan sızma yapar. Troçkizm entrizmi pek sever ve
bunu anlata anlata bitiremez. Kendi düşüncelerini ve amacını
gizleyerek başka örgütlere sızmak ve ortamı etkileyerek örgütü
ele geçirmek, entrizmlerinin temel nedenidir. Sızma sürecinde
sızılan örgütten geriye bir kişi de kalsa hiç önemli
değilidir. Troçkizm sızma taktiğini sosyal demokrat örgütlerde
kullanabildiği gibi en uç sol örgütlerde de kullanabilir.
Dünkü
ve bugünkü Troçkizmin temel siyasi özelliğinde bir değişim
olmamıştır. Troçkizm lafta keskin devrimcilik, pratikte ise
devrime, devrimci örgütlere karşı mücadele demektir. Onun bu
mücadelesi, ideolojik kargaşa yaratma, mücadeleyi sabote etme vb.
biçimlerde ortaya çıkar. Bu bakımdan Troçkizmin nelere muktedir
olduğunu; devrime, sosyalizme, bir bütün olarak Marksizm-Leninizme
karşı nasıl mücadele ettiğini bu yazının değişik
makalelerinde ele almıştık.
İsterseniz
Troçkizmin her derde deva “sürekli devrim”ine
bir daha göz atalım:
Troçkist
sürekli devrim teorisi devrimin aşamalı gelişmesini reddeden bir
anlayış üzerine kurulmuştur. Bu teoriye göre devrim kesintisiz
gelişeceği için aşamaları da olmaz. Bu teori Troçki'yi Troçki
yapan özelliklerden birisidir. İster emperyalist ülkelerde olsun
isterse de gelişmesi geri olan, emperyalizme bağımlı ülkelerde
olsun; ister bir ülkenin koşuları sosyalist devrime uygun olsun
(örneğin emperyalist ülkeler, kapitalist gelişmesi ileri ülkeler)
isterse ülkenin gelişme seviyesi sosyalist değil de demokratik
devrime uygun olsun (örneğin kapitalist gelişmesi geri ülkeler)
Troçkizm için hiç önemli değildir; devrimin aşamaları
olmayacağı, kesintisiz devam edeceği için gelişmesi geri
ülkelerde de gerçekleştirilmesi gereken sosyalist devrimdir.
Troçkist
sürekli devrim teorisi, devrimde ulusal faktörü inkar eder. Yani
tek ülkede devrim mümkün değildir. Bu bakımdan sürekli devrim
teorisi dış faktörü abartan, iç faktörü küçümseyen bir
anlayış üzerinde yükselmektir. Bu teori tek ülkede devrimi
yasaklayan bir teoridir. Bu teori kapitalizmde eşitsiz gelişme
yasasını inkar eden bir teoridir. Ama tabii ki, Troçkistler hiç
de öyle değil diyecekler. Onlar açısından bunun açıklanması
gayet basit: Doğrudur, ülkelerin gelişme seviyeleri oldukça
farklıdır. Ama kapitalizmin, sermaye ve üretiminin
uluslararasılaşma seviyesi, gelişmesi, seviyeleri oldukça farklı
olan bütün bu ülkeleri birbirine bağlamıştır; bu ülkelerin
birbirine bağımlılıkları esas alınmalıdır. Ve kapitalizm bu
uluslararasılaşmışlık seviyesinden geriye, ulusal sınırlar
içine yeniden çekilmez. Soruna böyle bakınca tek ülkede de
devrim olmaz; bütün ülkeler birbirine bağımlı olduğu için bir
zincirleme dünya devrimi söz konusu olacaktır. Yani tek tek
ülkelerde devrimler değil, dünya çapında eş zamanlı veya
birbirini takip eden devrimler olacaktır. Bir darbeyle oligarşileri
yıkacaksın. Bu durumda devrimci mücadelenin oldukça geliştiği,
devrim sürecine girildiği bir ülkede bu teoriye ve Troçkizme göre
devrim yapmak yanlıştır, bekleyeceksin, dünya çapında devrim
koşulları olgunlaşana kadar bekleyeceksin. Bu, devrimi bilinmeyen
bir zamana ötelemekten başka bir anlam taşımaz. Gerçi Troçkizm
bu düşüncesinden dolayı şu veya bu ülkede devrimi fiilen
engelleme olanağı bulamamıştır. Ama salt bu düşüncenin
kendisi devrime devrimci mücadeleye ihanetten başka bir anlam
taşımaz.
Troçki'ye
göre tek ülkede devrim ve sosyalizmin ancak bir koşul altında var
olma şansı vardır; o da Batı'da proletaryanın daha önce zafere
ulaşmış olması ve “devletsel yadım”da bulunmasıdır.
“Bu
demektir ki, Batı'da proletaryanın önceden zaferi olmadan, Batı'da
proletarya tarafından iktidarın önceden ele geçirilmesi olmadan,
SSCB proletaryası yalnızca kendi burjuvazisini yenecek ve
sosyalizmi inşa edecek durumda olmamakla kalmaz, bilakis iktidarını
bile koruyamaz” (6).
“Devrimin
belli başlı Avrupa ülkelerinde aynı nada zaferi evrensel
teorisinin, tek ülkede sosyalizmin zaferinin olanaksızlığı
teorisinin yapay, yaşayamaz bir teori olduğunun görüldüğünden
kuşku duyulamaz. Rusya'daki proletarya devriminin yedi yıllık
tarihi, bu teorinin lehine değil, aleyhine tanıklık etmektedir. Bu
teori, yalnızca dünya devriminin gelişme şeması olarak kabul
edilemez olmakla kalmamaktadır, çünkü apaçık olgularla çelişme
içinde bulunmaktadır. Bu teori, şiar olarak daha da kabul
edilemezdir, çünkü belli tarihsel koşulların sonucu olarak
sermayenin cephesini kendi başına yarma olanağını elde eden tek
tek ülkelerin inisiyatifini geliştirecek yerde kösteklemektedir;
çünkü tek tek ülkelerde sermayeye karşı aktif saldırıyı
teşvik edecek yerde, “genel kesin sonuç” anını pasif bir
şekilde beklemeye sevk etmektedir; çünkü tek tek ülkelerin
proleterleri arasında devrimci kararlılık ruhunu değil,
Hamlet-vari kuşku ruhunu geliştirmektedir -”ya onlar bizi ortada
bırakırsa?”. Lenin, proletaryanın tek ülkede zaferinin “tipik
durum” olduğunu, “bir dizi ülkede eşzamanlı devrim”in ise
ancak “ender bir istisna” olabileceğini söylerken kesinlikle
haklıdır” (7).
Kapitalist
gelişmesi geri ülkelerde devrimci mücadelenin itici güçleri
bakımından sorunu ele alırsak bu ülkelerde işçi sınıfının
azınlıkta olduğunu ve köylülüğün nüfusun çoğunluğunu
oluşturduğunu görürüz. Böylesi ülkelerde bu teorisiyle
Troçkizm, köylülüğün devrimci potansiyelini reddediyor ve bu
retle de ona güvensizliğini açıklamış oluyor. Böylesi
ülkelerde doğrudan sosyalist devrimin değil de, öncelikle
sosyalist devrimin önünü açan demokratik devrimin
gerçekleştirilmesi gerektiğini Troçkizm reddetmektedir; böylece
kapitalist gelişmesi geri ülkelerde devrimin aşamalı gelişmesini
inkar etmektedir.
Troçkizmin
emperyalist ülkelerde sosyalist devrimden bahsetmesi yanıltıcı
olmamalıdır. Bu ülkelerde sosyalist devrimin öznel güçleri söz
konusu olduğunda Troçkizmin karanlık yüzü bir kere daha açığa
çıkar, gerçekten devimden, sosyalizmden yana olmadığı
anlaşılır. Emperyalist ülkelerde Troçkizm “sosyalist”
devrimini işçi sınıfını örgütleyerek değil, bu devrime aydın
kesimlerini, gençliği, özellikle de okuyan gençliği önder tayin
ederek gerçekleştirmek istemektedir. Bu ülkelerde işçi sınıfıyla
bağı ya hiç olmayan ya da sınırlı olan Troçkizmin okuyan
gençlik arasında yoğun siyasi çalışma sürdürmesinin nedeni
onun bu anlayışında aranmalıdır. Bir zamanlar, özellikle
1960'lı yıllarda gençlik hareketinde önemli bir yeri olan
burjuvazinin ideologlarından Marcuse ile Troçkistler arasında
devrimin öznel faktörü bakımından bir ortaklaşma vardır.
Proleter
öncü konusunda Troçkizm ayrı bir karanlığı oluşturmaktadır.
P. Frank'ın anlatımına göre Troçki, sosyalist devrim, devrimci,
Marksist olmayan önderlikle de gerçekleşir diyor (8). Bu söylemin
doğruluğu veya yanlışlığı pek önemli değil. Ama II. Dünya
Savaşından sonra gerçekleşen anti-faşist, demokratik devrimlerin
bazılarında güya böyle bir durumun söz konusu olduğu anlayışı
Troçkizm tarafından dillendirilmektedir.
Proleter
önderlik konusunda önem verdiğimiz nokta şudur: Troçkizm
proleter devrimde komünist partinin tek başına önderliğine;
bölünmez önderliğine karşıdır. Ve sosyalizmde çok partili
sistemi savunmaktadır. Bu konuda da Troçkizm, burjuva ve
revizyonistlerin sosyalizmde çok parti sistemiyle ortaklaşmaktadır.
Proletarya diktatörlüğü koşullarında çok parti anlayışı
Troçki'den kaynaklanmaktadır. Proletarya diktatörlüğü
koşullarında, sosyalizmi inşa sürecinde komünist partinin yanı
sıra başka bir partinin iktidar ortaklığı veya başka bir
partinin varlığı, proletarya diktatörlüğüne karşı,
sosyalizmin inşasına karşı mücadele etmek isteyen güçlerin
meşrulaştırılmasıdır. Yani daha baştan devrimin geleceğini
tehlikeye atmaktır, geriye dönüşün yolunu açmaktır.
Troçkizme
göre toplumda işçi sınıfı dışında çıkarların
farklılığından dolayı değişik toplumsal tabakalar da vardır.
Onlar da kendilerini ifade etmelidir. Troçkizm bu sosyal tabakaların
çıkarları ile işçi sınıfının çıkarlarını ortaklaştırmak
ve tek siyasi parti çerçevesinde savunmaktan ve uygulamaktan uzak
olduğu için, böyle bir yeteneği olmadığı için sosyalizmde çok
parti sistemiyle işçi sınıfını bölmeye çalışmış oluyor.
Troçkizmin
dünya devrimi teorisi devrimde ulusal faktörü küçümsediği için
ulusal sınırlar içinde devrim için mücadele eden parti olgusunu
da küçümsemektedir. Troçkizm dünya partisinden yanadır,
seksiyonları, ulusal mücadele alanları olmayan bir dünya partisi.
Bu anlayışa göre tek tek ülkelerde o ülkelerde devrimler
gerçekleştirmek için komünist partilerine gerek yoktur. Bütün
bu işleri kurulacak olan dünya partisi yapacaktır. Buradan
çıkartılması gereken sonuç şudur: Dünya partisi dünya
devrimini örgütleyecektir!
Yine
birçok yerde belirttiğimiz gibi Troçkizm, Leninist örgütlenmenin
yeminli düşmanıdır. Parti içi yaşamda Leninist ilkeler
Troçkizmi öldüren ilkelerdir. Bu gerçeklik göz önünde
tutulursa Troçkistlerin biz Leninistiz demelerinin ne denli bir
ikiyüzlülük olduğu görülür. Troçkizmin parti içi yaşamda
demokrasiden ve düşünce özgürlüğünden anladığı, partinin
düşünce ve eylemde birliğini, partinin demirden disiplinini
reddetmektir. Troçkizm için demokrasi bu anlamda önemlidir.
Troçkizmin örgütlenme anlayışına göre parti bir tartışma
kulübü ve bölüme parçalanma sahnesi olmaktan öte geçemez;
Troçkizme göre tartışırsın ve görüş farkı varsa ayrılırsın!
İş bu kadar basit.
Leninist
parti örgütlenmesini “baraka rejimi”
diye tanımlayan; Leninist parti normlarını sürekli çiğneyen,
lanetleyen, partiyi bütün fraksiyonların, kendini sosyalist veya
komünist olarak tanımlayan akımların ilkesiz birliği olarak
gören bizzat Troçki'den başkası değildi. Troçkizmin bu
özelliğinde hiçbir şey değişmemiştir.
Troçkizm
nesiz olamaz diye sorarsanız, bunun cevabının iki olgudan
oluştuğunu görürsünüz: Troçkizm, Marksizm-Leninizm olmaksızın,
Stalin ve sosyalizmin inşası olmaksızın olamaz. Troçkizm,
Marksizm-Leninizme, Stalin'e, SSCB'nde sosyalizmin inşasına
düşmanlık temelinde vardır. Bu, onun varoluşunun iki olgusundan
biridir. İkincisi ise Troçkizm burjuva ideoloji, özellikle de
sosyal demokratizm, reformculuk olmaksızın var olamaz. Troçkizm
ideolojik gıdasını buradan almaktadır. Bu demektir ki, kapitalizm
var olduğu müddetçe, sosyal demokratizm; burjuva ideoloji var
olduğu müddetçe ve Marksizm-Leninizm de mücadelesini sürdürdüğü
müddetçe Troçkizm de var olacaktır. Bunu kafamıza koymalıyız.
Ve bu anlamda Marksizm-Leninizmle her türden burjuva ideoloji
arasındaki mücadelede olduğu gibi, Troçkizm -bu küçük burjuva
ideoloji- arasındaki mücadelenin tarihin gerilerinde kalması ancak
ve ancak dünya çapında kapitalist sistemin yıkılması ve
sosyalizmin kurulmasıyla mümkün olacaktır.
Sonuç
olarak şunu diyebiliriz: Troçkizm, nesnel olarak işçi sınıfını
ve mücadelesini bölmek için burjuvazinin işçi sınıfı ve
devrimci mücadele içindeki özel bir acentasıdır. Stalin bu
acentayı “yabancı devletlerin casusluk organlarının emriyle
hareket eden zararlı unsurlar, bozguncular, casuslar ve katillerden
oluşan azgın ve ilkesiz bir çete”
diye tanımlıyordu.
Troçkizmin
çalışma yöntemleri ve pratikleri – Entrizm
Entrizm,
Troçkistlerin “girmek” fiilinden ürettikleri bir kavramdır.
Entrizm, başka partilere, gençlik örgütlerine, işçi hareketine
daha baştan belirlenmiş amaçlar için sızmaktır. Troçkist
örgütler sosyal demokrat partilere, revizyonist partilere, bunların
gençlik örgütlerine, başkaca işçi hareketi örgütlenmelerine
bu örgütleri etkilemek, ele geçirmek ve Troçkistleştirmek için
özel olarak görevlendirdikleri unsurlarla sızarlar veya
kendilerini örgüt olarak dağıtıp, sızmak istedikleri örgüte
katılırlar. Entrizmde esas olan, amacın sürekli gizlenmesidir.
Neden bu yolu denerler? Troçkizme bağlılığını açıkça ilan
eden Troçkistlere başka örgütlenmelere girişin yasaklanmasından
ve aynı zamanda başka örgütleri etkilemek, ele geçirmek için
Troçkizmin hitap ettiği kitleyi kendine kazanmak için ikna edici
savlarının olmamasından dolayı Troçkistler, entrizmi ilkesel
sorun olarak ele alırlar. Troçkistler entrizm yapmak için
gerektiğinde sıkı bir anti-troçkist olabilirler, çok iyi bir
”Stalinist” olabilirler, çok iyi bir revizyonist ve sosyal
demokrat olabilirler. Entrizmde başarı, öncelikle kendini farklı
göstermedeki başarıya bağlıdır. Entrizm, doğrudan bir
ajancılıktır, zarar verici faaliyettir, yıkıcılıktır. Entrizm
uygulamasının yapıldığı örgütlerde bu faaliyetten dolayı
üyelerin dağılması, örgütten adından başka geriye bir şeyin
kalmaması Troçkistlerin umurunda değildir. Kimseyi kazanamasa da
entrizm yaptığı örgütü dağıtmıştır. Başarısı da budur.
Entrizm
politikası, bizzat Troçki tarafından önerilmiştir. 1934'te
Troçki'nin önerisi üzerine Fransız Troçkistlerinin çoğunluğu
sosyal demokrat SFIO'ya (Section Française de l'Internationale
Ouvrière) katıldı. Troçkistlerin amacı parti gençliğini
devrimcileştirmek, Troçkistleştirmek ve “IV.
Enternasyonal”in inşası için kazanmaktı. Yine 1934'te “IV.
Enternasyonal”in
öncüsü olan “Ulusal Sol
Muhalefet”in
önerisiyle İngiliz Troçkistleri, İşçi Partisi'nde,
Belçika’lılar İşçi Sınıfı Partisi'nde ve Amerikalılar
Sosyalist Parti’de faaliyet sürdürmeye başladılar.
Amerikalı Troçkistlerin
önderi Cannon, entrizm yapan unsurlarına, en iyi sendikacı olun,
sendikalar için çok çalışın, sendikal çalışmalarda en
dikkatli, en aktif olun, etkin duruma gelin diye akıl veriyordu.
Entrizme
Troçki'nin yöntem ve faaliyet biçimi olarak oldukça önem
verdiğini onun biyografisini yazan İsaac Deutscher de anlatır:
“Onun ‘Entrizm’e ne büyük umutlarla bağlandığını
kişisel deneyimden biliyorum. O zamanlar, ben de dahil olmak üzere
onun düşüncesini paylaşanlardan bir grup, ona sonu gelmeyecek bir
talih oyununa giriştiğini boşuna anlatmaya çalıştık. Sonunda,
“Dördüncü Enternasyonal”
gerçekten ölü doğdu. Troçki, buna rağmen, ona umutsuzca hayat
vermeye çalıştı ve kendisini izleyenlere öğrettiği tek şey,
sosyalist partilere girmek ve orada yeni Enternasyonal için taraftar
toplamaya çalışmak oldu”(9).
Troçki, SSCB'ye, SBKP(B)'ye ve “Stalin bürokrasisi”ne karşı “siyasi devrim”ini gerçekleştirmek için hızla büyümenin, militan kazanmanın gerekli olduğundan hareket ederek -böyle düşünüyorum- altı ay içinde yeni bir taraftar kazanamayan üyelerin Troçkist gruptan atılmasını da önerir. Onun bu önerisi bir biçimde 1930'larda Amerikan Troçkistlerinin faaliyetine yansımıştır. Belli bir süre içinde yeni üye bulamayan üyeleri sempatizan düzeyine düşürmek onların gündemindeydi.
Troçkistlerin
ne denli çaresizlik içinde olduklarını şu kararlarında da
görüyoruz:
“İkinci
Dünya Savaşından sonra “Dördüncü Enternasyonal” “entrizm”
politikasını yeniden, büyük ölçüde geliştirmeye girişti.
1950 ve 1960′larda “Dördüncü Enternasyonal”in çeşitli
gruplarından Troçkistler düzenledikleri “kongreler”de
bulundukları ülkelerdeki komünist partilerin etkilerinin ve işçi
sınıfının devrimci geleneğinin göreli gücüne bağlı olarak,
partilere ve kitle örgütlerine çeşitli biçimlerde sızma
politikasını geliştirmeye çalıştılar. “Entrizm”in
varlıklarını sürdürecek ve konumlarını güçlendirip,
genişletecek son bir çare olduğunu açıkça belirttiler.
1963
"yeniden birleşme" kongresinin bir kararında şöyle
deniliyordu: "Troçkistlerin ‘entrizm’ uygulamaktan; yani,
kitle hareketinin içsel hayatına, onunla bütünleşmiş bir unsur
olarak katılmaktan başka seçenekleri yoktur" (International
Socialist Review, No. 4, 1963, s. 129). 1969′da
Troçkistler bir kez daha şunu açıkladılar: "Dördüncü
Enternasyonal"in bölümleri, kararlı bir iktidar
mücadelesinde, kitlelere, kendi adları ve kendi bayrakları altında
yol göstermek için henüz çok dardır" (A.g.e.,
1969, s. 69).
Bu gerçeklerden hareket ederek kendi potansiyellerini hesaplayan Troçkistler, "entrizm" politikasının yalnızca bugün ve yarın için bir görev olmadığını belirttiler. Pablo taraftarları "entrist çalışmalar"ın uzun dönemde neler getireceğini tartışıyoruz demektedirler (Sous le drapeau du Socialisme, No. 37, 1967, s. 21). Amerikalı Troçkistlerin de eğilimleri böyledir...” (10).
Troçkistler
entrizm yapacakları hedefi oldukça geniş tutuyorlardı. Örneğin
1963'te aldıkları bir karara göre “…ulusal,
kültürel ya da siyasal karakterdeki büyük kitle örgütlerine
sızacaklar, bu örgütlerin üyeleri arasında Troçkizmin
programını ve fikirlerini ellerinden geldiğince yayacaklar ve
onları kendi düzeylerine ulaştırmaya çalışacaklar"
(Quatrieme
Internationale, No. 19. 1963, s. 32) (11).
Troçkistlerin başka bir merkezi olan Posadas grubu ise daha geniş kalpliydi; bu grup sol katolik örgütleri de kapsamına alan geniş bir alanda Troçkist militanlar yetiştirmeyi amaçlıyordu.
Troçkistlerin
hangi yöntemlerle entrizm politikası uygulamaya çalıştıkları
konusunda E. Mandel'in önerileri gerçekten ilginç.
“Bu Troçkist ideolog şunu öneriyordu:"Sekretarya"nın
aynı toplantısında konuşan Troçkist "ideolog" Germain
(Ernest Mandel), "entrizm"in hedefi olan çeşitli kitle
örgütlerinde yapılan çalışmalarda "yeraltı yöntemlerini
kullanabilme yeteneğine sahip olunmasını" istedi. Hollanda,
Avusturya ve Danimarkalı Troçkistleri, bu yöntemlerin değerini
görememek ve böylece faaliyeti "gözden düşürmekle" ve
"bir tıkanıklığa" neden olmakla suçladı. "Sekretarya"
bu grupları "entrizm"in taktiklerini daha iyi öğrenmeye
çağırdı”
(12).
Troçkistler, sadece emperyalist ülkelerde veya gelişmiş ülkelerde entrizm politikalarını uygulamıyorlardı. Emperyalizme bağımlı, sömürge ve yarı sömürge ülkelerde ulusal kurtuluş hareketlerine sızıyorlar ve bu hareketlerin emperyalizme karşı mücadelesine zarar veriyorlar, kurulmuş cepheleri, birlikleri bölmeye çalışıyorlardı. Troçkistler bu ülkelerdeki sendikal alanda da yıkıcı faaliyetlerini sürdürdüler. Troçkistlerin Latin Amerika ülkelerinde ulusal kurtuluş hareketlerine ve sendikal mücadeleye verdikleri zarar bilinmiyor değil.
1967'deki
“kongre”de J. Posadas, Troçkizm henüz devrimi yapacak,
yönetecek kadar güçlü değildir, ama nesnel koşullar izin
verdiği için Guatemala’da olduğu gibi, bir devrimi etkileme
yeteneğimizi ortaya koyduk diyordu. Posadas önderliğinde
Troçkistlerin ortaya koyduğu yetenek Guatemala'da silahlı
mücadeleye zarar vermekten başka bir şey değildi.
Latin
Amerika Sendikalarında uyguladıkları entrist taktiklerin utanç
verici olduğunu Troçkistler dışında herkes kabul eder.
Bolivya
ve Şili'de sendikaları yıkmak için yıllardır mücadele edenler
Troçkistlerden başkaları değildi.
Latin
Amerika ülkelerinde gelişmekte olan "Küba’yı destekleme"
hareketini örgütsüzleştirenler Troçkistlerden başkaları
değildi.
Troçkistlerin
Cezayir'de de oldukça aktif bölücülük yapmaya çalıştılar.
Amaçları açık ki Fransız emperyalizmine karşı ulusal kurtuluş
mücadelesini etkisizleştirmekti.
Troçkistler,
Asya ve Afrika ülkelerinde, Latin Amerika ülkelerinde elde
ettikleri “başarıları”
elde edemediler. Ama bu, bu kıtalarda da yıkıcı, zarar verici
faaliyet sürdürmedikleri anlamına gelmez. Sri Lanka'da bunun
örneği görüldü; “Lanka Sama Samaja Partisi”nden küçük
bir grubu kopardılar. Emperyalizme karşı mücadelenin, demokratik
devrimin gündemde olduğu bu ülkede derhal işçi-köylü hükümeti
kurulmasını talep edenler Troçkistlerden başkası değildi.
Troçkistlerin
yıkıcı, bölücü faaliyetlerine birkaç örnek vermek istedik.
Onların bütün bölücü, yıkıcı faaliyetleri yukarıya
aktarılanlardan ibaret değildir.
Troçkistler
entrizmi stratejik ilke olarak ele alıyorlar. Sızma yapacakları
örgütün politik duruşunu, üye yapısını ve ülkenin ve
dünyanın siyasi durumunu; eğilimin yönünü inceliyorlar ve sızma
hareketini örgütlüyorlar. Örneğin 1950'lerin başından beri T.
Grant ve yandaşları Labour Party'de (İngiltere) faaliyet
sürdürüyorlardı. Bunun nedenini ise şöyle temellendiriyorlar:
Yeni bir dünya savaşı yaklaşıyor. Bu savaş, Labour Party'de de
büyük bir sol hareketin gelişmesine neden olacaktır. Veya
sonraları geliştirdikleri bir anlayışa göre de kitlelerin her
radikalleşmesi kaçınılmaz olarak etkisini Labour Party'de de
gösterecektir. Bu nedenle “Marksistler”,
yani Troçkistler, partinin genişleyen sol kesimini etkilemek ve
yönlendirmek için Labour Party'de örgütlenmelidirler.
Troçkistler, sol kesimi örgütleyerek parti önderliğini ele
geçirmeyi esas amaç olarak görüyorlar. Labour Party'yi ele
geçirince de parlamenter yoldan sosyalizmi kurmayı hedefliyorlar.
Radikal lafazanlıkta “usta”
olan Troçkizm, seçimleri kazanarak İngiltere'de sosyalizmi kurmak
istiyor!
T.
Grant ve çevresinin bu anlayışına karşı “Militant Tendency”
başka bir anlayış geliştirir: Bu “eğilim”e göre Labour
Party, çelişkili bir partidir; hem proleter hem de burjuva karakter
taşımaktadır. Tam da bu nedenden dolayı “Militant Tendency”
Troçkistleri, görevimiz bu çelişkiyi ortadan kaldırmak için
çalışmak olmalıdır; yani görevimiz Labour Party'yi içten
değiştirerek gerçek bir proleter parti yapmaktır diyorlar.
Böylece Büyük Britanya tekellerinin savunucusu bir partiyi
reformlarla devrimci, proleter bir partiye dönüştürecekler.
Sadece
ve sadece bu nedenle Labour Party'de sızıyorlar.
“Militant
Tendency” ve diğer ülkelerdeki kardeş örgütleri yıllarca
“Labour, sosyalist bir
programla iktidara”
sloganı altında mücadele etti. “İşçi Enternasyonali
Komitesi”nin Almanya seksiyonu gazetesi “Voran” da yıllarca
“Sosyalist program
temelinde tek başına SPD (Almanya
Sosyal Demokrat Partisi- İ.O.)
hükümeti için”
sloganı altında propaganda yaptı.
KAI/CWI'in
tartışması baş ideoloğu Peter Taaffe, “gazetemiz
Militant'ta, broşürlerde, konuşmalarda, parlamento dışından
işçi hareketinin devasa gücünün desteğiyle parlamenter yoldan
sosyalist bir Britanya'nın kuruluşu için mücadelenin
verilebileceğini gösterdik”
diye yazabiliyordu (13).
Bu
saçmalığın yorumlanacak bir yanı yok. Ama sızmayla ne yapmak
istediklerini ve neden sosyal demokrat örgütleri seçtiklerini
göstermeye çalışıyorum.
“Militant
Tendency” 1991'de bölünür.
Genç üyelerin çoğunluğu Peter Taaffe önderliğinde Labour
Party'den ayrılır. Almanya'daki “kardeşleri” de SPD'den
ayrılarak bağımsız faaliyete yönelirler. Her bakımdan
enternasyonaller!
Troçkist
grupların eyleyişine baktığımızda şunu görüyoruz: Sınıf
mücadelesinde gerileme varsa ve Troçkist gruplar yok olmakla karşı
karşıya kalmışlarsa kapağı gözlerine kestirdikleri örgüte
atıyorlar. Bu örgütün tabanının işçi kökenli olmasına,
mücadele tecrübe ve yatkınlığına dikkat ediyorlar. Bunlar da
genellikle sosyal demokrat, reformist partiler ve gençlik örgütleri
oluyor. Ama ne zaman ki, sınıf mücadelesinde bir kıpırdanma,
gelişme varsa o zaman bağımsız örgütlenme yolunu seçiyorlar.
Örneğin 1960'lı yıllarda çoğu Troçkist grup, yıllarca sol
reformist maskeyle sosyal demokrat partilere sızdı, üye kaybına
da uğradı. Ama '68 gençlik hareketi patlak verdiğinde faaliyet
koşulları iyileşti diyerek sosyal demokrat partileri terk etmeye
ve bağımsız faaliyet sürdürmeye yöneldiler.
1990'lı
yılların başında da aynı durum söz konusuydu. Bir taraftan
revizyonist sistem yıkılıyor, buna bağlı olarak dünya çapında
milyonlarca insanın da umudu kırılıyor, dünyası çöküyordu.
Diğer taraftan da emperyalist burjuvazinin yoğun anti-komünist
propagandası ve gelişmeye başlayan “anti-küresel hareket”,
Troçkistlerin “açık alan”
faaliyeti için uygun zemin oluşturuyordu. Buna bir de emperyalist
ülkeler merkezli sosyal demokrat partilerin kan kaybı eklenince
Troçkistlerin entrizm yapmaları için bir neden kalmıyordu.
Sonuç
ne oldu? Değişen bir şey olmadı. Troçkist “eğilimler”
şu veya bu nedenden dolayı bölünmeye devam ettiler, “daha
geniş işçi partisi”
kurmak için kolları sıvadılar ama ne bölünmeleri son buldu ne
de işçi partisi kurabildiler. Sadece ve sadece sosyal demokrat,
reformist partileri desteklemeye devam ettiler. Örneğin Almanya'da
“Gruppe Arbeitermacht”
(“İşçi İktidarı Grubu”)
Şubat 2011'de Hamburg'daki seçimlerde SPD üyelerine “seçmeye
gidin, SPD'nin sadece sollar ile hükümet olmasını sağlayın”
diye öneride bulunuyordu.
Yine
Almanya'da SAV (Sosyalist Alternatif), “İşçi Enternasyonali
Komitesi”nin (CWI) Almanya seksiyonu, 1990'lı yılların başına
kadar Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ve Genç Sosyalistler
(SPD'nin gençlik örgütü) içinde faaliyet sürdürüyordu.
Sonraları bağımsız Troçkist örgüt olarak faaliyet sürdürmeye
başladı. “Emek ve Sosyal Adalet Seçim Alternatifi”nin
(WASG) kuruluşuna katılır (2005). SAV'ın amacı ve umudu, bu
alternatifin bir işçi partisi olarak gelişmesi veya SAV'ın
yönlendirmesiyle işçi partisine dönüşmesiydi.
WASG,
devrimci değildir, anti-neoliberal, yeni-keynesçi bir programa
sahiptir. Ama hiçbir şekilde anti-kapitalist olamayan bir
programdır.
Bunun
örnekleri Türkiye'de de var. Örneğin Doğan Tarkan ve DSİP.
“Yetmez ama evet” sloganının yaratıcısının DSİP ve
Doğan Tarkan olduğu biliniyor. “İleri demokrasi”nin
tek temsilcisi AKP, aydınların desteğini de almak istiyordu. Ve
DSİP’in kampanyasını destekledi. Öyle ki, DSİP’in “yetmez
ama evet” bildirileri AKP’li belediyelerin araçlarıyla taşındı.
Her
tarafta Troçkist sol lafazanlık, sistemle, sistemin partileriyle
uzlaşmaya, onların kuyruğuna katılmaya dönüşüyor. Troçkizmin
sınıfsal karakteri budur.
Son
olarak Troçkist gruplaşmalara, “eğilimlere” bakalım.
Troçkist
gruplar, “eğilimler”
Troçki'nin
ölümünden sonraki yıllarda Troçkistler, II. Dünya Savaşının
zorluklarıyla karşı karşıya kalmışlardı. Troçki'nin
planlarının hiçbirinin gerçekleşme şansı yoktu. Şüphesiz,
Troçkistler dünya çapında oldukça yaygındılar. Şu veya bu
ülkede bir-iki Troçkist mutlaka vardı. Ama toplam sayı oldukça
önemsizdi ve işçi hareketini, gelişen anti-emperyalist
mücadeleleri etkileyecek durumda değildi.
Troçkistler
ne yapabilirlerdi? İşçi hareketi ile bağ yok, bu anlamda sınıf
mücadelesi üzerinde de herhangi bir etki yok. Bu durumda
yapabilecekleri tek şey her zaman yapıkları gibi lafazanlıktı.
Troçkistlerin bu dönemde de lafazanlıktan başka bir şey
üretmedikleri bilinen bir gerçektir. Lafazanlık, çok konuşup
hiçbir şey yapmamaktır. Çok konuşup hiçbir şey yapmamak,
bölünmek, parçalanmak için ideal ortamın ifadesidir. Onlar da
bölündüler, parçalandılar. Hiçbir şey bulamadılarsa “gözünün
üstünde kaşın var”
babında tartışarak bölündüler. Her grup ve grupçuk, Troçki'nin
Marksizm-Leninizme, SSCB'ne, sosyalizmin inşasına, SBKP(B) ve
Stalin'e karşı ürettiği çürük silahları karıştıra
karıştıra kendi Troçki'sini buldu ve oluşturdu; bir Troçki'den
çok Troçki; bir Troçkizmden bin bir Troçkizm ortaya çıktı. Her
“eğilim”in kendine göre
bir Troçki'si ve Troçkizmi vardı/vardır. Zaman Troçkistleri,
Troçkizmi sorgulamaya yöneltti. Ortaya çıkan bazı grupçukların
yönelişi Troçkizmin ne olduğunu ve ne olmadığını açıkça
gösterdi. İşçi sınıfından, sosyalizmden bahseden Troçkizmden
işçi sınıfına karşı politikalar üreten grupçukların çıkması
tesadüfi olmasa gerek.
Fransa'da
çok sayıda Troçkist grup direniş hareketinden yana tavır aldı.
Troçkistlerin deyimiyle “Stalinist ve gaulist milliyetçiler”
ile bağ kurdu.
1950'de
M. Pablo, “IV. Enternasyonal”e
“Stalinist” ve sosyal
demokrat örgütlere katılmayı önerdi. İstesek de istemesek de bu
örgütler önümüzdeki yıllarda -hatta yüzyıllarda- devrimci bir
rol oynayacaklardır diyordu.
Troçkist
camiada bunu bir ilk olarak kabule etmek gerekir. “Stalinist”
diye tanımladıkları Marksist-Leninistlerin önümüzdeki yıllarda,
hatta “yüzyıllar”da
devrimci bir rol oynayacaklarının kabul edilmesi, Troçkizm
açısından “kolay yutulacak bir lokma”
değil!
Aslında
bu, Troçkizmin çürümesinin, iflasının işaretlerinden
birisidir.
“IV.
Enternasyonal” 1950'li
yıllardaki politikasının iflas etmesinden sonra adım adım o
politikadan uzaklaşmaya ve yeni devrimci özne arayışına girdi.
Devrimci proletaryanın ve komünist partinin yerini alacak devrimci
özne ve örgütlenme, Troçkizmin sorunu olmuştu. Troçkizmin
sırayla B. Tito, Mao Zedong, daha sonraları FLN (Cezayir), F.
Kastro, Ho Chi Minh, Y. Arafat (Filistin), ANC (Güney Afrika), Yeni
Kaledonya serüveni onun bu arayışının açık bir ifadesidir. En
sonunda çok gecikmeli olsa da sosyal hareketleri buldu.
Troçkist
camiada değişim, arayış, rota değişimi olarak tanımlanıyordu.
Tabii ki, Troçkist gruplar bütün olarak, görüş birliği içinde
arayış içinde değildi. Birbirlerine karşı acımasız mücadele
içindeydiler. Birinin beyaz dediğine diğeri siyah diyordu, diyor.
Troçkist
gruplar veya “çete”ler veya da “eğilim”ler arasındaki
dalaş, bölünme, parçalanma aslında bu grupların kendi
Troçki'lerini arama dalaşıdır; bundan kaynaklanan bölünme ve
parçalanmadır. Her biri kendisi için bir Troçki yaratmaya, dizayn
etmeye çalışıyor. Bu nedenle birbirlerine düşüyorlar ve kendi
Troçki'sini yaratan ayrılıyor ve başka bir enternasyonal “eğilim”
kuruyor. Dolayısıyla kaç Troçkist “çete” varsa, o kadar
“çete” başı Troçki vardır.
Herbir
grup “24 ayar” Troçkist olduğunu savunur.
Günümüzdeki
Troçkist grupların en genel özellikleri nedir sorusunun cevabını
şöyle verebiliriz:
Bunların
bir kısmı “IV. Enternasyonal”
geleneğini kesintisiz devam ettirdiklerini söyler.
Bir
kısmı açısından bu “Enternasyonal”
artık mevcut değil ve böyle bir “Enternasyonal”i
yeniden kurma yanlısı değildir.
Başka
bir kesim, “IV. Enternasyonal”
adı gözden düşürülmüştür. Bu nedenle yeni bir enternasyonal
-“V. Enternasyonal”-
kurulmalıdır görüşündedir.
Troçkist
camiada sosyal demokrasiye ve Stalin'e veya “Stalinizm”
adı altında Marksizm-Leninizme, Lenin ve Stalin dönemi SSCB ve
SBKP(B)'ye, sosyalizmin inşasına karşı tavır temel ayrım
çizgisidir.
Dünyada
ne kadar Troçkist grup vardır, bunlar nasıl tasnif edilir
sorusunun içinden çıkamadım. Bu nedenle genel belirlemelere göre
beraberce bir sıralama yapmaya çalışalım. Eksikse
tamamlayabilirsiniz, yanlışsa düzeltebilirsiniz.
İşte
liste:
1-“Yeniden
Birleşmiş IV. Enternasyonal”
seksiyonu.
2-“IV.
Enternasyonal (Enternasyonal Komite)”
seksiyonu.
3-
“Enternasyonal Komünist Lig (IV. Enternasyonalistler)”
seksiyonu.
4-“İşçi
enternasyonali Komitesi”
seksiyonu.
I-
“IV. Enternasyonal'in bileşeni olduğunu iddia eden gruplar”:
1-
“IV. Enternasyonal (Birleşik Sekreterlik)” grubu
2-
“IV. Enternasyonal'in Enternasyonal Komitesi” grubu
3-
“IV. Enternasyonal (Enternasyonal Sekreterlik)/Lambert” grubu
4-
“Troçkist-Posadist IV. Enternasyonal” grubu
II-
“IV. Enternasyonal'i yeniden kurmayı amaçlayan gruplar”:
1-
“IV. Enternasyonal İçin Bolşevik Akım” grubu.
2-
“IV. Enternasyonal İçin Komünist Örgüt” grubu.
3-
“IV. Enternasyonal/Yeniden İnşa İçin İşçi Enternasyonali”
grubu.
4-
“IV. Enternasyonal'in Siyasi Yeniden Canlandırılması İçin
Enternasyonal Troçkist Komite” grubu.
5-
“IV. Enternasyonal'in Yeniden Yapılandırılması İçin İrtibat
Komitesi” grubu.
6-
“Troçkist Fraksiyon” grubu.
III-
Kendini IV. Enternasyonal geleneğine bağlı hisseden ama IV.
Enternasyonal'i yok kabul eden gruplar:
2-
“İşçi Enternasyonali Komitesi” grubu.
3-
“Enternasyonal İşçi Partisi İnşası İçin Koordinasyon
Komitesi” grubu.
4-
“Özgürlük Sosyalist Parti” grubu.
5-
“Enternasyonal Bolşevik Eğilim” grubu.
6-
“Ortodoks Troçkizm Enternasyonal Merkezi” grubu.
7-
“Enternasyonal Komünist Lig” grubu.
8-
“İşçi Enternasyonali İçin Enternasyonal İrtibat Komitesi”
grubu.
9-
“Enternasyonal Troçkist Muhalefet” grubu.
10-“Enternasyonal
İşçi Ligi” grubu.
11-“Enternasyonal
İşçi Birliği (IV. Enternasyonal)” grubu.
12-“Enternasyonalist
Komünist Birlik” grubu.
13-“V.
Enternasyonal Ligi” grubu.
14-“IV.
Enternasyonal Ligi” grubu.
15-“Devrimci
Komünist Enternasyonal Militanları İrtibat Komitesi” grubu.
16-“Hareket”
grubu.
17-“IV.
Enternasyonal/Yeniden İnşa Hareketi” grubu.
18-“Yeni
Rota” grubu.
19-“İlkeli
Troçkizm Örgütlenme Komitesi (IV. Enternasyonal)” grubu.
20-“Devrimci
Sosyalist Örgüt” grubu.
IV-
“Devlet Kapitalistleri” denenler grubu:
1-“Enternasyonal
Sosyalist Eğilim” grubu.
Bunların
dışında kendilerini enternasyonal olarak tanımlamayan başkaca
Troçkist gruplar da var. Örneğin “İşçi Özgürlüğü İçin
Birlik”.
Bunun
ötesinde varlığına son vermiş veya eskiden Troçkist olan çok
sayıda grup da var. Onların listesi için Wikipedia'ya
bakabilirsiniz.
Şu
veya bu ülkeden bu her bir gruba üye olan bazen bir, bazen de
birden fazla Troçkist örgütlenme var. Bunları buraya aktarmayı
gerekli görmedim. Ayrıca yukarıdaki listeyi Wikipedia'dan
aldığımı da belirteyim (14).
Troçkist
grupların örgütsel tarihi ilkesiz bloklaşmaların, anlaşmaların,
kombinasyonların, kişisel husumetlerin tarihidir. Troçkist gruplar
arasında ilkelere bağlı, kalıcı bir birlik şimdiye kadar hiç
gerçekleşmemiştir.
Troçki'nin
zorlamasıyla 3 Eylül 1938'de “IV. Enternasyonal”
kuruldu. Kısa bir zaman sonra da -savaşın başlangıcında- en
büyük seksiyon olan Amerikan Sosyalist İşçi Partisi'nde
fraksiyon mücadelesi bütün şiddetiyle patlak verdi. Bu sadece
fraksiyon çatışmasının bir başlangıcıydı. Daha o zaman
sürekli bölünen, parçalanan Troçkistler atmosferi hakimdi. Bu
atmosferde bölünenlerin sayısının artmasından ve grupların
grupçuklara dönüşmesinden başka değişen bir şey olmamıştır.
Bütünselliğin
değil de fraksiyonculuğun esas özellik olduğu Troçkizmin farklı
grupları, uluslararası gelişmeleri farklı analiz ettiler.
Onlarda, Marksizm-Leninizmde olduğu gibi yöntem sorunu yoktu;
eylemde kılavuz yoktu. Bu nedenle Troçkist gruplar arasında
çatışmaların olması ve bunun da çoğu kez ayrılığa neden
olması şaşırtıcı olmamalıdır.
Dün
olduğu gibi, bugün de Troçkist “eğilimler” uluslararasıdır.
Ulusal, enternasyonalist olmayan bir Troçkist “eğilim” yoktur.
Her bir Troçkist “eğilim” enternasyonal doğar. Bir yerde bir
ulusal kopuş olursa onu hemen arkasından ulusal kopuşlar izler ve
mutlaka uluslararasılaşır. Her bir Troçkist “eğilim” dünya
partisi kurmayı amaçlar. Herhangi bir dünya partisi değil;
proleter bir dünya partisi kurmak her Troçkist “eğilim”in
vazgeçilemez görevidir. Dünya partisinde ulusal çıkışlara,
ulusal özelliklere, yani ulusal otonomiye, III. Enternasyonal'de
olduğu gibi dünya partisinin seksiyonlarından oluşması
anlayışına asla ve asla yer yoktur. Seksiyonsuz, ulusal otonominin
olmadığı tek bir dünya partisi anlayışının arka planında
dünya kapitalizmin uluslararasılaştığı ve buna bağlı olarak
da işçi sınıfının uluslararası bütünleştiği düşüncesi
vardır. Bu bakımdan Troçkistler, dünyada 200'den fazla ülkenin
olduğunu değil, sermaye ve üretimin uluslararasılaşmasının
birleştirdiği, aynılaştırdığı tek bir ülkenin, tek bir
proletaryanın olduğunu var sayarlar. Bu durumda aslında “sürekli
devrime”, “dünya devrimi”ne de gerek yoktur. Bütün ülkelerin
aynılaşarak “birleştiği” tek ülke, bütün proleterlerin
aynılaştığı tek parti, o halde tek ülke de devrim ve sosyalizm
teorisi geçerlidir. Yoksa değil mi?
Diğer
taraftan Troçkist dünya partisinde çoğulculuğa (ulusal
otonomiye, partiye) yer yoktur. Ama fraksiyonculuk, yani hizipçilik
serbesttir. Çoğulculuğa, ulusal otonomiye yer vermemenin
hizipçilikle çelişiyor olması anlaşılan o ki, Troçkist
“eğilimler” açısından pek önemli değilidir.
Her
bir Troçkist “eğilim”in kendi “24 ayar” Troçki'sini
yaratmak için verdiği mücadele “sürekli devrim” için verdiği
mücadeleden daha önemlidir. Nihayetinde her bir Troçki'nin de
yorumlanması gerekir. Bu nedenle her bir Troçkist “eğilim”
için önemli olan Troçki'nin şu veya bu konuda ne düşündüğünden
ziyade kendisidir. Önce kendi Troçki'ni oluşturacaksın ve
Troçki'nin “eser”lerine -yani orijinal Troçki'ye- kendi
Troçki-pencerenden bakacaksın. Gerçeklik böyle. Tam da bu
nedenden dolayı bugünkü veya günümüzde Troçkizmi tanımlamak,
belli bütünselliğinden bahsetmek oldukça zordur. Ama her bir
Troçkist “eğilim”in kendi Troçki'sini araması ve oluşturması,
sadece bu “eğilim”lerin bir sorunu değildir. Bu “eğilim”ler
bu sorunu miras olarak devralmışlardır. O miras, bizzat çelişkinin
kendisi olan Troçki'den başkası değildir. Troçki'nin yaşamı
bunu göstermektedir. Troçki dendiğinde Troçkist “eğilim”leri
ortaklaştırabilecek noktaların; bu “eğilim”lerin ortaklaşa
dayanak noktalarının oldukça az olduğunu görüyoruz. Bu durumda
Troçki'yi istediğin gibi yorumlayabilirsin, istediğin Troçki'yi
dizayn edebilirsin, hatta “orijinal” Troçki'ye karşı kendi
Troçki'ni yaratabilirsin. Troçkist “eğilim”ler arasındaki
görüş ayrılıkları, kendi aralarındaki kıran kırana
Troçki-yorumlama mücadelesi bundan başka nasıl yorumlanabilir.
Bir Troçki'den çok Troçki üretmenin maddi zeminini bizzat
Troçki'nin kendisi olmuştur. Nasıl olmuştur? Şimdiye kadarki
makalelerde Troçki'nin ilkesizliği, tutarsızlığı, şu veya bu
konudaki yanlışını gecikmeli olarak ve kendini haklı çıkartıcı
tarzda düzeltmesi; pişkince yalan söylemesi yeteri karar
örneklenerek gösterilmiştir. Bir Troçki'den birçok Troçki
çıkartılmasının nedeni budur.
Troçki,
örgüt, daha doğrusu örgütsüzlük anlayışıyla günümüzde
Troçkist “eğilim”lerin baş belası olmuştur. Bu “eğilim”ler
örgütlenme konusunda ilkesizliği Troçki'den devralmışlardır.
Troçki, önce Menşeviklerle beraber hareket etti ve Leninist
örgütlenmeye karşı şiddetle mücadele etti. Sonra “sol”cu
oldu ve Bolşevik Parti içinde “sol muhalefeti” örgütlemeye
çalıştı. Ama aynı zamanda Komintern'i “sol radikalizm”
yapıyor diye eleştirmeye yeltendi. Bu git-gel aynı zamanda
Troçki'nin ittifak politikasının, aslında bir ittifak
politikasızlığı olduğunu gösterir. İstiyorsanız bunu
sekterlik olarak da tanımlayabiliriz. Peki, Troçki'den günümüzde
Troçkist “eğilim”lere bu konuda miras olarak kalan nedir?
Sekterliktir. Günümüzde Troçkist “eğilim”ler kendilerini bir
yere koyuyorlar ve bulundukları yerden avazı çıktığı kadar
örgütsel demokrasi diye bağırıyorlar. Örgütsel demokrasi
konusunda kendileri oldukça dogmatikler -belki de Troçki'den daha
da dogmatikler ama örgütsel demokrasi talep ediyorlar.
Troçki'nin,
günümüzde Troçkist “eğilim”lerin nasıl baş belası olmaya
devam ettiğini, bunları nasıl zavallı durumuna düşürdüğünü
göstermeye çalışalım: Troçki'den bu yana sosyal demokrat
partiler “burjuvazinin ajanları” ve komünist (Komintern)
partiler de “Stalinist” olarak “mahkum” edildiler. Ama aynı
zamanda Troçki'den bu yana Troçkizm bu partiler içinde fraksiyon
oluşturma hakkı talep etti. Örgütlenme konusunda Troçkizm en
anti-çoğulcu konumdadır. Ama başka örgütlerden fraksiyon
özgürlüğü talep etmektedir. Bu nasıl bir çelişkidir? Kendi
içinde çoğulculuğu reddedeceksin ama başkaları içinde hizip
oluşturma özgürlüğü talep edeceksin!
Troçkizm
bu çelişkisini çözme yeteneğine sahip değildir ve bu nedenle de
tecrit edilmiş durumdadır. Bu özelliğinden dolayı bulunduğu
yerde sınıf mücadelesinin gelişmesi önünde engel olmaktadır;
Troçkistlerin bulunduğu yerde sürekli örgüt sorununun,
bölünmenin, parçalanmanın ve sınıf mücadelesi sorunlarının
bir kenara itilmesinin nedeni bu anlayışlarında da aranmalıdır.
Somut
durumun somut analizini yapamamayı da Troçkistler Troçki'den miras
olarak devralmışlardır. Troçki, Lenin'in kendine karşı
mücadelesinde de attığı her adımda somut durumun somut analizine
göre hareket ettiğini görememiştir. Bu konuda Lenin'den hiçbir
şey öğrenememiştir. Tabii Stalin'den de öğrenememiştir dememiz
gereksiz olacaktır!
Troçki'nin
“sürekli devrim” anlayışı somut durumun somut analizine
dayanmayan bir anlayıştır. Her koşul altında “sürekli devrim”
Troçki'yi nihayetinde SSCB'ne, sosyalizmin inşasına, SBKP(B)'ye
karşı mücadeleye, karşı devrimcilik yapmaya götürmüştür.
Bugün de Troçkistler aynı yolda yürüyorlar.
Troçkistler,
Troçki'nin “sürekli devrim” teorisinin Lenin'in emperyalizm
analizinin mantıksal sonucudur diyerek durumu kurtarmaya
çalışıyorlar. Ama boşuna bir çaba. Lenin, kendi emperyalizm
analizinden, kapitalizmde eşitsiz gelişme yasasının
mutlaklığından hareketle tek ülkede devrim ve sosyalizmin inşası
sonucuna varmıştır. Yani Troçkizmin vardığı sonucun tam tersi
bir sonuca varmıştır.
Tabii
bununla Troçkistlerin “aptal” olduklarını söylemek
istemiyoruz. Hayır onlar aptal değiller, ama bir kusurları var; o
da ne pahasına olursa olsun, Troçkist kalmak istiyorsan Troçki'nin
“sürekli devrim” teorisini savunacaksın anlayışıdır. Aksi
taktirde kendi kendilerini yadsıyacaklarını sanıyorlar. Bu
anlayış Troçki'den bu yana Troçkizmin diyalektik materyalizmden,
tarihsel materyalizmden, yönteminden vb. zerre kadar anlamadığını
ve bunun Troçkistleri hiç de ilgilendirmediğini gösterir. Troçki
ve Troçkistler, Marks, Engels ve Lenin'in diyalektik materyalist
gelişme teorisini tarih ve toplum için kullanabilecek yetenekten
mahrumdurlar.
30
Aralık 1871'de Friedrich Engels Paul Lafargue'a diğer şeylerin
yanı sıra şunu yazıyordu: “Bütün bu mükemmel ultra
radikal ve devrimci tumturaklı sözler sadece tamamen zihni sefaleti
ve toplumun günlük yaşamının cereyan ettiği koşulların mutlak
cahilliğini gizliyorlar” (15).
Lenin,
"Sol" Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı” yazısında
“Kendilerini Marksist sanan ve Marksist olmak isteyen
insanların, Marksizmin temel gerçeklerini unuttuklarını görmek
üzücüdür” diye yazıyordu. Lenin'in bu değerlendirmesinde
Troçki'nin sorunlara bakışının bir payının olmadığı
söylenemez.
Blanqui-Blankist
Komünarciler ve Troçki-Troçkistler arasında ne türden bir bağ
vardır diyorsanız o bağı Engels bize gösteriyor. F. Engels
1874'te, Blankist-Komüncülerin manifestosunu eleştirirken şunları
yazıyordu:
"...
'Biz komünistiz' diye yazıyorlar, Blankist-Komüncü göçmenler,
manifestolarında, 'çünkü biz, amacımıza ve zafer gününü
uzaklaştırmaktan ve kölelik dönemini uzatmaktan başka bir sonuç
vermeyen aradaki aşamalardan, uzlaşmalardan geçmeden ulaşmak
istiyoruz” (16).
Troçki
ve Troçkistler, “sürekli devrim” peşinde koşarken bir
taraftan komünist olduklarını, diğer taraftan da “amacımıza
ve zafer gününü uzaklaştırmaktan ve kölelik dönemini
uzatmaktan başka bir sonuç vermeyen aradaki aşamalardan,
uzlaşmalardan geçmeden ulaşmak istiyoruz” demiyorlar
mı? Aynen bunları diyorlar.
Peki
Lenin ne diyordu? Teorisi ve eylemiyle gerçek bir komünist
hareketin, partinin ve eyleminin nasıl olması gerektiğini
göstermedi mi? Bu konuda da Engels'e başvuralım:
Marksist-Leninistler
veya Bolşevikler "kendilerinin değil, tarihi
gelişmenin yarattığı bütün ara aşamaların ve bütün
uzlaşmaların ötesinde son hedefi, yani sınıfların
kaldırılmasını ve toprağın ve üretim araçlarının özel
mülkiyetine yer vermeyen bir toplumsal düzenin kurulmasını açıkça
görebildikleri için komünisttirler”(17).
Peki,
Troçki ve Troçkistler neden komünist değiller veya öylesine
“komünist”tirler? Bunun cevabını da Engels veriyor:
Troçki
ve Troçkistler ise, “aradaki
aşamaları ve uzlaşmaları yakıp kül ettikleri anda sorunun
çözümleneceği ve günün birinde 'devrim yeniden başladığı'
ve iktidar ellerine düştüğü takdirde, ki buna kesin olarak
inanmaktadırlar, 'komünizmin hemen ertesi gün kurulacağını'
hayal ettikleri için komünisttirler. Eğer bu iş hemen
yapılamıyorsa, demek ki komünist değildirler.
Kendi
sabırsızlığını teorik iddia olarak ileri sürmek ne çocukça
bir saflık!" (18).
Troçkizmin
bu “Blankist” anlayışında hiçbir değişme olmamıştır.
Günümüzde
Troçkizmi anlayabilmek için tarihsel gerçekleri bir daha
hatırlatalım:
Troçki
yaşamı boyunca Rus işçi hareketinde, komünist hareketinde, SSCB
döneminde ve uluslararası komünist harekette önce oportünist,
savrulan ve sonunda da düşman bir rol oynamıştır. Onun bu rolünü
kendi anlayışlarını aktararak yazı boyunca gösterdik.
RSDİP'sinin
Bolşevikler ve Menşevikler (komünistler ve oportünistler) olarak
ayrışmasında Troçki Menşeviklerin yanında Lenin'e karşı
mücadele etmiştir.
Troçki,
1905 Devrimine katılmıştır, ama bu devrimin yenilgisinden sonra
yoluna Menşeviklerin yanında yer alarak ve Bolşevizme karşı
mücadele ederek devam etmiştir.
O
gericilik döneminde Lenin önderliğinde Bolşevikler illegal
koşullarda, partinin varlığı için, tasfiyecilere karşı
mücadele ederken Troçki, kendi önderliğinde Bolşevikleri ve
Menşevikleri birleştirme hayali peşinde koşmuştur. Onun bu
“arabulucu” rolünü Stalin 1912'de “Birleşemez olanın
birleştirilmesi için aptalca vaaz” olarak tanımlıyordu
(19).
Sonra
“ara gruba” katılmış ve oradan Bolşeviklere karşı
mücadeleye devam etmiştir. Ama yaklaşan devrim trenini kaçırmamak
için de sonradan Bolşeviklere katılmıştır.
Doğrudur,
Troçki yeteneklerini kısa bir zaman için de olsa devrimin
hizmetine sunmuştur. Bolşevikler de kimseyi dışlamak
istemediklerinden, mücadeleye katkı sunmak isteyen herkese kapıları
açık tuttuklarından Troçki bu açık kapıdan içeri girmiş,
birikiminde dolayı önderlik görevleri almıştır. Ama bu kısa
sürmüştür. Troçki'nin önderlik görevleri üstlendiği dönemde
arkasında hep tahribat, yıkıntı, yenilgiye ramak kalma durumları
bırakmış ve Bolşevik Parti, Troçki'nin marifetlerini düzeltmek
için yeniden görevlendirme yapmak zorunda kalmıştır.
Troçki,
herhangi birisi, hele hele bir Bolşevik olamazdı! Devrimin birinci
önderi olmalıydı. Bu küçük burjuva kariyerist anlayışı kısa
zamanda Bolşevik Parti içinde Bolşevik Parti-Troçki krizine yol
açmıştır. Partiyi yıllarca uğraştırmıştır.
Troçki
hiçbir zaman Bolşevik Parti'yi içselleştirmemiştir, hiçbir
zaman Bolşevik Parti ile barışık olmamıştır; hiçbir zaman
kendini Bolşevik olarak görmemiştir.
Yazılarına
bakınız. Önderlikte sırandan birisi olma durumu, giderek tecrit
olması, onda parti önderliğine, özellikle de Stalin'e karşı
kontrolsüz bir kin ve nefretin gelişmesine yol açmıştır.
Lenin'in önderliğini sözde kabul eden Troçki, Stalin'in
önderliğini nasıl kabul edebilirdi!
“Avrupa'nın
ileri ülkelerinde” beklenen devrimler gerçekleşmeyince ve
SBKP(B), tek ülkede sosyalizmin inşasıyla karşı karşıya
kalınca Troçki, yeniden saf değiştirerek teslimiyetçilere
katılmış, “sol muhalefet”iyle veryansın etmeye
başlamıştır. “Sürekli devrim” teorisiyle SSCB'nde
sosyalizmin inşasını sabote etmeye çalışmış; SSCB, SBKP(B) ve
özellikle de Stalin'e karşı mücadelesi giderek düşmancıl
biçimler almaya başlamıştır. Lenin'in ölümünden sonra bütün
siyasi faaliyetini Stalin ve parti önderliğine karşı mücadeleye
ayırmıştır. Ve sonunda olması gereken olmuştur: 1927'de
partiden atılmış ve 1929'da da SSCB'ni terk etmek zorunda
kalmıştır. Troçki, SSCB'den resmen kovulmuştur.
Sonrasında
ise Troçki karşı devrimcilik yapmaya başlamıştır. Bu dönemdeki
bütün yazıları ve eylemi Batı burjuvazisi ve SSCB'ndeki gerici,
teslimiyetçi ne kadar unsur varsa onlarla işbirliği içinde
SSCB'ne, SBKP(B)'ye, sosyalizmin inşasına, uluslararası komünist
harekete (Komintern) ve tabii ki Stalin'e karşı mücadeledir.
Troçki iktidarı ele geçirebilmek için SSCB'nin düşmanlarıyla
işbirliği yapacak, yaklaşan II. Dünya Savaşında SSCB'nin
yenilgisini isteyecek kadar sosyalizm düşmanı olmuştur.
Tabii
burada bir soru gündeme geliyor. Mademki Troçki anlatıldığı
gibi, o halde neden Bolşevik Parti'ye alındı, neden Ekim
Devriminde ve sonrasında önderlik konumunda kaldı? Haklı bir
soru. Troçki başından beri bütün yönleriyle tamamlanmış,
olgunlaşmış bir akımı, siyasi bir çizgiyi temsil etmiyordu.
Troçki'nin
siyasi çizgisi devşirmedir; oradan bundan alınmış anlayışlardır;
bu nedenle Troçki baştan beri eklektizmin bir “ustası”ydı.
Marksizmden bahsederken dahi, görüşlerine oportünist düşünceler
damgasını vururdu. Lenin'den bahsederken de Menşevikçe düşünürdü.
Ondaki “Bolşevizmi” birazcık kaşırsanız karşınıza
Menşevizm çıkar. Ondaki Marksizm, Leninizm sadece ve sadece
söylemdeydi ve onu da işine yarıyorsa dillendirirdi; ona düşüncede
ve eylemde oportünizm yol göstermekteydi. Troçki'nin tutarsızlığı,
ilkesizliği, savrulması başka nasıl açıklanabilir? Çelişkinin
bizzat kendisi olan Troçki'nin bu özellikleri kaçınılmaz olarak
1920'li yıllarda çizgileşti. Ve Troçki, Troçkizme dönüştü.
Bu siyasi çizgi, komünist ideoloji olamazdı; Marksizm-Leninizm
olamazdı. Bu siyasi çizgi Marksizm-Leninizme karşı mücadele
sonucunda gelişmiştir. Bu nedenle Troçkizmin varoluş iksiri
Marksizm-Leninizme düşmanlıktır.
Günümüzde
Troçkist “eğilim”ler bu düşmanlık sayesinde varlıklarını
sürdürüyorlar.
Bu
durumda, Troçkizm anti-marksist bir “çete”ye dönüştükten
sonra bunlarla beraber yürünür mü yürünmez mi diye de bir sorun
kalmamış oluyor.
Troçki'nin
Stalin'e karşı mücadelesi Lenin'e karşı mücadeledir
Stalin
Ekim Devriminden önce devrimin hazırlanmasında ve yürütülmesinde,
iç savaş döneminde sorumluluk almış ve 1922-1953 arasında
SBKP(B)'in politikasını yönetmiştir. Marks,
Engels, Lenin ve Stalin başta olmak üzere bütün Marksist
teorisyenler, işçi hareketi önderleri gözden düşürülmek için
iftiralarla karşı karşıya kalmışlardır, karalanmışlardır.
Burjuvazinin her dönem koro halinde sürdürdüğü bu sefil
faaliyet en çok revizyonistler, küçük burjuva devrimcileri
tarafından desteklenmiştir. Daha doğrusu bu karalama faaliyetinde
burjuvazi revizyonistlerin, revizyonistler de burjuvazinin savlarını
kullanmıştır. Burjuvazinin amacı anlaşılır; ne de olsa sınıf
düşmanıdır ve sınıf mücadelesinde çıkarına uygun olan her
türden silahı kullanır. Ama revizyonistler, Troçkistler ne
oluyor? Bunlar da Marksizm-Leninizmden, sosyalist devrimden
bahsediyorlar ve katışıksız komünist olduklarına inanıyorlar.
Özellikle bu cepheden uluslararası komünist ve işçi hareketinin
önderlerine yapılan saldırı siyasal ahlaksızlığın,
düşkünlüğün hangi boyutlara varabileceğini göstermektedir:
Marks ve Engels önderliğinde 19. yüzyılın son çeyreğinde
yükselen Marksizm olmasaydı, o dönem ne E. Bernstein, dolayısıyla
ne de revizyonizm olurdu. Örneğin Troçkizmin, işçi hareketi
içinde bir akım olmaktan çıkarak karşı devrimci olmasının
yegâne nedeni 1922-1953 arasındaki SB'de uygulanan politika ve
ekonomidir. Bu nedenle Troçkizmin varlık nedeni SB somutunda
Marksizm-Leninizme ve onun uygulanmasına karşı olmaktır. Bugün
de öyledir; hâlâ
1922-1953 dönemindeki karşı devrimcilikle uğraşmaktadırlar.
Tabii esas sorunları da Stalin'dir.
Uluslararası
komünist hareketin dört önderinden biri olan Stalin en çok
saldırıya uğrayandır; en olmadık iftiralarla karşı karşıya
kalandır. Acaba neden? Ne yaptı? Sınıf düşmanlarına karşı
amansız mücadele sürdürdü, o zamana kadar sadece teoride var
olanı; teorik olarak tanımlanmış olanı uyguladı, pratik içinde
teoriyi geliştirdi. Yaptıklarından dolayı mahkum ediliyorsa -ki
öyledir- o zaman öncelikle mahkum edilmesi gereken Stalin değildir;
Marks'tır, Engels'tir ve Lenin'dir. Neden onlar, dünya burjuvazisi,
revizyonistler ve Troçkistler tarafından Stalin'i mahkum ettikleri
kadar mahkum edilmiyorlar? Soruları çoğaltabilirsiniz.
Stalin'i
değerlendirmenin tek yöntemi teori ve pratiğine bakmaktır. Biz de
ona bakalım.
1-Ekim
Devriminde Stalin'in rolünü; bu devrimin gerçekleşmesindeki
katkısını mı eleştiriyorsun? O zaman Stalin ile sorununuz var
demektir. Bu durumda Stalin'in burjuva diktatörlüğünün
yıkılması, zora dayanan devrim anlayışını eleştirmeniz
gerekir.
2-Kapitalizmde
eşitsiz gelişme yasasını yanlış mı buluyorsunuz, bu yasanın
kaçınılmaz bir sonucu olarak tek ülkede devrimin zaferini ve
sosyalizmin inşasını imkansız mı görüyorsunuz? O zaman Stalin
ile sorununuz var demektir. Bu durumda eşitsiz gelişme yasasından
dolayı öncelikle Lenin'i eleştirmeniz ve sonrada bu yasanın tek
ülkede devrim, tek ülkede sosyalizmin inşası bazında
uygulayıcısı olan Stalin'i eleştirmeniz gerekir.
3-Ekim
Devriminin uluslararası karaktere sahip olmadığını mı
savunuyorsunuz? Bu durumda öncelikle Lenin'i eleştirmeniz
gerekir.
4-Ekim
Devriminin dünya devriminin ilk adımı olduğuna inanmıyor
musunuz? Bu durumda, bırakalım Stalin'i ve SBKP(B)'nin anlayışını
eleştirmeyi, Ekim Devriminin çağ açan karakterini anlamamakta
ısrar eden iflah olmaz bir oportünistsiniz.
5-SB'de
sosyalizmin inşasını; ekonomide ve politikada altüst
oluşu/devrimi mi eleştiriyorsunuz?
O
zaman Stalin ile sorununuz var demektir. Bu durumda Stalin'in ve
dolayısıyla SBKP(B)'nin anlayışını altyapı ve üst yapı
üzerine anlayışlarını; sosyalizmde altyapı üst yapı
ilişkisini; üst yapının aktif rolünü; sosyalist toplumda
altyapı ve üst yapı arasındaki karşılıklı etkilenmeyi;
sosyalizmde eski ve yeni çelişkileri nasıl ele aldığını
eleştirmeniz gerekir.
6-Çarlık
rejimi altında ezilen, yok sayılan ulusların ve azınlıkların
Ekim Devriminden sonra kardeşçe, dostluk içinde, kaynaşarak bir
arada yaşamalarını mı eleştiriyorsunuz? O zaman Stalin ile
sorununuz var demektir. Bu durumda Stalin'in ve dolayısıyla
SBKP(B)'nin, SSCB'de ulusların kendi kaderini tayin hakkı
pratiğini eleştirmelisiniz.
7-Sovyet
halkının elde ettiği refahı, özgürlüğü, kültürel gelişmeyi
yok sayıyorsanız, doğru bulmuyorsanız, o zaman Stalin ile
sorununuz var demektir. Bu durumda Stalin'in ve dolayısıyla
SBKP(B)'nin bu konudaki çabalarını eleştirmeniz gerekir.
8-SB'de
sosyalist sanayileşmeyi yanlış mı buluyorsunuz? O zaman Stalin
ile sorununuz var demektir. Bu durumda Stalin'in ve dolayısıyla
SBKP(B)'nin sosyalizmde ve kapitalizmde etkide bulunan ekonomik yasa
anlayışını; sosyalizmde ve kapitalizmde temel ekonomik yasa
anlayışını; Stalin tarafından keşfedilen sosyalizmin nesnel
ekonomik yasalarını eleştirmeniz gerekir.
9-Sosyalizmde
verimlilik; tasarruf; kazancın abartılması; üretimde masrafların
düşürülmesi vb. politikalarını yanlış mı buluyorsunuz? O
zaman Stalin ile sorununuz var demektir. Bu durumda Stalin'in ve
dolayısıyla SBKP(B)'nin bu konulardaki anlayışını eleştirmeniz
gerekir.
10-SB'de
iş verimliliği anlayışını ve ücret sistemini yanlış mı
buluyorsunuz? O zaman Stalin ile sorununuz var demektir. Bu durumda
SB'de bu alanlarda Stalin önderliğinde sürdürülen mücadeleyi,
“herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre” paylaşım
ilkesinin uygulanışını eleştirmeniz gerekir.
11-SB'de
tarımda kolektifleştirmeyi yanlış mı buluyorsunuz? O zaman
Stalin ile sorununuz var demektir. Bu durumda Stalin'in ve
dolayısıyla SBKP(B)'nin tarımda kolektifleştirme ilkeleri üzerine
öğretisini ve genel anlamda kolektifleştirme üzerine
anlayışlarını eleştirmeniz gerekir.
12-SB'de
sosyalist planlama ve uygulamasını yanlış mı buluyorsunuz? O
zaman Stalin ile sorununuz var demektir. Bu durumda Stalin'in ve
dolayısıyla SBKP(B)'nin bu konudaki görüşlerini eleştirmeniz
gerekir.
13-SB'de
kadının kurtuluşu için Stalin ve SBKP(B)'nin mücadelesini yanlış
mı buluyorsunuz? O zaman Stalin ile sorununuz var demektir. Bu
durumda bu konuda Stalin'in mücadelesini ve dolayısıyla
SBKP(B)'nin mücadelesini inkâr
etmeniz gerekir.
14-Sosyalizmde
sınıf mücadelesini; her biçimde karşı devrimin bastırılmasını,
başka partilerin kurulmasına izin verilmemesini, proletarya
diktatörlüğünü yanlış mı buluyorsunuz? O zaman Stalin ile
sorununuz var demektir. Bu durumda Stalin ve SBKP(B)'yi
eleştirmekte gerçekten haklısınız! Sosyalizmde de sınıf
mücadelesinin devam edeceği öğretisi, her biçimde karşı
devrimin bastırılması, proletarya diktatörlüğü uygulaması
Stalin'in öğretisi olarak Sovyet pratiğinde şekillenmiştir.
15-SB'de
sosyalist devletin kurulmasını, gelişmesini; Sovyet hukukunun
oluşmasını ve uygulamasını; Sovyet anayasalarını ve özellikle
de “Stalinist Anayasa” diye bilinen 1936 Anayasasını yanlış
mı buluyorsunuz? O zaman Stalin ile sorununuz var demektir. Bu
durumda Stalin ve dolayısıyla SBKP(B)'nin bu konudaki
anlayışlarını eleştirmeniz gerekir.
16-
İdeolojide, sınıf mücadelesi konusunda Sovyet pratiği ile
sorununuz mu var? O zaman Stalin ile sorununuz var demektir. Bu
durumda sosyalist ideolojinin gelişmesi; kültür devrimi;
emperyalizmin, oportünizmin, Troçkizmin ideolojik saldırılarına
karşı mücadele konularında Stalin'in öğretisini ve onun
önderliğinde SBKP(B)'nin rolünü eleştirmeniz gerekir.
17-SB'de
genel anlamda bürokratizmle; özel olarak da eski ve yeni
bürokratizmle bir sorununuz mu var? O zaman Stalin ile sorununuz var
demektir. Bu durumda sosyalizmde bürokrasinin gerekliliğini;
bürokrasi konusunda Stalin'in öğretisini; “kızıl bürokratlar”a
karşı mücadele anlayışını veya genel olarak bürokratizme
karşı mücadele anlayışını; bu mücadele için kitlelerin
seferber edilmesi gerektiği anlayışını eleştirmeniz gerekir.
18-Sosyalizmde
mülkiyetin karakteri konusunda SB pratiğiyle sorununuz mu var? O
zaman Stalin ile sorununuz var demektir. Bu durumda, bu konuda
Stalin'in öğretisini; sosyalizmde mülkiyetin biçimleri üzerine
görüşünü; sosyalizmde meta üretimi, dolaşım alanı, değer
yasası konularındaki görüşlerini; aslında bir bütün olarak
“SSCB'de Sosyalizmin Ekonomik Sorunları” eserini eleştirmeniz
gerekir.
19-Sosyalizmde
komünist partisinin rolü, neden başka partilerin olmadığı
konusunda Sovyet pratiği ile sorununuz mu var? O zaman Stalin ile
sorununuz var demektir. Bu durumda Stalin'in proletaryanın sınıf
örgütünün en üst biçimi olarak parti öğretisini; parti ve
kitleler üzerine öğretisini; kitlelerin güvenini kazanma
öğretisini; partinin proletaryanın mücadele kurmayı olması
üzerine öğretisini; parti içinde küçük burjuva unsurlara karşı
mücadele öğretisini; partide eleştiri-özeleştiri üzerine
öğretisini; kadroların rolü üzerine öğretisini; partinin
yabancı unsurlardan temizlenmesi üzerine öğretisini; partide
kayırmacılığa karşı mücadelesini; parti içinde tasfiyecilerin
tasfiye edilmesi üzerine öğretisini; partide parti birliğini
muhafaza ederek muhalefete karşı mücadele öğretisini; Moskova
yargılamalarını eleştirmeniz ve reddetmeniz gerekir.
20-Sovyet
pratiği çerçevesinde proleter enternasyonalizmi, Sovyet dış
politikası, II. Dünya Savaşında SB konularında sorununuz mu var?
Bu konularda sorunu olanın sadece Stalin ile değil, SB'de
sosyalizmle sorunu var demektir.
Sorular
çoğaltılabilir; adeta sonu gelmez bir sorular zinciri
oluşturulabilir. Ama bu kadarı yeter.
Stalin
eleştirmenleri bu konularda Stalin'i, onun rolünü; öğretisini
eleştirerek Stalin'i değerlendiriyorlarsa buna diyeceğim bir şey
yok. Varılan sonuçtan bağımsız olarak yöntem doğrudur. Bu yazı
da aynı yöntemle hazırlanmıştır.
Ama
bir taraftan “SB sosyalistti, ama Stalin değildi” demek veya
bunun üzerine fikir yürütmek olsa olsa eski Sovyet
revizyonistlerinin işi olabilir (SB'nin dağılmasından sonra
onlar da Stalin'i yeniden keşfettiler). Her şey doğru, ama Stalin
yanlış olamaz. Yani SBKP(B)'nin genel politikasını doğru bulup
Stalin'i mahkum ediyorsanız, o zaman siz bir iflah olmazsınız.
Değerlendirme
kıstasınız Katyn ise; Almanya ile imzalanan saldırmazlık paktı
ise; Varşova ayaklanması (1944) ise; III. Enternasyonal'in
dağıtılması ise; İspanya iç savaşı ise; SB'de karşı
devricilere, sabotajcılara karşı acımasız mücadele veya
Moskova yargılamaları ise; başka partilere izin verilmemesi ise;
emperyalist ülkelerin uydurduğu dokümanlarla, medyada yayımladığı
“milyonların ölüm kararını veren Stalin'dir” anlayışı
ise; ölçütünüz bu ve benzeri anlayışlar ise yapılacak bir şey
yok; sizin işiniz bitmiş demektir. İnşa edilen sosyalizm tarihini
burjuvazinin, Troçkistlerin “incir çekirdeğini doldurmayan” bu
karalamalarına sığdırabiliyorsunuz demektir. O zaman yapılacak
bir şey yok; bu durumda sosyalizme inancınız yok demektir.
Böylece bu yazı dizisinin sonuna
geldik!
“DÜŞTÜYSEK
KALKARIZ, DAHA ÖLMEDİK YA!”
Kaynaklar:
1)
L. Martow/F. Dan;
“Geschichte der russischen Sozialdemokratie”,
s. 239, Dietz-Verlag, Berlin 1926.
2)
Stalin; C. 14, Türkçesi; s. 142-146.
3)
Bkz.: SBZ von A–Z, “Ein Nachschlagebuch über die sowjetische
Besatzungszone Deutschlands”, Yayımlayan: Ministerium für
gesamtdeutsche Fragen, Bonn 1963, s. 481.
4)
Manuel Keller; “Trotzkismus, Einführung in seine Grundlagen -
Fragen nach seiner Zukunft”, Reihe theorie.org, Schmetterling
Verlag, 2004, s. 25.
5)
Harry Wild; “Trotzki”, rororo, bildmonographien, 2006, s. 36 ve
86.
6)
Stalin, Bd. 9, Seite 37, VII. Erweitertes Plenum des EKKI.
7)
Stalin, Bd. 6, Seite 354, Die Oktoberrevolution und die Taktik der
russischen Kommunisten.
8)Bkz.:
P. Frank; “IV. Enternasyonal”.
9)
I. Deutscher; “Ironies
of History. Essays on Contemporary Communism”. Aktaran: Michail
Basmanow; “Das Wesen des Trotzkismus von Heute”, Verlag Progress
Moskau 1975, s. 185.
10)
Michail Basmanow; “Das Wesen des Trotzkismus von Heute”, Verlag
Progress Moskau 1975, s. 186.
11)
Michail Basmanow; “Das Wesen des Trotzkismus von Heute”, Verlag
Progress Moskau 1975, s. 187.
12)
Michail Basmanow; “Das Wesen des Trotzkismus von Heute”, Verlag
Progress Moskau 1975, s. 188.
13)
Bkz.: “Militant International Review”, No. 22, s. 28.
14)
Bkz.:http://de.wikipedia.org/wiki/Liste_trotzkistischer_Organisationen
ve http://de.wikipedia.org/wiki/Trotzkismus.
15)Marks-Engels
Toplu Eserleri; 33, s. 366.
16)
Friedrich Engels; “Internationales aus dem Volksstaat”, 1874, Nr.
73. Aktaran: Lenin; "Sol" Komünizm Bir Çocukluk
Hastalığı” -8. bölüm; “Hiç Uzlaşma Olmayacak Mı?” -
İnternet.
17)
Friedrich Engels; “Internationales aus dem Volksstaat”, 1874, Nr.
73. Aktaran: Lenin; "Sol" Komünizm Bir Çocukluk
Hastalığı” -8. bölüm; “Hiç Uzlaşma Olmayacak Mı?” -
İnternet.
18)
Friedrich Engels; Internationales aus dem Volksstaat, 1874, Nr. 73.
Aktaran: Lenin; "Sol" Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı”
-8. bölüm; “Hiç Uzlaşma Olmayacak mı?” - İnternet.
19)
Bkz.: Stalin; C. 2, s. 236.