BU DA BİR YOL DEĞİL Mİ?
İŞÇİ
SINIFINI ANLAMANIN, İLİŞKİ KURMANIN VE ÖRGÜTLEMENİN
YOL
VE YÖNTEMLERİ ÇOKTUR
Türkiye'de
tarihi misyonun devrim yapmak olan örgütlerin sayısı bayağı
çoktur. İrili-ufaklı bu örgütlerin hemen hepsinin siyasi
programı veya en azından bir program anlayışı vardır. Bu
örgütlerden, hangi türden ve kapsamda olursa olsun demokratik
devrimden başlamak gerektiğinden bahsedenlerin programları iki
aşamalıdır. Önce demokratik devrim (demokratik devrim programı)
sonra da sosyalist devrim. Doğrudan sosyalist devrimden
bahsedenlerin ise sosyalist devrim programları vardır. Programlar
içerik bakımından birbirine çok benzer. Bu doğaldır. En
fazlasıyla öncelikle hangi sınıfa hitap edildiği konusunda
ayrılık vardır. Örneğin “yarı-feodal üretim ilişkileri”ni
(“yarı-feodal üretim tarzını” yıkmak isteyenler kaçınılmaz
olarak feodal sınıfa bağımlı köylülüğü öncelikle
örgütlemek ve “ulusal kapitalizmi” geliştirdikten sonra işçi
sınıfıyla sosyalizme geçmek isterler. Diğerlerinde ise öncelik
işçi sınıfını örgütlemektir. Hitap edilen sınıf
belirlendikten sonra toplumun diğer sınıf ve sosyal tabakaları
ile nasıl bir ittifak kurulacağı ikincil -önemsiz değil- bir
sorun olur.
Burada
bir sorun yok. Esas sorun, hitap edilen, örgütlenmek istenen
sınıfla onu örgütlemek isteyen öznel güç (devrimci ve komünist
örgütler) arasındaki bağdadır, ilişkidedir. Bu ilişkinin
kurulmaması için siyasi öznenin sınıfa giden yolu üzerinde
gerçekten de sayısı engel vardır. Birinci ve esas engel
burjuvazidir. Burjuvazi devlet mekanizmasıyla; polisiyle,
mahkemeleriyle, zindanlarıyla, 24 saat çalışan yazılı, görsel,
dijital yayınlarıyla, “fıtrat” hikayesinde olduğu gibi
hurafeleriyle, kendine yedeklediği sendikalarıyla ve daha birçok
araçlarıyla karşımızdadır. Bunun yanı sıra sermaye de boş
durmaz; o da kendi tedbirleriyle siyasi öznenin, çalıştırdığı,
sömürdüğü işçilerle ilişki kurmasının önünde aşılması
güç bir engel oluşturur. Bu da yetmez; siyasi öznenin bizzat
kendisi, hitap ettiği sınıfa giden yolda kendi kendine engel olur.
En tehlikelisi, en kötüsü de budur. Neden? İster devlet biçiminde
isterse de sermaye (işletme) biçiminde olsun; isterse de her
ikisinin ortaklığı (genel geçerli olan da budur) biçiminde
olsun, bunlar sınıf düşmanıdır. Siyasi öznenin sınıfa
ulaşmaması, onunla örgütsel kucaklaşmaması için her şeyi
yapacaktır. Bunu biliyoruz. Ama siyasi özne olarak biz ne
yapıyoruz?
Gördüğüm
kadarıyla kendimizle sınıf arasına aşılmaz dağlar koyuyoruz;
biz koymuyorsak da bizim gibi düşünüyor sandıklarımız koyuyor.
Bu aşılmaz dağlar nasıl şekilleniyor? İdeolojik olarak, teorik
olarak ve pratik olarak şekilleniyor.
İşçi
sınıfının ideolojisinden; dünya görüşünden sapmalar
olabilir. Nihayetinde sınıflı toplumda yaşıyoruz ve burjuvazi de
siyasal özneyi ideolojik olarak etkileme konusunda hiç boş
durmuyor. Siyasal özne olarak işçi sınıfının dünya görüşünü;
Marksizm-Leninizmi iyi veya doğru kavramadığımız için bu
alandaki her “yenilik” çekici oluyor. Öyle ki, zaten sınıfı
örgütleyemedik, bir de bu yolu deneyelim türünden düşüncelerle
beynimizde fırtınalar esiyor. Bir de bakıyorsunuz -tarihin
derinliklerine dalmaya gerek yok- A. Negri diye birisi, sosyal
emperyalist Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla doğan
uluslararası alandaki o dumanlı ortamda ortaya” bir “çokluk”
atıyor.
Sanki
kurtarıcı. İtalyan A. Negri ve Amerikan M. Hardt adında iki küçük
burjuva teorisyen dünya Marksist-Leninistlerinin gözünün içine
baka baka 2000 yılında yayınladıkları “İmparator” kitabıyla
adeta (ne
adetası),
düpedüz Leninist emperyalizm analizine meydan okuyorlar ve bu
analizin, dolayısıyla Lenin'in “Kapitalizmin En Yüksek Aşaması
Emperyalizm” eserinin zamanı geçmiştir tespitiyle ideolojimizin
bir tarafına; en güncel olan yanına saldırıya geçiyorlar.
Böylece, Post-Markistlerin
“zafer” kutlaması bir yana, uluslararası alanda
Marksist-Leninistler arasında
da ideolojiye yan bakmaya başlayıp da bunu bir türlü açığa
vurma fırsatı bulamayanlar için de gün doğmuş oluyor.
Bu iki küçük burjuva teorisyen kurguladıkları “emperyalizm
ötesi aşama”da -yani “İmparatorluk”ta dünyayı ikiye
bölüyorlar; bir tarafta “tekçi” hakim, her şeye muktedir
uluslararası mali sermaye, diğer tarafta da onun hükmettiği
geriye kalan dünya; yani bir avuç bile olmayan azınlığın
karşısında ezici çoğunluğu oluşturan “çokluk”.
Ve
yine gözümüzün önünde en azından 1970'lerden bu yana
bilinen birisi olmasına rağmen Negri'nin “İmparatorluk” ve
“çokluk” teorisi, derin ideolojik anlamı olan bu teori, bu
post-marksist anlayış, yolunu şaşırmışların kurtuluşu
oluyor. Sınıfla zaten ilişkinin olmadığı bir ortamda Negri'nin
“çokluk”unu sınıf yapmak, örgütlemek ve devrim yapmak işi
devrimcilere veya kendine Marksist-Leninist diyenlere kalıyor.
Negri'nin, “çokluk”unu örgütlemek ve devrim yapmak diye bir
derdi yok. O, bu derdi kendine Marksist-Leninist diyen avanak küçük
burjuvaziye devretti. Şimdi ne oldu? Negri unutuldu, ama “çokluk”u
yaşıyor. Nerede yaşıyor ve kimler yaşatıyor? Post-marksist
akımlarda pek yaşamıyor. Onlar Marksizm-Leninizmi,
Marksizm-Leninizm olmaktan çıkartmak için başka alanlarda kulaç
atıyorlar. Peki, kimler yaşatıyor? İşçi sınıfından umudunu
kesenler; toplumsal tabakaları işçi sınıfıyla aynılaştıranlar
ve hepsinin toplamından bir sınıf icat edenler. Onlar
yaşatıyorlar. Bu sadece bir örnektir.
Tabii
ki, işçi sınıfını “çokluk” yapmanın başkaca da yol ve
yöntemleri vardır. Ama bir de işçi sınıfını yok edenler var.
Bu da çok dehşetli bir “Marksist” düşüncedir. Bu düşünce
hiç de yeni olmamasına rağmen, işçi sınıfını ortadan
kaldırmanın ve sermaye karşısında toplumu aynı sınıflaştırmanın
en rezil yöntemidir. Efsunlu bir yöntemdir, dikkatli olmak
gerekir! R. Kurz diye bir Alman “filozofu” -rahmetli eski bir
Maucuydu- 1990'lı yıllarda kapitalizmin sonunu getirdi ve
makinelere artı değer ürettirmeye başladı! Yani düşünsenize,
teknoloji o kadar gelişmiş ki, artık her şeyi düğmeye bir
basmakla makinelere ürettiriyorsunuz; makine artı değer üretiyor
falan. Bu durumda -işçi sınıfını düşünürsek- karşımıza
iki engel çıkıyor: Her şeyi makineler ürettiğine ve artı
değeri de ürettiğine göre işçi sınıfının işgücünün
sermaye tarafından sömürülmesi, artı değerin yegane kaynağı
olması bakımından hiçbir işlevi kalmıyor; sınıf birden bire
yok oluyor. Kurz'un bu dehşetli teorisinin ideolojik arka planı
sizi mest ediyor, efsunlanıyorsunuz. Ne de olsa bir anda sınıf da,
onu var eden kapitalizm de yok oluyor. Düşünmeyi birazcık
derinleştirirseniz siyasi özne olarak varlık nedeninizin ortadan
kalktığını görürsünüz; Kurz Efendi, bir çırpıda
kapitalizmi ve işçi sınıfını ortadan kaldırdığına göre
sizin de o sistemi yıkmak ve sosyalizmi kurmak ve bunun için de
işçi sınıfını örgütlemek diye bir derdiniz kalmamış
olacaktır.
Bu
durumda sınıfı örgütlemek diye bir pratiğe de gerek kalmaz;
işçi sınıfına ulaşmak, ona düşünce aktarmak, transmisyon
kayışı olmak, onun için gazete, dergi çıkartmak ve ona
ulaştırmak diye pratiklere hiç gerek kalmaz.
Kurz
Efendi, sadece kapitalizm ve işçi sınıfını ortadan kaldırmış
olmuyor, aynı zamanda ideolojisi, teorisi ve pratiği (örgütlenmesi)
ile siyasi özneyi de ortadan kaldırıyor. Ama buna rağmen ben
varım diyorsanız, Marksist-Leninist olmanız için bir neden
kalmadığından dolayı ve dünya görüşünüz Marksizm-Leninizm
de “bir zamanların dünya görüşüne”, “dinozor bir dünya
görüşüne” dönüşerek hatıralarınızda kalır ve geriye
sizden en fazlasıyla parayı reddeden, ayni mübadeleyi
sistemleştirmeye çalışan bir Ludist, küçük burjuva radikali
kalır. Küçümsemeyin, bunların sayısı (grup olarak) bayağı
çoktur. Şimdi günü geçti, ama bir zamanların dünya ve Avrupa
sosyal forumlarında belirleyici güç bunlardı.
Sınıfa
yabancı düşünce elbette sadece bu akımlardan ibaret değildir.
Uzatabilirsiniz. Ama sonuç değişmeyecektir; her akım bir biçimde
Marksizm-Leninizme saldırmakla; onun başkalaştırmakla, içini
boşaltmakla meşguldür. Ama bence, hala inanıyorum ki,
Marksizm-Leninizm güçlüdür; “her şeye muktedirdir”, çünkü
o doğrudur. Her ne kadar “kirli”, bakımsız, 100-150 sene
öncesinde olduğu gibi “cahil” olmasa da, her ne kadar arabası,
evi olsa da hala işçi sınıfı var; üretiyor, sömürülüyor,
baskı altında tutuluyor vs. Hala inanıyorum ki, kapitalizm var
olduğu müddetçe bu sınıf olmaksızın yaşam da olamaz. Bu sınıf
ve onun dünya görüşü olan Marksizm-Leninizm olmasaydı, Negri
ve Kurz gibileri de olmazdı.
Yapılması
gereken, bu sınıf ile, tarihi misyonunu yerine getirmesi için
ilişkiyi ciddiye almaktır. Onu ciddiye almak için öncelikle
yapılması gereken onu tanımaktır. Her bakımdan tanımaktır.
Tanımak kavramından ne anlıyorsunuz, bunu bilemem, ama tanımak
çok yönlüdür ve tanıyamazsanız o sınıfla bağ da
kuramazsınız. Ve örgütlemek istediğiniz sınıf, yığın yığın
AKP'nin, başkaca burjuva faşist partilerin oy “küpü” olmaya
devam eder.
İşçi
sınıfını tanımak sıradan bir iş olarak görülmemelidir. Bu
işin ne denli önemli olduğunu Marks'tan, hani o “dinozor”
Marks var ya, işte ondan öğreniyoruz. Ama bu sınıf nasıl
örgütlenir meselesin de Lenin'den öğreniyoruz. Ve bu sınıfın
iktidarı nasıl kurulur, sosyalizm nasıl inşa edilir meselesini de
Stalin'den öğreniyoruz. Lenin ve Stalin'den öğrendiklerimizi
başka bir zaman ele alabiliriz. Bu makalede Marks'ın işçi
sınıfını örgütlemek için onu tanımanın ne denli önemli
olduğunu gösteren bir anlayışını, “İşçi Anket”ni buraya
aktarmak istiyorum.. Tamam eskidir, 1880'den kalmadır, yani 137 sene
öncesinden kalma “dinozor” bir ankettir, ama ne gariptir ki,
sanki dün yazılmış, bizim için yazılmış gibi günceldir.
Sadece günümüz koşullarına uygulamak yeterlidir.
İşte
o anket:
I
1-
Mesleğiniz ne? Hangi işte çalışıyorsunuz?
2-
Çalıştığınız işyeri bir özel kapitaliste mi, yoksa, bir
anonim ortaklığa mı ait? Özel kapitalistin veya ortaklık
yöneticisinin adlarını veriniz.
3-
Çalışanların sayısını bildiriniz.
4-
Çalışanların yaşlarını, erkek mi kadın mı olduklarını
belirtiniz.
5-
İşyerinizde en küçük kaç yaşında çocuklar (erkek veya kız)
çalıştırılmaktadır?
6-
Vasıfsız işçi olmayan gözetmenlerin ve diğer ücretlilerin
sayısını bildiriniz.
7-
Çırak çalıştırılıyor mu? Kaç kişiler?
8-
Genellikle ve düzenli çalışan işçiler dışında belli
dönemlerde istihdam edilen başka işçi var mı?
9-
İşvereninizin işletmesi sadece veya da öncelikle yerel
müşteriler, genel iç pazar veya ihracat için mi çalışıyor?
10-
İşyeri şehirde mi, kırsal alanda mı bulunuyor?
11-
İşyeriniz kırsal alanda faaliyet sürdürüyorsa: Buradaki
çalışmanız esas geçim kaynağınızı mı oluşturuyor yoksa
bunu tarımdaki çalışmanıza ek olarak veya onunla birlikte mi
yapıyorsunuz?
12-
İşiniz tamamen veya esasen elle mi yoksa makine ile mi yapılıyor?
13-
Çalıştığınız sanayideki iş bölümü üzerine bilgi veriniz.
14-
Buhar, işletme gücü olarak kullanılıyor mu?
15-
Çalıştığınız sanayinin çeşitli dallarına hizmet eden
çalışma mekanlarının sayısını belirtiniz. İş sürecinin
çalıştığınız kısmını sadece teknik bakımdan değil, aynı
zamanda, gerektirdiği kol ve sinir gerginliği ve işçilerin
sağlığı üzerindeki genel etkileri bakımından anlatınız.
16-
İş yerinizdeki sağlık şartlarını, işçi başına düşen
alanın büyüklüğü, havalandırma durumu, duvarların badanası,
helalar, genel temizlik, makinelerin gürültüsü, metal tozu,
rutubet, vs. bakımından anlatınız.
17-
İş yerindeki sağlık koşulları belediye veya hükümet
tarafından denetleniyor mu?
18-
Çalıştığınız işte, işçiler arasında özel hastalıklar
neden olan herhangi özel zararlı etkiler var mı?
19-
İş yeriniz makinelerle hınca hınç dolu mu?
20-
İşletme gücü, iletim sistemleri ve çalışan makineler kazalara
karşı yeterli korumalı mıdır?
21-
Kendi tecrübenizden hareketle işçilerin yaralanmasına veya da
ölümüne denen olan kazalar hakkında bilgi veriniz.
22-
Madende çalışıyorsanız, işvereninizin, yeterli havalandırmayı
sağlamak ve patlamaları ve diğer tehlikeli kazaları önlemek için
aldığı önleyici tedbirler hakkında bilgi veriniz.
23-
Bir kimya işinde, bir fabrikada, madeni eşya sanayisinde ve
özellikle tehlikeli olan herhangi bir işte çalışıyorsanız
işvereninizce alınmış bulunan güvenlik tedbirleri hakkında
bilgi veriniz.
24-
İşleriniz nasıl aydınlatılır? Gaz ile mi, petrol ile mi vs.?
25-
Yangın halinde iş binası içinde ve dışında yeterli çıkış
kapısı var mı?
26-
Kazalarda işveren, işçiye veya ailesine tazminat ödemeye yasal
olarak zorunlu mu?
27-
Değil ise, kendisini zengin etmek için çalışırken kazaya
uğramış kimselere bir biçimde tazminat veriyor mu?
28-
İşyerinizde bir sağlık servisi var mı?
29-
Evinizde çalışıyorsanız, çalışma yerinin durumunu anlatınız;
sadece el aletleri mi kullanırsınız, yoksa, ufak çapta makineler
de kullanır mısınız? Eşiniz, ve çocuklarınız veya başka
yardımcılar, yetişkin veya çocuklar (kadın veya erkek) size
yardım eder mi? Özel Tek tek müşteriler için mi yoksa bir
girişimci için mi çalışıyorsunuz? Girişimci olduğunda
doğrudan doğruya mı iş görürsünüz, yoksa bir aracı var mı?
II
1-
Günde kaç saat, haftada kaç gün çalışıyorsunuz?
2-
Yıl içindeki kaç tatil gününüz var?
3-
İş günü içinde verilen aralar ne kadar?
4-
Yemekler için belli düzenli aralar tespit edildi mi yoksa yemekler
düzensiz mi alınıyor?
5-
Yemek yeme süresinde çalışmaya devam ediliyor mu?
6-
İş yerinizde buhar enerjisi kullanılıyorsa, istim ne zaman
verilir, ne zaman kesilir?
7-
Gece çalışması var mı?
8-
Çocuklar ve 16 yaşından küçük gençler kaç saat çalışıyorlar?
9-
İş saatleri içinde, çocuklarla gençlerin yer değiştirdiği
vardiyalar var mı?
10-
Çocukların çalıştırılması üzerine yasal
belirlemelerin -şayet böyle bir şey varsa- korunmasını
hükümet teminat altına alıyor mu ve bunlar işverenler tarafından
dikkatlice uygulanıyor mu?
11-
İş kolunuzda çalışan çocuklar ve gençler için okullar var
mı? Varsa okul saatleri kaçtan kaça? Bu okullarda ne öğretilir?
12-
Şayet geceli gündüzlü çalışılıyorsa vardiya değişimi
nasıl ayarlanıyor?
13-
İş hacminin özellikle hızla arttığı dönemlerde, normal iş
saatlerine ne kadar ek iş saati ilave edilir?
14-
Makineler, özel olarak bu iş için istihdam edilmiş işçiler
tarafından mı temizlenir, yoksa, iş günü içinde, bu makinelerde
çalışan işçiler tarafından ücretsiz olarak mı temizlenir?
15-
İşbaşında ve yemek molalarından sonra işçilerin tam zamanında
işbaşı yapmalarını sağlamak için hangi belirlemeler ve cezalar
vardır?
16-
İşe gidiş ve dönüşte ne kadar zaman harcarsınız?
III
1-
İşvereninizle aranızda ne çeşit bir sözleşme var? Gündelikçi
misiniz haftalıkçı mısınız, aylıkçı mısınız, vs.?
2-
İşveren tarafından veya tarafınızdan işten çıkış bildirimi
için ne kadar süre konulmuştur?
3-
İşveren suçlu taraf ise sözleşmenin ihlali ne türden cezalar
öngörmektedir?
4-
Suçlu taraf işçi ise onu hangi cezalar beklemektedir?
5-
Şayet çıraklar çalıştırılıyorsa, sözleşme koşularını
belirtiniz.
6-
Sürekli mi yoksa aralıklarla mı çalışıyorsunuz?
7-
Sektörünüzde çalışma mevsimlik midir, yoksa normal zamanlarda,
bütün yıla aşağı yukarı aynı yoğunlukta mı dağılır?
İşiniz belli bir sezona bağlıysa, geriye kalan zamanda nasıl
yaşıyorsunuz?
8-
Size parça başına mı ödeme yapılır, zaman hesabıyla mı?
9-
Zaman hesabıyla ödeme yapılmaktaysa, çalıştığınız saat
başına mı, gün başına mı para alırsınız?
10-
Fazla mesai durumunda özel bir ödeme yapılır mı
-yapılırsa nasıl bir ödeme yapılır?
11-
Parça başına ödeme yapılıyorsa, ücretin nasıl tespit edildiği
hakkında bilgi veriniz. Emeğin niceliğe veya ağırlığa göre
hesap edildiği bir sanayi dalında (örneğin kömür ocaklarında
olduğu gibi) çalışıyorsanız, kazancınızın bir kısmını
gasp etmek için işverenin veya temsilcilerinin dolandırıcılığa
baş vurum vurmadıkları üzerine bilgi veriniz.
12-
Şayet parça başına ücret alıyorsanız; ücretinizden hileyle
kesinti yapmak için ürünün kalitesi bahane ediliyor mu?
13-
İster parça başına, ister zaman hesabı ödeme yapılıyor olsun,
size ne vakit ödeme yapılır? Başka bir ifadeyle; yaptığınız
iş karşılığında işverenin size ücretinizi vermesi için ne
kadar beklemek zorundasınız? Ücretiniz hafta sonu mu, ay sonu mu
vs. ödenir?
14-
Ücretinizin ödenmesindeki böylesi gecikmelerden dolayı sık sık
tefeciye gitmek, orada yüksek faizler ödemek ve üstelik
ihtiyacınız olduğu bir nesneden mahrum olmak zorunda kaldınız
mı? Veya da dükkan sahiplerine borçlandınız mı ve borçlu
olarak onun kurbanı oldunuz mu?
15-
Ücretler doğrudan doğruya işveren tarafından mı, yoksa aracı
ustalar vs. eliyle mi ödeniyor?
16-
Ücretler aracı ustalar veya başka aracılar eliyle ödenmekteyse,
sözleşmenizin şartları nelerdir?
17-
Nakit olarak, gündelik veya haftalık ücretiniz ne kadar?
18-
Sizinle aynı işyerinde çalışan kadınlar ve çocukların
ücretleri ne kadar?
19-
Geçen ayda işyerinizdeki en yüksek ve en düşük gündelik ücret
ne kadardı?
20-
Geçen ayda işyerinizdeki en yüksek ve en düşük parça başı
ücret ne kadardı?
21-
Bu zaman zarfı içinde gerçek geliriniz ne kadardı ve eğer
aileniz varsa, eşinizin ve çocuklarınızın geliri ne kadardı?
22-
Ücretler tamamen nakit olarak mı ödenir, yoksa, başka bir şekilde
mi?
23-
Oturduğunuz yeri işverenden kiralamışsanız, kira şartları
nedir ? Kirayı ücretinizden mi kesiyor ?
24-
Aşağıdaki gerekli şeylerin fiyatlarını belirtiniz:
a)
Kira ve kira koşulları; oda sayısı, oturanların sayısı; onarım
ve sigorta; mobilyaların satın alımı ve bakımı; uyuma yeri;
ısınma; aydınlatma; su vs. .
b)
Gıda maddeleri; ekmek, et, sebze (patates vs.), süt ürünleri,
yumurta, balık; tereyağı, sıvı yağ, katı yağ, şeker, tuz,
baharat, kahve, meyve suyu, bira, elma suyu (şarabı, çn.), şarap
vs., tütün.
c)
Giyim (anne baba ve çocuklar); çamaşır; vücut bakımı, banyo,
sabun.
d)
Posta, borçlar ve tefeci faizleri, çocukların okul veya çıraklık
masrafları, eğitim masrafı, gazete ve kitap alımı gibi çeşitli
masraflar; üyelik aidatları, yardım derneklerine veya grevlere,
kooperatiflere ve işçi haklarını koruyan örgütlere katkılar.
e)
Şayet varsa, işinizin neden olduğu masraflar.
f)
Vergiler.
25-
Kendinizin ve varsa ailenizin haftalık ve yıllık gelir ve gider
bütçesini çıkarmaya çalışın.
26-Kendi
tecrübenizden hareketle yiyecek ve konut gibi hayati ihtiyaçların
fiyatında ücretlerdekinden daha yüksek bir artış olduğunu
tespit ettiniz mi?
27-
Hatırlayabildiğiniz kadarıyla ücret dalgalanmaları üzerine
bilgi veriniz.
28-
İktisadi durgunluk ve ekonomik kriz dönemlerinde yapılan ücret
indirimleri üzerine bilgi veriniz.
29-
Refah diye adlandırılan dönemlerde ücretlerin artışı üzerine
bilgi veriniz.
30-
Güncelliğin değişimlerinden ve kısmi ve genel krizlerden dolayı
işe ara vermeler (işsizlik, çn.) üzerine bilgi veriniz.
31-
Ürettiğiniz metaların veya sunduğunuz hizmetlerin fiyatındaki
değişmeler üzerine bilgi veriniz ve aynı zamanda ücretinizin de
değişip değişmediği veya eskisi gibi kaldığı üzerine
kıyaslama yaparak bilgi veriniz.
32-
Makine kullanımından veya başka iyileştirmelerden dolayı
işçilerin işten çıkarılmasıyla ilgili olarak bildiğiniz bir
durumu anlatınız.
33-
Makinelerin gelişmesi ve iş verimliliğinin artmasıyla, çalışmanın
yoğunluğu ve süresi artmış mıdır, azalmış mıdır?
34-
Üretimin artması sonucu ücretlerin arttığı bir durum biliyor
musunuz?
35-
Hiç, elli yaşında emekli olup da, kendi ücretli çalışmasından
edindikleriyle geçinen vasıfsız işçiler biliyor musunuz?
36-
Sağlık durumu normal bir işçi, sektörünüzde kaç yıl
çalışmaya devam edebilir?
IV
1-
İş kolunuzda sendikalar var mı ve bunlar nasıl yönetilirler?
2-
Kendi tecrübelerinize göre (şimdiye kadar) kaç grev gerçekleşti
?
3-
Bu grevler ne kadar sürdü?
4-
Bunlar kısmi grevler miydi, genel grevler miydi?
5-Grevlerin
amacı ücret artışı mıydı, yoksa, bir ücret indirimine karşı
koymak için mi düzenlenmişti? Yoksa, çalışma gününün
uzunluğu ile mi ilgiliydi, yahut da, başka nedenlerden dolayı
mıydı?
6-
Bu grevler sonucunda neler elde edildi?
7-
İş kolunuz başka iş kolunda çalışan işçilerin grevlerini
desteklemiş midir?
8-
İşçileri üzerinde hakimiyet kurmak için işvereninizin, ihlal
edilmeleri durumunda kabul edilen belirlemelerini ve cezalarını
belirtiniz?
9-
İşverenlerin, ücret indirimleri yapmak, çalışma saatlerini
arttırmak veya grevleri önlemek yahut da, genel olarak,
istediklerini elde etmek amacıyla birlikleri var mı?
10-
Hükümetin, silahlı gücü kötüye kullandığı durumları ve bu
gücü işçilerine karşı kullansın diye işverenin tasarrufuna
bıraktığı durumlar biliyor musunuz?
11-
Aynı hükümetin, işverenler saldırdığında ve yasal olmayan
birlikler oluşturduklarında işçilerin çıkarına müdahale
ettiğin, hiç yaşadınız mı?
12-
Aynı hükümet, işverenlere karşı, mevcut iş kanunlarını
(şayet varsa) uyguluyor mu? Müfettişleri görevlerini vicdani
olarak yapıyorlar mı?
13-
İş yerinizde veya iş kolunuzda, kaza, hastalık, ölüm, geçici
iş göremezlik, yaşlılık halleri, vesair haller için yardım
dernekleri var mı?
14-
Bu derneklere üyelik gönüllü mü, mecburi mi? Örgüt fonları
yalnızca işçiler tarafından mı kontrol edilir?
15-
Aidatlar mecburi ve işverenlerin kontrolü altında ise, ücretlerden
mi kesilir? Bu aidatlar için faiz ödüyor mu? İşten çıktığı
veya çıkarıldığı zaman işçiye geri verilir mi?
16-
İş kolunuzda işçi kooperatifleri var mı? Nasıl yönetilirler?
Buralarda aynen kapitalistlerin yanında çalışıldığı gibi
başka işçiler de çalışırlar mı?
17-
İş kolunuzda, işçilerin ücretlerinin bir kısmının ücret adı
altında diğer kısmının da işvereninizin karına sözde
ortaklık adı altında verildiği işletmeler var mı? Bu işçilerin
toplam gelirlerini sözde kar ortaklığının olmadığı diğer
işçilerin toplam gelirleriyle karşılaştırınız. Bu koşullarda
çalışan işçilerin yükümlülükleri üzerine bilgi veriniz.
Grevlere katılabilirler mi veya sadece işvereninin itaatkar
“hizmetçisi” mi olabilirler vs.
18-
İş kolunuzda çalışan kadın ve erkek işçilerin genel bedeni,
zihni ve ahlaki durumları
nedir?
*
Karl
Marks, işçi sınıfının dünya görüşünü oluşturan teorik
çalışmalarının yanı sıra, bu mücadelesinden kopuk olmayan
sınıfın durumunu; yaşam ve çalıma koşullarını tespit etmek
için de çaba harcamıştır. Anket hazırlama talebi Fransız
sosyalistlerinden geldiği için bu işçi anketi doğal olarak
öncelikle Fransa koşulların göz önünde tutmaktadır.
Soruların
mantığı şunu göstermektedir: İşçi sınıfını, hangi
koşullarda bulunduğu; çalıştığı ve yaşadığı üzerine
aydınlatmak ve aydınlatma üzerinden bilinçlendirmek.
Anket
diğer taraftan şunu da göstermektedir: Bütün sorular, Marks'ın
soruna taraflı yaklaştığını; bir sınıfın -bu durumda işçi
sınıfının- sorunlarını dile getirdiğini ve bu anlamda
çalışma/iş dünyasına tarafsız yaklaşılamayacağını
göstermiştir.
Diğer
bir nokta da şu: Bu soruları tespit ederken Marks'ın beklentisi,
sorulan işçilerin bütün sorulara cevap vermesinden ziyade
işçileri sorular üzerinden kendi konumuna, durumuna eleştirel
yaklaşımını sağlayabilmektir; Marks bu sorularla işçilerin
kendi sınıfsal durumları üzerine eleştirel düşünmelerinin bir
yolunu gösteriyordu.
Bu
anketin başka bir özelliği/önemi de şu: Marks, işçilerin
sosyal ve ekonomik durumları üzerine analiz etmek için veri
toplamayı başka kurumlar üzerinden yapmamış, doğrudan işçilere
hitap etmiştir; ankete işçiler doğrudan katılmıştır. Oysa o
zaman genel geçerli olan, ankette hedef kitle hakkında birtakım
kurumların vereceği bilgilerden hareket ediliyordu. Bugün de aynı
burjuva yöntem belki biraz modifize edilerek hala geçerlidir. Hedef
kitlenin doğrudan cevap vermediği, doğrudan katılmadığı
anketlerin sonuçları çarpıtmaya açıktır. İşçiler hakkında
kapitalistin, fabrika direktörünün, sermaye yanlısı sendikanın
vereceği cevapla, sorulara bizzat işçilerin verecekleri cevap
arasında herhalde fark vardır.
Hedef
kitlenin istenilen açıdan durumunu analiz etmek için kullanılan
anket yönteminin oluşmasında Marks'ın payı küçümsenmemelidir.
Nihayetinde bu, işçi sınıfının her bakımdan/açıdan durumunu
tespit edebilmek için geliştirmiştir.
Anket
sorunu; işçi sınıfının durumunu istatistik verilerle tespit
etme sorunu 1864'te kurulan I. Enternasyonal'de ele alınmış ve
tartışılmıştır. 1880'de “La
Revue Socialiste” dergisinin yayımcısı Benoit Malon Marks'tan
Fransız proletaryasının durumunu tespit etmeye hizmet edecek bir
anket hazırlamasını istemişti. Fransa'da sınıf mücadelesini
yakından tanıyan Marks, ütopyacılığın yaygın olduğunu,
tumturaklı kavramlarla bir yere varılamayacağını gördüğü
için Fransa'da sınıf mücadelesinin gerçek zemin üzerinde
yükselebilmesine katkıda bulunmak amacıyla
bu soruları hazırlamıştır. Dört bölüm ve 100 sorudan oluşan
bu anket, Fransa'nın bütün işçi derneklerine, bütün sosyalist
ve demokratik guruplara, gazetelere ve tekil kişilere gönderilmesi
için 25 bin adet basılmıştır. Marks ve Engels'in toplu
eserlerinde yer alan (Cilt 19, s. 230-237) anket, 1960-1970'li
yıllarda İtalyan'da operaistler (işçiciler) (”Quaderni Rossi”
ve “Quaderni del Territorio” dergileri) tarafından
fabrikalarda ve semtlerde farklılık gösteren sömürü ve
hakimiyet biçimlerini analiz etmek için araç olarak
değerlendirilmiştir.
Bu
soruların bazıları bugün için anlamsız olabilir. Önemli olan
soruların mantığından hareket ederek güncelliği ifade eden
sorular formüle edebilmektir.
Anket
sorularını tespit etmek başlı başına bilimsel bir çalışmayı
gerekli kılar. Çünkü sorulan sorular, yanlış tespit edilmişe
bizi yanlış sonuçlara götürür. Anketle neyin amaçlandığı
önceden bilinmeli ve ona göre sorular tespit edilmelidir.
Anket
çalışması aynı zamanda toplumsal, ekonomik, üretim ilişkileri
bakımından, fabrikaların ülke çapında dağılımı ve buna
bağlı olarak işçi sınıfının da dağılımı; bu anlamdan
“demokratik sistem” içinde nasıl örgütlenmeleri gerektiği
konusunda bir “fizibilite” çalışmasıdır. Bu çalışmayı
bir kente, bir semte uygulayabileceğimiz gibi bir fabrikaya da
uygulayabiliriz.
Anket
çalışmasını kırsal alanda da uygulamak gerekir. En azından
Türkiye’nin hala yarı-feodal olduğunu, yarı-feodal ilişkilerin
önemli olduğunu veya da Türkiye’de “yarı-feodal üretim
ilişkilerinin” hakim olduğunu ve bundan dolayı de toprak sorunu
temelinde bir demokratik devrimin gerçekleştirilmesi gerektiğini
savunanlar ve bu amaç için de öncelikle köylüleri örgütleyenler
açısından Marks’ın bu “işçi anketi” “köylü anketi”ne
dönüştürülmeye oldukça uygundur. Bu konuda şöyle düşünmek
gerekir: Her bir siyasi özneye göre hitap edilen ayrı ayrı
sınıflar yoktur. Nihayetinde siyasi öznelerin hemen hemen hepsi
öncelikle işçi sınıfını bir biçimde örgütlemek
istemektedir. Bunu ya fabrikada ya da semtte yapacaktır. Sorularını
da ona göre hazırlayabilir. Doğrudan köylülüğe hitap edenler
de var. Onlar da, sosyo-ekonomik yapının “yarı-feodal”
olduğuna inandıkları ve kırsal alanda feodal beylerin karşısında
serfleri (bağımlı köylüleri) örgütlemek istedikleri için bu
ilişkiyi ele alarak bağımlı köylülerin ufkuna açacak, yaşam
koşularını sorgulamalarına yardımcı olabilecek sorular tespit
edebilirler. Örneğin “haftada kaç gün beyin tarlasında ve kaç
gün kendin için çalışıyorsun; çalışmayın karşılığı
para olarak mı yoksa ayni olarak mı ödeniyor; hangi türden ulaşım
araçları kullanıyorsun; örneğin Hakkari'den Diyarbakır'a at,
eşek, katır sırtında mı gidiyorsun, yoksa şehirler arası
otobüsleri mi kullanıyorsun veya özel araban var mı? Van'dan
İstanbul'a at, eşek, katır sırtında gidersen kaç güne
ihtiyacın var veya uçakla gidersen kaç saate ihtiyacın var?
Örneğin haberleşmek için hangi araçları kullanıyorsun; mektup,
telgraf mobil telefon? Köyde, dünyada olup bitenleri ağanın
odasında ağadan mı öğreniyorsun, yoksa radyodan mı,
televizyondan mı öğreniyorsun? Köylüler arasında bu anketle
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kaç feodal bey olduğunu, bunların
kaç bağımlı köylü çalıştırdıklarını ve feodal beyler
arasında çalıştırdıkları bağımlı köylü sayısına göre
bir ayrım yapma ve feodal beyleri büyük, orta ve küçük
kategorilerinde toplama olanağına sahip oluruz. Kırsal alanda
ittifak sorununda bu ayrıştırma önemli olabilir. Bu türden
sorular uzatılabilir. Böylece Marks’ın “işçi anketi”,
“işçi-köylü anketi”ne dönüştürülmüş olur.
Burjuvazinin
çok yönlü “anketleri”, işçi sınıfı ve emekçi yığınların
mevcut politik ve ekonomik sistem hakkında hayaller kurmalarına
hizmet etmektedir; sorulan bütün sorular burjuvazinin ve sermayenin
çıkarlarına hizmet eden sorulardır; burjuva “anket” sistemi
başlı başına bir algı operasyonudur.
Marks'ın
anketi bir sınıf anketidir. Sonuçta sorulan sorulara verilen
cevaplar çerçevesinde bir sınıf; işçi sınıfı olgusu;
yapılanması, halet-i ruhiyesi açığa çıkar. Ama istiyorsanız
aynı sorularla, köylülüğün yanı sıra bir de “çokluk”
anketi yapabilirsiniz. Bakalım sorulara verilen cevaplardan
hareketle ortaya ne çıkacak! “Çokluk” adı altında toplumsal
sınıf ve tabakalar çıkacaktır ve her birinin siyasi amacının
farklı olduğu da görülecektir.
Marks'ın
bu anketini çevirme derdinden kurtulmak için Türkçesinin olup
olmadığını araştırırken “Özgürlük Dünyası” dergisinde
bir çevrisinin olduğunu gördüm. Hangi yılda, hangi sayısında
çıkmış ve hangi dilden çevrilmiş olduğunu bilmiyorum. Birtakım
tuhaflıklar görünce Almancasıyla karşılaştırdım. Çevri
hakkında şunu söyleyebilirim: Marks, böyle bir çevriyle okura
ulaştırılmayı hak etmiyor!
8
Eylül 2017