SURİYE
EKSENLİ SAVAŞ ÇIĞIRTKANLIĞI*
Suriye'de
emperyalist güçler arasında savaş tehlikesi dramatik bir seviyeye
çıktı. Bir taraftan Amerikan emperyalizmi, diğer taraftan da Rus
emperyalizmi Suriye sahasında bölgesel ve küresel oyunları için
şimdiye kadarki rekabetlerini savaş tehlikesi boyutuna getirdiler.
Bu dramatik gelişmenin görünürdeki nedeni Duma'da
gerçekleştirildiği söylenen zehirli gaz saldırısı. Ortada bir
kanıt olmamasına rağmen ABD başta olmak üzere Batı'lı güçlerin
tepkisi, her halleriyle saldırmak için bir fırsat kolladıklarını
göstermektedir. Buna karşın Rusya, bunun bir provokasyon olduğunu
söylüyor ve Amerika'nın açık savaş tehdidine boyun eğmeyeceğini
açıklıyor.
IŞİD’in
açık yenilgisinden sonra Suriye sahasına müdahale etmek için ABD
ve Batlı güçlerin elinde “meşru” sayılabilecek bir neden
kalmadı. Bu emperyalist güçler, Suriye’nin sadece bir Suriye
olmadığını; Suriye savaşının sadece bir Suriye savaşı
olmadığını çok iyi biliyorlar. Ortadoğu geneline, Doğu
Akdeniz’e hakimiyet bugün Suriye sahasına hakimiyetten
geçmektedir. Bu esas nedenin yanı sıra Amerikan emperyalizmi ve
Batılı emperyalist güçler (AB), Suriye sahasında yenilgiyi; en
azından Astana oluşumu karşısında yapacakları bir şeyin
kalmadığını ve bu yapacakları bir şeyin kalmamasının bir
yenilgi olduğunu kabul etmek istemiyorlar. Bu nedenle Suriye
sahasına müdahale etmek için kendilerince “meşru” olacak bir
neden aradılar. Bu da Duma’ya atılan kimyasal silah oldu.
“Şıracının
şahidi bozacıdır”; 8 Nisanda gerçekleştirildiği söylenen bu
zehirli gaz saldırısının kimin “eseri” olduğunu kanıtlamak
için ABD, El Kaide icazetli “Beyaz Baretliler”i kanıt elde etme
aracı olarak kullandı. İnandırıcı olup olmamak ABD ve Batılı
emperyalist güçler için pek önemli değildir. Başta ABD olmak
üzere bu emperyalist ülkeler (Fransa, Almanya, İngiltere) neden
yerine vesile üretmekte pek mahirdirler ve zehirli gaz kullanmakta
sicilleri bozuktur. I. ve II. Dünya Savaşlarında Almanya,
İngiltere, Fransa ve ABD’nin silah olarak kullandıkları zehirli
gaz, bunun ötesinde iki Japon şehrine atılan atom bombası, bu
güçlerin sicili hakkında yeteri kadar aydınlatıcıdır. Amerikan
emperyalizmi, Vietnam’da kimyasal silah kullanarak orman, ormanda
ağaç, ağaçta yaprak bırakmamıştı, ama yenilgiden de
kurtulamadı. Afganistan’a, Irak’a saldırmak, bu ülkeleri işgal
etmek için de yalana başvurmaktan çekinmediler. Senaryo hep aynı;
sahte haber, vesile aramak ve bunu da kimyasal silah kullanımında
bulmak. Zehirli gaz veya kimyasal silah, sahte haber için açık ki,
ideal bir silahtır. Irak’ta kimyasal silahların; kitlesel imha
silahlarının olmadığını bile bile, bunlar var diye Irak’ı
işgal edenler bugün Doğu Guta’da kimyasal silah kullanıldı,
bunu kullanan Esad rejimidir diye Suriye’yi vurarak Rusya’ya
savaş ilan ettiler.
Esad
rejiminin böyle bir silah kullanması için mevcut durumu açısından
hiçbir neden yoktur. Doğu Guta’da amacına ulaşmış bir rejim
neden kimyasal silah kullansın?
Her
halükarda bu kimyasal silah tezgahı, Suriye’nin geleceğini
belirleme konusunda Astana sürecini işlevsiz hale getirmeye hizmet
etsin amaçlı kurulmuştur.
Hiçbir
güç bugün Suriye sahasında ABD’nin konumunda olmak istemez;
Rusya, İran ve de Türkiye karşısında maskara oldu. Sabah ayrı,
öğleyin ayrı, akşamda ayrı Tweet’le devlet yöneten bir
Başkan, anlaşılan o ki, görevi Başkanı yalanlamaktan,
düzeltmekten ibaret bir Savunma Bakanlığı ve Dışişleri
Bakanlığı... Geliyorum, savaşacağım diyen Trump, geri vitese
taktı ve yumuşak inişe geçti...
ABD'nin
savaş tehdidi, Suriye eksenli Ortadoğu'da emperyalist güçler
arasındaki rekabetin ve keskinleşen çelişkilerin yeni bir aşamaya
geçtiğini bir kez daha göstermektedir. IŞİD'in yenilgisinden ve
şimdi de Doğu Guta'nın boşaltılmasından sonra artık sahada
vekalet savaşı sürdürecek güçler pek kalmamıştır ve olduğu
kadarıyla da İdlib’de çember altına alınmışlardır. Şimdi
esas aktörler karşı karşıyadır. ABD'nin savaş tehdidine Fransa
ve İngiltere'nin de doğrudan taraf olarak katılması; buna karşın
İran ve Çin'in Rusya yanında yer almaları Suriye savaşında
başından beri bilinen saflaşmanın son gelişmeler doğrultusunda
netleşmesinden başka bir anlam taşımaz. Bu saflaşmada şimdilik
sadece Türkiye “tarafsız” gözükmektedir veya öyle bir
pozisyonda durmaktadır.
Amerikan
emperyalizmi şimdiye kadar Ortadoğu'da yerel güç olarak
Türkiye-İsrail eksenli bir politikaya dayanarak hareket etmekteydi.
Türkiye ile ilişkilerin bozulmasından sonra şimdi Ortadoğu’da
S. Arabistan-İsrail eksenli bir politika geliştirmektedir. S.
Arabistan-İsrail-Mısır ve Ürdün arasındaki ilişkilerin bu
denli kapsamlaşması ve derinleşmesi, Amerikan çıkarları
doğrultusunda şekillenmesi bunun açık ifadesidir...
Suriye'de
çıkar çatışması bu ittifak şekillenmesini göstermektedir.
ABD, AB, Rusya, Türkiye, İsrail, S. Arabistan, İran Suriye'de -bu
ülkenin toprak bütünlüğünü savunarak veya savunuyor gözükerek
veya da açıktan- hakimiyet için rekabet etmekteler.
Suriye
sahasında gelişmelerde Rusya önderliğinde Astana üçlüsünün
(Rusya, Türkiye, İran), Çin'in desteğinden de emin olarak açıktan
belirleyici olması (özellikle Ankara toplantısından sonra); bu
anlamda ABD'nin dolayısıyla AB ve koalisyon güçleri toplamının
“yapacağınız bir şey kalmadı, çıkın” durumuna
düşürülmesi, Doğu Guta'nın boşaltılmasıyla Esad rejiminin
konumunun güçlenmesi ve aynı zamanda Türkiye'nin ABD-Rusya
arasındaki çelişkilerden yararlanarak Efrin işgali, Münbiç
tehdidi, ABD, Fransa ve İngiltere gibi emperyalist ülkelerin ve
Suriye sahasında kaybetme korkusu olan İsrail ve S. Arabistan'ın
yeni bir adım atmalarını kaçınılmaz kılmıştır. Bu yeni
adım, Trump'ın savaş tehdididir.
Tabi
bu savaş çığırtkanlığı iç politik nedenlerden de bağımsız
değildir; ABD ve AB’de iç siyasi krizler, işçi sınıfının
grev ve protesto hareketliliği bir taşla iki kuş vurma hevesini
tetiklemektedir; Suriye’de Rusya’ya karşı bir savaş bir
taraftan dikkatleri dış gelişmelere çekerek içte belli bir
istikrarın sağlanmasına neden olabileceği gibi Suriye’de de
jeopolitik kayıpların telafi edilmesini beraberinde getirebilir.
Bir
sene önce de ABD, yine kimyasal silah (zehirli gaz) kullanımı
bahanesiyle Şayrat hava üssünü bombalamıştı. Şimdi
bombardımanın kapsamı geniş ve şiddeti dehşetli olacak
deniyor.
Soru
şu: ABD ve Rusya Suriye için savaşmak niyetiyle karşı karşıya
gelirler mi? Neden savaştıklarını bilmeyecek derecede aptal
iseler gelebilirler. Aksi taktire ne Amerikan emperyalizmi ne de Rus
emperyalizmi sadece Suriye için doğrudan savaşırlar. Ama Suriye,
doğrudan savaşmaları için bir vesile olabilir. Bu durumda her iki
ülke arasında mevcut çelişkilerin seyri artık politika ve
diplomasiyle yönetilemeyecek duruma gelmiş ve savaş, çelişkilerin
çözümü için artık kaçınılmaz bir araç olmuş olması
gerekir. Ama ABD ve Rusya arasında böyle bir gelişme henüz yok.
Güç dengesi de henüz dolaysız “kapışmak” için uygun
değildir. Bunun böyle olduğunu bilmiyorlar mı? Biliyorlar.
En
fazla olacak şudur:
-ABD,
İngiltere ve Fransa Suriye’de daha kapsamlı ve şiddetli bir hava
saldırısı yapabilirler; bu, daha fazla tahribat ve can kaybı
demektir.
-Suriye’de
Rus varlığını hedef almazlar.
-Rusya
bu bombardımanı şiddetle protesto ederek seyreder.
-İran,
ABD ve özellikle İsrail’e karşı tehditlerini yüksek perdeden
dile getirir.
-Türkiye
“arabuluculuk” yapmaya devam eder.
Ama
savaş kışkırtıcılığı yapanlar da yok değil. Örneğin
İngiltere ve Fransa. Suriye'deki gelişmelerde söz sahibi
olamamanın verdiği acı büyük; ne de olsa Ortadoğu'nun
sınırlarını 1916'da bu iki ülke Sykes-Picot antlaşmasıyla
çizmişler; bölgeyi çıkar alanlarına bölerek paylaşmışlardı.
Şimdi yıkılan onların “eseri”dir. Yeniden söz sahibi olmak
istiyorlar, ama Suriye'de bir Türkiye ve İran kadar etkili
değiller.
Trump’ın
savaş tehdidi, “dağ fare doğurdu” olacak gibi. En yüksek
perdeden savaş tehdidinin, savaş tehdidi sayılmayacak dereceye
kadar yumuşatılması bunu açıkça göstermektedir...
Amerikan
emperyalizminin işi gerçekten çok zor:
Ya
geri çekilecek veya da daha fazla, daha kapsamı olarak Suriye’de
olacak.
Geri
çekilmek veya kovulmak, ABD bakımından Rusya karşısında küresel
bir yenilgidir; bu aynı zamanda Türkiye ve İran karşısında
bölgesel bir yenilgidir. Bu durumda ne Türkiye’nin üstüne fazla
gelebilir ne de İran’a saldırabilir.
Suriye
sahasında kalmak ise sadece Kürtlere dayanarak yapılabilecek bir
iş değildir. Bu sefer de sahaya binlerce asker yığmak zorunda
kalacaktır. Kime karşı? Rusya’ya, Esad rejimine, İran’a,
kısmen de Türkiye’ye karşı...
Ama
yabana atılmaması gereken üçüncü bir yol da yok değil; Rusya
ile Suriye’nin geleceği üzerine anlaşmak; bu aynı zamanda
Ortadoğu’nun siyasi haritasını yeniden çizmek; yeni bir
Sykes-Picot Antlaşmasında uzlaşmak anlamına gelir. Bu ihtimalin
Astana sürecinden önce gerçekleşebilir olasılığı yüksekti.
Bugün, çelişkilerin bu keskinleşme aşamasında bu nasıl olur
bilinmez.
Önümüzdeki
süreçle ilgili olarak Fehim Taştekin 10 Nisan 2018 tarihli
yazısında (“Felakete Doğru”) şunları tespit ediyor:
“Başkentin
varoşlarındaki son parça olarak Duma’nın da düşmesi silahlı
grupları finanse eden aktörler açısından ağır bir yenilgi
sayılır. Duma bir başka açıdan da dönüm noktası olabilir:
Suriye ordusunun eli burada rahatladıktan sonra savaşın ağırlığı
merkezden periferiye yani sınırlara doğru kayacaktır. Kastım şu:
ABD’nin hala tam olarak ne yapacağına karar veremediği SDG’nin
kontrol ettiği Fırat hattı, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve
Zeytin Dalı ile kontrol ettiği bölgeler, yine Türkiye’nin
Astana mutabakatı çerçevesinde 12 kontrol noktası kurduğu İdlib,
İsrail’in tampon bölgeye dönüştürmeye çalıştığı Golan
sınırları ve Ürdün üzerinden beslenen Dera merkezli güney
cephesi. Bu bölgelerin kaderi askeri manevralar kadar karşılıklı
kozların paylaşıldığı siyasi-diplomatik pazarlıklara bağlı.
Bu noktadan sonra Rusya’dan Türkiye’ye “Kontrol ettiğin
bölgeleri Suriye’ye ver”, ABD’ye “Suriye’den çık”,
İsrail’e “Uzak dur” çağrılarının artacağı yeni bir
süreç başlıyor”.
Son
cümleye kadar çok doğru. Aslında son cümle de retorik olarak
doğrudur. Gerçekten de Rusya, gerekli olduğu zaman Türkiye’ye
“Kontrol ettiğin bölgeleri Suriye’ye ver” diyor, diyecektir
de. Aynı şekilde “ABD’ye “Suriye’den çık”, İsrail’e
“Uzak dur” çağrılarını” yapacaktır. Bu çağrıların ne
denli retorik olduğunu; örneğin Rusya'nın Suriye sahasında
Türkiye ile ilişkilerini nasıl geliştireceğini önümüzdeki
dönemde göreceğiz. Aslında şunu göreceğiz: Rus emperyalizmi
açısından Batı ile sorunlu Türkiye ile ilişkileri
derinleştirmek ve kapsamlaştırmak mı, yoksa Suriye'de işgal
ettiği alanlardan çıkması mı daha önemli?
*)Sabah
yayınlayım derken gece saldırı başladı.
14 Nisan 2018