SURİYE'DE
KESKİNLEŞEN EMPERYALİSTLER ARASI ÇELİŞKİLERİN VE SAVAŞIN
YENİ BİR AŞAMASI
Afrin'de
faşist diktatörlük şiddetli bir direnişle karşı karşıya
kaldı. İşgal planladıkları gibi ilerlemiyor. Kürtlerin şiddetli
direnişi işgali yavaşlatıyor. Her halükarda Türkiye'nin Afrin'i
işgal girişimi daha şimdiden Suriye'de emperyalistler arası
çelişkilerin oldukça keskinleştiğini ve Suriye eksenli
Ortadoğu'da emperyalist savaşın yeni bir aşamaya geçtiğini;
tarafların bugüne kadar olmadığı derecede açıkça saflaştığını
göstermektedir.
TSK ve ÖSO
çetecilerinin Afrin'i işgal süreci Suriye'deki ve genel anlamda
Ortadoğu'daki diğer gelişmeleri geri plana itecek ve sadece
Suriye'de değil, Doğu Akdeniz de dahil bütün bölge
emperyalistler arası çelişkilerin ve savaşın yeni bir aşamaya
geçmesini sağlayacak derecede önemlidir. Vekalet savaşları şu
an için geride kalmıştır; kimin kimin adına savaştığından
çok savaşan taraflara kimlerin sahip çıktıkları önplana
çıkmıştır. Bu, güncel olarak Suriye sahasında Amerikan ve Rus
emperyalizmini bugüne kadar olmadığı açıklıkta karşı karşıya
getirmektedir.
Emperyalistler
ülkeler ve bölgesel devletler; yani ABD, özelikle Fransa merkezli
AB, İngiltere, Rusya, İran ve Türkiye arasındaki bu çatışmada
en azından Suriye eksenli olarak ittifaklaşma görülmektedir. Bir
tarafta ABD önderliğinde AB, İngiltere, İsrail, S. Arabistan yer
alırken diğer tarafta da Rusya önderliğinde İran, Türkiye, Esad
rejimi ve savaşa henüz fiilen katılmayan Çin yer almaktadır.
Burada Amerikan emperyalizminin S. Arabistan-İsrail eksenli
Ortadoğu politikasının karşısında Rusya'nın daha kapsamlı
Türkiye-İran eksenli Ortadoğu politikası karşı karşıyadır.
Her iki tarafın da unuttuğu, yok saymaya çalıştığı, ama
gerektiği zaman kendine göre, ikiyüzlüce sahilendiği Kürt
sorunu vardır. Her iki taraf Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmek
için Kürtleri kendi safında görmek istemektedir.
Başka
konularda ve sahalarda yan yana gelemeyen güçler Suriye eksenli
Ortadoğu'da bir araya gelebiliyorlar. Bunun en tipik örneğini
Türkiye oluşturmaktadır. “Sol” basında Türkiye-ABD ve en
azından Suriye eksenli olarak Türkiye-Rusya ilişkileri üzerine
“akla ziyan” değerlendirmeler yapılmaktadır. Özellikle 15
Temmuz darbe girişiminden bu yana Türkiye-ABD arasındaki
ilişkilerin gerginlikten çıkarak açık açık çelişkiye
dönüştüğünü; Erdoğan gibi faşist bir diktatörün resmen ve
düpedüz Amerikan emperyalizmine; en azından Türkiye bazlı
çıkarlarına, politikalarına direndiği, kabul etmediği,
anlaşılması güç köhnemiş bir emperyalizm-bağımlı ülke,
antiemperyalizm anlayışının sonucu olarak bir türlü görülmüyor
ve bu da nasıl bir sınıf düşmanıyla karşı karşıya
olduğumuzun bütün çıplaklığıyla analiz edilmesini ve ona göre
hareket edilmesini engelliyor. Aynı durum bir biçimde Türkiye-Rusya
ilişkileri için de geçerlidir. Rus emperyalizminin bu konudaki
anlayışı oldukça açık: ABD'den uzaklaşan, NATO'da sorun
çıkartan Türkiye, en iyi Türkiye'dir. Rus emperyalizmi bu nedenle
Türkiye'nin Suriye eksenli birtakım çıkarlarına göz
yummaktadır. Rusya küresel oynuyor ve Suriye'deki varlığı
küresel oyununa hizmet ediyor. Türkiye ile “iyi” ilişkiler de
onun küresel oyununa hizmet ediyor. Bu nedenle Rusya, Türkiye ile
ilişkilerinde en azından şimdilik Suriye bazında ve muhtemelen de
Ortadoğu bazında Türkiye'nin çıkarlarını da hesaba katan bir
tavır içinde olacaktır.
O köhnemiş
emperyalizm-bağımlı ülke zihniyeti, şimdilik en azından Suriye
eksenli olarak Türkiye ile ABD'nin karşı karşıya geldiklerini,
geriye sadece fiilen çatışmaya girmemiş olduklarını kaldığını
görmemizi engelliyor.
Amerikan
emperyalizminin Ortadoğu'da klasik müttefiklerinin yanı sıra,
özellikle Suriye'de dayanabileceği tek güç Kürtlerdir. Kürtlerin
soruna nasıl baktıklarından bağımsız olarak ABD'nin bu hali bu
sahada Amerikan emperyalizminin sadece sefaletini gösterir.
AB,
Fransa'nın birtakım çıkışlarıyla Suriye sahasına müdahil
olmaya çalışması da ayrı bir sorun.
Bundan yüz
sene önce, 1916'da o zamanın önde gelen emperyalist ülkeleri
Fransa ve İngiltere Ortadoğu'yu Osmanlı topraklarından kopartarak
işgal etmişler ve Sykes-Picot Antlaşmasıyla kendi aralarında
paylaşmışlardı. O gün çizilen sınırlar bugün de hala resmen
geçerlidir. Bu sınırları sorgulayan tek güç Kürtler olmuştur,
Rojava devrim olmuştur. 100 sene önce Fransa ve İngiliz
emperyalistlerinin çıkarlarına göre siyasi haritası çizilen
Ortadoğu'da bugün bu sınırların nasıl olması gerektiğini
başka güçler kendi çıkarlarına göre belirlemeye çalışmaktalar.
Bu güçlerin başında Rusya, ABD, Türkiye ve İran gelmektedir.
Amerikan
emperyalizminin Suriye'ye müdahale etmesinden bu yana planları
duruma göre sürekli değişir gözükmüştür. Esad rejimi
devrilmelidirle başlayan Amerikan emperyalizmi, şimdi Suriye'nin
parçalanması doğrultusunda planlar kurmaya başlamıştır.
ABD'nin Ortadoğu'da devletçikler oluşturmak için hazırladığı
planları ve bu planlara uygun haritaları sayısal olarak hiç de az
değilidir. I. Dünya Savaşından bu yana ABD'nin Başkan W.
Wilson'ın
Ortadoğu üzerine “ilkeleri”yle başlayan planları hep böl,
parçala yönet üzerine kurulmuştur. Bugün de bu anlayışta
değişen bir şey yok.
Son olarak
bir Lübnan gazetesinde 22 Şubat 2018'de yayınlanan habere göre
(El Akhbar) bir araya gelen ABD, İngiltere, Fransa, S. Arabistan ve
Ürdün, Suriye'nin bölünmesi için bayağı kafa yormuşlar. Bu
plan, Suriye'nin, ABD-S. Arabistan-İsrail eksenli bir Ortadoğu
perspektifiyle bölünmesini amaçlamaktadır. Bu planın
gerçekleşmesi için Suriye sahasında Rusya, İran, Türkiye, Esad
rejiminin alt edilmesi; yenilmesi ve Rojava devriminin de boğulması
gerekir.
11 Ocak
2018'de Vaşington'da yapılan bu toplantının gündem maddeleri
bundan sonra Suriye sahasından nelerin olabileceğini
göstermektedir. Amerikan emperyalizmi yanına aldığı bu ülkelerle
(ikinci toplantıya Almanya ve Türkiye de davet edilmiş) 1)
Suriye'yi bölme; 2) Soçi sürecini akamete uğratma; 3) Cenevre
sürecini canlandırma; 4) Türkiye'yi kazanma kararı alıyor.
Bu planın
gerçekleşmesi veya Suriye'de ABD'nin ve AB'nin yenilgisinin
önlenmesi için Astana-Soçi sürecinin sabote edilmesi ve Cenevre
sürecinin canlandırılması gerekmektedir. Böylece Suriye
sorununun çözümü için Rusya önderliğinde Türkiye ve İran
üçlüsünün başlattığı sürecin önemsizleştirilmesi ve bu
sürecin yerini Cenevre sürecinin alması gerekmektedir. Dolayısıyla
burada Suriye sahasında Rusya, İran ve Türkiye doğrudan hedef
alınmaktadır.
Rojava
devrimini boğmak, emperyalizmin çıkarlarına hizmet edecek hale
getirmek; Kuzey Suriye'de YPG'nin hakimiyetini kırmak için ya
Amerikan emperyalizminin çıkarlarına uygun çok etnikli bir
önderlik kurumlaştırılacak veya da SDG, ABD kontrolünde Cenevre
sürecine dahil edilecektir. Her iki durumda da Rojava devrimi
boğulmaktadır; Amerikan çıkarlarına hizmet edecek hale
getirilmektedir. Bu ve başka muhtemel gelişmelere göre hazırlanmış
başka planlar, özellikle Türkiye'nin Efrin'e saldırısından bu
yana Suriye sahasında emperyalistler arası çelişkilerin ne denli
keskinleştiğini göstermektedir.
Amerikan
emperyalizmi, Suriye sahasında tecrit edilmiş durumdadır; ancak
gücüne güvenerek sonuç alacağı düşüncesine
göre hareket etmektedir. Ama bu anlamda da şimdiye kadarki
hamleleri istediği sonucu vermemiştir.
Aslında
IŞİD yenilgisinden sonra Suriye sahasında soruna müdahil olan
ülkelerin esas niyetleri daha çıplak bir biçimde açığa çıkmaya
başlamıştır. IŞİD'e karşı mücadele bu ülkelerin niyetlerini
bir biçimde gölgede bırakmaktaydı. Şimdi ise bahane kalmadı ve
bu ülkeler arasındaki çelişkilerin de denli keskinleşmiş olduğu
görüldü. Amerikan emperyalizmi Suriye'de Fırat'ın doğusunda
yerleşeceğini, rejim ordusuna ve Rus askerlerine düzenlediği hava
saldırısıyla da gösterdi.
Amerikan
emperyalizmi II. Dünya Savaşından bu yana, o zaman yükselen
sosyalizme; sosyalist dünyaya ve bu dünyanın başını çeken
SSCB'ye karşı bu sistemi yıkma mücadelesinde başarılı olamadı.
Revizyonistleşen, sosyal emperyalistleşen SSCB'nin kendi iç
çelişkileri sonucunda dağılması Amerikan emperyalizmine tek
başına dünya hakimiyeti yolunu açan önemli bir gelişme oldu.
ABD, 1990'lı yılların başından beri dünyaya tek başına hakim
olma jeopolitikası için stratejiler geliştirmesine rağmen, çok
rekabet merkezli hale gelen dünyada amacına ulaşamadı. Ayağa
kalkanın kafasına çullanarak hakimiyetini sürdürmek,
çıkarlarının gerektirdiği ülkeleri yıkmak, dağıtmak için
milyonların katledilmesine, göç yollarına düşmesine, sefalete
sürüklenmesine neden oldu. Ama bugün Suriye sahasında da
gördüğümüz gibi amacına ulaşamadı; çevrelemek, çembere
almak istediği Rusya, Çin ve bölgesel güç olarak Türkiye ve
İran ile karşı karşıya kaldı.
Suriye
savaşı, sadece Suriye ile sınırlı kalabilecek bir savaş
değildir. Basra Körfezi kıyı ülkelerindeki enerji yatakları ve
bunların dünya pazarlarına taşınması; Doğu Akdeniz'deki enerji
kaynakları ve bunun dünya pazarlarına taşınması; Büyük
Ortadoğu Projesi veya Genişletilmiş Ortadoğu Projesi; bu alanı
dünya hakimiyeti stratejisinde kullanmak için işgal çabası;
Rusya'nın Amerikan çemberini Ortadoğu'da yarması vs. göz önüne
getirildiğinde Suriye savaşının tek başına ne enerji
kaynaklarıyla ne bu kaynakların dünya pazarlarına sevkıyatıyla
açıklanamayacağı görülür. Bu bölge, dönem dönem enerji ve
sevkıyatı sorununun, dönem dönem stratejik öneminin önplana
çıktığı veya her ikisinin de aynı anda önemli olduğu bir
çelişkiler yumağıdır.
Suriye
savaşı, müdahil olan güçlere göre birbiriyle iç içe geçmiş
birbirini doğrudan etkileyen yerel, küresel ve bölgesel boyutları
olan bir savaştır. Belli bir dönem vekiller üzerinden sürdürülen
bu savaşta şimdi esas aktörler ortaya çıkmıştır. Kim yok ki
bu savaşta? Rejim ordusu, Rus askeri, Amerikan askeri, paralı
askerler (askeri özel şirketler), milis güçleri (İran), Suriye
eksenli her türden muhalif askeri gruplar, TSK, SDG, istihbarat
servisleri vs.
Şimdi esas
aktörlerin doğrudan karşı karşıya gelmelerini engelleyen, bir
nevi tampon bölge konumunda olan alanlar ortadan kalktı, vekillerin
büyük bir kısmı eridi ve esas aktörler ortaya çıktı. Bunlar
ABD, Rusya (aynı zamanda Esad rejimi), İran, Türkiye, İsrail,
SDG.
Ortadoğu'da
Suriye ve Irak eksenli IŞİD'e karşı mücadele sonlandı. Bu
anlamda bölgede emperyalist ülkeler ve gölgesel güçler
arasındaki çelişkiler daha somut, daha keskinleşmiş olarak
ortaya çıktı. Bu çelişkilerin çözümü bu üçleri doğrudan
karşı karşıya getirir mi, Rojava devrimi nasıl bir seyir izler
bütün bunlar önümüzdeki dönemin sorunlarıdır. Bu sorunları,
belli bir takvime bağlı kalmadan 1) Ortadoğu'yu bölen antlaşmalar
ve harita savaşları; 2) Boru hattı savaşları; 3) Doğu
Akdeniz'de jeopolitik oyunlar; 4) Rojava devriminin geleceği ve 5)
Ortadoğu'da devrim perspektifi başlıkları altında ele alacağım.