BELARUS'TA ‘RENKLİ DEVRİM' GİRİŞİMİ*
Sarkaç
politikasının temel özelliği şudur: Her iki güç arasında;
somutta da Batı ve Rusya arasında söz konusu ülke üzerine nüfuz
etme dengesi bozulduğunda o ülke yönetimi her iki güç arasında
sarkaç politikası uygulanamaz. Yani her iki tarafın kendi
aralarındaki çelişkilerden yararlanma imkanı kalmaz. Denge kimin
aleyhine bozulduysa kazanan diğer taraf olur. Belarus'ta olan da
budur. Görünen o ki, Belarus'ta Batılı emperyalist güçler
kaybetmiştir. Belarus'u "kazanan" Rus emperyalizmi
olmuştur.
Seçim
sahtekarlığından dolayı Belarus'ta yüz binlere varan katılımla
sokaklar ve meydanlar doldu. Yığınların sokağa inmesine devlet
terörü de engel olamadı. Yeni seçim, tutuklananların serbest
bırakılması, devlet terörüne son verilmesi ana talepleri
oluşturuyordu. Batılı güçler bu seçimde Swetlana
Tihanovskaya'yı desteklediler. Ülkeden kaçan Batı güçlerinin bu
adayı, geri döneceğini ve "İktidarı Devralmak İçin
Koordinasyon Konseyi" kurduğunu açıkladı. Bu adayın listesi
neyin ne olduğunu gösteriyor: Batılı emperyalistlerin taktirini
kazanmış, ödüllendirilmiş Nobel Ödülü kazanmış Swetlana
Aleksiyeviç, insan hakları savunucusu Ales Byalazki yer alıyor.
Bunlar, Belarus'ta Batılı emperyalist güçlerin desteğini alan,
oldukça önem verilen anti-komünistlerdir.
Protestolar
sadece sokağa çıkmakla sınırlı kalmamış, 40'dan fazla büyük
işletmelerde greve gidilmiştir. Devlet terörüne karşı verilen
bu mücadelelerde şimdiye kadar iki kişi yaşamını yitirmiştir.
Çaresiz kalan Lukaşenko 7000 tutukludan 1000'ini serbest bıraktı.
Bu arada Lukaşenko, iktidarını Rusya'nın yanında yer almakla
koruyabileceğini de anlamıştır.
Belarus,
özellikle son seçimlerden bu yana rejim değişimi kavgası içinde.
Halk bir diktatörden kurtulmak için mi sokakları dolduruyor yoksa
Batılı güçlerin yönlendirmesiyle yeni bir "renkli devrim"le
mi karşı karşıya? Bu karmaşa son aşamasına geldi; yenilen
Batılı güçler, yenen de Putin oldu. Sokakları, meydanları
dolduran çoğunluğu gençlerden oluşan protestocuların insan
hakları, ifade özgürlüğü gibi talepleri ne Batı sermayesini ve
ne de doğal olarak Rus sermayesini ilgilendiriyor. Her ne kadar,
demokrasi, özgürlük dense de Belarus'ta iki güç karşı karşıya:
Bir taraftan Batılı güçler, özellikle de Almanya, dolayısıyla
AB ve ABD, diğer taraftan da Rusya. Belarus, bu iki gücün
jeopolitik ve jeostratejik çekişmesine/rekabetine sahne olmaktadır.
Belarus,
Polonya, Ukrayna, Litvanya, Letonya ve Rusya ile sınırları olan
bir Doğu Avrupa ülkesi. Birçok bakımdan Rusya'ya bağlı veya
onun güçlü etkisi altında. Belarus ordusu, ama özellikle de hava
savunması Rus savunmasına entegre edilmiş, ona tamamen bağımlıdır.
Bu durum bir yandan bu ülkede Rusya'nın istemediği bir rejim
değişimini zorlaştırırken, diğer taraftan da Batı'nın bu
bölgedeki etkinliğini tehdit etmektedir. Bu nedenle Rusya rejim
değişimine karşıyken, Batı değişimden yanadır.
"Renkli
devrim" yanlıları şimdiye kadarki denemelerinde pek başarılı
olamadılar. Belarus halkı daha önceki "renkli devrim"lerin,
özellikle de komşu ülke Ukrayna'daki gelişmelerin ne anlama
geldiğinin farkında.
Her
iki cephe arasında kalan Lukaşenko, diktatörlüğünü şimdiye
kadar diktatör Erdoğan taktiğiyle sürdürdü (belki de diktatör
Erdoğan bu taktiği ondan almıştır); Rusya sıkıştırınca
Batı'ya yanaştı, Batı üstüne gelince de Rusya'ya yanaştı.
Kabul
etmek gerekir ki, SSCB dağıldıktan sonra, yani 1990'lı yılların
başından bu yana Lukaşenko eski sistemi uygulamaya devam etme
konusunda hem Batı'ya hem de Rusya'ya adeta meydan okuyarak
bugünlere geldi. Bu ülkede hemen hemen bütün ulusal varlık
değerleri devletin elindedir. Devlet kapitalizminin hakim olduğu
bir ülke. Bu durumu ne Rusya ne de Batı istiyor. Rus tekelci
sermayesi, sermaye oligarşisi ve Batı sermayesi Belarus'ta devlet
işletmelerinin; genelde sanayi ve tarımın özelleştirilmeye
açılmasını talep ediyorlar. Lukaşenko buna şimdiye kadar
direndi. Ama şu da bir gerçek ki, bu ülkede ekonomik olarak
Batı'dan ziyade Rusya daha etkilidir. Ne de olsa Belarus, Rusya
kontrolünde olan Avrupa-Asya Ekonomik Birliği üyesidir.
Belarus,
aynı zamanda enerji alanında da Rusya'ya oldukça bağımlıdır.
Lukaşenko'nun
siyasi önderliğinde Belarus devlet kapitalizmi şimdiye kadar
ayakta kalmasını Rus emperyalizmiyle Batı'nın emperyalist üçleri,
özellikle de AB ve ABD arasındaki rekabete borçludur. Lukaşenko,
her iki cephe arasında bir nevi sarkaç politikasıyla şimdiye
kadar ayakta kaldı. Ancak bu politikanın da artık maddi zemini pek
kalmadı veya her iki cephe Belarus üzerine hakimiyeti kendi lehine
sağlamak için son girişimlerde bulunuyor. Lukaşenko, ya Batı
yanlısı veya da Rus yanlısı olmak durumuyla karşı karşıya
kaldı.
Rus
emperyalizmi Belarus'u Rusya ile ‘90'lı yıllarda kurduğu ortak
birlik devleti üzerinden oldukça sıkıştırmaktadır. Lukaşenko,
bu birliğin gereklerini yerine getirmedi, gerçekleşmemesi için
oyalama taktiğine baş vurdu. Bu durumu Putin, Lukaşenko'yu
zayıflatarak aşmak istedi. Bu nedenle toplumsal-ekonomik krizi
körükledi. Putin'in mesajı açıktı: Ya gidersin veya da
Rusya-Belarus birliğinin gereğini yerine getirirsin. Putin'in
amacına ulaşmadığı söylenemez.
Sarkaç
politikasının temel özelliği şudur: Her iki güç arasında;
somutta da Batı ve Rusya arasında söz konusu ülke üzerine nüfuz
etme dengesi bozulduğunda o ülke yönetimi her iki güç arasında
sarkaç politikası (gerektiğinde Rusya'ya karşı Batıya veya
tersi) uygulanamaz. Yani her iki tarafın kendi aralarındaki
çelişkilerden yararlanma imkanı kalmaz. Denge kimin aleyhine
bozulduysa kazanan diğer taraf olur. Belarus'ta olan da budur.
Görünen o ki, Belarus'ta Batılı emperyalist güçler
kaybetmiştir. Belarus'u "kazanan" Rus emperyalizmi
olmuştur.
Batı
sermayesinin korktuğu başına geldi. "Renkli devrim"
girişimini Putin boğdu. En azından son gelişmeler;
Putin-Lukaşenko görüşmeleri bunu göstermektedir.
Belarus-Rusya
birliğinin Lukaşenko tarafından savsaklanmasını, gereğinin
yerine getirilmemesini Putin engellemiş oldu.
Belarus
Şanghai İşbirliği Örgütü'ne üyedir. Bunun yanı sıra
Avrupa-Asya Ekonomik Birliğine de üyedir, Rusya ile güvenlik
irtifakı kurmuştur. Bütün bunlar Belarus'un Rus emperyalizminin
pençesinde olduğunu göstermektedir.
ABD'yi,
AB'yi, NATO'yu açıktan korkutan Belarus-Rusya birliğinin Rus
emperyalizmini, tekelci sermayesini güçlendireceğidir; Rusya'nın
Batı hattında çevrelenmesini durduracağıdır.
Bu
yılın Kasım ayında Belarus-Rusya birliği oylanacaktır, karara
bağlanacaktır. Böylece Belarus, Rusya-Belarus birliği üzerinden
Rusya'ya bağlanmış olacaktır. Belarus, her bakımdan bu bölgede
Rus emperyalizminin jeopolitik ve jeostratejik hedeflerinin gereğini
yerine getirecektir. Böylece, şimdiye kadar Lukaşenko'nun sarkaç
politikasıyla varlığını her iki güç arasında "tampon
bölge" olarak sürdüren Belarus, Rus emperyalizminin Batı
cephesini oluşturacaktır.
Kendi
durumunun zayıf olduğunu gören Batılı güçler birliği önlemek
için "renkli devrim" hareketine giriştiler.
Rus
sermayesi, Belarus ekonomisini; devlet kapitalizmini
özelleştirilecektir, Rus emperyalizminin Batı'daki arka bahçesi
olacaktır.
Belarus'ta
Lukaşenko diktatörlüğüne karşı direnen kitle esas itibariyle
küçük burjuva ve işçilerden oluşmaktadır. Siyasi olarak
homojen bir yapı yok. Hemen hemen her bir gücün kendine özgü
olan bir programatik anlayışı var. Bunların bir kısmı Türkçe
olarak da yayınlandı. Ancak, bu protestolar kendiliğindenci bir
karakter taşımaktadır, eylemler belli bir siyasi yapı tarafından
yönlendirilmemektedir.
Bu zaafiyeti de Lukaşenko kullanmıştır.
Protestolar,
katılımcıların öznel niyetinden bağımsız olarak Belarus'ta
dengenin Batılı güçler lehine mi yoksa Rusya lehine mi bozulacağı
konusunda bir kaldıraç olmuştu. Ancak, son süreçte bu dengeyi
Rus emperyalizmi lehine bozan Putin olmuştur.
*)
ETHA, 1 Eylül 2020.