ALTI-ÜSTÜ
BİR ELEŞTİRİ
NEDEN
BU KADAR CELALLENDİNİZ H.
SELİM AÇAN?
Ne
olmuştu?
H.
Selim Açan’ın 7-21
Nisan tarihleri arasında Alınteri sitesinde yayınlanan “Korona
Günlerinde Teori ve Siyaset” başlığını taşıyan 8 makaleden
oluşan bir yazı dizisinde dikkatimi çeken ve yanlış bulduğum
bazı konuları eleştirdim. Adeta kıyamet koptu.
H.
Selim Açan’ı bu denli celallendirenin ne olduğunu
anlamadım. Altı-üstü bir eleştiri. Gayet somut. Bu eleştirilerin
hiçbirine cevap vermediniz. Cevabi yazısında arkadaş, neyi
eleştirdiğimi dahi anlamamış. Açan’ın cevabi yazısını
okuyan mutlaka kendine sormuştur. Okçuoğlu’nun eleştirisi
somut. Açan’ın cevabi yazısında bu eleştirilere yer
verilmiyor, anılmıyor bile. O halde H. Selim Açan, böyle cevabi
bir yazıya ne gerek vardı?
İlgi
duyan arkadaşlar benim eleştirime ve Açan’ın verdiği cevaba
bakabilirler:
(İbrahim
Okçuoğlu: 100 Yıl Sosyalizmleri ve Tasfiyecilik - H. Selim Açan’ın
Açmazı:
http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2020/08/100-yil-sosyalizmleri-ve-tasfiyecilik.html
H.
Selim Açan: İbrahim Okçuoğlu’na tek bir soru:
https://gazete.alinteri1.org/ibrahim-okcuogluna-tek-bir-soru)
Açan,
bana “tek bir soru” soruyor, ama soruyu bulamadım.
Eleştiri
yönteminiz çok yanlış. Eleştiri öğreticidir; doğruyu yanlışı
gösterir. Anlaşılmayanı anlaşılır kılar. Eleştiri somuttur.
Ancak bunların hiçbirini cevabi yazınızda
göremedim.
Eleştiriye konu olan somut durumdan hiç bahsedilmiyor.
H.
Selim Açan, eleştiriye cevap verme yerine kendini savunma gereğini
duymuş. Neden kendini savunuyor ki? Ortada oldukça somut bir
eleştiri var. Arkadaşın savunusu, eleştirdiğim konular
somutunda olsa ne ala, çok heyecanlanmış diyebilirim. Öyle değil;
savunma hattı geçmiş dönem üzerine kurulmuş. Buna ne gerek
vardı? Açan’ın geçmişte ne yaptığını, neyi savunduğunu
eleştirmiyorum; bir H. Selim Açan eleştirisi yapmıyorum. Kovid-19
vesilesiyle yazdığı 8 makaleden dikkatimi çeken birkaç konuyu
eleştiriyorum. Hepsi bu kadar.
Peki,
buna karşın H. Selim Açan ne yapmıyor? Bir İbrahim Okçuoğlu
“eleştirisi” yazıyor. Gerçeği yansıtan bir eleştiri olsa
yüreğim yanmaz, teşekkür ederim. Ancak bunu atıfta bulunduğu
‘70’li yılların dernek polemikleri seviyesinde ele alıyor.
İşte
H. Selim Açan’ın sözleri:
“İbrahim
Okçuoğlu’na tek bir soru
Bir
konudaki tartışma bu kadar mı çarpıtılır, bu kadar mı ilgisiz
zeminlere çekilir, yetmezmiş gibi bu kadar mı ucuz demagojilere
hedef olur diye düşünmekten kendimi alamadım.
İbrahim
Okçuoğlu’nu tanımam. Değişik çevrelerden devrimcilerle kimi
sohbetlerimiz sırasında hakkında duyduğum kırık-dökük
bilgiler dışında daha çok sosyal medyada karşıma çıkan
yazılarından bilirim. Gördüğüm kadarıyla üretken bir kalem.
Fakat yazdığı kadar çok okumuyor sanırım.
Gerçi
sadık bir okuru değilim. Bir vesileyle gözüme çarpanların bile
hepsini okuduğumu söyleyemem. Çünkü fazla düz ve mekanik
buluyorum. Matriks olarak kullandığı belirli kalıpları var.
Neredeyse her konuyu bir biçimde o prokrustes yatağına yatırarak
ele alıyor. Üslup bakımından da çok kuru. Öz biçime de
yansıyor haliyle.
Büyük
sanatçılar gibi büyük düşünürlerin hali de demek bir başka
oluyor. İzleyicilerinin ısrarlarına dayanamıyorlar. Mutlaka bir
bis yapma zorunluluğu duyuyorlar.
Kesinlikle
hakaret kastıyla söylemiyorum ama 13 sayfalık yazının 3.
sayfasına geldiğimde içim daraldı. Bir konudaki tartışma bu
kadar mı çarpıtılır, bu kadar mı ilgisiz zeminlere çekilir,
yetmezmiş gibi bu kadar mı ucuz demagojilere hedef olur diye
düşünmekten kendimi alamadım.
İşin
ilginci ona yönelttiğim eleştirilere somut bir yanıt yok o lâf
yığını içinde. Tersine, mahkemelerde tutanaklara “tevil
yoluyla ikrar” diye geçen “Ben o işi yaptım yapmasına ama şu
amaçla yaptım” şeklinde çevirebileceğimiz itiraf niteliğinde
mırıldanmalarla işi geçiştirmeye çalışmış. Tam da benim o
yazımda eleştirdiğim dogmatik tutuculuğu tekrarlamış.
Benim
asıl anlamadığım Okçuoğlu’nun tartışmayı çektiği zemin.
O noktada sadece minderden kaçmakla kalmıyor, benim
Marksizm-Leninizm’e ve proletarya sosyalizmine bağlılığımı
sorgulamaya kalkmak gibi bir haddini bilmezlik sergilerken aynı
zamanda nasıl bir tartışma ahlâkı ve edebine sahip olduğunu
gösteriyor.
Her
şey bir yana yıllardan beri bu konuda (da) müstear isimle ya da
imzasız yayınlanmış onlarca makale, kitap ve broşür dışında
Bianet ve Duvar gibi sitelerle tabii ki Alınteri sitesi (ve
öncüllerinde) açık imzamla yayınlanmış çok sayıda makalem
var. Yazmaktan okumaya vakit bulamadığını girişte de söylediğim
İ. Okçuoğlu bunları görmemiş, görse bile dikkate değer
bulmamış olabilir. Fakat “21. yüzyıl sosyalizmi” kavramını
kullanmamdan hareketle madem beni sadece Marksizm-Leninizm’i ve
proletarya sosyalizmini değil sosyalizmin tarihsel başarılarını
da inkâr edip küçümseyen bir dönek olarak resmetmeye soyunuyor,
karşısındakine saygıdan vazgeçtim devrimci bir tartışma
adabının asgari gereği olarak “Bu adam bu konularda bugüne
kadar ne demiş, neleri savunmuş” diye bir ikisine olsun göz
atması gerekmez miydi?
Okçuoğlu,
1970’lerin dernek polemikçilerine özgü bir tarz ve üslupla
(sosyalizm ve geriye dönüş konusuna yaklaşımı da büyük ölçüde
o yıllarda donup kalmış kanımca) beni aklı sıra şu sorularla
köşeye sıkıştırmayı deniyor:
Hocam,
sen kaleme sarılmadan önce bir parça zahmete girip ele aldığın
konuda muhatabın bugüne dek ne söylemiş, ne yazmış, neyi
savunuyormuş araştırmazsan yani okumadan yazarsan ben sana daha
neyi nasıl açıklayabilirim ki?!!
12
Eylül yıllarında Antep Özel Tip’te yatarken yeterince hakim
olmadığı konularda bile ahkam kesmeye kalkanlara “Bildiğine de
gonuşuyon, bilmediğine de…” diye takılırdık. Okçuoğlu’nun
benim yazıma yanıt olarak kaleme aldığı eleştiriyi okuyunca bu
söz geldi aklıma.
İşin
ilginci, Okçuoğlu bu zehir zemberek soruların arkasından da hız
kesmiyor. Yeni bir faza geçip bu kez Kruşçevcilerin 1956
darbesinden sonraki yıllarda ortaya çıkan bir “borç faturasını”
önüme getiriyor. İnsana okurken “Yani…” dedirten, “Şimdi
ne alâka? Biz neyi tartışıyorduk, nereden geldik buraya?..
Kendi
adıma bu noktada koptum. Onu bana bu yanıtı vermeye teşvik eden
dostları keşke biraz da düşünmesini, okumasını, araştırmasını,
bir konuda birilerine cevap vermeye kalkmadan önce okuduğunu
anlamaya çalışmasını önerseler! Bu ona yapılacak en büyük
iyilik olur bence. Daha ne diyeyim?..”
Anlaşılan,
Açan’ın eleştiriden anladığı bu kadar. Eleştirinin içeriği
üzerine düşünme yerine, sorunu kişiselleştirip eleştirenin
kişiliğine saldırmak. Demek ki, bu konuları eleştirmem demagoji
oluyor, çarpıtma, konuyu ilgisiz alanlara çekme oluyor. ‘Büyük
sanatçılar gibi düşünmek’, ‘minderden kaçmak’, ‘nasıl
bir tartışma ahlâkı ve edebi’ soru ve tanımlamasıyla karşı
karşıya kalınıyor. Bütün kabahatim, Açan’ın bir makale
dizisinde bazı anlayışlarını eleştirmek. Demek ki, Açan’ı
eleştiren bu türden aşağılanmayı göze alması gerekiyor.
Cevabi yazınızda bundan başka bir şey yapmamışsınız. İşte
yazınızın dökümü:
Yukarıya
aktardığım sözleriniz yazınızın en azından 1,5 sayfalık bir
kısmına denk düşüyor. Yazınızın geriye kalan kısmının
büyük bölümünü benim yazıdan yaptığını alıntılar
doldurmuş. Yarım sayfalık bir bölümde de konuyla ilgisi olmayan
veya okuyan anlasın babında birkaç paragraflık bir açıklamanız
kalıyor. Belki de 6 paragraflık bir açıklama.
Peki
siz neye cevap vermiş oldunuz? Hiçbir şeye, hiçbir eleştirime,
hiçbir soruma tek kelimeyle cevap vermediniz.
Benimle
ilgili olarak yukarıya aktardığım sözleriniz çok şey söylüyor.
Beni eleştirenin vay haline diyorsunuz. Yöntem, Açan’a dokunan
yanar, Açan eleştirilemez! Yahu, sizi eleştirmek için her
seferinde geçmişte “bu
adam”
ne demişti, bir bakayım modunda mı olmak gerekiyor. Geçmişte
farklı düşünceler savunmuş olabilirsiniz. Marksizm-Leninizmi,
şimdi ıskartaya çıkardığınız geçmiş herkesten, her
önderden, liderden, parti başkanlarından, sekreterlerinden çok
daha iyi savunmuş, geliştirmiş veya
Marksizm-Leninizme
katkıda bulunmuş, onu
zenginleştirmiş olabilirsiniz. Ama ben, H. Selim Açan’ı 7-21
Nisan tarihleri arasında
Alınteri’nde yayınlanan “Korona Günlerinde Teori ve Siyaset”
makalelerinde öne sürdüğü bazı görüşlerinden dolayı
eleştiriyorum. Geçmişte savunduğunuz düşüncelerinizle bu
makalelerde savunduklarınız arasında bir fark varsa bu, H. Selim
Açan’ın sorunudur, onun çelişkisidir. Bunun ceremesini bana,
yukarıya aktardığım, dostça eleştiriyle hiçbir alakası
olmayan, bir kibir abidesi duruşunu, bir “tek ben-bilircilik”
duruşunu
ifade eden sözlerinizle çektirme hakkını nereden buluyorsunuz?
Şayet bir “demagoji”, “çarpıtma”, “tartışma ahlakı ve
edebi”, “haddini bilmezlik”
aranacaksa,
önce Akçan kendi yöntemine ve sarf ettiği sözlere bakmalıdır.
“İşin
ilginci ona yönelttiğim eleştirilere somut bir yanıt yok o lâf
yığını içinde” demeden önce eleştirdiğim aşağıdaki
konulara bir cevap vermeniz gerekirdi H. Selim Açan. O zaman “laf
yığını”ndan bahsetmezdiniz.
Bir
Çin’i
sosyalist görüp görmeme meselesi
vardı.
Cevap
verdiniz mi?
Cevap vermediniz.
Bir
Küba meselesi vardı. Cevap verdiniz mi? Cevap vermediniz.
Bir
Agamben meselesi vardı. Cevap verdiniz mi? Cevap vermediniz.
Bir
21. yüzyıl sosyalizmi vardı. Cevap verdiniz mi? Cevap vermediniz..
Bir
geçmişe bakış, küçümseme ve borç meselesi vardı. Cevap
verdiniz mi? Cevap vermediniz.
Şu
sözler size ait: “Fakat “21. yüzyıl sosyalizmi”
kavramını kullanmamdan hareketle madem beni sadece
Marksizm-Leninizm’i ve proletarya sosyalizmini değil sosyalizmin
tarihsel başarılarını da inkâr edip küçümseyen bir dönek
olarak resmetmeye soyunuyor, karşısındakine saygıdan vazgeçtim
devrimci bir tartışma adabının asgari gereği olarak”
Şu
sözler de size ait:
“Sosyalizmi
ve onun tarihsel kazanımlarını savunma adına hâlâ en “tazesi”
50 yıl öncesinde kalmış –ve çoğu da hayat tarafından
çürütülüp ıskartaya çıkarılmış- ezberleri tekrarlamanın
bir milim dahi ötesine geçemeyen düşünsel ve ruhsal hayatiyet
kaybı.”
diyorsunuz.
Demek
ki, küçümsüyorsunuz. Çözüm “21. yüzyıl sosyalizmi”
diyorsunuz.
Peki, nerede kaldı “devrimci
bir tartışma adabının asgari gereği”?
Evet,
“21. yüzyıl sosyalizmi” kavramını kullanmanızdan
dolayı 21. sosyalizminden ne anladığını
H. Selim Açan’a sordum. Cevap vermedi. Bir
de eleştirinin somut olmadığından, “laf yığını”ndan
bahsediyor.
İnsan,
minderden kaçmaktan, haddini bilmezlikten, tartışma ahlakı ve
edebinden bahsetmeden önce kendi yaptığına bakmalıdır. Açan,
eleştirimin iki yönü olduğunu dahi anlamamış. Kendimle ilgili
iki nokta var. Geri kalan kısmı, o “borç”tan kaynaklanan
sorunların çözümlenemediğinden dolayı Marksizm-Leninizmin
bugünkü halidir. Bunun anlaşılmayan ne yanı var? H. Selim Açan
sanıyor ki, laf kalabalığıyla, tartışma ahlak ve edebine
sığmayan çıkışlarla, demagojiyle; bütün bunlardan oluşan,
mahalle kabadayısına yakışır kavramlardan ibaret saldırıyla
eleştireni sustururum. Öyle yağma yok. Açan, önce eleştiriye
tahammülü, nasıl eleştiri yapılırın yöntemini öğrenecek.
Açan, önce kibir abidesi olmadığını, “tek ben-bilircilik”le
bir ilişkisinin olmadığını gösterecek.
Linkleri
verdim. İsteyen sizi eleştirdiğim yazıyı ve cevabi yazınızı
okuyabilir ve bir karara varabilir.
“Çarpıtma”,”ilgisiz
zemin”, “ucuz demagojiler”, Büyük sanatçılar, düşünürler”,
“İzleyicilerinin ısrarlarına dayanamayanlar”, “Kesinlikle
hakaret kastıyla söylemiyorum içim darald”, “lâf yığını”,
“tevil yoluyla ikrar”, “mırıldanmalar”, “dogmatik
tutuculuk”, “minderden kaçmak”, “Marksizm-Leninizm’e ve
proletarya sosyalizmine bağlılığımı sorgulamaya kalkmak gibi
bir haddini bilmezlik”, “tartışma ahlâkı ve
edebi”,”1970’lerin dernek polemikçiliği”, “Yeterince
hakim olmadığı konularda bile ahkam kesmeye kalkanlara “Bildiğine
de gonuşuyon, bilmediğine de…” diye takılırdık”.
İşte
siz busunuz H. Selim Açan. Altı-üstü bir eleştiriden dolayı
muhatabınız olan eleştirmene bu kavramlarla cevap veriyorsunuz.
Devrimcilik
adına, eleştiri adına utanılacak bir durum!
H.
Selim Açan, yukarıda somutlaştırdığım; eleştirimde
açıkladığım sorulara cevap vermek bu kadar mı zordu? Size
yakışan da, okuyanların beklentisi de bu sorulara cevap vermeniz
olurdu. Ancak siz yapmanız gerekeni; bir devrimciden bekleneni
yapmadınız. Bir kibir abidesinden, bir “tek ben-bilirci”den
bekleneni yaptınız.
Şayet
cevap vermek istiyorsanız, beni ilgilendiren yukarıdaki sorularıma
cevap vermenizdir. Sorun ne İ. Okçuoğlu değerlendirmesidir ne de
Açan’ın geçmişte neyi savunduğudur.
Konu
dışı ve kişiselleştirilmiş yazınıza cevap vereceğimi
sandıysanız fena halde yanılmış olursunuz. Hele hele bir de
sizin yönteminizle cevap vereceğimi düşündüyseniz bu daha da
kötüdür.
H.
Selim Açan ciddiye alınmak istiyorsa başkalarıyla tartışma
yöntemi, eleştiri yöntemi konularında bir daha düşünmelidir.