deneme

3 Eylül 2020 Perşembe

ALTI-ÜSTÜ BİR ELEŞTİRİ



ALTI-ÜSTÜ BİR ELEŞTİRİ

NEDEN BU KADAR CELALLENDİNİZ H. SELİM AÇAN?


Ne olmuştu?
H. Selim Açan’ın 7-21 Nisan tarihleri arasında Alınteri sitesinde yayınlanan “Korona Günlerinde Teori ve Siyaset” başlığını taşıyan 8 makaleden oluşan bir yazı dizisinde dikkatimi çeken ve yanlış bulduğum bazı konuları eleştirdim. Adeta kıyamet koptu.
H. Selim Açan’ı bu denli celallendirenin ne olduğunu anlamadım. Altı-üstü bir eleştiri. Gayet somut. Bu eleştirilerin hiçbirine cevap vermediniz. Cevabi yazısında arkadaş, neyi eleştirdiğimi dahi anlamamış. Açan’ın cevabi yazısını okuyan mutlaka kendine sormuştur. Okçuoğlu’nun eleştirisi somut. Açan’ın cevabi yazısında bu eleştirilere yer verilmiyor, anılmıyor bile. O halde H. Selim Açan, böyle cevabi bir yazıya ne gerek vardı?

İlgi duyan arkadaşlar benim eleştirime ve Açan’ın verdiği cevaba bakabilirler:
(İbrahim Okçuoğlu: 100 Yıl Sosyalizmleri ve Tasfiyecilik - H. Selim Açan’ın Açmazı: http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2020/08/100-yil-sosyalizmleri-ve-tasfiyecilik.html

H. Selim Açan: İbrahim Okçuoğlu’na tek bir soru: https://gazete.alinteri1.org/ibrahim-okcuogluna-tek-bir-soru)

Açan, bana “tek bir soru” soruyor, ama soruyu bulamadım.
Eleştiri yönteminiz çok yanlış. Eleştiri öğreticidir; doğruyu yanlışı gösterir. Anlaşılmayanı anlaşılır kılar. Eleştiri somuttur. Ancak bunların hiçbirini cevabi yazınızda göremedim. Eleştiriye konu olan somut durumdan hiç bahsedilmiyor.

H. Selim Açan, eleştiriye cevap verme yerine kendini savunma gereğini duymuş. Neden kendini savunuyor ki? Ortada oldukça somut bir eleştiri var. Arkadaşın savunusu, eleştirdiğim konular somutunda olsa ne ala, çok heyecanlanmış diyebilirim. Öyle değil; savunma hattı geçmiş dönem üzerine kurulmuş. Buna ne gerek vardı? Açan’ın geçmişte ne yaptığını, neyi savunduğunu eleştirmiyorum; bir H. Selim Açan eleştirisi yapmıyorum. Kovid-19 vesilesiyle yazdığı 8 makaleden dikkatimi çeken birkaç konuyu eleştiriyorum. Hepsi bu kadar.

Peki, buna karşın H. Selim Açan ne yapmıyor? Bir İbrahim Okçuoğlu “eleştirisi” yazıyor. Gerçeği yansıtan bir eleştiri olsa yüreğim yanmaz, teşekkür ederim. Ancak bunu atıfta bulunduğu ‘70’li yılların dernek polemikleri seviyesinde ele alıyor.

İşte H. Selim Açan’ın sözleri:
İbrahim Okçuoğlu’na tek bir soru
Bir konudaki tartışma bu kadar mı çarpıtılır, bu kadar mı ilgisiz zeminlere çekilir, yetmezmiş gibi bu kadar mı ucuz demagojilere hedef olur diye düşünmekten kendimi alamadım.

İbrahim Okçuoğlu’nu tanımam. Değişik çevrelerden devrimcilerle kimi sohbetlerimiz sırasında hakkında duyduğum kırık-dökük bilgiler dışında daha çok sosyal medyada karşıma çıkan yazılarından bilirim. Gördüğüm kadarıyla üretken bir kalem. Fakat yazdığı kadar çok okumuyor sanırım.

Gerçi sadık bir okuru değilim. Bir vesileyle gözüme çarpanların bile hepsini okuduğumu söyleyemem. Çünkü fazla düz ve mekanik buluyorum. Matriks olarak kullandığı belirli kalıpları var. Neredeyse her konuyu bir biçimde o prokrustes yatağına yatırarak ele alıyor. Üslup bakımından da çok kuru. Öz biçime de yansıyor haliyle.
Büyük sanatçılar gibi büyük düşünürlerin hali de demek bir başka oluyor. İzleyicilerinin ısrarlarına dayanamıyorlar. Mutlaka bir bis yapma zorunluluğu duyuyorlar.

Kesinlikle hakaret kastıyla söylemiyorum ama 13 sayfalık yazının 3. sayfasına geldiğimde içim daraldı. Bir konudaki tartışma bu kadar mı çarpıtılır, bu kadar mı ilgisiz zeminlere çekilir, yetmezmiş gibi bu kadar mı ucuz demagojilere hedef olur diye düşünmekten kendimi alamadım.

İşin ilginci ona yönelttiğim eleştirilere somut bir yanıt yok o lâf yığını içinde. Tersine, mahkemelerde tutanaklara “tevil yoluyla ikrar” diye geçen “Ben o işi yaptım yapmasına ama şu amaçla yaptım” şeklinde çevirebileceğimiz itiraf niteliğinde mırıldanmalarla işi geçiştirmeye çalışmış. Tam da benim o yazımda eleştirdiğim dogmatik tutuculuğu tekrarlamış.
Benim asıl anlamadığım Okçuoğlu’nun tartışmayı çektiği zemin. O noktada sadece minderden kaçmakla kalmıyor, benim Marksizm-Leninizm’e ve proletarya sosyalizmine bağlılığımı sorgulamaya kalkmak gibi bir haddini bilmezlik sergilerken aynı zamanda nasıl bir tartışma ahlâkı ve edebine sahip olduğunu gösteriyor.

Her şey bir yana yıllardan beri bu konuda (da) müstear isimle ya da imzasız yayınlanmış onlarca makale, kitap ve broşür dışında Bianet ve Duvar gibi sitelerle tabii ki Alınteri sitesi (ve öncüllerinde) açık imzamla yayınlanmış çok sayıda makalem var. Yazmaktan okumaya vakit bulamadığını girişte de söylediğim İ. Okçuoğlu bunları görmemiş, görse bile dikkate değer bulmamış olabilir. Fakat “21. yüzyıl sosyalizmi” kavramını kullanmamdan hareketle madem beni sadece Marksizm-Leninizm’i ve proletarya sosyalizmini değil sosyalizmin tarihsel başarılarını da inkâr edip küçümseyen bir dönek olarak resmetmeye soyunuyor, karşısındakine saygıdan vazgeçtim devrimci bir tartışma adabının asgari gereği olarak “Bu adam bu konularda bugüne kadar ne demiş, neleri savunmuş” diye bir ikisine olsun göz atması gerekmez miydi?

Okçuoğlu, 1970’lerin dernek polemikçilerine özgü bir tarz ve üslupla (sosyalizm ve geriye dönüş konusuna yaklaşımı da büyük ölçüde o yıllarda donup kalmış kanımca) beni aklı sıra şu sorularla köşeye sıkıştırmayı deniyor:
Hocam, sen kaleme sarılmadan önce bir parça zahmete girip ele aldığın konuda muhatabın bugüne dek ne söylemiş, ne yazmış, neyi savunuyormuş araştırmazsan yani okumadan yazarsan ben sana daha neyi nasıl açıklayabilirim ki?!!

12 Eylül yıllarında Antep Özel Tip’te yatarken yeterince hakim olmadığı konularda bile ahkam kesmeye kalkanlara “Bildiğine de gonuşuyon, bilmediğine de…” diye takılırdık. Okçuoğlu’nun benim yazıma yanıt olarak kaleme aldığı eleştiriyi okuyunca bu söz geldi aklıma.

İşin ilginci, Okçuoğlu bu zehir zemberek soruların arkasından da hız kesmiyor. Yeni bir faza geçip bu kez Kruşçevcilerin 1956 darbesinden sonraki yıllarda ortaya çıkan bir “borç faturasını” önüme getiriyor. İnsana okurken “Yani…” dedirten, “Şimdi ne alâka? Biz neyi tartışıyorduk, nereden geldik buraya?..

Kendi adıma bu noktada koptum. Onu bana bu yanıtı vermeye teşvik eden dostları keşke biraz da düşünmesini, okumasını, araştırmasını, bir konuda birilerine cevap vermeye kalkmadan önce okuduğunu anlamaya çalışmasını önerseler! Bu ona yapılacak en büyük iyilik olur bence. Daha ne diyeyim?..”

Anlaşılan, Açan’ın eleştiriden anladığı bu kadar. Eleştirinin içeriği üzerine düşünme yerine, sorunu kişiselleştirip eleştirenin kişiliğine saldırmak. Demek ki, bu konuları eleştirmem demagoji oluyor, çarpıtma, konuyu ilgisiz alanlara çekme oluyor. ‘Büyük sanatçılar gibi düşünmek’, ‘minderden kaçmak’, ‘nasıl bir tartışma ahlâkı ve edebi’ soru ve tanımlamasıyla karşı karşıya kalınıyor. Bütün kabahatim, Açan’ın bir makale dizisinde bazı anlayışlarını eleştirmek. Demek ki, Açan’ı eleştiren bu türden aşağılanmayı göze alması gerekiyor. Cevabi yazınızda bundan başka bir şey yapmamışsınız. İşte yazınızın dökümü:

Yukarıya aktardığım sözleriniz yazınızın en azından 1,5 sayfalık bir kısmına denk düşüyor. Yazınızın geriye kalan kısmının büyük bölümünü benim yazıdan yaptığını alıntılar doldurmuş. Yarım sayfalık bir bölümde de konuyla ilgisi olmayan veya okuyan anlasın babında birkaç paragraflık bir açıklamanız kalıyor. Belki de 6 paragraflık bir açıklama.

Peki siz neye cevap vermiş oldunuz? Hiçbir şeye, hiçbir eleştirime, hiçbir soruma tek kelimeyle cevap vermediniz.
Benimle ilgili olarak yukarıya aktardığım sözleriniz çok şey söylüyor. Beni eleştirenin vay haline diyorsunuz. Yöntem, Açan’a dokunan yanar, Açan eleştirilemez! Yahu, sizi eleştirmek için her seferinde geçmişte “bu adam” ne demişti, bir bakayım modunda mı olmak gerekiyor. Geçmişte farklı düşünceler savunmuş olabilirsiniz. Marksizm-Leninizmi, şimdi ıskartaya çıkardığınız geçmiş herkesten, her önderden, liderden, parti başkanlarından, sekreterlerinden çok daha iyi savunmuş, geliştirmiş veya Marksizm-Leninizme katkıda bulunmuş, onu zenginleştirmiş olabilirsiniz. Ama ben, H. Selim Açan’ı 7-21 Nisan tarihleri arasında Alınteri’nde yayınlanan “Korona Günlerinde Teori ve Siyaset” makalelerinde öne sürdüğü bazı görüşlerinden dolayı eleştiriyorum. Geçmişte savunduğunuz düşüncelerinizle bu makalelerde savunduklarınız arasında bir fark varsa bu, H. Selim Açan’ın sorunudur, onun çelişkisidir. Bunun ceremesini bana, yukarıya aktardığım, dostça eleştiriyle hiçbir alakası olmayan, bir kibir abidesi duruşunu, bir “tek ben-bilircilikduruşunu ifade eden sözlerinizle çektirme hakkını nereden buluyorsunuz? Şayet bir “demagoji”, “çarpıtma”, “tartışma ahlakı ve edebi”, “haddini bilmezlik” aranacaksa, önce Akçan kendi yöntemine ve sarf ettiği sözlere bakmalıdır.
İşin ilginci ona yönelttiğim eleştirilere somut bir yanıt yok o lâf yığını içinde” demeden önce eleştirdiğim aşağıdaki konulara bir cevap vermeniz gerekirdi H. Selim Açan. O zaman “laf yığını”ndan bahsetmezdiniz.

Bir Çin’i sosyalist görüp görmeme meselesi vardı. Cevap verdiniz mi? Cevap vermediniz.
Bir Küba meselesi vardı. Cevap verdiniz mi? Cevap vermediniz.
Bir Agamben meselesi vardı. Cevap verdiniz mi? Cevap vermediniz.
Bir 21. yüzyıl sosyalizmi vardı. Cevap verdiniz mi? Cevap vermediniz..
Bir geçmişe bakış, küçümseme ve borç meselesi vardı. Cevap verdiniz mi? Cevap vermediniz.

Şu sözler size ait: Fakat “21. yüzyıl sosyalizmi” kavramını kullanmamdan hareketle madem beni sadece Marksizm-Leninizm’i ve proletarya sosyalizmini değil sosyalizmin tarihsel başarılarını da inkâr edip küçümseyen bir dönek olarak resmetmeye soyunuyor, karşısındakine saygıdan vazgeçtim devrimci bir tartışma adabının asgari gereği olarak”
Şu sözler de size ait:Sosyalizmi ve onun tarihsel kazanımlarını savunma adına hâlâ en “tazesi” 50 yıl öncesinde kalmış –ve çoğu da hayat tarafından çürütülüp ıskartaya çıkarılmış- ezberleri tekrarlamanın bir milim dahi ötesine geçemeyen düşünsel ve ruhsal hayatiyet kaybı.” diyorsunuz.
 
Demek ki, küçümsüyorsunuz. Çözüm “21. yüzyıl sosyalizmi” diyorsunuz. Peki, nerede kaldı devrimci bir tartışma adabının asgari gereği”?

Evet, “21. yüzyıl sosyalizmi” kavramını kullanmanızdan dolayı 21. sosyalizminden ne anladığını H. Selim Açan’a sordum. Cevap vermedi. Bir de eleştirinin somut olmadığından, “laf yığını”ndan bahsediyor.

İnsan, minderden kaçmaktan, haddini bilmezlikten, tartışma ahlakı ve edebinden bahsetmeden önce kendi yaptığına bakmalıdır. Açan, eleştirimin iki yönü olduğunu dahi anlamamış. Kendimle ilgili iki nokta var. Geri kalan kısmı, o “borç”tan kaynaklanan sorunların çözümlenemediğinden dolayı Marksizm-Leninizmin bugünkü halidir. Bunun anlaşılmayan ne yanı var? H. Selim Açan sanıyor ki, laf kalabalığıyla, tartışma ahlak ve edebine sığmayan çıkışlarla, demagojiyle; bütün bunlardan oluşan, mahalle kabadayısına yakışır kavramlardan ibaret saldırıyla eleştireni sustururum. Öyle yağma yok. Açan, önce eleştiriye tahammülü, nasıl eleştiri yapılırın yöntemini öğrenecek. Açan, önce kibir abidesi olmadığını, “tek ben-bilircilik”le bir ilişkisinin olmadığını gösterecek.

Linkleri verdim. İsteyen sizi eleştirdiğim yazıyı ve cevabi yazınızı okuyabilir ve bir karara varabilir.

Çarpıtma”,”ilgisiz zemin”, “ucuz demagojiler”, Büyük sanatçılar, düşünürler”, “İzleyicilerinin ısrarlarına dayanamayanlar”, “Kesinlikle hakaret kastıyla söylemiyorum içim darald”, “lâf yığını”, “tevil yoluyla ikrar”, “mırıldanmalar”, “dogmatik tutuculuk”, “minderden kaçmak”, “Marksizm-Leninizm’e ve proletarya sosyalizmine bağlılığımı sorgulamaya kalkmak gibi bir haddini bilmezlik”, “tartışma ahlâkı ve edebi”,”1970’lerin dernek polemikçiliği”, “Yeterince hakim olmadığı konularda bile ahkam kesmeye kalkanlara “Bildiğine de gonuşuyon, bilmediğine de…” diye takılırdık”.

İşte siz busunuz H. Selim Açan. Altı-üstü bir eleştiriden dolayı muhatabınız olan eleştirmene bu kavramlarla cevap veriyorsunuz.
Devrimcilik adına, eleştiri adına utanılacak bir durum!

H. Selim Açan, yukarıda somutlaştırdığım; eleştirimde açıkladığım sorulara cevap vermek bu kadar mı zordu? Size yakışan da, okuyanların beklentisi de bu sorulara cevap vermeniz olurdu. Ancak siz yapmanız gerekeni; bir devrimciden bekleneni yapmadınız. Bir kibir abidesinden, bir “tek ben-bilirci”den bekleneni yaptınız.

Şayet cevap vermek istiyorsanız, beni ilgilendiren yukarıdaki sorularıma cevap vermenizdir. Sorun ne İ. Okçuoğlu değerlendirmesidir ne de Açan’ın geçmişte neyi savunduğudur.

Konu dışı ve kişiselleştirilmiş yazınıza cevap vereceğimi sandıysanız fena halde yanılmış olursunuz. Hele hele bir de sizin yönteminizle cevap vereceğimi düşündüyseniz bu daha da kötüdür.

H. Selim Açan ciddiye alınmak istiyorsa başkalarıyla tartışma yöntemi, eleştiri yöntemi konularında bir daha düşünmelidir.