KAPİTALİZM SONRASI (“POST-KAPİTALİZM”) ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
VE FANTEZİLER (IV)
(Birikmiş Sorular Dosyasından)
KAPİTALİZMİN GENEL KRİZİ BİZE NE ÖĞRETİYOR?
DÜNYANIN HAL-İ PÜR MELALİ!
Sermaye ölümcül bir bunalım sarmalına yakalanıyor. Bu bugüne kadar sözü edilen “genel bunalım”dan farklı olarak “Sermayenin varoluşsal bunalımı” oluyor. Çünkü sermayenin üretici güçleri geliştirme yeteneği giderek öylesine zayıfladığından dolayı kendisini genişletme düzeyi sürekli düşüyor. Sermaye daha çok yoğunlaşıp merkezileşerek, sömürüyü daha çok yoğunlaştırarak bunu kendi elleriyle hazırlıyor ve bu onun kendi idam fermanını kendi elleriyle imzalamasından başka bir anlama gelmiyor.
Soru şu: Bu bugüne kadar sözü edilen “genel bunalım”dan farklı olarak “Sermayenin varoluşsal bunalımı” ne demek?
Burada “bunalım”dan kastedilen krizdir. “Genel bunalım”dan kast edilen de kapitalizmin genel krizidir. “Sermayenin varoluşsal bunalımı” kavramıyla kast edilen de Troçki’nin “Geçiş Programı”nda kapitalizm bağlamında yaptığı tespittir. Neydi bu tespit?
Troçki'ye göre gelişmesinde kapitalizm son aşamasına gelmiştir:
1)“Proleter devrimin ekonomik ön koşulları, genelde kapitalist düzende ulaşabileceği en yüksek olgunluk düzeyine ulaşmıştır”;
2)”İnsanlığın üretici güçleri durgunluk içindedir”;
3)”Artık yeni buluş ve teknik gelişmeler maddi zenginliğin yükselmesini sağlayamamaktadır”; 4)”Bütün kapitalist sistemin içinde bulunduğu toplumsal kriz koşullarında konjonktürel krizler kitleleri gittikçe ağırlaşan yokluk ve acılarla karşı karşıya bırakmaktadır”;
5)”Gerek demokratik gerekse de faşist rejimler, bir iflastan diğerine yuvarlanmaktalar”; 6)”Burjuvazinin kendisi de bir çıkış yolu görememektedir”;
7) “Tek çıkış yolu burjuvazinin devrilmesidir”(1);
8)“Çürüyen kapitalizm koşullarında proletarya ne sayısal olarak ne de kültürel olarak büyümektedir. Bu nedenle, ileri bir zamanda proletaryanın devrimci görevlerinin seviyesine yükseleceğini beklemek için hiçbir neden yoktur.”(2)
Troçki'nin bu tespitinden hareketle kaosçular, bir kısım Troçkistler bugün emperyalist aşamasındaki kapitalizmi, çöktü/çökecek, öldü/ölecek (“varoluşsal kriz”) olarak tanımlıyorlar şu ifadelerle: 1)Üretici güçler artık büyümemektedir/gelişmemektedir;
2)Artık artı değer üretilememektedir;
3)Yatırım yapma olanakları kalmamıştır;
4)Kar elde edilememektedir;
5)Bütün sistem durağanlaşmıştır;
6)Bütün sistem var olmak yok olmak krizi içindedir;
7)Burjuva sistem sürekli barbar ve ilkel özelliklerini ortaya çıkartmaktadır.
Salt ‘artık artı değer üretilememektedir; yatırım yapma olanakları kalmamıştır; kar elde edilememektedir’ anlayışı, ‘kapitalizm öldü, kapitalizm çöktü, artık böyle bir sistem yok’ demeye eşdeğerdir. Çünkü “ölüm döşeğin”de de olsa kapitalizm, kapitalizmdir, yani hala artı değer üretiyor; yatırım yapıyor; kar elde ediyor demektedir.
Bu durumda burada söz konusu olan şudur; Karşımızda çürüyen, olması gerektiği düzeyde yatırım yapamayan; olması gerektiği seviyede artı değer üretemeyen; olması gerektiği seviyede kar elde edemeyen bir kapitalizm var. Emperyalist aşamasında kapitalizmin bu halinin ne anlama geldiğini Marksist-Leninist politik ekonominin geliştirdiği kapitalizmin genel krizi teorisi herbir aşamasında bize göstermektedir.
Buna gelmeden önce Troçkist bir İnternet sitesinde sorunun nasıl ele alındığına bakalım.
Oktay Baran “Kapitalizmin Tarihsel Sistem Krizi” makalesinde “Aslında yalnızca iktisadi bir kriz değil, bir bütün olarak sistemin tüm alanlarda kriz içinde debelendiği bir durum sözkonusudur: “yaygın emperyalist paylaşım savaşlarıyla seyreden tüm tarihsel dönemeçlerde gözlemlenen ve ekonomik, siyasal, sosyal yaşamda kapitalizmin yol açtığı birikimli çelişkilerin ürünü olan büyük sistem krizleri” (3) tespitini yapıyor (4)
O. Baran devamla, yine E. Çağlı’nın tespitlerini referans alarak şunu diyor: “Tarihsel eğilim, kapitalist işleyişin sıkışma momentlerini sona erdirecek ve ekonomiyi anlamlı bir canlanma temelinde yeni bir dengeye kavuşturacak potansiyellerin giderek azalması yönündedir.”(E. Çağlı; agy.) İşte milenyum dönemecinden itibaren, “kapitalist ülkelerde peşpeşe patlak veren ve bir sistem krizi olarak gelişen ekonomik kriz, dünya ticaretindeki ani düşüşlerle de kendini ortaya koymuştur.”(E. Çağlı; agy.)
Elif Çağlı, tarihsel sistem krizi demekle, “kapitalist sistemin artık tarihsel bir gerileme ve durgunluk eğilimi içine girmiş”(E. Çağlı; agy.) oluşuna dikkat çekmektedir. “Bu son örnek, artık yeni bir aşamaya yükselme şansı bulunmayan emperyalist kapitalizmin adeta kendi içinde sıkışmaya başlayan bir sisteme dönüştüğünün ipuçlarını sergiler. Özellikle gelişkin kapitalist ülkelerde olgunlaşmaya başlayan ve kapitalizmin tarihsel açmazına dönüşen bu sıkışma hali”(E. Çağlı; agy.) her alanda yansımasını bulmaktadır.
Demek ki, kapitalizmin tarihsel sistem kriziyle, çok boyutlu, çok katmanlı, toplumsal yaşamın her alanını kapsayan ve geçmişte görülmeyen nitelikte bir krizi anlatmaktayız...
Bu bir sistem krizidir, tüm sistemi, onun tüm alanlarını kapsamakta ve sistemi bir varoluş sorunuyla karşı karşıya getirmektedir...
Bu tarihsel ölçekte ve önemde bir krizdir, tarihsel bir krizdir. Bu tarihsel sistem krizi, kuşkusuz ki her şeyden önce, son derece şiddetli ve uzun süreli bir ekonomik durgunluk ya da gerileme anlamına gelmektedir, ancak ondan ibaret değildir. Tarihsel önemde bir kriz demekle, kapitalizmin, geçmişteki büyük bunalım dönemlerindekilerden farklı olarak yapısal bir tıkanmışlık içinde olduğuna işaret etmekteyiz. Kapitalizm artık ihtiyarlık dönemindedir, geçmişteki gibi, böylesi bir dönemi çeşitli yapısal dönüşümlerle atlatıp yeniden uzun ve güçlü bir yükseliş dönemine girme potansiyelini tüketmiştir.”(5)
Burada anlatılanlar doğrudur. Ancak, Troçkistlerin bütün derdi Marksist-Leninist politik ekonominin, Komünist Enternasyonal’in, Lenin ve Stalin’in geliştirdiği; içini doldurduğu kapitalizmin genel krizi kavramını kullanmamaktır. Bu nedenle “kapitalizmin sistem krizi”nden, “tarihsel krizi”nden bahsederler.
Örneğin E. Çağlı, şu anlayışıyla da varoluşsal krizci Troçkistleri eleştirmektedir: “Küresel kapitalizm kimilerinin iddia ettiği gibi emperyalizm ötesi yeni bir aşama değildir. Küreselleşme kavramıyla anılır hale gelen günümüz kapitalizmi, mali sermayenin egemenliğine dayanan emperyalizmin bayatlamış halidir. Bu, artık sürekli bir istikrarsızlık ve hegemonya krizi içinde debelenen bir kapitalizmdir.” (6)
Varoluşsal krizciler açısından kapitalizmin genel krizi kavramının bir anlamı yoktur. Çünkü emperyalist aşamasındaki kapitalizm, “genel kriz” sürecinin sonuna gelmiş ve çökmüştür. Bundan dolayı artık artı değer üretmediğinden, kar elde edemediğinden vb. bahsedilmektedir.
Peki, varoluşsal krizcilerin ideolojik ve ilkesel nedenlerden dolayı kullanmak istemedikleri, kapitalizmi yıkma anlayışlarına denk düşmeyen kapitalizmin genel krizi teorisi ne diyor? Bu teorinin nasıl bir içeriği var?
“Emperyalizmin çelişkilerinin büyümesiyle, kapitalizmin genel krizinin ön koşulları da birikti. Emperyalizm kampındaki çelişkilerin son derece keskinleşmesi, emperyalist güçlerin dünya savaşlarına varan çatışmaları, metropollerdeki proletaryanın sınıf mücadelesiyle sömürgelerdeki halkların ulusal kurtuluş mücadelelerinin birleşmesi –bütün bunlar, kapitalist dünya sisteminin ciddi bir şekilde zayıflamasına, emperyalizmin zincirinin yarılmasına ve tek tek ülkelerin devrimci yoldan kapitalist sistemden kopmalarına yol açar. Kapitalizmin genel krizi öğretisinin temellerini Lenin hazırlayıp ortaya koydu.
Kapitalizmin genel krizi, tüm kapitalist dünya sisteminin, savaşlar ve devrimler, can çekişen kapitalizmle yükselen sosyalizm arasındaki mücadele tarafından belirlenen çok yönlü bir krizidir. Kapitalizmin genel krizi, kapitalizmin tüm yönlerini, hem ekonomiyi hem de politikayı kapsar. Onun temelini bir yandan kapitalist dünya ekonomi sisteminin artan çöküşü ve diğer yandan kapitalizmden kopmuş ülkelerin artan ekonomik gücü oluşturur.
Kapitalizmin genel krizinin temel özellikleri şunlardır: Dünyanın iki sisteme –kapitalist ve sosyalist– bölünmesi ve bunlar arasındaki mücadele, emperyalizmin sömürge sisteminin krizi, pazar sorununun keskinleşmesi ve bununla bağıntı içinde işletmelerin kronik olarak kapasitelerinin altında kullanılması ve kronik kitlesel işsizlik.
Emperyalizm çağında kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşitsizliği, zamanla sürüm pazarlarının, etki alanlarının ve sömürgelerin mevcut paylaşımının en önemli kapitalist devletler arasındaki değişen güç dengesiyle uyuşmazlığını doğurur. Bu temelde, kapitalist dünya sistemi içindeki dengenin şiddetli bir şekilde bozulması ortaya çıkar; bu da, kapitalist dünyanın düşman gruplara bölünmesine ve bunlar arasında savaşa yol açar. Dünya savaşları, emperyalizmin güçlerini zayıflatır ve emperyalist cephenin yarılmasını ve tek tek ülkelerin kapitalist sistemden kopmasını kolaylaştırır.
Kapitalizmin genel krizi, emperyalizm çağının bir bileşeni olan tüm bir tarihsel dönemi kapsar. Daha önceden de ortaya konduğu gibi, emperyalizm çağında kapitalist ülkelerin ekonomik ve politik gelişmesinin eşitsizliği yasası, sosyalist devrimin çeşitli ülkelerde çeşitli zamanlarda olgunlaşmasını beraberinde getirir. Lenin, kapitalizmin genel krizinin eşzamanlı bir eylem değil, tersine uzun süren bir şiddetli ekonomik ve politik sarsılmalar dönemi, keskin bir sınıf mücadelesi dönemi, ‘kapitalizmin bütün yönleriyle çöküşü ve sosyalist toplumun ortaya çıkması’ dönemi olduğuna işaret etti.* Bu, iki sistemin, sosyalist ve kapitalist sistemin uzun bir süre yan yana var olmasının tarihsel kaçınılmazlığını belirler.”(7)
Söylenen oldukça açık:
Kapitalizmin genel krizi, çok yönlü bir krizdir. Kapitalizmin sadece şu veya bu krizini; sadece ekonomik krizlerini veya sadece sosyal, toplumsal krizlerini kapsamaz; bütün krizlerini kapsar.
Kapitalizmin genel krizinin zamansal sınırlandırması yoktur; emperyalist çağın bir ürünü, bileşeni olan bu kriz tarihsel bir dönemi; emperyalist çağın sonuna kadar bütün dönemini kapsar.
Kapitalizmin genel krizi uzun süren bir şiddetli ekonomik ve politik sarsılmalar dönemidir, keskin bir sınıf mücadelesi dönemidir. Lenin’in işaret ettiği gibi; kapitalizmin genel krizi “kapitalizmin bütün yönleriyle çöküşü ve sosyalist toplumun ortaya çıkması” dönemidir.
Tarihi olguların gösterdiği gibi kapitalizmin genel krizi, tesadüfi bir görünüm değildir. Bu kriz, kapitalizmin gelişmesinin belli bir aşamasında, o gelişme aşamasının doğasını ifade ederek açığa çıkıyor. Bundan dolayıdır ki, kapitalizmin serbest rekabetçi döneminde, kapitalizmin genel krizi diye bir krizin gelişmesinin maddi koşulları yoktu. Bu koşullar serbest rekabetçi dönemden tekelci kapitalizme geçişle; kapitalizmin emperyalist aşamasına geçişle ve bu aşamanın tekelci devlet kapitalizmine doğru gelişmesinin bir ifadesi olarak doğuyordu ve şimdi de kapitalizmin genel krizinin aşıldığını, tekelci kapitalizmin içsel gelişmesi sonucu kapitalizm ötesi bir çağa girildiğini gösteren hiçbir maddi koşul/neden yoktur.
Kapitalizmin genel krizi, başladıktan sonra bütün ülkelerde kapitalizmin nihai çöküşüne, tarih sahnesinden yok edilene kadar devam edecek olan tarihi bir süreçtir.
Kapitalizmin genel krizi, bütün kapitalist dünya sistemini kapsar, ekonomik krizlerin daha sıklaşması, daha uzun sürmesi, daha sert olması, ekonomi ve emekçi kitleler üzerindeki etkilerinin daha yıkıcı olması anlamına gelir. Kapitalizmin genel krizi, burjuvaziyi ekonomik krizlerden, kapitalizmin iç ekonomik dinamiklerine dayanarak çıkış yolu bulmada zorlamaktadır; kapitalizmin genel krizi, burjuvazinin çaresizliği demektir.
Kapitalizmin genel krizi, uzun bir dönem sonunda; kapitalizmin dünya ölçeğinde çökmesiyle sonlanmış olur. Bu krizin uzun bir dönemi kapsamasının nedeni, kapitalizmin dünya ölçeğinde bir vuruşla çökertilemeyeceğinden, devrimlerin -sosyalist- her bir ülkede zamansal açıdan oldukça eşit olmayan bir süreç içinde olgunlaşacağından ve dolayısıyla kapitalizmin genel krizi süreci içinde devrimini gerçekleştiren ülkelerin kapitalist sistemden kopacağından ve kapitalist sistemin giderek çıkmaza gireceğinden dolayıdır.
Kapitalizmin genel krizini keskinleştiren sadece sosyalist devrimler değildir. Demokratik devrimler, devrimci kurtuluş savaşları, anti-emperyalist savaşlar, emperyalistler arası savaşlar vb. de kapitalizmin genel krizini derinleştiren, dünya kapitalist sistemine darbeler vuran faktörlerdir.
Kapitalizmin genel krizinin, proletarya ve ezilen, sömürülen emekçiler ve halklar için kesintisiz zafer anlamına geldiği sanılmamalıdır. Kapitalizmin genel krizi sürecinde bir adım ileri atıp, üç adım gerileyebiliriz. Büyük zaferleri korkunç yenilgiler takip edebilir. Nitekim SB'de sosyalizme vurulan darbe, revizyonist ihanet, en büyük zaferimizin en ağır/korkunç yenilgiye uğraması anlamına gelmiyor mu? Ama bütün bu gelişmeler veya bu gelişmelere rağmen artık dünya ölçeğinde kapitalizm, ne yaparsa yapsın, içine düştüğü genel krizinden çıkma, kendini gençleştirme, yani kendini boğan, genel krize sokan çelişkilerini yok etme olanağına sahip değildir. Kapitalizmin çöküşü kaçınılmazdır ve kapitalizmin genel krizi de bu tarihi çöküşün ifadesidir. Ama bundan kapitalizmin otomatikman, kendiliğinden çökeceği sonucu da çıkartılmamalıdır.
Kapitalizmin genel krizi anlayışı, çağımızda kapitalizmin bütün çelişkilerinin gelişme seyrini analiz etmeye ve sınıf mücadelesinde proletaryanın elinde burjuvaziye, sermayeye karşı silah olarak kullanılmasına hizmet etmektedir. Bu nedenle komünistler bu krizin gelişmesini çürüyen kapitalizmin, yani emperyalizmin çelişkilerinin derinleşmesine ve kapsamlaşmasına göre aşamalarına ayırarak incelemişlerdir.(8)
Şimdi özet olarak bu krizin aşamalarına ve şimdiki duruma bakalım:
Kapitalizmin Genel Krizinin Aşamaları
Kapitalizmin genel krizi sürecinde bu sürecin seyrini etkileyen gelişmeler olur. Bu, tek başına bir gelişme olabileceği gibi, birbirine bağlı olarak, birbirini tetikleyerek gelişen birkaç faktör de olabilir. Bu gelişmeler veya faktörler, kapitalizmin genel krizinin aşamalarını tespitte çıkış noktasını oluştururlar.
1-Kapitalizmin genel krizinin birinci aşaması (1914-1940)
Kapitalizmin genel krizi I. Dünya Savaşı ve Ekim Devrimiyle başlamıştır. Bu, aynı zamanda kapitalizmin genel krizinin birinci aşamasının da başlangıcı anlamına gelmektedir. I. Dünya Savaşı, emperyalizmin iç çelişkilerini muazzam boyutlarda keskinleştirmiş ve bütün emperyalist ülkelerde tekelci devlet kapitalizmine geçişe yol açmıştır. Ekim Devrimi de dünya kapitalist sistemini/pazarını parçalamış ve birbirine zıt iki sistemin (kapitalist ve sosyalist) doğmasına neden olmuştur. (9)
2-Kapitalizmin genel krizinin ikinci aşaması (1940-1956)
II. Dünya Savaşı sonrasında SB, kapitalist kamp karşısında, onun zıddı olarak duran tek güç, tek devlet olmaktan çıkmıştı. Bir dizi ülkede işçi sınıfıyla koalisyon/ittifak içinde emekçi kitleler, iktidara gelerek "halk demokrasisi" düzenini kurmuşlardı. (10)
Öyleyse:
-II. Dünya Savaşı, uluslararası ilişkilerde esasa özgü değişmelere neden olmuştur. Savaş sonucunda iki kamp oluşmuştur; Amerikan emperyalizminin önderliğinde kapitalist/emperyalist kamp ve SSCB önderliğinde sosyalist kamp.
Kapitalizmin genel krizinin başlangıcındaki -birinci aşamadaki- savaşlar ve devrimler, dünyayı birbirine zıt iki sisteme bölüyor veya bölünme sürecini hızlandırıyordu, bölünmenin çelişkilerini keskinleştiriyordu. Kapitalizmin genel krizinin ikinci aşamasındaki savaşlar ve devrimler ise, bir dizi ülkenin kapitalist sistemden kopmasını beraberinde getiriyordu. Kapitalist sistemden kopan ülkeler SB ile kenetlenmişlerdi.
-II. Dünya Savaşı seyri içinde ve savaş sonrasında emperyalist sömürge sisteminin krizinin keskinleşmesi, anti-emperyalist ulusal kurtuluş hareketlerinin muazzam bir yükseliş kazanması emperyalizme darbeler vurmuştur.
3-Kapitalizmin genel krizinin üçüncü aşaması(1956-1990)
Tarihi olarak yeni olan, henüz sağlamlaşmamış olan sosyalist kampın, revizyonist ihanet sonucunda çökmesiydi. Tam da bu gelişme, kapitalizmin genel krizinin ikinci aşamasından üçüncü aşamasına geçişin temel nedenini oluşturmuştur.
Kapitalizmin genel krizinin üçüncü aşamasında iki pazar; kapitalist dünya pazarı ve yıkılan sosyalist dünya pazarının yerini alan revizyonist pazar söz konusuydu.
4- Kapitalizmin genel krizinin dördüncü aşaması (1989/1991-?)
Revizyonist blokun çökmesiyle 1917'de Ekim Devriminin zaferinden sonra ikiye bölünen dünya yeniden niteliksel değişime uğradı; dünya pazarının bütünselliği ve geniş kapsamlı oluşu kapitalizm koşullarında yeniden sağlandı.
Tek başına bu gelişme; dünya pazarının yeniden bütünleşmesi, kapitalizmin genel krizinin yeni bir aşamasına geçmesine yol açacak kadar önemlidir. Diğer bütün faktörleri yok saysak dahi, Ekim Devrimi ve bu dönemle başlayan dünya pazarının parçalanması, kapitalizmin genel krizinin başlamasına; birinci ve ikinci aşamalarının oluşmasına neden olan belirleyici faktörlerinden birisi değil miydi? Dünya pazarının parçalanmışlığı, kapitalizmin genel krizinin üçüncü aşamasının seyrini belirlemiyor muydu? Şimdi de, dünya pazarının bütünleşmesi, kapitalizmin genel krizinin gelişme seyrini belirliyor ve bu belirleme, revizyonist blokun ve SB’nin yıkılmasıyla bu blokun elinde olan pazarın dağıldığını ve bunun kapitalizmin genel krizinin üçüncü aşamasını sonuçlandıran ve dördüncü aşamasına yol açan belirleyici faktör, niteliksel bir değişim olduğunu gösteriyor.
Esas aldığımız nokta, dünya pazarının yeniden bütünleşmesidir, ama bundan diğer olguları dışlandığımız sonucu çıkartılmamalıdır.
2008 dünya ekonomik krizi, fazla üretim krizi olarak kapitalizmin genel krizinin ne denli keskinleştiğini gösterecek derecede etkili olmuştur; kapitalist sistemde, sistemi zorlayan birçok çelişkinin açığa çıkmasına neden olmuştur. Sorun sadece ekonomi ile sınırlı kalmamış, kapitalizmin genel krizi kendini toplumsal yaşamın hemen her alanında hissettirmiştir. Kapitalizmin genel krizi kendini bazı ülkelerde hükumetlerin devrilmesi biçiminde siyasi kriz olarak; ülkelerin büyük çoğunluğundan devlet maliyesinin delik deşik olması biçiminde, kamu borçlarının bazı ülkeler açısından astronomik artışı biçiminde (borçlanma krizi); burjuva toplumda ahlaki düşkünlüğün yaygınlaşması, kültürel yozlaşma ve genel anlamda yabancılaşma biçiminde; toplumu ayakta tutan bağlamların/dinamiklerin tahrip olması biçiminde; emperyalistler arası rekabetin insanlığın varoluş koşullarını yok etmeye doğru keskinleşmesi biçiminde; insanlığın geleceği için olmazsa olmaz kaynakların yok edilmesi biçiminde vs. yansıtmaktadır. Bütün bunlar yaşanmakta olan fazla üretim krizinin birer sonucu değildir; yaşanmakta olan ekonomik kriz, bir kısmı da kendisinden kaynaklanan bütün bu çelişkilerin açığa çıkmasına vesile olmuştur.
Kapitalizmin genel krizinin dördüncü aşamasını sonlandıracak gelişme dünya çapında güçler dengesindeki değişim olacaktır. Amerikan emperyalizmine meydan okuyan Çin emperyalizmidir. Çin ekonomi ABD’yi geride bırakacak derecede gelişmiştir. Sadece ekonomide değil, silahlanma, teknoloji ve dünya çapında jeopolitik nüfuz sahibi olma bakımında da Amerikan emperyalizmini zorlaması ve geride bırakması durumunda Çin, ABD’nin yerini almış olacaktır. Çin ile birlikte Asya’nın yeniden yükselmesi yaşanacaktır. Bu gelişme, diğer bütün gelişmelerin seyrini belirleyeceği için kapitalizmin genel krizinin dördüncü aşamasını da sonlandırma kapasitesine sahiptir.
Burada kapitalizmin genel krizinin gelişmesinde; bir aşamasından bir sonrakine geçişte niteliksel değişime yer verdim. Oysa her bir aşamanın niteliksel değişime neden olan çok yönlü sayısız çelişkileri vardır. Bu çelişkiler ve gelişmeleri için söz konusu çalışmalarıma bakabilirsiniz.
Sonuç itibariyle:
Yaşanmakta olan kriz, kapitalizmin “varoluşsal krizi” değildir. Çok yönlü sistem krizi de değildir; kapitalist sistemin krizi çoktur ve ne kadar ağır olursa olsun ekonomik kriz (fazla üretim krizi) bunlardan sadece birisidir. İşin en trajikomik olan yanı ise 21. yüzyılda ekonomik krizin, örneğin 2008 dünya krizinin, küreselleşmenin veya emperyalist küreselleşmenin bir krizi olarak algılanmasıdır. Kapitalizmin serbest rekabetçi dönemindeki ve emperyalist dönemindeki özelliklerinden dolayı bu her bir dönemdeki ekonomik krizlerin de birtakım ayrı özellikleri vardı. Ama bu özelliklerin hiçbirisi, 1825'ten bu yana kapitalist sistemin yasallığı olarak devresel patlak veren ekonomik krizleri sistem krizi olarak açıklamaya yetmedi, hele hele en azından dünya ticaretinin oluşmasından (19. yüzyılın ilk çeyreği) ve dünya ekonomisinin oluşmasından (emperyalizm) bu yana küresel olan kapitalizmi, sonradan küreselleştiren burjuva anlayışları haklı çıkartmak için küreselleşmenin krizi demek hiç yetmez. Ama böylesi kendi kendine Marksistleri anlamak gerekir. Ne de olsa emperyalizm ötesi bir düzende veya emperyalist küreselleşme evresinde yaşadıklarını sanıyorlar ve böyle bir evrenin de kendine özgü bir krizinin olmasından doğal ne olabilir ki!
Kapitalizmin genel krizi olgusundan nihai olarak nasıl bir sonuç çıkartabiliriz?
Kapitalizmin genel krizi süreci, tekelci devlet kapitalizmin oluşumundan bu yana devam eden süreçtir. Son 30-40 senelik süreçte kapitalizmi kapitalizm olmaktan çıkartan sayısız teoriler üretilmiştir. Bunların hepsi yaşamın dayattığı gerçeklik; kapitalizm gerçekliği karşısında erimiştir. İsterse Negri, birkaç imparatorluk daha kurabilir; emperyalizmin “miadını” bir kez daha doldurabilir. İsteyen emperyalizm ötesi bir çağda veya küresel-emperyalist küresel evrede yaşadığına inanabilir. İsteyen kapitalizmi kendiliğinden çökertebilir. İnsanların inancını ve umudunu elinden almak istemeyiz, ama gerçeklik neyse onu görmek ve ona göre hareket etmekten de vazgeçmeyiz. Kapitalizmin genel kriz süreci, bu sistemin -ne denli çürümüş, kokuşmuş olursa olsun- kendiliğinden çökmeyeceği gibi, emperyalizm ötesinde bir evresinin olmadığını da göstermiştir. Bu süreç aynı zamanda kapitalizmin kendiliğinden çökmeye karşı ne denli “duyarlı” olduğunu da göstermiştir; açık ki kapitalizm, süreklilik arz eden formasyon dönüşümlerine tabidir; birikim biçiminde ve regülasyonunda sürekli bir değişimin olması bu üretim biçiminin normalliğidir (Erken kapitalizm, tekelci devlet kapitalizmi, neoliberalizm vb.) Tam da bu nedenle kapitalizm, “kaskatı bir kristal olmayıp, değişebilen ve sürekli olarak değişen bir organizmadır” (Marks, Kapital, C. I, s. 16).
Önemli olan bunu kavramaktır. Çöktü-çökecek demekle, emperyalizmin “miadını doldurmakla”, yeni bir evre demekle kapitalizm gerçekliğinde bir şey değişmiyor. Bu görüşlerin hiçbirisi kapitalizmi, dolayısıyla dünyayı değiştirmeye yetmiyor, hizmet etmiyor.
Şunu unutmamak gerekir: Marks, kapitalizmin kendini yenileme, değişme yeteneğine sahip olduğunu; “Kaskatı bir kristal olmayıp, değişebilen ve sürekli olarak değişen bir organizma” olduğunu belirtir. Bundan dolayı kapitalist sistemin işleyişinde kapitalizmin bu özelliğini, yani “Kaskatı bir kristal olmayıp, değişebilen ve sürekli olarak değişen bir organizma” olduğunu; hangi nedenlerden/olgulardan dolayı böyle olduğunu analiz etmek, anlamak zorundayız. Bu nedenle kapitalizmin genel krizi birbirini takip eden; her bir aşamasında da niteliksel değişimleri ifade eden aşamalardan oluşmaktadır. Bunu anlamayan, kapitalizmin varoluş, işleyiş yasalarını reddederek onu çökerteceğini, yok sayacağını sanıyor.
Bu sistemden onu aşarak kurtulabiliriz. Bu ise devrimle kapitalizmin üstesinden gelmek; onu yıkmak; özel mülkiyeti ortadan kaldırmak ve sosyalist üretim ilişkileri hakim kılmak anlamına gelir. Böyle bir mücadele ancak ve ancak işçi sınıfı ve emekçi müttefiklerinin yapabileceği bir iştir. İşçi sınıfının ötesinde, Negri'nin “çokluk”u da dahil hiçbir toplumsal sınıf veya tabaka sosyalizm için mücadele etmez; onların bütün mücadeleleri en fazlasıyla kapitalizmi reforme etme mücadelesidir.
Peki, bu anlayışa, bu teoriye hangi nedenlerden dolayı nasıl itiraz edebilirsiniz? E. Çağlı, amentüye halel getirmemek için kapitalizmin genel krizi kavramını kullanmıyor. Marksist-Leninist politik ekonominin kavramını kullanmak Troçkizmden beklenmez. Ama varoluşsal krizcilere ne oluyor? Onlar da kapitalizmi çökerttikleri için “miadı dolmuş” bu kavramı kullanmıyorlar diyebiliriz. Gerçekten öyle: Artık artı değer üretilmiyor, kar elde edilmiyor, yatırım yapılmıyor demek, kapitalizm çöktü demekten başka ne anlama gelir? Eh, kapitalizm çöktüğüne ve "geçiş dönemi" üzerine teoriler üretildiğine göre kapitalizmin genel krizine ne ihtiyac var ki?
Devam edecek
*
Kaynaklar/Açıklamalar:
1) Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der IV. Internationale (Das Übergangsprogramm)”, s. 1 ve 2. Türkçesi; s. 13-15).
2) L. Trotzki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Das Proletariat und seine Führung” -”Defense of MarxismThe - Proletariat and Its Leadership” alt başlığı altında. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html.
3) Elif Çağlı, Kızıl Kanatlı Rosa /6, Mayıs 2009] https://marksist.net/elif_cagli/kizil_kanatli_rosa.htm_3
4) Oktay Baran “Kapitalizmin Tarihsel Sistem Krizi”
https://marksist.net/oktay-baran/kapitalizmin-tarihsel-sistem-krizi
5) Oktay Baran; Agy.
6)Elif Çağlı; Çürüyen Kapitalizm, 29 Kasım 2007, https://marksist.net/elif_cagli/curuyen_kapitalizm.htm_0
7) Akademie der Wissenschaften der UdSSR Institut für Ökonomie; Politische Ökonomie – Lehrbuch, Dietz Verlag Berlin 1955, s. 299/300 – Politik Ekonıomi Ders Kitabı, C. I, s. 364/365, İnter Yayınları -
*) Lenin; “Parti Programınun Revizyonu ve Partinin Adının Değiştirilmesi Üzerine RKP(B)’nin VII. Parti Kongresindeki Konuşması”, bkz. Lenin; Eserleri, 4. baskı. C. 27, s. 106, Rusça)
8) Birçok kitap çalışmasında kapitalizmin genel krizinin gelişmesine temel teşkil eden anlayışlara, değerlendirmelere yer verdim. Makaleler dışında bu konudaki anlayışımı şu çalışmalarımda bulabilirsiniz:
- Türkiye'de kapitalizmin Gelişmesi,1950-1991 arası, genişletilmiş 2. baskı, kitap 3, Ceylan Yayınları Nisan 2001).
-Emperyalist Küreselleşme ve Jeopolitika, Ceylan Yayınları, Şubat 2009.
-Kapitalizmin ve Krizlerin Tarihi, 1600-1990 arası, Sınırsız Basım ve Yayın, 2016.
Kapitalizmin genel krizi teorisinin her bir aşaması en kapsamlı olarak, Kapitalizmde Eşitsiz Gelişmenin ve Rekabetin Tarihi kitaplarımda ele alınmıştır(Ceylan Yayınları; 1. kitap, Şubat 2000;
2. kitap, Kasım 2001;
3. kitap, Mayıs 2002;
4. kitap; Eylül 2002;
5. kitap, Ocak 2006).
Rekabetin Tarihi çalışmasının 3., 4. ve 5. kitaplarında, kapitalizmin genel krizinin birinci (1914-1940), ikinci (1940-1956) ve üçüncü (1956-1990) aşamalarındaki bütün yönlü çelişkilerin gelişmesi analiz edilmiştir.
-Kapitalizmin genel krizinin dördüncü aşaması Sovyetler Birliği ve revizyonist blokun dağılmasından, 1989/1991’den bu yanaki süreci kapsar. Bu aşama için henüz kapsamlı bir çalıma yapmadım. Ancak bu aşamayı “Kapitalizmin Genel Krizi, Aşamaları ve Özellikleri” makalesinde ele aldım (Bkz. http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/search?q=kapitalizmin+genel+krizi+ve+a%C5%9Famalar%C4%B1)
9) Lenin'in kapitalizmin genel krizi tespiti ve tanımlaması:
Lenin, emperyalizm teorisi üzerine düşünce oluşturma döneminde, 1914'te yayınlanan "Ölü Şovenizm ve Yaşayan Sosyalizm" makalesinde şöyle diyordu:
"Avrupa savaşı, muazzam tarihi bir kriz, yeni bir çağın başlangıcı anlamına gelir. Her kriz gibi, savaş da derinlerde gizli kalmış çelişkileri keskinleştirdi ve gün ışığına çıkardı" (C. 21, s. 87).
1917'de Ekim Devriminin patlak vermesinin hemen öncesinde de şu tespiti yapıyordu:
"Sadece proleter, komünist devrim, insanlığı, emperyalizmin ve emperyalist savaşın neden olduğu çıkmazdan kurtarabilir. Devrimin zorlukları, muhtemel geçici başarısızlıkları veya karşı devrim dalgaları ne denli büyük olursa olsun, proletaryanın nihai zaferi kaçınılmazdır" (C. 29, s. 107).
Ekim Devriminin zaferi, bütün dünyayı kapsamına alan uluslararası emperyalist zincirin o dönem en zayıf halkasını oluşturan Rusya’da kopmasını ifade ediyordu. Ekim Devrimi, emperyalizmin o zamana kadar dünya üzerindeki bölünmemiş hakimiyetini bölüyordu, parçalıyordu. Ekim Devrimiyle dünya iki kampa bölünmüştü:
-Tarihi olarak çağını doldurmuş kapitalizm kampı.
-Tarihi olarak yeni başlayan, giderek güçlenecek olan sosyalizm kampı.
Lenin’in bu anlayışında iki önemli olguyu görüyoruz: Birinci olgu, emperyalist savaş ve ikinci olgu da Ekim Devriminin kapitalist sistemin bütünü açısından anlamı. Bu iki olgu, kapitalizmin genel krizini başlatan olgulardır. Başka türlü ifade edersek: Lenin, bu krizde kapitalist sistemin genel krizini görüyordu. Başka yazılarında da aynı konuya değinir. (Bkz.: "Sol Çocukluk ve Küçük-Burjuvalık Üzerine" makalesi, C. 27, s. 319; "Çalışma Komiserleri Bütün Rusya I. Kongresi'ndeki konuşması, C. 27, s. 398 ve "Subbotnik Üzerine Rapor"u, C. 30, s. 275).
Lenin’in bu konudaki tespitleri iki gerçeği yansıtıyor:
Birincisi, kapitalizmin genel krizi, sadece, kapitalizmin hakimiyetinin doğrudan yıkılması anlamına gelmez.
İkincisi, kapitalizmin genel krizi, aynı zamanda, kapitalizmin hakim olduğu ülkelerde bu sistemin çöküşünü, çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu ifade eder.
10) Lenin'in ölümünden sonra genel kriz teorisi, çağı değerlendirmede komünist enternasyonal için teorik bir çıkış noktası olmuş ve bu teori Stalin tarafından geliştirilmiştir.
Lenin'in yaşadığı dönemde de kapitalizmin gösterdiği gelişmenin analizi ve teorik genelleştirilmesi, Komünist Enternasyonal tezlerinin hazırlanmasında belirleyici bir rol oynamıştı. Komünist Enternasyonal'in programının hazırlanması, kapitalizmin genel krizi teorisinin geliştirilmesinde önemli bir aşamanın ifadesiydi. Sürdürülen bir dizi tartışmanın sonucu olarak Komünist Enternasyonal'in VI. Dünya Kongresi’nde (1928) kapitalizmin genel krizi, hem tanımlama olarak kabul gördü hem de içerik olarak somut koşullar bazında zenginleştirildi. Programda, emperyalist dünya savaşının, kapitalist dünya sistemini sarstığına, Ekim Devriminin emperyalist zinciri en zayıf halkası olan Rusya'da kopardığına, Ekim Devriminin dünyanın diğer ülkelerindeki devrimci mücadeleyi, ulusal kurtuluş hareketlerini olumlu etkilediğine ve bütün bunların kapitalizmin genel krizinin unsurları olduğuna yer verilmiştir.
Stalin, bir çok yazısında kapitalizmin genel krizini ele almış ve bir dizi sorunu kapitalizmin genel krizi teorisine göre açıklamıştır.
Stalin kapitalizmin genel krizinin ne anlama geldiğini de şöyle açıklar:
"Kapitalizmin genel krizi… her şeyden önce emperyalist savaşın ve onun sonuçlarının kapitalizmin çürümüşlüğünün güçlenmesi ve dengesinin sarsılması, bugün savaşlar ve devrimler çağında yaşadığımız, artık kapitalizmin, dünya ekonomisinin yegane ve geniş kapsamlı sistemini oluşturmadığı; kapitalist dünya sisteminin yanı sıra sosyalist sistemin var olduğu, bu sistemin güçlendiği, geliştiği, kapitalist sistemin karşıtı olduğu ve sadece onun var oluş gerçekliğinden dolayı kapitalizmin çürümüşlüğünün gözler önüne serildiği ve temelinden sarsıldığı anlamına gelir. … Emperyalist savaş ve SSCB'de devrimin zaferi, emperyalizmin sömürge ve bağımlı ülkelerdeki temellerini sarsmıştır. Bu ülkelerde emperyalizmin otoritesi çökmüştür; bu ülkelerde artık eski tarzda ekonomik faaliyet sürdürecek güçte değildir" (XVI. Parti Kongresine Sunulan Siyasi Rapor; C.12, s. 216/217).
"Kapitalizmin genel krizi… savaş esnasında ve savaştan sonra sömürge ve bağımlı ülkelerde pazarlarda eski kapitalist ülkelerle başarılı bir şekilde rekabet eden ve böylece pazarlar uğruna mücadeleyi keskinleştiren ve karmaşıklaştıran yerli, genç bir kapitalizmin doğması ve büyümesi anlamına gelir" (Agk., s. 217).