KAPİTALİZM SONRASI (“POST-KAPİTALİZM”) ÜZERİNE
DÜŞÜNCELER VE FANTEZİLER (VIII)
(Birikmiş Sorular Dosyasından)
KAPİTALİZMİN GELİŞMESİ VE
SÖMÜRÜ DERECESİNİ YÜKSELTMENİN İKİ YÖNTEMİ
18. YÜZYILA GERİ DÖNÜŞ
DÜNYANIN HAL-İ PÜR MELALİ!
Sömürü derecesinin arttırılması bağlamında sorulan soruların toplamında şu manzara çıkıyor karşımıza:
‘Öyle bir an gelir ki birkaç dünya tekeli dünya piyasasına hâkim hale gelir, artık ne fethedilecek yeni pazarlar vardır ne de yeterince mülksüzleştirilecek küçük kapitalist kalmıştır. Böyle bir anda sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi için ya da bir başka deyişle artı kar elde etmek için teknolojik devrimlerle göreli artı değeri artırmanın yerini giderek artan oranda mutlak artıdeğer elde etmek yani işçiyi daha çok ve daha yoğun çalıştırmak alır.
Emeğin sermayeye biçimsel tabi oluşu ve mutlak artı değer yani işgününün uzatılması yoluyla artı değer üretilmesi (kapitalimin doğuş) evresinin karakteristik özelliğidir.
Kapitalizmin bugününü incelediğimizde görürüz ki, üretim teknolojisinde sürekli devrim ya da onun bir başka ifadesi olan toplumsal emeğin üretici güçlerindeki gelişme durmuştur.
Ya tekeller dünya tekelleri haline gelir ve pazar sıkışması ulusal çapta değil de dünyasal çapta olursa ne olur? İşte bugün olan olur. Kapitalizm tarihsel işlevini yitirir, onun “varoluş nedeni” ortadan kalkar.
Bilimi teknolojiye uygulamak, toplumsal emeğin üretim güçlerini geliştirmek artık eskisi gibi kârlı olmayınca sermaye ‘eski’ biçimlere sarıldı.
Böylece bu dönemin üç karakteristik özelliği belirginleşiyordu: Mutlak artıdeğer elde etme yöntemlerinin yeniden öne geçmesi, hammadde kaynakları üzerine rekabetin kızışması ve spekülatif sermayenin belirleyici bir düzeye ulaşması.
Bir yanda muazzam bir teknolojik birikim varken diğer yandan 18. yüzyılın ilkel birikim ya da vahşi birikim koşulları egemen hale gelmiştir’.
Hangi kaynaklara, analizlere dayandırıldığını bilmediğimiz bu tespitlere göre sömürü derecesinin arttırılmasının yönteminde başa dönülmüş.
1)’Öyle bir an gelir ki birkaç dünya tekeli dünya piyasasına hâkim hale gelir, artık ne fethedilecek yeni pazarlar vardır ne de yeterince mülksüzleştirilecek küçük kapitalist kalmıştır’ tamamen yanlıştır. Bir taraftan dünyada fethedilecek pazar çok olduğu gibi diğer taraftan fethedilmiş pazarlar üzerine rekabette bayağı kıran kıranadır. Örneğin Afrika hala tam anlamıyla fethedilmiş bir pazar konumunda değildir. Fethedilmiş pazarlar üzerine keskinleşen rekabete Çin’in fethedilmiş pazarları ele geçirmek, rakiplerini geri püskürtmek için sürdürdüğü mücadele bir örnektir. Sadece “bir kuşak, bir yol projesi” Çin’in fethedilmiş pazarlara yönelik rekabetidir. Bunun ötesinde eski Sovyet cumhuriyetlerinde de paylaşım henüz tamamlanmış değil.
2) ‘Sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi için ya da bir başka deyişle artı kar elde etmek için teknolojik devrimlerle göreli artıdeğeri artırmanın yerini giderek artan oranda mutlak artıdeğer elde etmek yani işçiyi daha çok ve daha yoğun çalıştırmak alır’ anlayışının da günümüz gerçekliğiyle bir bağı yoktur. Sermaye teknoloji geliştirmeyi elden bırakmadığı gibi, artan oranda mutlak artı değer elde etmek için işçiyi daha çok çalıştırıyor olduğunun pek kanıtı yok. Ancak kapitalizm varlığının her döneminde işçiyi daha yoğun çalışmaya zorlamıştır. Bu nedenle daha yoğun çalıştırmak günümüz kapitalizminin değil, genel olarak kapitalizmin bir özelliğidir.
3)’Kapitalizmin bugününü incelediğimizde görürüz ki, üretim teknolojisinde sürekli devrim ya da onun bir başka ifadesi olan toplumsal emeğin üretici güçlerindeki gelişme’ durmamıştır, ama yavaşlamıştır.
4)’Ya tekeller dünya tekelleri haline gelir ve pazar sıkışması ulusal çapta değil de dünyasal çapta olursa ne olur? İşte bugün olan olur. Kapitalizm tarihsel işlevini yitirir, onun “varoluş nedeni” ortadan kalkar’ anlayışı gerçeği yansıtmamaktadır: Ya tekeller dünya tekelleri haline gelir ve pazar sıkışması ulusal çapta değil de dünyasal çapta olursa ne olur, sorusunu ilk soran Kautsky’dir. Ona gereken cevabı veren de Lenin’dir. Bu nedenle ‘bugün olan’ bu değildir. Bugün olandan kast edilen 100 küsur sene önce olandır. Yani Lenin’in, “çürüyen”, “asalaklaşan”, “ölen” veya “can çekişen” kapitalizm diye tarif ettiği emperyalizmdir. Kapitalizm tarihsel işlevini emperyalizm çağına girdiğinde kaybetmiştir. Bu nedenle Lenin, emperyalizm çağını aynı zamanda proleter devrimler çağı olarak tanımlar.
Günümüzde tekeller, Lenin’in emperyalizm analizini yaptığı dönemdekiyle karşılaştırılamayacak derecede dünya tekeli olmuşlardır.
5) ‘Bilimi teknolojiye uygulamak, toplumsal emeğin üretim güçlerini geliştirmek artık eskisi gibi kârlı olmayınca sermaye ‘eski’ biçimlere sarıldı’ anlayışını kanıtlayan veriler yok, en fazlasıyla bu yönde bir eğilimi ifade dahi etmeyen durumlar var.
6) Kapitalizmin günümüzdeki döneminin üç karakteristik özelliği belirginleşiyordu: Mutlak artı değer elde etme yöntemlerinin yeniden öne geçmesi, hammadde kaynakları üzerine rekabetin kızışması ve spekülatif sermayenin belirleyici bir düzeye ulaşması’ analayışı da doğru değildir.
a)Günümüz kapitalizminde ‘mutlak artı değer elde etme’ yöntemleri yeniden öne geçmemiştir.
b)’Hammadde kaynakları üzerine rekabetin kızışması’ bugünün kapitalizminin bir özelliği olamaz. Hammaddeler üzerine rekabet kapitalizmin her döneminde savaşlara, ilhaklara neden olacak derecede keskinleşmişti.
c) Bugün sermaye hareketinde belirleyici olan ‘spekülatif sermayenin belirleyici bir düzeye ulaşması’ değildir. Finans-kapitalin; yani mali sermayenin belirleyici olması söz konusudur. Emperyalizm denince aklımıza mali sermaye geliyor.
7)Bir yanda muazzam bir teknolojik birikim varken diğer yandan 18. yüzyılın ilkel birikim ya da vahşi birikim koşulları egemen hale gelmiştir’ anlayışının da gerçeklikle bir ilgisi yoktur. Dünyanın neresinde 18. yüzyılın ilkel birikim ya da vahşi birikim koşulları egemen hale gelmiştir? Belki David Harvey’in kafasında!
Bu türden anlayışların savunulmasının bir mantığı var: Günümüzde kapitalizm, bazen çöktü, bazen çöküyor kavramlarıyla tanımlanıyor. Günümüzdeki kapitalizm bazen serbest rekabet dönemi kapitalizmi olmadığı gibi emperyalist kapitalizm de değildir, günümüzdeki kapitalizm emperyalist küreselleşmedir diye de tanımlanıyor. Ancak, nasıl tanımlanırsa tanımlansın amaç, artık kapitalizmin bittiğinin, isyan, kaos, anarşi döneminin, bir “geçiş toplumu”nun söz konusu olduğunun döne döne anlatılmasıdır.
Marksizm-Leninizm ortamında propagandası yapılan bu anlayışların Marksizm-Leninizm’le uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Nasıl olmadığını sömürü derecesinin arttırılmasının yöntemleri ele alarak açıklamaya çalışacağız:
Sömürü Derecesini Yükseltmenin Yöntemleri
Sömürü derecesinin yükseltilmesinin iki temel yöntemi vardır. Bunlardan birisi mutlak artı değer elde etme yöntemi, ikincisi de görece artı-değer elde etme yöntemidir.
Mutlak artı değer:
Kapitalist daha fazla artı değer elde etmek için işçiden sızdırdığı artı çalışma zamanını sürekli uzatmak ister.
Örnekleyerek sorunu anlaşılır kılmaya çalışalım. Diyelim ki, bir günlük çalışma süresi 12 saat. Bu sürenin 6 saatlik bölümü gerekli çalışmadan ve 6 saatlik kısmında da artı çalışmadan oluşsun. Bu durumda işçinin ücreti 6 saate denk düşen bir miktardır, geriye kalan 6 saati de kapitalist için çalışmış olur.
Kapitalist bununla yetinmek istemez, daha çok artı değer elde etmek için işçinin sömürülme derecesini arttırmak ister. Bu nedenle çalışma süresini, diyelim ki, 2, 3 veya 4 saat uzatır. Çalışma süresi 2 saat uzatıldığında işçi, günde 12 saat yerine 14 saat, 3 saat uzatıldığında 12 saat yerine 15 saat ve 4 saat uzatıldığında da 12 saat yerine 16 saat çalışmış olur.
Bu durumda gerekli çalışma saati 6 saat olarak kalırken kapitalist için çalıştığı süre (artı çalışma) 6 saatten ilk uzatmada 8 saate, ikinci uzatmada 9 saate ve üçüncü uzatmada da 10 saate çıkar.
Böylece artı çalışma zamanı (artı “emek” zamanı) işgününün, çalışma saatlerinin mutlak uzatılmasıyla artmıştır.
Çalışma saatinin uzatılmasıyla elde edilen artı değere mutlak artı değer denir.
Görece artı değer:
Sömürü derecesini yükseltmenin ikinci yönteminde işgününün toplam süresi değişmez, ancak gerekli çalışma zamanının kısaltılmasıyla kapitalistin el koyduğu artı değeri büyümüş olur. Bu yöntemin kullanılmasında üretimde teknoloji kullanımının ve böylece çalışma üretkenliğinin artışı belirleyici rol oynar. Gerek işçiler için günlük kullanım malları üreten, gerekse bu günlük kullanım mallarının üretimi için alet ve malzeme sağlayan dallarda çalışma üretkenliğinin artması, bunların üretimi için gerekli olan iş zamanının kısalmasını beraberinde getirir. Bunun sonucu şudur: İşçinin geçim araçlarının değeri ve bununla uyum içinde işgücünün değeri de düşer. Eskiden işçi, geçim araçlarını elde etmek için 6 saat çalışıyorsa şimdi geçim araçlarının değeri düştüğü için, 6 saat yerine 4 saat çalışıyor.
Görece artı değer üretiminde işgününün uzunluğu değişmemiştir. Ama artı çalışma zamanı, gerekli çalışma zamanı küçüldüğü için büyümüştür; yani gerekli çalışma zamanı 6 saatten 4 saate düşerken artı çalışma zamanı 6 saatten 8 saate çıkmıştır.
Gerekli çalışma/iş zamanının kısaltılması ve buna uygun olarak artı çalışma/iş zamanının artırılması yoluyla oluşan artı değere görece artı değer denir.
Artı değeri arttırma yöntemlerinin, kapitalizmin tarihsel gelişmesiyle doğrudan bağı vardır. Tekniğin az geliştiği ve gelişmesinin de görece yavaş olduğu kapitalizmin manüfaktür döneminde ilk yöntem; mutlak artı değerin büyültülmesi ön plandaydı.
Kapitalizmin, manüfaktür dönemini aşan gelişmişlik sürecinde; tekniğin yüksek derecede gelişmesi, bunun üretimde kullanılması, çalışma üretkenliğinin artması ikinci yöntemin; görece artı değer yönteminin kullanılmasını ön plana çıkartmıştır.
Ancak dün ve bugün dünyanın her ülkesinde yaklaşık birbirine eşit seviyede olan teknolojiler kullanılmamaktadır. Dolayısıyla hem bu farklılıktan dolayı hem de kapitalistler genel eğilimlerinden dolayı mutlak artı değer arttırma yöntemini sürekli kullanmak isterler. İşin yoğunlaştırılması bu yöndeki çabaya tipik bir örnektir.
Ekstra artı değer:
Ekstra artı değer, görece artı değerin bir varyantıdır. Ekstra artı değer, tekil işletmelerin, aynı üretim dalındaki işletmelerin çoğunluğunda kullanılmaya başlanmadan önce, mevcut olanlardan daha modern, gelişmiş makineler ve üretim yöntemleri kullanmalarıyla oluşur. Böylece bu işletmelerinde söz konusu üretim dalının ortalamasının üzerinde bir iş üretkenliği elde ederler. Bunun sonucu olarak söz konusu kapitalistin işletmesinde üretilen metanın bireysel değeri, bu metanın toplumsal değerinden daha düşüktür. Fakat metanın fiyatı toplumsal değeri tarafından belirlendiğinden, kapitalist alışılmış oranın üzerinde bir artı değer oranı elde eder.
Ekstra artı değer, işletmelerindeki mevcut olanlardan daha modern, gelişmiş makineler ve üretim yöntemleri sayesinde aynı üretim dalının işletmelerinin çoğunluğundaki iş üretkenliğinden daha yüksek bir iş üretkenliği elde eden tekil kapitalistlere akan alışılmış oranın üzerindeki artı değer fazlasıdır.(1)
İşgünü sınırlıdır
Artı değer oranını artırma çabalarında kapitalistler, işgününü son sınırına kadar uzatmaya çalışırlar. İşgünü, işçinin 24 saat içerisinde işletmede kapitalistin insafına terk edildiği süredir. Eğer mümkün olsaydı kapitalist, işçilerini 24 saat boyunca çalışmaya zorlardı; ama insanın, kuvvetini yeniden toplamak, dinlenmek, uyumak ve karnını doyurmak zorunda olduğu belirli bir zamana ihtiyacı vardır. İşgününün saf fiziksel sınırı bundan ibarettir. Bunun yanında, işçinin sosyal ve kültürel gereksinimlerini gidermesi için zamana ihtiyacı olduğundan, işgününün bir ahlaki sınırı da vardır.
Sermaye, artı emeğe duyduğu aşırı açlıkla, işgününün ne ahlaki ne de saf fiziksel sınırını hesaba katmak ister. Marks’ın bir deyimiyle, sermaye işçinin sağlığına ve hayatına saygısızdır. İşgücünün haydutça sömürülmesi, proleterin ömrünü kısaltır ve işçi nüfus arasında son derece yüksek bir ölüm oranına yol açar.(2)
İddia neydi?
Anlayışa göre birkaç dünya tekeli dünya piyasasına hakim oluyor, fethedilecek yeni pazarlar kalmıyor işte böyle bir anda (bu an gelmiştir) ‘sermayenin genişletilmiş yeniden üretimi için ya da bir başka deyişle artı kar elde etmek için teknolojik devrimlerle göreli artı değeri artırmanın yerini giderek artan oranda mutlak artı değer elde etmek yani işçiyi daha çok ve daha yoğun çalıştırmak alır...’Bir yanda muazzam bir teknolojik birikim varken diğer yandan 18. yüzyılın ilkel birikim ya da vahşi birikim koşulları egemen hale gelmiştir’!
Acaba öyle mi? Mademki kapitalistler, dünya pazarını fetheden tekeller, sömürü derecesinin yükseltilmesi için görece artı değer yönteminden (gerekli çalışma/iş zamanının kısaltılması ve buna uygun olarak artı çalışma/iş zamanının artırılması yoluyla oluşan artı değere görece artı değer denir.) sömürü derecesinin yükseltilmesi için mutlak artı değer yöntemine (Artı çalışma zamanı -artı “emek” zamanı- işgününün, çalışma saatlerinin mutlak uzatılmasıyla artmıştır. Çalışma saatinin uzatılmasıyla elde edilen artı değere mutlak artı değer denir.) geçerek kapitalizmin başlangıç aşamasındaki çalışma ve sömürü koşullarına döndüler, o halde çalışma saatlerinin ve işgününün de uzamış olması gerekir. O zaman işgünü uzunluğuna ve saat başı verimliliğe bakalım:
Bunun için belli ülkelerdeki gelişmeyi göstereceğiz.
1-İşçi başına yıllık çalışma saati
Burada günlük veya haftalık çalışma süresinin düşürülmesi için işçi sınıfının sendikalar vasıtasıyla verdiği mücadeleye girmeyeceğim. Her halükarda bir zamanlar haftada 35 saatlik çalışma süresi, şu veya bu ülkede kısmen gerçekleştirilmiş olsa da sermayenin esas politikası; çalışma saatleriyle ilgili çıkartılan yasalar, çalışma saatlerini uzatmaktan ziyade haftada 35 saatlik çalışma süresini delmeye, geçersiz kılmaya yönelik olmuştur. Bunun gerçekleştirmek için de öncelikle fazla mesainin cazip kılınmasına önem verilmiştir.
Her halükarda yukarıdaki grafikte 1980’den bu yana söz konusu ülkelerde işçi başına yılık çalışma saatinin giderek düştüğünü görüyoruz.
1980’de 2000’ düşüş çok bariz. Ancak 2000-2017 arasında düğüş oldukça yavaşlamış, bazı ülkelerde de artış olmuştur. Ancak çalışma zamanını uzatarak artı değeri artırmak kapitalistlerin genel olarak uyguladıkları, sömürü derecesinin yükseltilmesi için genel geçerli yöntemi olmamıştır.
2- Bir saatlik çalışma başına verimlilik
Yukarıdaki grafik bize şunu gösteriyor:
1990-2017 arasında işgününde uzamanın yerine kısalma olurken, bir saatlik çalışma başına verimlilik, her bir ülkede farklı boyutlarda artmıştır. Bu demektir ki kapitalist, üretimde sürekli modern teknoloji kullanmaktan vazgeçmemiştir. Yani kapitalist, sömürü derecesini yükseltmek için görece art değer yöntemini kullanmıştır.
Sonuç:
Günümüzde kapitalistler, dünya pazarını fetheden tekeller, sömürü derecesinin yükseltilmesi için görece artı değer yönteminden mutlak artı değer yöntemine; işgününün, çalışma saatlerinin mutlak uzatılması yöntemine geçmemişler.
18. yüz yıl koşulları egemen hale gelmemiştir.
Hal böyleyken neden gerçek dışı “olgular” üretiliyor, neden gerçek ne ise o anlatılmıyor, analiz edilmiyor? Amaç oldukça açık: Asalak, çürümüş, can çekişen (Lenin) günümüz kapitalizminin, yani emperyalizmin “varoluşsal kriz” içinde kıvrandığını ve 18. yüzyıl koşullarına geri dönmek zorunda kaldığını anlatmaktır. Amaç, bu sistemin bittiğini ve bir isyan, anarşi, kaos döneminin başladığını, bir “geçiş dönemi”ne doğru yol alındığını anlatmaktır.
Devem edecek
İDEOLOJİ, İLKE VE DİZGİNSİZ DEMAGOJİ
Kaynaklar:
1) Ekstra artı-değerin elde edilmesi her tekil işletmede sadece geçici bir görüngüdür. İlgili üretim dalının girişimcilerinin çoğunluğu, er geç işletmelerine yeni makineler yerleştirir ve gerekli sermayeye sahip olmayan, rekabet mücadelesinde yarı yolda kalır. Bunun sonucu olarak söz konusu metanın imali için toplumsal olarak gerekli zaman azalır, bu metanın değeri düşer ve teknik mükemmelleştirmelerden ilk yararlanan kapitalist artık ekstra artı değer elde etmez. Bu işletmede artık ekstra artı değer elde edilmezse de, kısa süre sonra, yeni, daha yetkin makineler yerleştiren bir başkasında ekstra artı değer elde edilir.
Her kapitalist, salt kendini zengin etmeye gayret eder. Ama son tahlilde, tekil girişimcilerin yalıtık eylemleri, tekniğin gelişmesine, kapitalist toplumun üretici güçlerinin gelişmesine götürür. Ama aynı zamanda, artı değer peşinde koşmak, tekil kapitalistleri, teknik kazanımlarını rakiplerinden gizlemeye iter; bu da ticaret sırrının oluşmasına ve yeni teknolojik gelişmelerin gizli tutulmasına yol açar. Buradan, kapitalizmin üretici güçlerin gelişmesine belli sınırlar çektiği sonucu çıkar.
Üretici güçlerin gelişmesi kapitalizmde çelişki dolu biçimlerde olur. Kapitalistler yeni makineleri ancak, bunlar , artı değerin büyümesine yol açtığında kullanırlar. Yeni makinelerin kullanıma sokulması, proletaryanın sömürü derecesinin bütün araçlarla yükseltilmesinin, işgününün uzatılmasının ve emek yoğunluğunun artırılmasının temelini oluşturur; teknolojik ilerleme, birçok işçi sınıfı kuşağının sayısız kurbanları ve yoksunlukları pahasına gerçekleşir. Böylelikle kapitalizm, toplumun ana üretici gücüne - işçi sınıfına, emekçi kitlelere- en acımasız bir şekilde davranır.(Bu anlatım için bkz.: SSCB Ekonomi Enstitüsü Bilimler Akademisi, Politik Ekonomi, Ders Kitabı, Cilt: I, Bölüm VII (Sermaye ve Artı Değer. Kapitalizmin Temel Ekonomik Yasası)
2) Kapitalizmin oluşma döneminde, devlet iktidarı, burjuvazinin çıkarı doğrultusunda, ücretli işçileri mümkün olduğunca uzun çalışmaya zorlamak için özel yasalar çıkardı. O dönemde teknik düşük bir düzeydeydi, köylü ve zanaatkar kitleleri kendi başlarına çalışabilecek durumdaydılar; bunun sonucu olarak sermaye bir işçi fazlasına sahip değildi. Makinalı üretimin yaygınlaşması ve nüfusun artan proleterleşmesiyle durum değişti. Sermayenin elinin altında artık yeterince işçi bulunuyordu ve bunlar açlıktan ölmemek için kapitalistlerin yanında köleliğe girmeye zorunluydular. İşgününü uzatmak için devlet yasalarına artık gerek yoktu. Sermaye, çalışma zamanını iktisadi zor yoluyla son sınırına kadar uzatma imkanını elde etmişti. Bu koşullar altında, işçi sınıfı işgününün kısaltılması için çetin bir mücadele yürütmeye başladı. Bu mücadele hepsinden önce İngiltere’de gelişti.
Israrlı mücadeleyle İngiliz işçileri, 1833 yılında bir fabrika yasasının çıkarılmasını sağladılar, bu yasayla 13 yaşına kadar çocukların çalışması 8 saatle ve 13-18 yaş arasındaki gençlerin çalışması 12 saatle sınırlandı. 1844 yılında, kadınların çalışmasını 12 saatle sınırlayan ilk yasa çıktı. Çoğu durumda, çocuklar ve kadınlar erkeklerle birlikte çalıştırılıyordu. Bundan dolayı, fabrika yasasının kapsamı içine giren işletmelerde 12 saatlik işgünü zamanla tüm işçileri kapsadı. 1847 yılında bir yasayla, gençler ve kadınlar için 10 saatlik işgünü saptandı. Ama bu işgünü sınırlamaları ücretli emek kullanılan tüm dalları kapsamaktan uzaktı. 1901 yılındaki bir yasayla yetişkin erkek işçiler için işgünü 12 saat olarak saptandı.
İşçilerin direnişi büyüdüğü ölçüde, diğer kapitalist ülkelerde de işgününün sınırlandırılmasına ilişkin yasalar çıkarıldı. Böyle bir yasanın çıkarılmasından sonra da, işçiler bunun uygulanması için çetin bir mücadele yürütmek zorunda kaldılar.
İşçi sınıfının sekiz saatlik işgünü talebini mücadele şiarı olarak yükseltmesinden sonra, işgününün yasal olarak sınırlanması için mücadele özellikle çetinleşti. Bu talep, 1866 yılında, Amerika’daki İşçi Kongresi ve Marks’ın önerisiyle I. Enternasyonal’in Kongresi tarafından ilan edildi. Sekiz saatlik işgünü mücadelesi, proletaryanın yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda politik mücadelesinin de ayrılmaz bir parçası oldu...
Sömürge ve bağımlı ülkelerdeki proletarya için işgünü ise tüm ölçülerin üzerinde uzundur. (Bu anlatım için bkz.: SSCB Ekonomi Enstitüsü Bilimler Akademisi, Politik Ekonomi, Ders Kitabı, Cilt: I, Bölüm VII (Sermaye ve Artı Değer. Kapitalizmin Temel Ekonomik Yasası).