BİR
BİLİM DALI OLARAK İSTATİSTİK
İki
nedenden dolayı böyle bir konu üzerine yazmayı doğru bulduk.
Birinci neden, ekonomi üzerine yazılarımızda istatistik
göstergeleri/verileri sıkça kullanmamız. İkinci neden de bir
bilim dalı olarak istatistiğin kavranmaması. Hatta küçümsenmesi.
Anlaşılan o ki, istatistiki veriler, sayılar okunamıyor. Oysa
bazen bir tablonun birkaç sayfalık yorumdan daha çarpıcı, daha
açıklayıcı, daha öğretici olabileceği düşünülmüyor. Tabii
ki bu, bugünün bir sorunu değil. Yılların alışkanlığı,
istatistik göstergelere karşı yılların biriktirdiği önemsememe.
Bu, aynı zamanda, bir bilim dalı olarak istatistiği kavrayış
eksikliğinden dolayı önemsememe anlamına gelir. Bu yazımızda
konuya genel hatlarıyla açıklık getirmeye çalışacağız.
1-İstatistiğin
Konusu
Burada
istatistik kavramıyla sosyal-ekonomik istatistiği kastediyoruz.
Matematik istatistiğinin bazı yöntemlerinin doğa bilimlerinde
kullanışı konumuz dışı. İstatistik, toplum bilimlerinden
birisidir. Toplum bilimleri, toplumsal gelişmeleri inceler. Engelsin
belirttiği gibi toplum bilimleri -madde ve hareketini konu alan doğa
bilimlerinin aksine- "insanların yaşam koşullarını,
toplumsal ilişkileri, hukuk ve devlet biçimlerini, felsefeden,
dinden, sanattan vb. oluşan ideal üst yapıları ile birlikte
tarihsel ardışıklarını ve o günkü sonuçlarım" inceler.
(Anti-Dühring, Marks, Engels. c 20, s. 82).
Hukuk
bilimi, tarih bilimi, ekonomi ve iktisat bilimleri vb. toplum
bilimleri çerçevesinde olan bilim dallarıdır. Her bir toplum
bilimi, insanların toplumsal ilişkilerinin belli bir bölümünü
konu edinir; her birisinin kendine özgü, o bilim dalını ifade
eden araştırma konusu vardır. Örneğin tarih, geçmişe ilişkin
toplumsal ilişkileri, bu ilişkilerin gelişme yasallığını
araştırırken, politik ekonomi, "insan toplumunun çeşitli
gelişme aşamalarında toplumsal üretim ve maddi varlıkların
dağılım yasalarını araştırır" (Politische Ekonomie,
Lehrbuch, Berlin 1955, s. 7).
İstatistik
de, tarih, hukuk, felsefe gibi bir toplum bilimidir. Bilim olarak
istatistiğin de kendine özgü konusu vardır. O, bu araştırma
konusuyla diğer toplum bilimlerinden ayrılır. Bu, istatistiğin
konusunun sınırlarını da belirler.
İstatistiğin
konusu, nesnel olarak var olan doğada ve toplumdaki kütle ve
kütlesel görüngülerin bütün ve kısmi bağlamlarıdır.
İstatistik, toplumsal kütle görüngülerini, bu görüngülerin
belli zaman ve mekanda yasallıklarının etkisini araştırır.
İstatistik nicel ilişkilere dayanır ve bunları nitel belirliliği
ile bağlam içinde ele alır veya;
-İstatistik,
somut tarihsel ve toplumsal görüngülerin hacmi ve sayısal
ilişkilerini konu edinir ve -bu
hacim ve sayısal ilişkilerde ifadesini bulan toplumsal gelişmenin
yasallıklarını açığa çıkartır. (Bkz. T. Koslow. "Über
Gegenstand und Methode der Statistik", Sowjetwisenschaft,
Gesellschafswissenschaftliche Abteilung, 1952, No, 2, s. 181)
Kütle
ve kütlesel görüngüler ve toplumsal kütle görüngülerden
anlaşılması gereken, insanların toplumsal yaşamlarının ve
hareketlerinin görülebilir ifadeleridir. Bunlar, içsel zorunluluk,
yasallık gereği kütlesel olarak açığa çıkan ve reddedilmesi
mümkün olmayan görüngülerdir. Örneğin Türkiye'de sanayi
üretimi veya daha geniş anlamda ele alırsak toplumsal toplam ürün
(TTÜ), birçok münferit işletmelerin toplam ürünü olarak var
olur. Sanayi üretimi veya TTÜ, toplumsal kütle görüngülerinden
birisidir ve çok sayıda aynı cinsten münferit görüngülerden
(tek tek işletmelerin üretiminden) oluşur. Ancak bu görüngülerin
kütlesel olarak ortaya çıkmaları ve bu ortaya çıkış sürecinin
tekrarlanması, toplumsal yaşamda buna ilişkin yaşadıkların
ortaya çıkartılmasını olanaklı kılar. Lenin, "Kari Marks"
makalesinde, "Kapital'i kast
ederek, "Marks burada bireysel (münferit-Sınıf
Pusulası) bir görüngüyü değil, kütlesel bir
görüngüyü, toplumun ekonomisinin bir parçacığını değil,
bilakis bütünselliği içinde bütün ekonomiyi araştırıyor...
Marks analizinde, ekonomik kütle görüngülerinden toplumsal
iktisadın bütününden hareket ediyor, tek tek olgulardan veya
rekabetin dış görüngülerinden değil" diye yazıyor
(Lenin, Seçme Eserler. C. l. s. 44, Alm.)
Sadece
münferit görüngülerden hareketle yasallık tanınamaz. Bu
görüngüler, şu veya bu şekilde tesadüfi karakter de
taşıyabilirler. Yasallığın tanınabilmesi, bu bir yasallıktır
denebilmesi için görüngülerin kendilerine özgü olan
özelliklerinin bilinmesi gerekir. Hal böyle olmasına rağmen,
bütünsellik çok sayıda tekil/parça görüngülerden oluştuğu
için, bütünselliğe varabilmek, onu tanımlayabilmek için işe
tekil olanı araştırmakla başlamak gerekir. Bu konuda Lenin şöyle
diyor;
"Münferit
olan, genele götüren bağları dışında var olmaz. Genel olan,
münferit olanın içinde, münferit olanla var olur. Her münferit
olan, (şu veya bu biçimde) genel olandır. Her genel olan, her
münferit olanın (bir parçacığıdır veya bir yönü veya
özüdür). Her genel olan, sadece, bütün münferit şeyleri
yaklaşık olarak kapsamına alır". (Philosophische Hefte".
C. 38, s. 340)
Demek
oluyor ki, istatistik, toplumsal yaşamın münferit görüngülerinden
hareket ederek genel olana varır.
Örneğin
her bir işletmenin işgücünden ve üretiminden hareketle sonuca
varır. Burada istatistik, aynı cinsten olan bu kütlesel
görüngüleri bir arada ele alır ve böylelikle bu görüngülerde
tipik olanı açığa çıkartır ve onların yasallığını
inceler. Bütün işletmelerin üretim ve işgücünü beraber ele
almakla istatistik, bunların nasıl geliştiklerini, nasıl bir
yapıya ve kapsama sahip olduklarını, birbirleriyle (üretim ve
işgücü) ilişkilerinin nasıl olduğunu açığa çıkartır ve
karakterize eder.
Bir
ülkede hangi üretim biçiminin hakim olduğunu, istatistiki
verileri değerlendirmeksizin tespit etmeye çalışmak, başlı
başına bir maceradır. Bu, kaçınılmaz olarak öznelliğe
(subjektivizme) götürür. Örneğin feodal üretim tarzının
hakimiyeti veya "feodal sömürünün hakimiyeti"
kanıtlanmak isteniyorsa feodal üretim birimlerinden ve bağımlı
köylünün "işgücü"nden hareket ederek, bunların
gelişmişlik durumu, yapısı, kapsamı ve birbirleriyle olan
ilişkileri açığa çıkartılarak genel olana varılmış olur.
İnsanların
birbirleriyle olan ekonomik ilişkileri; altyapı ve üst yapı
arasındaki, doğa ile toplum arasındaki ilişkiler kütlesel
görüngüleri oluştururlar ve istatistiğin konusudurlar,
istatistik, genel olarak toplumsal yaşamın bütün alanlarını
kapsamına alır, ama bu alanların; toplumsal görüngülerin
hepsini kendi inceleme konusu olarak görmez. Örneğin toplumsal
görüngülerin bir kısmı başka bilim dalları tarafından
incelenir.
Öyleyse
istatistik, çok çeşitli özellikler içinde var olan aynı cinsten
toplumsal görüngülerle uğraşır. Bu nedenle istatistik, münferit
görüngüleri inceler, çünkü bunlar, toplumsal kütle
görüngülerinin ifadesidir. İstatistik, kütlesel görüngüleri
öze ilişkin noktalarında bir araya getirerek onlarda tipik olanı
açığa çıkartır.
Her
görüngünün nicel ve nitel özellikleri vardır. Bu nedenle
istatistik, görüngüleri nicel olarak kapsamına alır ve niteliği
ile bağları içinde inceler. Nitelik, bir görüngünün yapısını
ifade eder. Örneğin, kapitalizmde bir işletmenin niteliği, onun
kapitalist mülkiyet biçiminde olmasıdır ve var olabilmesi için
de yabancı işgücünün sömürüsüne dayanmasıdır. Bir
toplumsal görüngünün niceliği kendisini büyüklüğünde,
miktarında, süresinde vs. gösterir. Örneğin büyük bir işletme,
üretiminin kapasitesi ve çalışanların sayısal çokluğuyla
karakterize olur.
Diğer
toplum bilimleriyle karşılaştırıldığında istatistik biliminde
karakteristik olan, istatistiğin, toplumsal kütle görüngülerinin
incelenmesine nicelik açısından yaklaşması ve ancak nicelik
üzerinden araştırılan konunun niteliği hakkında sonuçlara
ulaşmasıdır. Nitelik ve nicelik arasındaki sıkı bağ, özellikle
teorik analizde açığa çıkar. Teorik analizle görüngülerin
farklı niteliğinin niceliklerinde ifadelerini nasıl bulduklarını
tespit etmek mümkündür. Örnek; kırsal alanda, toprakta mülkiyet
dağılımını (nicelik) ele almaksızın, köylülüğün sosyal
katmanlarına ayrışıp ayrışmadığını, işletme büyüklüğü
bazında köylülerin tasnif edilip edilemeyeceği sonucuna
varamazsın. Kırsal alanda sömürü ilişkilerini (nicel)
incelemeksizin sömürünün sınıfsal karakterini -burjuva veya
feodal- (nitel) tespit edemezsin. Hal böyle olmasına rağmen bu
sorun coğrafyamızda çok basite indirgenmekte. Örneğin, maocular,
kapitalist görüngülere kanarak sömürünün kapitalist olduğuna
inanmayın, esas sömürü biçimi feodaldir diyebiliyorlar veya
Türkiye'de ve dünyanın yarısında "yarı-feodal üretim
tarzı"nı hakim kılabiliyorlar veya Türkiye'de ekonomide
tarımın daha önemli olduğunu savunabiliyorlar. Bu tespitlerin
(nitel) doğruluğu veya yanlışlığı nicel olanların
araştırılmasından geçer. Bizim maocular, tam da bundan "öcüden
korkar gibi" korkuyorlar.
Demek
oluyor ki istatistik, birtakım sayıların, rakamların birbiriyle
ilişkisi olmayan niceliklerin bir araya getirilmesi değildir. Bu
konuda Lenin şöyle der.
"Bir
istatistik, keyfi bir şekilde bir araya getirilmiş sayısal
değerler vermemelidir. Tersine o, sayıların yardımıyla yaşamın
meydana getirmiş olduğu ve getiriyor olduğu araştırılan
görüngünün farklı sosyal tiplerini aydınlatmalıdır" (C.
18, "Arbeitstag und Arbeitsjahr im Gouvernement Moskau"
makalesinden).
Biz
ekonomi üzerine yazılarımızda Lenin'in bu anlayışına göre
hareket ettik, ediyoruz.
Marks,
Engels, Lenin ve Stalin genel olarak kapitalizmin şu veya bu ülkede
gelişmesinin ve özellikle de Stalin sosyalist inşanın çeşitli
sorunlarını incelemek için istatistik verilerini oldukça kapsamlı
olarak kullanmışlardır. Onların amacı, tarihsel-somut durumu
/gerçekliği sayısal değerler ve ilişkilerle ve sayısal
değerlerde ve iliş-kilerde tespit etmekti. Lenin, "Rusya'da
Kapitalizmin Gelişmesi" eserinin "ikinci önsöz"ünde
şöyle der;
"Rusya'nın
sosyal ekonomik düzeninin ekonomik araştırma ve istatistik!
verilerin eleştirel işlenmesi temelinde ele alınan analizi, şimdi
devrim seyri içinde bütün sınıfların alenen siyasi olarak onaya
çıkmalarıyla doğrulanmıştır"(C. 3. s. 17).
Özellikle
Lenin'in Rusya'nın sosyoekonomik gelişmesine ilişkin birçok
yazısı tamamen istatistik verilerle yüklüdür. Lenin, bu sayısal
değerleri ülkenin tarihsel somut gerçekliğini tam tespit etmek
için değerlendirmiştir.
Marks,
Engels, Lenin ve Stalin, istatistik araştırmalarının sonuçlarını
açıklama amaçlı kullanmamışlardır.
2-İstatistiğin
Yöntemi
Her
bilim, konusunu veya ele aldığı sorunu incelemek için bir yönteme
gerek duyar. Yöntemsiz araştırma, inceleme olmaz. Bu anlamda
yöntem ve konu, ayrılmaz bir birliğin/bütünlüğün ifadesidir.
Bütün bilimler için olduğu gibi bir toplum bilimi olan istatistik
için de yöntem, materyalist diyalektiktir.
Bilindiği
gibi materyalist diyalektik, doğada ve toplumda genel hareket ve
gelişme yasalarının bilimidir. Bu bilim, görüngülerin
incelenmesine nasıl yaklaşılması gerektiğini gösteren bir
kılavuzdur. Bu nedenle Marksist istatistik yöntemi, toplumsal
gerçekliğin en doğru fotoğrafını çıkartmak için materyalist
diyalektiğin ilkelerine göre hareket eder; bu ilkeleri kılavuz
olarak alır. Bunun anlamı şudur; istatistik, toplumsal
görüngüleri, birbirlerinden kopuk bir şekilde var olan görüngüler
olarak ele alamaz, bu görüngülerin sürekli gelişme içinde
olduklarından; dolaylı ve dolaysız bağlantılardan, eskinin yok
olduğundan yeninin doğuşundan ve bu gelişmenin zıtların
mücadelesinde basitten karmaşığa, mükemmele doğru
ilerlediğinden hareket eder. Örnek; bir ülkede iç pazarın
oluşmasını nasıl gösterebiliriz? Bunun için, meta üretiminin
boyutlarını, pazar olanaklarını, ulaşım olanaklarını, nüfusun
yapısını, vb. bilmek/tespit etmek gerekir. Bu toplumsal kütle
görüngülerinin birbirleriyle ilişkili münferit olanların
incelenmesi demektir. Ancak bu görüngüler-bolca sayılar,
rakamlar- incelendikten sonra bir ülkede iç pazarın oluşup
oluşmadığı, oluştuysa hangi zaman dilimi içinde oluştuğu tam
anlamıyla tespit edilebilir.
Demek
oluyor ki, istatistiğin yöntemi, görüngülerin kütlesel
incelenmesidir, bu görüngülerin nicel-nitel analizidir. Ancak
böyle bir yaklaşımla birbirleriyle bağlantı içinde olan
görüngülerin bu bağlantıları açığa çıkarılabilir, çeşitli
gruplaştırmalar ve tasniflerle münferit görüngülerin
özellikleri incelenen kütlenin genel özellikleri belirlenebilir.
Burjuva
istatistik, toplumsal görüngüleri metafizik ve idealist biçimde
ele alır. Burjuva istatistik, toplumsal görüngülerin incelenmesi
sonucunda tespit edilen yaşadıkları çarpıtır, burjuva düzenin
devamına hizmet edecek bir şekilde yorumlar. Örneğin, burjuva
istatistiğin babası/kurucusu olarak tanımlanan Belçikalı Adolf
Ouetelet (1796-1874) istatistiki ölçüleri, toplumsal görüngüleri
kapitalist toplumun gelişme yasalarının değişmezliği ve
ebediliği olarak yorumlamıştır. Önemli olan, kapitalist düzenin
tarihselliğini, geçiciliğini, onun yerini yeni bir sistemin
alacağını gösteren toplumsal görüngülerle bile kapitalist
düzenin ebediliğini açıklayabilmektir.
Ouetelet'ten
bugüne burjuva istatistiğin yönteminin metafizik ve idealist
özünde bir şey değişmemiştir.
Marksist-leninist
istatistik yöntemi, sosyal ve ekonomik ilişkileri karakterize eden
sayısal göstergelerdeki değişmeyi soyut teorilerle açıklamaz.
Tam tersine gelişmenin nedenini üretim ilişkilerinde arar.
Marksist-leninist yöntem, toplumsal görüngülerin istatistik!
fotoğrafındaki her değişmeyi siyasi ve ekonomik ilişkilerle
bağları içinde ele alır.
Marksist
istatistik yöntemi açısından toplumsal görüngülerin sayısal
araştırılmasına tarihsel ve somut yaklaşım esastır. Marksist
istatistik yöntemine göre istatistik görüngüleri, olduğu gibi,
toplumsal yaşamın ortaya çıkarttığı yalın haliyle kaydeder.
Toplanılan materyali nesnel içeriği temelinde inceler. Bunu
yaparken dikkatini süreçlerin özünü, her bir sürecin gelişme
aşamalarını ifade eden özelliklerini açığa çıkartmaya
yöneltir.
İstatistik
çalışmasında tümevarım, tümdengelim, analiz ve sentez gibi
yolları kullanır. Örnek; toplumsal gelişmenin yasalarına
dayanarak istatistik, genelden özele geçer, ekonominin bütününden
onun her bir dalına geçer ve onun bileşeni olan unsurları tasnif
eder veya özelden genele doğru; ekonominin her bir bileşeninden
bütününe doğru bir yol izler. Bu durumda esasen aynı özellikler
taşıyan münferitlikler (ekonomide işletmeler) grup, alt grup vb.
biçimlerde tasnif edilebilirler. Bu tasnif, bütünün bölümler
içinde ifadesidir. Marksistler için burada istatistik
veriler/rakamlar vs. tarihsel materyalizmin ve Marksist politik
ekonominin teorik ilkelerine göre değerlendirilirler.
Somutlaştırırsak:
Örneğin Türkiye'de kapitalist üretim biçiminin hangi aşamasının
(basit meta üretimi, manifaktür ve makinalı büyük üretim) hakim
olduğunu tespit etmek için ayrıntıyı ifade eden münferit üretim
birimlerini istatistik veri/materyal olarak alırsın, tasnif
edersin, analiz edersin ve varılan sonuç sentezdir. Böyle bir yol
izlemeden bir ülkede üretim biçimi, hakim sömürü biçimi
tespiti yapamazsın veya coğrafyamızda maocuların yaptığı gibi,
"ampirik verilerle yola çıkmayı yanlış bulursun. Bu, tam da
bir metafizik yöntemdir ve nesnel gerçeklikle karşı karşıya
kalmaktan duyulan korkudur. Çünkü "ampirik veriler",
toplumsal kütle görüngüleridir ve bunlar siyasi ve ekonomik
ilişkileri yansıttıklarından temel siyasi tespitlerin
doğruluğunun ve yanlışlığının doğrudan göstergesi olurlar.
Ayrıntıya girmezsen, örneğin kırsal alanda köylülüğün
sosyal tabakalara ayrışmasına ve kırsal alandaki mülkiyet
ilişkilerinin gelişmişlik durumunu (sentez) tespit edemezsin.
Demek
oluyor ki istatistik, aynen diğer bilimler gibi, genelleştirme ile
uğraşır. Lenin, "Tarım Sorunu ve Marks Eleştirmenleri"
makalesinde E. David revizyonistini "olgular materyalini,...
genelleştirmesini ve birbirine bağlamasını anlamıyor"
diye eleştiriyordu. (C. 13, s. 170). Demek ki, münferit olgulardan;
her bir toplumsal olgudan genelleştirmeye gitmeyi, bu olguları
birbirine bağlamasını ve sonuçlar çıkartmasını kavramak
zorundayız.
Genelleştirme
görevinin çözümünde istatistik yönteminin önemini Lenin'in şu
sözlerinden de anlıyoruz. "Bir Adım ileri, İki Adım Geri"
yazısında o, konuya ilişkin olarak şöyle der;
"..
Tabloyu daha canlı kılmak, dağınık, bölük-pörçük,
birbirinden ayrı büyük küçük bir sürü olay yerine gerçek bir
tablo edinmek... için... temel tipleri bir çizelgede gösterme
kararı aldım. Büyük olasılıkla böyle bir yöntem, birçoklarına
tuhaf gelecektir, ama sonuçları en doğru ve tam biçimde
genelleş-tiren ve özetleyen bir başka yöntemin bulunabileceği
konusunda kuşkuluyum" (C.7, s. 336/337)
Demek
oluyor ki çizelge, grafik genelleştirmede ve sonuçları çıkarmada
oldukça önemlidir.
İstatistik
yöntem, tarihsel somut gerçekliği tanımak için bir dizi bilimsel
usulden yararlanmaktadır.
İstatistik
biliminin yöntem ve konusunun genel bir tanımlamasını
Otsrovityanov şöyle yapıyor;
"İstatistik,
bağımsız bir toplum bilimidir. Toplumsal kütle görünümlerinin
nicel yönünü, ayrılmaz bağları içinde nitel yönüyle birlikte
inceler; toplumsal gelişmenin yasallıklarının nicel ifadesini
mekan ve zamanın somut koşulları altında inceler. İstatistik,
toplumsal üretimin nicel yönünü, üretici güçlerin ve üretim
ilişkilerinin bütünselliği içinde ve toplumun kültürel ve
siyasi yaşamının görüngüleriyle bağları içinde
inceler. Ayrıca, istatistik, doğal ve teknik! faktörlerin
toplumsal yaşamdaki nicel değişmeler üzerine etkisini ve toplumun
yaşamının doğal koşulları üzerinde toplumsal üretimin
gelişmesinin etkisini araştırır, istatistiğin
teorik temelini tarihsel materyalizm ve Marksist-leninist
politik ekonomi oluşturur. Bu bilimin ilkelerine ve yasalarına
dayanarak nicel değişmeleri somut toplumsal kütle görüngülerinde
tasavvur eder ve onların yasallıklarını açıklar"
(Arbeits- und Forschungsmehoden der Statistik", Heft 21 der
Schriftenreihe; "Aus Sowjetischer und Volksdemokratischer
Wirtschaftsliteratur", Berlin 1955, s. 17. Verlag, Die
Wirtschaft).
3-İstatistiğin
Teorik Temelleri
Marksist
istatistik biliminin teorik temelini, toplumun gelişme yasaları
üzerine Marksist-leninist öğreti oluşturur. Yanı sıra,
Marksist-leninist felsefe ve politik ekonomiye dayanır. Demek oluyor
ki, diğer toplum bilimleri gibi, Marksist istatistik bilimi de
araştırmalarına tarihsel materyalizm ve Marksist politik ekonomi
temelinde yaklaşır.
Bilindiği
gibi, tarihsel materyalizm, materyalist dünya görüşünün
toplumsal gelişmelerin araştırılmasında kullanılmasıdır. Aynı
şekilde, Marksistler için istatistik, toplumsal kütle
görüngülerini zaman ve mekan koşulları altında ele aldığı
için, bu görüngülerin maddesel olduğundan, nesnel olduğundan
hareket eder. İstatistik, gerçekliğin kavranmasında payına düşen
görevi yerine getirmek zorundadır.
Marks,
Engels, Lenin ve Stalin'in eserlerinde istatistiki araştırmalarda
politik ekonominin temel ilkelerine ve ortaya çıkardığı
sonuçlara dayanılması gerektiğini çok yönlü olarak
temellendirmişler ve açıklamışlardır.
Politik
ekonomi, insanların ekonomik ilişkilerinin, üretici güçlerin
üretim ilişkileri üzerinde etkisinin vs. bilimidir. Bir toplum
bilimi olan politik ekonomi sınıfsal karakter taşır.
"Tümüyle
nesnel, önyargısız, gerçekten korkmayan bir politik ekonomi olası
mıdır? Hiç kuşkusuz olasıdır. Böyle bir nesnel politik
ekonomi, sadece kapitalizmin çelişkilerini örtmeye ve çıbanlarını
gizlemeye ilgi duymayan, çıkarları toplumun kapitalist
boyunduruktan kurtulmasının çıkarları ile çakışan,
çıkarları insanlığın ilerici gelişmesinin çıkarları ile
aynı çizgide olan sınıfın politik ekonomisi olabilir. Bu sınıf,
işçi sınıfıdır. Bundan dolayı, nesnel ve salt kendi
çıkarlarını düşünme-yen bir politik ekonomi, ancak işçi
sınıfının çıkarlarına dayanan bir politik ekonomi
olabilir. Böyle bir politik ekonomi, Marksizm-leninizmin politik
ekonomisidir" (Politische Ökonomie, Lehrbuch, s. 14, Berlin
1955).
Politik
ekonomi, ekonomi bilimleri içinde en önemli olanıdır, çünkü o,
"toplumun tarihsel gelişme sürecini bütün
somut çeşitliliği içinde araştırmayı kendine görev edinmez.
O, toplumsal iktisadın her bir sisteminin temel özelliklerinin
temel kavramlarını öğretir" (Agk, s. 13).
Anlattığımızı
somutlaştıralım; istatistik araştırmaya, görüngülerin teorik
analizi ile başlıyor, bunu yaparken politik ekonominin bilgilerine
dayanıyor ve politik ekonominin kategorilerinden hareket ediyor.
Çıkış noktası böyle olsun ve Türk sanayisinin 1950-1999 dönemi
araştırılmak istensin. İstatistik ne ile işe başlar?
İstatistik, öncelikle, Türkiye'nin ekonomik ilişkilerini analiz
etmek zorundadır. Ancak bundan sonra işletmelerin
gruplandırılmasına, büyük ve küçük işletmelerin ekonomideki
ağırlığına, tekel olgusunun olup olmadığına vs. geçilebilir.
Bunu yaparken istatistik, bir dizi kavramlara ulaşır veya kavramlar
ortaya çıkartır. Araştırılan görüngüler, bütün temel
özellikleriyle bu kavramlarda ifade edilirler. Bu kavramlar,
istatistiki şifrelerdir/işaretlerdir. Bunlardan hareketle
istatistik, görüngüleri sayısal olarak karakterize eder ve analiz
eder. Örnek, kiracı köylülük bir kavramdır, kiracı köylülük
"yarı-feodal ülkelerde oldukça yaygındır" denirse, o
zaman bunun kanıtlanması gerekir. Bunu yapmaz ve ampirik verilerle
yola çıkmanın yanlış olduğunu söylersen, o zaman bir toplum
bilimi olarak istatistiği reddetmiş olursun, ikinci örnek; küçük
üretim, büyük ölçekli üretim birer kavramdır. Sayısal olarak
küçük üretim ekonomide hakim olabilir. Ama bu, üretilen değer
açısından da hakimiyet anlamına gelmez. O halde yapılması
gereken, istatistiğin bu toplumsal görüngüleri sayısal olarak
karakterize etmesi ve analiz etmesidir. Türkiye açısından bunun
sonucu şudur; sayısal olarak küçük üretim (işletme) büyüklere
oranla çok fazladır. Ama üretim değeri bakımından büyük
işletmelerin ekonomideki hakimiyeti küçük olanlarla
karşılaştırılamayacak kadar belirgindir.
Lenin
şöyle diyor;
"Bir
dizi sorun ve oldukça temel, modern devletlerin ekonomik yapısını
ve gelişmesini ilgilendiren sorunlar, önceleri genel mülahazalar
ve yaklaşık veriler temelinde çözülen sorunlar bugün, söz
konusu ülkenin bütün olanı için belli bir bütünlüklü
programa göre toplanmamış ve istatistiğin uzmanları tarafından
bir araya getirilmemiş çok sayıda verilere dayanılmaksızın
bir ölçüde dahi olsun ciddi bir şekilde incelenemezler"
(C. 16, s. 435, "Modern Tarımın Kapitalist Sistemi"
yazısından).
Demek
oluyor ki, istatistiksiz politik ekonomi olamayacağı gibi, politik
ekonomisiz istatistik de olmuyor.
İstatistik
konusunda Lenin'i dinleyelim;
"Toplumsal
görüngüler alanında olağanüstü yaygın ve o derece de yanlış
olan bir yöntem vardır. Yani münferit olguları (bağından
kopartarak) çekip almak ve örneklerle hokkabazlık yapmak.
Örnekleri sadece derlemek zahmet istemez, ama ya anlamı yoktur veya
sadece katışıksız olumsuz anlamı vardır. Çünkü esas olan,
münferit durumların dayandıkları somut tarihsel durumdur.
Gerçekler, bütünlükleri içinde, bağlamları
içinde ele alındıklarında sadece 'inatçı' değil, bilakis
mutlaka kanıt güçlü şeylerdir. Ama münferit olgular (gerçekler-
S P.) bütünden kopuk olarak, bağlamından kopuk olarak
ele alındıklarında veriler eksiktir, keyfi olarak (bağından
koparılarak) çekip çıkartılmıştır. Çünkü tam da bu,
verilerle hokkabazlık yapmaktır veya daha da kötü örneğin,
önceleri ciddiye alınan ve öyle de kalmak isteyen bir yazar 20.
yüzyılın Avrupa'sında bazı gelişmelerin açıklanması için
Moğol boyunduruğu gerçeğini örnek alırsa bu, sadece,
gerçeklerle hokkabazlık yapmak olarak tanımlanabilir mi veya
siyasi şarlatanlıktan bahsetmek daha doğru olmaz mı?...
"Tam
ve tartışmasız olgulardan biri temele ulaşmaya çalışmak
gerekir. Bu temele dayanılmalı ve bu temelle her bir 'genel' veya
'örneklere dayanan' bugünlerde bazı ülkelerde ölçüsüz kötüye
kullanılan gözlemlerle yüzyüze gelinebilmeli. Bunun gerçek bir
temel olması için esas olan, münferit olguları (bağından
kopartarak) çekip almak değil, bilakis söz konusu soruna ilişkin
olguların bütün kompleksini göz önünde tutmaktır,
istisnasız olarak. Çünkü, aksi taktirde kaçınılmaz
olarak olgulardan keyfi seçildiği veya bir araya getirildiği
üzerine şüphe, tamamen haklı şüphe doğar...
Bu
düşüncelerden hareketle istatistik ile başlamak istiyoruz.
Bunu yaparken istatistiğin, bazı okurlarda uyandırdığı... derin
antipatinin bilincindeyiz" (C. 23, s. 285/286, "Statistik
und Soziologie" makalesinden).
Biz
de bunun bilincindeyiz. Okur rakamları/sayıları okumuyor, "genel
gözlemlere" bile rağbet etmiyor. Ama sorun sadece "bazı
okur" ile sınırlı değil. Marksizm adına konuşan küçük
burjuvazi, bugünün Türkiye'sinde toplumsal gelişmişliği
neredeyse ortaçağ karanlığı içinde yaşıyor olduğumuzu
kanıtlamak (!) için nesnel gerçeklerden, gerçek istatistik!
verilerden öcüden korkar gibi korkuyor! Bunların istatistiğe
duydukları antipati ölçüsüzdür.
4-
İstatistiğin Görevleri
İstatistik,
incelenmesi gereken toplumsal görüngüleri dört açıdan tasnif
eder; a-kapsam; b-yapı; c-diğer görüngülere olan ilişkiler ve
d-görüngülerin değişimi ve gelişmesi. Böyle bir tasniften
sonra istatistik konuyu dört aşamada ele alır; a-teorik analiz;
b-kapsama; c-hazırlık ve d- değerlendirme.
İstatistik,
incelenmesi gereken toplumsal görüngüleri kapsam, diğer
görüngülerle olan ilişkiler ve görüngülerin değişimi ve
gelişmesi bakımından tasnif etmekle toplumsal görüngülerin
nicel görüngülerin özelliklerini ifade etmiş olur. Bu, öncelikle
yapılması gerekendir. Sonra sıra, dört aşamalı çalışma
sürecine gelir. Örnek; Türkiye'de kapitalist üretim biçiminin,
"yarı -feodal üretim tarzı"nın, kapitalist sömürünün
veya feodal sömürünün, burjuva mülkiyetin veya feodal mülkiyetin
hakim olup olmadığını veya hangilerinin hangi oranda var olduğunu
tespit etmek için her biri birer toplumsal görüngü olan bu
görüngüleri, bu nesnel, maddi görüngüleri kapsamı, yapısı,
diğer görüngülerle ilişkileri ve bu görüngülerdeki gelişme
ve değişim bakımından tasnif etmiyorsan; bu zahmetli ve kesin
olarak temel siyasi saptamalara götürecek ilk adımı atmıyorsan
geriye tek bir anlayış kalıyor; istatistiği bir toplum bilimi
olarak kavramamak ve sayısal verilerle, örneklerle hokkabazlık
yapmak (Lenin).
Toplumsal
görüngülerin nicel yanlarının temel karakteristiğini veren bu
tasniften ilk işten sonra sıra, dört aşamalı çalışmaya gelir.
Bu çalışmanın her bir aşamasının anlamı şöyledir.
a-
Teorik analiz
Marksist
istatistik, tarihsel materyalizmin ve politik ekonominin ilkelerinden
hareketle ele alman toplumsal görüngülerin özüne inmeye çalışır.
Teorik düşünceler, ele alınan konu hakkında belli istatistiki
şifreler/işaretler/göstergeler ortaya çıkartır. Sonuç
itibariyle bunlar sayı ve kavram bütünlüğüdür ve toplumsal
görüngülerin nicel ve nitel yönlerini ifade ederler. Ancak
bunların yardımıyla çalışma sürdürülebilir. Örnek; Bir
ülkenin gayrisafi üretimi. Burada bir taraftan söz konusu ülkenin
gayrisafi üretimi ifade ediliyor. Bu bir kavramdır ve aynı zamanda
ülkedeki bütün sanayi işletmeleri içinde geçerlidir. Diğer
taraftan bu kavram; gayrisafi üretim hacımı (miktar) bakımından
da açıklık ister. Ama kapsam (miktar), işletmeden işletmeye
farklıdır. Teorik analiz bütün bunları göz önünde tutmak
zorundadır.
B-Kapsam
Burada
söz konusu olan, göstergelerin sayısal hacminin tespitidir.
Araştırılmak istenen toplumsal görüngülerin her biri yukarıda
belirttiğimiz dört açıdan tasnif edilmek zorundadır. Örnek;
Bugün -dün de- Türkiye kırında mülkiyet/üretim ilişkilerini
tespit etmek için yararlanılabilecek sayısız istatistiki materyal
vardır. Bu materyali değerlendirmeksizin, şurada veya burada
görülen feodal kalıntıyı tarımsal yapıları belirleyen bir
büyüklük olarak kabul ediyorsan, bunu kanıtlamak zorundasın.
Yani kırsal alanda üretimi, mülkiyet ilişkileri, köylünün
parçalanmışlık durumu açısından -bunların hepsi birer
toplumsal görüngüdür- incelemek, bunların kapsamını belirlemek
zorundasın. Ama maocularımız, bunun tam da tersini yaparak sakın
ha "kapitalist görüngülere inanmayın, Türkiye'de sömürü
kapitalist değil, feodaldir" diyebiliyorlar.
Kapsamı
tespitle istatistik verili zaman ve mekan koşullarında her bir
somut toplumsal görüngü üzerinde bilgi sahibi olur.
c-Hazırlık
Burada
söz konusu olan, münferit görüngüler üzerine veriler hakkında
ve görüngülerin bütünü hakkında bilgilerin toplanması ve
sosyal-ekonomik tiplerine veya karakteristik özelliklerine göre
ayrıştırılmasıdır.
d-
Değerlendirme
Burada
söz konusu olan, teorik analizle görüngülerin özü üzerine elde
edilmiş olanın derinleştirmesidir. Bunu yapmak için istatistik,
matematik yöntemine başvurulabileceği gibi, sayısal materyali
daha da anlaşılır/kavranır yapmak için tablolardan ve
grafiklerden de yararlanır. Yani sayısal materyal
tablolaştırılır/grafikleştirilir.
Sınıf Pusulası, Sayı 4, Kasım-Aralık 1999.