deneme

12 Haziran 2000 Pazartesi

BUĞDAY FİYATI, IMF’NİN FİYATIDIR

IMF ile yapılan “destekleme” anlaşmasının koşullarından birisi de tarımda fiyat ve sübvansiyon sorununun IMF’nin istediği gibi çözümlenmesiydi. Anlaşma yapıldıktan sonra IMF, ekonominin, alınan kararlar doğrultusunda yönlendirilip yönlendirilmediğini; kararların uygulanıp uygulanmadığını kontrol etmeye başladı. Geçenlerde Türkiye’ye rutin kontrol ziyareti yapan IMF’nin Türkiye Masası şefi C. Cotterelli, diğer şeylerin yanı sıra hububat fiyatlarındaki artışın da enflasyonla mücadele programına göre olması gerektiği uyarısını yaptı. Bu uyarıdan birkaç gün sonra açıklanan buğday fiyatlarıyla IMF’nin öngördüğü fiyatlar arasında pek fazla farkın olmadığı görüldü. Tarım ve Köy İşleri Bakanı H. Y. Gökalp, hükümetin, IMF’nin emirlerini yerine getirmediğini kanıtlamak için olsa, “IMF’nin öngördüğü aynen uygulansaydı, fiyatlar bunun çok altında olacaktı. Dikkat edilirse artış yüzde 36’ya kadar çıkan bir artıştır” açıklamasını yaptı. Bakan, yalan söylüyor; IMF’ye verilen niyet mektubunda 2000 yılında hububata verilecek taban fiyatının, dünya fiyatından en fazla yüzde 35 sapacağı belirtiliyordu. Niyet mektubunda belirtilen olası sapma ile Bakanın açıkladığı artış arasındaki fark sadece bir puandır.
1999’da hububat taban fiyatları 1998’e göre yüzde 50 artmıştı. Aynı dönemde enflasyon ise yüzde 67 olarak gerçekleşti. Demek oluyor ki 1999’da hububat fiyatları reel olarak düştü. Bu, 1999’da üretici köylünün reel olarak fakirleştiğini gösterir. Bu sene hububat taban fiyatları yüzde 27,5 ila yüzde 36 arasında arttı. Mevcut enflasyon ise yüzde 60. Bu durumda bu sene hububat taban fiyatları yüzde 33 ila yüzde 24 arasında reel olarak gerilemiş oluyor. Bu gelişmeyi bir tablo ile gösterelim:

Bakan Gökalp’e göre “bütün bütçe imkânları zorlanarak geçen yıla göre alım fiyatlarında %27,5-36,6 arasında değişen oranda artış sağlanabil”miş! Bunun Türkçesi, üretici köylü geçen yıla göre bu yıl yüzde 24 ila yüzde 32,5 arasında reel olarak fakirleşti anlamına gelir.
Yeni tarım politikası, sadece enflasyonla ilgili değildir. Bu politikanın uygulanması için enflasyonu indirme çabası, bir vesile olmuştur. Eskiden dünya fiyatının neredeyse iki misli olan destekleme taban fiyatı, artık verilmiyor. “İstikrar programı”nın; IMF reçetesinin bir parçası olarak tarım kesimine verilen sübvansiyonlar azaltılıyor. Güya, enflasyonu indirmek, istikrar sağlamak için bu kesime verilen sübvansiyonlar, azaltılıyor ve tarım fiyatları, dünya fiyatları seviyesine çekiliyor. Devlet, üretici köylüye şunu diyor: artık seni fiyat yoluyla desteklemiyorum!
Yeni tarım politikası, üretici köylüyü bir ikilem ile karşı karşıya bırakıyor; ya dünya fiyatlarıyla rekabet edecek güce sahip olacaksın, ya da tarımcılığı bırakacaksın.
Emperyalist çıkarlar gereği bölgesinde istikrarlı bir Türkiye isteyen IMF; bir bütün olarak emperyalizm ve mali kuruluşları/tekelci sermaye, Türkiye’ye yapılan “yardım“ların ve açılan kredilerin çarçur edilmesini önlemek istiyor. Sübvansiyonlarla, yarı aç yarı tok beslenen ve oy küpü olarak ayakta tutulan üretici köylülüğü, kendi olanaklarıyla baş başa bırakıyor. Diğer taraftan AB de, Türkiye’nin, geleneksel tarım politikasını terk etmeden AB’ye giremeyeceğini açıklıyor. Türkiye’de istihdam edilebilir nüfusun yüzde 45’ini (tarım) sübvanse etmek istemiyor. Tarımın ulusal gelirdeki payı, yüzde 14, ihracattaki payı yüzde 11, ama istihdam edilebilir nüfus içindeki payı yüzde 45. Bu veriler; tarımın ulusal gelirdeki payının düşüklüğü, bir taraftan tarım sektöründe ezici çoğunluğun açlık ve sefalet içinde yüzdüğünü gösterirken, diğer taraftan da bu potansiyelin, yeni tarım politikasının uygulanması durumunda, mücadeleye yönelebileceğini, şehirlere akın edebileceğini, en azından tarımı bırakmak zorunda kalacağını göstermektedir.
Hükümetin yeni tarım politikası, hangi nedenin ve amacın sonucu olursa olsun, uygulanması durumunda, kırsal alanda sübvansiyonla adeta dondurulmuş olan tarımsal yapıların parçalanmasına neden olacaktır ve bu ayrışma sonucunda kırdan kente yeni bir göç başlayacak ve aynı zamanda toprakta tekelcilik güçlenecek ve yaygınlaşacaktır. Tarımda geçim olanağı kalmayan köylü, toprağını bir şekilde zengin köylülere bırakacaktır.
Sözlü tepkilerini ne derece eyleme dönüştürürler, bunu bilmiyoruz, ama üretici köylü ve örgütleri, açıklanan fiyatları, yıkım fiyatları olarak görüyorlar. Üretici köylülüğün, hububat taban fiyatları sorunundan kaynaklanan tepkisi ve olası eylemi, IMF nezdinde emperyalizme ve onun işbirlikçisi olan hükümete karşı olma içeriği taşıyor. Sorun, tarımsal alanda emperyalist talana ve büyük sermayeye karşı mücadeledir. Bu mücadele güçlü antiemperyalist, demokratik karakterlidir. Bu mücadele, aslında köylülüğün demokrasi için mücadelesinin tipik bir görünümüdür. Kırsal alanda feodal mülkiyet/üretim ilişkilerinin olmadığı Türkiye’de köylü, toprak devrimine katılmaz. Bir bütün olarak üretici köylünün her kesimi, sosyalist devrime de katılmaz. Ama hepsi, demokrasi için, demokratik devrim için mücadele potansiyelini oluşturur. Önemli olan, bu potansiyeli harekete geçirebilmektir.