Şubat’ın 16’snda “Daewoo Motor” yönetimi 1750 işçiyi sokağa attı. Amaç açık: geçen Kasım ayında iflas eden otomobil tekelinin yeniden yapılanmasını sağlamak, yani olası satın alıcıların iştahını kabartmak için hazırlamak. Bu nedenle yapılması gereken ilk iş de işçileri sokağa atmaktı. Amerikan tekeli General Motors (GM), Daewoo Motor’a ilgi duyduğunu açıklamış, ama devir konuşmalarına başlamak için işçilerin kitlesel olarak sokağa atılmasını ön koşul yapmıştı. İşten çıkartmanın nedeni buydu. Bunun üzerine 700 işçi, aileleri ve sendikalarla birlikte işletmeyi, takip eden hafta sonunda işgal ettiler. Şubat’ın 19’unda da 4000 polis işletmeye saldırarak, direnişçilerin kurdukları barikatları yıktı ve yapılan açıklamalara göre, en az 60 direnişçi tutuklandı. Fabrikadaki işgal durumunun zor kullanılarak ortadan kaldırılmasından sonra ülkede protestolar çığ gibi gelişti. Takip eden Cumartesi günü Changwon, Kunsan ve Pusan’daki Daewoo otomobil fabrikalarında işçiler ve polis arasında beş gün süren sokak çatışmaları yaşandı. Öyle ki ana caddeler, işçi kitleleri tarafından bloke edildi.
Daewoo işçilerinin ve onlarla dayanışma içinde olan yığınların eleştirisi kitlesel işten çıkarmalarla sınırlı değildi. Kore Demokratik Sendikalar Konfederasyonu (KDSK) başkanı Dan Biong-Ho’un ifadesine göre, hükümet neoliberal dayatmalara boyun eğiyor, emperyalizmin ve yabancı sermayenin öne sürdüğü koşulları kabulleniyor. Hükümetin bu tavrından dolayı protestolar, sadece sermayeye karşı değil, aynı zamanda hükümete de karşıdır. Daewoo işçileri ve sendikalar, fabrikanın GM’a satılmasına karşılar ve devletin iflas eden bu işletmeyi devralmasını öneriyorlar.
Bu türden protestolar G. Kore’de ilk defa görülmüyor. Bu ülkede mücadeleci sendika, işçi, öğrenci, bir bütün olarak emekçi yığınların gelişmiş, adeta gelenekselleşmiş dayanışması bir tarihtir. Kore, yabancı sermayeye teslim olarak, ülkeyi oldukça ucuz işgücü cenneti yaparak elde ettiği gelişmesinin, borçlanmaya dayanan iktisadi büyümesinin sonuna geldi. Kore işçi sınıfı yabancı sermaye-yerli sermaye- hükümet işbirliğini her seferinde kendi haklarının elinden alınması olarak yaşadı. Bu anlarda yabancı sermayeye karşı duyarlılığı geliştirdi.
Emperyalizm, yabancı sermaye, İMF, Dünya Bankası, bir bütün olarak borçlanma üzerine kurulu düzen “Asya Krizi” döneminde, yani 1997-98’de çöktü. Bu kriz, Kore’nin ne pahasına belli bir iktisadi büyümeyi yakalamış olduğunu gözler önüne serdi. O günden bu güne uluslar arası tekeller, Kore işletmelerinin ucuza kapatmak için dayatıyorlar; yani özellikle İMF, Dünya Bankası, ekonominin yeniden istikrara kavuşması için eskiyen, çürüyen yapıların yıkılması, uyumluluk programlarıyla, ekonominin yeniden yapılandırılması gerektiğini dayatıyorlar. Bunun Türkçesi şudur; yabancı sermaye istiyorsan, ülkelerde onun istediği koşulları oluşturacaksın. Yani özelleştireceksin, işletmelerini satacaksın, yabancı sermayenin giremediği alanları ona açacaksın. Yeniden yapılandırma adı altında işçileri sokağa atacaksın vs. vs.
Vesilesi, doğrudan nedeni ne olursa olsun -işten atılma, ücret artırmanın, sosyal haklar vs- Kore işçilerinin son yıllarda sokak çatışmaları biçiminde sürdürdükleri mücadele esas itibariyle yabancı alana; emperyalizme, İMF’ye, Dünya Bankası’na yani bir bütün olarak yabancı sermaye faaliyetinin sonuçlarına karşıdır.
Kore işçileri bütün dünyaya ve özellikle de İMF programlarına teslim olmuş ülkelerde işçilere yol gösteren eylemler geliştiriyorlar. Şüphesiz bu eylemlere komünist partisinin önderlik yapmaması; yani subjektif faktörün olmaması büyük bir eksiklik ve mücadelenin siyasi karakterinin ön plana çıkmasını engelleyen bir neden. Ama Kore işçi sınıfı, İMF “özürlü” ülkelerde sınıfdaşlarına şu mesajı veriyor; Sendika ağalarını dinlemeyin, yanınızda olmayan sendikaları tepeleyin. Sözlü vaatlere inanmayın. Polisten, askerden çekinmeyin. Toplumun, emekçi yığınların diğer kesimleriyle, onların sorunlarını kendi sorunlarınız olarak algılayarak, dayanışma içinde olun. Mücadeleye aile üyelerinizi de katın. Mücadeleniz, protestolarınız devletin anlayacağı dilde olmalıdır. Polisle çatışmayı göze almadan, gerekirse işyerlerini işgal etmeden, sokaklara barikatlar kurmadan ve satılmış, sarı sendikaları bir kenara atmadan sonuç alamazsınız.
Kore’nin sorunları Türkiye’nin sorunlarını anımsatıyor. Ama yabancı sermaye özelleştirme, yeniden yapılandırma ve sonuçta da işçilerin kitlesel olarak sokağa atılması Kore’de işçilerin fabrikaları işgaline, sokak çatışmalarına ve toplumun; emekçi yığınların dayanışmasına yol açıyor. Böyle bir gelişme Kore’de doğal. Bu doğallık Türkiye’de de olmaktadır. Derin mali kriz ve sonuçları; hızlandırılacağı söylenen özelleştirme, İMF ve Dünya Bankası vasıtasıyla yabancı sermayenin yeni dayatmaları, işsizlik, reel üretimde durgunluk, yolsuzluk, korkunç boyutlara varmış olan gelir eşitsizliği vs. Türkiye işçi sınıfını, adeta sokağa davet ediyor. Hükümetin bu günlerde başlayacak olan yeniden güven tazeleme girişimine, yeni “istikrar” programına verilecek en doğru cevap, sendika ağalarının teslimiyetçiliğini aşarak sokak olmalıdır. Koreli sınıfdaşlarımız bu işin nasıl olacağını gösteriyorlar.
Onlardan öğrenelim.