deneme

19 Ocak 2002 Cumartesi

WASHINGTON VE SONRASI



Washington'da sürdürülen Türkiye-ABD görüşmeleri sonuçlandı. Yapılan açıklamalara göre, taraflar arasında Kafkasya, Afganistan, Azerbaycan, Ortadoğu, Kıbrıs, Türk-Yunan ilişkileri, Türkiye-AB ilişkileri, Baku-Ceyhan boru hattı, ekonomik ilişkiler tartışıldı. Bunun ötesinde Türk tarafı, IMF ve DB ile de görüşmeler yaptı.

Yapılan açıklamalara göre, ele alınan konuların hiç birinde sorun, herhangi bir pürüz çıkmadı ve tam anlamıyla bir anlayış birliğinin olduğu vurgulandı. Bu demektir ki, ele alınan konular üzerine daha önce tartışılmış ve belli sonuçlara varılmıştır. Anlaşılan o ki, Washington'da sonuçları çoktan belli olan konular üzerine diplomasi gereği görüşülmüştür.

Görüşmelerin ele alınış tarzı, ele alınan sorunlara veya Türkiye'nin gündeme getirmekte yarar gördüğü sorunlara acil perspektif açısından değil, orta ve uzun vadeli perspektif açısından yaklaşıldığını göstermektedir. Yani görüşmelere bir kaç milyar dolarlık kredinin verilip verilmeyeceği damgasını vurmamıştır. Demek oluyor ki, günü kurtarmaya değil, Amerikan emperyalizminin çıkarları doğrultusunda Türkiye'nin geleceğine ilişkin konuşulmuştur. Zaten IMF ile kredi konusu dışındaki ele alınan bütün konular, acil sorun kapsamında görülmeyecek içerikli konulardır.

Türkiye bugüne kadar ve hala, siyasi ve askeri alanda Amerikan emperyalizminin, iktisadi alanda da AB'nin nüfuzu altında. Türk burjuvazisi bu duruma son verilmesini, Amerikan emperyalizminin/sermayesinin iktisadi alanda da belirleyici konuma gelmesini talep etmiştir. Bu talep şöyle de anlaşılmalıdır: Siyasi ve askeri olarak istediğiniz doğrultuda hareket ediyoruz, bu alanda "stratejik ortak" olduğumuzu söylüyorsunuz, buna ekonomik ortaklığı da eklemeliyiz. Siyasi ve askeri ortaklık, iktisadi alana yansımalıdır. Bu nedenle bize birtakım ticari kolaylıklar sağlamalısınız. Bu talebi Amerikan tarafı -şimdiye kadar olduğu gibi- anlayışla karşılamış, ama adım atılacağının işaretini de vermiştir. Sorun, Şubat ayında kurulacak bir komisyon tarafında ele alınacak.

Türk tarafının uzun vadeli, kalıcı iktisadi ilişkilerden bahsetmesi, Türkiye üzerinde Amerikan ve AB sermayesi arasındaki rekabeti kışkırtması anlamına da gelir. Bu, ülke çıkarlarının pazarlanması demektir. Türkiye'ye yatırım yapan, kredi veren, sermaye yönlendiren başka alanlarda da desteğimizi alır; bu, bir garantidir deniyor.

Irak'a saldırı konusunda, görünüşte de olsa, görüş ayrılığı kalmadı. Amerikan emperyalizmi, saldırıdan birkaç dakika önce de olsa Türkiye'ye haber verecekmiş. Aslında bu haber verme-danışma işi, sorunun tali yönüdür. Esas olan şu: Türk burjuvazisi, Amerikan emperyalizminin Irak'a saldırısı durumunda bu saldırıya ve Ortadoğu'daki Amerikan çıkarlarına katkısından dolayı Musul ve Kerkük'ü işgal edip, buradaki petrole sahip çıkıp çıkamayacağı konusunda Amerika'nın gerekli garantisi konusunda endişeli. Türk tarafı, Amerikan basınında bu konuda yer alan görüşlerin ne derece bağlayıcı olduğunu henüz kestiremiyor. Nazlanmasının esas nedeni bu. Kürt devleti sorunu sadece göstermelik bir itiraz. Çünkü Türk burjuvazisi de biliyor ve açıkladığı gibi, Güney Kürdistan'da kurulacak böyle bir devleti, ne Iran, ne de Suriye yaşatır. Böyle bir devletin yaşamaması, Türkiye, Iran ve Suriye'nin ortak çıkarıdır ve bu sorunu ortadan kaldırmak için birleşirler.

AB, Kıbrıs, Türkiye-Yunanistan ilişkileri konusunda bilinen anlayışlar tekrarlandı. Keza Baku-Ceyhan petrol boru hattının inşası için gerekli kredi konusunda da görüşme, bilinen olumlu hava içinde geçti. 
 
Önemli olan, belki de görüşmelerin en önemli konusu, Afganistan sorunuydu. Afganistan, Amerikan emperyalizminin Avrasya jeopolitikasını gerçekleştirmesinde oldukça önemli bir stratejik mevzidir. Avrasya'nın güneyinde yer alan bu ülkeye yerleşmek, Amerikan emperyalizmi açısından bir taşla birkaç vurmak anlamına geliyor; olası Rusya-Çin-Hindistan üçlüsüne karşı aynı alanda bulunmak veya Afganistan ve komşu ülkelerde; Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Pakistan, inşa edilen ve planlanan hava üsleriyle bölgeye yerleşmek. 
 
Amerikan emperyalizmi, Afganistan'daki ve Afganistan üzerinden Orta Asya'daki faaliyetlerinde Türkiye'ye özel önem verdiğini sürekli vurguluyor. Türkiye, Afganistan'a asker göndermekle sadece, bu ülkede ve bölgede Amerikan çıkarları doğrultusunda hareket etmiş olmuyor. Aynı zamanda, Amerikan çıkarlarıyla çatışmamak koşuluyla, kendi jeopolitik çıkarları doğrultusunda adım atmış oluyor. Ne de olsa Afganistan'ın kuzeyi; Özbekistan-Afganistan-Tacikistan sınır bölgesi, Enver Paşa'nın Turan'ı kurmak için Kızıl Ordu'ya karşı savaştığı bölgedir.
Türk burjuvazisi, geliştirdiği jeopolitikasına tekabül eden fırsatları değerlendiriyor. Batıda Amerikan emperyalizminin gölgesinde Kafkasya ve Azerbaycan üzerinden, güneyde de Afganistan üzerinden Orta Asya'ya nüfuz etmeye çalışmak. Afganistan -böyle bir Jeopolitikanın ne derece realist olup olmadığından bağımsız olarak- Türk burjuvazisi açısından oldukça önemli olduğu için, ABD-Türkiye görüşmelerinde, ortaklığın en çok vurgulandığı bir konu olmuştur.