deneme

7 Ocak 2007 Pazar

Somali ve Emperyalistler Arası Rekabet


 
1991 yılında Londra’da Petrol ve doğalgaz kaynakları üzerine uluslararası bir konferans gerçekleştirilir. Bu konferansta konuşan uzmanlar, Somali’yi de “petrol ve doğal gaz yataklarının muhtemelen çok zengin olduğu” bir “petrol penceresi” olarak tanımlarlar.

Somali, bu özelliğinin ötesinde Süveyş Kanalı-Kızıl Deniz trafiğini, dolayısıyla Ortadoğu’yu ve petrollerinin Asya’ya sevkıyatını doğrudan kontrol etmek için oldukça önemli olan bir stratejik alandır.

Daha 1991’den önce S. Barra diktatörlüğü döneminde Amoco, Chevron ve Conoco gibi petrol tekelleri ülkenin üçte ikisinde petrol arama ruhsatı almışlar ve milyonlarca dolar tutarında yatırımlar yapmışlardı. S. Barra diktatörlüğünün devrilmesinden sonra (1991) petrol tekellerinin bu ülkedeki faaliyetleri kesintiye uğramıştı.

1993’te Amerikan petrol tekelleri, ABD’nin Somali’ye müdahale etmesini adeta talep etmişlerdi. Ve Amerikan emperyalizmi (BM kontrolünde), 1993’te Somali’de „barışı“ sağlamak için bu ülkeye müdahale etti, derisin aldı ve aynı yılın Ekim ayında geri çekilmek zorunda kaldı. BM de 1995’te geri çekilmek zorunda kaldı. Böylece Somali’de direnişle karşılanan „barış“ müdahalecileri ülkeden kovuldular. O günden bugüne ne BM ve ne de emperyalist ülkeler Somali’deki iç gelişmelere doğrudan katılmadılar. 

Şimdi ise BM adeta savaş çağrısı anlamına gelen bir bildirgeyle Afrika Birliği ülkelerinin oluşturacağı 8 bin askerden oluşan bir „Barış Gücü“nü Somali’ye gönderme kararı aldı. BM, Somali’de, sadece, Etiyopya sınırında bulunan Baidoa şehrinde hakim olan „geçiş hükümeti“ni desteklemek ve korumak için „barış gücü“ göndermek istediğini açıkladı. Söz konusu bu hükümet, seçilmiş bir hükümet değildir. BM ve dolayısıyla ABD ve Afrika Birliği tarafından önde gelen aşiret temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan bir koalisyondur. Zaman içinde çoğu aşiret temsilcisi bu hükümetten ayrılmıştır. Ülkenin büyük bir bölümü fundamantalist ”İslam Mahkemeleri Konseyi“ tarafından kontrol edilmektedir. 

Amerikan emperyalizmi, Somali’de dinci bir rejimin kurulmak üzere olduğunu, bu ülkenin teröristlere destek vereceğini “düşünerek”, daha doğrusu Afganistan’a saldırı nedenini adeta tekrarlayarak Somali’deki gelişmelere müdahale etmek gereği duydu. İlkinde ağzı yandığı için bu seferki müdahaleyi, 2000’li yıllardan bu yana Afrika’daki „stratejik ortağı“ mertebesine getirdiği Etiyopya vasıtasıyla yaptı.

Amerikan emperyalizminin, Afganistan’da giderek zorlandığı, Irak’ta Vietnam sendromu yaşama korkusuna kapıldığı bir dönemde Somali’ye, dolayısıyla Afrika’ya müdahaleye girişmesinin altında Çin emperyalizminim Afrika’daki varlığı yatmaktadır. Revizyonist-Sosyal emperyalist Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra değişen uluslararası güçler dengesi kaçınılmaz olarak Afrika kıtasında da etkili olmuş ve kara kıtada geçen yüzyılın ‚90’lı yıllarının başından bu yana karılan kartlar nihai olarak açılmaya başlanmıştır. Müttefiklerini bulan(oluşturan) emperyalist güçler kıta üzerine rekabetlerini artık açıktan açığa sürdürecek duruma gelmişlerdir. Bu güçlerden birisi de Çin’dir.

Dünya hegemonyası için jeopolitika üretecek yetenekte olan emperyalist ülkeler (ABD, Rusya, Çin, Almanya) arasında sadece Çin, rekabetini şimdilik „barışçıl“ yöntemlerle sürdürmektedir. Çin emperyalizmi hegemonyasını savaşla değil sermaye kullanma yöntemiyle kurmaya çalışmaktadır.

04.11.06 tarihinde Çin’de düzenlenen ve Çin-Afrika tarihinin en büyük konferansı olan „Çin-Afrika Zirvesi“ aslında Çin emperyalizminin dünya hammadde kaynakları ve pazarları için diğer emperyalist ülkelerle başlattığı yarışın açık ifadesiydi. Bu konferansa 53 Afrika ülkesinden 48’i katıldı. 2010 yılına kadar Çin ile Afrika arasındaki ticaret kapasitesinin iki katına (yaklaşık 200 milyar dolar) çıkartılmasından, bazı Afrika ülkelerinin Çin’e olan borcunun silinmesinden bahsedildi.

Çin, Nijerya’da ve Angola’da petrol arama alanları elde etmiş durumda. Keza Sudan’da petrol aramanın yanı sıra rafineri de inşa etti. Port Sudan’a (Kızıl Deniz) ulaştırılan boru hattının vanası Çin’in elinde. Çin, Zambiya ve Kongo’nun madenlerini Atlantik kıyısına ulaştıran Benguala-Demir yolunu inşa etti (bin km.) Çin sermayesi, Nijerya’nın ekonomi merkeziyle kıyıdaki Lagos arasında bağlantıyı sağlayan bir demiryolu inşa etmekte. Bugün Sudan petrolleri üzerinde ABD’den çok Çin söz sahibi durumunda ve bu petrol, aynı zamanda İran’dan alınan petrol de Kızıl Deniz üzerinden Çin’e taşınmakta. Güney ve Güneybatı Asya’ya taşınan bu petrolün en etkili kontrol edilebileceği alan Somali’dir.

Afrika’da oyun artık açık oynanıyor. Bu kıtada emperyalistler arası çelişkiler savaş ve işgale neden olacak derecede keskinleşmiştir. Etiyopya, Amerikan emperyalizmi adına Somali’ye saldırdı ve ülkeyi resmen işgal etti.

Aynen Afganistan’da olduğu gibi, El Kaide’nin oluşumunda olduğu gibi Somali’de de İslamistlerin örgütlenmelerinde ve siyasal nüfuz sahibi olmalarında İtalya ve Fransa gibi emperyalist ülkelerin yanı sıra Amerikan emperyalizmi belirleyici bir rol oynamıştır.
Mogadişu sokaklarında Amerikan asker cesedi sürüklemeyi örgütleyenler, bugün Amerika ile ilişki içinde oldukları için „kötü serseri“ olmaktan çıkarak „iyi serseri“ olmuşlardır. Bu „iyi serseri”lerden birisi Amerikan emperyalizminin desteklediği „geçiş hükümeti”nin İçişleri Bakanıdır.

II. Dünya Savaşından bu yana tarih, Amerikan emperyalizminin sadece oldukça küçük devletlere karşı sürdürdüğü savaşları kazandığını göstermektedir. ABD’nin gücü Grenada’ya yetmiştir. Ama Kore, Vietnam, Afganistan, Lübnan ve Irak işgalleri ve direnişleri, Amerikan emperyalizminin dünya hegemonyasının bir hayal olduğunu göstermektedir.
Somali de yeni bir direniş alanı olacaktır.