5. Makale
EKİM
DEVRİMİNDEN SONRA BOLŞEVİZM VE TROÇKİZM
LENİN
VE STALİN’E KARŞI TROÇKİ
“24
ayar Bolşevik” Troçki!
Ekim
Devriminin “özü, çehresi ve ruhu”
Troçki!
Önce
Troçki'nin Ekim Devrimindeki rolüne bakalım. Bu oldukça
önemlidir. Troçki'nin ne olup olmadığını bilenler için önemli
olmayabilir. Ama Troçki'nin Ekim Devrimindeki rolü Troçkistler
açısından oldukça önemlidir. Bu rolü kendisi için düşünen
ve rolün çerçevesini çizen de bizzat Troçki'dir. Troçkistler,
Troçki'nin tasarımına göre onun Ekim Devrimindeki rolünü
anlatırlar...
Ekim
Devrimi dönemi Lenin ile Troçki arasındaki mücadele ortaklığının,
“sıcak” ilişkilerin doğrudan yaşandığı dönemdir. Yani
Troçki'ye göre tam “kanka”lık
dönemi! Troçki tarafından üretilen “şehir efsanesi”ne
göre Ekim Devriminin, o ayaklanmanın belirleyici tek önderi vardı,
o da kendisiydi. Öyle ki, Troçki olmasaydı ne Ekim Devrimi olurdu
ne de iç savaştan muzaffer çıkılırdı. Bütün bunları kimden
öğreniyoruz? Tabii ki Troçki'den. O, bu efsanelerini “Şubat
Devrimi”, “Ekim
Devrimi”, “Hayatım”,
“Lenin Üzerine”
kitaplarında anlatır. Kendi anlatımına göre 1917'den itibaren
toplumsal gelişmenin, devrimin diğer şahsiyetlerini gölgede
bırakan tek itici gücü Troçki'dir. Sadece insanlığın
geleceğini düşünen, bütün yükü sırtlanmış “yalnız adam”
Troçki! Troçki böyle anlattığı için Troçkistler de
buna inanırlar. Ama önemli olan, inanıp inanmamalarından ziyade
Troçki'nin bu anlatımına, narsizmine kuşkuyla bakanların
Troçkistler tarafından tarih çarpıtıcıları olarak
damgalanmalarıdır.
Bu
durumda bize düşen görev, esas tarih çarpıtıcısının kim
olduğuna bakmaktır. Bakalım.
Bizzat
Stalin, Troçki'nin Ekim Evriminin önemli şahsiyetlerinden biri
olduğunu kabul eder. Stalin bu görüşünü Troçki üzerine
tartışmaların başlangıç döneminde birçok defa dile
getirmiştir. Ama Troçki'nin Ekim Devriminde ve sonrasında
diğerlerini gölgede bırakan bir rol oynadığını bizzat Troçki
ve Troçkistlerden başka ne bilen ne de iddia eden var. Bu anlayış,
-son kertede Troçki olmasaydı ne Ekim Devrimi muzaffer olurdu ne de
SSCB kurulurdu anlayışı- materyalist tarih anlayışına ve
dolayısıyla da Marksizme ters düşen bir anlayıştır. Bu anlayış
sübjektivizmdir, narsizmdir ve bu da Troçki'nin karakterini
doğrudan yansıtır.
Troçki,
Ekim Devrimindeki üstün rolünü kabul ettirebilmek için Bolşevik
Parti'nin her iki devrim arasında, yani Şubat-Ekim 1917 arasında
ideolojik bir donanım değişikliğine gittiğini anlatması
gerekirdi. Efsanesini bu dönemle başlatır. Bu nedenden dolayı,
Bolşeviklerin devrimci bir teorilerinin olmadığını, devrime
devrimci teorisiz girdiklerini iddia eder. Troçki'nin bu anlatımına
inanırsak Bolşeviklerin amaçsız, önderlikten yoksun, ne
yaptığını bilmeden devrimin girdabına kapılmış, devrimci
gelişmeler karşısında adeta gafil avlanmış bir insan yığını
olduklarını tespit etmek zorundayız. Lenin önderliğinde
Bolşeviklerin gerçekten de Troçki'nin anlattığı durumda
olduklarını kabul edelim. Bu durumda geriye tek bir ihtimal
kalıyor; o da Troçki'nin bir Mesih olmasıdır: Devrimi
gerçekleştiren, SSCB'nin kurulmasını sağlayan “yalnız adam”,
her şeyi gölgede bırakacak derecede önemli önder Troçki'den
başkası olamazdı. Avrupa'yı yaşadı, Amerika'dan geldi, gördü
ve kurtardı!
Ekim
Devriminin “özü, çehresi ve ruhu”
Troçki
diye boşuna denmemişti!
“Şubat
Devrimi” yazısında
Troçki, partinin “donanım değişimi”ni
şöyle anlatır:
“Petrograd’da
yeraltı Bolşevik örgütün esas yöneticisi o zaman üç adamdı.
Eski işçiler Şlapnikov ve Saluzki ve eski öğrenci Molotov… Ama
(bu) üçlü gelişmelerin üstesinden gelecek durumda değildi. En
son ana kadar önderler, söz konusu olanın herhangi bir devrimci
gösteri olduğuna, ama silahlı bir ayaklanma olmadığına
inanıyorlardı”
(s. 148).
O
zaman Rusya'nın başkenti olan Petrograd'a geldikten hemen sonra
partinin durumuyla ilgili olarak Troçki'nin anlatımı yürekler
acısı bir atmosferin hakim olduğunu göstermektedir. Petrograd'da
Bolşevik Parti'nin örgütlenmesi var. Bu örgütlenmenin başında
iki eski işçi ve bir eski öğrenci durmakta. Parti, bu üçlünün
önderliğinde iş yapamamakta; gelişmeler bu önderleri aşmakta.
Öyle ki parti, oluşmakta olan devrimi dahi görememekte. Troçki'nin
anlatımına göre önderler ve bütün Bolşevikler sersemlerden,
ne yapılacağını bilemeyenlerden ibarettir. Yani Bolşevik saflar
toplumun işe yaramazlarıyla dolup taşıyor. Tek istisna Lenin'dir.
Onu diğerlerinden saymamasının tek nedeni var, o da Lenin'siz
“şehir efsanesi”nin
olamayacağıdır; böyle bir efsaneyi yazamayacağıdır. Troçki'nin
anlatımına göre Bolşevik Parti'deki kargaşa Lenin'in Rusya'ya
gelmesinden sonra son bulur.
Bolşevik
Parti'de Ekim Devrimi öncesinde Troçki'nin gönlüne göre donanım
değişimine devam edelim.
Tabii
bu arada benim de aklıma gelen o zaman, Ekim Devriminden sonra
Rusya'da devrimci kitlenin, muzaffer proletaryanın, genç
Bolşeviklerin ve genç Troçkistlerin de mutlaka aklına gelmiştir.
Soru şu: Mademki Ekim Devriminden önce Bolşevik Parti'de
Troçki'nin “sürekli devrim teorisi” doğrultusunda bir
“donanım” değişimi yaşandı, bu durumda nasıl olur da
Rusya'da sosyalist devrim -Ekim Devrimi- Troçki'nin “sürekli
devrim teorisi”ne karşı şiddetle mücadele eden Lenin'in
önerdiği siyasi çizgi doğrultusunda gerçekleşmiş olur?
Troçki
bu! Cevap veremezse, uydurur ve partinin “donanım”
değişimini uydurdu! Mayıs 1917'de Bolşevik Parti, Lenin'in
inisiyatifi üzerine Troçki'nin “sürekli devrim teorisi”ni
kabul edecek biçimde bir ideolojik “donanım” değişimi
geçirmiş. Böylece de tarih, Troçki'nin “sürekli devrim
teorisi”ni doğrulamış! Bu iş bu kadar basit!
“Lenin
önderliğinde Bolşevizm -iç tartışmalar da yaparak- bu en önemli
sorunda 1917'nin ilkbaharında ideolojik yeniden donanımından
geçmiştir” (1).
"Tam
olarak ifade edecek olursak, sonraları 'sürekli devrim' adını
alacak olan o düşünceleri yazar, 1917'nin Ocak-Ekim grevi
arasındaki zaman diliminde geliştirmiştir...Bu değerlendirme,
aradan 12 sene geçse de tamamen doğrulanmıştır" (2).
“Bolşeviklerle
ayrılıklarımda her şeyde haksız olduğum düşüncesinde asla
değilim...devrimin itici güçlerini değerlendirişimin kayıtsız
şartsız doğru olduğunu düşünüyorum...Bolşeviklere ve
Menşeviklere karşı, ...devrimin itici güçlerine, onların
analizine adanmış makalelerimi...1917'den başlayarak partimizin
pozisyonuyla tamamen çakıştığı için hiçbir düzenleme
yapmaksızın şimdi de yayınlayabilirdim” (3).
Ne
diyelim, yaşam neyi doğrularsa doğrulasın, ne tarafa giderse
gitsin, hep Troçki'yi doğrular ve hep Troçki'den yana gider! Ama
bir hamle daha yapalım: Nisan 1917'de Lenin sosyalist devrimden
bahsetmiyordu. Yani demokratik devrimin gerçekleşmesi için
doğrudan proletarya diktatörlüğü stratejisi önerisini
yapmıyordu. O tarihte Lenin siyasi olarak demokratik devrimin Şubat
Devrimiyle gerçekleşmiş olduğundan bahsediyordu. Yani Rusya'da
devrimci sürecin ilk adımı gerçekleşmişti. Bunu anlamayanları
da “Uzaktan Mektuplar”da demokratik devrimi “bulunmaz Hint
kumaşı mı” sanıyorsunuz diye eleştiriyordu ve “Nisan
Tezleri”nde (“İşçi ve Asker Temsilcilerinin Bütün Rusya
Konferansı”) “Rusya'daki şimdiki durum... devrimin ilk
aşamasından iktidarı Proletarya ve yoksul köylülüğün eline
verecek ikinci aşamasına geçişi ifade ediyor” diyordu.
Rusya'da devrimci sürecin Ekim öncesindeki adımı veya stratejisi
sosyalist devrimdi.
Troçki,
Lenin'in bu anlayışını kendi “sürekli devrimi”ne
yonttu. Troçki'nin senaryosuna göre Nisan 1917'de Lenin,
Troçki'nin “sürekli devrim teorisi”ne uygun düşen bir
demokratik devrim stratejisi geliştirmiş. Troçki'nin burada
anlamak istemediği, Şubat Devriminin siyasi olarak bir burjuva
demokratik devrim olduğudur.
Troçki,
“sürekli devrim teorisi”nde Şubat Devriminin
burjuva demokratik karakteriyle Ekim Devrimi sürecinde veya hemen
sonrasında gerçekleşen sosyal ve ekonomik değişimleri birbirine
karıştırıyor ve ekonomik ve sosyal değişimleri, proletarya
diktatörlüğüne yol açan demokratik devrim olarak algılıyor.
“Burjuva
demokratik devrim işçi ve köylülerin koalisyonu olarak
gerçekleşti. Kerenski döneminde mi? Hayır, Ekimden sonraki ilk
dönemde. Bu doğru mu? Doğru. Ama şimdi bildiğimiz gibi
demokratik diktatörlük biçiminde değil, bilakis proletaryanın
diktatörlüğü biçiminde gerçekleşti...
İki
çizginin (Troçki, kendi
“sürekli devrim”
çizgisiyle Lenin'in çizgisini kastediyor- İ.O.) farkı,
tali, önemsiz olmuş olabilir; ama ilkesel olan o çizgileri
birleştirdi. Ve her ikisinin ilkesel olanı Ekim'le tamamen
kaynaştı (veya birleşti-
İ.O.)” (4).
Bu
nedenle Kasım 1926'da Stalin, Troçki'nin 'Bolşevik Parti Mayıs
1917'de benim sürekli devrim teorimi kabullendi' iddiasına
iğneleyici göndermeler yaparken tamamen haklıydı:
"Bu
çok ilginç bir masal yoldaşlar. Bu, eğer isterseniz, sirklerde
görülebilecek o birinci sınıf hokkabazlık numaralarından biri.
Ama biz sirkte değil, partimizin bir konferansındayız. Ve biz
Troçki'yi sirk sanatçısı olarak angaje etmedik. Öyleyse tüm bu
hokkabazlık numaraları niye?" (5).
1924'te
yazdığı “Lenin Üzerine”
kitabında Troçki, kendini “partinin, Lenin'in gelişinden
sonra tuttuğu rotadan hiçbir şeyin ayırmadığını”
yazar. Peki, Lenin'in gelişine kadarki dönemde Troçki'nin rotası
neydi? Önemli olan o zaman Troçki'nin rotasının ne olduğu değil.
Önemli olan, Lenin'in geri dönüşüne kadarki dönemde Troçki'nin
Bolşevik Parti'nin rotasında olmamasıdır. Ama aniden mi, birden
bire mi, bir gecede mi, bilinmez, ama her halükarda Lenin'in
gelmesiyle birlikte partinin zihinsel “donanımı”
değişiyor. Troçki, tam da bu “donanım”
değişimini onaylıyor ve partiye katılabilirim diyor. Troçki'nin
anlatımına göre Bolşevik Parti, ne yaptığını bilmeyenlerden,
sersemlerden oluştuğundan dolayı 1903'ten bu yana devrimci bir
partinin oluşumu için yürütülen sabırlı ve planlı bir çalışma
da yapmamıştır. Bu durumda parti, Troçki'nin doğrudan
katkısıyla bir kaç hafta içinde kendine geliyor, adeta yeniden
doğuyor, yeniden kuruluyor. Yani önce Lenin düzeltmeye çalışıyor
-herhalde işler iyi gitmiyor olsa gerek!- sonra Troçki geliyor,
görüyor ve kurtarıyor!
“Troçki,
Rus devriminin bütün karakterini kendinde cisimleştiriyor”
tanımlaması laf olsun diye yapılmamıştı!
Troçki,
bir taraftan Bolşevik Parti'nin devrim teorisi yoktu, gelişmeleri
göremedi, gafil avlandı vb. der, ama diğer taraftan da partinin
ideolojik ve siyasi “donanım değişimi”nden
geçtiğini iddia eder. İnandırıcı olabilmek, Ekim Derimindeki
olağanüstü rolünü tanımlayabilmek için “donanım
değişimi”
zamanını çok iyi planlaması gerektiğini biliyordu. “Şubat
Devrimi” yazısının
“Partinin Donanım Değişimi”
bölümünde Troçki, 1917'nin Nisan ayında partinin birden bire
görüş değiştirdiğini, demokratik devrimden vazgeçerek derhal
sosyalist devrimin gerçekleştirilmesinde karar kıldığını iddia
eder. Bu iddiasıyla Troçki, Lenin'in demokratik devrimi atlama ve
doğrudan sosyalist devrimi gerçekleştirme görüşüne vardığını
göstermeye çalışır. Böylece Lenin, Leninizmden Troçkizme
geçmiş olur. Artık Bolşevik Parti'nin ideolojik ve siyasi içeriği
Troçkizm tarafından belirlenmektedir; Bolşevik Parti, Troçkist
bir parti olmuştur! Fotoğrafı böyle çekmek için Troçki'de
unutkanlık, ruhsal yorgunluk emareleri görülür: Lenin, Nisan
Tezleri üzerine tartışmada demokratik devrimin sosyalist devrime
doğru dolaysız gelişmesi anlayışının Troçki'nin demokratik
devrimi atlama anlayışıyla bir ilişkisinin olmadığını;
zorunlu ara aşamaları atlama anlayışında olmadığını
belirtir. Troçki, yukarıdaki istediği fotoğrafı çekerken tam da
bunları unutur.
Sormadan
geçmeyelim: Mademki Troçki bu kadar önemli olduğunu iddia ediyor,
o halde neden Bolşevik Parti'nin disiplinini kabul ederek Bolşevik
Parti'ye katılıyor? Neden Bolşevik Parti bana katılsın
diyemiyor?
Ekim
Devrimi tekil kişilerin kazanımı değildir, hele hele Troçki'nin
hiç değildir. Ekim Devrimi, Bolşevik Parti önderliğinde Rus
proletaryasının ve emekçi yığınlarının eseridir. Bu devrimi
hazırlayan, örgütleyen ve gerçekleştiren Bolşevik Parti'dir. Bu
parti, 1903'ten bu yana Menşevizme ve Troçkizme karşı mücadele
içinde oluşmuş ve çelikleşmiştir. Troçki bunun böyle olduğunu
bilmiyor mu? Ama ondaki sübjektivizm, ondaki narsizm tarih
çarpıtıcılığı yaptıracak derecede güçlüdür.
Efsane
oluşumuna devam edelim. Aslında Troçki'nin, anlatımıyla da bir
türlü kanka yapamadığı “kanka”sı
Lenin ile arası hiç de iyi değildir. Bunda sorumlu olan Lenin
değildi. Lenin, Troçki hakkındaki görüşlerine sadık kalmış
ve ona göre hareket etmiştir. İkisi arasındaki ilişkilerde
kıvraklık yapan, hayal dünyası ürünlerinden bahseden sürekli
Troçki olmuştur. Troçki'nin Lenin'i övmesi veya yerin dibine
batırması Lenin'i pek fazla ilgilendirmemiştir. Ama Troçki ile
ilişkilerinde Lenin'in her hareketi, her mimiği, her nefes alışı,
yakına mı, uzağa mı baktığı Troçki'yi çok ilgilendirmiştir.
Troçki, Lenin'in hareketlerini kahve falına bakar gibi
değerlendirerek kendine pay çıkartmaya çalışmıştır.
İdeolojik, teorik, siyasi, örgütsel hiçbir ortak noktalarının
olmadığını, Ekim Devrimine Troçki'nin katılıp katılmamasının
Bolşevik Parti'nin ve Lenin'in umurunda olmadığını Troçki de
çok iyi bilir. Bütün bunlara rağmen Troçki'nin Rusya'da devrimci
mücadeleyi, Rus devrimini anlatan bütün yazılarında en ön
planda duran Lenin değildir. En ön planda Troçki durmaktadır,
Lenin ise ön planda duruyormuş gibi gösterilir. Troçki, bir
orkestra şefi gibi partiyi ve devrimi yönetiyor; gidiyor, görüyor
ve düzeltiyor. Lenin ise illegalite koşullarından dolayı
(Temmuz-Ekim 1917) ortalıkta görünmüyor. Bu durumda bütün
işleri Troçki yapıyor. Troçki düşünüyor, Troçki formüle
ediyor, Troçki öneriyor; Lenin kabul ediyor, Bolşevik Parti
uyguluyor!
Tam
da bundan dolayı Troçki “devrimin üst önderi”
oluyordu!
Lenin,
Troçki gibi birisine sahip olmakla herhalde çok mutlu olmuştur
diye düşünüyorum!
Ama
diğer taraftan da mutlu olamaz diye düşünmek zorunda kalıyorum!
Çünkü 1903'ten bu yana kendisine ve Bolşevizme karşı mücadele
ederek var olan Troçki, geliyor, birkaç ay içinde Bolşevik
Parti'de vazgeçilemez tek önder oluyor ve tarihin dönemeçlerinde
yaptığı önerileri, sonradan da olsa Lenin de kabul etmek zorunda
kalıyor!
Örneğin
Troçki “Lenin Üzerine”
kitabında ayaklanmayı “Bütün İktidar Sovyetler'e”
şiarıyla gerçekleştirmek isterken, “çaresiz”
Lenin, Sovyetleri bir kenara iterek, Sovyetler'in sırtından vurarak
ayaklanmayı gerçekleştirmek istemiş.
“Bununla
beraber, parti, iktidarı, Sovyet'den bağımsız olarak ve
ona sırt çevirerek, ele geçirebilecek güçte değildi. Böyle bir
şeyi ummak hata olurdu ve bunun sonuçları işçilerin tutumunu
etkileyebilir ve Petrograd garnizonu açısından son derece zararlı
olabilirdi”
(6).
Ekim
ayaklanması kararı üzerine biraz gidelim. Bakalım altında hangi
“çapanoğlu” çıkacak?
“24
ayar” hem olur hem de olmaz Troçki!
Lenin
ayaklanma çağrısı yapıyor. Zinovyev ve Kamenev buna “sesli”
karşı çıkıyorlar. Troçki ise “sessiz” karşı çıkıyor.
Lenin
ayaklanma hazırlığı yapalım diyor, Zinovyev ve Kamenev buna
şiddetle karşı çıkıyorlar. Troçki ise “sessizce”, sözde
Lenin'i destekliyor, en azından destekliyor gözüküyor. Ama
Troçki'nin aklına birdenbire düzenci olduğu, mevcut yasallığa;
Rus devlet yasallığına uyulması gerektiği geliyor. Tam da bu
nedenle ayaklanma çağrısının Petrograd Sovyeti tarafında değil,
II. Bütün Rusya Sovyet Kongresi tarafından yapılması gerektiği,
hele hele parti tarafından hiç yapılmaması gerektiği
anlayışındadır Troçki. Bu nedenle mevcut Rus yasallığına
saygı duyulmasını ister. Troçki bu! Hem devrim yapmak ister hem
de mevcut yasallığa saygından bahseder!
Bu
konuda İ. Deutscher'in “Silahlı
Peygamber Troçki”sinden okuyalım:
“Bu
sırada Troçki, Petrograd Sovyet Başkanı olarak yeni kazanmış
olduğu açıdan ele alıyordu sorunu. Devrim fırsatının ortaya
çıkmış olması ve devrimin bir an önce yapılması gerektiği
konusunda Lenin'le aynı görüşteydi. Ama devrimin yöntemi,
özellikle partinin devrimi kendi adı ve kendi sorumluluğu altında
yapması konusunda Lenin'den ayrılıyordu. Yakın bir karşı devrim
tehlikesini Lenin kadar ciddiye almıyordu. Yine Lenin'den ayrı
olarak, Sovyet'lerdeki Bolşevik çoğunluğu baskısının eski
merkez komitesine ulusal kongreyi daha fazla erteleme fırsatı
vermeyeceğine inanıyordu....Lenin, devrimcilerin kongreye kadar
beklemelerinden yana değildi...Çünkü Menşevik Yürütme
Komitesinin Kongreyi sonuna kadar erteleyeceğinden, bu arada bir
karşı devrimin başarıya ulaşıp devrimi durduracağından
emindi...
Lenin
ile Troçki arasındaki ayrılık daha dar bir konu üzerindeydi:
Ayaklanma Sovyet meşruluğuna uygun olmalı mıydı, olmamalı
mıydı? Troçki'nin savunduğu görüşün yarattığı taktik
tehlike, bu tutumun hareket planının tümü üzerinde yaratacağı
gecikmelerden ileri geliyordu...
Lenin,...
Troçki'nin devrim konusundaki tavrına şüpheli bakıyor, dahası
kuşku bile duyuyordu. Acaba Troçki ayaklanmayı Sovyet Kongresine
bağlamak konusunda direnmekle yerinde saymış olmuyor mu ve
hareketi artık geç kalınacak bir zamana kadar ertelemiyor muydu?
Eğer böyle ise, Troçki, Lenin'e göre, Kamenev ve Zinovyev'den
daha büyük bir düşmandı: Ötekilerin tavrı açık ve Bolşevik
Parti'nin tüm gidişine ters olduğu için, olumsuz da olsa, yine
yararlı sayılabilirdi. Troçki'nin tavrıysa, tersine, partinin
yolunu izler gibi görünüyor ve dolayısıyla Bolşevikleri
kandırıyordu; Merkez Komitesi de onun görüşünü kabul etme
eğilimindeydi. Bu yüzden, Lenin, yazdığı mektuplarda, Troçki'ye
-adını anmamakla birlikte- Zinovyev ve Kamenev kadar çatmıştı.
Ayaklanmayı, diyordu (Lenin-İ.O.),
Sovyet Kongresine kadar bekletmek, Zinovyev ve Kamenev'in istedikleri
gibi, Kerenski'nin Kurucu Meclisi toplamasına kadar bekletmek kadar
büyük bir ihanettir”
(7).
İ.
Deutscher'in anlatımından da çıkan sonuç ortada: Lenin,
Troçki'nin görüşüne iki açıdan itiraz etmektedir:
Birincisi,
ayaklanmanın ertelenmesi tehlikeye girmesine neden olabilir.
İkincisi
ise, II. Sovyet Kongresi için çağrı yapma yetkisi Merkezi Yürütme
Komitesindedir; bu komitede ise Menşevikler ve Sosyal devrimciler
çoğunluktadır. Dolayısıyla bu çoğunluk devrimi engellemek için
elinden geleni yapacaktır.
Lenin,
Troçki'nin ayaklanma tarihi ve yöntemiyle ilgili anlayışını
“mutlak bir zırvalık" veye "tam bir
ihanet" olarak değerlendirir.
10
Ekimde Lenin, L. T. Smilga'ya yazdığı mektupta 'beklemenin
zaman kaybetmek olduğunu, hükümetin orduya sahip olduğunu ve
sistematik olarak hazırlandığını, partinin ise ayaklanma zamanı
tespit etmekle vakit geçirdiğini ve ayaklanmayı ertelemenin ve
yeniden belirlenecek tarihe güvenerek hareket etmenin akıl
almazlık olduğunu' dile getirir.
“Kriz
Olgunlaştı” makalesinde de aynı konuları ele alır ve özet
olarak şunları söyler: Sovyet Kongresini beklemek Bolşeviklerin
proleter davanın ihanetçisi olarak görünmesini beraberinde
getirir; kriz olgunlaşmıştır; söz konusu olan, Rus devriminin
geleceğidir; Merkez Komitemizde Sovyet Kongresini bekleme eğiliminde
olanlar var, derhal iktidarı ele geçirmeye, hemen ayaklanmaya karşı
olan bu anlayışı aşmak zorundayız, Sovyet Kongresini beklemek,
haftaların, hatta günlerin her şeye karar vereceği bir dönemde
beklemek mutlak bir zırvalıktır, tamamen ihanettir; önce
Kerenski'yi dize getirmek ve sonra Kongre çağrısı yapmak
gerekir; Sovyet Kongresini beklemezsek ayaklanma zaferi kesinlikle
Bolşeviklerin olacaktır; şimdi iktidarı ele geçirmemek,
beklemek, Merkez Komitede gevezelik yapmak, kendini kongre için
mücadele ile sınırlandırmak devrimi başarısızlığa mahkum
etmekten başka bir anlam taşımaz (8).
Aynı
makalede Lenin, belirttiği nedenlerden dolayı MK'ya, MK'dan
istifasını sunar: 'Parti saflarında ve parti kongresinde
propaganda özgürülüğüne sahip olmak için MK'dan istifamı
sunmak zorundayım. Çünkü Sovyet Kongresini beklemek ve şu andaki
durumun geçip gitmesine neden olmak devrimi mahvetmemiz anlamına
gelir' der.
Ön
parlamentoyu boykot etmek için MK'nın karar almasından sonra
Lenin, MK'dan istifa önerisini geri çeker. Ama ayaklanma
bağlamında mücadele devam eder.
Troçki
devrimi engellemek için elinden geleni yapar.
Lenin
de devrimi gerçekleştirmek için elinden geleni yapar.
Lenin,
MK'ya, Petrograd ve Moskova il komitelerine ve aynı illerin Sovyeti
üyelerine, Kuzey Bölgesi Sovyeti'nin Bölgesel Kongresindeki
Bolşeviklere mektup yazmaya devam eder.
Şimdi
bir de Troçki'nin nasıl mücadele ettiğine bakalım. Troçki
nasıl mücadele ettiğini bizzat açıklıyor/yazıyor.
Okuyalım:
“Yakovlyev
şöyle yazıyor: 'Bolşevikler, Troçki'nin ayaklanmayı mutlaka
İkinci Sovyet Kongresine göre uyarlamak önerisini reddederek ve
kongre başlangıcından önce iktidarı ele geçirerek 'anayasal
hayaller' tuzağına düşmediler'. Burada Troçki'nin hangi önerisi
söz konusudur, nerede ve ne zaman tartışıldı, hangi Bolşevikler
öneriyi reddetti – yazar bunu not etmiyor. Ve asla tesadüfi
değildir: Protokollerde veya herhangi hatıratlarda Troçki'nin
ayaklanmayı 'mutlaka İkinci Sovyet Kongresine göre uyarlama'
önerisi üzerine boşuna göstermeler aranmış olur. Yakovlyev'in
iddiası çoktan Lenin tarafından açıklığa kavuşturulmuş biraz
stilize edilmiş yanlış anlamaya dayanmaktadır”
(9).
Troçki
böyle dediğine göre öyledir. Koskoca Ekim Devriminin savaşçıları
ve bütün insanlık önünde yanlış şeyler savunacak hali yoktur
diye düşünelim!
16
Ekim 1917'de Petrograd Sovyeti adına konuşan Troçki, ayaklanma
karşısında tavrını yanlış anlaşılmaya meydan vermeyecek bir
açıklıkta anlatıyor. Petrograd Sovyeti'nin akşam oturumu
sonlanırken Troçki şunları söyler:
Okuyalım:
“Son
günlerde basın yaklaşan ayaklanma üzerine haberlerle, duyumlarla
ve makalelerle dolup taşıyor...Petrograd Sovyeti'nin kararları
kamuoyuna açıklanıyor. İşçilerin ve askerlerin bilmediği
kararlar yoktur. Sovyet, seçilmiş bir kurumdur...Petrograd Sovyeti
adına açıklıyorum: Tarafımızdan hiçbir silahlı gösteri
kararlaştırılmamıştır. Olayların seyrine göre Sovyet, bir
ayaklanmaya zorlanırsa, işçiler ve askerler onun çağrısı
üzerine yek vücut öne çıkarlar...
Petrograd
Sovyeti'nin Sovyet Kongresine iktidarı ele almasını önereceğini
burjuvazi biliyor” (10).
İsterseniz
burada bir karşılaştırma yapalım ve sonra devam edelim:
Lenin
7 Ekimde “Kriz Olgunlaştı” makalesinde şunu yazıyordu:
"Sovyet
Kongresi'ni beklemek, haftalar kaybetmek anlamına geldiği, şimdi
haftalar, hatta günler belirleyici olduğu için mutlak
saçmalıktır...Sovyet Kongresi'ni beklemek, Kongre bir sonuç
vermeyeceği, veremeyeceği için saçmalıktır" (abç-
İ.O.) (11).
14
Ekimde ise MK'ya, Moskova ve Petersburg İl Komitelerine ve aynı
illerdeki Sovyetlerin Bolşevik üyelerine şunu yazıyordu:
"Gelişmeler
görevimizi açıkça göstermektedir; bir tereddüt kesinlikle
cinayet olur... Bolşeviklerin Sovyet Kongresi'ni bekleme hakları
yoktur, derhal iktidarı ele geçirmeleri gerekir"
(abç-
İ.O.) (12).
16
Ekimde ise Troçki Petrograd Sovyeti'nde şu konuşmayı yapıyordu:
“Petrograd
Sovyeti adına açıklıyorum: Tarafımızdan hiçbir silahlı
gösteri kararlaştırılmamıştır...Petrograd Sovyeti, Sovyetlerin
Kongresine iktidarı devralmayı önerecektir“ (abç-
İ.O.) (13).
Aradaki
fark, Lenin ile Troçki arasındaki farktır.
Kaldığımız
yerden devam edelim.
Troçki
yorumluyor:
“Sovyet,
devrim programını açıktan açığa ilan edecek ve hatta bunun
için tarih belirleyecek derecede güçlüdür” (14).
Ayaklanmadan
bir gün öncesinde Petrograd Sovyeti'nin olağanüstü toplantısında
konuşan Troçki şunu söyler: "Bugün veya yarın silahlı
bir çatışma Bütün Rusya Sovyet Kongresi eşiğinde (öngününde-
İ.O.) planlarımıza dahil değildir. Kongrenin
şiarlarımızı büyük bir güçle ve otorite ile yerine
getireceğine inanıyoruz" (15).
Stalin
ayaklanmanın tarihi konusunu “Troçkizm mi Leninizm mi?”
yazısında (1924) ele alır ve “Ayaklanma gününü (25 Ekim)
açık olarak saptayan ve geniş şekilde kamuoyuna yayan Petrograd
Sovyeti'nin hatası”ndan bahseder (16).
Tabii
ki Troçki buna cevap vermeden duramazdı.
“Diğer
taraftan nerede ve ne zaman Sovyet, ayaklanmanın tarihini
açıklamıştır? Hatta böyle bir saçmalığı yapabilmesine neden
olabilecek motifleri düşünmek bile zordur” (17).
Troçki,
sorusuna bizzat cevap verir:
“Rus
Devriminin Tarihi”nden okuyalım:
“Gerçekte
ise ayın 25'i ayaklanma için değil, Sovyet Kongresi için önceden
açıklanmıştır. Bunu yapan da Petrograd Sovyeti değil, uzlaşmacı
Merkez Yürütme Komitesidir...
Sonraları
olayların mantığından hareketle' ayaklanmanın tarihini 25 Ekim
olarak belirlediğimizi yazdık”.
Devrimin
ikinci yılında bu kitabın yazarı ... “Ekim ayaklanmasının
deyim yerindeyse önceden belli bir tarih olarak, 25 Ekim olarak
tespit edilmesine” ve o günde de gerçekleştirilmiş
olmasına işaret ediyor ve ekliyordu: Tarihte şeylerin gelişme
seyrine göre önceden belirlenmiş tarihe uyarlanmış ayaklanmanın
ikinci bir örneğini boşuna ararız”
(18).
Troçki
böylece ne yapmış oluyor? Sadece ve sadece Lenin'i doğrulamış
oluyor. Lenin de "Kriz Olgunlaştı" yazısında “Sovyet
Kongresini, iktidarı ele geçirme kararı alsın diye 20 Ekim için
'toplanmaya çağırmak' basitçe, ayaklanmanın tarih
'saptanması'ndan başka nedir? Şimdi iktidarı ele geçirebiliriz.
20-29 Ekimde buna izin verilmez” diyordu
(19).
Troçki
yazmaya devam eder. Lenin'in ilk ayaklanma planına göre ayaklanma
tarihi 6 Kasımdır; ayaklanma parti adına yapılmalı ve Sovyet
toplanırsa onun tarafından da onanmalıdır (Bkz.: “Ekim
Dersleri”). Troçki, 23 Ekimde MK tarafından kabul edilen ve Lenin
tarafından hazırlanmış olan bildirgede ayaklanmanın parti
tarafından gerçekleştirilmesi talebinden ve ayaklanma
hazırlığının Sovyet'le konuşulmamış olmasından, hatta Sovyet
Kongresinin adının dahi anılmamış olmasından rahatsızlığını
dile getirir (Rus Devriminin Tarihi) ve sonunda Lenin'in yanlış
değerlendirmelerinin nedenini, devrimin çoktan gerçekleşmiş
olduğundan “en azından” “acısız” ve
“dörtte iki oranında” Troçki
önderliğinde gerçekleşmiş olduğundan haberinin bile olmadığına
dayandırır.
Okuyalım:
“Petrograd
Sovyeti olarak bizler, Kerenski'nin, garnizonun üçte ikisini
cepheye sevk etme emrini iptal ettiğimizden beri fiili olarak
silahlı ayaklanma halindeydik. O zaman henüz Petrograd dışında
bulunan Lenin olayın bu yönünü ve önemini yeterince
değerlendiremedi. Hatırlayabildiğim kadarıyla o zamanlar
mektuplarında bundan söz etmiyordu. Oysa garnizonun Petrograd'dan
uzaklaştırılmasına karşı çıkıp, Devrimci Askeri Komiteyi
kurup (7 Ekim), tüm askeri kuruluşlara ve birliklere
komiserlerimizi yollayıp, böylece hem Petrograd askeri bölgesi
genel kurmayını hem de hükümeti tümüyle, tecrit ettiğimiz
andan itibaren, 25 Ekim ayaklanmasının kaderi en azından dörtte
iki oranında belirlenmişti. Yani bir anlamıyla, Petrograd
birliklerinin Geçici Hükümet'e karşı silahlı ayaklanması (kan
dökmeksizin) gerçekleştirilmişti. ... Lenin'in kan dökmeden
zafere ulaşabileceği düşüncesiyle ayaklanmayı Moskova'dan
başlatma önerisi, gizlendiği yerden, Ekim ortalarına doğru
başkent garnizonunun "barışçıl" ayaklanmasından sonra
sadece zihniyet açısından değil, organik ilişkiler açısından
da tüm askeri kademelerde gerçekleşen kökten değişimin farkına
varma olanağına sahip olmamasından kaynaklanmaktaydı. ... 25 Ekim
ayaklanması sadece tamamlayıcı bir işlev gördü. Bunun için de
acısız gerçekleşti” (20).
Lenin,
Petrograd'da, devrimin merkezinde değil, gelişmelerden haberi yok
veya yanlış değerlendirmeler yapıyor! Oysa Troçki, devrimin
merkezinde ve doğru değerlendirmeler yaparak devrimi “acısız”
ve “en azından
dörtte iki oranında” gerçekleştiriyor!
Troçki'ye
göre Lenin tecrit durumundadır, gelişmelere damgasına vuran
faktörleri ve değişimi görecek, dikkate alacak olanaktan
yoksundur.
Bu
durumda tek kurtarıcı, “Ekim Devriminin birinci önderi”
Troçki'dir! Veya Troçki'den başkası olamazdı. Troçki'nin hayatı
bu efsaneyi kanıtlama çabasıyla geçmiştir.
Lenin'in
ayaklanma anlayışının merkezinde ayaklanmanın örgütleyici gücü
olarak parti vardı. Ayaklanma parti tarafından planlanmalı,
başlangıcı tespit edilmeli ve yürütülmeliydi. Sovyet'in buna
dahil edilmesi ancak Moskova ve Petersburg için geçerliydi. Çünkü
bu şehirlerde Sovyet'te çoğunluk Bolşeviklerdeydi. İkinci Sovyet
Kongresi'nin merkezi yürütmesi Menşeviklerin ve Sosyal
devrimcilerin elindeydi. Onlar da Ekim ayaklanmasına karşıydılar.
Gelişmenin bu yönünü yukarıda ele almıştık.
Troçki'nin
başka bir “şehir efsanesi”nin merkezinde MK'nın Lenin'in
ayaklanma planını reddetmesi ve Troçki'nin planını kabul etmesi
yer alır. Bu anlatımına göre Troçki'nin 'ayaklanmaya çağrı
İkinci Sovyet Kongresi tarafından yapılmalıdır' önerisi MK
tarafından kabul edilmiştir. Yine Troçki'nin anlatımına göre
Lenin, ancak 6 Kasımda – devrime önderlik trenini kaçırmadan
önce olsa gerek!- “komplo planının yanlışlığını”
nihayet anlamış olur!
Okuyalım:
“Eylül
ayında, Demokratik Konferans günleri sırasında Lenin derhal
ayaklanmaya geçilmesini talep ederek söyle diyordu:
“Ayaklanma
sorununa birer Marksist gibi yaklaşacaksak, yani onu bir sanat
olarak değerlendireceksek, aynı zamanda, bir saniye dahi
kaybetmeden, ayaklanma birliklerinin genel kurmayını oluşturmalı,
güçlerimizin dağıtımını yapmalı, Alexandra tiyatrosunu
kuşatmalı, Peter-Poi kalesini işgal etmeli, genelkurmayı ve
hükümeti tutuklamalı, Junkerlere ve "vahşi tugaylara"
karşı, düşmanı şehrin göbeğine sokmaktansa dövüşerek
ölmeyi tercih ederek kendini feda etmeyi göze alabilecek birlikler
yollamalıyız. Silahlı işçileri harekete geçirerek onları son
kavgaya çağırmalı ve aynı anda hem telefon hem de telgraf
merkezini ele geçirmeli, kendi istasyonuna yerleştirmeli, onu
telefon aracılığıyla tüm fabrikalara, tüm birliklere, silahlı
mücadelenin sürdürüldüğü her yere vs. bağlanmalıyız. Tabii
ki tam bunlar yaklaşık örneklerdir ama devrimi bir sanat olarak
ele almaksızın içinde bulunduğumuz durumda Marksizme ve devrime
sadık kalınamayacağını kanıtlamak istedim.
Bu
yaklaşım ayaklanmanın hazırlığının ve gerçekleştirilmesinin
partinin aracılığıyla ve partinin yönetimi altında
gerçekleştirilmesi ve daha sonra zaferin Sovyetler Kongresince
onaylanması anlamına geliyordu. Merkez Komitesi bu öneriyi kabul
etmedi. Ayaklanma Sovyetçi zemine kaydırıldı ve Sovyetlerin
ikinci kongresine bağlandı. Bu görüş ayrılığı özel bir
açıklama gerektiriyor; o zaman doğal olarak bu ayrılık bir
ilkesel sorun çerçevesine girmeyip, son derecede büyük bir pratik
öneme sahip olduğu halde tamamıyla teknik bir sorun olarak
belirecektir” (21).
Troçki'ye
göre Lenin, 6 Kasım akşamı, ayaklanmadan önce Smonli'ye
geldiğinde ayaklanma planının reddedildiğini, tabii ki Troçki'nin
planının kabul edildiğini artık anlamıştı!
Ama
her şeye rağmen -nasıl olduğu bilinmez!- MK, Troçki'nin
'ayaklanma
çağrısı İkinci Sovyet Kongresi tarafından yapılsın'
planını reddeder ve Lenin'in ayaklanma planını kabul eder. Lenin
ayaklanmanın 7 Kasımdan önce gerçekleşmesini, iktidarın 7
Kasımdan önce ele geçirilmesini iki nedenden dolayı
önerir. Gelişmenin nasıl olduğunu Stalin “Troçkizm mi Leninizm
mi?” yazısında anlatıyor.
Ayaklanmanın
anı ve Merkez Komitesinin ayaklanma hakkındaki kararı konusunda
Troçki unutkan olmuştur.
Troçki,
Lenin'in Sovyet yasallığını küçümsediğini, 25 Ekimde Tüm
Rusya Sovyet Kongresi tarafından iktidarın ele geçirilmesinin
ciddi önemini kavramadığını ve bundan dolayı da iktidarın
25 Ekimden önce ele geçirilmesini talep ettiğini iddia eder. Bu
iddia tamamen asılsızdır. Lenin iktidarı 25 Ekimden önce ele
geçirmesini iki nedenden dolayı önermiştir.
Birinci
neden: Karşı devrimciler Petrograd'ı her an teslim
edebilirler ve bu da gelişen ayaklanmanın çok kanlı olmasına
neden olur. Bu nedenle zaman kaybetmemek gerekir.
İkinci
neden:
Ayaklanma gününü (25 Ekim) açık olarak saptamakla ve geniş
şekilde kamuoyuna yaymakla Petrograd Sovyeti hata yapmıştır; bu
hata, ayaklanmanın bu legal ayaklanma anından gerçekten önce
olmasından başka türlü düzeltilemez (22).
Troçki'nin
anlatımını takip edince şunu görüyoruz: Ekim ayaklanması
Lenin'in önerisi doğrultusunda gerçekleşmemiştir. Bu nedenle
şimdiye kadar öğrendiklerimizi unutmalıyız. Ekim ayaklanması
Troçki'nin direktifleri doğrultusunda gerçekleşmiştir ve bundan
dolayı da başarılı olmuştur. Bu görüşünü pekiştirmek için
olsa gerek Troçki, adı geçen kitabında Lenin'in iradesine rağmen
veya onun iradesine karşı başarıyla gerçekleştirilen Ekim
ayaklanmasına razı olmak zorunda kalmıştır.
“Demek
ki, işler bu şekilde de yapılabiliyormuş, sorun sadece iktidarı
ele geçirmektir. İktidarı, bir ayaklanmayla almaktan vazgeçmek
fikrimizi, sadece bu anda kesinlikle kabul ettiğini anladım. Son
ana kadar düşmanın planlarımızı bozmak ve bizi gafil avlamak
isteyeceğinden endişe ediyordu. Lenin, ancak 25 Ekim akşamı
sakinleşti ve olayların gelişme seyrini ancak bu akşam kesinlikle
onayladı”
(23).
Bu
anlatıma göre Ekim ayaklanmasından nasıl bir Lenin fotoğrafı
çıkartıyor Troçki? Lenin, iktidarı gizli bir komplo ile ele
geçirmek istiyor. Kitleleri seferber ederek iktidarı almaktan yana
değildir. Lenin'in yapacağı bir şey kalmamıştır,
çaresizleşmiştir ve Troçki tarafından başarıyla
gerçekleştirilen Ekim Devrimini onaylamak zorunda kalmıştır.
Lenin, Troçkist olmuştur!
Evet, Troçki'nin Ekim Devimi fotoğrafında karşımıza böyle bir
Lenin çıkıyor.
Lenin
ve komplo, Blankist maceracılık, kitlelerden kopuk eylem veya
devrim anlayışı! Hani Lenin değil de başka birisi olsa, insanın
olabilir diyeceği geliyor. Ama sorun Lenin olunca Troçki'nin
doğruyu anlatmadığı açığa çıkıyor. Veya biz bu tarihi
yanlış öğrenmişiz. Blankist maceracılığı reddeden Lenin'dir,
komploculuğu devrimle birbirine karıştırmayan Lenin'dir. Devrimin
kitlelerin harekete geçirilmesi olmaksızın gerçekleşmeyeceğini
savunan Lenin'dir. Sovyetler'den habersiz, onları bir kenara atarak
veya onların sırtından devrim yapmak şöyle dursun, “Bütün
İktidar İşçi ve Köylü Sovyetlerine”
şiarını ilk kez formüle eden ve 1900'den beri de konuya ilişkin
hemen bütün yazılarında savunan Lenin'dir. Ekim Devrimi bu şiarla
hazırlanmış ve gerçekleştirilmiştir. Bu devrimi de hazırlayan
Lenin önderliğinde Bolşevik Parti'dir.
Ama
Troçki'nin Ekim ayaklanması anlatımında doğru olan bir yan da
var. Ayaklanmanın örgütlenmesi sorununda Lenin ile Troçki
arasında görüş ayrılığı vardı. Doğru olan da görüş
ayrılığı olduğu gerçeğidir. Bu konuda Lenin'in Ekim Devriminin
arifesinde Troçki'yi nasıl eleştirdiğini bizzat Troçki “Lenin
Üzerine” kitabında
anlatır.
Okuyalım:
“Lenin,
‘Artık beklememeliyiz, ertelemek imkânsız‘ diye tekrarlıyordu.
Merkez Komitesi'nin ünlü gece toplantısı, Eylül sonunda, ya da
Ekim başında Suhanov'un konutunda bu şartlar içinde yapıldı.
Lenin bu toplantıya geldi, bu sefer, şüphelere, güçlüklere,
pasifliğe, savsaklamaya yer vermeyen bir karar aldırtmayı aklına
iyice koymuştu. Bununla beraber, silahlı ayaklanmaya karşı
olanlara hücum etmeden önce, ayaklanmayı II. Sovyetler Kongresi'ne
bağlı olarak kararlaştıranlar üzerinde bir baskı kurmak istedi
ilkin. “Ayaklanmanın 25 Ekimde başlamasını kararlaştırdığımız”
sözlerimi biri ona söyledi”
(24).
Doğru.
Ekimin öncesinde Lenin, Troçki'ye ateş püskürmüş, onu
adamakıllı haşlamıştır. Doğru olan budur. Kasım sonunda “Kriz
Olgunlaştı” makalesinde
şunları yazar:
“O
halde ne yapmalı? Olanı söylemek, Merkez Komitemiz ve parti
önderliği içinde Sovyetler Kongresi'ni beklemekten yana, iktidarın
derhal ele geçirilmesine karşı, derhal
ayaklanmaya karşı bir eğilim ya da düşüncenin varlığı
gerçeğini kabul etmek gerekir. Bu eğilim ya da düşünce
yenilgiye uğratılmalıdır.
Aksi
halde Bolşevikler ebediyen rezil olacaklar ve
parti olarak işleri bitik olacaktır.
Çünkü
böyle bir anı kaçırmak ve Sovyetler Kongresi'ni “beklemek”
ahmaklığın dik alası ya da ihanetin dik alası olacaktır.
Alman
işçilerine ihanetin dik alasıdır. Onların devriminin başlamasını
bekleyemeyiz!! O zaman Liber-Dan da onların
“desteklenmesi”nden
yana olur! Fakat bu devrim, Kerenski, Kişkin ve ortakları iktidarda
oldukça başlayamaz.
Köylülere
ihanetin dik alasıdır. Her iki başkent
Sovyeti elimizde olmasına rağmen köylü ayaklanmasının
bastırılmasına göz yummak, köylülerin her türlü güvenini
yitirmek ve haklı olarak yitirmek
demektir, köylülerin gözünde Liber-Dan ve diğer alçaklarla aynı
kefeye konmak demektir.
Sovyet
Kongresi'ni “beklemek”
ahmaklığın dik alasıdır, çünkü bu, haftalar
kaybetmek demektir, haftalar ve hatta günler ise şimdi her
şeyi tayin eder. İktidarı ele geçirmekten korkakça
vazgeçmek demektir, çünkü 1-2 Kasımda bu
imkansız olacaktır (gerek politik gerekse de teknik olarak; çünkü
budalaca “kararlaştırılan”
ayaklanma günü için Kazaklar hazır tutulacaktır.
Sovyet
Kongresi'ni “beklemek”
ahmaklıktır, çünkü bu kongre hiçbir sonuç
vermeyecektir, hiçbir sonuç vermez!
“Moral”
açıdan anlamı? Şaşırtıcı!! Sovyetlerin köylülerden yana
olduğu ve köylü ayaklanmasının bastırıldığını bildiğimiz
bir durumda kararların ve Liber-Dan'la görüşmelerin “önemi”!!
Bununla Sovyetleri
acınası laklakhanelere indirgiyoruz. Önce Kerenski'yi yen, sonra
kongreyi topla.
Ayaklanmanın
zaferi bugün Bolşevikler için kesindir.
1) (Eğer Sovyet Kongresi'ni “beklemezsek” ) aniden ve üç yerde
birden, Petrograd, Moskova ve Baltık Donanması'nda saldırıya
geçebiliriz; 2) Bize destek sağlayan şiarlarımız var: Kahrolsun
köylülerin çiftlik beylerine karşı ayaklanmasını bastıran
hükümet!; 3) Ülkede çoğunluk
bizden yana; 4) Menşeviklerle Sosyal Devrimciler tam çözülme
içinde; 5) Moskova'da iktidarı ele geçirmek için teknik
olanağımız var (düşmanı gafil avlamak için işe hatta Moskova
başlayabilir); 6) Petrograd'da bir çırpıda
Kışlık Sarayı, Genelkurmayı, telefon santralını ve bütün
büyük matbaaları işgal edebilecek binlerce
silahlı işçi ve
askerimiz var. Orada bizi kimse atamaz ve orduda, barış getiren ve
köylüye toprak veren vb. bu hükümete karşı savaşmayı imkansız
kılacak bir ajitasyon
başlayacaktır.
Aniden
üç yerde birden, Moskova, Petrograd ve Baltık Donanması'nda
saldırıya geçtiğimizde, 3-4 Temmuzda verdiğimiz kurbanlardan
daha az sayıda kurbanla zafere ulaşma şansımız yüzde doksan
dokuzdur. Çünkü birlikler barış
hükümetinin üzerine yürümeyeceklerdir. Kerenski'nin
daha şimdiden Petrograd'da “güvenilir”
süvarisi vs. olsa da, iki taraftan saldırıya geçersek ve ordu
bize sempati duyarsa teslim olmak
zorunda kalacaktır. Eğer bugünkü gibi elverişli koşullarda bile
iktidarı ele geçirmezsek, Sovyetlerin iktidarı devralması üzerine
tüm konuşmalar bir yalandır.
Şimdi
iktidarı devralmamak, “beklemek”,
Merkez Yürütme Komitesinde gevezelik etmek, (Sovyet'in) “bir
organı uğruna mücadele”yle
yetinmek devrimi mahvetmek demektir...
...Sovyet
Kongresi'ni “bekleyip”
anı kaçırırsak devrimi mahvedeceğimize derinden inanıyorum”
(25).
Lenin
kimi veya kimleri eleştiriyor? Derhal ayaklanmadan yana olmayanları,
zaman kaybetmeden iktidarı almaya karşı olanları, Sovyet
Kongresini bekleyelim diyenleri eleştiriyor. Kimdir bunlar? Troçki,
Kamenev ve Zinovyev. Bunlardan Zinovyev ve Kamenev ayaklanmaya karşı
olanlardı. Troçki ise ayaklanmanın Sovyet Kongresi ile mutlak
bağını kurmak istiyordu.
Ekim
ayaklanması sorununda Lenin ile Troçki arasındaki görüş
ayrılığını Stalin'den okuyalım. 19 Kasım 1924'te “Sendikaların
Merkez Konseyi Fraksiyonu Plenumu”nda
yaptığı konuşmada konuya ilişkin olarak şunları söyler:
“Troçki'nin,
Lenin'in ayaklanmanın biçimi konusundaki tavrı üzerinde durduğu
yerde durum Troçki için daha da kötüdür. Troçki sorunu, sanki
Lenin, partinin Ekimde iktidarı “Sovyetten bağımsız ve onun
arkasında”
ele geçirmesi gerektiği görüşündeymiş gibi koyuyor. Lenin'e
malettiği bu saçmalığı daha sonra eleştiren Troçki “tüm
hünerlerini gösteriyor”
ve sonra lütfedip şu cümleyle bitiriyor: “Bu bir hata olurdu”.
Troçki burada Lenin hakkında bir yalan söylüyor, Lenin'in
ayaklanmada Sovyetlerin rolü hakkındaki görüşünü çarpıtıyor.
Lenin'in iktidarı Sovyetler vasıtasıyla, Petrograd ya da Moskova
Sovyeti vasıtasıyla – ama Sovyetlerin arkasında değil- ele
geçirmeyi önerdiğine tanıklık eden bir yığın belge örnek
verilebilir. Troçki, Lenin hakkındaki bu garipten de öte efsaneyi
neden gereksiyor?
Troçki'nin,
Merkez Komitesinin ve Lenin'in ayaklanma anı konusundaki tavrını
“incelediği”
yerde, durum Troçki için daha iyi değildir. Merkez Komitesinin 10
Ekimdeki ünlü oturumunu anlatırken Troçki, bu oturumda
“ayaklanmanın en geç 15 Ekimde olması gerektiği yolunda bir
karar alındığını”
iddia ediyor. Ortaya öyle bir şey çıkıyor ki, sanki Merkez
Komitesi ayaklanma anı olarak 15 Ekimi saptamış, ama daha sonra bu
kararı kendisi bozmuş ve ayaklanmayı 25 Ekime kadar savsaklamış.
Bu doğru mudur?...
Ayaklanmanın
anı ve Merkez Komitesinin ayaklanma hakkındaki kararı konusunda
Troçki, belleği tarafından yalnız bırakılmıştır.
Lenin'in
Sovyet yasallığını küçümsediğini, Lenin'in 25 Ekimde Tüm
Rusya Sovyet Kongresi tarafından iktidarın ele geçirilmesinin
ciddi önemini kavramadığını ve işte bu yüzden iktidarın 25
Ekimden önce ele geçirilmesini talep ettiğini iddia ederken Troçki
tamamen haksızdır. Bu doğru değildir. Lenin, iktidarı 25 Ekimden
önce ele geçirmeyi iki nedenden dolayı önermiştir. Birincisi,
karşı devrimciler Petrograd'ı her an teslim edebilecekleri ve bu,
gelişen ayaklanmaya çok kana mal olacağı için ve bu durumda her
günün değeri çok büyük olduğu için. İkincisi, ayaklanma
gününü (25 Ekim) açık olarak saptayan ve geniş şekilde
kamuoyuna yayan Petrograd Sovyeti'nin hatası, ayaklanmanın bu legal
ayaklanma anından gerçekten önce olmasından başka türlü
düzeltilemeyeceği için. Sorun şudur: Lenin ayaklanmayı bir
sanat olarak görmekte ve bundan ötürü (Petrograd Sovyeti'nin
dikkatsizliğinden dolayı) ayaklanma gününü öğrenmiş olan
düşmanın bu güne mutlaka hazırlıklı olmaya çalışacağını;
bundan dolayı düşmandan önce davranmanın, yani legal andan
önce ayaklanmaya mutlaka
başlamanın zorunluluğunu çok iyi bilmektedir. Lenin'in
mektuplarında bu tarih, 25 Ekim'i, bir fetiş haline getirenleri
şiddetle eleştirmesi de esas olarak bundan ileri gelmektedir.
Olaylar, Lenin'in tamamen haklı olduğunu tanıtladı. Bilindiği
gibi ayaklanma Tüm Rusya Sovyet Kongresinden önce başladı.
Bilindiği gibi iktidar, fiilen Tüm Rusya Sovyet Kongresinin
açılmasından önce ele geçirildi ve iktidarı Sovyet Kongresi
değil, Petrograd Sovyeti, Devrimci Askeri Komite ele geçirdi.
Sovyet Kongresi iktidarı Petrograd Sovyeti'nin elinden sadece teslim
aldı. Ve bu yüzden Troçki'nin Sovyet yasallığının önemi
üzerine uzun gözlemleri tamamen gereksizdir.
Burjuvazinin
iktidarına karşı hücum eden ve onu deviren devrimci kitlelerin
başında, canlı ve güçlü bir parti – işte partimizin bu
dönemdeki durumu buydu” (26).
Aynı
konuşmasında Stalin Troçki'nin Ekim ayaklanmasında kendine
biçtiği “efsanevi”
rolü de anlatır:
“Troçkistler
canla başla Ekim ayaklanmasının esin kaynağı ve biricik
önderinin Troçki olduğunu söyleyen söylentiler yayıyorlar. Bu
söylentiler, Troçki'nin yazılarının sözümona redaktörü
olan Lenzner tarafından özellikle hararetli bir şekilde
yayılıyor. Troçki'nin ayaklanmadaki özel rolüne ilişkin
söylentilerin yayılmasını; partiyi, parti merkez komitesini ve
Petrograd parti komitesini sistemli olarak görmezlikten gelerek, bu
örgütlerin ayaklanmadaki önder rolünü suskunlukla geçiştirerek
ve bizzat kendisini Ekim ayaklanmasının merkezi şahsiyeti olarak
hararetle öne çıkararak, Troçki'nin kendisi kasıtlı ya da
kasıtsız olarak teşvik ediyor. Troçki'nin ayaklanmadaki
kuşkusuz önemli rolünü yadsımak aklımdan geçmez. Şunu kesin
söylemeliyim ki, Troçki Ekim ayaklanmasında asla özel bir rol
oynamamıştır ve oynayamazdı da; o, Petrograd Sovyeti'nin başkanı
olarak, Troçki'nin attığı her adımı yöneten ilgili parti
organlarının sadece iradelerini yerine getirdi. Zuhanov tipi
darkafalılara tüm bunlar garip gelebilir ama benim bu iddiam
olgularla, sağlam kanıtlarla baştan sona doğrulanmaktadır.
Merkez
Komitesinin bir sonraki toplantısının, 16 (29) Ekim 1917deki
oturumunun tutanaklarını alalım. Hazır bulunanlar: Merkez
Komitesi üyeleri, artı Petrograd Komitesi temsilcileri, artı
Askeri Örgütün, işletme komitelerinin, sendikaların,
demiryolcuların temsilcileri. Hazır bulunanlar arasında Merkez
Komitesi üyelerinden başka şunlar var: Krilenko, Şotman,
Kalinin, Volodarski, Şliyapnikov, Lasis ve diğerleri; toplam 25
kişi. Ayaklanma sorunu saf pratik-örgütsel bakış açısından
görüşülüyor. Lenin'in ayaklanma üzerine karar önergesi 2'ye
karşı 20 oyla kabul ediliyor; üç kişi çekimser kalıyor.
Ayaklanmanın örgütsel yönetimi için bir pratik merkez seçiliyor.
Bu merkeze kimler seçiliyor? Bu merkeze beş kişi seçiliyor:
Sverdlov, Stalin, Jerinski, Bubnov, Uritski. Pratik merkezin görevi
şudur: Bütün pratik ayaklanma organlarını Merkez Komitesinin
direktiflerine uygun olarak yönetmek. Böylece, görüldüğü gibi,
Merkez Komitesinin bu oturumunda “korkunç”
bir şey oluyor, yani ayaklanmanın “esin kaynağı”,
“baş kişisi”,
“biricik önderi”
Troçki, “garip bir şekilde”
ayaklanmayı yönetmekle görevlendirilen pratik merkeze seçilmiyor.
Bu, Troçki'nin özel rolü konusunda sık sık savunulan görüşle
nasıl bağdaşır? Bütün bunlar doğrusu pek “garip”
derdi Zuhanov ya da Troçkistler, değil mi? Oysa burada aslında hiç
de garip bir şey yoktur; çünkü Ekim döneminde partimiz için
nispeten yeni bir kişi olan Troçki, ne partide ne de Ekim
ayaklanmasında herhangi özel bir rol oynamadı ve oynayamazdı da.
Tüm diğer sorumlu görevliler gibi o da sadece Merkez Komitesinin
ve onun organlarının iradesini yerine getirdi. Bolşeviklerin parti
önderliğinin mekanizmasını bilen biri, bunun asla başka türlü
olamayacağını özel bir çaba göstermeden anlar: Olayların akışı
üzerindeki her türlü etkisini yitirmek için Troçki'nin Merkez
Komitesinin iradesini sadece çiğnemesi yeterdi. Troçki'nin özel
rolü söylentisi, gayretkeş “parti dedikoducularının”
yaydığı bir efsanedir.
Bu
elbette, Ekim ayaklanmasının esin kaynağı yoktu demek değildir.
Hayır, onun esin kaynağı ve önderi vardı. Ama bu, ayaklanma
sorununun karara bağlanmasında verdiği önergeler Merkez
Komitesince kabul edilen Lenin'den, Troçki'nin iddiasının tersine,
ayaklanmanın gerçek esin kaynağı olmasını illegalitenin
önleyemediği Lenin'den başkası değildi. Ayaklanmanın esin
kaynağının, parti önderi V. İ. Lenin olduğu apaçık gerçeğini
bugün illegalite üzerine gevezelikle örtbas etmeyi istemek
budalalıktır ve gülünçtür.
Gerçekler
bunlardır.
Olabilir,
deniyor bize, ama Troçki'nin Ekim döneminde iyi savaştığı inkar
edilemez. Evet, doğrudur. Troçki Ekimde gerçekten iyi savaşmıştır.
Ama Ekim döneminde sadece Troçki iyi savaşmadı. O sırada
Bolşeviklerle omuz omuza olan sol Sosyal Devrimciler bile hiç de
fena savaşmadılar. Genelde şunu söylemeliyim ki, muzaffer
ayaklanma döneminde, düşman tecrit edilmiş ve ayaklanma gittikçe
büyük boyutlar kazanırken iyi savaşmak zor değildir. Böyle
anlarda geri olanlar bile kahramanlaşır.
Ama
proletaryanın mücadelesi baştan sona bir saldırı, kesintisiz bir
başarılar zinciri değildir. Proletaryanın mücadelesinde sınavlar
da vardır, yenilgiler de vardır. Gerçek devrimci, muzaffer
ayaklanma döneminde yiğitçe savaşan kişi değil, tersine,
devrimin muzaffer saldırısında iyi savaşmasını bilen, ama aynı
zamanda devrimin geri çekilme döneminde, proletaryanın yenilgisi
döneminde de yiğit olan, şaşkına dönmeyen ve devrim darbeler
aldığında, düşman başarı kazandığında işi yarı yolda
bırakmayan, devrimin geri çekilme döneminde paniğe kapılmayan ve
umutsuzluğa düşmeyen kişidir... Ekim döneminde iyi savaşmış
olan Troçki'nin, Brest döneminde, devrimin geçici gerileme
döneminde, bu güç anda yeterince metanet göstermek ve sol sosyal
devrimcilerin izinden yürümemek için yeterince yararlılık
göstermediği çok üzücüdür...
Devrim,
Ekimle bitmemiştir. Ekim, proletarya devriminin yalnızca
başlangıcıdır. Büyüyen bir ayaklanma sırasında yarı yolda
durmak kötüdür. Ama iktidarın ele geçirilmesinden sonra,
devrimin ağır sınavlarında yarı yolda durmak daha da kötüdür.
Devrimin ertesi günü iktidarı devam ettirmek, iktidarı ele
geçirmekten daha az önemli değildir...
Ekim
Devriminde Troçki, görevini yerine getirmiştir. Ama Ekim
Devriminin ne esin kaynağıydı ne de önderiydi. Petrograd
Sovyeti'nin başkanı olarak partinin görevlendirmesiyle hareket
etmiş ve partinin direktiflerini yerine getirmiştir. O bunu
reddetseydi parti, Petrograd Sovyetleri'nin başına başka birini
getirirdi ve Ekim Devrimi başka türlü olmazdı”
(27).
İç
savaşta da durum farklı değildi. İddiasının tersine Troçki iç
savaşta hiç de olağanüstü bir rol oynamamıştır. Nasıl
oynayabilsin ki? Bizzat Troçki “Hayatım”da
MK gündemine gelen görüş ayrılıklarından bahseder:
“Stratejik
konularda, Merkez Komitenin ilgilendiği dört durumda anlaşmazlıklar
vardı. Diğer bir ifadeyle, ne kadar ana cephe varsa o kadar da
anlaşmazlık durumu vardı” (28).
Yukarıda
adı geçen konuşmasında Stalin, Troçki'nin iç savaş sürecindeki
“efsanevi” rolü
üzerinde de durur:
“İç
savaş cephelerindeki zaferlerin “tek”
ya da “baş örgütleyicisi”nin
Troçki olduğu şeklindeki rivayet de bu efsanelerden biridir.
Doğruluk uğruna açıklamalıyım ki yoldaşlar, bu rivayet
kesinlikle gerçeğe uymamaktadır. Ama kesinlikle açıklamalıyım
ki, zaferlerimizin örgütleyicisi olma yüce şerefi tek tek
kişilere değil, ülkemizin ileri işçilerinin büyük kolektifine,
Rusya Komünist Partisi'ne düşer. Birkaç örnek vermek herhalde
gereksiz olmaz. Kolçak ve Denikin'in Sovyet Cumhuriyeti'nin baş
düşmanları sayıldıklarını bilirsiniz. Ülkemizin ancak bu
düşmanlar üzerinde zaferden sonra bir nefes alabildiğini
bilirsiniz. Ve tarih, birliklerimizin bu iki düşmanı, yani hem
Kolçak'ı hem de Denikin'i, Troçki'nin planlarına rağmen kesin
yenilgiye uğrattıklarını bildirmektedir. Kendiniz karar verin:
1.
Kolçak hakkında: 1919 yazı. Birliklerimiz Kolçak'a saldırıyor
ve Ufa civarında operasyon yapıyor. Merkez Komitesi toplantısı
yapılıyor. Troçki, saldırının Byelaya ırmağı (Ufa civarında)
hattında durdurulmasını, Uralları Kolçak'ın elinde bırakmayı,
doğu cephesindeki birliklerin bir kısmının geri çekilip güney
cephesine gönderilmesini önerir. Çetin bir tartışma olur.
Merkez Komitesi, Troçki ile hemfikir değildir; tersine, fabrikaları
ve demiryolu ağı ile Uralların Kolçak'a bırakılmaması
gerektiği, çünkü orada kolayca dinlenebileceği; güçlerini
toparlayabileceği ve yeniden Volga'ya kadar ulaşabileceği;
Kolçak'ın önce Ural dağlarının arkasına, Sibirya bozkırlarına
sürülmesi gerektiği ve ancak bundan sonra birliklerin güneye
kaydırılabileceği görüşündedir. Merkez Komitesi, Troçki'nin
planını reddeder. Troçki istifa eder. Merkez Komitesi istifayı
kabul etmez. Troçki'nin planından yana olan Başkomutan Vatsetis
istifa eder. Onun yerine yeni Başkomutan, Kamenev gelir. Bu andan
itibaren Troçki, doğu cephesinin işlerine doğrudan katılmaktan
uzak kalır.
2.Denikin
hakkında. 1919 güzü. Denikin'e karşı saldırı başarısızlığa
uğrar. Mamontov etrafındaki “demir kuşatma”
açıkça parçalanmaktadır. (Mamontov'un yarma harekatı). Denikin
Kurks'u işgal eder. Denikin Orel'e yaklaşır. Troçki güney
cephesinden, Merkez Komitesinin bir toplantısına çağrılır.
Merkez Komitesi durumu tehditkar bulur ve güney cephesine yeni
askeri görevliler göndermeye ve Troçki'yi görevden almaya karar
verir. Yeni askeri görevliler, Troçki'nin güney cephesinin
işlerine “karışmamasını”
talep ederler. Troçki güney cephesinin işlerine
doğrudan katılmaktan uzak kalır. Güney cephesindeki operasyonlar
Don üzerindeki Rostov'un ve Odessa'nın alınmasına kadar, Troçki
olmaksızın, kendi seyrini izler. Varın bu olguları çürütün
bakalım” (29).
Stalin'in
söylediklerinin “kuru iftira”
olduğunu; Troçki'nin rolünü küçümseyerek kendini ön plana
çıkartma kaygısı içinde olduğunu düşünebilirsiniz. Ama
Stalin'in anlattıklarını ana hatlarıyla doğrulayan Troçki'den
başkası değildir. “Hayatım”da
“Savaş Stratejisi Üzerine Görüş Ayrılıkları”
bölümünde Kolçak'a karşı mücadele üzerine görüş
ayrılıklarından bahseder Troçki.
Okuyalım:
“Bütün
sorun Kolçak ordusunun ve gerisinin durumunu doğru olarak
değerlendirmekten ibaretti. Ben daha o zaman güney cephesindeki
durumu doğudan çok daha ciddi ve tehlikeli görüyordum. Bu,
sonraları bütün boyutlarıyla doğrulanmıştır. Kolçak ordusu
hakkındaki yargısında ise doğu cephesi komutanlığı haklı
çıkmıştır. Merkez Komitesi, benim Vatsetis'i bu stratejik
denklemde birçok bilinmez bulunması nedeniyle olduğu kadar, asıl,
daha pek yeni olan başkomutanın otoritesini pekiştirmek
zorunluluğu yüzünden desteklemekte olduğumu göz önünde
tutarak, başkomutanlığa ve dolayısıyla bana karşı bir karar
kabul etti. Merkez Komite kararında haklıydı. Doğu cephesi
güçlerinin bir kısmını güneye gönderdi ve aynı zamanda
Kolçak'ın peşinde Sibirya'nın içlerine doğru zaferler kazanarak
ilerledi. Bu anlaşmazlık komutanlığın değişmesine neden olmuş,
Vatsetis
görevden alınmış ve yerine Kamenev getirilmişti”
(30).
Bu
anlatımlardan, Stalin ve bizzat Troçki'nin anlatımından ortaya
çıkan sonuç şudur: İç savaş döneminde Troçki, MK'nın
direktiflerini yerine getirmenin ötesinde özel bir rol
oynamamıştır. Görüş ayrılıklarından dolayı tartışmaların
sonucunda karar veren, Troçki değil, MK olmuştur. Troçki,
Bolşevik Parti'nin iç savaşta icra eden, görevi yerine getiren
organı gibi, görevlisi gibi çalışmıştır.
Peki,
Troçki MK kararlarına karşı gelseydi, yerine getirmeseydi ne
olurdu? Açık ki, Ekim Devrimi gibi iç savaş da Troçki'siz
başarıyla sonuçlanırdı.
Şimdi
bir de Ekim Devriminden sonra Lenin ile Troçki arasındaki görüş
ayrılıklarına bakalım.
Ekim
Devriminden sonra Lenin ile Troçki arasındaki görüş ayrılıkları
“Mont
Blanc'ın aydınlatan zirvesi” Troçki!
Avrupa
demokrasisinin “şövalyesi” ve “kızıl Napolyon”u Troçki!
Troçki'nin
tarih yazma ve anlatma yöntemini yavaş yavaş da olsa öğreniyoruz.
Şayet kendisiyle başkaları arasında görüş farklılığı söz
konusuysa bu farklılıkları oldukça zararsız, önemsiz olarak
anlatmaktadır. Lenin ile ilişkileri/çelişkileri söz konusu
olduğunda, “mülayim”
Lenin, genellikle Troçki'nin görüşlerine katılan durumundadır,
görüş ayrılıklarında diretme ve tartışma söz konusu
olduğunda sürekli Troçki haklıdır. Haklılığını tartışmanın
gerçekleştiği süreçte değil de yıllar sonra söylemiş, yazmış
olması ve olayı kurguladığı gibi anlatması pek o kadar da
önemli değildir! Bu durumda Lenin ile Troçki'nin mücadele
ortaklığı ve görüş ayrılığı fotoğrafını çekersek
karşımıza şu çıkıyor: Lenin ve Troçki, aynı düşünceyi
savunuyorlarsa, bu durumda haklı olan Lenin'dir. Şayet ikisi
arasında görüş ayrılığı söz konusuysa bu durumda mutlaka
haklı olan Troçki'dir.
Troçki,
Bolşevik Parti'ye katıldıktan sonra Lenin ile ilk görüş
ayrılığı Ekim Devriminden hemen sonra, 1918'de Brest-Litovsk
barışı meselesinden dolayı patlak verir. Brest-Litovsk, Ekim
Devriminin geleceği için belirleyici bir öneme sahipti. Ama
Brest-Litovsk'ta ne yapılması gerektiği konusunda görüş
ayrılıkları vardı. Örneğin Ekim Devrimine katılan sol sosyal
devrimciler ve Bolşevik Parti'nin uç sol kanadını temsil eden
Buharin ve Radek, Alman emperyalistlerinin aşağılayıcı barış
önerilerinin reddedilmesinden yanaydılar. Bunlar aynı zamanda
Almanya'ya karşı devrimci savaşın da örgütlenmesini
savunuyorlardı. Böylesi durumlarda -iki tarafın olduğu
durumlarda- Troçki her zamanki tavrını sergiledi. Troçki,
duruşuyla ne o tarafta ne de bu tarafta olmadığını, sadece kendi
tarafında olduğunu gösterdi. Aslında sol sekterler ile
dayanışma içindeydi ve devrimci savaşı açıkça ilan etmeyelim,
ama aynı zamanda Brest-Litovsk'ta barış adına yapılan Alman
dayatmasını da imzalamayalım diye öneriyordu. Şiarı ne savaş
ne barıştı. Ama her iki durumda da sol sekterleri destekliyordu.
Troçki'nin anlayışına göre Almanların savaşa devam edecek
durumları yoktu. Bu nedenle de barışın imzalanmamasının Ekim
Devrimi için bir tehlike oluşturması söz konusu değildi. Barışın
imzalanmaması, diğer taraftan da başka ülkelerde işçi sınıfına,
oluşmakta olan, Ekim Devrimiyle kurulma yolu açılan SSCB'nin Alman
emperyalizmi karşısında dimdik durduğunu göstermiş olacaktı.
Lenin,
sol sekterlerin ve Troçki'nin görüşlerine şiddetle karşı
çıkar. Lenin, devrimci savaşa karşı olduğundan dolayı değil,
yaşanan onca zorluklardan ve fedakarlıklardan sonra işçi sınıfı
ve emekçi yığınların savaşacak durumda olmamasından, devrimci
savaş yürütecek durumda olmamasından dolayı devrimci savaşa
karşı çıkar. Ortada, modern Alman militarizmine karşı koyacak
maddi olanak yok. Karşı koyacak maddi olanaklar- diyelim ki, Alman
militarizmini durduracak imkanlar olmadığı için Lenin, devrimci
savaş şiarını boş ve aynı zamanda tehlikeli lafazanlık olarak
mahkum eder.
Lenin,
sol sekterlerin -Buharin ve Radek- ve sol sosyal devrimcilerin askeri
durumu yanlış analiz ettiklerini dile getirir. Brest-Litovsk'ta
barış dayatmasının imzalanmaması durumunda Alman orduları,
imzalamama durumunu vesile ederek ilerleyecekler, hatta Moskova ve
Petrograd'ı alacaklar, Ekim Devrimini sonlandıracaklar diyen de
Lenin'dir. Bu nedenle Lenin, Rusya'da Ekim Devriminin devamını
sağlamak için Alman emperyalizmiyle en kötü barışı da
imzalamanın ve bir soluklanma dönemi sağlamanın gerektiğini
söyler. Bunları söyleyen, Almanlarla, bir soluklanma dönemi elde
etmek için en kötü barışı dahi imzalamayan hazır olan Lenin'in
hesabında bu barışın kalıcı olacağı yoktu. Emperyalistler
arası savaşın seyrinin en sonunda Brest-Litovsk barışını da
geçersiz kılacağından hareket ediyordu.
Peki,
gelişmeler kime hak verdi? Brest-Litovsk barışıyla ilgili gündeme
gelen bütün sorunlarda Lenin haklı çıktı. Şunu rahatlıkla
söyleyebiliriz: Şayet Lenin bu barış konusunda Troçki ve
diğerlerinin yanlış görüşlerine karşı şiddetle mücadele
etmeseydi, tavizkar davransaydı SSCB'nin kurulması
gerçekleşmeyebilirdi?
“Lenin
Üzerine” kitabında
Troçki, Lenin'in o zamanki tavrı üzerine şunları yazar:
“Bugün
için devrimimiz her şeyden daha önemlidir. Onu, ne pahasına
olursa olsun, tehlikeden uzak tutmalıyız.
Meselenin
başlıca güçlüklerine, parti içindeki aşırı sürtüşmeler de
eklendi. Parti çevrelerinde, hiç değilse, yöneticiler arasında
Brest şartlarını kabul etmemek ve barış anlaşmasını
imzalamayı reddetmek gerektiği yolunda uzlaşmaz bir görüş
hakimdi. Gazetelerimizde görüşmeler hakkında yayımlanan
tutanaklar, en canlı ifadesini, devrimci savaş şiarını ortaya
atan sol komünizm grubu içinde bulan bu görüşün büsbütün
yerleşmesine yol açıyordu. Tabii, bu durum Lenin'i
endişelendiriyordu” (31).
Söylemeye
gerek var mı, bilmiyorum. Ama belirtelim. Brest-Litovsk barışı
sorununda da Troçki, tarih anlayışına ve yazımına uygun olarak
Lenin ile kendisi arasındaki görüş ayrılığını önemsiz
göstermiştir. Ama buna rağmen, Lenin'e karşı açıktan
direndiği kendi anlatımından da anlaşılmaktadır. “Hayatım”da
bunu şöyle anlatır:
“17
Şubatta Merkez Komitesi toplantısında Lenin geçici oylama için
soruyu sordu: 'Bir Alman saldırısı karşısında kalırsak ve
Almanya'da devrimci bir ayaklanma olmazsa barış yapacak mıyız?'
Böyle
temel bir sorunda Buharin ve taraftarları çekimser oy kullandılar.
Krestinski de onlara katıldı. Yoffe hayır dedi. Lenin ve ben evet
dedik” (32).
MK'nın
çoğunluğu yukarıdaki formülasyondan yanaydı. Ama Troçki, en
acil, en gerekli bir anda kendi bildiğine göre hareket etti. Aynı
yerde bu durumu bizzat kendisi açıklar:
“Ertesi
sabah, Lenin'in barışı imzalamaya hazır olduğumuzu bildiren bir
telgrafın derhal çekilmesi için yaptığı öneriye karşı oy
kullandım. Günün seyri içinde Almanların saldırıya
geçtiklerini, savaş araçlarımızı ele geçirdiklerini ve Dvinks
üzerine yürüdüklerini bildiren telgraflar gelmeye başladı. O
akşam Lenin'in telgrafının gönderilmesi için oy verdim: Artık
Alman saldırısı haberinin bütün dünyaya yayılacağından şüphe
edilmezdi”
(33).
O
dönem Troçki, dış işlerden sorumlu Halk Komiseriydi. Dış
politika sorunlarını yürütmek onun göreviydi. Peki Troçki ne
yaptı? MK'nın barışı imzalamaya hazır olduğunu içeren
telgrafın zamanında Almanlara gönderilmesini engelledi. Bu durum
üzerine Almanlar ne yaptılar? Alman ordusu bu durumu fırsat
bilerek savaşı sürdürdü, Ukrayna'yı ve Finlandiya'yı işgal
edene kadar ilerledi. Ama Troçki, telgrafın gönderilmesi gereken
günün akşamı Alman ordusunun dimdik ayakta ve ilerliyor olduğunu
görünce telgrafı göndermeye hazır olduğunu açıkladı.
Açıklama değil, imza bekleyen Alman ordusu ise ilerledi. Alman
generalleri, imzalanan koşullardan daha ağır koşullar öne
sürdüler. Sovyet delegasyonu 3 Martta yeni ve daha kötü koşulları
içeren anlaşmayı imzalamak zorunda kaldı. Öyle ki Troçki,
anlatımına göre, Alam dayatmasını okumadan imzaladı. Anlaşmanın
imzalanmaması sonucunda kurulma aşamasında olan sosyalist devletin
daha da kötü koşullarla boğuşmak zorunda kalmasının tek
sorumlusu Troçki'ydi.
Bu
sorumsuzluğundan; Brest-Litovsk barış anlaşmasıyla gündeme
gelen anlaşmazlıktan dolayı Troçki, Dış İşleri Halk
Komiserliği görevinden istifa etmek zorunda kaldı.
Brest-Litovsk
barış anlaşması sorunu Lenin ile Troçki arasındaki ilişkiler
bağlamında şunu gösterir: Belirleyici anlarda, bu durumda Ekim
Devrimi ve kurulmakta olan sosyalist devletin geleceğinin söz
konusu olduğu anda Troçki, Lenin'e karşı ayaklanmıştır. MK'nın
aldığı karara uymamış, kendi bildiği doğrultuda hareket
etmiştir. Ve sonra ne olmuştur? Troçki, çok sonraları,
Brest-Litovsk barış anlaşması sorununda kendinin değil, Lenin'in
haklı olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştır.
“Hayatım”da
bunu şöyle anlatır:
“Lenin'in
Brest günlerindeki rolünü herkesin duyabileceği şekilde ve
herkesten önce taktir ettim. 3 Ekim 1918'de Sovyet iktidarının en
üst organlarının olağanüstü genel kurulunda şunları
söyledim: “Bu yetkili oturumda söylemeyi görev sayarım ki, bir
çoğumuzun ve bu arada benim, Brest-Litovsk barışını imzalamak
gerekli midir, caiz midir diye kararsızlık içinde bocaladığımız
günlerde, sadece Lenin yoldaş, inatla ve eşsiz bir kavrayışla
çoğumuzu karşısına alarak, dünya proletaryasının devrimine
kadar dayanmak için bu boyunduruktan geçmek zorunda olduğumuzda
ısrar etti. Ve işte şimdi kabul etmeliyiz ki, haklı olan biz
değildik”
(34).
“Lenin'in
Brest günlerindeki rolünü herkesin duyabileceği şekilde ve
herkesten önce taktir ettim” diyen
Troçki “Lenin” üzerine kitabında hiç de öyle düşünmediğini
yazıyor:
“Hayatım”da
“Ve işte şimdi kabul etmeliyiz ki, haklı olan biz değildik”
diyor,
ama “Lenin” üzerine kitabında da “Brest-Litovsk
konusundaki tartışma, Troçki'nin önceden barış aleyhine
söylediği heyecanlı sözlerin yankıları bastırılmak suretiyle
kapandı gitti” (35).
Troçki
şunu söylüyor. Brest-Litovsk barışı konusunda haklıydım. Ama
Lenin'in görüşü, partinin görüşü üstün değildi. Bu
nedenle, doğru bulmadığım halde “haklı olan biz
değildik”, haklı olan
Lenin'di dedim ve yenildim, ama bu konudaki görüşlerim kitleler
tarafından kabul gördü, yankı buldu. Sonradan bu “yankı”
bastırıldı ve konu da kapandı. Aynen bunu söylüyor.
“Troçki'nin
önceden barış aleyhine söylediği heyecanlı sözlerin
yankıları”nı bastıran ve
konuyu kapatanlar da herhalde Stalin gibi “Epigon”lar veya
“Thermidor”cular olmuştur!
Her
neyse! Troçki'nin Brest-Litovks barışı sorununda Lenin ile
arasındaki görüş ayrılığını önemsizmiş gibi göstermesine
karşın Lenin bu görüş ayrılığının çok önemli olduğunu 7
Mart 1918'de VII. Parti Kongresinde “Savaş ve Barış”
üzerine konuşmasında açıklıyor:
“Ordunun
bir arada tutulabileceğine inanmanın düşüncesizce bir yanılsama
olduğunu, orduyu ne kadar çabuk terhis edersek, bütün toplumsal
organizmanın sağlığa kavuşmasının o kadar çabuk başlayacağını
söyledik. Bu nedenle “Almanlar saldırmaz”
devrimci lafazanlığını kıvırmak, son derece ağır bir hataydı,
olayların acı bir biçimde abartılmasıydı, bu lafazanlıktan
ikinci bir lafazanlık çıkıyordu: “Savaş halinin durdurulduğunu
açıklayabiliriz. Ne savaş ne de barış anlaşması!”
Fakat ya Almanlar buna rağmen saldırırsa? “Hayır, Almanlar
saldırmaz”.
Ve uluslararası devrimi tehlikeye atmaya hakkınız yok, kendinize
daha çok, o an geldiğinde, Alman emperyalizminin suç ortağı
çıkıp çıkmayacağınız somut sorusunu sormak zorundasınız”
(36).
Bu
polemik doğrudan Troçki'ye yöneliktir. Burada Lenin, Troçki'nin
“Ne savaş ne de barış anlaşması!”
anlayışının, bu içi boş anlayışın üstüne gitmektedir.
Nitekim bu konuşmasından bir gün sonra kongrenin kapanış
konuşmasında bir kez daha Troçki'nin üstüne gider:
“Devamla
Troçki yoldaşın bakış açısına değinmek zorundayım. Onun
faaliyetinde iki yanı ayırt etmek gerekir: Brest-Litovsk'ta
görüşmelere başlayıp, bunlardan ajitasyon amacıyla mükemmel
biçimde yararlandığında hepimiz Troçki yoldaşla hemfikirdik.
Benimle görüşmesinden bir bölüm aktardı, fakat eklemek
zorundayım ki, Almanların ültimatomuna kadar dayanmayı, sonra
kabul etmeyi kararlaştırmıştık. Fakat Alman bizi aldattı: Yedi
günün beşini bizden çaldı. İşi uzatmaya yönelik olduğu
ölçüde Troçki'nin taktiği doğruydu. Savaş halinin sona erdiği
açıklanıp barış imzalandığında doğru değildi. En kesin
biçimde barışı imzalamayı önderdim. Brest-Litovsk Barışından
daha iyi bir barış elde edemezdik. O zaman bir aylık bir nefes
molamız olacağı ve oyunu yitirmemiş olacağımız herkes
açısından açıktır...
Troçki
yoldaş “Vinniçenko ile barış imzalamayacağınıza söz verin”
yeni talebini ileri sürdüğünde, diyorum ki, ben böyle bir
yükümlülüğü asla üstlenmem. Kongre bu yükümlülüğü
üstlenseydi, ne ben ne de başka bir düşüncedaşım bunun
sorumluluğunu üstlenmezdik. Bu, açık bir manevra çizgisi yerine
-burada geri çekilinir, mümkün olduğunda, bazen saldırılır-
kendini biçimsel bir kararla tekrar tekrar bağlamak anlamına
gelir. Bir savaşta insan kendini asla biçimsel kararlarla
bağlamamalıdır. Savaş tarihini bilmemek, anlaşmanın bir güç
toplama aracı olduğunu bilmemek gülünçtür...
Troçki
yoldaş bunun, sözcüğüm tam anlamıyla ihanet olduğunu söylüyor.
Ben bunun çok yanlış bir görüş olduğunu iddia ediyorum. Bunu
somut olarak göstermek için bir örnek vermek istiyorum. İki kişi
yolda yürüyor. Üzerlerine on kişi saldırıyor. Biri mücadele
ediyor, diğeri kaçıyor. Bu ihanettir. Fakat varsayalım ki,, her
biri yüzer binlik iki ordunun karşısında beş ordu duruyor.
Ordunun biri ikiyüzbin kişi tarafından kuşatılmıştır. Diğer
ordu onun yardımına koşacak, fakat biliyor ki, diğer üçyüzbin
kişi tam bir tuzak kuracak şekilde konuşlandırılmıştır. Bu
durumda yardıma koşulabilir mi? Hayır, koşulamaz. Bu, ihanet
değildir, korkaklık değildir. Sayının basit çoğalımı tüm
kavramları değiştirmiştir. Her asker bunu bilir. Burada önemli
olan artık kendi şahsı değildir: Böyle davranmakla, diğeri
tutsak düşse de kendi ordumu koruyorum, onu yenileyeceğim,
müttefiklerim var, bekleyeceğim, müttefiklerim yardımıma
gelecektir. Sorun ancak böyle konabilir. Fakat askeri mülahazalar
başkalarıyla karıştırılırsa, bundan lafazanlıktan başka bir
şey çıkmaz. Politika böyle yapılmaz.
Biz
mümkün olan her şeyi yaptık. Anlaşmayı imzalayarak birkaç
günlüğüne de olsa Petrograd'ı kurtardık”
(37).
Troçki
bu, boş durur mu? Kendimi öyle kabul ettiremezsem böyle kabule
ettiririm yöntemiyle hareket ederek Lenin'in savaş ve barış için
hazırladığı bildirgede değiştirme önerici verir. (Diğer
şeylerin yanı sıra örneğin Lenin'in bildirgesinde yer alan
“zorunlu”dur tanımlamasının çıkartılmasını ve
yerine “uygundur”
tanımlamasının konmasını önerir). Onun bu manevrasına cevap
vermek için Lenin 8 Marttaki oturumda bir daha konuşur. Konuya
ilişkin olarak şunları söyler:
“Daha
konuşmamda ne benim ne de taraftarlarımın değiştirme önergesini
mümkün görmediğini söyledim. Hiçbir stratejik manevrada
herhangi bir biçimde elimizi bağlayamayız…
Anlaşmaların
yırtılıp atılması için tam yetki her an MK’ya verilmelidir.
Ama bu, hemen, şu andaki oturumda anlaşmaları yırtıp atacağımız
anlamına asla gelmez…Yoldaş Troçki’nin eklenmesi için
başvurduğu sözler zaten onaylamaya karşı olanların oylarını
toplayacaktır. Orta bir çizgi için oylar ise hiçbir işçinin,
hiçbir askerin bildirgemizden bir şeyler anlayamayacağı bir durum
yaratacaktır...
Şimdi,
anlaşmanın zorunlu olduğu kararını alacağız ve MK'ya her an
savaş ilan etme tam yetkisini vereceğiz...
Söyledim:
Hayır, bu benim tarafımdan kabul edilemez. Bu değiştirme önergesi
bir imadır, yoldaş Troçki’nin söylemek istediğini ifade
etmektedir. İmaların bildirgelerde yeri yoktur”
(38).
Bu
tartışma Troçki tarafından “Lenin” üzerine kitabında
yumuşatılarak anlatılır:
“Troçki
bunun üzerine Lenin önergesinde barışın ”zorunlu” olduğu
sözünün değiştirilmesini istedi, “zorunlu” yerine “olabilir”
kelimesinin kullanılmasını teklif etti. Lenin'in politikasını
desteklediği halde sonunda neden bir kararsızlık daha gösterdiğini
kongrede uzun uzadıya anlatamazdı” (39).
Uyanık
Troçki'nin Lenin ile arasındaki görüş ayrılıklarının önemsiz
olduğunu (ama aynı zamanda ne kadar “kahramanca” mücadele
ettiğini de, daha doğrusu Troçki bunu yaptı, Troçki şunu yaptı
diye kendisini anlatarak, agk, s. 180-190), bu görüş
ayrılıklarından dolayı tartışmaların sert olmadığını
gösterme çabası boşunadır. Her ikisi arasındaki ilişkinin ne
kadar mesafeli ve tartışmaların ne denli sert olduğunu yukarıda
örneğini verdiğimiz Brest-Litovsk
barış anlaşması sorunları çerçevesinde çıkan tartışmalarda
da görüyoruz. Bu tartışmalarda Troçki, Lenin'e ihanet ediyorsun
demeye getiriyor. Lenin'in de bu ihanet suçlamasına cevap olarak
Troçki, hal ve hareketiyle uluslararası devrimi tehlikeye atmıştır
ve Alman emperyalizminin yardakçısı olmuştur diyordu. Bu biçimi
ve sertliğiyle söz konusu tartışmalar, birbirini “tamamlayan”
iki kişi arasındaki tartışmalara hiç benzemiyor.
Sendikaların
inşası üzerine 1920 sonundaki tartışmalar da Lenin ve Troçki
arasındaki görüş ayrılığının ne denli derin olduğunu
göstermektedir. (Bu konuyu başka bir bölümde ele alacağız.
Burada belirtmekle yetiniyoruz). Bu tartışmada Lenin, Troçki'nin
hal ve hareketini “emsalsiz siyasi patavatsızlık”
olarak tanımlar. Devamla Lenin, Troçki'nin tezlerinin “siyasi
olarak zararlı”
ve “politikasının esas itibariyle sendikaların
bürokratik çekiştirilmesi”
olduğunu anlatır. Troçki, “Hayatım”da
bu görüş ayrılığını da ele alır.
Okuyalım:
“Brest
Barışı nedeniyle Lenin ile görüş ayrılıklarımı özel bir
bölümde ayrıntılı olarak anlattım. Şimdi de “Yeni Ekonomi
Politik”e
geçişten kısa bir süre önce, 1920 sonu ve 1921 başına
rastlayan dönemde, iki ay süreyle bizi karşı karşıya getiren
başka bir görüş ayrılığı üzerinde durmak zorundayım.
Sendikalar tartışması diye bilinen olay bir süre için şüphesiz
ki ilişkilerimizi karartmıştır. Ama ikimiz de kişisel olanı
siyasi olandan ayıracak veya ayırmak isteyecek kadar devrimci ve
politikacıydık. Bu tartışma esnasında Stalin ve Zinovyev, bana
karşı perde arkasında yürütmekte oldukları mücadeleyi,
kamuoyuna taşımak için legal olanak elde ettiler. (Kendileri
açısından olumlu) ortamdan yararlanmak için bütün güçleri
kullandılar. Bu, ileride “Troçkizm”e
karşı açacakları kampanyanın bir denemesi olmuştur. Ama
aramızdaki anlaşmazlığın beraberinde getirdiği tam da bu
görüngüler, Lenin'in en çok canını sıkan şeydi. Ve o, bu
yansımaları felce uğratmak için bütün olanakları kullandı”
(40).
Aynı
bölümde Troçki, Yeni Ekonomi Politika konusunda da Lenin ile
arasında görüş ayrılığının patlak verdiğinden bahseder.
Lenin'den çok önce Yeni Ekonomi Politikaya geçilmesi gerektiğini
dillendirdiğini ve Lenin'in bu politikanın doğruluğunu ancak
gecikmeli kabul ettiğini yazar. Bu konudaki görüş ayrılığı
üzerine “Hayatım”da
şunları anlatır:
“1920'nin
başında Lenin, benim önerilerime kesinkes karşı çıktı.
Önerilerim Merkez Komitesinde dörde karşı onbir oyla reddedildi.
Olayların sonraki seyrinin kanıtladığı gibi, Merkez Komitenin
kararı yanlıştı. Sorunu, tamamen savaş komünizminden yana olan
parti kongresi forumuna da götürmedim. Sonrasında ekonomi bir yıl
boyunca bir çıkmazda ölümle boğuştu. Lenin ile aramızdaki
farklılıklar bu çıkmazdan doğdu. Serbest pazar yöntemine geçiş
reddedildiğinden (dolayı-
İ.O.) ekonomide gerçek başarılar elde etmek için
“savaş yöntemleri”nin
düzenli, sistematik bir uygulanmasını talep ettim. Bütün
kaynakları, en azından ilke bakımından ulusallaştıran ve
devletin gereksinimlerine göre paylaştıran savaş komünizmi
sisteminde sendikaların bağımsız rolü için bir yer görmüyordum”
(41).
Troçki'nin
X. Parti Kongresi öncesinde aynı konu üzerine Lenin ile kendi
arasındaki görüş ayrılığını, birbirine zıt görüşler
savunduklarını bizzat Troçki anlatır.
“Hayatım”da
okuyalım:
“X.
Parti Kongresi arifesinde çizgilerimiz daha sert olarak
ayrışıyorlardı. Partide tartışma kızıştı. Ama tamamen başka
bir konu üzerine tartışılıyordu. Gerçekte günlük ekmek,
ısınma maddesi ve sanayi için hammaddeler söz konusuyken parti,
sendikaların devletleştirilmesinin hangi tempo ile
gerçekleştirilmesi gerektiğini tartışıyordu. Ekonominin oldukça
yaklaşan felaketi söz konusuyken, parti, ateşli bir şekilde
“komünizm okulu”nu
tartışıyordu. Kronstadt'taki ve Tambov (ilindeki) ayaklanma bu
tartışmaların ortasına son bir uyarı olarak düştü. Lenin,
“Yeni Ekonomi Politika”ya
geçiş için oldukça temkinli ilk tezleri formüle etti. Ben de
hemen o tezlere katıldım. Benim için bu tezler sadece, bir yıl
önce yapmış olduğum o önerilerin yeniden gündemleştirilmesinden
başka bir şey değildi. Sendikalar üzerine tartışma hemen, bütün
anlamını yitirdi”
(42).
Neyi
görüyoruz? Ekim Devriminden sonra da Lenin ve Troçki arasında
sürekli görüş ayrılığı vardı, sürekli mücadele söz
konusuydu.
Troçki'nin
Lenin ile ilişkilerini anlatım tarzı insanın aklına ister
istemez bir soru getiriyor. Troçkistler de bu soruyu mutlaka
kendilerine sormuşlardır diye düşünüyorum. Soru şu: Şayet
Lenin ile Troçki'nin ilişkileri Troçki'nin anlattığı gibiyse
neden Lenin, Troçki'nin halefi olması için adım atmadı? Mademki
Troçki, diğer Bolşevik önderler göz önünde tutulduğunda
oldukça önemli, seçkin bir önderdi, Lenin ile kendi arasında
adeta “su sızmıyor”du
-yukarıda anlattıklarımızı ve aşağıda anlatacaklarımızı
göz önünde tutmazsak!- peki neden Lenin Troçki'nin tartışmasız
halefi olması için mücadele etmedi, partiyi bu konuda
yönlendirmedi?
Lenin
böyle bir adım atmamıştır ve atmamasının da bir dizi nedeni
vardı. Troçki, “Hayatım”da
durumun farkında olarak bu soruna ilişkin de yazar. Troçki'ye göre
Lenin, kolaylıktan, rahatlıktan hareket ederek gönüllü
yardımcıları tercih etmiştir! Bu durumda Troçki, zor olan, rahat
vermeyen, gönüllü olmayan yardımcı olduğu için Lenin
tarafından tercih edilmemiş oluyor. Herhalde öyle oluyor veya
Troçki kendisini böyle görüyor!
Ama
Lenin, Troçki'den farklı düşünmektedir. O “vasiyet”inde
Troçki hakkında “korkunç” düşüncelere sahip olduğunu
açıklar:
“Aynı zamanda tıpkı Trocki’nin Bolşevik olmayışı...”
türünden.
Narsist
Troçki, sübjektivist Troçki durumu işine geldiği gibi açıklamaya
çalışıyor. Bir önderin, bu durumda Lenin'in başkalarının
desteğini almasından veya aramasından, onları yapılması gereken
işe katmasından doğal hiçbir şey olamaz. Lenin, bunu rahatlıktan
veya kolaylıktan dolayı yapmamıştır. Lenin, Troçki ile bu
türden ilişkilere girmemiştir, çünkü Troçki ile hemen her
ilişkide her konuda sorun çıkmaktadır, görüş ayrılığı
gündeme gelmektedir. Lenin, gündemde olan sorunların çözümü
için diğer yoldaşlarının desteğini, onlarla işbirliğini
aramıştır. Troçki ise kendi başına buyruk olan, parti bir
tarafa ben bir tarafa diyebilen, kendini herkesin üstünde gören,
herkes için geçerli disipline uymayan, disiplin bana uysun demeye
getiren seçkin bir önder olduğunu sanıyordu. Böyle birisinin
çalışmaya katkısı ne olabilirdi ki, Lenin tarafından desteği
aranmış olsun?
Belki
de Lenin'in halefi olma konusunda Troçki haklıdır; Lenin'in onu
kendine halef yapmak için çaba sarf etmiş olduğu düşünülemez
mi? Troçki, “Hayatım”daki
anlatımıyla okuru böyle düşünmelisin diye yönlendirmeye
çalışıyor. Troçki'nin anlatımına inanacak olursak, Lenin'in
hastalığı döneminde Troçki ile Lenin arasında görüş ayrılığı
yokmuş, Troçki hakkındaki eski düşüncelerini bir kenara atmış
ve sadece ve sadece Troçki'yi nasıl ederim de halefim yaparım diye
düşünmeye başlamış. Öyle ki, Lenin Troçki ile bir blok
oluşturmaya niyetlenmiş -adı da herhalde Lenin-Troçki bloku
olurdu- ve bunu sadece ikisi -Troçki ve “kanka”sı
Lenin- biliyormuş. Troçki böyle anlatıyor:
Bu
“tete a tete” oldukça önemli, bu nedenle bu “başbaşa”
görüşmeyi olduğu gibi aktaralım:
“Durum
şöyleydi: Kültür İşçileri Birliği Merkez Komitesi bana ve
Lenin'e bir delegasyon gönderdi; ek olarak Eğitim Komiserliğini,
Ulaşım Komiserliğini bir yıl boyunca yönettiğim tarzda
devralmam rica ediliyordu. Lenin fikrimi sordu. Diğer her bir
sorunda olduğu gibi eğitimde de zorluğun mekanizma tarafından
yaratıldığı cevabını verdim. “Evet, bürokratizm bizde
korkunç, görevime döndüğümde tamamen dehşete düşmüştüm...
Ama görüşüme göre tam da bundan dolayı Savaş Komiserliği
dışında başka yetki alanlarıyla yetinmemelisiniz” diye sözüme
karıştı. Hararetli, güçlü ve açık ki heyecanlı bir biçimde
Lenin bana planını açıkladı: Yönetici göreve ayıracak güçleri
sınırlı. Üç temsilcisi var. “Onları tanıyorsunuz. Kamenev,
açık ki akıllı bir politikacı, ama nasıl bir yönetici?
Zyurupa hasta. Rikov, belki yönetici yeteneklerine sahiptir, ama
Yüksek Ulusal Ekonomi Konseyine gitmek zorunda. Benim yardımcı
olmalısınız. Durum, radikal bir personel guruplaşması yapmamızı
gerektirmektedir”. Tekrardan, Savaş Komiserliğindeki işimi daha
zora sokan “mekanizma”ya işaret ettim. Lenin, coşkulu bir
biçimde, bir kere kullandığım ifadeyi ima ederek, “şimdi
mekanizmayı altüst edebilirsiniz” dedi. Sadece devlet değil,
parti bürokrasisini de kastettiğim cevabını verdim; bütün
zorlukların çekirdeğini iki mekanizmanın birleşmesi ve parti
sekreterler hiyerarşisi etrafında toplanan etkili grupların
birbirlerini karşılıklı korudukları oluşturmaktadır. Lenin
beni sabırsızlıkla dinledi ve ... görüşlerimi onayladı. Kısa
bir düşünmeden sonra doğrudan sordu: “Sadece devlet
bürokratizmine karşı değil, Merkez Komitesinin Örgüt Bürosuna
karşı da mücadele açmayı öneriyorsunuz? Şaşkınlıktan dolayı
güldüm. Örgüt Bürosu, Stalinist Mekanizmanın merkezini
oluşturmaktadır. Lenin, “Olabilir” diyerek, sorunun özünü
tanımlamanın belli bir hoşnutluğu içinde devam etti: “Size
genel olarak bürokratizme ve özellikle de Örgüt Bürosuna karşı
bir blok öneriyorum”. “İyi bir insanla iyi bir blok oluşturmak
oldukça onurludur” diye cevap verdim. Belli bir zaman sonra
yeniden bulaşma kararı aldık. Lenin, bana sorunun örgütsel
tarafı üzerine düşünmemi önerdi. Bürokratizme karşı mücadele
için Merkez Komitesine eklemlenmiş bir komisyonun oluşturulmasını
tasarlıyordum. İkimizde ona dahil olmalıydık. Lenin'in
düşüncesine göre, özü itibariyle bu komisyon, bürokrasinin bel
kemiği olarak Stalinist fraksiyonu kökünden sökmenin ve bana,
Lenin'in temsilcisi -Halk Komiserleri Konseyi Başkanı görevi için
de halef olma olanağını verecek olan partide koşulların
oluşturulması kaldıracıdır...
Lenin
tarafından başlatılan kampanyanın, genel politik görevlerin yanı
sıra dolaysız amacı, benim yönetici işim için, -eğer kendisi
iyileşirse onun yanında veya hastalığın onu yenmesi durumunda
ise onun yerine- en uygun koşulları oluşturmaktı. Ama sonuna
kadar, evet yarısına kadar bile yürütülemeyen bu mücadele tam
tersi sonuçlar verdi”
(43).
Demek
“Lenin-Troçki bloku” az kalsın böyle kurulmuş olacaktı.
Bolşevik Lenin, kendine karşı mücadele eden Troçki ile,
anti-bolşevik Troçki ile blok kuruyor ve bundan kimsenin haberi
olmuyor!
Her
ikisi de hasta oluğundan Troçki'nin Lenin'in halefi olması
planları “suya düşmüş”.
Bunu da anlatan Troçki'dir.
“Hayatım”da
okuyalım:
“1923
Martının ilk günleriydi. Lenin, Senato binasında kendi odasında
yatıyordu. Bir dizi belirti ikinci felcin yaklaşmakta olduğunu
gösteriyordu. Ben de lumbagodan dolayı birkaç haftadır yataktan
çıkamıyordum. Evimizin bulunduğu eski Centilmen Dairesi binasında
yatıyordum. Lenin'le aramızda Kremlin'in devasa büyük avlusu
uzanıyordu. Ne Lenin ne de ben telefona gidecek halde değildik.
Ayrıca doktorlar Lenin'e telefon konuşmalarını kesinkes
yasaklamışlardı. Lenin'in iki sekreteri Fotiyeva ve Glasser
bağlantıyı sağlıyorlardı”
(44).
Demek
ki, ne Lenin ne de Troçki telefona gidecek halde olamadıklarından
Troçki, Lenin'in halefi olma fırsatını kaçırmış oluyor!
Tarihi
böyle yazanlar için ne denir? Bir küçük burjuvanın, bir
demagogun hezeyanları. Başka bir şey söylenemez, sadece bu
söylenebilir. Marksist tarih anlayışını ve yazımını böyle
ele alan birisi bu tanımlamayı hak eden birisidir. Troçki, kendi
kendine iddia ediyor. Kendinden başka duyan, bizzat yaşayan yok. Ya
tek başına kendisi biliyor ya da ikisi -Lenin ve Troçki- biliyor.
MK bilmiyor, parti bilmiyor; başkaca hiç kimse bilmiyor.
Troçki'nin
anlatımını okudukça insan kendi kendine “vay be”
demek zorunda kalıyor. Az kalsın Lenin'in halefi olacakmış. Ama
bir “bel fıtığı”
engel olmuş! Normal koşullarda şeytani Troçki, aktif Troçki,
kendisi ile Lenin'in halefi olması arasında mesafe oluşturan “bel
fıtığı”nı
yenemiyor ve anlatımında olduğu gibi, büyük, ama bana göre pek
de devasa büyük olmayan Kremlin avlusu engelini aşamıyor!
“Avrupa demokrasisinin şövalyesi”,
Ekim
Devriminin“Robespierr”i,
“kızıl Napolyon”u,
“birinci önderi”, “Ekim'in mimarı”, “Rus devriminin
gerçek lideri” Leo
Davidoviç Bronştayn Troçki, Kremlin avlusu engeline takılıyor, o
avluyu aşamıyor ve Lenin'in halefi olamıyor! Olacak
iş değil, gerçekten olacak iş değil!
Ne
diyelim Troçki, “kader utansın”!
Hem
“Marksist hem Leninist hem de Bolşevik” Troçki, sürekli
devrimci, Ekim Devriminin “özü,
çehresi ve ruhu” Troçki,
“Mont Blanc'ın aydınlatan zirvesi”, Batı
burjuvazisinin
“Kızıl Napolyon”u
Troçki,
“Bolşevik-Leninist”, “esin
kaynağı”, “biricik önder”, “kızıl
ordu komutanı” Troçki böyle bir engele, “Kremlin'in
devasa büyük avlusu”na
takılıp
kalamazdı!
Lenin'i
nasıl tanırız? Önemli olan hiçbir sorunda hastalık dinlemez,
mutlaka bir yolunu bularak söylemsi gerekeni söyler, yapması
gerekeni yapar. Kendine bir “halef seçme” konusu da SSCB'nin
geleceği, sosyalizmin geleceği, dünya devrimini geleceği kadar
önemli bir konudur. Bu derece önemli bir sorunu sadece ikisi
biliyor, üçüncü bir bilen yok. Böyle önemli bir konu gündemde,
ama Lenin “hastayım”
diye yatıyor. Olacak iş değil. Her ikisi de telefona gidemiyor.
Mademki öyle, o zaman telefonu onlara getirselerdi? Bunu da mı
düşünememişler? Belki telefonları hastaların yanına götürmek
o zamanki teknik bakımından mümkün değildi! Kim bilir!
Troçki'nin
bu anlatımı aynı konuda birbirine tamamen zıt iki farklı
anlayışı ifade ediyor. Bir taraftan küçük burjuva anlayış,
diğer taraftan da Marksist anlayış. Bir küçük burjuva -burada
Troçki- bir komünist parti önderinin, Rusya'da Ekim Devrimi
önderinin -somutta da Lenin'in- kendi halefini seçme, atama
hakkının olduğuna ve bu hakkı kullanması gerektiğine
inanabilir. Burada küçük burjuva Troçki, Devrim önderinin
-diyelim ki “makamı”nın
“kalıtsal”
olduğunu savunuyor.
Aynı
soruna Marksistin yaklaşımı ise tamamen başkadır; bir Marksist
açısından “makam”,
“kalıtsal” değildir,
önder seçiminin kıstasları başkadır. Partiyi yönetebilen,
yönlendirebilen, uzağı görebilen, kitlelerin güvenini kazanmış,
sınıf mücadelesinin zor koşullarına teslim olmayan, tartışarak
kazanan, kitleleri ikna edebilen vb. özellikleri olmalıdır.
Troçki, bu özelliklerin hepsinden mahrumdu. Troçki, kendi
anlatımına göre, bir şanssızlık sonucu, bir hastalık sonucu
Lenin'in halefi olamamış. Troçki'nin önder olma anlatımı,
sorunu ne denli apolitik ele aldığını gösterir. Demek ki,
Troçki'ye göre komünist partisinde, proletarya diktatörlüğü
koşullarında önder seçimi kendi anlatımına göre oluyormuş.
Kendi tarih anlatımına göre Troçki neyi reddediyor, neyin
farkında değil? Troçki, gerçek durumu göremeyen birisidir; hangi
sosyal güçlerin tarih yaptığını anlamayan birisidir. Troçki,
Leninist parti örgütlenmesini reddeden birisidir, bundan dolayı da
bir komünist partisinde önderlerin nasıl seçildiğinden
bihaberdir.
İktidara
gelmek için Troçki'nin “gözü dönmüşcesine” mücadelesinin,
Don Kişot türünden bir mücadele olduğu, gelişigüzel kılıç
salladığı sanılmasın. Troçki bu mücadelesinde kendi sonunu
getiren belli bir taktik doğrultusunda hareket ediyordu: Hem Lenin
hem de Stalin döneminde SBKP(B) ile parti önderliği arasında
ideolojik ve siyasi bir duvar örmek veya uçurum oluşturmak ve
kendini de tek kurtarıcı olarak sunmak istiyordu. Doğrudan Lenin'i
karşısına alamayacağı için önceleri, Lenin döneminde kendini
onun yanına koyarak, bu anlamda Lenin'i en fazlasıyla kendisi kadar
önemli göstererek yapıyordu. Böylece kendini Lenin sonrası parti
önderliği için tek alternatif olarak sunuyordu. Olmadı. Lenin'den
sonra Stalin önderliğe getirildi. Ve Troçki de bütün atışlarını
Stalin'e yöneltti. “Stalinizm” kavramını üretti ve
burjuvaziye komünizme karşı mücadelesinde silah olarak kullanması
için sundu. Bu hizmetinden dolayı dünya burjuvazisi Troçki'ye
minnettar olmuştur.
Başka
birkaç yerde de belirttiğimiz gibi Troçki'nin siyasi yazıları
bilimsel temeli olan tartışmalardan ziyade başından sonuna çıplak
kin ve narsizm doludur. Hemen hepsi otobiyografik anlatımdır. Öyle
ki, Troçki kendi yazılarında sürekli Troçki böyle dedi, Troçki
şöyle dedi diye yazan birisidir.
Materyalist
tarih anlayışından yoksun olan Troçki, sorunlara, bu arada
kendine de tamamen sübjektif açıdan yaklaşmaktadır. Onun
yazılarını okuyanların mutlaka dikkatini çekmiştir; Troçki'nin
en “bilimsel” kanıtları söylentilerden, anektodlardan, özel
konuşmalardan, kanıtlanamayacak olan iddialardan veya kimsenin
ulaşamayacağı dokümanlardan oluşmaktadır. ”Hayatım” buna
tipik bir örnek oluşturur. Veya siz Troçki'nin otobiyografik
olmayan bir “eser”ine rastladınız mı? Troçki'nin
otobiyografik “eser”leri de anektodlarla, söylentilerle, özel
görüşmelerle, kanıtlanamayan iddialarla vb. doludur.
Örneğin
Lenin'in halefi olma konusu bağlamında Troçki ne yapmış
oluyordu? Lenin'in bilinen hiçbir anlayışına dayanmaksızın,
kimsenin kontrol edemeyeceği “özel konuşmalar”a
dayanarak, yani dedikodu yaparak Lenin ile ilişkisinin bir
fotoğrafını çekiyor. Bu fotoğraftan Lenin'in haberi olsaydı, ne
derdi bilemem, ama en azından daha önce Troçki için kullandığı
birkaç sözü hatırlatmadan geçmezdi. Örneğin şu sözleri:
“Hatırşinas
görünüşlü Troçki, düşmandan daha tehlikelidir! … kanıt
olarak, "özel konuşmalar"dan başka bir şey gösteremez
(yani Troçki'nin, varlığını sürdürmek için her zaman gıdasını
sağladığı basit dedikodudan başka bir şey gösteremez)”
(45).
Tanıdığım
kadarıyla Lenin, kesinlikle 1914'ten kalma Troçki üzerine bu
tanımlamasını tekrar ederdi.
Şimdi
Lenin'in ölümünden sonra Troçkizmin gelişmesine bakalım.
Lenin'in
ölümünden sonra Troçki'nin marifetleri
Partinin
“konuk” üyesi Troçki!
Lenin'in
ölümünden sonra Troçki devrim ve tek ülkede sosyalizmin inşası
konusunda devrim ve sosyalizmin inşası için mücadele edeceği
yerde eski yaraları kaşıdı ve ülkede sosyalizmin inşası
gündemleşince gelişmeye takoz koyan tartışma alevlendi ve
sürekli devrim teorisi bir kez daha masaya yatırıldı. Bolşevizm
ve Troçkizmin sürekli devrim yorumu birbirine tamamen zıt
anlayışları ifade ediyordu. Troçkist sürekli devrim teorisi tek
ülkede devrimi ve sosyalizmin inşasını, somutta da SSCB'nde
sosyalizmin inşasını reddediyor ve sosyalizmin zaferini diğer
ülkelerde proletaryanın zaferine bağımlı kılıyordu. Buna
karşın Bolşevizmin sürekli devrim teorisi, başlangıçta tek
ülkede olunsa da veya başka ülkelerde devrimler gerçekleşmediği
için tek ülke olarak kalınsa da ülkenin bütün olanaklarının
kullanılmasıyla sosyalizmin başarıyla inşa edilebileceğini
savunuyor. Lenin sürekli devrim anlayışını defalarca dile
getirmiş ve bu devrimden, devrimin bütün ülkelerde proletaryanın
zafere ulaşmasına kadar kesintisiz sürdürülmesini anladığını
açıklamıştır.
Lenin'in
ölümünden sonra Troçkizm, sosyalizmin inşasını engelleyici
tarzda SSCB'nde sosyalist inşayı reddetmiştir. Bu ret Troçkizmin
göze batan en önemli özelliklerinden birisi olmuştur. Troçkizmin
SSCB'nde sosyalizmin inşasını engelleyici reddi Troçkizm ile
Bolşevizm arasındaki tartışmanın oldukça acımasız olmasını
beraberinde getirmiştir. Sonuçta, Troçkizm sürekli devrim
anlayışını ilkesel seviyede ele almasından dolayı bu sorun
parti ile ilişkilerinde belirleyici çatışma olmuştur...
SSCB'nde
sosyalizmin inşasını engelleyici reddi, sonuçta Troçkizmi parti
mücadele ve yaşamında, yeni toplumun kurulmasında ve sosyalizmin
inşa mücadelesinde giderek pratikte sürekli yıkıcı bir konuma
götürmüştür. Troçkizmin Bolşevizme, SSCB'ne ve sosyalizmin
inşasına karşı mücadelesi, teori ve tartışma olmaktan çıkarak
fiili karşı koyuşa dönüşmüştür. Bolşevik Parti, Troçki'nin
başına buyruk eyleyişine, disipline uymamasına onu partiden
atmakla cevap vermişti, ama iş bu noktaya gelene kadar da aradan
çok zaman geçmişti.
Lenin'in
ölümünden sonra Troçki, partide belirleyici önder konuma gelme
mücadelesini yoğunlaştırdı. Kendini, Lenin'in halefi olarak
görüyordu. Ama başkalarının entrikalarından dolayı Lenin'in
halefi olamadığını anlatıyordu. “Hayatım”da
bu konuyla ilgili gerçekten “garip”
hikayeler okuyabilirsiniz. O “garip”
hikayelerden örnekler verelim.
“Doktorlar
bana yataktan çıkmayı yasakladılar. Sonbahar ve kış boyunca
yatmak zorunda kaldım. Yani “Troçkizm”e
karşı yürütülen 1923'teki bütün tartışma boyunca hasta
yatağındaydım. Bir devrim, bir savaş öngörülebilir, ama
sonbaharda ördek avının sonuçları öngörülemez.
Lenin
Gorki'de yatıyordu, ben ise Kremlin'de. Taklitçiler komplonun
çemberini genişletiyorlardı”
(46).
İnsanın
“kader utansın”
diyeceği geliyor; Lenin hasta, Troçki hasta. Lenin Gorki'de yatağa
bağlanmış. Troçki de Moskova'da yatağa bağlanmış Ve meydan
“taklitçiler”e kalmış. Engelleyebilecek olanlar (Lenin
ve tabii ki Troçki) etkisiz kaldıkları için “taklitçiler”
etki alanlarını, komplolarının çemberini durmaksızın
genişletmişler! Lenin hasta, Troçki hasta ve baş “epigon”
(“taklitçi”) Stalin, Troçki'nin Lenin'in halefi olmasını
engelliyor! Tabii ki, böyle bir durumda “ne yapalım Troçki,
kader utansın”
denmelidir!
Troçki'ye
göre Troçkizme karşı tartışmalar daha Lenin'in sağken, 1923'te
başlamıştı. Şu talihsizliğe bakın ki, sonbahar başlangıcında
Troçki ördek avına gider, bataklığa gömülür ve soğuk alır.
Yani Troçki ördek avına çıkmasaydı veya çıksa da bataklığa
gömülmeseydi veya bataklığa gömülse de üşütmeseydi SSCB'nin
gelişme yazgısı tamamen başka olacaktı! Talihsizlik Troçki'nin
peşini bırakmaz. Troçki, yataktan kalkacak kadar iyileştikten
sonra tamamen iyileşmek ve dinlenmek için Sohum'a (Gürcistan)
gider. Lenin'in ölüm haberini Tiflis'te alır. Üzüntüden
kendinden geçer ve daha kötü gelişmelerin olacağını öngördüğü
aklına gelir. Çok uzakta olduğu için müdahale edecek durumda
değildir. Yani “entrikalar”la
karşı karşıya kalmıştır. Lenin'in ne zaman defnedileceği
üzerine kendisine yalan söylenmiştir. Böylece defin gününde
Moskova'ya gelmesi ve cenazeye katılması engellenir...
Troçki'nin
mistik tarih anlatımına göre gelişme nasıl olabilirdi? Troçki
cenazeye katılmasının siyasi anlamının olağanüstü önemli
olduğu ve katılmış olsaydı SSCB'nde ve tabii ki bütün dünyada
gelişmenin yönünün değişeceği mesajını vermeye çalışıyor.
Ve nihayet Sohum'da ilham geliyor, ilahi güç sesleniyor: Partiye,
Stalin'e, Leninizme, sosyalizmin inşasına karşı mücadele etmek
zorundasın!
“Hayatım”da
yazıyor Troçki:
“Sohum'da
denize bakan bir balkonda yüzüm denize dönük olarak günlerce
yattım. Ocak ayında olunmasına rağmen güneş pırıl pırıldı
ve gök yüzü sıcaktı … Yüksek ateşin sürekli hissi, Lenin'in
ölümüyle (bağlam içinde) delici düşüncelerle karışıyordu …
Deniz havasını teneffüs ederek bütün varlığımla, taklitçilere
karşı mücadelede tarihsel hakkın benim tarafımda olduğuna
kesinlikle”
inanıyordum”
(47).
Ve
deniz havasının da yardımıyla Troçki'nin ne yapması gerektiği
konusunda kafası tamamen açılmıştır: Tek haklı kendisidir,
başka haklı olan yoktur. Bu nedenle partiye, onun kararlarına ve
tabii o kararların alınmasında etkili olan “taklitçiler”e,
başta da Stalin'e karşı mücadeleyi neye mal olursa olsun
sürdürmek artık Troçki'nin mesleği olmuştur. Öyle ki Troçki,
partinin kendine tavır almasından başka yol bırakmayacak derecede
partiye saldırmaya başlamıştır. Partiye saldırmak için Troçki
bir neden, bir vesile yaratıcısı olmuştur. Ama onun en büyük
vesilesi sürekli devrim teorisi olmuştur.
Lenin'in
ölümünden sonraki birkaç yıllık süreci göz önüne getirelim.
Bu dönemde parti, bütün patavatsızlığına, parti ve kararlarına
karşı bütün düşmanca hal ve hareketlerine rağmen Troçki'yi
kaybetmemek için özen göstermiştir. Öyle ki, Troçki'nin
otoritesini korumaya çalışmıştır.
Bu
anlamda ve uyarıcı olarak Ocak 1924'te toplanan XII. Parti
Konferansı, Troçki tarafından örgütlenen, partiyi yeniden
hiziplere izin verilmesi tartışmasına zorlayan muhalefetin
platformunu -”46 muhalifin platformu” veya “46'lar
platformu”- küçük burjuva sapma olarak mahkum eder.
Muhalefet başı Troçki bu değerlendirmeden ders çıkartmaz.
Lenin'in ölümünden sonra (21 Ocak 1924) toplanan XIII. Parti
Kongresi XII. Parti Konferansı'nın kararlarını onaylar:
“Parti
Kongresi, Marksizmden küçük burjuva sapma, Leninizmin revizyonu
olarak tanımladığı Troçkist muhalefetin platformunu oybirliği
ile mahkum eder ve XIII. Parti Konferansı'nın 'Parti İnşası
Üzerine' ve 'Tartışma Sonuçları Üzerine' bildirgelerini
onaylar” (48).
Troçki
bundan da ders çıkartmaz. Parti, Troçki ile çatışmayı değil,
çalışmayı ön plana çıkarmasına rağmen Troçki, bunu bir zaaf
olarak algılamış ve savunma pozisyonunda değil, saldırı
pozisyonunda inisiyatifi ele almaya çalışmıştır.
Bu
dönem (1925) Troçki'yi en sert eleştirenlerin başında Zinovyev
ve Kamenev gelir. Troçki'nin disiplini hiçe saymasının bir
ceremesi olmalıdır diyenler yine Zinovyev ve Kamenev'dir. Ocak
1925'te çok sayıda parti örgütünün önerisi nedeniyle MK
Plenumu'nda Troçki'nin hal ve hareketi ele alınır. Sonuçta, parti
kararlarına uyması konusunda uyarılır. Ama o bu uyarıyı hiçe
saymaya devam eder.
Troçki'nin
Bolşevik olmayan birisi olmaktan çıkarak, sıradan bir
anti-bolşevik olduğunu Şubat 1925'te Leningrad'da yaptığı bir
konuşmada söyleyen de Zinovyev'dir. 1925'te Troçki'nin partiden
atılmasını talep edenlerin başında Kamenev ve Zinovyev gelir.
Stalin ise Troçki'nin partiden atılmasına karşıdır. 1925'te
XIV. Parti Kongresinde konuya ilişkin olarak şöyle der:
“Anlaşmazlıklarımız
neyle başladı? “Troçki hakkında ne muamele yapılacağı”
sorusuyla başladı. Bu, 1924'ün sonundaydı. Leningradlılardan bir
grup, başlangıçta, Troçki'yi partiden ihraç etme başvurusunda
bulundu. Burada 1924 yılının tartışma dönemini göz önüne
getiriyorum. Leningrad İl Komitesi, Troçki'nin partiden ihraç
edilmesini talep eden bir karar kabul etti. Biz, yani MK çoğunluğu,
bununla hemfikir değildik... Ve biraz mücadele ederek Leningradlı
yoldaşları kararlarındaki ihraca ilişkin paragrafı çıkartmaya
ikna edebildik. Bir süre sonra, MK, Plenum için bir araya
geldiğinde ve Leningradlılar Kamenev'le birlikte ortaklaşa,
Troçki'nin derhal Politbürodan ihracını istediklerinde, biz
muhalefetin bu önerisiyle de hemfikir değildik. MK'da çoğunluğu
elde ettik ve Troçki'ye Savaş İşleri Halk Komiseri görevinden el
çektirmekle yetindik. Zinovyev ve Kamenev'le hemfikir değildik...”
(49).
Troçki,
Bolşevik Parti'ye karşı ideolojik mücadeleyi resmen
kışkırtmaktaydı. Troçki,
Ekim Devriminin “esin
kaynağı”ydı,
“biricik önderi”ydi,
“üst
insan”dı,
ama
partinin başında “en sıradan birisi”
olan Stalin duruyordu! Tartışmalar Troçki'nin beklentisinin tam
tersi sonuç vardi; SBKP(B), bütünlüğü içinde Troçki'nin
yanında değil, karşısında yer aldı...1925'te Troçki, Leninizme
karşı mücadeleyi kişilere karşı mücadeleye çevirdi. O dönem
öncelikli hedefinde Kamenev ve Zinovyev vardı; en önemli kişisel
düşmanları bunlardı. Stalin ise sonradan Troçki'nin kişisel baş
düşmanı olmuştur. Mücadelenin kişiselleştirilmesiyle bağlam
içinde “Hayatım”da
okuyalım:
“Sklyanski'nin
kendisi de Stalin'i oldukça iyi tanırdı. Benden Stalin'in
kişiliğinin özelliklerini ve aynı zamanda başarılarının bir
açıklamasını istiyordu. Düşündüm.
“Stalin,
partimizin en sıradan adamıdır”
dedim. Bu tanımlamayı ilk olarak bu konuşma sırasında, sadece
psikolojik değil, aynı zamanda sosyal bakımdan da bütün
anlamıyla kavramış oluyordum. Skliyansk'nin yüz ifadesine göre
önemli bir şeyleri kavramakta ona yardımcı olmuştum.
“Biliyor
musunuz”
dedi, “son dönemde en çok göze çarpan şey, her alanda orta
halliliğin merkez olması, kendini beğenmiş orta halliliğin
meydana çıkışıdır. Bütün bunlar Stalin'de önderini buluyor.
Neden böyle oluyor?”
“Bu,
devrimin ilk yıllarındaki büyük sosyal ve psikolojik gerilimden
sonra başlayan karşı tepkidir. Başarılı karşı devrim de kendi
büyük adamlarını bulur. Ama karşı devrimin ilk aşaması,
Thermidor (50),
burnunun ucundan ötesini görmeyen sıradanlıklar ister. Onların
gücü siyasi körlükleridir; gerçekte sadece tekerleği döndüğü
halde yol alıyorum sanan beygir gibi. Gören beygir böyle bir iş
için uygun değildir”
(51).
Sklyanski
iç savaş döneminde Troçki'nin askeri işlerdeki mesai
arkadaşlarından birdir. 1925'te Troçki'yi ziyaret eder.
Aralarındaki sohbetin etkisiyle midir, bilemem ama Troçki, birden
bire olsa gerek, Stalin'i nasıl tanıdığı aklına gelir. Herhalde
bu görüşmeden sonra olsa gerek, artık Stalin Troçki'nin kişisel
baş düşmanı olmuştu.
Troçki'nin
Stalin anlatımı oldukça ilginçtir. Bu anlatımda katışıksız
kin ve nefret hakimdir. Aslında bu anlatımıyla Troçki kendi
karakterini sergilemiş olur.
“Hayatım”da
okuyalım:
“Sözün
kısası Stalin, Lenin ile daha sürekli beraber olmaya başladığından
beri, yani Ekim Devriminden bu yana bastırılmış, ama kendi
bakımından öfkeli bir muhalefet sürdürüyordu. Büyük,
kıskançlık dolu ihtiraslarıyla Stalin entelektüel ve ahlaki
aşağılığını her an hissetmesi gerekir. Önceleri açıkça
bana yanaşmak istemişti. Benimle içli dışlı olmak için
yaptıklarının geç farkına vardım. Benim üzerimde, sonraları
çöküş döneminde onun gücünü oluşturacak o itici
özellikleriyle iz bırakıyordu: Darkafalılık, deneyimcilik,
psikolojik sakarlık, Marksizmin birçok ön yargıdan kurtardığı
ama onun yerine tam hakim olunan ve emdirilen bir dünya görüşü
koymamıştı. O zamanlar birer rastlantıymış gibi yaptığı
ama gerçekte hiç de öyle olmayan bazı çıkışlarına bakılırsa,
Lenin'in o hiç katlanamadığı kontrolüne karşı, benden bir
destek ummuş olduğu düşünülebilir. Böylesi her denemede
içgüdüsel olarak ondan geri durdum...Stalin'in bana karşı
beslediği düşmanlığın, ilk zamanlar korku ile karışık, ama
derinden derine kalleşçe düşmanlığın kaynağı burada
aranmalı. Bilerek ve düşünerek yanına hep kendisi gibi olanları,
işin aslını araştırmayan saf yüreklileri ve küçük düşmüş
olanları topluyordu. Birinci çeşitten, ikinci çeşitten ve üçüncü
çeşitten olanlar da, sürüsüne bereket epeyce çoktu” (52).
“Vay
be” demek gerekiyor. Demek ki, o Ekim Devrimin gerçekleştirenler,
SSCB'ni kuranlar, sosyalizmi inşa edenler, o Bolşevik Parti
önderliği
“işin aslını araştırmayan saf yürekliler”den
“ve küçük düşmüş olanlar”dan
oluşmaktaymış.
Tabii
ki, bu “sürüsüne
bereket” olanlar
Troçki'nin kıymetini anlamayacaklardı!
Troçki,
partiye karşı mücadelesine devam eder.
1927'de
İngiliz hükümetinin SSCB'ne karşı ambargo başlatması ve aynı
dönemde Troçki önderliğinde “muhalefet bloku”nun yeni
bir platformu -“Platform 83”- oluşturması ve partiden
genel bir tartışma talep etmesi hiç de tesadüfi olmasa gerek.
Troçki önderliğinde oluşturulan platformların değişmeyen
gündem maddesi şuydu:
1-Hizipçi
faaliyete karşı parti kararlarının kaldırılması.
2-Yabancılara
daha çok imtiyaz verilmesi.
3-İşçi-köylü
ittifakının reddedilmesi ve kırsal alanda “medeni kiracılar”a
(yani Kulaklara/zengin köylülere) güvenilmesi.
4-Sadece
tek ülkede (SSCB'nde) sosyalizmin inşası mümkün olamayacağı
için devrimin başka ülkelere taşınması (Devrim “ihracı”).
Ekim
1927'de, XV. Parti Kongresi'nden iki ay öncesinde MK, genel parti
tartışmalarının başladığını açıklar. Tartışma
toplantıları kıran kırana mücadele ile geçer. Tartışmaların
sonucu ise Troçkist-Zinovyevist blok için bir hezimettir. Merkez
Komitenin politikası için oy veren üye sayısı 724.000,
Troçkist-Zinovyevist blokun oy sayısı ise 4.000. Yani toplam üye
sayısının ancak yüzde biri. “Parti düşmanı blok hezimete
uğramıştı. Böylece parti, üyelerinin ezici çoğunluğuyla
blokun platformunu oybirliğiyle reddetti” (53).
Troçki,
parti içinde partiye karşı muhalefet örgütü oluşturmaya, kendi
toplantılarını örgütlemeye ve üye aidatları toplamaya çalışır.
Onun önderliğinde muhalefet, illegal matbaalar kurar, Ekim
Devriminin 10. yıl dönümünde (25 Ekim 1927'de) Moskova ve
Leningrad'da başarısız kalan karşı gösteriler düzenler.
14
Kasım 1927'de MK ve Merkezi Kontrol Komisyonu'nun ortak oturumunda
Troçki ve Zinovyev partiden atılırlar.
“Bolşevik
Parti tarafından ideolojik olarak yenilgiye uğratılan ve işçi
sınıfı içinde bütün zemini kaybeden Troçkistler, siyasi bir
akım olmaktan çıkarlar ve siyasi üçkağıtçıların ilkesiz bir
kariyerist kliğine, siyasi dolandırıcıların bir çetesine
dönüşürler” (54).
Troçki'nin
partiye karşı mücadelesini Stalin, 27 Eylül 1927'de MK Prezidyumu
ile Merkezi Kontrol Komisyonunun ortak oturumundaki bir konuşmasında
anlatır:
“Troçki
partimizi kavramıyor. Partimiz hakkında doğru dürüst bir fikri
yok. Partimize tepeden bakıyor, tıpkı bir soylunun ayak takımına
ya da bir bürokratın astlarına baktığı gibi. Aksi taktirde,
milyonluk bir partide (SBKP-B)'de tek tek kişilerin, tek tek
önderlerin iktidarı “zorla alabileceği”ni,
“gasp edebileceği”ni
iddia etmezdi. Üç devrim yapmış ve şimdi dünya emperyalizminin
temellerini sarsan milyonluk bir partide iktidarı “zorla almak”
- Troçki böyle bir aptallığa kadar varmıştır.
Hiç
devrimci gelenekler bakımından zengin milyonluk bir partide iktidar
“zorla alınabilir”
mi? O halde neden Troçki partide iktidarı “zorla almayı”,
parti içinde ite kaka önderliğe sokulmayı başaramadı? Bunu
neyle açıklamalı? Troçki'de önderliğe gelme isteği, arzusu yok
mu? Troçki'nin şimdi 20 yıldan fazla bir zamandır partide
önderliğe gelmek için Bolşeviklere karşı mücadele ettiği olgu
değil mi acaba? Partide iktidarı “zorla almayı”
neden başaramadı? Partimizin şimdiki önderlerinden daha az iyi
bir konuşmacı mı acaba? Konuşmacı olarak Troçki'nin, partimizin
şimdiki önderlerinin pek çoğundan daha yukarıda olduğunu
söylemek daha doğru olmaz mı? O halde Troçki'nin, hitabetine
rağmen, önderlik isteğine rağmen, yeteneklerine rağmen, SBKP(B)
adını taşıyan büyük partinin önderliğinden bir kenara
fırlatılıp atıldığını neyle açıklamalı? Troçki bunu, onun
görüşünce partimizin, MK'nın peşinden gözü kapalı giden bir
oy hayvanı olmasıyla açıklamayı pek istiyor...
Ve
gerçekten de SBKP(B)'nin muhalefete karşı tam güvensizliğini
ifade etmesi neyle açıklanmalı? Bu, muhalefetin Leninizm yerine
Troçkizmi geçirme, Leninizmi Troçkizme tümleme, Leninizmi
Troçkizmle “iyileştirme”
niyetinde olmasıyla açıklanır. Ama parti, düşkün parti
aristokratlarının tüm ve her türlü entrikalarına rağmen
Leninizme sadık kalmak istiyor. Partinin, Troçki'ye ve genelde
muhalefete sırt çevirmeyi gerekli görmesinin nedeni buradadır.
Ve
parti, Leninizmi Troçkizmle ya da oportünizmin herhangi bir başka
sahteleştirmeye niyetlenen tüm “yöneticiler”
ve “önderler”e
benzer şekilde davranacaktır.
Troçki
partimizi oy hayvanı olarak gösterdiğinde SBKP(B) üye kitlesine
karşı hoşgörüsünü ifade ediyor. Partinin de bunu hoşgörüyle
ve Troçki'ye karşı tam güvensizlik ifadesiyle yanıtlamasına
şaşılabilir mi?
Partimizdeki
rejim sorununda da muhalefetin durumu aynı şekilde kötüdür.
Troçki meseleyi sanki, tüm muhalefetin nefret ettiği partideki
şimdiki rejim, Lenin zamanında partimize getirilmiş olan rejimden
ilkesel olarak farklıymış gibi gösteriyor. Meseleyi sanki X.
Parti Kongresinden sonra Lenin tarafından getirilen rejime karşı
hiçbir itirazı yokmuş da kendisi aslında onun görüşüne göre
Lenin'in getirdiği rejimle hiçbir ortak yanı olmayan partideki
şimdiki rejime karşı mücadele ediyormuş gibi göstermek
istiyor...
Partideki
şimdiki rejim Lenin zamanında X. ve XI. Parti Kongremiz zamanında
getirilen rejimin ta kendisinin tam ifadesidir...
Troçki,
Lenin zamanında ve Lenin'in önderliği altında getirilen partideki
Leninist rejime karşı mücadele ediyor...
Troçkistlerin
partideki Leninist rejime karşı mücadelesi daha Lenin zamanında
başladı. Troçkistlerin bugünkü mücadelesi, daha Lenin zamanında
yürütmüş oldukları partideki rejime karşı mücadelenin
devamıdır.
Bu
rejimin temelleri nedir? Parti içi demokrasinin gerçekleştirilmesi
ve partide eksikliklerin ve hataların amaca uygun eleştirisine izin
verilmesiyle birlikte hangi türden olursa olsun hiçbir
fraksiyonculuğa göz yumulmaması ve her türlü fraksiyonculuğun
partiden atılma cezasıyla kökünün kurutulması.
Partide
bu rejim ne zaman getirildi? X. ve XI. Parti Kongremizde, yani Lenin
zamanında...
Troçki
ve muhalefet partideki bu rejime karşı mücadele ediyorlar...
Elimizde
Pyatakov, Preobrayenski, Serebryakov, Alski ve diğerleri gibi
Troçkistler tarafından imzalanmış ve içinde doğrudan, partiye
X. Parti Kongresinden sonra getirilmiş olan rejimin miadını
doldurduğu ve parti için dayanılmaz hale geldiğinin söylendiği
“46'ların açıklaması”
gibi bir belge bulunuyor.
Bu
şahıslar ne talep ediyorlardı? Partide fraksiyoncu gruplaşmalara
izin verilmesini ve X. Parti kongresinin ilgili kararının
kaldırılmasını talep ediyorlardı...
“46'ların
Açıklaması”nı
imzalayan Troçkistler partideki Leninist rejime karşı daha Lenin
zamanında mücadele etmişlerdir...
Troçki'nin
partideki rejime karşı şimdiki mücadelesi, demin sözünü etmiş
olduğum anti-leninist mücadelenin devamıdır...
Partideki
tüm ve her türlü gruplaşmaların illegal basımevlerine sahip
olmasına izin vermek ne anlama gelir? Bu, partide kendi
“programlarına”,
kendi “platformlarına”,
kendi “çizgilerine”
sahip olan birçok merkezin varlığına izin vermek anlamına gelir.
Lenin'in proletarya diktatörlüğünün temeli saydığı
partimizdeki demir disiplinden geriye ne kalırdı o zaman? Birleşik
bir tek yöneten merkezi olmadan böyle bir disiplin mümkün müdür?
Troçki, muhalif gruplaşmaların illegal parti düşmanı
basımevleri örgütleme hakkını savunduğunda hangi bataklığa
battığını kavrıyor mu?”
(55).
Stalin 1927'de
Troçki ve Troçkistleri böyle tanımlıyordu.
İhanetin
yolu kronolojisi (I)
Soruna
devrim yılından (1917) itibaren bakalım:
Şubat
1917'de Lenin, Troçki hakkında “Troçki adı sol safsatalık
ve sol kanadın amaçlarına karşı sağ kanat ile blok
oluşturmaktır” diyordu.
O
dönem Troçki, Lenin'in gözünde, Rus devriminin “Yudas”ından
başka bir şey değildi.
Mayıs
1917'de Petrograd'a gelen Troçki, her zaman olduğu gibi
örgütsüzdür, bireycidir, tek başına hareket edendir. Rus
devrimci hareketinde işçi sınıfı ve emekçi yığınların
nerede durduklarını, hangi örgütün yanında olduklarını
görmektedir. Bu nedenle yıllarca eleştiri adı altında olmadığı
söylediği Bolşevik Parti saflarında yer almanın kaçınılmaz
olduğu sonucuna varır.
Mayıs
1917'de Troçki, Lenin ve Bolşevik Parti karşısındaki tutumu
tamamen değişir, Rus işçi hareketinin “örgütsüzleştiricisi”
(Troçki) Lenin'i önder olarak görmek zorunda kalır.
Devrim
için mücadele etmek isteyenleri dışlamak istemeyen Bolşevikler,
Troçki'yi de partiye alırlar.
Partiye
katılışını gösteriye dönüştüren Troçki, her siyasi renkten
“uç sol”da duran yandaşlarını da beraberinde getirir.
“Bolşevik” olduktan sonra Petrograd Sovyeti başkanlığına
getirildi. Bolşeviklerden, sol sosyal devrimcilerden ve eski
Menşeviklerden oluşan ilk Sovyet hükümetinde Dışişleri
Komiseri, sonrasında da Savaş Komiseri olur.
Her
iki görevinde de hatalarından ve dolayısıyla başarısızlığından
dolayı alınır. Bu dönemde Troçki, parti içinde “sol
muhalefet”in baş temsilcisidir. Troçki'nin kendi görüşleri
doğrultusunda oluşturmaya çalıştığı hizip veya önderliğindeki
“sol muhalefet” parti ve ülke içinde oldukça zayıftır, ama
buna karşın yurt dışında geniş bir ilişki ağına sahiptir,
yurt dışındaki Rus Menşevikleri ve Sosyal devrimcilerle ilişki
içindedir. Uyanık Troçki ve taraftarları daha devrimin ilk
günlerinde orduda, diplomasi alanında ve önemli devlet işlerinde
sorumluluk taşıyan konumları ele geçirmeyi başarırlar.
Troçki,
Buharin, Zinovyev ve Kamenev ile birlikte sol muhalefete önderlik
ediyordu. Kendi aralarında pek geçinemeseler de -taktik konularda
farklı düşüncelerden kaynaklanan tartışmalar ve önderlik
hırsı- Sovyet hükümeti içinde kalarak ona karşı mücadelede
ortak hareket ediyorlardı.
Troçki'nin
kendi taraftarları arasında Yuri Pyatakov (Ukraynalı zengin bir
aile mensubu); İsviçre'deyken Lenin'e karşı Troçki ile birlikte
mücadele eden Polonyalı gazeteci Karl Radek; eski bir avukat ve
Duma'da sosyal demokrat vekillik yapmış olan Nikolay Krestinski;
Troçki'nin Dışişleri Bakanlığında görevlendirdiği radikal
kozmopolit Grigori Zokolnikov; Bulgar asıllı Kristiyan Rakovski vb.
vardı. Bunun ötesinde Troçki'nin kendine bağımlı “Troçki-koruma
birliği” vardı. Bunların içinde Moskova Garnizonu komutanı
Zergey Mraçovski, Efraim Draytzer ve Kont Mirbach'ın katili
terörist Blumkin ön plana çıkıyorlardı.
Troçki'nin
Çarlık döneminden kalma subaylarla da arası oldukça iyiydi;
durumu gören ve kendisini uyaran Bolşevik Parti'nin anlayışına
rağmen Troçki bu eski subaylara önemli askeri görevler veriyordu.
1920'de Polonya savaşı döneminde Troçki ile Çarlık dönemi
subaylarından Nikolayeviç Tuhaçevski arasında sıkı ilişkiler
gelişmişti. Bu Tuhaçevski, SSCB'nin başta Almanya olmak üzere
dış ve başta Troçkistler olmak üzere iç düşmanlarıyla
darbeye kalkışan generaldir.
“Sol
muhalefet” bütün gücünü örgütleyerek kurulmakta olan
SSCB'nde iktidarı ele geçirme mücadelesi veriyordu; önde gelen,
adlarını yukarıda belirttiğimiz unsurlar böylesi işler için
doğduklarına inanan cinstendiler.
İç
savaşın sonuçlanmasından sonra ülkede sosyalizmin inşası
sorunu gündemin en önemli maddesi oldu. Tartışılan Ekim
Devriminin hangi yöne evrileceğiydi, ülkenin geleceğiydi. “Sol
muhalefet”in önde gelenleri Troçki, Buharin, Zinovyev, Rusya'nın
kapitalist gelişmesi geri bir ülke olduğundan bahsediyorlardı;
onlara göre böyle bir ülkede sosyalizmin inşası mümkün
değildi. Bu unsurlar kurulmakta olan SSCB'ni dünya devriminin
yedeği olarak; başka ülkelerde devrimleri ateşleyecek çıkış
noktası olarak görmek istiyorlardı. Lenin ve Stalin önderliğinde
Bolşevik Parti, “sol muhalefet”in görüşlerinin hakim olması
durumunda ülkede “dizginsiz bir anarşi”nin hakim olacağını,
sonunda Troçki önderliğinde bir askeri diktatörlüğe yol
açılacağını vurguluyordu.
Ülkenin
geleceği üzerine sorunlar Aralık 1920'de Sovyet Kongresi
gündemindedir. Ekonomiyi yeniden canlandırabilmek içim “savaş
komünizmi”ne son verilir ve Yeni Ekonomi Politika dönemine
geçilir. Lenin bu politikayı anlatırken “kanka”sına “Guguk
(kuşu) Sovyet hükümetinin sonunu ilan ediyor” diye bağıran
Troçki'den başkası değildi.
Troçki'nin
yurt dışındaki yandaşları ve Troçkist propagandaya göre görüş
oluşturan dünya burjuvazisi, “sosyalist” ve “sol komünist”
unsurlar, SSCB'nde ekonominin karşı karşıya kaldığı
güçlüklerden, ülkede yaşanan açlık ve sefaletten dolayı Lenin
önderliğinde Sovyet iktidarının sonunun geldiğine ve geleceğin
temsilcisinin de Troçki olduğunu kendilerini inandırmışlardı.
Kendini
oldukça güçlü hisseden Troçki, ülkenin her tarafını
dolaşmakta, düzenlenen toplantılarda hükümet aleyhine propaganda
yapmakta, eski Bolşeviklerin yozlaşmış olduklarından
bahstemekte; gençliği kendi hareketine katılmaya çağırmaktaydı.
Ama her nedense ona katılan olmadı.
SBKP(B)'nin
X. Kongresi'nde alınan kararlarla Troçki ve yandaşlarına önemli
bir uyarı yapılmış olur; parti içinde hizipçiliğin
yasaklanması, azınlığın çoğunluğun kararına uyması,
hizipçilik konusunda Troçki'nin uyarılması; önde gelen
Troçkistlerin ve başkaca “sol muhalefet” unsurlarının
görevlerinden uzaklaştırılması; Troçki'nin askeri dayanağı
olan Moskova Garnizon komutanı N. Muralov'un görevden alınması ve
yerine K. Voroşilov'un getirilmesi alınan kararlar ve
sonuçlarındandı.
Nisan
1922'de Stalin Merkez Komite Genel Sekreterliğine seçilir.
Uyarılmasından ve önde gelen taraftarlarının görevden
uzaklaştırılmasından sonra Troçki'nin “süngüsü düşer”,
itibarı erimeye başlar. Bu arada Stalin'in de Genel Sekreter olması
parti içinde Troçki ve yandaşlarına indirilmiş büyük bir darbe
olur. Troçki, belki de ilk defa iktidarın elinden kayıp gittiğini
hissetmeye ve görmeye başlar.
1923'te
Troçki'nin illegal örgütlenmesi geniş bir ağdan oluşacak
derecede güçlenmiştir; ülkenin her yanında gizli matbaalar
kurulur, haberleşmeler şifrelenir; orduda, diplomatik kurumlarda,
devlet, parti ve başkaca kurumlarda Troçkist hücreler kurulur.
1921/1922
kış döneminde Troçkist N. Krestinski SSCB'nin Almanya elçiliğine
getirilir. Bu elçi resmi görevleri çerçevesinde Alman ordusu
komutanı General Hans von Seeckt ile de görüşür. General,
elçinin Troçkist olduğunu bildiği için sorunu Alman ordusunun
Troçki'nin önderlik ettiği muhalefete duyduğu sempatiye getirir.
Krestinski,
Moskova'ya döndüğünde durumu Troçki'ye anlatır. Troçki'nin
SSCB'ne karşı mücadelesinde kullanmak için mali desteğe ihtiyacı
vardır ve aynı zamanda muhalefetin dış destek olmaksızın fazla
bir iş yapamayacağını ve bu nedenle Troçki'nin faaliyetine
sempatiyle bakan devletlerle ilişkiye girmenin gerektiği konusunda
Krestinski'yi bilgilendirerek Almanya'ya gönderir. General von
Seeckt ile görüşen Krestinski, Troçki'nin “illegal
hareketini inşa etmek için belli bir miktarın verilmesi”
önerisini gündeme getirir. Krestinski durumu şöyle anlatır:
“Meseleyi
Seeckt'e götürdüm ve 250 bin altın mark tutarında bir miktardan
bahsettim. General Seeckt, yardımcısı kurmay başkanı Haase'ye
danıştıktan sonra ilke olarak kabul etti ve karşı talep olarak
Moskova'da Troçki tarafından ve benim aracılığımla, düzenli
olmasa da askeri nitelikte bazı gizli ve önemli bilgilerin
kendisine iletilmesini önerdi. Ayrıca, casusu olarak Sovyetler
Birliği'ne gönderilecek bazı kişiler için vize alma konusunda
kendisine yardım edilecekti. General Seeckt'in bu karşı talebi
kabul edildi ve 1923'te bu anlaşma yürürlüğe girdi” (56).
Lenin'in
ölümünden hemen sonra Troçki, iktidar hakkının kendisinde
olduğu ruhuyla hareket ederek ve “epigon”lara haddini bildirmek
için iktidar talebini bütün açıklığıyla gündeme getirir.
Öyle ki “Hayatım”da
“yardımcısı olmamı; düşüncesine göre Halk Komiserliği
Konsey Başkanı da olmamı” istiyordu
diye yazar (57). Bu nedenden dolayı olsa gerek, Mayıs 1924'te
XIII. Parti Kongresi'nde Stalin'in değil de, kendisinin Lenin'in
halefi olması gerektiğini açıkladı; iktidar talebinde bulundu.
Yandaşlarının uyarılarını da dikkate almadı ve kendinden
oldukça emin olarak oylama yapılmasını talep etti. Troçki'nin
talebi doğrultusunda hareket edildi ve oylama yapıldı; 748 delege
Stalin'in Genel Sekreter olarak kalmasına karar verdi. Troçki için
bundan daha büyük bir yenildi olamazdı, ama ilk yenilgi değildi.
Stalin'in Genel Sekreter seçilmesi (1922) ilk yenilgiydi, Genel
Sekreterliğinin onanması da ikinci yenilgiydi. Hezimeti önceden
görerek Buharin, Kamenev ve Zinovyev'in de Troçki'ye karşı oy
kullanmaları Troçki tarafından ihanetle damgalanmalarına yetti.
Burada
Lenin'in vasiyeti”nden de biraz bahsedelim. Bu konuda “sakladı”
diye Stalin'e saldıran Troçkistler o “vasiyeti” iyi
okuyamıyorlar. Lenin'in orada Stalin ve Troçki bağlamında
söylediğini olduğu gibi aktaralım:
25
Aralık 1922 tarihli notundan:
“Yoldaş
Stalin, Genel Sekreter olur olmaz elinde büyük bir güç
biriktirmeye başladı. Bu yetki ve gücü gerekli özenle
kullanacağına dair emin olamıyorum. Diğer yandan yoldaş Troçki
ise İletişim Halk Komiserliği başlığında da görüldüğü
gibi Merkez Komite iradesine karşı yürüttüğü mücadele
sırasında önderlik kabiliyetlerini göstermiştir. Belki de
halihazırdaki Merkez Komitedeki en kabiliyetli kişidir, ancak
kendisine aşırı güvenmekte ve işlerin sadece yönetsel
taraflarıyla ilgilenmektedir” (58).
4
Ocak 1923 tarihli notundan:
''Stalin
gereğinden fazla kaba. Komünistler arasında, bizler arasındaki
ilişkilerde kesinlikle rahatsızlık vermeyen bu eksiklik, bir genel
sekreter için kabul edilemez nitelik haline geliyor. Yoldaşlar, ben
bu nedenle Stalin'in başka göreve getirilmesi konusunu görüşmenizi
öneriyorum. Bu göreve, Stalin'e göre her şey bir yana tek
olumluluğu olan, yani daha sabırlı, ağırbaşlı, kibar ve
başkalarına daha çok dikkat gösteren kaprisiz. vb bir yoldaş
önerilmeli. Bu belki de çok önemsiz bir ayrıntı olarak
algılanacaktır. Ama bence bölünmenin önlenmesi açısından ve
Stalin'le Troçki arasındaki ilişki üzerine yazdıklarım dikkate
alındığında ayrıntı olmadığı, ayrıntıysa bile, belirleyici
önem kazanabilecek bir ayrıntı olduğu anlaşılacaktır” (59).
Lenin'in
bu talebi doğrultusunda hareket edilmiş, Stalin görevi iade
etmesine rağmen yeniden Genel Sekreter olarak seçilmiştir.
Yukarıda
Lenin'in Stalin ile ilgili değerlendirmesinde Stalin'in siyasi
duruşuyla ilgili hiçbir şey yok. Ama Troçki ile ilgili olarak
var.
25
Aralık 1922 tarihli notundan:
“Diğer
MK üyelerini kişisel nitelikleri bakımından daha fazla
karakterize etmeyeceğim. Yalnızca, Zinovyev ve Kamanev'in Ekim
olayının elbette bir rastlantı olmadığını, aynı zamanda
tıpkı Trocki’nin Bolşevik olmayışı gibi bunun da onların
kişisel suçu olarak görülmeyeceğini hatırlatmak”
isterim(60).
Durum
bu kadar açık:
Lenin,
Stalin için Bolşevik değildir demiyor.
Lenin,
Troçki için Bolşevik değildi ve değildir diyor.
Aradaki
fark bu kadar!
Troçki
ve muhalefetin diğer önde gelen unsurları, durumu bilerek
muhalefeti örgütlemeye devam ettiler. Muhalefetin kapsamı da
genişletildi; her memnuniyetsiz, her asalak vb. muhalif gücün
bileşenleri durumundaydılar. Yeni muhalefetin karakterini bizzat
Troçki sonraları şu ifadelerle tanımlayacaktı: “Bu öncünün
izinde memnuniyetsizlerden, sefillerden, yaşamda başarısız kalmış
unsurlardan bir kalabalık yer alıyordu“. Troçki şunu demek
istiyor; yeni muhalefet, ajanlardan, sabotajcılardan,
teröristlerden, eski düzen yanlısı karşı devrimcilerden
oluşmaktadır.
Yeni
muhalefet hücreler, silah depoları oluşturmaya başlamıştı; bir
Troçkist ordu oluşmaktaydı. Zinovyev ve Kamenev'e dediği gibi
Troçki 'geleceği düşünüyordu, uzun ve zor bir mücadeleye
hazırlanıyordu'.
Bu
arada emperyalistler de boş durmuyorlardı: İngiliz gizli
servisinin elinde geleceğin diktatörü olarak tutulan Boris
Zavinkov, karşı devrimi örgütlemek için SSCB'ne gönderilir. Bu
kişinin SSCB'ne geri dönmesini talep edenler arasında Troçki,
Zinovyev ve Kamenev de var.
Almanya'nın
dışında işin içine İngiltere de girmiştir; bu ülkelerin gizli
servisleriyle bağ içinde olan da Troçki'den başkası değildir.
1924'te
Troçkist Ch. Rakovski, İngiltere'de Sovyet elçisi olarak atanır.
Troçki'nin bu “gerçek, eski dostu”nun İngiltere tarafından
Sovyet elçisi olarak kabul edilmesinde Troçkist olmasının
belirleyici olduğunu kendisine İngiliz gizli servisinden iki
yüzbaşı bizzat söylerler.
Birkaç
ay sonra Moskova'ya dönen Rakovski, durumu Troçki'ye anlatır:
Almanlar gibi İngilizler de muhalefet ile ilişki içinde olmak
isterler. Troçki, “Britanya gizli servisiyle ilişkinin
kurulması için” Rakovski'yi görevlendirir.
1926'da
SSCB'nde tedavisi yapılamayan hastalığını tedavi ettirmek için
Troçki, eşiyle birlikte Almanya'ya gider ve Berlin'de Alman gizli
servisiyle görüşmesi sağlanır. 1926'nı yazında Alman gizli
servisiyle yeni bir anlaşama yapılır. Bu anlaşmanın
ayrıntılarını Krestinski anlatır:
“O
zaman düzenli miktarlarda değerli para almaya alışmıştık...Bu
paralar yurt dışındaki çeşitli örgütlerimize dağıtıldı ve
Troçkist yayınlar ve benzeri amaçlar için kullanıldı. 1926
yılında, Troçkistlerin parti yönetimine karşı mücadelesinin
doruk noktasında Seeckt bizden, o güne kadar sadece ara sıra
gönderilen casusluk raporlarının artık düzenli gönderilmesini
talep etti. Bunun ötesinde Troçkist örgüt, yeni bir dünya savaşı
durumunda iktidarı ele geçirme olasılığı olan geleceğin
Troçkist hükümetinin Alman burjuvazisinin haklı taleplerini
dikkate alacağını teminat altına alması gerekiyordu. Burada söz
konusu olan, öncelikle imtiyazların verilmesi ve başkaca
anlaşmalardı”.
Troçki,
General Seeckt'in önerilerini kabul etmek için beni yetkili kıldı.
Artık kendimizi eskisi gibi düzensiz bilgilerle
sınırlandırmıyorduk, aksine sistematik bir haber servisi
kurmuştuk. Savaş sonrası anlaşması üzerine sözlü bir
anlaşmıştık”.
...Para
göndermeler devam etti. 1923'ten 1930'a kadar yıllık olarak 250
bin altın mark, toplam olarak da yaklaşık 2 milyon altın mark
aldık” (61).
Almanya'dan
dönen Troçki, SBKP(B) önderliğine karşı büyük bir saldırıya
geçer; ama durum hiç de Troçki'nin beklediği gibi gelişmez.
“Hayatım”da bunu şöyle anlatır:
“Rus
partisinde mücadele 1926 yılında giderek daha da keskinleşti.
Sonbaharda muhalefet parti hücreleri toplantılarında açık bir
hamle yaptı. Ama mekanizma tarafından şiddetle geri püskürtüldü”
(62).
Sovyet
işçi sınıfı Troçkist faaliyeti reddeder. Bu nedenle de
“muhalefet geri çekilmek zorunda kalır” (Troçki).
1927
yazında SSCB ile bağlam içinde savaş tehlikesi belirdiğinde
Troçki proletarya diktatörlüğüne karşı yeni bir hamlede
bulunur. 1927'deki tartışma sonucunda gerçekleştirilen oylama,
Stalin'in deyimiyle “gerçek bir parti referandumuydu”.
Stalin önderliğinde parti politikasını destekleyen oy sayısı
740 bin, Troçki'yi destekleyen oy sayısı da ancak 4 bindi.
Troçki
bu hezimetten de sonuç çıkartmaz ve illegal faaliyeti devam
ettirir. Bu durumu “Hayatım”da şöyle anlatır:
“Parti
1927 sonunda gerçekleştirilecek olan XV. Kongresine yaklaştıkça
tarihi kavşakta olduğunu daha çok hissetti. Derin bir huzursuzluk
saflarını sarsıyordu. Korkunç teröre rağmen partide muhalefetin
sesini duyma isteği uyanıyordu. Buna ancak illegal yollardan
ulaşılıyordu. Moskova'nın ve Leningrad'ın birçok yerlerinde
muhalefetin temsilcisini dinlemek için 20 ila 100 insanın bir araya
geldiği, kadın ve erkek işçilerin ve öğrencilerin gizli
toplantıları yapılıyordu. Bir günde böylesi iki, üç, hatta
dört toplantıyı ziyaret ediyordum. Bu toplantılar alışıla
gelmiş olarak işçi evlerinde gerçekleştiriliyordu... Moskova ve
Leningrad'da toplam olarak 20 bin insan böylesi toplantıları
ziyaret etmiştir. İnsan akını büyüyordu. Muhalefet çok usta
bir biçimde, içten işgal edilen Teknik Yüksek Okulu salonunda
büyük bir toplantı düzenledi... Ben ve Kamenev yaklaşık iki sat
konuştuk” (63).
Troçki,
proletarya diktatörlüğüyle, SBKP(B) ile nihai hesaplaşmanın
yaklaştığından emindir. Ekim Devriminin 10. yıl dönümünde işi
bitirmek ister ve ayaklanma hazırlıkları da ona göre yapılır;
Moskova'da 10. yıl kutlamaları yapılırken Troçkistler
ayaklanacaktır. Sovyet hükümetine karşı örgütlenecek gösteri
ile ayaklanmanın başladığı işareti verilecektir.
Ama
yine olmaz; Sovyet işçi sınıfı şu veya bu sokakta toplanan
üç-beş Troçkisti kovalar.
Troçki,
“Hayatım” da anlatır:
“Muhalefetin
çekirdek grubu bu çözüme bilinçli karşı durdu. Uzlaşma ve
kaçınmakla değil, aksine hiçbir pratik sonuçlardan çekinmeyen
açık mücadele içinde düşüncelerimizi genç nesle
taşıyabileceğimizi çok iyi biliyorduk. Kesin bir yenilgiye doğru
ilerliyorduk, ama zihni zaferimizi uzak gelecek için hazırlıyorduk”
(64).
Troçki
korumasının eski üyelerinden Muralov, Zmirnov, Mraçkovski ve
başkaları tutuklanır ve Pyatakov ve Kamenev Moskova'da; Zinovyev
ve Radek de Leningrad'da tutuklanırlar. Proletarya diktatörlüğünün
güçleri, Troçkist gizli matbaalara ve silah depolarına el korlar.
SSCB'nin bazı şehirlerinde Troçkistler, çarlık dönemi muhafız
subaylarıyla, sosyal devrimci teröristlerle ve yabancı ülke
ajanlarıyla kol kola görülürler.
Troçki
partiden atılır ve Alma-Ata'ya sürgüne gönderilir.
Sovyet
devleti, her şeye rağmen Troçki'ye hoşgörülü davranır;
ailesinden, çalışma olanaklarından, arşivinden ve şahsi koruma
gücünden ayırmaz. Ama Troçki Alma-Ata'da devletin gözü önünde
karşı devrimci faaliyetini kesintisiz sürdürmeye devam eder.
27
Kasım 1927'de Troçki'ye ulaştırdığı bir yazıda Sovyet
diplomatı ve aynı zamanda Alman ajanı N. Krestinski, SSCB'ne karşı
mücadelede taktik değiştirmenin gerektiğini; açık mücadele
yerine partiye yeniden alınmanın yollarının aranması gerektiğini
ve devlet kurumlarına sızmak gerektiğini yazar. Bu Alman ajanına
göre proletarya diktatörlüğü ve SBKP(B) içten fethedilmelidir.
Herhalde
bu nedenden dolayı olsa gerek başta Pyatakov, Radek, Kamenev ve
Zinovyev ve sürgünde olan muhalefet güçleri birden bire Troki'den
koptuklarını, yanlış yola sürüklenmiş olduklarını açıklarlar
ve partiye yeniden alınmaları için ricada bulunurlar.
Alma-Ata'da
Troçki, oğlu L. Sedov üzerinden karşı devrimci propagandasını
ve sabotaj faaliyetini sürdürür. Sovyet hükümeti, Troçki'ye bu
türden faaliyetini sürdürmemesi gerektiğini bir kez daha
hatırlatır. Troçki “Hayatım”da durumu şöyle anlatır:
“16
Aralıkta Moksova'dan gelen GPU'nun bir yetkilisi bana bu dairenin
adına şu son uyarıyı verdi: Beni “politik yaşamdan tecrit
edecek” tedbirlerden kaçınmak için muhalefetin mücadelesini
durdurmalıyım. Yurt dışı edilme sorunundan bahsedilmedi;
düşünceme göre içsel tedbirler söz konusuydu. Bu “son
uyarı”ya partinin merkez komitesine ve Komünist Enternasyonal'in
Başkanlığına (hitap eden) bir mektupla cevap verdim. Mektubun
önemli bölümünü buraya aktarmayı gerekli görüyorum:
“Bugün,
16 Aralıkta GPU-Kurulunun yetkilisi Volinski bu kurul adına bana
sözlü olarak aşağıdaki son uyarıyı iletti:
Neredeyse
kelimesi kelimesine bana şunu açıkladı; 'düşüncedaşlarınızın
ülke içindeki çalışması son zamanlarda açık karşı devrimci
bir karakter almıştır. Alma-Ata'daki yaşam koşullarınız size
bu çalışmayı yürütme olanağı vermektedir. Bu nedenle
GPU-Kurulu, faaliyetinizi durdurmak için yükümlülüğü kesinkes
kabul etmeniz için karar almıştır. Aksi taktirde Kurul, yaşam
koşullarınızı politik yaşamdan tamamen kopacak biçimde
değiştirmek zorunda kalacaktır. İkamet yerinizin değiştirilmesi
de bununla bağlam içindedir” (65).
Troçki,
bundan da bir ders çıkartmaz. Sovyet hükümetinin son uyarısını
da dikkate almaz ve karşı devrimci faaliyetine devam eder.
Troçki
SSCB'nde yolun sonuna gelmiştir.
“Hayatım”ında
okuyalım:
“GPU'nun
Moskova habercisi Volinski, bütün zaman direktif bekleyerek
Alma-Ata'da kaldı. 20 Ocakta giriş ve çıkışları tutan GPU'nun
çok sayıdaki ajanları eşliğinde geldi ve bana GPU'nun 18 Ocak
1929 tarihli protokolünden aşağıdaki pasajı iletti:
“Faaliyeti
son zamanlarda anti-sovjetik kalkışmaları kışkırtmaya ve Sovyet
iktidarına karşı silahlı mücadelenin hazırlığına yönelik
olan illegal, Sovyet düşmanı parti örgütlemekten ibaret olan
karşı devrimci çalışma yürüten vatandaş Lev Davidoviç Troçki
davası...
Karar:
Lev Davidoviç Troçki yurt
dışı edilmelidir”
(66).
19
Şubat 1929 tarihli “Pravda”da aşağıdaki TAS-haberi
yayımlanır:
“L.
D. Troçki, GPU Özel Kurulunun talimatıyla anti-sovyet faaliyetten
dolayı SSCB'nden sürgün edilmiştir. İsteği üzerine ailesi de
kendisiyle birlikte gitmiştir” (67).
Troçki,
Bolşevik Parti'nin “kısa dönem”
üyesiydi, adeta “konuk üye”ydi.
Ama buna rağmen “parti benim”
eyleyişi içinde olmaktan hiç çekinmedi. O her zaman partinin
üstündeydi. En fazlasıyla, parti ona üye olabilirdi. Partinin
Troçki'nin müziğine göre dans etmemesi, onun sözünü
dinlememesi Troçki'yi çileden çıkartmaya yetiyordu. Bu durumlarda
gözü kararmış bir biçimde öfkeyle partiye ve temsilcilerine
saldırmaktan çekinmezdi. Bu saldırılardan önce Lenin nasibini
aldı, ikinci sırada Stalin geliyordu. Lenin sağ iken bütün
saldırılar ona olduğu için Stalin bir biçimde “rahat”tı.
Partinin
kararları Troçki'nin anlayışına ters düştüğünde yaptığı
tek iş, söz konusu kararların “gerici”olduğunu
açıklamak olurdu. Bundan dolayı, her zaman “haklı”,
“seçkin” önder olduğu
için çoğunluğun kararlarını reddetmek ve başına buyruk
hareket etmek sadece ve sadece onun hakkıydı!
Parti
üyeleri Troçki'nin düşüncelerine karşı olamazlardı, ama karşı
oldukları durumlarda -yani her zaman- ise en fazlasıyla iradesiz oy
hayvanları olduklarını göstermiş olurlardı.
3
Mart 1937'de Stalin MK Plenumu'nda kapanış konuşmasında 1927'de
parti içinde güç dengesinden bahseder.
Okuyalım:
“Aslında
Troçkistler partimiz içinde hiçbir zaman büyük bir güç
olmamışlardır. Parti içinde meydana gelen 1927'deki son
tartışmayı anımsayın. Bu, gerçek bir parti referandumuydu.
854.000 parti üyesinden 730.000'i oylamaya katılmıştı.
Bunlardan 724.000 parti üyesi Bolşevikler lehine, parti Merkez
Komitesi lehine ve Troçkistler aleyhine oy kullandılar. 2.600 parti
üyesi çekimser oy kullandı. 123.000 parti üyesi oylamaya
katılmadı, yolculukta ya da vardiyada oldukları için referanduma
katılamadılar. Troçkistler lehine verilen 4.000 oya, keza
Troçkistlere sempati duydukları varsayımıyla çekimser oy
kullananların tümünü ve -doğrusu öyle olmakla birlikte-
oylamaya katılmayanların yüzde yarımını değil de, yüzde
beşini, yani yaklaşık 6.000 parti üyesini de eklersek, bu durumda
Troçkizme şu veya bu şekilde sempati duyan yaklaşık 12.000 parti
üyesi sayısı ortaya çıkar. İşte Troçkist bayların bütün
gücü budur. Üstelik bunlardan birçoğunun düş kırıklığına
uğrayarak Troçkizme sırt çevirdiğini göz önüne aldığınızda,
Troçkist güçlerin ne kadar önemsiz olduğunu görürsünüz. Ama
buna rağmen bu Troçkist zararlıların partimizin içinde hala bazı
yedeklere sahip olmalarının neden bazı yoldaşlarımızın
partiden ihraç ve ihraç edilenlerin yeniden alınması
sorunlarında uyguladıkları yanlış politikalar, tek tek parti
üyelerinin ve yöneticilerinin kaderlerine karşı bazı
yoldaşlarımızın takındığı acımasız tavırların yarattığı
yapay hoşnutsuzluk ve öfkedir”
(68).
Troçki,
Bolşevik Parti'de yozlaşma sorununu da ele almıştır. Önemli
olan partide yozlaşmanın olup olmadığı değil, önemli olan
Troçki'nin böyle bir tespiti yapmış olmasıdır ve Troçki bu
tespitini muhalefetinin daha ilk dönemlerinde yapıyordu. Troçki'nin
yozlaşma tespitiyle hangi amacı güttüğünü Stalin Aralık
1926'da Komünist Enternasyonal'in genişletilmiş Yürütme
Komitesi'nde yaptığı kapanış konuşmasında açıklar.
Okuyalım:
“Sosyalizmin
muzaffer inşası imkanının reddedilmesi partimizin yozlaşması
perspektifine götürüyor. Yozlaşma perspektifi ise iktidarın
teslim edilmesine ve başka bir partinin kurulması sorununa
götürüyor...
Ya
da yozlaşmamak için iktidar bırakılır ve resmi partinin yanında
yeni bir parti kurulur. Aslında muhalefetimizin de amacı buydu ve
halen de bu amacı güdüyor”
(69).
Troçki,
Stalin'in tanımladığı yoldan gitmiştir: Parti içinde muhalefet
etmekten partiye karşı mücadeleye, “yozlaşmış”
partiye karşı mücadele aşamasına geçmiştir. Bu aşamada
duramayacağı için önüne görev olarak yeni bir partinin
kurulmasını koymuştur. Yani bu durumda Troçki proletarya
diktatörlüğü koşullarında proletaryanın partisinin yanı sıra
başka bir partinin kurulmasından bahsediyor. Troçki bu aşamada da
duramazdı ve yeni bir parti kurma niyetini yeni bir parti, hem de
enternasyonal bir parti kurarak -IV. Enternasyonal-
gerçekleştirmiştir. Aslında Troçki'nin yeni bir parti kurma
fikri hiç yeni değildir. Daha 1921'de SBKP(B) üyesiyken “Yeni
Aşama” yazısında “Bu
sekter bölünme gerçekleşirse, yakın gelecekte sadece sağda bir
iki buçukuncu enternasyonale değil, sol tarafta da sübjektivizmin,
histerinin, maceracılığın ve devrimci lakırdıların mükemmel
yapısıyla ortaya çıktığı 4 numaralı bir Enternasyonale sahip
olacağız”
diye yazabiliyordu.
Hakkını
yememek lazım. SSCB'nden kovulduktan sonra Troçki'nin ilk
işlerinden birisi uluslararası bir muhalefet örgütlemek için
hemen harekete geçmek olmuştu ve Troçki dediğini yaptı ve
gerçekten de 1938'de -yanlış hatırlamıyorsam ancak 22
arkadaşıyla birlikte- yukarıdaki sözlerine uygun
“enternasyonal”ini -“IV. Enternasyonal”- sıraladığı bütün
özellikleriyle -sübjektivizm, histeri, maceracılık ve devrimci
lakırdılar- kurdu. Ama kısa bir zaman içinde de kurucular
birbirine düştüler. Troçki'nin enternasyonali kurulurken
bölünmeye, parçalanmaya gebeydi.
Troçki
“Geçiş Programı”nda enternasyonalini oldukça farklı
anlatıyordu.
“IV.
Enternasyonal büyük olaylardan; proletaryanın tarihte uğradığı
en ağır yenilgilerden doğmuştur. Bu yenilgilerin nedeni eski
önderliğin yozlaşması ve ihanetidir. Sınıf mücadelesinin
kesintiye tahamülü yoktur. II. Enternasyonal'in peşinden III.
Enternasyonal de devrimci amacı açısından ölmüştür. Yaşasın
IV. Enternasyonal!” (70).
Tarih,
Troçki'nin bahsettiği “büyük olaylardan, proletaryanın
tarihte uğradığı en ağır yenilgilerden” bahsetmiyor.
Troçki, o “büyük olayları”, “proletaryanın tarihte
uğradığı en ağır yenilgileri” tanımlamıyor. Ne
söyleyebilir ki, uluslararası komünist ve işçi hareketi
Troçki'ye rağmen, onun dışında gelişiyor. Onun “büyük
olaylar” ve “en ağır yenilgiler” dediği kendi
yenilgisidir. Marksizm-Leninizm karşısında aldığı düşman
tavırdır; emperyalizme ve burjuvaziye karşı mücadeleyi bir
kenara iterek SSCB'ne, SBKP(B)'ye, sosyalizmin inşasına, proletarya
diktatörlüğüne karşı mücadelesidir. Troçki, ölenin, yok
olanın ve ihanet edenin bizzat kendisi olduğunu göremeyecek duruma
gelmişti.
“Ama
kuruluşunu ilan etmenin zamanı gelmiş midir” diye diretiyor
kuşkucular. Bizim bu soruya yanıtımız, IV. Enternasyonal'in “ilan
edilmeye” ihtiyacının olmadığıdır. O, yaşamakta ve
mücadele etmektedir. Zayıf mıdır? Evet, halen genç olması
nedeniyle safları kalabalık değildir. Şimdilik her şeyden önce
kadrolardan oluşmaktadır. Ama bu kadrolar geleceğin güvencesidir.
Yeryüzünde bu kadroların dışında adını gerçekten hak eden
tek bir devrimci akım yoktur. Enternasyonalizm halen sayıca zayıfsa
da öğretisi, programı, gelenekleri ve kadrolarının
karşılaştırılamaz kararlılığı bakımından güçlüdür.
Bunu bugün kavrayamayanlar şimdilik bir kenarda durabilir. Yarın
bu daha belirgin olacaktır” (71).
Troçki
hayal dünyasında yaşayan bir ihtiyar gibi konuşuyor. O dönem
gerçekten nesnel gerçeklikten kopmuştu. “Stalin bürokrasisi”nin
II. Dünya Savaşında yıkılacağına; SSCB'nde kendi iktidarının
veya “Bolşevik-Leninistler”in partisinin iktidarının
kurulacağına inanıyordu. Bu nedenle Enternasyonal'inin kuruluşunu
ilan etmesini gereksiz görüyordu; bu “Enternasyonal” ve
seksiyonlarının mücadele ettiğine inanıyordu. Öyle ki, daha
kuruluşu esnasında birbirine düşen o kadroları “geleceğin
güvencesi” görecek kadar yaşamdan kopuktu.
“IV.
Enternasyonal”, açık SSCB düşmanlığı, dünya proletaryasına
karşı açık düşmanlık ve faşizmin ve karşı devrimin suç
ortağı olarak mücadelesini sürdürdü ve kalıntıları da
günümüzde aynı özellikleriyle aynı mücadeleyi sürdürmekteler.
Bu
“Enternasyonal”in kuruluşunda Troçki'nin rolü oldukça
“mütevazı”dır! Bu rolünü şöyle anlatır:
“İki
Enternasyonal'in (II. ve III.
Enternasyonal- İ.O.) bir sorunun oluşmasına neden oldu;
bu sorunun çözümü için bu enternasyonal'lerin hiçbir önderi
hiç bir biçimde uygun değildi. Ciddi tecrübelere tam sahip olan
ben, kişisel yazgımın özel durumlarından dolayı bu sorunla
karşı karşıya kaldım. Şu anda benden başka bu görevi yerine
getirebilecek, yeni nesli devrimin yönteminin bilgisiyle II. ve III.
Enternasyonal'in önderlerini aşarak silahlandıracak kimse yoktur”
(72).
“Mesih”
Troçki, ne kadar mütevazı, ne kadar alçakgönüllü, ne kadar
anlayışlı değil mi? Troçki zaten oldum olası alçakgönüllüydü!
“Hayatım”da 1905 Devrim döneminde Rusya'ya dönüşünden
bahsederken şunları yazar: “Şubat 1905'te Rusya'ya geri
döndüm...Rus yoldaşlar arasında öğrenebileceğim hiç kimse
yoktu. Tersine, bizzat öğretmen rolünü üstlendim” (73).
Bu
kadar “mütevazı”, bu kadar “alçakgönüllü” birine
Troçkistlerden ve emperyalist burjuvaziden başka kim inanabilir?
SSCB proletaryası ona inanmadı. Dünya proletaryası da inanmadı...
*
Kaynaklar:
1)L.
Trotzki; Anmerkung in 'Das Jahr 1905', Januar 1922, “Die Permanente
Revolution”. Aktaran: W. B. Bland; “Revisionismus in Russland.
Trotzki gegen die Bolschewiki”, s. 106. Internet.
2)
L. Trotzki; 'Vorwärts zum Jahr 1905', Januar 1922. “Die Permanente
Revolution”. Aktaran: Aktaran: W. B. Bland; “Revisionismus in
Russland. Trotzki gegen die Bolschewiki”, s. 106. Internet.
3)L.
Trotzki; 'Brief an N. S. Olminski, Aralık 1921. Aktaran: Stalin; C.
8, s. 282/283, Türkçesi – “Partimizdeki Sosyal Demokrat Sapma
Üzerine SBKP(B) XV. Birlik Konferansı Raporu”.
4)
L.
Trotzki; “Die permanente Revolution”. “5.
Hat sich bei uns die „demokratische Diktatur”
verwirklicht? Und wann?” bölümü
–
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/permrev/ltperm06.htm.
5)
Stalin; C. 8, Türkçesi; s. 287, XV. Parti Konferansı kapanış
konuşması.
6)
L. Trotsky;
“Lenin”, ”The Revolution”
bölümünden,
7)
İ. Deutscher; “Trotzki - Der bewaffnete Prophet” -
“Silahlı Peygamber Troçki”, Türkçesi; C. I, s.
344/345 ve 349.
8)
Bkz.: Lenin; C. 26, s. 59-68, “Kriz Olgunlaştı” makalesi.
9)
L. Trotzki; “Geschichte der russischen Revolution”-“Rus
Devriminin Tarihi”,
Band 2: “Oktoberrevolution”. Anhang zu Band 2.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-anh01.htm.
10)
L. Trotzki; "Geschichte der
russischen Revolution"-“Rus
Devriminin Tarihi”,
Band 2: “Oktoberrevolution, Kapitel 18: Das militärische
Revolutionskomitee”.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-kap18.htm.
11)
Lenin; C. 26, s. 66.
12)
Lenin; C. 26, s. 1259.
13)
L. Trotzki; “Geschichte der
russischen Revolution”-“Rus
Devriminin Tarihi”,
Band 2: “Oktoberrevolution, Kapitel 18: Das militärische
Revolutionskomitee”.
-www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-kap18.htm.
14)
L. Trotzki; “Geschichte der russischen Revolution” -”Rus
Devriminin Tarihi”, Band 2: “Oktoberrevolution,
Kapitel 18: Das militärische Revolutionskomitee”,
http://www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-kap18.htm.
15)
L. Trotzki; “Geschichte der russischen Revolution” -”Rus
Devriminin Tarihi”,
Band 2: “Oktoberrevolution”. Anhang zu Band 2.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-anh01.htm.
16)
Stalin; C. 6, s. 312, Türkçesi.
17)
L. Trotzki; “Geschichte der
russischen Revolution” -“Rus
Devriminin Tarihi”,
Band 2: Oktoberrevolution. Anhang zu Band 2.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-anh01.htm.
18)
L. Trotzki; “Geschichte der russischen Revolution”
-
“Rus Devriminin Tarihi”,
Band 2: Oktoberrevolution. Anhang zu Band 2.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1930/grr/b2-anh01.htm.
19)
Lenin; C. 26, s. 66, “Kriz Olgunlaştı” makalesi.
20)
L. Troçki; “Die Lehren des
Oktobers” - “Ekim
Dersleri”.
Türkçesi; s. 24 – İnternet.
21)
L. Troçki; “Die Lehren des
Oktobers”
“Ekim Dersleri”.
Türkçesi; s. 22/23 – İnternet.
22)
Bu
anlatımı aşağıda alıntı olarak veriyoruz. Bkz.: Stalin; C. 6,
Türkçesi; s. 311/312.
23)
L. Trotsky;
“Lenin”,
“The Revolution” bölümünden,
24)
L. Trotsky;
“Lenin”, “The Revolution”
bölümünden,
www.marxists.org/archive/trotsky/1925/lenin/03.htm.
Türkçesi; s. 73.
25)
Lenin; C. 26, s. 65-67.
26)
Stalin; C. 6, s. 308-312.
27)
Stalin; C. 6, s. 293-294.
28)
L Troçki; “Mein
Leben”,
“Meinungsverschiedenheiten über Kriegsstrategie”
- “Savaş Stratejisi Üzerine Görüş Ayrılıkları”
bölümünden,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/37-meinung.htm.
Türkçesi;
s. 475.
29)
Stalin; C. 6, s. 300-301- dipnot.
30)
L.
Troçki; “Mein
Leben”,
“Meinungsverschiedenheiten über Kriegsstrategie”
bölümünden,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/37-meinung.htm.
Türkçesi;
s. 476.
31)
L.
Trotsky;
“Lenin”, “Brest-Litovsk” bölümünden,
32)
L.
Troçki; “Mein Leben”, “Der
Frieden”
- “Barış”
bölümünden,
33)Troçki;
agy.
34)L.
Troçki; “Mein
Leben”, “Der Frieden”
- “Barış”
bölümünden,
35)
L. Troçki; “Lenin”, s. 190,
Türkçesi.
36)
Lenin; C. 27, s. 83-84.
37)
Lenin; C. 27, s. 100-102.
38)
Lenin; C. 27, s. 107-108.
39)
L. Troçki; “Lenin”, s. 180,
Türkçesi.
40)
L. Troçki; “Mein
Leben”, “Der Übergang zur
Neuen ökonomischen Politik und meine Beziehungen zu Lenin”
- “Yeni Ekonomi Politiğe Geçiş ve Lenin'le ilişkilerim”
bölümünden, www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/38-noep.htm.
Türkçesi;
s. 486.
41)
L. Troçki;
“Mein
Leben”,
“Der Übergang zur Neuen ökonomischen Politik und meine
Beziehungen zu Lenin”
- “Yeni Ekonomi Politiğe Geçiş ve Lenin'le ilişkilerim”
bölümünden,
42)
L.
Troçki; “Mein Leben”, “Der Übergang zur Neuen ökonomischen
Politik und meine Beziehungen zu Lenin” - “Yeni Ekonomi Politiğe
Geçiş ve Lenin'le ilişkilerim”
bölümünden,
43)
L.
Troçki; “Mein Leben”; “Lenins
Krankheit”
- “Lenin'in Hastalığı”
bölümünden,www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/39-lenkrank.htm.
Türkçesi; s. 514.
44)
L. Troçki; “Mein
Leben”, “Lenins
Krankheit”
- “Lenin'in Hastalığı”
bölümünden,www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/39-lenkrank.htm.
Türkçesi; s. 408.
45)Lenin;
C. 20, s. 452-453, “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı
Üzerine”.
46)
L. Troçki;
“Mein
Leben”,
“Die Verschwörung der Epigonen”
- “Epigonların Komplosu”
47)
L.
Troçki; “Mein Leben”, “Der Tod Lenins und die
Machtverschiebung” - “Lenin'in Ölümü ve İktidarın El
Değiştirmesi” bölümünden,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/41-todlenins.htm.
Türkçesi; s. 536-537.
48)“Geschichte
der KPdSU(B), Kurzer Lehrgang”, s. 343.
49)
Salin; C. 7, s. 329-330.
50)Thermidor,
Fransız devrim takvimidir. 9 Thermidor'da Fransız devriminde
Jokobin diktatörlüğü devrilmiştir. Troçki, Fransız devrim
sürecinde yaşanan bu gelişmeyi SSCB'nde Stalin'in genel sekreter
seçilmesiyle, kendi önderliğinde “sol muhalefet”in
etkisizleştirilmesiyle karşılaştırır. Yani SSCB'de bir karşı
devrimci süreç başlamıştır. Bu da Fransız devrim sürecinde
Jakobin diktatörlüğünün devrilmesi gibi SSCB'nde de Troçki'ye
göre “iktidarın
devrimci öncünün elinden bürokrasinin ve işçi sınıfının üst
kesiminin tutucu unsurlarının eline geçmesidir”.
Bu “değişim” Troçki'ye göre 1924'te gerçekleşmiştir. Bu
anlamda SSCB'de 1924'de “sol
muhalefetin bozguna uğratılması Sovyet Thermidor'unun
(karşı devrimin- İ.O.) başlangıcıdır”.
51)
L.
Troçki; “Mein
Leben”,
“Der Tod Lenins und die Machtverschiebung”
-
“Lenin'in Ölümü ve İktidarın El Değiştirmesi”
bölümünden,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/41-todlenins.htm.
Türkçesi; s. 540.
52)
L. Troçki;
“Mein
Leben”,
“Lenins
Krankheit”
-
“Lenin'in Hastalığı”
bölümünden,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/39-lenkrank.htm.
Türkçesi; s. 502/503.
53)”Geschichte
der KPdSU(B) Kurzer Lehrgang”, s. 362.
54)”Geschichte
der KPdSU(B) Kurzer Lehrgang”, s. 380.
55)Stalin;
C. 10, s. 135-138, “Rus Muhalefetinin Politik Fizyonomisi”.
56)
Michael
Sayers, Albert E. Kahn; “Die große Verschwörung, Darstellung des
antikommunistischen Kampfes 1919-1945”, Türkçesi; s. 192.
57)Leo
Trotzki; “Mein Leben”, Lenins Krankheit,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/39-lenkrank.htm.
58)Lenin;
C. 36, s. 579, “Parti Kongresine Mektup”.
59)Lenin;
Agy., C. 36, s. 580, “22 Aralık 1922 tarihli Mektuba Ek”.
60)
Lenin;
Agy., C. 36, s. 579.
61)Michael
Sayers, Albert E. Kahn; “Die große Verschwörung” Drittes Buch
- Die fünfte Kolonne in Rußland, XV. DER WEG ZUM VERRAT, Der
Kampf um die Macht),
(Ayrıca
kaynak belirtilmediyse İhanetin yolu kronolojisi (I) için bkz.:
Michael Sayers, Albert E. Kahn; Agk.).
62)L.
Troçki; “Mein Leben”, “Die letzte Periode des Kampfes
innerhalb der Partei“ ara başlığı altında,
63)
L. Troçki;
“Mein Leben”, “Die letzte Periode des Kampfes innerhalb der
Partei”
64)
L. Troçki; “Mein Leben”, Die
letzte Periode des Kampfes innerhalb der Partei”
bölümünden.www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/42-kampf.htm.
65)
Leo
Trotzki; “Mein Leben”, “die Vertreibung”.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/44-vertreib.htm.
66)
Leo
Trotzki; Mein Leben, die Vertreibung.
67)
Leo Trotzki;
Mein Leben, die Vertreibung.
68)
Stalin; C. 14, s. 157-158.
69)
Stalin; C. 9, s. 124-125.
70)
Leo Trotzki; “Der Todeskampf des
Kapitalismus und die Aufgaben der IV. Internationale - (Das
Übergangsprogramm)”, s. 29. Türkçesi; s. 47.
71)
Leo Trotzki; “Der Todeskampf des
Kapitalismus und die Aufgaben der IV. Internationale - (Das
Übergangsprogramm)“ - “Geçiş Programı”, s. 29. Türkçesi;
s. 47/48.
72)
M. Kellner; “Trotzkismus”, Trotzki, Tagebuch im Exil, s. 33.
73)
L. Troçki; “Mein Leben”,
“1905” ara başlığı altında,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/14-1905.htm
*
“DÜŞTÜYSEK
KALKARIZ, DAHA ÖLMEDİK YA!”
TROÇKİ
“24
AYAR” ANTİ-KOMÜNİSTİN HİKAYESİ
6. Makale
TEK
ÜLKEDE SOSYALİZM SORUNU
SOVYET
SOSYALİST CUMHURİYETLERİ BİRLİĞİ’NDE
SOSYALİZMİN
İNŞASI İÇİN MÜCADELEDE TROÇKİ’NİN ROLÜ
LENİN,
STALİN, TROÇKİ VE TEK ÜLKEDE DEVRİM TEORİSİ
“Devrimin
üst önderi”
Troçki!
Lenin
ve tek ülkede sosyalizmin inşası
Troçki
ve tek ülkede sosyalizmin inşasının “24 ayar” imkansızlığı
7. Makale
NE
YAPILMALIYDI?
GERİYE
DÖNÜŞ MÜ – SOSYALİZMİN İNŞASI MI?
STALİN’E
KARŞI TROÇKİ
8.
Makale
TARİHİ
KARARLAR – TEORİDEN PRATİĞE SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI
TROÇKİ’NİN
MARKSİZM-LENİNİZME KARŞI MÜCADELESİ
9.
Makale
İŞÇİ
SINIFI VE KÖYLÜLÜK ARASINDAKİ ÇELİŞKİLERİN ÇÖZÜM SÜRECİ
ELDE
EDİLEN SONUÇLAR VE TROÇKİ
10. Makale
SOSYALİZMİN
İNŞASINDA BAŞARILAR VE TROÇKİ