6. Makale
SOVYET
SOSYALİST CUMHURİYETLERİ BİRLİĞİ’NDE
SOSYALİZMİN
İNŞASI İÇİN
MÜCADELEDE
TROÇKİ’NİN ROLÜ
LENİN,
STALİN, TROÇKİ VE TEK ÜLKEDE DEVRİM TEORİSİ
“Devrimin
üst önderi” Troçki!
SSCB'nde
sosyalizmin inşası mücadelesine biraz yakından bakalım.
Troçki'nin sürekli devrim anlayışı veya tek ülkede sosyalizmin
inşası için mücadele Troçki'nin SBKP(B) ile nihai kopuşunu
beraberinde getirmiştir. Bu kopuş için tabii ki birçok neden
sıralanabilir. Her halükarda hangi nedenden bahsedilirse
bahsedilsin, çatışmalı gelişme 1903'den itibaren teorik,
örgütsel, siyasi görüş farklılıkları olarak giderek
süreklileşmiş ve derinleşmiştir. Ama belirtiğimiz gibi esas
tartışma konusu Troçki'nin sürekli devrim teorisi olmuştur.
Troçki'nin
teorik ve politik ilkeleri, örgütlenme anlayışı Lenin'in
görüşleriyle uzlaşmaz bir çelişki içindeydi. Troçki'nin
ısrarla savunduğu yanlış anlayışlarını geliştirmeye
çalışması ve partiye dayatması kopuşu kaçınılmaz kılmıştır.
Ekim Devrimi ve sonrasında, iç savaşla eski rejim tamamen
yıkıldıktan sonra sıra tek ülkede sosyalizmin zaferi için
devrimin kesintisiz sürdürülmesi teorisinin -bu Leninist teorinin-
soyut bir anlayış olmaktan çıkartılarak pratikte uygulanmasına
gelmişti. Bu teorinin uygulanması partinin ve ülkenin önünde
duran güncel görev olmuştu: Ya ele geçirilen siyasi iktidar
kullanılarak kapitalizme özgü sınıflı toplumun bütün
özellikleriyle ortadan kaldırılması mücadelesi sürdürülerek
sosyalist toplum inşa edilecekti ya da bu görevler dünya
devriminin zaferine kadar geri plana itilecekti. Bu iki yoldan başka
ilerlenecek yol yoktu. Ya SSCB yakın zamanda gerçekleşecek bir
dünya devrimi beklentisi içinde başka ülkelerde sosyalist
devrimlerin zaferine kadar bekleyecekti ya da tek ülkede sosyalizmi
inşa ederek başka ülkelerde sosyalist devrimler için uygun
koşulları oluşturarak sosyalizmin nihai zaferinin gerçekleşmesine
katkıda bulunacaktı.
Tek
ülkede devrim ve sosyalizmin inşası ve Troçki'nin sürekli devrim
teorisi üzerine tartışmaları iki döneme ayırmak gerekir.
Birinci dönem bu sorunun teorik tartışıldığı Ekim Devrim
öncesini kapsar. Nihayetinde söz konusu olan, devrim öncesinde,
devrim sonrasında atılacak adımların, bu anlamda sosyalizmin
inşasının teorik tartışılmasıydı ve sorun da o çerçevede
kaldı. Ama Ekim Devriminden sonra, hele hele iç savaştan muzaffer
çıkıldıktan sonra ve başka ülkelerde de sosyalist devrimlerin
gerçekleşmemesi koşullarında SSCB'nin geleceği, ülkede yeni
sistemin, sosyalizmin inşasına doğrudan bağlıydı. Ya diğer
ülkelerde ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen devrimleri
beklemeksizin sosyalizmin tek ülkede inşasına girişilir ya da bir
biçimde kaçınılmaz olarak eski düzene dönülürdü. Yani tek
ülkede sosyalizmi inşa etmek teorik tartışma olmaktan çıkmış,
doğrudan, uygulanmalı mı uygulanmamalı mı tartışmasına
dönüşmüştü. Bu nedenden dolayı ikinci dönemde sosyalizmin
inşası üzerine tartışmalar, ilk dönemdekine nazaran oldukça
şiddetli yürütülmüştü. SBKP(B), SSCB'nin geleceğinin bu
tartışmalarla yakın bağını görmekteydi. Bu durumdan
çıkartılması gereken sonuç, mantıksal olarak sosyalizmin inşası
önünde duran, bir biçimde bu inşayı zora sokan, parti ve ülkenin
birliği ve geleceği ile oynayan muhalefet güçlerine karşı
mücadeleyi daha sıkı tutmak ve gerekli kaçınılmaz tedbirleri
almaktı. Öyle de olmuştur.
SSCB'nin
ve bunun ötesinde dünya çapında sosyalizmin geleceğini bir
kişinin diktatörlüğü değil, SBKP(B)'nin ezici çoğunluğunun
demokratik ortamda kapsamlı tartışması sonucunda alınan kararlar
belirlemiştir. Parti içi tartışmanın patlak vermesinin nedeni,
Troçki'nin eski düşüncelerini yeniden gündeme getirmesidir.
Troçki, Ekim Devriminden sonra devrimin devam ettirilmesi, sürekli
kılınması için sosyalizmin inşasının güncel olduğu bir
dönemde eski düşüncelerini, tek ülkede sosyalizmin inşa
edilemeyeceğini daha enerjik bir biçimde savunmaya başlamıştır.
Ne de olsa Lenin'in halefi olamayacağını artık biliyordu. Bunun
ötesinde parti ve ülkenin, bırakalım tek önderi olmayı,
önderlerinden birisi dahi olamayacağını da artık anlamıştı.
Tartışmasız tek önder olmak için geriye tek yol kalıyordu;
partiye karşı, Stalin'e karşı mücadele, ayrı parti
örgütlenmesi. Troçki'nin hal ve hareketi bu amacına hizmet
ediyordu.
Sosyalizmin
inşası bağlamında tartışmalar 1924-1925 döneminde doruk
noktasına ulaştı. XIV. Parti Kongresinde (1925 sonu) alınan
karar, tartışmaların bir biçimde sonlandığını göstermektedir.
Kararda“Sosyalist inşanın zaferi için mücadele partinin
güncel görevidir. Bu görevin yerine getirilmesi için kaçınılmaz
koşullardan birisi, ülkemizde sosyalizmin inşasına güvensizlik
ile mücadeledir”
deniyordu. Bu, doğrudan
Troçkizme karşı alınmış bir karardı.
Peki
bu karar alınmadan önce, kararı alma aşamasında muhalif görüşte
olanların demokratik haklarını kullanmaları engellenmiş miydi?
Engellenmemişti. Tam tersine, muhalif görüşte olanlar bütün
demokratik haklarını sonuna kadar engelsiz kullanmışlardı: XIV.
Parti Kongresinde karar aşamasına gelinmeden önce tartışmanın
tarafları görüşlerini bütün yönleriyle dile getirmişler, konu
yeteri kadar en geniş zeminde tartışılmıştı. Öyle ki,
muhalefet kongreye, dolayısıyla delegelere kendi düşüncelerini
yazılı olarak kapsamlı bir biçimde sunmuştu. Sosyalist demokrasi
açısından yapılması gereken yapılmıştı. Kongrenin karar
almaktan öte yapacağı bir şey yoktu. Karar alındı; ezici
çoğunluk muhalefetin düşüncelerini, dolayısıyla Troçki'nin
düşüncelerini reddetti. Artık sıra kararın uygulanmasına
gelmişti. Ama Troçki, Troçki olduğunu bir daha göstermiş ve
kongre kararlarına uymamıştır. Kongreden sonra da tek ülkede,
dolayısıyla SSCB'nde sosyalizmin inşasının imkansızlığını
savunmaya devam etmiştir. Partinin bütünlüğünü parçalamaya
çalışmış, neye güveniyordu, bilmiyorum ama sonuç itibariyle
partiyi kopuşmaya zorlamıştır.
1925
yılını veya XIV. Parti Kongresi ve sonrasını göz önünde
tutarken şöyle düşünmek gerekir: Partinin ezici çoğunluğu,
tek ülkede sosyalizmin inşası gibi devasa bir görevin üstesinden
gelme; bu inşaya başlama kararı alıyor. Partinin ve ülkenin
beklentisi, azınlığın çoğunluğun kararına uyması ve
sosyalizmin inşasına katılmasıdır. Diğer taraftan mademki karar
alındı, proletarya diktatörlüğünün görevi bu kararın
uygulanması önündeki bütün engellere karşı mücadele etmektir,
gereken tedbirleri almaktır. Kapitalist gelişmesi geri bir ülkede,
kapitalist sistemin kuşatması altında bu devasa görevin
üstesinden gelebilmek için bütün güçlerin harekete geçirilmesi
ve hangi nedenden dolayı olursa olsun her türlü engelin yıkılması
gerekir. O dönemdeki mücadelenin sertliğinde belirttiğimiz bu
koşullar belirleyici olmuştur.
Sonuç
itibariyle, SBKP(B)'ye karşı mücadelesinde Troçki hezimete
uğramıştır. Partinin ezici çoğunluğu Troçki'nin görüşlerini
reddetmiştir. SSCB'nde sosyalizmin başarıyla inşası XIV. Parti
Kongresi kararlarının, bu arada Troçkizme karşı mücadelenin ne
denli doğru olduğunu göstermiştir.
SBKP(B),
tek ülkede sosyalizmin inşasıyla bir “ulusal sosyalizm”
mi amaçlamıştı? “Kendi kendine yeterli bir sosyalizm”den
mi yanaydı? Bu sorulara ileride cevap vereceğiz. Ama burada şunu
belirtmeliyiz: Diğer ülkelerde beklenen devrimler gerçekleşmediği
için SSCB tek ülkede sosyalizmi inşa etmekle karşı karşıya
kalması bir zorunluluktu, koşulların dayatmasıydı. Var olmak,
yok olmak meselesiydi.
Şimdi
tek ülkede sosyalizmin inşası konusunda Leninist teori ve tek
ülkede sosyalizmin inşasının imkansızlığı konusunda Troçkist
teorinin ne olup ne olmadığına bakalım.
Lenin
ve tek ülkede sosyalizmin inşası:
Troçki
yalan söyleyen, hem de insanın gözünün içine baka baka,
gerçekleri bilenlerle alay ederek yalan söyleyen birisiydi.
Lenin'in ve dolayısıyla Bolşevik Parti'nin temel görüşlerini en
doğru biçimde savunanın kendisi olduğunu; Bolşevik Parti'de
çıkan tartışmalarda sadece kendisinin gerçek Leninist konumda
olduğunu söyleyen Troçki'den başkası değildir. Yukarıda bizzat
kendi anlatımıyla bunların örneklerini verdik. Bütün bu
düzenbazlıklar yetmiyormuş gibi, tek ülkede sosyalizm teorisinin
ilkin Stalin tarafından Lenin'in ölümünden sonra ortaya
atıldığını, yani Lenin'in bu teori ile bir ilişkisinin
olmadığını iddia etmiştir.
Örneğin
“İhanete Uğrayan Devrim”inde şöyle der: “Avrupa
proletaryasının aldığı ağır yenilgiler ve Sovyet ekonomisinin
henüz oldukça mütevazı olan başarıları, Stalin'in, 1924
ilkbaharından itibaren Sovyet bürokrasisinin tarihsel görevinin
tek ülkede sosyalizmi inşa etmek olduğu fikrine sürükledi. Bu
sorun etrafında, yüzeysel bir zekaya sahip birçok kişiye akademik
veya skolastik gibi görünen bir tartışma açılmış oldu. Oysa
bu sorun gerçekte, III. Enternasyonal'in yozlaşmasının
başlangıcını IV. Enternasyonal'in doğumunu hazırlıyordu”
(1).
1940'da
yayımlanan “IV. Enternasyonal'in Emperyalist Savaş ve Proleter
Dünya Devrimi Üzerine Manifestosu”nda da benzer görüşleri
savunur:
“İnkarcı
ve gerici Stalinizmin o kurgusunu; tek ülkede sosyalizm teorisini
kesinkes reddediyoruz. Sadece dünya devrimi SSCB'ni sosyalizm için
kurtarabilir”(2).
Bütün
bunlar yetmiyormuş gibi Troçki, tek ülkede sosyalizm
tartışmalarında Leninist anlayışı sadece ve sadece kendisinin
savunduğunu söyleyebilecek derecede nesnel yaşamdan kopmuştur.
“Ekim
Devrimi” kitabında konuya
ilişkin şunları yazar:
“1904/1905
yıllarında Rus Marksistlerinden hiçbirinin esasen bir ülkede,
özel olarak da Rusya’da sosyalist toplumun inşasının mümkün
olacağı düşüncesini savunmadığını veya ortaya koymadığını
bir daha hatırlatalım. Bu tasarım ilk defa yaklaşık 20 sene
sonra, 1924 sonbaharında basında savunuldu”.
Türkçeleştirelim:
1-Troçki'nin
iddiasına göre Rusya işçi hareketinde, Rus devrimcileri arasında
eski dönemde, diyelim ki Ekim Devriminden önce, tek ülkede
sosyalizmin inşasının mümkün olup olmayacağı asla ve asla
tartışılmamıştır, tartışılması bir yana bu konu üzerine
konuşulmamıştır bile.
2-Ekim
Devriminden önce olduğu gibi sonrasında da, 1924'ün sonbaharına
kadar olan dönemde de yeni oluşmakta olan SSCB'nde böyle bir sorun
yoktu.
Troçki
bu görüşüne başka yazılarında da yer verir. Peki Troçki'nin
amacı ne ki, bu gerçek dışı iddiaları sık sık tekrarlar?
Amacı oldukça açık: Lenin'in bu teoriyle -tek ülkede sosyalizmin
inşası teorisiyle- bir ilgisi yoktur; Lenin, “en
yakın mücadele arkadaşım”,
“kadim” dostum, böylesi saçma bir teoriyle hiç
ilgilenmemiştir! Troçki'nin vermek istediği mesaj budur.
Peki,
gerçek böyle mi? Troçki, bir defaya mahsus da olsa doğru mu
söylüyor? Hayır, doğru söylemiyor, kendi hayal dünyasının
ürünlerinden bahsediyor, o ürünleri pazarlıyor. Rusya işçi
hareketi içinde, RSDİP içinde bu görüşü ilk kez formüle eden
ve savunan Lenin'dir. Ve Lenin'in bu görüşüne karşı mücadele
eden de Troçki'den başkası değildir. 23 Ağustos 1915'te Lenin,
“Sosyal Demokrat”
gazetesinde -o dönem Bolşeviklerin İsviçre'de yayımlanan merkez
yayın organı- “Birleşik Avrupa Devletleri Şiarı Üzerine”
makalesini yayınlar. Bu makale Troçki'nin bu konudaki görüşlerine
karşı yazılmıştır. O yazıda Lenin, diğer şeylerin yanı sıra
şunları söyler:
“Ayrı
bir slogan olarak bir Dünya Birleşik Devletleri sloganı pek doğru
sayılmaz, birincisi, sosyalizmle iç içe geçtiğinden ötürü;
ikincisi de, tek bir ülkede sosyalizmin zaferinin olanaksız olduğu
anlamında yanlış yorumlara yol açabileceği ve aynı zamanda da,
böyle bir ülkenin öteki ülkelerle ilişkileri açısından da
yanlış anlamalara neden olabileceğinden ötürü doğru sayılamaz.
Eşitsiz ekonomik ve siyasal gelişme, kapitalizmin mutlak yasasıdır. Böylece, sosyalizmin zaferi, önce birkaç ya da hatta yalnızca bir tek kapitalist ülkede olanaklıdır”(3).
Lenin,
kapitalizmin mutlak yasasından -“Eşitsiz
ekonomik ve siyasal gelişme kapitalizmin mutlak yasasıdır”-
hareketle tek tek ülkelerde sosyalizmin zaferinin mümkün olacağı
sonucuna varıyor. Devrim yapan ülkede proletaryanın görevi
devrimi devam ettirmek, sürekli kılmak olduğuna göre yapılması
gereken de temel üretim araçlarını özel mülkiyetten toplumsal
mülkiyete dönüştürerek sosyalist üretime geçmektir. Lenin bunu
1915'te söylüyor. Lenin'e göre tek ülkede de olsa siyasi iktidarı
ele geçiren proletaryanın sosyalist üretimi örgütlemesinin en
doğal bir gelişme olduğunu anlatmaya çalışıyor. İktidarı ele
geçiren ve sosyalist üretimi örgütleyen proletaryanın ancak
böyle yapmakla dünya devrimine, diğer ülkelerde devrime
katkısının olabileceğini söylüyor Lenin.
Lenin'in
yukarıdaki anlayışından hareketle Stalin 1925'te RKP(B)'nin XIV.
Konferansı Çalışmalarının Sonuçları Üzerine” konuşmasının
“Sovyetler Birliği'nde Sosyalizmin Geleceği” bölümünde şu
sonuca varıyor:
“...Etrafı
kapitalistlerle çevrili proletarya diktatörlüğü ülkesi,
görüldüğü gibi, sadece proletarya ile köylülük arasındaki iç
karşıtlıkları kendi gücüne dayanarak ortadan kaldıracak
durumda olmakla kalmayıp,
bilakis sosyalizmi de kurabilir ve kurmak zorundadır, kendi
ülkesinde sosyalist bir ekonomi örgütleyebilir ve örgütlemek
zorundadır ve ... silahlı bir güç kurabilir ve kurmak zorundadır”
(4).
Stalin
tek ülkede sosyalizmin zaferini Leninizmin temel tezi olarak
görmektedir (Stalin; agy). Ama bu denli açıklığa rağmen Troçki,
Rusya'da Ekim Devrimi öncesinde, onu da bırakalım, 1924'ün
sonbaharı öncesinde bu konu üzerine hiç kimsenin tartışmadığını
iddia edebilecek kadar ruhsal pejmürdeleşebiliyor. Troçki,
gerçekten ruhsal pejmürdeleşebiliyor, çünkü 1915'te aynı konu
bağlamında Lenin'e karşı polemik yapan Troçki'den başkası
değildi.
Lenin'in
tek ülkede sosyalizmin zaferi tezine karşı Troçki şunları
yazıyordu:
“Birleşik
devletler sloganına karşı yegane bir parça somut düşünce
İsviçre “Sosyal Demokrat”ında
aşağıdaki cümleyle formüle edilmiştir: 'Ekonomik ve siyasi
gelişmenin eşitsizliği kapitalizmin mutlak yasasıdır'. Buradan
'Sosyal Demokrat' tek bir ülkede sosyalizmin mümkün olacağı ve
bu nedenden dolayı da her bir tekil ülkede proletarya
diktatörlüğünü Avrupa Birleşik Devletlerinin kurulmasına
bağımlı kılmanın zorunlu olmadığı sonucunu çıkartmaktadır.
Çeşitli ülkelerin kapitalist gelişmesinin eşitsiz olduğu
tartışma götürmez. Ama bu eşitsizliğin bizzat kendisi oldukça
eşitsiz. İngiltere'nin, Avusturya'nın, Almanya'nın veya
Fransa'nın kapitalist seviyesi aynı değildir. Ama Afrika ve Asya
ile karşılaştırıldığında bu ülkelerin hepsi, kapitalist
'Avrupa'nın sosyal devrim için olgunlaşmış ülkelerini temsil
ederler. Bir ülkenin kendi mücadelesi içinde başkalarını
'beklemek' zorunda olmadığı temel bir düşüncedir; bu düşünceyi
tekrarlamak, paralel enternasyonal eylem düşüncesi yerine
beklemeci uluslararası faaliyetsizlik düşüncesinin geçirilmemesi
için yararlı ve zorunludur. İnisiyatifimizin diğer ülkelerdeki
mücadeleye itilim vereceği üzerine tam inançla başkalarını
beklemeden başlamak ve mücadeleyi ulusal zeminde devam ettirmek,
ama bu gerçekleşmezse -ki hem tarihsel tecrübe hem de teorik
mülahazalar bunu kanıtlıyorlar- örneğin devrimci Rusya'nın
muhafazakar bir Avrupa karşısında dayanabileceği veya sosyalist
bir Almanya'nın kapitalist dünyadan tecrit bir biçimde var
olabileceği umutsuz inanmak olur”
(5).
Demek
ki, bu teori daha 1915'te tartışılmış. Tartışanlardan birisi
Lenin, diğeri de Troçki. Ruhsal yorgunluk içinde olan Troçki,
bütün bunları, bu arada kendi yaptığını da unutuyor ve bu
teorinin, Lenin'in ölümünden sonra Stalin tarafında uydurularak
gündemleştirildiğini savunabiliyordu. Bu konuda şöyle diyordu:
“Bireysel
köylü işletmeleri konusunda kararsızlık, büyük planlara karşı
güvensizlik, asgari seviyede bir büyümenin savunulması,
uluslararası sorunların küçümsenmesi, işte bütün bunlar,
Stalin tarafından ilk kez 1924 sonbaharında Almanya'da
proletaryanın yenilgisinden sonra ileri sürülen “tek ülkede
sosyalizm” teorisinin esas özgünü oluşturuyor. Sanayileşmede
acele etmemek, mujik'le (köylü-
İ. O.) kavgaya girişmemek, dünya devrimine bel
bağlamamak ve hepsinin ötesinde parti bürokrasisi iktidarını
eleştiriden korumak!” (6).
Sovyet
insanının -bu yetmez-, bütün insanlığın gözünün içine baka
baka yalan söylemek nasıl olur diyorsanız, bunun “klasiği”
Troçki'dir. Sadece yukarıdaki iddiaları onu böyle tanımlamaya
yeter de artar bile.
Ayrıca
yukarıda Lenin ve Troçki'nin bu teoriye ilişkin görüşleri, her
ikisinin de ne denli farklı noktalardan soruna yaklaştıklarını,
bir düşünce ortaklığının olmadığını da göstermektedir.
Diğer
taraftan Lenin'in, Troçki'nin savlarını çürüten daha birçok
açıklaması vardır. Ama bu işi, kendi kendini çürütme işini
bizzat Troçki'ye bırakalım. “Lenin Üzerine”
çalışmasında 1918'de Lenin'in bu konuyla, kurulmakta olan
SSCB'nde sosyalizmin inşa sorunlarıyla nedenli yoğun ilgilendiğini
bizzat Troçki anlatır:
“Lenin'in
Ocak 1918 başında yazılan barış üzerine tezlerinde şöyle
deniyor: 'Rusya'da sosyalizmin zaferi için en aşağı birkaç aylık
bir ara dönem' gereklidir. Şimdi bu sözler oldukça anlaşılmaz
görünüyor: Bu bir yazı hatası değil mi? Burada birkaç yıl
veya on yıllar kastedilmiyor mu? Ama hayır, bu bir yazı hatası
değil. Lenin'in aynı türden başka bir dizi sözünü bulmak
mümkündür. İlyiç'in ilk dönemde, Smolni'de Halk Komiserleri
Konseyi oturumunda bir sene içinde bizde sosyalizm hakim olacaktır
ve biz en güçlü devlet olacağız diye sürekli tekrarladığını
çok iyi hatırlıyorum. Sol sosyal devrimciler ve sadece onlar
değil, şaşkın şaşkın ve canı sıkkın olarak başlarını
kaldırıyorlar, birbirlerine bakıyorlardı, ama susuyorlardı. Bu,
ezberletmenin bir sistemiydi. Lenin herkese artık bütün sorunlar
sosyalist inşa çerçevesinde 'nihai amaç' perspektifiyle değil,
aksine bugünün ve yarının perspektifiyle ele alınmalıdır'ı
kavratmak istiyordu. Bu sert yeniden düzenleme için kendine özgü
olan yönteme, aşırı vurgulamaya sarıldı: Dün sosyalizmin
'nihai amaç' olduğunu söylüyorduk, ama bugün sosyalist
hakimiyetin birkaç aydan daha az bir süre içinde teminat altına
alınacağı şeklinde düşünmeliyiz. Yani bu, sadece pedagojik bir
yöntem miydi? Hayır, sadece o değil. Pedagojik enerjiye biraz
ekleme yapmak gerekir: Lenin'in güçlü idealizmi, iki dönemin sarp
dönüm noktasında aşamaları kısaltan ve randevuları birbirine
yaklaştıran sıkı irade gücü. Söylediğine inanırdı. Ve
sosyalizmin gerçekleşmesi için bu fantastik yarım yıl, Leninist
ruhun işlevi olduğu gibi aynı zamanda günümüzün her görevine
gerçekçi yaklaşımını da temsil eder. Fedakarlık ve acıda her
türlü faturanın ödenebileceği insan gelişmesinin devasa
olanaklarına olan derin ve boyun eğmez inanç, Lenin'in zihinsel
yapısında sürekli temel sıçrama tahtasını oluşturmuştu”
(7).
Troçki
böyle yazmasaydı Troçki olamazdı. Bizzat kendisi sosyalist
inşanın ne zaman ele alındığını yazıyor. Sorun Lenin
tarafından Ekim Devriminin hemen sonrasında 1918'in ilkbaharında
partinin gündemine getiriliyor.
14
Mayıs 1918'de Lenin, Moskova Sovyeti ve Bütün Rusya Merkez
Yürütme Komitesi'nin ortak oturumunda “Dış Politika Üzerine
Rapor”unda diğer şeylerin
yanı sıra şunları söyler:
“Kendini
akıllı sanan ve hatta kendini sosyalist diye tanımlayan kılı
kırk yaran insanların olduğunu biliyorum; bunlar, bütün
ülkelerde devrim patlak vermediği sürece iktidar ele
geçirilmemeliydi iddiasında bulunuyorlar. Böylesi konuşmalarla
devrimden koptuklarının ve burjuvazinin tarafına geçtiklerinin
farkında değiller. Emekçi kitlelerin devrimi uluslararası ölçekte
sonuçlandırmasını beklemek, herkes beklenti içinde donup
kalmalıdır anlamına gelir. Bu saçmalıktır”
(8).
Kendini
akıllı sananların başında Troçki geliyordu. Lenin'in buradaki
eleştirisi doğrudan, SSCB'nde sosyalizm ancak ve ancak dünya
devriminden sonra mümkün olabilir diyerek tek ülkede sosyalizmin
inşa edilemeyeceğini savunan Troçki'yi hedef almaktadır.
1919'da
Lenin, “Proletarya Diktatörlüğü Döneminde Ekonomi ve Politika”
yazısında da şöyle der:
“Bu
yüzden, tüm ülkelerin burjuvazisinin yalanlarına ve iftiralarına
ve onların açık ve gizli uşaklarına (İkinci Enternasyonal
"sosyalistleri") karşın, bir şey tartışma götürmez -
proletarya diktatörlüğünün temel ekonomik problemi söz konusu
olduğu ölçüde, ülkemizde komünizmin kapitalizme karşı zaferi
güvence altına alınmıştır. Dünyanın her yerinde burjuvazi
Bolşevizme karşı öfkesinden ateş püskürmekte ve Bolşeviklere
karşı askeri seferler, tertipler vb. örgütlemektedir, çünkü
toplumsal ekonomiyi yeniden kurmaktaki başarımızın, askeri güçle
ezilmememiz kaydıyla, kaçınılmaz olduğunu çok iyi anlamaktadır.
Ve bizi bu yoldan ezme girişimleri de başarıya ulaşmamaktadır”
(9).
Bu
makalesindeki anlayışıyla da Lenin, Troçki'nin iddiasını boşa
çıkartıyor. Troçki'nin ruhsal yorgunluktan kaynaklı olsa gerek,
unutkanlığına karşın her dönem tek ülkede sosyalizmin
inşasının mümkün olduğunu savunmuştur. Bu inşasının
başarılı olmasında işçi-köylü ittifakının belirleyici
önemini sürekli vurgulamıştır.
22-29
Aralık 1920'de gerçekleştirilen “VIII. Bütün Rusya Sovyet
Kongresi”ndeki
konuşmasında “Önümüzde en azından 10 sene için
hesaplanmış bir program duruyor; bu program Rusya’nın gerçekten
komünist bir iktisadi altyapıya nasıl erişebileceğini
kanıtlıyor”
der (10).
Açık
ki burada Lenin, SSCB'nde sosyalizmin, tek ülkede sosyalizmin
inşasını diğer bütün ülkelerde sosyalist devrimin zaferine
bağlamıyor, planlanabilen en kısa zamanda bu inşaya girişilmesi
gerektiğinden bahsediyor. Yani Lenin, sosyalizmin SSCB'nde inşasını
istiyorum'la yetinmiyor, bizzat adım atılmasını talep ediyor,
bunun mümkün olduğunu savunuyor.
Aynı
konuşmasında devamla şunu söyler:
“Komünizm
– bu, Sovyet iktidarı, artı bütün ülkenin elektrifikasyonudur.
Aksi taktirde ülke, küçük bir köylü ülkesi olarak kalacaktır.
Bunu açıkça görmek zorundayız. Kapitalizmden daha güçsüzüz,
sadece dünya çapında değil, ülke içinde de. Bunu herkes
biliyor. Bunu gördük ve ekonomik temelin küçük köylü
işletmesinden büyük sanayi işletmesine kaymasını sağlayacağız.
Ancak ülke elektriklendirildiğinde sanayi, tarım ve taşımacılık,
teknik olarak modern büyük sanayiye sahip olduğunda – ancak o
zaman kesin olarak zafer kazanacağız”(11).
Kurulmakta
olan SSCB'nde komünizm, Sovyet iktidarı artı bütün ülkenin
elektriklendirilmesi şiarı boşuna sosyalizmin inşası için
program olmamıştır. 21 Nisan 1921'de Lenin, “Doğal Vergi –
Yeni Politikanın ve Koşullarının Anlamı”
yazısında konuya ilişkin olarak şunları söyler:
“Rusya'ya
egemen olan bu koşullardan sosyalizme doğrudan geçiş,
düşünülebilir mi? Evet, bir dereceye kadar düşünülebilir,
ancak, tamamlanmış olan dev bir bilimsel çalışmanın sayesinde
niteliğini artık tam olarak bildiğimiz bir koşulla. Bu koşul,
elektriklendirmedir. Eğer düzinelerle yerel elektrik enerjisi
istasyonu inşa edersek (bunların nerede ve nasıl inşa edileceğini
biliyoruz), bu istasyonlardan bütün köylere elektrik enerjisi
verebilirsek, yeterli sayıda elektrik motoru ve diğer makineleri
sağlayabilirsek, ataerkillikle sosyalizm arasında ara bağlantılara
ya da geçiş aşamalarına gereksinmemiz olmayacak ya da çok az
olacak. Ama biliyoruz ki, bu "tek" koşulun birinci
aşamasını tamamlamak için en azından on yıl gereklidir. Bu
sürecin kısalması, İngiltere, Almanya ya da Amerika gibi
ülkelerde proletarya devriminin zafere ulaşması halinde ancak
düşünülebilir”
(12).
Burada
da Lenin, diğer ülkelerde devrimler gerçekleşmese de SSCB'nde
sosyalizme geçişin mümkün olduğunu; diğer ülkelerde gelişmiş
ülkelerde- devrimlerin geri ülkelerde, örneğin SSCB'nde
sosyalizmin inşa sürecini kısaltacağını vurgulamaktadır.
Ekim
Devrimi öncesinde Lenin, proletarya diktatörlüğünün
görevlerinden bahsederken, ya yıkılıp gideriz ya da ilerlemiş
ülkelere yetişir ve onları iktisadi olarak geçeriz. Ya batıp
gitmek ya da tam gaz ilerlemek! Tarih sorunu böyle koyuyor diyordu.
Sorun,
var olmak, yok olmak sorunuydu. Ya kurulmakta olan SSCB geri bir ülke
olmaktan çıkartılarak gelişmiş, sosyalist bir ülke olurdu ya da
batardı.
Yok
olmak, ileri ülkelere yetişmek ve onları geçmek sosyalizmin
inşası sürecinde Sovyet basınında sürekli dillendirilmiştir.
Troçki,
Lenin'in Ekim Devrimi öncesi söylediklerini yıllar sonra 1931'de
“SSCB'nin Gelişmesinin Sorunları”
yazısında eleştirmeye kalkışır.
Söz
konusu yazısında Troçki, “Devrimci mücadelede dünya
burjuvazisinin devrilmesi dünya ekonomisine yetişmekten ve onu
geçmekten daha çok gerçekçi ve dolaysız bir görevdir”
diyordu (13).
Sol
gevezelik nasıl olur diyorsanız bunun en tipik örneğini
Troçki'nin yukarıdaki sözleri oluşturur. Troçki, bir vuruşla
zalim iktidarları devirmekle aynı anlama gelen lafla, “devrimci
mücadele”yle dünya
burjuvazisini deviriyor. Hani şu ülkede veya bu ülkede devrimin
koşulları olgunlaşmıştır, oralarda burjuva hakimiyeti “devrimci
mücadele”yle yıkmanın
zamanı gelmiştir dese, doğru söylüyor diyeceğim. Ama tek tek
ülkelerde “devrimci mücadele”yle
burjuvazinin yıkılması Troçki'yi “kesmiyor”:
O ya hiç ya toptan anlayışına göre hareket ediyor.
Troçki,
soyuttu ve hep soyut kalmıştır. Buna karşın Lenin somut
konuşuyor, yapılabileceği görev olarak görüyor. Tam da bundan
dolayı kapitalist ülkelere iktisadi olarak yetişmeyi ve onları
geçmeyi SSCB'nin yok olmaktan kurtuluşunun koşulu olarak görüyor.
Ve böylece dünya burjuvazisinin devrilmesi için dolaysız mücadele
edilmiş olacaktır diyor.
SSCB'nde
sosyalizmin inşasında Lenin, işçiler ile köylüler arasındaki
çelişkileri de önemli bir sorun, önemli bir zorluk olarak
görmektedir. Savaş komünizmi döneminde her iki sınıf arasında
çelişkiler söz konusuydu. Ama Lenin, bu zorlukların
aşılabileceğinden hareket ediyordu. Öyle de oldu. Her iki sınıf
arasındaki ilişkilerin doğru düzenlenmesiyle bu sorun da aşıldı.
Lenin
20 Kasım 1922'de Moskova Sovyeti Genel Kurulu'nda yaptığı
konuşmasında konuya ilişkin olarak şunları söyler:
“Şimdi
sosyalizm artık uzak bir geleceğin sorunu ya da herhangi bir
soyutlama ya da bir aziz tasviri değildir. Aziz tasvirleri
hakkındaki eski, çok kötü düşüncemizi koruyoruz. Sosyalizmi
günlük yaşamın içine çektik ve burada yolumuzu bulmak
zorundayız. Günümüzün görevi budur, çağımızın görevi
budur. Bu görev ne kadar zor olursa olsun, önceki görevimize
kıyasla ne kadar yeni de olsa ve bize çok zorluk çıkartsa da –
hepimizin yarın değil ama birkaç yıl içinde ne pahasına olursa
olsun bu görevi yerine getireceğimiz ve böylece NEP Rusya'sının
sosyalist Rusya haline geleceği inancını ifade ederek bitirmeme
izin verin”
(14).
Bu
konuşmasında da Lenin, SSCB'nde, dolayısıyla tek ülkede
sosyalizmin inşasını güncel görev olarak gördüğünü
açıklıyor.
16
ve 17 Ocak 1923'te Lenin “Pravda”da
“Devrimimiz Üzerine”
başlığını taşıyan iki makale yayımlar. Bu makalelerde de tek
ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olduğundan ve aynı
zamanda, var olmak için zorunlu da olduğundan bahseder:
“Onlar;
dünya tarihinde tüm gelişimin genel yasalarını izlerken, bu
gelişmenin belli aşamalarının biçim ya da sırasının
özgüllükler gösterebilmesi olasılığının kesinlikle
dışlanmaması gerektiğine, tersine şart olduğu düşüncesine
tamamen yabancıdırlar. Örneğin Rusya, uygar ülkelerle ilk kez
bu savaşta kesin olarak uygarlık içine sokulmuş ülkeler
arasında, bütün Doğu ülkeleri, Avrupa dışındaki ülkeler
arasında sınırda durduğu için, elbette evrensel gelişmenin
genel hattı üzerinde olan, fakat devrimini, Batı Avrupa
ülkelerindeki bütün devrimlerden farklı kılan ve Doğu ülkeleri
söz konusu olduğunda ortaya çıkan bazı kısmi yeni özellikleri
görüp göstermek zorunluluğu, onların akıllarına bile gelmez.
Onların,
Batı Avrupa sosyal demokrasisinin gelişmesi sırasında ezbere
öğrendikleri; yani bizim sosyalizm için henüz olgunlaşmamış
olduğumuz, bunların arasındaki çeşitli “bilgiç” bayların
ifade ettikleri gibi; bizim ülkemizde, sosyalizmin somut ekonomik
koşullarının bulunmadığı yolundaki argüman sınırsız ölçüde
şabloncudur. Kimsenin aklına şu soruyu sormak gelmez: İyi de,
birinci emperyalist savaşın yarattığı gibi devrimci bir durumla
karşı karşıya kalan bir halk ne yapsın? Sadece içinde bulunduğu
durumun çaresiz olduğu izlenimiyle, ona uygarlık yönünde
ilerlemenin pek alışılmış olmayan koşullarını yaratma şansı
sunan bir savaşa atılamaz mı?
“Rusya'nın
üretici güçleri, sosyalizmi mümkün kılacak gelişme seviyesine
ulaşmamıştır.” Aralarında şüphesiz ki Suhanov'un da olduğu
II. Enternasyonal’in tüm kahramanları bu savı durmadan
tekrarlıyorlar. Bu yadsınamayacak savı bin değişik notayla
çalıyorlar ve bu savın devrimimizin belirleyici ölçüsü
olduğunu söylüyorlar.
Peki
ama, eğer durum Rusya’yı, herhangi bir biçimde nüfuz sahibi
olan tüm Batı Avrupa ülkelerinin katıldığı bir emperyalist
savaşa karıştırmışsa, Rusya’nın gelişmesini, Doğunun
başlamakta olan ve kısmen başlamış bulunan devrimlerinin temas
çizgisine, Marks gibi bir “Marksist”in 1856’da Prusya ile
ilgili olarak olası perspektiflerden biri olarak yazdığı; “köylü
savaşı”nın işçi hareketiyle ittifakını hayata
geçirebileceğimiz koşullarla karşı karşıya bırakmışsa ne
olacak?
Ya
da durumun çaresizliği, işçilerin ve köylülerin güçlerini on
kat artırıp bize, uygarlığın temel koşullarını, tüm diğer
Batı Avrupa devletlerinde yaşananlardan farklı biçimde yaratmaya
bir geçiş olanağı vermişse ne olacak? Bu dünya tarihinin genel
gelişme çizgisini değiştirdi mi? Bu dünya tarihinin genel seyri
içine çekilecek ya da çekilmiş olan her devlet içindeki ana
sınıflar arasındaki temel ilişkiler bu yüzden değişti mi?
Eğer
sosyalizmi kurmak için belli bir kültür seviyesi gerekiyorsa
(gerçi bu belli “kültür seviyesi”nin ne olduğunu kimse
açıklayamaz), neden önce bu belli seviye için koşulları
devrimci yoldan elde etmekle işe başlayıp ve sonra, işçi-köylü
iktidarı ve Sovyet sistemi ile diğer halklara yetişmeye devam
etmeyelim?”
(15).
Lenin'in
sorduğu sorulara başka sorular da eklenebilir. Ama biz olduğu
kadarıyla yetinelim. Troçki bu sorulardan hiçbir şey anlamadı,
belki de anlamak istememiştir.
Bir
ülkede devrim gerçekleştirilmişse, ülke sosyalizm için henüz
olgunlaşmamış denemez. O zaman devrim yapmayacaksın. Ama Troçki
hem Ekim Devrimine katılır, kendine göre de bu devrimin tek
önderidir hem de Rusya'nın sosyalizm için henüz olgulaşmadığını
savunur.
Troçki
Ekim Devrimine “belirleyici”
önder olarak katılır, ama aynı zamanda Rusya'da “sosyalizmin
somut ekonomik koşullarının bulunmadığı”nı
savunur.
Böyle
düşünebilmek için veya böyle düşünme yeteneğine sahip
olabilmek için Troçki olmak gerekir.
Lenin
“birinci emperyalist savaşın yarattığı gibi devrimci bir
durumla karşı karşıya kalan bir halk ne yapsın?”
diye sorar ve o halkın devrim yapmak zorunda olduğunu söyler. Ama
Troçki, hem o halkın devrimine katılır hem de o devrimi -somutta
da Ekim Devrimini- gerçekleştirmemesi gerektiğini tek ülkede
sosyalizmin inşası mümkün değildir diyerek savunur.
“II.
Enternasyonal’in tüm kahramanları”
gibi Troçki de “Rusya'nın üretici güçleri, sosyalizmi
mümkün kılacak gelişme seviyesine ulaşmamıştır”
savını bir biçimde tekrarlar -bütün yaşamı boyunca
tekrarlamıştır- ve Bolşevik Parti, “Rusya'nın üretici
güçlerini”,
sosyalizmi mümkün kılacak gelişme seviyesine ulaştırmak için,
yani sosyalizmi kurmak için mücadeleye atıldığında karşısında
Rus burjuvazisini ve dünya burjuvazisini değil, Troçki'yi bulur.
Yine
1923'te Lenin “Kooperatifçilik Üzerine”
yazısında diğer şeylerin yanı sıra aynı konuya değinir:
“Gerçekten
de bütün büyük üretim araçları devletin mülkiyetinde, devlet
iktidarı proletaryanın elinde, bu proletaryanın milyonlarca küçük
ve cüce köylüyle ittifakı, bu proletaryanın köylülük
karşısında önderlik konumuna getirilmesi vs. - eskiden seyyar
satıcılık olarak küçümsediğimiz ve bir bakıma şimdi Yeni
Ekonomi Politika altında aynı şekilde davranmaya hakkımız olan
kooperatiflerden, sadece kooperatiflerden tam bir sosyalist toplum
inşa etmek için gereken her şey bu değil midir? Bu, henüz
sosyalist toplumun inşası değildir, fakat bu inşa için gerekli
ve yeterli olan her şeydir”
(16).
Lenin
SSCB'nde sosyalizmin inşası için, bu adımı atmak için “gerekli
ve yeterli olan her şey”in
varlığından bahsediyor; “bütün büyük üretim
araçları devletin mülkiyetinde, devlet iktidarı proletaryanın
elinde, bu proletaryanın milyonlarca küçük ve cüce köylüyle
ittifakı, bu proletaryanın köylülük karşısında önderlik
konumuna getirilmesi vs.”.
Başlamak için bunlar temel ön koşullar değil mi?
Lenin,
tek ülkede sosyalizmin inşasının somut açıklamasını yapıyor,
koşullarını tanımlıyor. Troçki ise başlamak için dünya
devriminin zaferini bekliyor.
Her
iki anlayış arasında nitel bir fark yok mu? Var olduğunu
düşünüyorum. Bu fark Lenin ile Troçki arasındaki farktır.
Sonuç
itibariyle söylenmesi gereken şudur: Tek ülkede sosyalizmin inşası
teorisini doğru veya yanlış bulabilirsiniz. Burada öneli olan bu
değil. Bu teoriyle bağlam içinde Troçki doğru söylemiyor.
Troçki, ruhsal yorgunluktan olsa gerek bu teoriyi bizzat Lenin'in
temellendirdiğini ve savunduğunu unutuyor. Öyle ki, bu konuda
Lenin'e karşı mücadele edenin de başta kendisi olduğunu
hatırlamıyor.
Lenin'in
formüle ettiği tek ülkede sosyalizmin inşası teorisi Marks'ın
devrim anlayışından kaynaklanmadır: Başka ülkelerde devrimin
koşulları henüz olgunlaşmamışsa devrim ulusal çerçevede
gerçekleştirilir. Bu bağlamda Marks ve Lenin'in tek ülkede
devrim, proletarya diktatörlüğü teorisi kapitalist sınıf
hakimiyetinin yıkılmasını, temel üretim araçlarının toplumsal
mülkiyete geçirilmesini, dolayısıyla yeni sistemin -sosyalizmin-
kurulmasını içerir.
Bu
bakımdan Troçki'nin devrim anlayışının Marks ve Lenin'in devrim
anlayışıyla uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Bu nedenden
dolayı Troçki'nin devrim anlayışını Lenin'e dayandırması
demagojiden ibarettir. Hele hele Troçki'nin, Lenin tek ülkede
sosyalizmin inşası teorisini savunmamıştır, bu teori Stalin
tarafından uydurulmuş bir “kuyruklu yalandır”
türünden açıklamaları en fazlasıyla Troçki'nin çaresizliğini
gösterir.
Troçki
SBKP(B)'den kopuşunun esas nedeninin bu teori olduğunu unutuyor.
Troçki
ve tek ülkede sosyalizmin inşasının “24 ayar” imkansızlığı:
Troçki,
tek ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olmayacağı teorisini
1905'ten bu yana savunur. Bu teorisi onun sürekli devrim anlayışının
doğrudan bir sonucudur. Burada Troçki'nin bu teorisini neye
dayanarak geliştirdiğini biraz ayrıntılı olarak ele almak
istiyoruz ve bunu da Troçki'nin konuya ilişkin görüşlerini
buraya aktararak yapacağız. Yani burada Troçki'ye görüşünü
temellendirme ve savunma fırsatını vermiş olacağız.
1905
Devriminden hemen sonra yayımlanan “Devrimimiz”
kitapçığında Troçki tek ülkede sosyalizmin imkansızlığı
teorisini şu ifadelerle temellendirir:
“Avrupa
proletaryasının doğrudan devletsel desteği olmaksızın Rusya
işçi sınıfı iktidarda kalamayacaktır ve bir süreliğine
hakimiyetini süreklilik arz eden sosyalist diktatörlüğe
dönüştüremeyecektir. Bundan bir an bile şüphe edilmemelidir”.
Troçki
bu anlayışını konuya ilişkin bütün yazılarında tavizsiz
savunmuştur. Troçki, adeta, Rusya'da devrim için değil de,
başarısız olacağından dolayı devrim yapılmasın diye mücadele
etmiştir dersek pek abartmış olmayız. Bahsetmiştik; Troçki,
sürekli devrim anlayışından dolayı Rusya'da işçi sınıfının
köylülüğün katkısıyla siyasi iktidarı ele geçirdikten sonra
aynı geniş köylü kitleleriyle düşmancıl çatışma içinde
olacağını savunuyordu. Ona göre işçiler ile köylüler
arasındaki karşıtlık kaçınılmaz bir olguydu. Bu anlayışından
dolayı da “1905”
kitabının önsözünde şu sonuca varıyordu:
“Geri
bir ülkede, bir işçi hükümeti ile köylülüğün ezici
çoğunluğu arasındaki çelişkiler yalnızca uluslararası bir
ölçekte, bir dünya proleter devrimi arenasında
çözülebilirler”(17).
Troçki,
tek ülkede sosyalizmin zaferi konusunda Rusya'yı göz önünde
tutarak ülkenin geri oluşundan dolayı sosyalizmin inşasının
imkansız olacağını savunmaktadır. Bu durumda Rusya gibi bir
ülkede de devrim gerçekleştirilmiş olsa dahi sosyalizm ancak ve
ancak dünya devriminin zaferinden sonra inşa edilebilir diyor
Troçki. Bu teorisinin kaçınılmaz sonucunu “Barış Programı”
broşüründe anlatır; diğer ülkelerde devrimler gerçekleşmezse
Rusya'nın muhafazakar Avrupa karşısında tutunamayacağını,
zaferin gerçek bir zafer olmayacağını, boşuna zaman kaybedilmiş
olacağını yazar. Daha o zaman Troçki, muzaffer Ekim Devrimine,
sosyalizmin inşasına inananları -bunlardan birisi de Lenin'dir-
“sosyal yurtseverlik”le,
“ulusal dargörüşlü”
olmakla
suçluyordu. Bu anlamda Troçki önce Lenin'i, sonra da Stalin'i
suçlamıştır...
Troçki,
tek ülkede sosyalizmin mümkün olmayacağı teorisini, bunun mümkün
olduğunu ifade eden teorinin Marksist olamadığını ifade edecek
derecede derinleştirmiştir. Yani bu durumda Lenin tarafından
temellendirilen ve savunulan, sonrasında Stalin önderliğinde
SBKP(B) tarafından savunulan ve SSCB'nde sosyalizmin inşasının
yolunu açan tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olduğunu
ifade eden teori, Troçki'ye göre Marksist olmayan bir teoridir.
Troçki'ye
göre SSCB'nde, başka ülkelerde proletaryanın mücadelesiyle
doğrudan bağlam içinde olmaksızın sosyalizm için sürdürülen
mücadele, Marks'ın temel düşüncesine aykırıdır. Bunu
temellendirmede Troçki'nin ana savını, dünya ekonomisinin bir
bütünü oluşturduğu ve SSCB'nin de kapitalist ülkelere bağımlı
kalacağı anlayışı oluşturmaktadır. Troçki'ye göre SSCB bu
bağımlılıktan dolayı sürekli zorluklarla karşı karşıya
getirilir. Bu nedenle bütün araçlar, olanaklar, bütün güçler,
boşa gideceği için tek ülkede sosyalizmin inşasına değil,
dünya devrimine, diğer bütün ülkelerde devrimin gerçekleşmesine
seferber edilmelidir. Ancak, böyle hareket edildiğinde bütün
ülkelerde ve bu arada SSCB'nde de sosyalizmin başarılı inşası
için koşular oluşturulmuş olur.
Troçki'ye
göre tek ülkede, somutta da SSCB'nde sosyalizmi inşa etmeye
yeltenmek ulusal sosyalizme, sosyal yurtseverliğe götürür;
proletarya diktatörlüğünün yozlaşmasına neden olur, bu da
karşı devrimin zaferini hazırlar.
Troçki,
“Barış Programı”
yazısında “Sosyal devrimin perspektifini ulusal çerçevede
görmek, sosyal yurtseverliğin içeriğini oluşturan aynı ulusal
dargörüşlülüğün kurbanı olmak anlamına gelir”
diye yazar (18).
Troçki,
“Barış Programı”
çalışması için 1922'de yazdığı Sonsöz'de görüşünü
savunmaya devam eder. Orada şunları söyler:
“Barış
Programı”nda
birçok kez tekrarlanan proleter devrim ulusal çerçevede muzaffer
olarak tamamlanamaz iddiası bazı okurlarımıza Sovyet
Cumhuriyetimizin beş yıllık tecrübesinden dolayı belki
çürütülmüş gözükebilir. Ama böyle bir sonuç çıkartmanın
nedeni yoktur. İşçi devletinin tek bir ülkede ve ötesinde geri
bir ülkede bütün dünyaya karşı varlığını sürdürmüş
olması proletaryanın devasa gücü için tanıklık etmektedir; bu
başka ülkelerde, ileri, medeni ülkelerde gerçek mucizeler
yaratacak bir güçtür. Ama biz devlet olarak siyasi ve askeri
anlamda kendimizi savunduk, ama sosyalist topluma ulaşamadık, ona
yaklaşamadık dahi. Devrimci/devletsel kendini savunma mücadelesi
bu zaman diliminde üretici güçlerin aşırı bir gerilemesine
neden oldu; ama sosyalizm sadece, üretici güçlerin büyümesi,
açılıp serpilmesi temelinde tasavvur edilebilir. Burjuva devletler
ile ticari müzakereler, imtiyazlar, Cenevre Konferansı vs. ulusal
devletsel çerçevede tecrit edilmiş sosyalist inşanın
imkansızlığını sadece oldukça esnek göstermektedir. Başka
Avrupa ülkelerinde burjuvazi iktidarda olduğu müddetçe iktisadi
tecride karşı mücadelede kapitalist dünya ile sözleşmeler
yapmak zorundayız; aynı zamanda kesinlikle açıklanmalıdır ki,
bu sözleşmeler en iyi durumda bize şu veya bu iktisadi yarayı
iyi etmeye, ileriye doğru şu veya bu adımı atmaya yardım
edeceklerdir. Ama Rusya'da sosyalist ekonominin gerçek yükselişi
ancak, Avrupa'nın en önemli ülkelerinde proletaryanın zaferinden
sonra mümkün olacaktır”
(19).
Bu
anlayışa göre:
1922'de
Troçki Avrupa'nın önemli ülkelerinde proletaryanın zaferi
gerçekleşmeksizin SSCB'nde “sosyalist iktisadın gerçek
yükselişi”nin
mümkün olacağını kesin reddediyor.
SSCB'nde
sosyalist inşanın doludizgin gerçekleştirime döneminde Troçki,
“Enternasyonal Devrim ve Komünist Enternasyonal”
kitabında Komünist Enternasyonal'in VI. Kongresinde kabul edilen
“Komünist Enternasyonal'in Programı”ını
ele alır. Bu çalışmasında eski teorisini yineler ve “tek
ülkede sosyalizm programı”nı
gerici ve ütopik program olarak tanımlar. Troçki bu kitabında
şunları savunur:
“Kapitalizmin
eşit olmayan, sıçramalı gelişmesi, aynı zamanda, her tarafta
farklı zamanlarda patlak veren sosyalist devrimin eşit olmayan,
sıçramalı karakterine yol açar. Farklı ülkelerin en yüksek
seviyeye çıkan karşılıklı bağımlılıkları sosyalizmin bir
ülkede inşa edilmesini imkansız kılar...
Marks'tan
bu yana kapitalizmin bizzat kendisi tarafından geliştirilen
tekniğin yeni ruhunu dizginlemek yeteneğinden mahrum olduğunu
sürekli tekrarladık. Bu, sadece, burjuva mülkiyetin safi hukuk
sınırlarını değil, bilakis, 1914 savaşının bize gösterdiği
gibi, burjuva devletin ulusal sınırlarını da tahrip ediyor.
Sosyalizm, sadece, kapitalizm tarafından geliştirilmiş üretici
güçleri devralmamalıdır, bunları derhal, kapitalist gelişmenin
ötesine, çok çok ilerisine götürmelidir de. Ama şimdi
sosyalizm, zaten kapitalizm koşullarında çoktan havaya uçurulmuş
üretici güçlerini yeniden ulusal devletin çerçevesine girmeye
nasıl itecektir? Yoksa tek ülkenin; ulusal devlet çerçevesinin
oldukça dar geldiği, yani sosyalizmin teorisi çerçevesinin de
(oldukça dar geldiği) dizginsiz üretici güçlerden vazgeçmemiz
ve kendimizi sadece, gemlenmiş, tabir caiz ise ev üretici
güçleriyle, yani iktisadi tekniğin geriliği ile sınırlandırmamız
mı gerekir? Bu durumda ileriye doğru değil, geriye doğru gitmek
zorundayız. Öyle ki, burjuva Rusya'yı dünya ekonomisine bağlayan
ve onun emperyalist savaşa katılmasına neden olan şu andaki sefil
teknik seviyemizin de gerisine gitmek zorundayız”
(20).
Troçki'nin
bu öngörüsü de SSCB'deki gelişmeyle çürütülmüştür.
SSCB'nde sosyalizmi inşa çabası teknolojik gelişmenin Çarlık
Rusya'sındaki seviyesinin de gerisine düşmesine neden olmamıştır.
Tam tersi olmuştur. Bu, kanıtlanması gereksiz olan bir gelişmedir.
Aynı
yazısında Troçki, üretici güçlerin sosyalizmdeki ve
kapitalizmdeki işlevlerini birbirine karıştırıyor... sosyalist
sistemin giderek dünya çapında hakim olmaya başlamasının nesnel
yasalarını birbirine karıştıran Troçki, sorunu anlamadığını
gösteriyor. Buna rağmen atışlarına devam eder.
Okuyalım:
“Sosyalizmin
zaferinden sadece, proletarya diktatörlüğünün başka bir
ifadesi anlaşılıyorsa, bu durumda bu, daha az belirsiz dile
getirilmesi gereken tartışmasız doğru bir tespittir. Ama yazarlar
farklı düşünüyorlar. Sosyalizmin zaferinden anladıkları
iktidarın ele geçirilmesi ve üretim araçlarının
devletleştirilmesi değildir, aksine tek ülkede sosyalist toplumun
inşasıdır. Bu yorum kabul edilecek olursa uluslararası işbölümü
ilkesine dayanan sosyalist bir ekonomiye değil, anarşizm anlamında
bağımsız sosyalist belediyelerin federalizmine sahip olacağız;
sadece, burada belediyeler mevcut ulusal devlet büyüklüğüne
çekilmiş olacaktır...
Program
taslağının her tarafına kök salmış Stalin ve Buharin'in yeni
teorisine göre şu fotograf elde edilir: Proletaryanın uluslararası
tam zaferinden önce bir dizi ülkede sosyalist inşa artık tamamen
uygulanmaktadır. Ve ancak sonrasında, çocukların hazır inşat
malzemeleri parçalarından evler yaptıkları gibi... bu sosyalist
ülkelerden sosyalist dünya ekonomisi inşa edilecek.
Gerçekte
ise sosyalist dünya ekonomisi asla ulusal sosyalist dünya
sistemlerinin bir toplamından oluşmayacaktır. O, sadece, temel
özellikleri itibariyle, … kapitalist gelişme tarafından
oluşturulmuş olan uluslararası işbölümü ilkesi üzerinde
yükselebilir. Sosyalist dünya ekonomisinin temel özellikleri, bir
dizi tekil ülkelerde 'sosyalizmin tam inşası'ndan sonra değil,
proleter devrimin fırtınasında... inşa edilecek ve
oluşturulacaktır. Proletarya diktatörlüğünün ilk ülkelerinin
iktisadi başarıları, bu ülkelerin 'bağımsız tam sosyalizm'e
yakınlaşma derecesiyle değil, aksine bizzat diktatörlüğün
siyasi sağlamlığı ve gelecekteki sosyalist dünya ekonomisinin
başarılı hazırlığı derecesine göre ölçülecektir...
Tek
ülkede sosyalizm teorisini kabul etme çabası içinde taslak iki,
üç ve dört kat hata yapıyor. Taslak, SSCB'nin üretici güçlerinin
seviyesini abartıyor. Çeşitli sanayi dallarının eşitsiz gelişme
yasasına gözlerini kapatıyor. Uluslararası işbölümünü
görmezlikten geliyor. Ve nihayetinde emperyalist çağda üretici
güçler ile devlet sınırları arasındaki çelişkiyi yadsıyor”
(21).
Anlayışa
bakınız. Troçki,
“Sosyalist dünya ekonomisi... temel özellikleri itibariyle, …
kapitalist gelişme tarafından oluşturulmuş olan uluslararası
işbölümü ilkesi üzerinde yükselebilir” ama
“Taslak... uluslararası işbölümünü görmezlikten geliyor”
diyor. Bu durumda Troçki,
sosyalist ekonominin veya sosyalist dünya ekonomisinin kapitalizm
tarafından oluşturulmuş uluslararası işbölümü ilkeleri
üzerinde yükseleceğini savunuyor. Kapitalist gelişme tarafından
oluşturulan uluslararası işbölümü, emperyalist ülkelerin,
tekelci sermayenin çıkarlarını ifade eden bir işbölümü değil
mi? Geri, emperyalizme bağımlı ülkeleri talan etmenin işbölümü
değil mi? Peki sosyalist bir dünya ekonomisi böyle bir işbölümü
üzerinde nasıl yükselebilir? Sömürüyü dışlayan bir dünya
ekonomisi sömürü ilişkileri üzerinde yükselen bir işbölümüyle
nasıl kurulabilir?
Troçki'nin
bu konuda kafası oldukça karışık. Yukarıdaki anlayışında
aynı zamanda başka bir görüşü de savunuyor; iki anlayışı
birden savunuyor:
1-“Sosyalist
dünya ekonomisi... kapitalist gelişme tarafından oluşturulmuş
olan uluslararası işbölümü ilkesi üzerinde yükselebilir”.
2-”Sosyalist
dünya ekonomisinin temel özellikleri...proleter devrimin
fırtınasında... inşa edilecek ve oluşturulacaktır”.
Hangisi
doğru? Veya SSCB ne yapmalıydı? Troçki'nin “Sosyalist dünya
ekonomisi... kapitalist gelişme tarafından oluşturulmuş olan
uluslararası işbölümü ilkesi üzerinde yükselebilir”
anlayışına göre hareket edip yeniden kapitalist dünya
ekonomisiyle bütünleşmeliydi mi?
SSCB
açık ki bu anlamda “Uluslararası işbölümünü görmezlikten
geliyor”du.
Yoksa
Troçki'nin ”Sosyalist dünya ekonomisinin temel
özellikleri...proleter devrimin fırtınasında... inşa edilecek ve
oluşturulacaktır” anlayışına göre hareket edip, dünya
devrimini bekleme moduna mı geçmeliydi veya yok olma sürecine mi
girmeliydi?
...
Troçki
tek ülkede devrimin ve sosyalizmin inşasının mümkün
olamayacağı konusunda ikna edici olamadığı için çözümü
yasaklamakta buluyor veya “işi yokuşa sürüyor”; sosyalist
devrimin zaferi için proletarya, öncelikle kendi burjuvazisine
karşı değil, dünya devrimi çerçevesinde dünya burjuvazisine
karşı mücadele etmelidir diyor.
Marks
ve Engels de Komünist Manifesto'da “Her bir ülkede
proletarya tabii ki önce kendi burjuvazisini alt etmelidir”
diyorlar.
Peki,
kendi burjuvazisini alt etmek ne anlama gelir? Bu durumda söz konusu
ülkede burjuva sistem; burjuva sınıf hakimiyeti ve dolayısıyla
kapitalist ekonomi yıkılır, onun yerine sosyalist sistem ve
sosyalist ekonomi kurulur. Herhalde böyle olması lazım! Yani
proletarya kapitalizmi yıkınca yerine bir şey koyması gerekir.
Herhalde daha “iyi”,
“mükemmel”
bir kapitalizm için kapitalizmi yıkmış olmayacaktır!
Peki,
tekil ülkelerde proletarya kendi burjuvazisini alt ettiğinde başka
ne olur? Bu durumda Komünist Manifesto'ya göre “Ulus
içinde sınıfların birbiriyle zıtlığı ortadan kalkar”
ve böylece her bir sosyalist ülkenin veya -Troçkistler kızacaklar,
ama olsun!- ulusal sosyalist devletlerin bir dünya sosyalist
birliğinin önü açılmış olur ve böylece sosyalizmin de
kapitalizm üzerine nihai zaferi gerçekleşmiş olur. Böyle olur
diye düşünüyorum. II. Dünya Savaşından XX. Parti Kongresine
(1956) kadarki gelişme; SSCB ile birlikte dünya sosyalist
sistemini oluşturmak için atılan adımlar bu yönde değil miydi?
Haksızlık
etmeyelim, Troçki de sosyalist ekonomi sisteminin kapitalist ekonomi
sisteminden üstün olduğunu ve sosyalist sistemin başka ülkelerde
devrimci mücadeleyi teşvik edeceğini kabul eder. “Sovyetler
Birliği'nin devasa önemi, sosyalizmi inşa edip etmemesinden
tamamen bağımsız olarak dünya devriminin üssünü
oluşturmasıdır”
der.
Aynı
kitabından okuyalım:
“Lakin,
yeni teorinin siyasi tehlikesi, uluslararası sosyalizmin her iki
kaldıracının yanlış karşılaştırılan değerlendirmesinden
oluşmaktadır: İktisadi kazanımlarımızın kaldıracı ve
uluslararası proleter devrimin kaldıracı. Başarılı bir
uluslararası proleter devrim olmaksızın sosyalizmi asla inşa
edemeyeceğiz. Bunu bütün dünyanın... işçileri açıkça
kavramalılar. Tabii ki, iktisadi inşa kaldıracı devasa öneme
sahiptir. Ama bu kaldıracın yanlış bir yönetimi proletarya
diktatörlüğünü zayıflatacaktır. Diktatörlüğün düşmesi
ise, uluslararası devrim için uzun yıllar kendine gelemeyeceği
bir darbe anlamına gelir. Tek başına, kapitalist ve sosyalist
dünya arasındaki ilkesel tarihi tartışma ikinci kaldıraca, yani
uluslararası proleter devrime bağlıdır. Sovyetler Birliği'nin
devasa önemi, sosyalizmi inşa edip etmemesinden tamamen bağımsız
olarak dünya devriminin üssünü oluşturmasıdır”(22).
Troçki, Troçki olmasaydı böyle yazamazdı. Ruhsal yorgunluk içinde olduğunu bu ifadelerinden de anlıyoruz. Diyor ki, SSCB sosyalizmi inşa etse de, inşa etmese de -demek ki hiç önemli değil!- her halükarda dünya devriminin üssü olacaktır. Sosyalizmi inşa etmesi durumunda SSCB'nin dünya devriminin üssü olmasını anladım. Ama sosyalizmi inşa etmemesi durumunda neden dünya devriminin üssü oluyor? İşte bunu anlayamadım.
Tamam,
SSCB, sosyalizmi inşa ederek dünya devriminin üssü oluyor. Bunun
anlamı nedir? Bunun anlamı -Troçkistler kabul etmeyecekler ama
olsun!- şudur: SSCB, dünya işçi sınıfına sosyalist sistemin
kapitalist sistemden her bakımdan karşılaştırılamayacak
derecede üstün olduğunu göstermek, onları ikna etmek göreviyle
karşı karşıyadır. Dünya devrimci hareketine gücü oranında
her bakımdan katkı sunacaktır.
Eğer
Troçki'ye kalsaydı -yani “kanka”sı
Lenin'in yerine geçmiş olsaydı- yapmak istediği şu olacaktı:
İstemedim, yanlış buldum ama Ekim Devrimi bana rağmen
gerçekleşti. İstemedim, yanlış buldum ama SSCB bana rağmen
kuruldu. Ama sosyalizmi inşa etmek için diğer ülkelerde
devrimleri beklemek zorundayız! Troçki bu düşüncesi
doğrultusunda hareket edecek ve SSCB'de ekonomi ve toplumu diğer
ülkelerde devrimler gerçekleşene kadar donduracaktı. Veya
yukarıda belirttiğimiz “Sosyalist
dünya ekonomisi... kapitalist gelişme tarafından oluşturulmuş
olan uluslararası işbölümü ilkesi üzerinde yükselebilir”
diyerek SSCB'nin kapitalist
dünya ekonomisine, kapitalist uluslararası işbölümüne
entegrasyonunu sağlamak için adımlar atacaktı.
Şimdi
bir de ikinci kaldıraca bakalım: İkinci kaldıraç uluslararası
proleter devrimdir. Ama bu devrimin gerçekleşmesi için, ikinci
kaldıracın işlevsel olması için birinci kaldıracın, yani
SSCB'de sosyalizmin inşa edilmesi, dünya işçi sınıfı için
ikna edici, göz kamaştırıcı işlemesi lazım. Düşünen her
dünyalı bu sonuca varır. Ama Troçki hayır diyor, olmaz diyor,
buna karşıyım diyor! Troçki, birinci kaldıracın, yani
sosyalizmin SSCB'de inşasının -Troçkistler kızacak ama olsun,
bunun adı sosyalizmin ulusal sınırlar çerçevesinde inşasıdır-
ikinci kaldıracı, yani uluslararası devrimi harekete geçireceğine,
en azından harekete geçmesine katkıda bulunacağına zinhar
inanmıyor.
Eğer
Troçki'ye kalsaydı -yani “kanka”sı
Lenin'in yerine geçmiş olsaydı- “ikinci kaldıraç, yani
uluslararası proleter devrim” bağlamında
”Sosyalist dünya ekonomisinin temel
özellikleri...proleter devrimin fırtınasında... inşa edilecek ve
oluşturulacaktır” diye
bekleme modunda SSCB'ni çürütecekti, çürüterek kapitalist
sisteme entegre edecekti.
Aynı
kitabından okumaya devam edelim:
“Devrimden
sonra 11. yılda etrafında yoksulluktan, işsizlikten, uzun ekmek
kuyruğundan, okuma-yazma bilmezlikten, bakımsız çocuklardan,
sarhoşluktan ve bedenini satan kadınlardan başka hiçbir şey
görmeyen işçi, kır işçisi veya yoksul köylü boynunu bükmemesi
için pırpırlı yalana değil, çıplak gerçeğe ihtiyaç vardır.
Daha şimdiden sosyalizmin onda dokuzunu gerçekleştirdik diye
işçiye yalan söyleme yerine ona, şimdiki durumda iktisadi
seviyemize, varoluş ve kültür koşullarımıza göre sosyalist bir
toplumdan ziyade kapitalist bir topluma -hem de geri ve medeniyetten
uzak (kapitalist- İ.O.)-
daha yakın olduğumuz söylenmelidir. Onlara, ilerlemiş ülkelerde
proletarya iktidarı ele geçirirse ve biz tembellik etmeden,
duraksamaksızın çalışırsak, ancak gerçek sosyalist inşanın
yoluna girmiş olacağımız söylenmelidir. Ve bunu yapmak için iki
kaldıraçla çalışmak zorundayız: Hem iç iktisadi çabalarımızın
kısa kaldıracıyla hem de proletaryanın uluslararası
mücadelesinin uzun kaldıracıyla çalışmalıyız”
(23).
1928
yılında Troçki neden bahsediyor? Yoksulluktan, açlıktan,
işsizlikten, kimsesiz çocuklardan, ekmek kuyruklarından,
cahillikten (okuma yazma bilmeme) bahsediyor. Bütün bunları tek
ülkede sosyalizmin inşa edilememezliğinin kıstasları olarak
görüyor. Bütün bunları, SSCB'nde sosyalizm ancak ileri ülkelerde
sosyalist devrimin zaferinden sonra inşa edilebilir anlayışını
kanıtlamak için kullanıyor. Troçki, sosyalizmi bir bakım
ekonomisi olarak görüyor. Buna rağmen onun argümanlarıyla
devam edecek olursak: Birkaç yıl sonra bu sorunlar ortadan
kalkmıştır. 1929-32 dünya krizinde, başta Troçki'nin o ileri
ülkeleri olmak üzere kapitalist dünya ekonomik krizin altında
ezilirken, on milyonarca işçi sokağa atılırken, açlıktan
ölmemek için yardım almak, dilenmek, sefalet içinde yaşamak
zorunda kalırken, 1931'de SSCB'nde tek işsiz insan kalmamış ve
diğer sorunlar da çözülmüştü. O dönemde SSCB'nin gücü neden
kaynaklanıyordu? Bunu Troçkistlere sormak gerekir?
“SSCB'nin
Gelişmesinin Sorunları”
broşüründe Troçki, sosyalizmi inşa etmek için coşkuyla
mücadele eden Bolşevikleri -ulusal sosyalizm inşa ediyor
olmalarından dolayı olsa gerek- ulusal sosyalistler olarak
tanımlar. Bu yazısında “Geçiş Döneminin Çelişkileri”
üzerine şunları yazar. Okuyalım:
“Geriliğine
rağmen kapitalist Rusya daha şimdiden dünya ekonomisinin ayrılmaz
bir parçasını oluşturmaktadır. Parçanın bütüne bu
bağımlılığını Sovyet Cumhuriyeti, ülkenin ekonomik demografik
ve coğrafi yapısıyla birlikte geçmişten miras almıştır.
1924-1927 yıllarında oluşan kendine yeterli ulusal sosyalizm,
savaştan sonra, dünya gereksinimi uyanmaya henüz zaman bulamayan
ekonominin yeniden canlanmasının ilk, geri aşamasını
yansıtıyordu. Sovyet ihracının kapsamlaştırılması için
şimdiki gergin mücadele ulusal sosyalizmin hayallerinin gözle
görülür bir çürütülmesini temsil ediyor. Dış ticaret
rakamları, sosyalist inşanın planları ve temposu bakımından
giderek daha çok komuta rakamları olmaktadır. Oysa, dış ticaret
sorunu veya başka türlü söylenirse, dünya pazarı ve geçiş
dönemi Sovyet ekonomisi arasındaki karşılıklı ilişkiler sorunu
ancak şimdi belirleyici anlamını açıkça göstermeye başlıyor.
Tabii
ki akademik olarak SSCB sınırları içinde kapalı ve içsel
bakımdan dengeli sosyalist bir ekonomi kurulabilir, ama bu “ulusal”
amaç için uzun tarihsel yol devasa ekonomik kaymalara, sosyal
sarsıntılara ve krizlere yol açacaktır. Sadece bugünkü hasat
miktarı, yani Avrupa'nınkine yakınlaşması Sovyet ekonomisini
sayısız on milyonlarca tonluk tarımsal fazlalığın
pazarlanmasının devasa göreviyle karşı karşıya bırakacaktır.
Bu ve bundan daha az had safhada olmayan kırda artan nüfus
sorununun üstesinden ancak devasa insan kitlelerinin farklı ekonomi
dallarına radikal yeniden dağıtımıyla ve şehir ve kır
arasındaki çelişkinin tam tasfiyesiyle gelinebilir. Ama bu görev
-sosyalizmin temel görevlerinden birisi- dünya pazarının şimdiye
kadar tahmin edilemeyen ölçüde bir kullanımını gerekli kılar”
(24).
Yukarıda
belirtmiştik; Troçki 1928'de açlıktan, sefaletten, uzun ekmek
kuyruklarından (yani tarımsal ürün yetmezliğinden) bahsediyor ve
bunu tek ülkede sosyalizmin inşa edilemeyeceğinin, ama ileri
ülkelerde sosyalist devrimler gerçekleşirse SSCB'de de sosyalizmin
inşa edilebileceğinin kıstası olarak sunuyordu, yani teorisini
kanıtlarla güçlendiriyordu. Ama her nedense üç sene sonra,
1931'de aynı Troçki bu sefer de SSCB'nin elde edilen tarımsal ürün
fazlalığını satamayacağından kaygı duymaya başlıyor.
Yani
önce olmaz, olamaz diyor ve sonra da olsa da olmaz, olamaz diyor.
Önce üretemezsin, açsın vb. diyor, sonra da ürettin ama
satamazsın diyor. Troçki'ye göre SBKP(B) ve SSCB ne yaparsa
yapsın, yanlış yapmış oluyor!
Aynı
yazıdan okuyalım:
“Böylece
SSCB'nin gelişmesinin bütün çelişkileri, sonuç itibariyle,
tecrit edilmiş işçi devleti ve onun kapitalist çevresi arasındaki
çelişkiye götürür. Tek ülkede kendine yeterli sosyalist
ekonominin inşasının imkansızlığı, sosyalist inşanın temel
çelişkilerini her yeni aşamada sürekli daha büyük ölçüde ve
sürekli daha önemli derinlikte üretir. Bu anlamda, şayet bütün
dünyada kapitalist rejim daha uzun tarihsel bir çağ boyunca
varlığını sürdürürse, SSCB'nde proletarya diktatörlüğünün
kaçınılmaz olarak çökmesi gerekir. Ama kaçınılmazlık veya da
sadece olasılık için böyle bir perspektife sahip olanlar, sadece
kapitalizmin sarsılmazlığına veya uzun ömürlülüğüne
inananlardır. Sol muhalefetin böyle bir kapitalist iyimserlikle
ortak bir yanı yoktur. Ama aynı derecede, kapitalist iyimserlik
önünde teslimiyetin ifadesi olan ulusal sosyalizm teorisiyle de
uzlaşmaz”
(25).
Troçki
kehanette bulunuyor, daha önce de sık sık gerçekleşmeyen kahince
öngörüler ortaya atmıştı. Bu sefer de, şimdiye kadar öne
sürdüğü kahince öngörülerinin en önemlisini tersten formüle
ediyor: SSCB'nde proletarya diktatörlüğünün kaçınılmaz olarak
yıkılmaması için kapitalist dünyanın biran önce yıkılması
gerektiğini veya uzun dönem varlığını sürdürmemesi
gerektiğini yazıyor. Anladık, “Tek ülkede kendine yeterli
sosyalist ekonomi”
-SSCB- kendi iç çelişkilerinden dolayı yıkılmadan önce
kapitalist sistemin yıkılması gerekiyor. Peki, nasıl yıkılması
gerekir? Troçki'nin bu düşüncelerini yazdığı dönemde
kapitalist dünyayı yıkabilecek bir güç yoktu. Ancak varlığı
ve gelişmesiyle SSCB, kapitalist dünyanın yıkılmasına itilim
verebilirdi. Öyle de olmuştur. Ama bu düşünce Troçki'yi
kahretmeye yetiyor. Hatta artıyor bile!
“Ekim
Devrimi” kitabına yaptığı
bir ekte Troçki, tek ülkede sosyalizmin sorunlarını bir daha ele
alır. Bu sefer de bu kitaptan okuyalım:
“Ulusal
sosyalist bir toplumun oluşturulması -şayet böyle bir amaç
gerçekleştirilebilir olsa- insanların ekonomik gücünün oldukça
geriletilmesi demektir. Ve tam da bundan dolayı o,
gerçekleştirilemez... Gerçekte, şimdiki Sovyet ekonomisinin
büyümesi antagonist bir süreçtir. İşçi devletini
sağlamlaştırırken ekonomik başarılar hiçbir şekilde otomatik
olarak uyumlu bir toplumun oluşmasına neden olmamaktadır. Tam
tersine, daha yüksek bir temelde (bu ekonomik başarılar), tecrit
edilmiş sosyalist inşanın çelişkilerinin keskinleşmesini
hazırlar. Rus köyünün hala Avrupa şehri ile bir iktisadi genel
plana ihtiyacı var. Uluslararası işbölümü tek ülkede
proletarya diktatörlüğü üzerinde duruyor ve amirane bir şekilde
yolu gösteriyor...Ekonominin şimdiki durumu kaygı duymaksızın
şunu söylemeye izin veriyor: Kapitalizm, Sovyetler Birliği'nin
sosyalizme yakınlaşmasından daha çok proleter devrime
yakınlaşmıştır...”(26).
Söylenecek
söz kalmıyor. SBKP(B), SSCB ne yaparsa yapsın, ne kadar başarılı
olursa olsun, bunların hiçbirisi Troçki'nin yukarıdaki gibi
değerlendirmesini ve yazmasını engelleyememektedir. İnşa edilen
sosyalizme düşmanlık ancak bu kadar olabilir.
Troçki,
“Sovyet Ekonomisi Tehlikede”
broşüründe de SSCB'de sosyalist inşanın ekonomik başarılarını
tartışma konusu yapmaya, reddetmeye devam eder.
Bu
broşürden okuyalım:
”İlk
beş yıllık planla amaçlanan genel iktisadi seviye dört yıl
içinde değil de altı veya yedi yılda ulaşılmış olsaydı; plan
sadece yüzde 50 oranında dahi gerçekleştirilmiş olsaydı, bu
aslında tedirgin olmak için bir neden teşkil etmezdi. Tehlike,
büyümenin yavaşlamasında değil, ekonominin çeşitli
alanlarındaki artan oransızlıktadır. Planın bütün bileşenleri
önsel olarak tam uyumluluk içinde olsalardı bile ortalama artışı
ifade eden katsayısının yüzde 50 geriye çekilmesi büyük
zorluklara neden olur: İki milyon çift ayakkabı yerine sadece bir
milyon üretmek başkadır, bir ayakkabı fabrikasının yarısını
inşa etmek başka bir şeydir. Ama gerçeklik, kabul ettiğimiz
örnekten oldukça daha karmaşık ve çelişki doludur.
Oransızlıklar hala geçmişten kaynaklanmaktadır. Planın
programları kaçınılmaz eksiklikleri ve hesap hatalarını
içermektedir. Planın yerine getirilmemesi, her bir tekil durumda
söz konusu olan özel nedenlerin etkisi altında eşit olarak
gerçekleşmemektedir. Ekonominin ortalama olarak yüzde 50 oranında
artışı, A bölgesinde planın yüzde 90 yerine getirildiği, ama B
bölgesinde ise sadece yüzde 10 yerine getirildiği anlamına gelir;
A, B'ye bağımlıysa takip eden üretim döngüsünde A bölgesi
yüzde 10'un altına düşebilir. Dolayısıyla şanssızlık
maceralı temponun gerçekleştirilemez olmasında değildir.
Şanssızlık, sanayileşmenin rekor yarışının planın farklı
unsurlarını tehlikeli çelişkiler içinde bir araya getirmiş
olmasındadır: Şanssızlık, planın verimliliğinin belirlenmesi
için sosyal ve politik araçların paramparça edilmiş veya sakat
bırakılmış olmasındadır. Şanssızlık, kontrole tabi olmayan
bürokrasinin itibarını daha başka hataların birikmesine bağlamış
olmasıdır. Şanssızlık, zorunlu olarak işletmelerin kapatılması
ve işsizlik gibi bir dizi sonuçları ile bir krizin
hazırlanmasıdır...
...Bizde
kriz sadece mümkün değildir, aksine kaçınılmazdır. Önümüzdeki
krizi bürokrasi zaten hazırladı” (27).
Troçki'nin
“kehaneti” bu sefer de
gerçekleşmedi: SSCB'nde haberini verdiği kriz patlak vermedi,
işletmeler kapanmadı, işsizlik olmadı. Tam tersi oldu: SSCB, tüm
kapitalist dünyaya krizleri tanımayan bir ekonomi kurduğunu,
sosyalist ekonomi kurduğunu gösterdi. Troçki'nin bu “kehaneti”ni
açıkladığı dönemde (1932) kapitalist dünya ekonomik krizle
boğuşuyordu; on binlerce işletme kapanmış, on milyonlarca işçi
sokağa atılmış, Troçki'nin dünya devrimi için umut bağladığı
ileri ülkelerde üretim yüzde 50 civarında mutlak gerilemişti.
Kapitalist dünya yoksulluk ve sefalet içinde yüzerken SSCB'de
refah seviyesi yükseliyordu...
Troçki'nin
29 Ağustos 1937'de yayımlanan “Bolşevizm
mi, Stalinizm mi?” broşüründen okuyalım:
“Sovyet
rejimi tek başına kalırsa, ya yıkılacak ya da yozlaşacaktır.
Daha doğrusu, önce yozlaşacak sonra da yıkılacaktır.
Rus
Devrim Tarihi adlı kitabımda Bolşevik yöneticilerin 1917'den
1923'e değin bu konuda söyledikleri derlenmiştir. Bunların hepsi
şu biçimde özetlenebilir: Eğer batıda devrim olmazsa, Bolşevizm
ya ülke içinde karşı devrimle, ya dış müdahaleyle ya da
ikisinin bileşimiyle tasfiye edilecektir”
(28).
“Sovyet
rejimi” yıllarca, en azından II. Dünya Savaşı sonuna kadar tek
başına kaldı, ama ne yozlaştı ne de yıkıldı veya 'önce
yozlaşıp sonra da yıkılmadı'.
SSCB,
tek ülke olmaktan çıktıktan sonra, yerkürenin yüzde 17'si
üzerinde hakimiyeti olan ve dünya ekonomisinin de yüzde 26'sını
oluşturacak derecede güçlüyken 1956'da, SBKP(B)'nin XX.
Kongresi'nde revizyonist darbe ile yıkıldı; proletarya
diktatörlüğü yıkıldı, ülke revizyonist-kapitalist bir ülkeye
dönüşme sürecine girdi.
“Batıda”
devrim olmadı. Ülke içinde karşı devrim de olmadı. Karşı
devrimi bizzat örgütlemeye çalışanların başında Troçki
gelmekteydi. Ama başarısız kaldı. Kurulmakta olan SSCB'ne dış
müdahale oldu, ama ülke yıkılmadı. 1930'lı yılların ikinci
yarısında, II. Dünya Savaşı öncesinde içte karşı devrimle
dış müdahaleyi birleştirerek “Bolşevizmi” yıkmaya
çalışanların başında Troçki gelmekteydi. Başarısız kaldı;
“Bolşevizm” veya SSCB tasfiye edilemedi.
Troçki
ise -ruhsal yorgunluğu var diyorum, ama Troçkistler bana inanmıyor-
hala sosyalizmin inşasının mümkün olamayacağından bahsediyor.
Sadece bahsetmekle kalmıyor, saldırılarını şiddetlendiriyor.
Öyle ki, sosyalizmin inşasının kaçınılmaz olarak yozlaşmaya
neden olacağını, proletarya diktatörlüğünün çökeceğini ve
karşı devrimin zaferini olanaklı kılacağını düşünebiliyor
ve yazabiliyor.
Ve
Troçki, saldırılarında varabileceği son durağa varıyor: Karşı
devrimin zafer kazanmasını engellemenin tek yolunun Stalin'i
devirmek olduğunu ve bunun için de SBKP(B)'yi devirecek bir
darbenin gerçekleştirilmesini açıklıyor. Bu konuyu da ayrıca
ele alacağız.
*
Kaynaklar:
1)
Leo Trotzki;
Verratene Revolution” - Anhang 1: “Sozialismus in einem Lande”.
Türkçesi; s. 400,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1940/kriegman/index.htm.
2)
L. Trotzki;
“Manifest der IV. Internationale zum imperialistischen Krieg und
zur proletarischen Weltrevolution”, “Die Verteidigung der UdSSR”
bölümünden –
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1940/kriegman/index.htm.
3)
Lenin; C.
21, s. 345.
4)
Stalin;
C. 7, Türkçesi; s. 100.
5)Aktaran:
Stalin; C. 6. Türkçesi;
s.
335/336, “Ekim Devrimi ve Rus Komünistlerinin Taktiği”.
6)
L. Trotzki; “Verratene
Revolution”, İkinci bölümde, “Scharfe Wendung “Fünfjahresplan
in Vier Jahren” ve “vollständige Kollektivierung” ara başlığı
altında. Türkçesi; s. 39.
7)
L.
Trotsky; “Lenin”,
“Forming the Government” bölümünden,
www.marxists.org/archive/trotsky/1925/lenin/06.htm.
8)
Lenin;
C. 27, s. 365-366.
9)
Lenin; C.
30, s. 94-95.
10)
Lenin;
C. 31, s. 512.
11)
Lenin;
C. 31, s. 513.
12)
Lenin; C.
32, s. 363-364.
13)
L.
Trotzki;
“Probleme der Entwicklung der UdSR", “Programm und Platform
der Linken Opposition im Kampf gegen Stalinfraktion”
içinde, s. 227. Intarlit, Dortmund, 1977.
14)
Lenin; C.
33, s. 429.
15)
Lenin; C.
33, s. 463-465.
16)
Lenin;
C. 33, s. 454.
17)Leon
Trotsky; “1905”, “Preface to the First Edition”,
http://www.marxists.org/archive/trotsky/1907/1905/pre.htm#fst.
18)Leo
Trotzki; “Das Friedensprogramm”,
(1915-16/1917), “IV. Die Vereinigten Staaten von Europa”
bölümünde,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1915/xx/frieden.htm.
19)
Leo Trotzki;
“Das Friedensprogramm”,
(1915-16/1917), 1922'de hazırlanan Sonsöz'de,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1915/xx/frieden.htm.
20)
L.
Trotzki; “Die internationale Revolution und die Kommunistische
Internationale”, Verlag Die Vierte Internationale 1929, 1970, s.
54, 55, 56.
21)
L.
Trotzki; “Die internationale Revolution und die Kommunistische
Internationale”, Verlag Die Vierte Internationale 1929, 1970, s.
56-61.
22)
L.
Trotzki; “Die internationale Revolution und die Kommunistische
Internationale”, Verlag Die Vierte Internationale 1929, 1970, s.
64-65.
23)
L.
Trotzki; “Die
internationale Revolution und die Kommunistische Internationale”,
Verlag Die Vierte Internationale 1929, 1970, s. 67.
24)
L.
Trotzki;
“Probleme der Entwicklung der UdSSR”, “Programm und Platform
der Linken Opposition im Kampf gegen Stalinfraktion”
içinde, s. 200-201, Intarlit, Dortmund, 1977.
25)
L. Trotzki;
“Probleme der Entwicklung der UdSSR”, “Programm und Platform
der Linken Opposition im Kampf gegen Stalinfraktion”
içinde, s. 201-202, Intarlit, Dortmund, 1977.
26)
L.
Trotzki; ”Oktoberrevolution” - “Ekim Devrimi”, 1932, s.
676-678, 706.
27)
L. Trotsky;
“The Soviet Economy in Danger”, “The Crisis of the Soviet
Economy” ara başlığı altında,
www.marxists.org/archive/trotsky/1932/10/sovecon.htm.
28)
L.
Troçki; “Bolşevizm mi, Stalinizm mi?”, s. 8, İnternet.
*
“DÜŞTÜYSEK
KALKARIZ, DAHA ÖLMEDİK YA!”
TROÇKİ
“24
AYAR” ANTİ-KOMÜNİSTİN HİKAYESİ
7. Makale
NE
YAPILMALIYDI?
GERİYE
DÖNÜŞ MÜ – SOSYALİZMİN İNŞASI MI?
STALİN’E
KARŞI TROÇKİ
“24
ayar” Stalin düşmanı Troçki!
SSCB'inde
sosyalist inşa ve sosyalizmin nihai zaferi perspektifine göre
sorunlar ve Troçki
“24 ayar” sosyalizm düşmanı Troçki!
SSCB'nde
sosyalizmin inşası ve zaferi için ön koşulları
8.
Makale
TARİHİ
KARARLAR – TEORİDEN PRATİĞE SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI
TROÇKİ’NİN
MARKSİZM-LENİNİZME KARŞI MÜCADELESİ
9.
Makale
İŞÇİ
SINIFI VE KÖYLÜLÜK ARASINDAKİ ÇELİŞKİLERİN ÇÖZÜM SÜRECİ
ELDE
EDİLEN SONUÇLAR VE TROÇKİ
10. Makale
SOSYALİZMİN
İNŞASINDA BAŞARILAR VE TROÇKİ
11.
Makale
SOVYET
TOPLUMUNUN KARAKTERİ - SOSYALİST DEMOKRASİ VE TROÇKİ
SOVYET ANAYASASI-SOVYET DEMOKRASİSİ
PROLETER
DEMOKRASİ - PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ