3.
Makale
LENİNİST
ÖRGÜTLENME – TROÇKİST “ÖRGÜTLENME”
“24 ayar anti-leninist örgütçü” Troçki!
Avrupa'nın
aksine Rusya'da işçi sınıfının çetin illegalite koşullarında
örgütlenmekten ve mücadele etmekten başka yolu yoktu. Rusya'da
işçi sınıfının parti örgütlenmesi daha baştan illegaliteye
zorlanmıştı. Zor illegal koşullarda Rusya'nın farklı
bölgelerinde oluşan çevreler, gruplar, kendi güçlerine dayanarak
mücadele ediyorlardı. Önemli olan, aralarında bağ olmadığı
için ideolojik karmaşıklığın hakim olduğu bu grupların
birleştirilmesi ve mücadelenin aynı çatı altında
yürütülmesiydi, yani bütünlüklü bir partinin kurulmasıydı.
Rusya'da
komünist hareketin gelişmesinde örgütlenme sorunu çok önemli
bir rol oynamıştır. Rus devrimcilerinin örgütlenme sorunları
üzerine ateşli tartışmaları Batının legal koşullarında
mücadele eden devrimciler tarafından çoğu kez anlaşılmamış,
onların örgütsel sorunlar üzerine bitmek bilmeyen tartışmaları,
sekterlik olarak algılanmıştır. Ama Rus devrimci hareketinin
tarihi, örgütlenme sorununun çözülmesinden sonra mücadelenin
yükseldiğini, komünist hareketin (bu durumda Bolşevik Parti'nin)
sınıf mücadelesinde önder etkileyen güç olmaya başladığını
göstermektedir.
Lenin,
örgütlenme sorunlarında acımasız, tavizsiz mücadelesinden
dolayı bölücülükle, dogmatiklikle suçlanmıştır. Ama
Rusya'da devrim, örgütsel ve ideolojik bütünselliği olan,
merkezi yönetimli, illegal örgütlenmiş Bolşevik Parti
tarafından gerçekleştirilmiştir. Böyle bir partinin kurulması
için sürdürülen mücadelede Lenin ve Troçki arasında görüş
ayrılıkları gündeme gelmiştir. Şimdi bunların neler olduğunu
ele alarak devam edelim.
I.
Parti Kongresi 1 Mart 1898'de Minsk'te, Rusya'daki bütün sosyal
demokrat çevre ve grupları bütünlüklü bir partide örgütlemek
amacıyla toplanır. Kongreye sadece dokuz grubun temsilci göndermiş
olması o zaman Rus sosyal demokrat işçi hareketinin ne denli
dağınık ve zayıf olduğunu gösterir. Kongre üç kişiden oluşan
bir merkez komite (MK) seçer, bir tüzük üzerinde çalışır ve
Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin (RSDİP) manifestosunu
kabul eder. Bu manifestoda Rusya'da bütün yerel çevrelerin ve
örgütlerin RSDİP çatısı altında örgütlenmeleri talep edilir.
Ne
var ki, bu kongre önüne koyduğu görevleri yerine getiremedi;
kongreden hemen sonra merkez komite üyeleri ve delegelerin çoğu
tutuklandı. Rusya'da örgütsel ve ideolojik kargaşa devam etti.
Bunda “ekonomistler”in
ve başka grupların da payı vardı.
I.
Kongreden sonra bütünlüklü parti kurma konusunda değişen bir
şey olmadı. Ancak yurt dışında geçici merkez işlevi gören
“İskra”, Lenin'in
doğrudan etkisiyle partinin oluşturulmasında önemli bir rol
oynadı: “İskra”nın
yazı kurulu parti programını hazırladı, ikinci kongreyi
örgütledi. Bu kongrede program ve tüzük onaylandı.
1903'te
Londra'da gerçekleştirilen II. Kongrede grup ve çevre kargaşasının
ötesine geçilerek partinin kurulması, daha doğrusu
yapılandırılması sağlandı. Grup ve çevre yapısı aşılmıştı,
bu bakımdan bir ortaklaşma sağlanmıştı. Ama parti, bütünlüklü
bir ideolojik temeli olan parti olmaktan çok uzaktı.
Ortaklaştırılmış ideolojik temelin olmamasından dolayı
RSDİP'in ikinci kongresi aynı zamanda partinin Bolşevikler ve
Menşevikler diye iki gruba ayrılmasının, bu anlamda ilk
bölünmenin yaşandığı kongre olmuştur.
Bölünme,
Lenin ile Menşevikler arasındaki görüş ayrılığından
-örgütlenme sorunlarından- kaynaklanıyordu. İlk görüş
ayrılığı birinci paragrafın tartışılması sırasında patlak
verdi.
Lenin'in
birinci paragrafa eklenmesini önerdiği anlayış şuydu:
“Programını
kabul eden ve partiyi mali olarak destekleyen, partinin örgütlerinden
birinde bizzat çalışan (faaliyet
sürdüren- İ.O.) kişi RSDİP'nin üyesidir”.
Y.
Martov'un önerisi:
"Parti
örgütlerinin birinin kontrolünde ve yönetiminde partiyi
faaliyetiyle destekleyen" kişi
RSDİP'nin üyesidir.
Martov'un
bu formülsyonuna karşı Lenin'in savları şunlardı:
“1-Parti
örgütlerinden birinde bizzat faal olmayan parti üyelerini etkili
'kontrolü ve yönetimi' pratikte mümkün değildir.
2-Bu
formülasyon örgütten ve disiplinden korkmayan işçi sınıfının
değil, aksine, bireysel ve örgüt ve disiplin ürkekliği eğilimi
olan küçük burjuva aydın bakış açısını ele verir.
3-Bu
formülasyon üyelik kapsamını sempatizanların da partiye dahil
olacakları derecede genişletir ve işçi sınıfı ve onun
örgütlü, disiplinli öncüsü arasındaki ayrım çizgisini
kaldırır; öncünün işçi sınıfı içinde bütün olarak
kaybolmasına neden olur ki, bu da işçi sınıfının düşmanlarının
çıkarlarına hizmet eder”
(1).
Lenin
partinin proleterlerden oluşan bir bileşimde olması, üyelerinin
aktif devrimci çalışma yürütmesi gerektiğini savunuyordu.
Lenin'in anlayışına göre, diğer şeylerin yanı sıra parti
örgütlerinde bizzat aktif olarak çalışanlar üye olabilirlerdi.
Martov'un üyelik anlayışına göre ise tehlikeye maruz kalmamak
için parti örgütlerinde aktif çalışma yerine bir parti örgütü
yönetiminde düzenli yardımcı olmak parti üyeliği için
yeterliydi. Martov'un görüşü, komünist partilerde pasif üye
anlayışına temel teşkil etmiştir. Tasfiyeci, reformist,
revizyonist unsurlar bu üyelik anlayışını geliştirerek komünist
partilerde yozlaşmayı ilerletmişlerdir. Lenin, proleterlerden
oluşan, aydınların söz sahibi olmadığı, üyelerinin her koşul
altında parti örgütlerinde aktif mücadele ettiği, sadece yardım
etmediği bir parti için mücadele ediyordu.
Tüzüğün
birinci maddesinin oylanmasında Martov'un anlayışı az bir farkla
28'e karşılık 22 oy) çoğunluğu elde etti.
Bu
durumu Türkiye'de göz önüne getirelim. Aklımızı zorlayalım;
şu veya bu örgüt Leninist örgütlenmeyi doğru buluyor ve ona
göre hareket ediyor. Ama üyelerini aktif ve pasif diye iki
kategoriye ayırıyor; yani herhangi bir parti örgütünde bizzat
faal olan üyeler kategorisi (aktif üyelik) ve herhangi bir parti
örgütünde bizzat faal olmayı istemeyen, ama üye olanlar
kategorisi (pasif üyelik). Leninist örgütlenmeyi ve üyelik
kıstaslarını yanlış bulabilirsiniz, sorun bu değil. Yanlış
buluyorsanız örgütlenme ilkeleriniz Leninist değildir, bunu
açıklamak zorundasınız. Her ikisi bir arada olamaz. Ya
Leninistsiniz ya da Martovcusunuz; anlayışlar birbirini dışladığı
için ikisinden birisi geçerli olacaktır.
Martov'un
üyelik anlayışını uygulayan ve kendine komünist diyen bir
partinin ne hallere düşebileceğini düşünebiliyor musunuz? Bu
parti önce üyelerini iki gruba ayırmış olur: Birinci grup aktif
üyelerden, doğrudan faaliyet içinde yer alan üyelerden oluşurken
ikinci grup pasif üyelerden oluşmaktadır. Bu gruptaki üyeler
üzerinde partinin herhangi bir yaptırımı olamaz. Nihayetinde
isterse, doğru bulursa partiye destek verir, aksi durumda destek
vermez. Ve bu üye aktif üyelerle aynı hakka sahiptir. Böyle bir
partide disiplinden, eylem birliğinden, düşünce ortaklığından
bahsedilemez. Yoksa bahsedilir mi?
Kongrede
ikinci anlaşmazlık “İskra”nın
yazı kurulunun oluşumunda patlak verdi. Lenin “İskra”yı
önderlik eden bir merkez olarak görüyor ve redaksiyonunun da
ideolojik olarak birbiriyle anlaşabilen, bütünlüklü bir çizgiyi
temsil eden kişilerden oluşmasını talep ediyordu. Lenin o zaman
önemli konularda kendisiyle aynı düşüncede olan Martov ve
Plehanov'u ve kendini redaksiyon için önermişti. Bu bileşim,
redaksiyondan Akselrod, Protessov ve Zassuliç'in dışlanması
anlamına geliyordu. Lenin'in bu önerisi tepkilere neden oldu ve
Martov, Akselrod, Protessov ve Zassuliç üçlüsüyle dayanışma
içinde olduğunu açıkladı. Sonuçta az bir oy çoğunluğu
farkıyla redaksiyonu Lenin ve Plehanaov'un üstlenmesine karar
verildi.
İkinci
oylama kopuşa neden oldu: Çoğunluğun kararının tanınmaması,
kabul edilmemesi partinin Bolşevikler ve Menşevikler diye ikiye
bölünmesini beraberinde getirdi. Çoğunluk (Rusça Bolşestvo
-Bolşevik) Lenin tarafından önerilen redaksiyon için, azınlık
da (Rusçası Menşestvo – Menşevik) Lenin'e karşı oy
kullanmıştı.
II.
Pati Kongresine Troçki delege olarak katıldı. Tüzük üzerine
tartışmalarda Lenin'e karşı mücadele etti. Kopuşa, Bolşevikler
ve Menşevikler diye ayrışmaya neden olan sorunda Troçki,
Menşeviklerden yana tavır aldı. II. Kongrede Troçki'ye karşı
polemiğinde Lenin, Troçki, temel düşüncelerimi kesinkes anlamadı
diyordu. Lenin II. Kongrede bu konuda Troçki hakkında şunları
söylüyordu:
“Çizginin
sağlamlığının ve parti ilkelerinin temizliğinin korunması, tam
da şimdi bir o kadar daha acil bir mesele haline gelmiştir. Çünkü
birliği yeniden tesis edilmiş parti, sayıları partinin
büyümesiyle birlikte artacak olan pek çok sallantılı unsuru
saflarına alacaktır. Troçki yoldaş, partinin bir komplocular
örgütü olmadığını söylerken (pek çok başkaları da bana
karşı bu itirazda bulunmuştur), “Ne Yapmalı” adlı kitabımın
temel düşüncesini çok yanlış anlamıştır. Troçki, kitabımda
en konspiratif ve en gizli olandan nispeten geniş ve “gevşek”
olanına kadar bir dizi değişik örgüt tipi önerdiğimi
unutmuştur. Partinin, tamamen (ya da neredeyse tamamen) parti
örgütlerinin “denetimi ve önderliği altında” çalışan,
fakat bütün olarak “parti”ye dahil olmayan ve zaten dahil
olmaması gereken işçi sınıfının muazzam kitlesinin sadece öncü
müfrezesi, önderi olduğunu unutmuştur. Bu temel hatası nedeniyle
Troçki yoldaşın hangi sonuçlara vardığına bir bakın. Burada
bize, işçi saflarından durmadan işçiler tutuklandığında,
tutuklanan bütün işçilerin parti üyesi olmadıklarını
açıklamaları halinde, partimizin tuhaf bir şey olacağını
söyledi! Durum tam tersi değil mi? Asıl tuhaf olan, Troçki
yoldaşın kanıtlaması değil mi? Bir ölçüde deneyim sahibi her
devrimciyi sevindirecek bir şeyi üzücü bir olgu olarak görüyor.
Grevler ve gösteriler nedeniyle tutuklanan yüzlerce, binlerce
işçinin parti örgütlerinin üyeleri olmadığı anlaşılsa, bu
sadece, örgütlerimizin iyi olduğunu, görevlerimizi –az çok dar
bir yönetici yoldaşlar çevresinin konspiratif şekilde çalışmasını
sağlamak ve mümkün olduğunca geniş bir kitleyi harekete çekmek-
yerine getirdiğimizi tanıtladı”
(2).
Hala
öğrenilemeyen, hala kavranmamış olan bir anlayış: Lenin,
illegal bir partinin, ancak ve ancak geniş yığınları kendi
eylemine çekerek harekete geçirdiğinde mücadeleci bir parti
olabileceğinden bahsediyor. Salt veya esas itibariyle kendi örgütlü
gücünü harekete geçirebilen illegal bir partinin tecrit edilmiş,
etki gücü ancak kendi üyeleri üzerinde olan bir parti olacağını
anlatıyor.
Bu
kongreden sonra yayımlanan “Bir Adım İleri, İki Adım Geri”
yazısında Lenin, partinin, parti örgütünün sağlamlaştırılması
için ileriye doğru bir adım, ama yeni bir kanadın (Menşevikler)
oluşmasıyla da iki adım geri attığını yazar.
Troçki,
Lenin'in proletaryaya parti içinde büyük bir rol verilmelidir,
onun bu rolü tartışmasız olmalıdır türünden anlayışlarına
da karşı çıkmakta gecikmez. “Siyasi Görevlerimiz”,
“Bir Adım İleri, İki Adım Geri”ye cevaben yazılmıştır.
Troçki bu yazısında “Ne Yapmalı”yı da ele alır; akıllara
durgunluk veren kavram ve anlayışlarla Lenin'in geliştirdiği
örgütlenme ilkelerini eleştirir. Troçki'nin örgütlenme adına
ne söylediğini, neyi savunduğunu öğrenmek isteyen bu yazısını
mutlaka okumalıdır; devrimcilik adına oportünist, Menşevik parti
anlayışını ilk elden öğrenmiş olursunuz. Troçki'nin bu
broşürü Menşevikler tarafından 1904'te yayımlanır. Troçki bu
yazısını “değerli öğretmeni”, “üstadı” Akselrod'a
ithaf eder. Peki, Troçki'yi bu denli etkileyen, ona “öğretmen”lik
yapan Akselrod kimdir? Menşevik önderlerin başında gelenlerden
birisidir; Lenin'e ve oluşmakta olan Bolşevizme karşı tartışmasız
düşmanık besleyen birisidir.
Troçki
bu yazısında Lenin'in anlayışına karşı şunları yazar:
“Bu
inanılmaz acımasız, demagojik satırlar okunduğunda insanı nasıl
bir öfke sarar? Daha dün hakkında ‘kendiliğinden sendikalizme
umut bağlayan proletarya diye konuşulan aynı proletarya bugün,
siyasi disiplinin örneğini vermeye çağrılıyor (Burada
Lenin’in “Ne Yapmalı” eserine gönderme yapılmaktadır, İ.
Okçuoğlu) Ve kime? Tam da dünkü şemaya göre proletaryaya
sınıf bilincini ve siyasi bilincini dışarıdan taşıma görevi
verilen o aydınlara... Ve bu, Marksizm oluyor. Bu sosyal demokrat
düşünce oluyor. Gerçekten, proletaryanın en iyi düşünsel
varlığı karşısında Lenin’in yaptığından daha büyük bir
kinizmle durulamaz. Lenin için Marksizm, büyük teorik
yükümlülükleri beraberinde getiren bilimsel analizin bir yöntemi
değil. Lenin için Marksizm, ... izlerini yok etmek gerekiyorsa bir
bulaşık bezidir; büyüklüğünü göstermek istiyorsa bir
beyazperdedir ve parti vicdanını göstermek gerekliyse bir
mezaradır” (3).
Demek
ki Lenin, Marksizmi, “bulaşık bezi”, “beyazperde”
ve “mezura”
olarak algılamış.
Troçki bununla yetinmez ve aynı broşüründe “Lenin
Marksist değildir”,
“partinin gerici kanadının önderi”dir,
“diktatör”dür,
“gaspçı”dır
diye de yazar.
Lenin
hakkında söyledikleri az gelmiş olacak ki Troçki, Lenin'i
“tanımlama”ya devam eder:
Kongrede
Troçki, “kendine
özgü enerji ve yeteneğiyle Lenin, partinin örgütsüzleştiricisi
rolünü oynadı”; yeni bir Robespierre gibi “mütevazı parti
konseyini kamu güvenliği için her şeye muktedir komiteye
dönüştürmek için” çaba harcadı ve ortamı “sosyalist
oportünizmin thermidoriancısı için”
hazırladı der (4).
“Thermidor”
kavramını Stalin ve SSCB'nde karşı devrim ile bağlam içinde
çok kullanacağını ileride göreceğiz. Troçki bu kavramı
Fransız Devrimi döneminde karşı devrimci büyük Fransız
burjuvazisinin taraftarı anlamında kullanmaktadır; yani ortada bir
karşı devrim var ve onun taraftarlığını veya doğrudan
yürütücülüğünü yapanlar var. Troçki burada Lenin'i, yani
ileride “kanka”sı yapmaya çalıştığı Lenin'i böyle
suçlayabiliyor; sen “sosyalist oportünizm için” zemin
hazırlayan karşı devrimcisin diyebiliyor. Troçki'nin cahilliğidir
diyelim ve bunu geçelim.
Lenin
Partinin desorganizatörü (örgütsüzleştiricisi) olduğuna göre
Troçki de partinin baş örgütçüsü oluyor! Herhalde böyle
oluyor! Ve bu da yetmemiş olacak ki Troçki, Lenin'i “sosyalist
oportünizmin karşı devrimcileri“ için ortamı hazırlayan
olarak tanımlıyor. Yani Lenin, “Sosyalist oportünizmin karşı
devrimcileri“ adına
provokatörlük yanıyor diyor.
'Marksist
olmayan Lenin', “partinin gerici kanadının önderi” Lenin,
“diktatör” Lenin, “gaspçı” Lenin,
“partinin örgütsüzleştiricisi” Lenin! Bütün bu
sıfatları Troçki, “kanka”sı Lenin için kullanıyor.
Lenin
hakkında “Siyasi Görevlerimiz”de daha neler söylediğini
Troçki'nin biyografisini yazan İ. Deutscher'den okuyalım:
“40
sene boyunca Troçki'nin verimli kaleminden çıkan en şaşırtıcı
doküman belki de budur...Hemen hemen hiçbir Menşevik yazar Lenin'e
böylesi şahsi öfkeyle saldırmamıştı. Korkunç, ahlaksız,
demagojik, pejmürde avukat, kötü niyetli ve ahlaki olarak itici –
bu sözler Troçki'nin kısa bir zaman önce kendine dostluk elini
uzatan, Batı Avrupa'ya götüren, her türlü gelişme imkanını
sağlayan ve Plehanov'un kabalığından koruyan insana karşı
yağdırdığı küfürleri süsleyen sıfatlar”dır
(5).
Bu
hiddetin sebebi nedir? Troçki, “kanka”sı
Lenin'e karşı ne söylemiş oluyor bu sözleriyle? Troçki'nin
polemiği siyasi ve kişiselleştirilmiş sövgü ve hakaretlerle
dolu. Daha o dönemde, II. Kongreden itibaren Lenin ile Troçki
arasında derin görüş ayrılıkları vardı. Troçki, “kanka”sına,
“eski mücadele yoldaşı”na
karşı her şeyi mubah görerek saldırıyor. Troçki'nin Lenin ve
Bolşeviklere karşı bu tavrı Ekim Devrimine kadar değişmemiştir.
Aynı tavrını daha sonraları Stalin ve Bolşevik Parti'ye karşı
sürdürmüştür.
Kasım
1904'te “Sadece parti üyeleri için”
ibaresiyle yazdığı “Zemstvo Kampanyası ve İskra'nın
Planı” makalesinde Lenin
Troçki hakkında şöyle diyordu:
“İşte
yeni “İskra”nın
bütün dünyaya yazı kurulunun Balalaykin’i (6)
(Troçki kastediliyor- İ. Okçuoğlu) tarafından törenle
açıklanan yeni taktik görevleri, yeni taktik görüşleri
bunlardır. Fakat bu Balalaykin bir bakıma istemeden doğruyu
söylemiştir. Eski “İskra”
ile yeni “İskra”
arasında gerçek bir uçurum vardır. Eski “İskra”,
teatral bir şatafatla sunulan sınıflar arası anlaşma konusunda
coşkuya kapılan ve bunda bir “yeni yol”
gören insanları sadece küçümser ve alaya alırdı. Bu yeni yolu,
eski devrimci taktiği “daha alt bir tip”
olarak gören ve “toplumsal yaşama”
muhalif burjuvazinin sol kanadıyla daha önce yapılan görüşmelerin
ardından bir işçi konuşmacısının alçakgönüllü ve barışçıl
sahneye çıkışına dair anlaşmalar biçimindeki “planlı ve
doğrudan müdahale”yi
öve öve bitiremeyen Fransız ve Alman sosyalist “devlet
adamları”nın
deneyiminden biliyoruz”
(7).
İkinci
kongreden sonra Troçki, Menşeviklerden ayrılır ve varlığını
sürdüren grupların yanı sıra ayrı bir konumda konaklar.
Artık hiç bir gruptan olmama kararı almıştır. Hiçbir gruba
dahil olmamak Troçki gibi birisi için başlı başına bir grup
olmak, hatta tek başına örgüt, tek kişiden -bu durumda
kendisinden ibaret- parti olmak anlamına gelir. Ama yine de Troçki,
hiçbir hizbe -fraksiyona- dahil olmayan birisi olarak, kendi cüce
Troçkist hizbiyle Bolşevik ve Menşevik örgütleri aşarak veya
öteleyerek, bu uçları devre dışı bırakarak Rusya'da devrimci
hareketi bir çatı altında birleştirmeye karar verir. Sonuçta,
kurulmuş olsaydı, ilkesizlik ve gruplar federasyonundan başka bir
şey olmayacak olan bir parti ortaya çıkmış olacaktı; Troçki'nin
partiden anladığı buydu. Bu mücadelede Troçki, örgütsüzlüğün
ve örgütsüzleştirmenin abidesi olduğunu sergilemekten başka bir
iş yapmaz. En azından Rus işçi ve komünist hareketi tarihi bunun
böyle olduğunu göstermektedir.
İkinci
kongredeki bölünmeden sonra yeni bir kongre talep eden bölge
konferansları gerçekleştirilir. Bu konferanslarda yerel örgütler,
parti konseyi ve merkez organ “İskra”
yeni bir kongreyi reddettiği için “Çoğunluk Komiteleri”
bürolarını kurarlar ve üçüncü kongre çağrısı yaparlar.
1905'te Londra'da gerçekleştirilen bu kongreye Menşevikler
katılmazlar ve aynı dönemde Cenevre'de bütün Rusya Konferansı
düzenlerler.
Üçüncü
kongre salt Bolşeviklerden oluşmaktaydı. İkinci kongrede
Menşeviklerin reddettiği tüzük kabul edilir. Bu kongre
toplanmadan önce “Çoğunluğun Komiteleri”
bürosu tarafından 1904 sonunda “Vperyod”
(İleri), “İskra”nın
yerine partinin merkez yayın organı olarak yayımlanır. Lenin de
yazı kurulundadır.
1905
Devriminde St. Petersburg Sovyeti'nde “yatıştırıcı” rolünü
oynayan Troçki!
“İsyan
havasının önüne geçmeye çalışan” Troçki!
Troçki
Ekim 1905'te Finlandiya'dan St. Petersburg'a döndüğünde genel
grev patlak vermişti. Grev yapan işçiler grev komitesi için
delege seçerler; bu delegelerden oluşan grev komitesi de kısa
zamanda “İşçi Temsilcileri Sovyeti”ne dönüşür.
Menşevikler bu Sovyeti başından beri desteklerler ve onda temel
demokratik bir hükümetin organını görürler. St. Petersbur'da
Bolşevikler başlangıçta bu Sovyet oluşumu karşısında bekleme
tavrı içinde olurlar. Öyle ki, Sovyet oluşumunu partiye karşı
bir gelişim olarak algılarlar ve onu partiye katılma koşuluyla
destekleyeceklerini açıklarlar.
Ancak
Lenin St. Petersburg'a döndükten sonra Bolşevikler, oluşan Sovyet
üzerine sağlıklı bir değerlendirme yapabilirler. Lenin'in
yaptığı Sovyet analizini şudur: Oluşan Sovyet, Çarlık devleti
yıkılmadan önce bir hükümet organı olamaz. Mevcut koşullarda
görevi, devrimci mücadeleye önderlik etmek ve Çarcı devlet
mekanizmasının yıkılmasını sağlamaktır. Lenin'e göre “İşçi
temsilcileri Sovyeti, emeğin parlamentosu ve proleter özyönetimin
organı değildir. Hiç de hükümet organı değildir, aksine belli
amaçların elde edilmesi için bir mücadele örgütüdür...İşçi
temsilcileri Sovyeti devrimci demokratların ve sosyalistlerin
belirli olmayan geniş bir mücadele birliğidir”.
30
Ekimde St. Petersburg Sovyeti yürütme organını seçer. Bu organda
Bolşeviklerden, Menşeviklerden ve Sosyal devrimcilerden üçer
kişi yer alır.
St.
Petersburg'a geldikten sonra Troçki, doğrudan Menşeviklere koşar
ve onlarla işbirliği içinde hareket eder. Menşevikler üzerinden
Sovyete seçilir ve önder bir rol oynamaya başlar. Menşevik
çizgiyi savunan Troçki, mücadelenin beraberinde getirdiği coşkuyu
bastırmaya ve işçilerin aktifitesini geriletmeye çalışır.
İ.
Deutscher'in “Silahlı Peygamber Troçki”deki anlatımına göre
“Troçki, Sovyet'ten greve son vermelerini istedi. Grevin devamı
başarı sağlamayacak, kan dökülecekti. Sovyet bu görüşü
oybirliği ile kabul etti ve grev 21 Ekimde bitti”. Bu sonuca
varmak için Troçki, Sovyet'e baskı yapar (8).
Troçki,
bununla da yetinmez. İşçiler kendiliğinden, fabrikalarda 8 saat
çalışma günü için greve giderler. Ve Çarlığın Polonya'da
ilan ettiği sıkıyönetim vesilesiyle de ikinci genel grev çağrısı
yaparlar. Ama Troçki, ikinci genel grev çağrısından üç gün
sonra genel greve son verilmesini önerir.
İ.
Deutscher anlatıyor:
“5
Kasım günü bütün Yürütme Kurulu adına Sovyet'te konuşan
Troçki, ikinci genel greve son verilmesini teklif ediyor. Hükümet
o sırada Kronstad bahriyelilerinin askeri mahkemede değil, sivil
mahkemelerde yargılanacağını ilan etmiştir. Sovyet bu şekilde
davrandığı taktirde, elbette zaferle değil, ama şerefiyle geri
çekilmiş olacaktı”
(9).
Troçki,
ateşli önder, ateşli isyancı, devrim örgütleyicisi pozlarında
mücadelenin yatıştırılması için çaba harcamaktadır. İ.
Deutscher de onun bu çabasını "Troçki isyan havasının
önüne geçmeye çalışırken bile Sovyet'in önünde meydan okur
bir pozdadır" diye değerlendiriyordu (10).
Gelişmeler
mücadeleden, devrimden yanadır, ama Troçki devrimden, mücadeleden
yana değildir. Troçki grevciler yorulmaya başladılar diyerek grev
kırıcılığı yapıyordu; ona göre “olaylar bizden yana
gelişiyor zaten, adımları hızlandırmanın nedeni yok”tu.
Ama grev kırıcılığı yaparken de “Olabildiğince
çabuk kesin hareket hazırlığına başlamalıyız. Bu aşama belki
bir ay, belki de iki ay sürer. Ama o zaman olabildiği kadar sıkı
ve örgütlü bir ordu haline gelmiş oluruz” diye umut
dağıtıyordu (11).
İ.
Deutscher, “sinirli ve ciddi”
olan Troçki'nin “ılımlı olmayı savunan bir liberalle
yaptığı konuşmayı” aktarır:
“Kendisine
(ılımlı olmayı savunan
liberale- İ. O.) Fransız devriminde geçen bir olayı
anlattım: Kongre 'Fransız halkının düşmanla kendi toprağında
konuşmamasına' karar verir. Kongre üyelerinden biri atılıyor ve
soruyor: “Zaferle anlaşma mı imzaladınız?”. Şöyle
cevap veriyorlar: “Hayır, ölümle anlaşma imzaladık”.
Liberal burjuvazi sanki kendi ihanetiyle övünür gibi bize şunu
söylüyor: “Yalnızsınız. Bizimle birlikte olmadan kavgaya devam
edebileceğinizi sanıyor musunuz? Zaferle anlaşma mı imzaladınız?”
Cevabımızı yüzlerine çarpıyoruz: “Hayır, ölümle anlaşma
imzaladık” (12).
“Ölümle
anlaşma imzalayan” “radikal” Troçki, ikinci genel grevi
de boğduktan sonra sermayenin Sovyet'e saldırı ve bölünme
kaçınılmaz olur.
İ.
Deutscher'den okuyalım:
Troçki,
“Birkaç gün sonra Sovyet'in güçsüzlüğü üzerinde yeniden
durdu ve sekiz saatlik çalışma günü konusunda daha fazla
direnmemesini istedi...Sovyet ikiye ayrılmıştır: Azınlık genel
bir grev istemektedir. Ama Troçki, metal işçilerinin de desteğini
alarak oylamayı kazanmıştır...Troçki'nin 1905'te izlediği
“ılımlılık” politikası...”
(13).
Aralık
başında, Çarlık hükümeti kendini güçlü hissetmeye başlayınca
saldırıya geçer. Basına sansür uygulanır, St. Petersburg
Sovyeti başkanı ve bazı önder üyeleri 5 Aralıkta tutuklanır.
“Sekiz saatlik iş gününü işçi sınıfına kazandırmadan,
işçi sınıfını sekiz saatlik iş gününe kazandırmayı
başardık” diyen Troçki, bir geçiş dönemi için Sovyet'e
yeni bir başkanın seçilmesini ve silahlı ayaklanma hazırlığına
başlanılmasını önerir.
“İşçi
Delegeleri Sovyeti geçici olarak yeni bir başkan seçmeli ve
silahlı ayaklanma hazırlanmalıdır” (14).
St.
Petersburg Sovyeti Troçki'nin önerisini kabul eder ve Troçki
başkanlığında yeni bir yürütme seçer.
Troçki'nin
bahsettiği "silahlı ayaklanma hazırlığı" konusunda
da İ. Deutscher şunları yazar:
"Troçki'nin
sözünü ettiği ayaklanma hazırlığı daha ortada bile yoktu;
illerdeki Sovyet'lerle ilişki kurmak için iki delege gönderiliyor.
Ayaklanma için gereken şartlar yoktur" (15).
“24
ayar” militan, ayaklanmacı, devrim önderi Troçki'nin ve
Menşeviklerin 1905 Devriminde St. Petersburg Sovyeti'nde oynadıkları
rol SBKP(B)- Tarihi'nde şöyle anlatır:
“Çarlığın
İmparatorluk başkentinin Sovyeti olarak, tüm Rusya'da en büyük
sanayi merkezinin ve devrim merkezinin Sovyeti olarak Petersburg
İşçi Temsilcileri Sovyeti'nin 1905 Devriminde belirleyici bir rol
oynaması gerekiyordu. Ama bu Sovyet, başında berbat, Menşevik bir
yönetimin bulunması yüzünden görevlerini yerine getiremedi.
Bilindiği gibi o sırada Lenin henüz Petersburg'da değildi, ülke
dışında bulunuyordu. Lenin'in orada bulunmayışından yararlanan
Menşevikler, Petersburg Sovyeti'ne sokuldular ve Sovyet yönetimini
ele geçirdiler. Bu şartlar içinde Hrustalyov, Troçki, Parvus vb.
Menşeviklerin Petersburg Sovyeti'ni ayaklanma politikasına karşı
çevirmekte başarılı olmalarının şaşılacak bir yanı yoktu.
Onlar, askerlerin Sovyet'le ilişkilerini sağlamlaştırarak ve
bunları ortak mücadelede birleştirecek yerde, askerlerin
Petersburg'dan çıkarılmalarını istiyorlardı. Bu Sovyet,
işçileri silahlandıracak ve onları ayaklanmaya hazırlayacak
yerde, yerinde sayıyor, ayaklanma hazırlıklarına karşı olumsuz
bir tavır takınıyordu”
(16).
Troçki'nin
1905 Devriminde Petersburg Sovyeti'nde oynadığı rol buydu.
1905'teki
devrimci mücadeleler, sonuçta Bolşeviklerin ve Menşeviklerin
yakınlaşmasına neden olur. Zor geçen bir dizi görüşmeden sonra
dördüncü kongreyi toplamak için ortak bir merkez komite
oluşturulur. Tarihe Birlik Kongresi olarak geçen IV. Parti Kongresi
1906'da Stokholm'da gerçekleştirilir. Bu kongrede çoğunluk
Menşeviklerde olduğu için kararlar da daha ziyade onların
görüşleri doğrultusunda alınır. Adı Birlik Kongresi olmasında
rağmen her iki taraf arasındaki siyasi ve ideolojik görüş
ayrılıkları giderilememiştir. Bu nedenle birlik de biçimsel
kalmıştır. Ortak bir merkez komite oluşturulmasına rağmen
Bolşevikler kendileri için bir de illegal merkez komitesi kurarlar.
V.
Kongre 1907'de Londra'da gerçekleştirilir. Bu kongrede Bolşevikler
çoğunluktadır. Ama bu çoğunluk, kendi çizgilerini kabul
ettirmek için yeterli değildir. Troçki'nin de dahil olduğu
yalpalayan unsurların oyu çoğunluk oluşturmada belirleyici olur.
1905
Devrimi Menşevikler arasında değişime de neden olur: Bir dizi
Menşevik önder illegal mücadeleyle sonuç alınamayacağı
görüşünü benimser. Bu nedenle partinin illegal yapısının
tasfiye edilmesini ve Rusya-Çarlık yasallığını kabul eden legal
bir partinin kurulmasını talep eder. Bu sorun Bolşevikler ve
Menşevikler arasında oldukça önemli bir görüş ayrılığı
olur. Bolşevikler, partinin illegal yapısını yıkarak, legal bir
parti kurmaktan yana olan Menşevikleri tasfiyeci olarak tanımlarlar.
Son birlik denemesinden sonra (IV. Kongre) Bolşevikler, artık
tasfiyecilerle ortak hareket etmeyeceklerini açıklarlar.
“Birliğin
Zedelenmesi Üzerine”
makalesinde Lenin tasfiyecileri tanımlarken şöyle der:
“Tasfiyecilikten
bahsederken, yılların seyri içinde ortaya çıkmış, 20 senelik
parti tarihinde “Menşevizm”
ve “Ekonomizm”
ile iç içe geçmiş ve belli bir sınıfın –liberal
burjuvazinin- politikası ve ideolojisi ile birleşmiş belli bir
ideolojik akım tespiti yapıyoruz”
(17).
Şüphesiz
ki, bütün Menşeviklerin tasfiyeci oldukları söylenemez.
Plehanov, tasfiyecilere karşı sürekli mücadele etmiştir. Bu
mücadeleye bazen Martov da katılmıştır. Diğer taraftan 1905
Devrimi Bolşevikler arasında da farklı düşüncelerin
gelişmesine, bölünmelere neden olmuştur. Bunların arasında
“Otsovizm”in
belli bir yeri vardır.
Otsovistler, Duma seçimlerinin boykot edilmesini talep ediyorlar,
her türlü legal çalışmayı reddediyorlardı. Sosyal demokrat
vekillerin Duma'dan derhal geri çağrılmasını talep ettikleri
için bunlar, Rusçada geri çağırma anlamına gelen
'otoswat'çılar olarak tanımlanmışlardır.
Buna
karşın Lenin'in çizgisi şuydu: İllegal örgütü inşa etmek,
illegal mücadeleyi sürdürmek ve mümkün olan bütün legal
olanaklardan yararlanmak.
Bolşeviklerden
kopan başka bir grupçuk da ultimatistlerdi. Bunlar da vekiller
derhal geri çağrılmamalı, ama hatalarını düzeltmek için
onlara bir ültimatom verilmelidir anlayışında olduklarından
dolayı bunlara da ultimatistler denmiştir. Her iki grup da
Bolşeviklerin “sol”unda
yer alıyordu.
Bolşevikler
tarafından dışlandıktan sonra bu iki grup “Vperyod-Grubu”
olarak birleşti. Kendilerini sol Bolşevikler olarak tanımlayan
bunlar, uç sol görüşler savunuyorlar, Lenin ve taraftarlarını
sağa kaymakla suçluyorlardı. Onlara göre Lenin ve taraftarları
sağa kaydıkları için Bolşevizme ihanet etmişlerdi.
Troçki,
bu uç sol gruba da sempati duyuyordu.
Bu
ve sonraki yıllarda esas mücadele Bolşeviklerle Menşevikler
arasında sürdürüldü. Bu mücadelede Troçki, “kanka”sının
yanında hiç yer almadı, her iki taraf arasında kaldı. Ama
Bolşeviklere karşı mücadelede fiilen tasfiyecilerin yanında yer
aldı.
1908'den
itibaren örgüt/örgütlenme üzerine mücadele giderek şiddetlendi.
Tasfiyecilerden arındırılmış, onlardan tamamen bağımsız bir
Bolşevik Parti'nin kurulması için çabalar yoğunlaştırıldı.
Lenin önderliğinde Bolşevikler, partiye sadık kalan güçlerle,
tasfiyecilerden tamamen kopuşa hizmet eden bir konferans
düzenlediler. Bu konferansa karşı Troçki, oldukça şiddetli
mücadele etmiş ve “kanka”sı
Lenin'i dar görüşlü bölücü olarak tanımlamıştı. Öyle ki
Troçki, Alman sosyal demokrat basınında (örneğin “Neue Zeit”
-”Yeni Zaman”
ve “Vorwärts”te
-”İleri”) Rus işçi hareketi üzerine gerçek dışı görüşler
yaymış, utanmazca Rusya'da, Rus işçi hareketinde Bolşeviklerin
ve Menşeviklerin herhangi bir rol oynamadıklarını yazmıştı.
Troçki'nin bu marifetlerine karşı Lenin Mayıs 1911'de “Rusya'da
Parti İçin Mücadelenin Tarihsel Anlamı”
makalesinde şöyle der:
”Troçki,
Menşevizmin ve Bolşevizmin "proletaryanın derinliklerinde
kök saldıklarını" düşünmek "bir hayaldir" diye
açıklıyor. Bu, Troçki'nin ustası olduğu, yankı yapıcı ama
boş sözlere iyi bir örnektir. Bolşeviklerle Menşevikler
arasındaki ayrılığın kökleri
"proletaryanın derinliklerinde" değil, ama Rus devriminin
iktisadi içeriğinde yatıyor...
Troçki,
Bolşevizmi çarpıtıyor, çünkü o, Rus burjuva devriminde
proletaryanın rolü konusunda hiçbir zaman kesin bir görüşe
varamamıştır...
Kendi
hizbinin reklamını yaparken Troçki , Almanlara, partinin parça
parça olduğunu, her iki hizbin parça parça bölündüğünü ve
sadece kendisinin, Troçki'nin, durumu kurtarmakta olduğunu
söylemekten çekinmiyor. Gerçekten şimdi hepimiz görüyoruz ki,
Troçki, özellikle tasfiyecilerin ve vperyodcuların güvenini
kazanmıştır - Troçki yandaşlarının (Viyana Kulübü adına 26
Kasım 1910 tarihinde) onayladıkları en son öneri bunu kesin
olarak kanıtlamaktadır.
Troçki'nin
Almanların önünde partiyi küçültmekte ve kendini yüceltmekte
ne ölçüde utanmazlığa kaçtığı, örneğin şu sözlerde çok
iyi görülüyor. Troçki, Rusya'daki "işçi yığınları"nın,
"sosyal demokrat partinin kendi çevreleri dışında
(vurgulayan Troçki) kaldığı" düşüncesinde olduklarını
yazıyor ve "sosyal demokrasisiz sosyal demokratlar"dan söz
ediyor.
Bay
Potressov'la dostlarının, bu tür sözlerden ötürü Troçki'yi
bağırlarına basmaktan geri durmalarını nasıl beklenebilir?”
(18).
Troçki,
kişisel kaygıları uğruna Alman kamuoyu önünde Rus işçi
hareketini temsil eden Bolşevikleri ve Menşevikleri küçük
düşürmüş, önemsizleştirmiş ve sonuçta da partinin dağılmakta
olduğu imajını uyandırmıştır. Troçki'nin Bolşevikler ve
Menşevikler nezdinde Rusya işçi hareketine saldırıları Kopenhag
Uluslararası Sosyalistler Kongresi'nde Rus temsilciler arasında da
belli bir rol oynamıştır. Yukarıda adı geçen makalesinde Lenin
konuyla ilgili şunları yazar:
“Kopenhag’da
partiye sadık Menşeviklerin ve merkez organ redaksiyonu delegesi
olarak Plehanov, Bolşeviklerin temsilcisi olarak bu satırların
yazarı ve Polonyalı bir yoldaşla birlikte Troçki’nin Alman
basınında parti sorunlarımızı nasıl betimlediğine karşı
kararlı protesto ettiler”
(19).
Troçki
de “Hayatım” kitabında
konuya oldukça dolaylı, Lenin'i “kanka”
gösterme çabası içinde değinir:
“Viyana’dan
Kopenhag Kongresine giderken yolda aktarma yapılması gereken bir
istasyonda Paris’ten gelen Lenin ile hiç beklenmedik halde
karşılaştım. Bir saat beklemek zorundaydık ve aramızda ilk
bölümü oldukça dostça, ikinci bölümü ise daha az dostça olan
büyük bir konuşma başladı…Lenin, karşısında konuşanın
sözleri arasında kendisine gerekli olanı almak istediği
zamanlarda kullandığı kendine özgü bir üstün dikkat yeteneği
vardı; böylesi zamanlarda karşısındakine bakmaz uzaklara
dalardı”
(20).
Bu
sahte dostluk gösterisinin anlamı nedir? Troçki, kamuoyuna
'bakın, aramızda hiçbir ciddi sorun yoktur', 'her şeye rağmen
biz iki sıkı dostuz' mesajı vermeye çalışmaktadır. Ama buna
rağmen Troçki'nin Lenin ile arasının pek öyle iyi olmadığını
yine onun anlatımından anlıyoruz. Tamam, konuşmanın “ilk
bölümü oldukça dostça”
geçmiş. Belki
de Lenin, Troçki'nin bu bölümde Çek sendikalarındaki bölünmeyi
Troçki ile tartışmak istemediğinden sadece onu dinlemiştir. Bu
dinlemeyi de Troçki oldukça dostça bulmuş olabilir. Ama
konuşmanın ikinci bölümünde durum değişiyor, “oldukça
dost”
olmak yerini “daha az dost”
olmaya bırakıyor.
Neden? Konuşmanın bu bölümünde Lenin, Troçki'nin Alman
basınında çıkan makalesi üzerine görüşünü dile getirir. Bu
konuşmaya Troçki, “Hayatım”
kitabında yer verir.
Okuyalım:
“Lenin’e
“İleri”
(gazetesindeki- İ. Okçuoğlu)
Rus sosyal demokrasisi üzerine son makalemden bahsettiğimde
konuşma tamamen başka bir karakter aldı. Makale kongre için
yazılmıştı ve hem Menşevikleri hem de Bolşevikleri sert bir
eleştiriye tabi tutuyordu. Yazının püf noktası
“kamulaştırmalar”a
dokunan yeriydi. Yenilgiye uğramış devrimden sonra silah zoruyla
yapılmış kamulaştırmalar ve terörist baskınlar en devrimci
partinin dahi dağılması için kaçınılmaz kaynaklar olur. Londra
Parti Kongresi Menşeviklerin, Polonyalıların ve bir kısım
Bolşevikin oyu ile kamulaştırmayı yasakladı … Kamulaştırma
Londra Kongresinden sonra da devam ediyordu ve partiye zarar
veriyordu. İleri'deki yazıyı bunun üzerine yazmıştım. Lenin,
bunu gerçekten yazdınız mı diye sitemkar bir biçimde sordu...
Telgraf çekerek makalenin basılmasını durdurmak mümkün değil
mi? Hayır diye cevap verdim. Makalenin bu sabah yayınlanmış
olması gerekir ve niçin durdurulsun ki? Makale doğrudur”
(21).
Troçki,
siyasal mücadelede dengesizliğini bir kez daha gösterir ve
“Hayatım”da anlatımına
devamla söz konusu makalenin doğru olmadığını yazar:
“Gerçekte
ise makale doğru değildi. Çünkü makale, -gerçekte Bolşeviklerin
Menşeviklere karşı amansız mücadelesiyle bir parti doğmuşken-
Bolşeviklerin Menşeviklerle kaynaşması ve bütün aşırılıkların
dışlanmasıyla bir partinin doğacağı hesabını yapıyordu.
Lenin Rus delegasyonu nezdinde makalemin mahkum edilmesini sağlamaya
çalışıyordu. Bu benim yaşamında Lenin ile ilk sert çatışma
anıydı” (22).
Lenin
ile ilişkileri söz konusu olduğunda Troçki'nin başka bir
özelliği de açığa çıkıyor: Lenin'e karşı birçok
mücadelesinde Lenin'in haklı olduğunu, kendisinin haksız olduğunu
sonradan kabul etme özelliği. Lenin “kankamdı” demeye getiren
Troçki, neden böyle hareket eder, tarihi kendine göre neden böyle
yazar? Onun bu tavrı tabii ki, bilinemez değil. Amacı oldukça
açıktır; Troçki, Lenin ile kendi arasındaki var olan derin
çelişkileri yumuşatmaya özen gösterir. Amacı budur.
Rusya'da
devrimci parti nasıl olmalıdır konusunda Lenin ile Troçki'nin
görüşleri arasındaki fark, ortak hareket etmeyi, aynı örgütsel
çatı altında mücadele etmeyi engelleyecek derecede derindi.
Devrimci parti nasıl olmalıdır sorunu o zaman Rusya'da güncel,
üzerinde sürekli tartışılan, fırtınalar kopartılan siyasal
bir sorundu. Devrimci parti için mücadelede Lenin, Troçki'yi hiç
de dost düşünceli olarak görmedi, tam tersine Troçki'de devrimci
parti düşmanlığını gördü ve bunu çok defa da dile getirdi.
Eylül
1911'de “Stolpin İşçi Partisi Kampı”
makalesinde Lenin diğer şeylerin yanı sıra şunları yazar:
“Buradan
açık ki Troçki ve onun zihinsel akrabalarının –‘Troçkistlerin
ve uzlaşmacıların‘ en amansız tasfiyeciden daha zararlı
oldukları açığa çıkar. Çünkü inanan tasfiyeciler
düşüncelerini açıkça ortaya korlar ve işçiler onların noksan
yanını kolayca görürler. Ama bay Troçki’ler işçileri
aldatıyorlar, kötülüğün üstünü örtüyorlar, onun açığa
çıkartılmasını ve iyileştirilmesini imkansız yapıyorlar.
Troçki’nin grupçuluğunu destekleyen herkes yalan politikasını
ve işçilerin kandırılması politikasını, tasfiyeciliğin
gizlenmesi politikasını destekliyor. Rusya'da Potressov ve hempası
baylar için tam eyleyiş özgürlüğü, yurt dışında
faaliyetlerinin ‘devrimci boş laflarla‘ gizlenmesi – işte bu,
Troçkizmin politikasının özüdür”
(23).
Troçki'nin
“kanka”sı Lenin'e karşı
bitmeyen saldırılarından biri de 1912 yılı başında gündeme
gelir. Ocak 1912'de Lenin önderliğinde Bolşevikler tarafından
Prag'da bir konferans gerçekleştirilir. “Bütün Rusya Parti
Konferansı” adını
taşıyan bu konferansın resmi çağrıcısı Rus Örgüt
Komitesidir. Bu komitede Bolşeviklerin dışında partiye bağlı
Menşevikler de yer almaktaydı. Bolşevikler dışında, o dönem
tasfiyecilere karşı tutarlı bir mücadele sürdüren Plehanov ve
onun duruşunu destekleyen partiye sadık bir kısım anti-tasfiyeci
Menşevik de konferansa katılır. Bu konferanstan sonra Rusya'da
mücadelede canlanma ve işçi hareketinde yükseliş başlar. Ama
Troçki, Lenin'in “mücadele yoldaşı”
Troçki, bu konferansın gerçekleşmesini engellemek için bütün
olanakları kullanır. Başaramayınca da Lenin'e karşı
saldırılarını şiddetlendirerek sürdürür. Troçki, sadece
bununla da yetinmez. Prag Konferansına karşı başka bir konferans
örgütler. Bunun için başında kendisinin olduğu bir “Örgüt
Komisyonu” kurar.
Böylece, o zaman siyaset piyasasında ne kadar anti-bolşevik unsur
varsa onlarla birlikte “Ağustos Bloku”
kurulmuş olur. Bu blok, örgütleyicilerinin, dolayısıyla
Troçki'nin deyişiyle Lenin önderliğinde Bolşeviklere karşı
bütün anti-bolşevik unsurların örgütünü kurmak göreviyle
donatılmıştı. Troçki bu, “kanka”sı
konferans düzenler de o düzenleyemez mi?!
Bu
blokun bileşenleri Troçki'nin nasıl bir blok oluşturulduğunu
yeteri açıklıkta gösteriyor.
Troçki
ve Martov yönetiminde hazırlanan konferansa katılan ve “Ağustos
Bloku”nun oluşturan örgütlerin listesi:
1-'Golos
Sosyal Demokrat' gazetesinin Menşevik tasfiyecileri.
2-'Nyevski
Golo' gazetesi çevresini oluşturan Menşevik grup.
3-Sosyal
Demokrat İşçi Partisinin Kafkasya Bölge Komitesi.
4-'Spilka',
bir Ukrayna sosyal demokrat örgütü.
5-
7 Menşevik Duma vekili.
6-
'Vperyod' grubu.
7-Letonya
bölgesi Sosyal Demokrat Partisi.
8-Troçki'nin
Viyana Pravda grubu.
Troçki,
ancak yıllar sonra bu adımın yanlış olduğunu kabul edecekti.
Troçki'nin
marifetlerine karşı Lenin, Ocak 1911'de “Parti İçindeki Durum
Üzerine” makalesinde
şunları yazar:
“MK
yeniden toplanmadığı müddetçe “Pravda”nın MK karşısındaki
tavrı üzerine Plenum tarafından atanan (ve) Troçki’nin tavrını
parti düşmanı olarak açıklayan MK temsilcisinden başka hakem
yoktur...Ve biz bütün
parti
adına, bildirgesinde tek kelimeyle MK’yı anmadığı (sanki MK
dağıtılsın diyen Golos'cularla anlaşmış gibi) yurt dışındaki
tek bir grubun adına RSDİP’in bir konferansının çağrılması
için bir fon “örgütlemeye” çağrı yaptığı için
Troçki’nin parti düşmanı bir politika sürdürdüğünü; parti
illegalitesine zarar verdiğini; maceracılık ve bölücülük
yoluna girdiğini açıklıyoruz...
Bildirgesinde
Troçki ‘Leninistlerin ve Plehanovcuların’ sürdürdükleri
mücadelenin... güncel olarak her türden ilkesel temelden yoksun
olduğunu yazıyor”
(24).
Troçki'nin
Prag Konferansına karşı mücadelede tasfiyecilerin yanında yer
alması Lenin'i çileden çıkarmıştı. Aralık 1911'de
“Troçki'nin Diplomasisi Üzerine”
makalesinde konuya ilişkin olarak şöyle der:
“Troçki,
legal yayınlarda tasfiyecilerin tam da ‘koalisyon özgürlüğü‘
şiarını kahrolsun illegal parti, kahrolsun cumhuriyet için
mücadele şiarı ile birleştirdiklerini çok iyi bilmektedir.
Troçki’nin görevi de aynı zamanda işçilerin gözüne kum
serperek tasfiyeciliği örtbas etmektir… Troçki ile olgusal
(nesnel gerçeklik bazında- İ.
Okçuoğlu) tartışılamaz, çünkü onun hiçbir görüşü
yoktur. İnançlı tasfiyecilerle ve Otsovistlerle tartışılabilinir
ve tartışılmalıdır. Ama hem birinin ve hem de diğerinin
hatalarını örtbas etme oyunu oynayan bir insanla tartışılmaz, o
ancak … en kötü karakterli diplomat olarak teşhir edilir”
(25).
Lenin
ile Troçki arasındaki ilişkide belirleyici özellik, Lenin'in
Troçki'yi sürekli teşhir edici eleştirmesidir. Lenin'in bu
tavrının nedenini Troçki'nin laftan sözden anlamaz karakterinde
aramak gerekir. Troçki, gerçekleri görmemede veya görmüyor gibi
hareket etmekte, yani demagojide oldukça ustaydı. Onun bu
özelliğini tasfiyecilerle haşır neşir oluşunda da görüyoruz.
Gerçekten de Lenin'e bölücülük atfı, Rusya'da tasfiyecilerin
dışında ciddiye alınacak bir gücün olmadığı türünden
Batıda yaptığı propaganda akıllara durgunluk verecek cinstendi.
Troçki tasfiyecilere sarılıyor,
Lenin de ancak tasfiyecilikten arındırılmış bir partinin devrim
iddialı olabileceği anlayışını savunuyordu. Bu bağlamda Lenin,
Troçki'ye tasfiyecilerden ayrışmanın bölücülük olup
olmadığını da sorar. “Kanka”sının
bu sorusu karşısında Troçki yan çizer:
“Troçki,
konuyla ilgili görüşleri hakkında yeni dergisinde mümkün
olduğunca az şey söylemeyi yeğledi. “Put Pravdi”
(Nr. 37) Troçki’nin ne illegalite sorunu ne de legal bir parti
için mücadele şiarı vs. üzerine tek bir sözcük bile etmediğini
daha önce belirtmişti. İşte bu nedenle biz, herhangi bir
ideolojik-politik fizyonomiden yoksun ayrı bir
örgütlenmenin ortaya çıkmak istemesi durumunda, başka şeylerin
yanı sıra, en kötü hizipçilikten söz
ettik” (26).
Troçki'nin
açık seçik olmayan tavrı, sonuçta tasfiyecilerin işine yarar.
Bu, bulanık suda balık avlama işidir; tasfiyecilerle,
oportünistlerle, bilumum anti-bolşeviklerle blok oluşturmaya
hizmet eden bir tavırdır. Nitekim Troçki, “Hayatım”da
“Ağustos Bloku”nu neden oluşturmaya çalıştığı üzerine de
yazar:
“1912’de,
siyasal yükseliş açıkça kendini gösterdiğinde sosyal demokrat
fraksiyonların temsilcileriyle bir birlik konferansı toplamaya
çalıştım. O zaman birleşik bir Rus sosyal demokrasisinin yeniden
oluşturulabileceği umudunun sadece beni meşgul etmediğinin tanığı
da Rosa Luxemburg'du…
O
dönemde bizzat Bolşevikler arasında uzlaşmacı eğilimler oldukça
güçlüydü ve bunun Lenin’in de konferansa katılmasına neden
olacağı umudunu kaybetmedim. Ama Lenin bütün gücüyle birliğe
karşı geldi. Gelişmelerin bütün seyri Lenin’in haklı olduğunu
gösterdi. Konferans Ağustos 1912’de Viyana’da Bolşevikler
olmaksızın toplandı ve ben resmen Menşeviklerle ve Bolşeviklerden
kopmuş olanların tekil gruplarıyla bir “blok”ta
yer almış oldum. Bu blokun siyasi bir temeli yoktu, bütün temel
sorunlarda Menşeviklerle çatışmalıydı. Onlara karşı mücadele
konferanstan bir gün sonra yeniden başladı”
(27).
Troçki,
şaşkın, yalan söylüyor ve durumu kurtarmaya çalışıyor:
Birincisi,
bütün grupların birlik konferansını gerçekleştirme isteği bir
“kuyruklu” -önemli
değil, kuyruksuz da olabilir- yalandır. Çünkü Troçki, Lenin'in
bu konudaki duruşunu, tasfiyeciliğe karşı mücadelesini bilmiyor
olamaz.
İkincisi,
Prag Konferansı “Bütün Rusya Konferansı”ydı ve Troçki,
parti organının Bütün Rusya Konferansı için çağrı yaptığını
ve bu durumda kendi konferansının parti konferansına karşı bir
konferans olduğunu pekala biliyordu.
Üçüncüsü,
Troçki, Lenin'in tasfiyecilerle birlikte gerçekleştirilen bir
konferansa, hele hele “birlik”
adına gerçekleştirilen bir konferansa ne denli karşı olduğunu
da çok iyi biliyordu.
Troçki,
baştan doğru hareket etmeyi reddeden, ama sonradan düzeltmeyi,
hatasını masumlaştırmayı ve tabi bu arada Lenin'e de hak vermeyi
unutmayan bir figürdür. Bu sefer de böyle oldu: Kendi düzenlediği
konferans hakkında yanılgısını sonraları kabul etti ve Lenin'e
de haklıydı dedi. Troçki, kendi gerçeği böyle olmasına rağmen
hep öngörülü oluşundan, geleceği görebilmekten bahseder, ama
sonrasında da yanlışını kabul eder.
“Ağustos
Bloku” sorunu salt bir
hata olarak görülmemelidir. Bu blok sorununda Troçki ve Lenin
arasında örgütlenme konusunda birbirine tamamen zıt anlayışların
mücadelesi sürdürülmüştü. Burada Leninist örgütlenme,
Troçkist “örgütlenme”
nedir sorusunun cevabını görebiliyoruz: 1912'de Troçki ne yapmak
istemişti? Yapmak istediği, Lenin önderliğinde Bolşeviklere
karşı ipini koparmış ne kadar oportünist ve tasfiyeci unsur
varsa onlarla birlikte ideolojik birliği olmayan bir blok
oluşturmayı amaçlamıştır. Onun bu hareketini anlık bir hata,
anlık bir “kafa karışması”
olarak göremeyiz. Onun bu tavrı, örgütlenme anlayışını ele
vermektedir; Troçki'nin yanlış teorik ve siyasi tasarımı,
konsepti onu kaçınılmaz olarak yanlış örgütlenme anlayışına
götürmüştür. “Ağustos Bloku” sorununda Troçki, Troçkizmin
ne olduğunu gözler önüne sermiştir. Lenin, bu anlayışın
tehlikesini görerek Troçkizme karşı mücadelesinde kararlı ve
acımasızdı. Troçki'inin narsizmi, kendisiyle Lenin arasındaki
ilişkilerde Lenin'i “primus inter pares”
(“eşitler arasında birinci”)
olarak dahi görmesine engeldi. Troçki'nin Lenin'in arkasında
durması söz konusu değildi, böyle bir şey olamazdı. Troçki,
Lenin'in önünde değilse de en azından yanında, aynı hizada
durması gerekirdi! Troçki'nin Lenin üzerine anlatımından çıkan
ve yayamaya çalıştığı imaj buydu. Troçki, başkasından da
öğrenen değil, gelişmeleri sürekli öngören -nedense hep yanlış
öngörüyordu- birisi olduğu için Lenin'den de öğrenmemiştir.
Lenin, ona karşı mücadelesinde, örneğin partinin kurulması,
örgütlenmesi mücadelesinde Troçki'yi -tabi başkalarını da-
eleştirirken sürekli, bir parti kurmak için birlik çağrısı
yapmak yetmez, parti kurma çabası içinde olanın siyasi bir
programının da olması gerekir demiştir. “Ağustos Bloku”nun
ise ne siyasi bir programı ne de eylem programı vardı. Her zaman
olduğu gibi Troçki, “Ağustos Bloku”nun
siyasi bir temelinin olmadığını sonradan, 1930'da kabul etmişti.
Geç olmuştu, ama olsun, yine de kabul etmişti!
“Ağustos
Bloku”, Lenin'e, Lenin
önderliğinde Bolşevizme karşı kendi aralarında da farklı
görüşleri olan tasfiyeci unsurların bir ortaklığıydı. Böyle
bir blokun oluşumu Leninist örgütlenme ilkesine tamamen tersti.
Prag
Konferansı ve “Ağustos Bloku”
üzerine tartışmalar Leninizm ve Troçkizm arasındaki farkın
gözler önüne serildiği tartışmalardır, bu nedenle de oldukça
öğreticidir. Nihayetinde bu tartışmalarda söz konusu olan,
Leninist parti örgütlenmesiyle Troçkist anti-parti
örgütlenmesiydi. Lenin, devrimi gerçekleştiren partinin hedefinin
açık olmasını, ortak ideolojik bir temel üzerinde yükselen
merkezi bir yapısının olmasını, illegal örgütlenmesini sorunun
“olmazsa olmazı” olarak
görüyordu. Buna karşın Troçki, görünüşte birleşmiş olan,
ama gerçekte her grubun kendi ideolojik, siyasi varlığını
koruduğu bir gruplar, grupçuklar federasyonuyla devrim yapacağına
inanıyordu. Bu saçma, hayali görüşü ifade eden “Ağustos
Bloku” -belki de Troçki
daha da saçma duruma düşmesin diye!- kuruluşundan hemen sonra
dağıldı.
Troçki,
Bolşevik örgütlenmeye karşı -isterseniz buna komutanlığını
yaptığı da diyebilirsiniz- “Ağustos Bloku-Meydan
Muharebesi”nden yenik çıktı.
Prag
Konferansının sonuçlarına gelince:
1-Bu
konferans, Bolşevik Parti'nin fiilen kurulması anlamına geliyordu.
2-Tasfiyeci
örgütlenmeler, sol oportünist unsurlar partiden uzaklaştırıldı.
3-İdeolojik
temeli olan örgütsel birlik sağlandı.
4-Troçki'nin
“Pravda”sı ile bütün
ilişkilerin kesilmesi kararı alındı.
Hal
böyle olmasına rağmen Troçki, Lenin sonrası dönemde geçmişte
Lenin ile dostluğunu, yakın düşünce ortaklığını ön plana
çıkartmaktan hiç kaygı duymamıştır.
Bakınız,
Prag Konferansından sonra Troçki, “kanka”sı
hakkında Viyana'da çıkarttığı “Pravda”sında
ne yazıyor:
“Bu
senenin ocağında bazı Rus politikacıların Leninist edebiyat
çevresiyle birlikte yurt dışından bir görüşmesi gerçekleşti.
Leninistlerin anlatımında bu görüşme ‘Partinin Bütün Rusya
Konferansı‘ olarak adlandırıldı. ‘Vperyod‘ grubu
bildirgesinde ise bu görüşme ‘partiye saldırı‘ olarak
tanımlandı. Bu görüşmenin bütün gerçekleri ve oluşum
koşulları, son tanımlamanın sorunu oldukça tam ifade etiğini
kabul etmemize neden olmaktadır. Leninist konferansın kararlarının
bizzat Leninistlerin Rusya’daki çalışmaları üzerinde dikkate
değer bir etkide bulunmayacağından şüphe etmiyoruz; çünkü
ciddi bir parti işçisi, gücünü açıkça umutsuz bir
çevre faaliyetine feda etmek istemeyecektir”.
Troçki,
Leninist örgütlenmeyi, Bolşevik Parti'yi kitleler içinde etkisi
olmayan bir çevre olarak tanımlıyor. Troçki'ye göre bu çevrenin
ülkedeki siyasi gelişmelerle bir ilişkisi yok, sadece yazın
üretiyor. Troçki, “kanka”sına
karşı hızını alamıyor ve bizzat Rusya'daki Leninistlerin dahi
Lenin'in “umutsuz çevre girişimi”
için faaliyet sürdürmeyi reddedeceklerini savunuyor.
Aynı
“umutsuz çevre girişimi”,
beş sene sonra, 1917'de Ekim Devrimini -tabii ki Troçki'nin
“birinci” önder olarak katılımıyla!- gerçekleştiriyordu.
Prag
Konferansından sonra Bolşevikler Rusya'da “Pravda”
adında bir işçi gazetesi çıkarmaya karar verdiklerinde
Troçki'yi öfkelendireceklerini hiç düşünmemiş olmaları
gerekir...
Lenin'e
karşı yazdığı makalesinde Troçki sadece “Leninist
çevre”den, bu
“çevre”nin
bölücülük yaptığından, sahtecilikten, dolandırıcılıktan,
parti olanaklarına el konulmasından bahsetmektedir.
Parasal
olanaklara el koyma meselesi de Troçki'nin karakterini göstermek
bakımından atlanmaması gereken bir sorundur. O dönemde RSDİP
içindeki bütün tarafların kabul ettiği bir merkezi yapı yoktu.
Bu nedenle parasal olanakların toplandığı ve nasıl
kullanılacağına karar verildiği üç kişiden (Karl Kautsky,
Franz Mehring ve Klara Zetkin) oluşan bir “yediemin”
grubu vardı. Bunlar yaptıkları değerlendirme sonucunda
Bolşeviklerin Rus devrimci hareketi içinde en güçlü ve en etkili
güç olduğu kararına varmışlar ve parasal olanakları da ona
göre dağıtmışlardı. Bu üçlü grup, Troçkistleri de parasal
olanaklardan yararlanmayı hak eden bir grup olarak görmediği için
onların bu olanaklardan yararlanmasını reddetmişti. Bu durum
karşısında küplere binen Troçki, her zamanki gibi asılsız
haberler yayar. Onun bu tavrını eleştiren Lenin, parti örgütlerine
ve gruplara gönderdiği bir yazıda Troçki ve onunla birlikte
hareket edenleri utanma duygusuna sahip olmaya çağırır, “para
nedeniyle utanılacak, yalan ve sefil bir kampanya yürütmemelerini”
söyler.
Troçki
bu, “laf söz” dinler mi!? Para nedeniyle Lenin'e karşı daha
çirkin bir saldırıya geçer. Öyle ki, bu konuya ilişkin olarak
Nisan 1913'te Menşevik Çheidze’ye
yazdığı bir mektupta Lenin hakkında, yani “kanka”sı
hakkında olmadığı söyler; “Rus işçi hareketi
içinde her türden geriliğin profesyonel sömürücüsü”,
“Lenin tarafından...formüle edilen margarin-görüş
ayrılıkları”,
“gazeteyi...çevresel entrikalar ve ilkesiz bölücülük için
kaldıraç olarak kullanan Lenin”,
“Günümüzde Leninizmin bütün binası yalan ve sahtelik üzerine
inşa edilmiştir ve kendi ayrışımının (eriyişinin) zehirli
bileşenlerini kendi içinde taşımaktadır”.
Troçki,
“kadim” dostu, “ortak
mücadele arkadaşı”
hakkında bunları söylüyordu. Önemsiz görüş
ayrılıklarından dolayı bölen, bölme arzusu ile bölen
örgütlenme anlayışına sahip olan Lenin! Bu türden sözlerin
siyasi ahlak boyutları büyüktü, kolay kolay unutulamazdı. Durumu
düzeltmek isteyen Troçki “Hayatım”
kitabında bu konuya da değinir ve şunları yazar:
“Lenin’e
karşı Çheidze’ye yazdığım mektup da aynı dönemde
yayımlandı. Nisan 1913’teki bu olay, Petersburg’da yayımlanan
legal Bolşevik gazetenin…benim Viyana’da yayımlanan gazetem
Pravda’nın adını kendine mal etmesiyle doğdu… Bir süre
Bolşevikler ve Menşevikler arasında duran Çheidze’ye yazdığım
mektupta Bolşevik merkeze ve Lenin’e karşı tepkimi dizginsizce
dile getirdim… Polis dairesi mektubu ele geçirdi. Ekim Devrimine
kadar polis arşivinde kaldı. Devrimden sonra da Parti Tarihi
Enstitüsü arşivine götürüldü. Lenin mektubun varlığını
tamı tamına biliyordu…1924 yılında taklitçiler mektubu
arşivden çıkartıp partinin başına çaldılar: O dönemde
partinin dörtte üçü yeni insanlardan oluşuyordu...Taklitçilerin
Çheidze’ye yazdığım mektubu kullanmaları dünya tarihindeki en
büyük sahtekarlık manevralarına dahildir. Dreyfuss-Davasında
Fransız gericilerinin tertiplemiş oldukları düzmece belgeler,
Stalin ve suç ortaklarının bu siyasi sahtekarlığıyla
karşılaştırıldığında bir hiçtir”
(28).
Troçki
böyle bir mektubu yazdığını doğruluyor. Peki “ortak
mücadele dostu”
Lenin'e karşı bu mektubu kime yazıyor? Çheidze’ye.
Çheidze’e kim? Menşevik önder, Rusya'da devrimde belirleyici rol
oynayan iki kişiden birisi. Yani Lenin'in karşıtı.
Sonra,
böylesi durumlarda baş vurduğu taktiği baş vuruyor. “Lenin
mektubun varlığını tamı tamına biliyordu”
diyerek yaptığını yumuşatmaya çalışıyor. Ve arkasından
“Epigon”
(taklitçi) dediği başta Stalin olmak üzere Bolşevik önderlere
saldırıya geçiyor.
Troçki'nin
yaşamı “özrü kabahatinden büyük”
marifetlerden ibarettir dersek pek yanılmış olmayız. Saldırı
dozajında değişen bir şey yok.
Lenin hakkında Çheidze’ye yakınışıyla Stalin'e saldırısı
aynı. Ve varlığını kendisinin de kabul ettiği bu mektubunu
sahte dokümanlara dayandırılan Dreyfuss-Davasıyla karşılaştırmaya
kalkışması ise Troçki'nin sadece ve sadece biçareliğini, nesnel
değerlendirmeden ne denli uzaklaştığını gösterir.
Troçki'nin
Lenin hakkında Çheidze’ye yazdığı mektup, sadece sinirden
kendini kaybetmenin ifadesi olarak görülemez. Bu, Rus işçi
hareketi içinde devrimin arifesinde mücadele eden, devrimi
örgütlemeye çalışan Bolşevik Parti ile var olmaya çalışan
Troçkizm arasındaki derin ayrılığı gösterir. Troçki'nin
devrimin arifesinde devrimi örgütleyen güce ve onun önderine
karşı düşman duruşunu ortaya kor. Salt Troçki'nin Lenin için
kullandığı kavramlar onun duruşunu açıklamaya yetmektedir.
“Rus işçi hareketi içinde her türden geriliğin profesyonel
sömürücüsü”,
“margarin-görüş ayrılıkları”,
“gazeteyi...çevresel entrikalar ve ilkesiz bölücülük için
kaldıraç olarak kullanan Lenin”,
“Günümüzde Leninizmin bütün binası yalan ve sahtelik üzerine
inşa edilmiştir ve kendi ayrışımının (eriyişinin) zehirli
bileşenlerini kendi içinde taşımaktadır”
vb. nasıl yorumlanmalıdır?
Troçki'yi
çok iyi tanıyan Lenin, Mayıs 1914'te “Birlik Yaygarasıyla
Örtbas Edilen Birliğin Zedelenmesi Üzerine”
makalesinde onun hakkında şunları yazar:
“Buna
karşılık Troçki’de hiçbir ideolojik-politik belirlilik yoktur,
çünkü “fraksiyonsuzluk” patenti, sadece, ... bir fraksiyondan
diğerine geçme
ve
dönme tam özgürlüğü patenti anlamına gelmektedir. Sonuç: 1)
Troçki, Marksizmin eğilimleri ve fraksiyonları arasındaki
düşünsel
farklılıkları,
bu farklılıklar sosyal demokrasi tarihinin yirmi yılını kapsıyor
ve bugünün temel sorunlarına değiniyor olmasına rağmen...; 2)
Troçki, lafta birliğin tanınması, gerçekte ise parçalanma
olarak fraksiyonculuğun
baş
belirtilerini anlamamıştır; 3) “fraksiyonsuzluk” bayrağı
altında Troçki, Rusya’daki işçi hareketi zemininden yoksun olan
özellikle düşünce yoksunu bir yurt dışı fraksiyonunu temsil
etmektedir.
Parlayan
her şey altın değildir. Troçki’nin laflarında çok parlaklık
ve gösteriş var, fakat içerik yok...
Bize
yanıt olarak, “Siz ‘Pravda’ taraftarlarında (Bolşevik
'Pravda'nın Petersburglu taraftarları kastediliyor- İ. O.)
fraksiyonculuk, yani gerçekte parçalanmışken lafta birliğin
kabul edilmesi yoksa da, daha kötüsü, yani bölücülük var”
deniyor. Kendi düşünceleri üzerine kafa yoracak ve kendi
laflarını birbiriyle uyumlu hale getirecek durumda olmayan Troçki,
kâh fraksiyonculuk üzerine sızlanıp, kâh: “Bölünme birbiri
ardından intiharvari fetihler yapıyor” (No. 1, s. 6) diye
haykıran Troçki böyle konuşuyor örneğin.
Bu
açıklamanın anlamı sadece şu olabilir: “Pravda’
yandaşları birbiri
ardından fetihler yapıyor” (bu, Rusya’da proleter kitle
hareketinin, diyelim ki 1912 ve 1913 yıllarında incelenmesiyle
saptanabilecek, nesnel, kontrol edilebilir bir olgudur), fakat
ben, Troçki, “Pravda”
taraftarlarını, 1. bölücüler olarak, 2. intihar politikacıları
olarak mahkûm ediyorum...
Her
şeyden önce Troçki’ye teşekkür ederiz: Kısa süre önce
(Ağustos 1912’den Şubat 1914’e dek), bilindiği gibi
anti-tasfiyeciliği “yok etme” tehdidinde
bulunan ve buna çağıran F. Dan’ı izlemekteydi. Şimdi artık
Troçki, eğilimimizi (ve Partimizi — kızmayın yurttaş Troçki,
gerçek bu!) “yok etme” tehdidini savurmuyor, bilakis sadece,
onun kendi kendisini öldüreceği
kehanetinde bulunuyor!
Bu
çok daha yumuşak, öyle değil mi? Bu neredeyse “fraksiyonsuz”,
öyle değil mi?
Fakat
şaka bir yana (Troçki’nin yaptığı dayanılmaz lafazanlığa
yumuşak tepki göstermenin biricik yolu şaka olmasına rağmen).
“İntihar”la
ilgili sözler düpedüz bir laftır, boş laftır, salt
“Troçkizm”dir”
(29).
Tepesi
atınca Troçki hakarette sınır tanımıyor. Öyle ki,
Bolşeviklerin taraftarı oldukları için ileri işçileri
“politik olarak tam bir
kafasızlık durumunda”
olanlar olarak tanımlayabiliyor. Yukarıda adı geçen makalesinde
Lenin buna da değinir ve şöyle der:
“Troçki,
tarihsel olayları “bir uzmanın bilge ifadesiyle”, kulağa hoş
gelen dolgun ve tınlayan sözlerle, kendisi için gönül okşayıcı
biçimde açıklamayı pek sever. Eğer “çok sayıda ileri işçi”
Troçki’nin çizgisiyle uyum içinde olmayan bir politik çizginin
ve Parti çizgisinin “gayretli ajanları” haline geliyorsa,
Troçki bu sorunu hiç utanmadan bir çırpıda ve anında
hallediyor: Bu ileri işçiler “politik olarak tam bir kafasızlık
durumunda” bulunuyorlar, o, yani Troçki ise, politik olarak
sağlam, berrak ve doğru bir çizgi “durumunda” bulunuyor
herhalde!
… Ve Troçki
göğsünü gururla gererek, fraksiyonculuğa karşı, çevreciliğe
karşı, aydınların işçilere kendi iradelerini dayatmak
istemelerine karşı gürlüyor!…
Gerçekten
de insan, bu tür şeyleri okuduğunda, ister istemez, bu sözler
herhangi bir tımarhaneden gelmiyor mu acaba diye soruyor” (30).
Troçki'nin
ileri işçiler için “politik
olarak tam bir kafasızlık durumunda”
bulunuyorlar demesi, kızgınlık anında sarf edilmiş bir söz
değildir. Bu tanımlama Troçki'nin kendi görüşlerini kabul
etmeyenlere nasıl baktığını gösterir. İleri işçiler yerine
Lenin'i, Stalin'i, başkaca Bolşevik önderleri, Bolşevik Parti'yi
de koyabilirsiniz. Troçki, 1936'da da, “İhanete Uğramış
Devrim”inde “İşçiler
muhalefete mutlak bir sempatiyle bakıyorlardı
...Bürokrasi...işçilerin şaşkınlık ve edilgenliğini sömürüp,
onların en gerilerini en ilerilerinin karşısına dikip... zafer
kazanmaya başladı”
iddiasında bulunmuştu. Bu sefer de “en
geri işçileri” “politik olarak tam bir kafasızlık durumunda”
olanlar
olarak tanımlamıştı. Bu durumda “geri işçiler” proletarya
diktatörlüğüne sahip çıkıyorlar, sosyalizmin inşası için
mücadele ediyorlar, Bolşevik Parti'nin genel politik çizgisini
savunuyorlar ve Troçki'nin görüşünü kabul eden üç-beş kişi
de “ileri işçiler” oluyordu. (31)
Troçki
ile tartışmalarında Lenin'in hangi sonuca vardığını “Birliğin
Zedelenmesi Üzerine”
makalesinde okuyoruz:
“Rusya’daki
Marksist hareketin eski katılımcıları Troçki figürünü çok
iyi bilirler ve onlar için onun hakkında konuşmaya değmez. Fakat
genç işçi kuşağı onu bilmiyor ve onun hakkında konuşmak
gerekir...
Eski
“İskra” zamanında (1901–1903), yalpalayan ve
“Ekonomistler”den “İskracılar”a, İskracılar'dan
Ekonomistler'e geçen bu kişilere “Tuşino firarileri” damgası
vurulmuştu (Rusya’daki karışıklık döneminde bir kamptan
ötekine geçen savaşçılar böyle adlandırılıyordu).
Tasfiyecilikten
söz ederken, yılların seyri içinde ortaya çıkan, Parti'nin
yirmi yıllık tarihi içinde “Menşevizm” ve “Ekonomizm”le
iç içe geçen ve belli bir sınıfın, liberal burjuvazinin
politikası ve ideolojisiyle ilintilenmiş belli bir ideolojik akımı
saptıyoruz...
1901–1903
yıllarında Troçki, ele avuca sığmaz bir “İskra”
taraftarıydı ve Ryazanov, onun 1903 yılındaki Parti
Kongresi'ndeki rolünü, “Lenin’in sopası” olarak niteliyordu.
1903 sonunda Troçki bu kez ele avuca sığmaz bir Menşevik olmuştu,
yani “İskra” taraftarlığından “Ekonomistler”e geçmişti;
“eski ‘İskra’ ile yenisi arasında bir uçurum olduğunu”
açıkladı. 1904/1905 yılında Menşeviklerden ayrılıp,
yalpalayan bir tutum alarak kâh (“Ekonomist”) Martinov’la
birlikte çalışır, kâh kaba-solcu “sürekli devrim”i ilan
eder. 1906/1907 yıllarında Bolşeviklere yakınlaşır, 1907
ilkbaharında ise Rosa Luxemburg’la dayanışma içinde olduğunu
açıklar.
Dağılma
döneminde uzun “hizipçi olmayan” yalpalanmalardan sonra yeniden
sağa sapar ve 1912 Ağustosunda tasfiyecilerle bir blok oluşturur.
şimdi yine onlardan ayrılıyor, fakat meselenin özü itibariyle
onların zavallı düşüncelerini tekrarlıyor” (32).
Söylenecek
fazla bir şey yok. Etrafınıza şöyle bir bakın, bu türden
tiplerin neslinin tükenmediğini görürsünüz.
Troçki'nin
parti disiplini anlayışı da parti aylayışının bir
yansımasıdır. Partiden ne anladığını ve Rusya'da Bolşeviklerin
parti olarak örgütlenmesine karşı nasıl mücadele ettiğini
yukarıda gördük. Şimdi bir de Troçki'nin şu veya bu vesileden
dolayı sergilediği parti disiplini anlayışına bakalım.
Troçki
ve parti disiplini
Örgütlenme
sorununda Lenin'in Troçki'yi eleştirisinin çekirdeğini şu
oluşturmaktaydı: Troçki, Lenin'in savunduğu parti anlayışını
anlamamıştır ve özümsememiştir. Lenin komünist partinin
bütünlüklü ideolojik bir temele sahip olması gerektiğini
sürekli vurgulamış ve bu doğrultuda da acımasız bir mücadele
yürütmüştür. Lenin'e göre ideolojide bütünlük, teklik, parti
içinde görüş ayrılığının olmayacağı ve tartışılmayacağı
anlamına gelmez. Önemli olan, tartışmalar sonuçlandıktan sonra,
alınan kararın farklı düşüncede olanlar tarafından da pratiğe
geçirilmesidir. Böylece Lenin, parti içinde eylem birliğini
sağlamayı ve bütün yapılarıyla aynı noktaya vuran bir parti
olunması gerektiğini, aksi taktirde devrimin
gerçekleştirilemeyeceğini vurgulamıştır. 1917'de Ekim Devrimi
üzerine Merkez Komitesinin aldığı kararı Zinovyev ve Kamenev'in
kamuoyuyla paylaşması, Lenin tarafından mahkum edilmiş ve Lenin
her ikisini de “grev kırıcısı”
olarak tanımlamıştır. Lenin'e göre partinin her koşul altında
bütünlüklü eylemi, hizipçi kaygılarla engellenmemelidir. Bu
nedenden dolayı ve geçmişte bu türden faaliyetlerin sonucunu çok
iyi bildiğinden dolayı parti içinde fraksiyon (hizip) oluşumunu
ihanet olarak görmüştür. Nitekim X. Parti Kongresinde parti
içinde hizipçiliği imkansız kılan kararların alınması için
mücadele etmiş ve böylesi kararlar alınmıştır. Troçkistler,
sonraları bu kararlara saldırmaya başladılar. Öyle ki,
partinin ezici çoğunluğunu “hizip”
olarak gördüler ve bu nedenden dolayı da “hizipçi
diktatörlük”ten
bahsetmeye başladılar. Troçkistlere göre partinin bütünlüklü
çizgisini, genel çizgiyi savunan ezici çoğunluk “fraksiyon”
(hizip) oluyor, o halde genel çizgiyi savunmayanlar da hizip
olabilir. Kendilerini hizip olarak meşrulaştırmak için
Troçkistler, X. Parti Kongresinde hizip oluşumuna ilişkin alınan
kararların, hizip oluşturma yasağının kaldırılmasını ve
grupların oluşmasına izin verilmesini talep etmişlerdir.
Troçki'nin
derdi anlaşılır. Onun küçük burjuva bireyci yapısı, narsizmi
onda Leninist parti anlayışına uyma, onu içselleştirme, herkes
için geçerli olan kurallara, disipline uyma yeteneğinin olmadığını
gösterir. Lenin ve Troçki arasında örgütlenme sorunlarına
ilişkin tartışmalarda Lenin, Troçki'nin bu özelliklerini hep
eleştirmiştir. Devrim öncesi dönemde Troçkizmin Bolşevik
Parti'ye karşı mücadelesinde hep bu yönler öne çıkmıştır.
Öyle ki Bolşevizme karşı örgütsel sorunlar ideolojik-siyasi
karakter alarak süreklilik kazanmış ve giderek derinleşmiştir.
Ekim
Devriminden sonra Bolşevik Parti'ye karşı aldığı tavrın nedeni
de aynı sorunlardan kaynaklanmaktadır: Parti bir tarafa, Troçki
bir tarafa. Troçki, kendini hep parti üstü bir güç olarak
görmüştür, parti tüzüğünün, kararlarının kendini
bağlamayacağından hareket etmiştir. Onun bu tavrı hiç de yeni
değildir, II. Kongreden (1903) bilinmektedir ve Lenin tarafından
da sürekli eleştirilmiştir.
“Güzel
Sözlerle Karın Doymaz”
makalesinde (1905) Lenin Troçki'nin parti disiplini
anlayışıyla bağlam içinde şunu yazar:
“Ortaklaşa
gerçekleştirilen bir parti kongresinden sonra devrimcilerin rencide
olarak, parti onları seçmedi diye; parti kongresine
“İskra”-düşüncelerini
kabul ettirmek için gerici bir çabadır (Troçki’nin yeni “İskra”
redaksiyonu tarafından yayınlanan bir broşüründe)
diye; parti kongresinde kitle arasından işçiler yoktu diye yaygara
kopartmalarını, bağırıp çağırmalarını engellemek için ne
türden garantiler olabilir? Parti örgütünün biçimleri ve
normları üzerine ortak bir kararın; partinin örgütlenme tüzüğü
diye tanımlanan kararın ve sadece böyle bir tüzük biçiminde
var olabilecek kararın işlerine gelmediği için, tüzük gibi
şeyler bürokratik ve formalisttir bahanesiyle karaktersiz insanlar
tarafından paramparça edilmesini engelleyecek ne türden garantiler
olabilir?” (33).
Troçki
bu! Ne yapacağı belli olmaz, kural tanımaz. Troçki, II. Pati
Kongresinden sonra Lenin'i yanıltmadı ve işine gelmediği için
çoğunluğun aldığı kararları gerici kararlar, evet gericilik
olarak niteledi ve bu kararların azınlık için de bağlayıcı
olduğunu reddetti.
“24
ayar“ birlikçi Troçki iş başında
MK'nın
Ocak 1910 kararları doğrultusunda Bolşevikler, fraksiyonlarını
ve gazeteleri “Proletari”yi dağıtırlar. Ama Menşevikler aynı
doğrultuda adım atmazlar: Fraksiyonlarını ve gazeteleri “Golos
Sosyal Demokrata”yı tasfiye etmezler, tasfiyeciler ile bağı da
kesmezler. Tam tersini yaparlar: Petersburg'da 1914'e kadar çıkan
aylık bir dergi kurarlar (“Naşa Sarya” - “Kızıl
Şafağımız”). Moskova'da legal gazeteleri “Vosroşdyenye”yi
(“Yeniden Doğuş”) yayınlamaya devam ederler. Yine Moskova'da
Eylül 1910'a kadar çıkan “Şins”i (“Yaşam”) kurarlar ve
Petersburg'da da dergileri “Dyelo Şins”i (Yaşam İçin Neden“)
Ekim 1914'e kadar yayımlamaya devam ederler.
Eylül
1910'da Troçki, parti merkez komitesinin resmi temsilcisi olan
Kamenev'i Pravda'nın yazı kurulundan dışlar ve onu “Göçmen
kliğinin Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi'ne karşı komplosu”yla
suçlar. Troçki burada “Göçmen kliği” ile Bolşevikleri
kastetmektedir. Troçki bununla da yetinmez ve “Parti üzerinde
yer almak isteyen Lenin çevresi, kendini parti dışında
bulacaktır” tehdidini savurur.
Lenin
Troçki'nin bu hamlesini şöyle yorumluyordu: "MK'nın
temsilcisini 'Pravda'dan uzaklaştırdıktan sonra Troçki'nin hizip
oluşturma çabası, şimdi herkes için oldukça açıktır"
(34).
Troçki
birlik istemiyordu. “24 ayar”
birlikçi görünerek Menşevik tasfiyecileri ve Otzovistleri
destekliyordu. Bu nedenle MK kararlarına uymuyordu ve bu nedenle MK
kararlarına uymayan Menşevikleri mahkum etmiyordu.
İ.
Deutscher “24 ayar”
birlikçi Troçki'yi konuyla bağlam içinde şöyle anlatır:
“Troçki,
büyük birleşme savunucusu Menşeviklerin partide yarattığı yeni
ayrılığa, muhalefet özgürlüğü adı altında göz yummuş
oluyordu. Bu davranışı apaçık bir tutarsızlıktı kendisi için.
Bir Bolşevik heyecanıyla yeraltı çalışmalarını göklere
çıkaran Troçki ise yeraltı hareketini tehlikeli bir serüven
sayarak bu işten kurtulma yolu arayanlarla işbirliği yapıyordu.
Sonra da burjuva liberallerinin bu en sert düşmanı, burjuva
liberalizmi ile ittifakı bağnazlıkla reddedenlere karşı böyle
bir ittifakı tutanlarla birleşiyordu.
Bu
kadar çelişkili davranışı durumunu bozmaktan başka bir işe
yaramadı. Bolşevikler kendisini bir kere daha yalnız muhalif
değil, hain bir düşman da saydılar. Menşevikler Troçki gibi …
birinin Lenin'e kafa tutmasından memnundular. Ama onu yine de
güvenilmez bir müttefik sayıyorlardı... Lenin'le yaptığı uzun
sert kavgada Bolşevik Parti'nin en ufak kusurlarını didik didik
etmek zorunda kalmıştı. Leninizmin neden tutmadığını o acı
diliyle alaylı bir şekilde açıklıyordu. Menşeviklere karşı
kırgınlığını ise daha çok özel tartışmalarda...
anlatıyordu”
(35).
Troçki,
buydu ve başka bir şey değildi; "24 ayar" uzlaşmacı,
oportünist, Menşevik, hizip ruhlu, Bolşevizm düşmanı!
Troçki'nin
işbirliği yaptığı Menşevik tasfiyeciler illegal çalışmadan
yana değillerdi: MK'nin 10 Ocak 1910'da aldığı kararlar
doğrultusunda Rusya'da illegal çalışma yapmak zorunda kalan
tasfiyeci Menşevikler, Rusya'daki MK toplantılarına katılmayı
reddettiler. Öne sürdükleri neden ise oldukça öğretici: Bütün
illegal örgütler "istenmiyor", "zararlıdır"!
Uzlaşmacılara dahil olan MK üyeleri de bunu fırsat bilerek,
Menşevik üyeler toplantılara katılmazlarsa MK toplantılarına
katılmayacaklarını dile getirdiler. Nedeni çok ilginç: Böylesi
MK toplantıları "temsil edici" değildir!
Söz
konusu kararların alınmasından sonraki bir yıl içinde Rusya'da
MK toplantısı yapılamaz. 15 ay boyunca uzlaşmacılar, tasfiyeci
Menşevikleri toplantıya davet etmekle zaman geçirirler (Lenin). Bu
zaman zarfında Rusya'da bütün illegal çalışmayı Bolşevikler
ve Plahanovcular omuzlarlar.
Sadece
Çarlık rejimine karşı mücadele etmekle sorun bitmiyordu; bu
mücadeleyi sürdürebilmek için tasfiyecilere karşı da mücadele
etmek gerekiyordu.
“Birlikçi”
Troçki'nin marifetleri anlatmakla bitmez.
Devam
edelim.
Mayıs
1914'te Lenin Troçki'nin disiplin tanımaz tavrıyla ilgili olarak
“Birlik
Yaygarasıyla Örtbas Edilen Birliğin Zedelenmesi Üzerine”
makalesinde şunları yazar:
“Bu
tür tipler, Rusya’da proleter kitle hareketinin henüz uyuduğu ve
herhangi bir grupçuğun, başkalarıyla birleşmekten söz eden bir
akım, bir grup, bir fraksiyon, tek sözcükle bir “güç” olarak
görünmek için yeterince “yer bulduğu” dünün tarihsel
oluşumları ve formasyonlarının enkazı olarak tipiktir.
Genç
işçi kuşağının, ne 1908’den beri tasfiyecilikle ilişkiyi
belirleyen ve saptayan parti kararlarını, ne de sözü edilen
kararların eksiksiz tanınması temelinde, çoğunluğun birliğini
fiilen gerçekleştirmiş olan Rusya’nın modern işçi hareketinin
deneyimine herhangi bir biçimde güvenmek istemeyen, inanılmaz
iddialarla ortaya çıkan kişilerin ne mal olduğunu tam olarak
bilmesi gerekir”
(36).
Troçki'nin
de kararlı, taviz vermediği, ilke mertebesine çıkardığı
tavırları vardı. Örneğin Troçki, Lenin tarafında karakterize
edilen özelliğinden -parti kararlarına göre hareket etmemek,
kendini parti üstünde görmek- kesinlikle taviz vermemiştir, bu
özelliğine sadık kalmıştır.
“Bu
tür tipler” her ülkenin
devrimci mücadelesinde bir biçimde vardır; bunlar Troçkileşen,
Martovlaşan, Kautskileşen, Negrileşen, Althusserleşen
unsurlardır. Bunların ortak özellikleri devrimci mücadeleyi
tasfiye edecek, burjuvazinin çıkarlarına ters düşmeyecek
mücadeleye indirgeyecek özellikler taşımaları, bu özelliklerini
sınıf mücadelesine, örgütsel işlerliğe emdirmeleridir. Bunun
mücadeleye katılanlar tarafından her zaman biliniyor olmaması,“bu
tür tipler”in elinde bir
avantajdır.
XIII.
Parti Konferansına (Ocak 1924) Stalin tarafından sunulan raporda
diğer şeylerin yanı sıra muhalefetle ilgili şunlara yer verilir:
İlk
dönem:
Yeni
Ekonomi Politika (YEP) sürecinde bütün genel çizgisi yanlış
olduğu için muhalefet, MK'yı sert eleştirmiş.
İkinci
dönem:
Bu
dönemde muhalefet ile Merkez Komitesinin genel çizgisi arasında
bir yakınlaşma olmuş ve muhalefet, MK'nınkinden pek farklı
olmayan bildirgeler sunmuş.
Üçüncü
dönem:
Bu
dönemle ilgili olarak Stalin'in raporda söylediklerine bakalım:
“Bu
döneme Troçki'nin çıkışıyla, onun Rayonlara çağrısıyla
girildi; öyle bir çıkış ki, uzlaşma eğilimlerini bir anda
ortadan kaldırdı ve her şeyi tepetaklak etti. Troçki'nin bu
çıkışından sonra en amansız parti içi mücadele dönemi
başladı – öyle bir mücadele ki, Troçki, Politbüronun kararına
oy verdikten sonra, ertesi gün o mektubuyla çıkması, olmayacak
olan bir mücadele. Troçki'nin birinci çıkışını bir ikincinin,
ikincisini bir üçüncünün izlediğini ve bununla bağıntılı
olarak mücadelenin daha da kızıştığını biliyorsunuz...
Troçki'nin
ilk hatası daha, MK Politbürosunun ve MKK'nın kararının
yayınlanmasının ertesi günü bir makale ile ancak MK kararına
karşı konulmuş olan bir platform olarak karakterize gedilebilecek
bir makale ile ortaya çıkmış olması olgusunda yatmaktadır.
Tekrar ediyor ve yineliyorum ki, bu ancak MK'nın oybirliği ile
alınmış kararına karşı konulmuş bir platform olarak
görülebilecek bir makaleydi. Şunu bir düşünün yoldaşlar:
Politbüro ve MKK Prezidyumu şu veya bu günlerde bir araya
geliyorlar, parti içi demokrasi hakkında bir karar sorusu müzakere
ediliyor, karar oybirliği ile alınıyor ve bundan yalnız bir gün
sonra MK'dan bağımsız olarak, MK'nın iradesine rağmen, MK'ya
aldırış etmeksizin, Troçki'nin bir makalesi reyonlara
gönderiliyor. Aygıt ve parti sorunu, kadro ve gençlik,
fraksiyonlar ve parti birliği vs. vs. sorunlarını yeniden ortaya
atan yeni bir platform, tüm muhalefet tarafından benimsenen ve MK
kararlarına karşı çıkarılan bir platform. Bu ancak, Troçki'nin
kendini Merkez Komitesine karşı koyması şeklinde
değerlendirilebilir. Bu, Troçki'nin kendini açıkça ve sertçe
MK'nın karşısına koyması demektir. Partinin önüne şu soru
çıktı: Önder organ olarak bir MK'mız var mı yoksa artık yok
mu; oybirlği ile alınan kararlarına bu MK'nın üyeleri tarafından
riayet edilen bir MK var mıdır, yoksa MK'nın üstünde duran,
onun için hiçbir yasanın yazılmamış olduğu, bugün MK'nın
kararı lehinde oy verme, yarın ise bu karara karşı yeni bir
platform ortaya çıkarıp yayınlama hakkını kendinde gören bir
üst insan mı vardır yoksa? Merkez Komitesinin üyelerinden birisi
açıkça, herkesin gözü önünde Merkez Komitesini ve onun
oybirliği ile alınmış kararını göz ardı ettiğinde, işçilerin
parti disiplinine tabi olmaları talep edilemez yoldaşlar. İki
türlü disiplin olmaz: Biri işçiler için, diğeri makam sahipleri
için. Sadece bir disiplin olabilir.
Troçki'nin
hatası işte tam da kendini Merkez Komitesinin yerine koymasında
ve kendinin MK'nın üstünde, onun yasalarının, onun kararlarının
üstünde duran bir üst insan olduğunu düşünmesindedir ki, o bu
tavrıyla partinin belli bir bölümünün bu Merkez Komitesine olan
güvenin altını oymaya çalışmasına neden oldu”
(37).
Troçki'ye
göre bu dönem “Thermidor”luğun; SSCB ve SBKP(B)'de iktidarın
kendi elinden alındığının, Lenin sağ olmasına rağmen Troçki
için bir şey yapmayacağının artık anlaşılır olduğu sürecin
başlangıcıdır. “RKP(B), XIII. Parti Konferansı, Troçkistler
açısından genel anlamda SSCB'nin, SBKP(B)'nin karşı devrim
sürecine girdiği konferanstır; bir dönüm noktasıdır. Bu
nedenle bu konferanstan sonraki SSCB ve SBKP(B),Troçkistler
tarafından referans alınmaz.
Ve
sanmayınız ki, bu bir tarihtir, 1924'te olmuş bitmiş bir olaydır.
Sınıf mücadelesinde Troçki tipleri her zaman olacaktır ve zarar
vermeye devam edeceklerdir; bunlar kendilerini her türlü parti
yasallığı üzerinde görürler; parti yasallığı, herkes için
geçerli disiplin onlar için geçerli değildir. Bu tipler “üst
insan” tipleridir.
“İşçi
Devleti, Thermidor ve Bonapartizm“ yazısında (1935) bu bağlamda
şunları söyler:
“Sol
Muhalefetin paramparça edilmesi, iktidarın devrimci öncünün
elinden bürokrasinin ve işçi sınıfının üst kesiminin tutucu
unsurlarının eline geçmesiyle doğrudan eşanlamlıydı. 1924 yılı
Sovyet Thermidor'unun (karşı
devriminin- İ. O.) başlangıcıydı” (38).
Açık
ki Troçki, “Sol Muhalefet“ ile SSCB'nde iktidarın karakteri
arasından dolaysız bir ilişki kurmaktadır.
Troçki,
Lenin'in ölümünden sonra da parti disiplinine uymama kararlılığını
sürdürmüştür. Troçki'nin parti disiplinine uymama disiplinli
tavrına karşı parti örgütleri sayısız bildirgeler
hazırlamışlar ve sonunda Merkez Komitenin Ocak 1925'teki
Plenumu'nda Troçki'nin, parti disiplinine uymama nedeniyle masaya
yatırılması kararlaştırılmıştır. Başına geleceği bilmiş
olsa gerek, Troçki bu Plenuma katılmamıştır. Ama bir mektupla
parti içinde özel bir konuma sahip olma diye bir çabasının
olmadığını açıklamakla yetinmiştir.
Söz
konusu Plenumda Merkez Komitesinin soruna ilişkin aldığı kararı
aktaralım:
”1-Parti
disiplinine sadece sözde değil fiiliyatta da uyulmasının
zorunluluğuna işaret eden kategorik bir uyarının Troçki’ye
yapılması.
2-
Troçki’nin görevinden alınması ve devrimci savaş konseyinde
çalışmaya devam etmesinin imkansız olduğunun açıklanması.
3-Troçki’nin
merkez komitesinde faaliyeti sorunu üzerine kararın gelecek parti
kongresine ertelenmesi. Ama parti kararlarına uymamaya veya yerine
getirmemeye çalışırsa merkez komitenin, parti kongresini
beklemeden partinin siyasi bürosunda kalmasının imkansız olarak
göreceğinin ve merkez komitedeki faaliyetinden uzaklaştırılması
için dilekçe vereceğinin Troçki’ye bildirilmesi”
(39).
MK
Plenumu'nda alınan karar sonucu Troçki, görevini bırakmak zorunda
kalmıştır (iki çekimser oya karşı oy birliği ile alınan
karar). Önce siyasi büroda kalmasına izin verilmiştir. Ama
Troçki, parti içi mücadelede disiplinsizlik yapmaya devam
etmiştir.
Troçki
nasıl devrim yapmak istiyordu, kimleri nasıl örgütlemeyi
düşünüyordu vb. sorulara çok kafa yordum. Ama işin içinden
çıkamadım. Yaşamının oldukça büyük bir kısmı
partisiz-örgütsüz geçmiş. Yaşamının büyük kısmı “24
ayar” kendine benzettiği üç beş kişiye hükmetmekle, çevre,
gazete grubu olarak var olmakla geçmiş. Devrim yapmak istiyor, ama
devrim yapacak sınıfla ilişkisi olmadığı gibi onu nasıl
örgütleyeceği konusunu kendine dert bile edinmiyor. Sonunda şu
düşünceye vardım: Troçki Leninist örgütlenme ilkelerine
saldırıyor, bu örgütlenmenin işçi sınıfı diktatörlüğüne
götürmeyeceğini, aksine işçi sınıfı üzerinde bir
diktatörlüğe neden olacağını ve bunun da sonunda kişi
diktatörlüğüne dönüşeceğini savunabiliyor. Troçki, Leninist
parti istemediğine göre en fazlasıyla sosyal demokrat anlayışlı,
içinde her an ayrılıp kendi örgütünü kuracak hiziplerin,
farklı akımların kendi örgütlenmesinin de olduğu bir parti
modeli savunuyor. Bu da bir nevi II. Enternasyonal tipi partidir.
Lenin'in örgütlenme anlayışına tamamen zıt bir örgülenme
anlayışı.
Bu
anlayışta olduğunu da açıklamıyor değil. “Siyasi
Görevlerimiz” yazısından (1904) okuyalım:
“Parti
örgütü önce kendini bütün parti yerine koyacak; sonra merkez
komitesi kendini örgütün yerine koyacak ve nihayetinde tek başına
bir 'diktatör' kendini merkez komitesi yerine koyacak...Toplum
üzerinde diktatörlüğünü yürütme durumunda olan proletarya,
kendi üzerinde hiçbir diktatörlüğü kabullenmek zorunda
değildir”(40).
Diyelim
ki Troçki!nin bu eleştirisi doğru. Bu durumda Troçki kendini
eleştirmiş oluyor. Kendini Parti yerine, Mk yerine koyan ve
sorumluluk taşıdığı dönemlerde ona göre hareket eden, kolektif
yönetimi hiçe sayan Troçki'den başkası değildi.
Troçki'nin
Leninist örgütlenme anlayışından ne denli uzak olduğunu şu
sözlerinden de anlıyoruz:
“Komintern
ve onun tüm seksiyonlarının önderliği ve resmi basını da,
tartışmayı hemen hizipler ve gruplaşmalar sorununa kaydırmıştır.
Partinin ideolojik hayatı, geçici ideolojik gruplaşmalar olmadan
düşünülemez. Bunun dışında bir yol henüz kimse tarafından
keşfedilmiş değildir. bunu keşfetmeye çalışanlarsa buldukları
çarenin, ancak partinin ideolojik hayatını boğmaya eşit
olduğunu göstermişlerdir. ...
Parti
yaşamında gerçek bir özgürlük, tartışma özgürlüğü, parti
çizgisini kolektif biçiminde ve de gruplar aracılığıyla
oluşturma özgürlüğü olmaksızın, bu partiler asla belirleyici
bir devrimci güç haline gelemeyeceklerdir” (41).
Bir
partinin “belirleyici
bir devrimci güç haline gelmesi”
için kıstasların ne olduğunu Troçki'den öğreniyoruz:
1)
“Partinin ideolojik
hayatı, geçici ideolojik gruplaşmalar olmadan düşünülemez”.
2)
Parti yaşamında gerçek bir özgürlük, tartışma özgürlüğü
olmalıdır; bu özgürlük parti çizgisini kolektif biçiminde ve
de gruplar aracılığıyla oluşturma özgürlüğüdür. Ancak
böyle bir özgürlük olursa parti belirleyici bir devrimci güç
haline gelebilir.
Görüş
ayrılıklarının tartışılmadığı bir parti komünist partisi
olamaz. Bunu Troçki de biliyordu. Ama farklı görüşlerin
tartışılması için parti içinde gruplaşmanın, hizipler
oluşturmanın ne denli yanlış olduğunu Troçki de kendi
faaliyetinden dolayı biliyordu. Parti örgütlenmesinden anladığı
hizipler federasyonu olduğu için Troçki yaptığını doğru
buluyordu.
Troçki
ömrü boyunca Partide ideolojik bütünlük ve eylem birliğine
karşı mücadele etmiş bir figürdü.
Troçki,
Leninist örgütlenmenin küçük burjuva “Troçki'ler“ için
yaşam olanağı tanımadığını ve kendisinin ne denli hizipçi
olduğunu da açkılıyor “Siyasi Görevlerimiz” yazısında:
“Ciddiye
alınacak bir kapsamda ve önemde olan her grubun sessizce ve
gizlice kendi kendini yok etmek veya disiplini dikkate almadan
varlığı için mücadele etmek alternatifiyle karşı karşıya
kaldığında şüphesiz ki, sonuncu yoldan gideceğini anlamak o
kadar zor mu?” (42).
Troçki,
yaşamı boyunca bu ilkesinden taviz vermemiştir!'
Örgüt
dendiğinde Troçki bu olsa gerek!
Başka
bir ihtimal olarak, Troçki'ye örgütsüzlüğü savunuyor diyebilir
miyiz? Der misiniz, demez misiniz, bunu bilmiyorum, ama Troçki “24
ayar” örgütsüzlük abidesidir! Bunu biliyorum.
Aslında
Troçki'den sonra Troçkist “eğim”lerin örgütlenme anlayışını
incelediğimizde Troçki'nin yukarıdaki anlayışınına göre
hareket edildiğini görüyoruz. Her bir Troçkistin şu veya bu
konudaki görüşü kendine göre “24 ayar” doğrudur. Bu nedenle
görüşünün doğruluğundan taviz vermez; ayrılır yeni bir
“eğilim” kurar. Ayrılmak, yeni bir “eğilim” oluşturmak
Troçkizme özgüdür; “genetik” bir sorundur.
Biraz
da savaş döneminde Troçki'nin marifetlerine bakalım.
Savaş
döneminde Troçki'nin marifetleri
“24
ayar” uzlaşmacı Troçki
I.
Dünya Savaşı döneminde de Troçki, “kanka”sı
Lenin'den uzak duruyordu. 1914-1917 arasında Rusya da dahil birçok
ülkede sosyal demokratlar arasında kendi ülkesinin zaferinden
yana olanlar (sosyal yurtseverler) vardı. Troçki, açık bir sosyal
yurtsever değildi. Ama savaş döneminde sosyal yurtseverleri ve
oportünistleri destekleyen biriydi. Bu nedenle savaş döneminde
Lenin ve Troçki ayrı ayrı kamplarda yer alıyorlardı ve Lenin,
Troçki'yi bu tavrından dolayı eleştiriyordu. Lenin savaş
döneminde “Sosyal Demokrat”
gazetesini çıkartıyordu (İsviçre'de). Aynı dönemde Troçki ise
Paris'te yayımlanan “Naşe Slovo”
gazetesi yazı kurulunda çalışıyordu. Bu kurulda başta Martov
olmak üzere başka Menşevikler de yer alıyorlardı ve bu gazetede
farklı akımlara yer veriliyordu.
Savaşta
Bolşeviklerin tavrı oldukça açıktı. Lenin önderliğinde
Bolşevikler, emperyalist savaş ve Rusya'nın savaşta yer
almasına karşı çıkıyorlardı. Bunun ötesinde Rusya'da savaşın
iç savaşa dönüşmesi ve böylece Çarlık hakimiyetinin yıkılması
için propaganda yapıyorlardı. Bolşeviklerin tam da bu tavrından
dolayı Duma'da Bolşevik fraksiyon savaşın başlangıcında
tutuklanarak zindana atılmıştı. Ama Menşevik fraksiyona önce
dokunulmadı.
Eylül
1914'te MK'nın savaşa ilişkin manifestosunda Bolşevikler,
emperyalist savaşa ilişkin şöyle diyorlardı:
“Sosyal
demokrasiye her şeyden önce savaşın bu gerçek anlamını ortaya
çıkartmak ve hakim sınıflar, toprak beyleri ve burjuvazi
tarafından savaş lehine yaygınlaştırılan yalanları,
safsataları ve içi boş ‘yurtsever‘ lafları acımasızca
teşhir etmek yükümlülüğü düşmektedir… Kararlı bir şekilde
oportünizmle kopuşmadan, kitleleri fiyaskosunun kaçınılmazlığı
üzerine aydınlatmadan sosyalizmin görevleri yerine getirilemez,
işçilerin gerçek enternasyonal birliği gerçekleştirilemez…
Şimdiki
emperyalist savaşın üst yönetiminin iç savaşa dönüştürülmesi,
biricik doğru proleter çözümdür; bu çözüm Komün’ün
tecrübeleri tarafından dikte edilmiştir, Basel Bildirgesinde
(1912) örnek olarak gösterilmiştir ve çok gelişmiş burjuva
ülkeler arasındaki emperyalist savaşın bütün ilişkilerinden
ortaya çıkmaktadır. Böyle bir dönüştürmenin zorlukları bu
veya o anda ne kadar büyük olursa olsun, savaş gerçeklik
olduğunda sosyalistler bu yöndeki sistematik, inatçı, azimli
hazırlık çalışmasından asla vazgeçmeyeceklerdir”
(43).
Bu
Manifestoda iki nokta dikkati çekmektedir: Manifestoda Bolşevikler
birincisi, emperyalist savaşın iç savaşa dönüştürülmesini
dile getiriyorlar ve ikinci olarak da savaşta tavır konusunda da
her türden oportünizmden kopmak gerektiğini savunuyorlar.
Lenin,
savaş konusunda Bolşevizmle Troçkizm arasındaki ideolojik ve
siyasi karşıtlığı “Emperyalist Savaşta Kendi Hükümetinin
Yenilgisi Üzerine”
makalesinde Temmuz 1915'te şöyle açıklıyordu: (Amacımız
savaşta Lenin ve Troçki'nin tavrını göstermek olduğu için
biraz uzun bir alıntıya burada yer vermek istiyoruz)
“Devrimci
sınıf, gerici bir savaşta kendi hükümetinin yenilgisini istemek
zorundadır.
Bu
bir aksiyomdur. Ve bu aksiyom sadece sosyal-şovenlerin inanmış
yandaşları ya da çaresiz uşaklarınca inkâr edilmektedir.
Birincilerine, örneğin Örgüt
Komitesi'den Zemkovski (bkz. "İzvestiya" No. 2),
ikincilerine ise Troçki ve Bukvoyed, Almanya'da Kautsky dahildir.
Rusya'nın yenilgisini istemek, diye yazıyor Troçki, "hiçbir
nedeni olmayan ve hiçbir biçimde gerekçelendirilemeyecek olan,
savaşa ve onu yaratan koşullara karşı devrimci mücadele yerine,
mevcut koşullar altında son derece keyfî bir şekilde en
ehvenişere yönelmeyi koyan sosyal-yurtseverliğin politik yöntemine
verilen bir tavizdir." ("Naşe Slovo" No. 105).
İşte
Troçki'nin oportünizmi savunmak için her zaman kullandığı
kibirli safsatalara tipik bir örnek. "Savaşa karşı devrimci
mücadele", bundan anlaşılan eğer kendi hükümetine karşı
ve savaş sırasında devrimci eylemler değilse, II. Enternasyonal
kahramanlarının kullanmayı bal gibi bildikleri boş ve içeriksiz
haykırışlardan biridir. Sadece biraz düşünmek, bunu görmeye
yeter. Savaş sırasında kendi hükümetine karşı devrimci
eylemler ise, tartışılmaz bir kesinlikle, böyle bir yenilgiyi
sadece istemek değil, aynı zamanda fiilen teşvik etmek demektir.
("Keskin zekâlı" okurlar için şunu belirtelim: Elbette
bu, hiçbir şekilde, "köprüleri uçurmak", başarısız
askeri grevler örgütlemek ve genel olarak devrimcileri yenilgiye
uğratmak için hükümete yardım etmek anlamına gelmiyor.)
Troçki
safsatalarla kendini kurtarmak istiyor ve üç ağaçlı bir ormanda
yolunu şaşırıyor. Rusya'nın yenilgisini istemek, ona,
Almanya'nın zaferini istemekmiş gibi geliyor (Bukvoyed ve
Zemkovski, Troçki'yle paylaştıkları bu "düşünceyi",
daha doğrusu bu yanlış düşünceyi çok daha açık dile
getiriyorlar). Ve Troçki bunda "sosyal-yurtseverliğin
yöntemi"ni görüyor! Düşünmeyi beceremeyenlere yardım
etmek için Bern Kararı ("Sosyal Demokrat" No. 40) şu
açıklamayı yapmıştır: Bütün emperyalist ülkelerde proletarya
şimdi kendi hükümetinin yenilgisini istemelidir. Bukvoyed ve
Troçki bu gerçeği atlamayı tercih ettiler ve Zemkovski (işçi
sınıfına her şeyden önce burjuva akıllarını açık
yüreklilikle ve safdillikle yineleyerek hizmet eden bir oportünist)
şu sözlerle "güzel bir çam devirmiştir": Saçma, zafer
ya Almanya'nın ya da Rusya'nın olacak ("İzvestiya" No.
2).
Komün
örneğini alalım. Almanya Fransa'yı, Bismarck ve Thiers işçileri
yenmişti!! Eğer Bukvoyed ve Troçki biraz düşünselerdi,
kendilerinin hükümetlerin ve burjuvazinin savaşa bakış açısını
temsil ettiklerini, yani Troçki'nin yapmacık diliyle söylemek
gerekirse, kendilerinin "sosyal-yurtseverliğin politik yöntemi"
önünde yere serilmiş olduklarını görürlerdi.
Savaş
sırasında devrim iç savaştır, fakat hükümetlerin savaşının
iç savaşa dönüştürülmesi, bir yandan hükümetlerin askeri
başarısızlıklarıyla ("yenilgi" ile) kolaylaşır; öte
yandan, tam da yenilgiyi teşvik etmeden böyle bir dönüşümü
hedeflemek fiilen imkânsızdır. (OK -Örgüt
Komitesi- İ.O.-
ve Çheidze fraksiyonuyla birlikte) şovenistler yenilgi "şiarı"
önünde istavroz çıkarıyorlar, çünkü ancak ve yalnız bu şiar
savaş sırasında kendi hükümetine karşı devrimci eylemler için
tutarlı çağrı anlamına gelir. Bu tür eylemler olmadan ise savaş
üzerine, "savaş ve koşullarına vs. karşı" milyonlarca
son derece devrimci lafazanlığın beş paralık değeri yoktur...
Yenilgi
şiarının karşıtları, hükümete karşı devrimci ajitasyonla,
yenilginin teşvik edilmesi arasında kopmaz bağı; bu apaçık
gerçeği görmek istemiyorlar, kendi kendilerinden korkuyorlar.
Devrimci
eylemler üzerine, bir dizi ülke bir yana, bir tek ülkede bile
anlaşma sağlamak, ancak ciddi devrimci eylemler örneğiyle, bu
eylemlerin başlatılması ve geliştirilmesi sayesinde mümkündür.
Fakat bu tür girişimler yenilgiyi istemeden ve yenilgiyi teşvik
etmeden yine imkansızdır. Emperyalist savaşı iç savaşa
dönüştürmeyi "yapmak" mümkün değildir, tıpkı
devrimlerin "yapılamayacağı" gibi; bu, emperyalist
savaşın tam bir dizi çok çeşitli olgusunun, yanının, anının,
karakter çizgisinin ve sonucunun ürünüdür. Ve kendi ezilen
sınıflarının sarstığı hükümetlerin bir dizi askeri
başarısızlığı ve yenilgisi olmadan imkânsızdır.
Yenilgi
şiarını reddetmek, insanın devrimci iradesini boş bir safsataya
ya da ikiyüzlülüğe dönüştürmek demektir.
Peki,
ya bize bu yenilgi "şiarı"nın yerine ne önerilmek
isteniyor? "Ne zafer, ne yenilgi" parolası (Zemkovski,
"İzvestiya" No. 2. No. l'de tüm OK). Fakat bu, "anavatan
savunması" parolasının değişik yazımından başka bir şey
değildir! Bu ise, sorunu kendi hükümetine karşı ezilen
sınıfların mücadelesi alanına değil, hükümetler arası savaş
alanına taşımak demektir (bu parolanın içeriğine göre bunlar
eski durumlarını koruyacak, "pozisyonlarını muhafaza
edecek"lerdir)! Bu, burjuvazileri her zaman kendilerinin
"sadece" "yenilgiye karşı" mücadele
ettiklerini iddia etmeye hazır —ve halka gerçekten de bunu
anlatıyorlar— bütün emperyalist ulusların şovenizminin haklı
çıkarılmasıdır. "4 Ağustos'ta yaptığımız oylamanın
anlamı şudur: Savaş için değil, yenilgiye karşı", diye
yazıyor Alman oportünistlerinin önderlerinden Eduard David,
kitabında...Bukvoyed ve Troçki ile birlikte "ÖK"cılar
"Ne Zafer, Ne Yenilgi" parolasını savunurken tümüyle ve
bütünüyle David'in zemininde duruyorlar!
Daha
yakından bakıldığında bu şiar "iç barış" demektir,
bütün savaşan ülkelerde ezilen sınıfların sınıf
mücadelesinden vazgeçmek demektir; çünkü "kendi"
burjuvazisine ve kendi hükümetine darbe vurmadan sınıf mücadelesi
imkânsızdır; savaş zamanında kendi hükümetine darbe vurmak ise
vatana ihanettir (Bukvoyed bunu unutmasın!), kendi ülkesinin
yenilgisi için çalışmaktır. Kim "ne zafer, ne yenilgi"
şiarını savunuyorsa, onun sınıf mücadelesini, "iç barışın
bozulmasını" savunması ikiyüzlülüktür, o gerçekte
bağımsız proleter politikadan vazgeçiyor ve bütün savaşan
ülkelerin proletaryasını kesinlikle burjuva bir amaç olan şu
amaca tabi kılıyor demektir: Söz konusu emperyalist hükümetleri
yenilgiden korumak. "İç barış"ın sadece sözde değil,
gerçekten kırılması ve sınıf mücadelesinin gerçekten kabul
edilmesi anlamına gelen biricik politika, proletaryanın kendi
hükümetinin ve burjuvazisinin zorluklarından, onları ortadan
kaldırmak amacıyla yararlanmasıdır. Fakat, kendi hükümetinin
yenilgisini istemeden, bu yenilgiye katkıda bulunmadan bunu
gerçekleştirmek, bunu amaçlamak imkansızdır...
Kim
"Ne Zafer, Ne Yenilgi" şiarını savunuyorsa, o bilerek ya
da bilmeyerek bir şovenisttir, en iyi ihtimalle uzlaşmacı bir
küçük burjuva, ama her halükârda proleter politikanın bir
düşmanı, bugünkü hükümetlerin, bugünkü egemen sınıfların
bir yandaşıdır...
"Ne
Zafer, Ne Yenilgi" şiarının yandaşları, fiilen burjuvazinin
ve oportünistlerin yanında yer alıyorlar; işçi sınıfının
kendi hükümetlerine karşı uluslararası devrimci eylemlerinin
mümkün olduğuna "inanmıyorlar" ve bu tür eylemler
geliştirmeye katkıda bulunmak istemiyorlar. Bu, hiç kuşkusuz zor,
ama proletaryaya layık biricik sosyalist görevdir”(44).
Emperyalist
savaş konusunda Lenin'in tavrının, doğruluğu anlaşılana kadar
en çok tartışmalı konulardan birisi olduğunu söylersek abartmış
olmayız. Lenin'in sloganı, emperyalist savaşı iç savaşa
dönüştürmeyi ve kendi hükümetini yıkmak için mücadele etmeyi
içeriyor. Emperyalist savaşın ortasında böyle bir slogan, böyle
bir tavır, sorunu anlamayan çok sayıda sosyal demokrat tarafından
reddedilmiş ve bu slogana karşı mücadele edilmiştir. Bunlardan
birisi de Troçki'dir. Troçki, Lenin'in öne sürdüğü savaşta
kendi hükümetinin yenilgisi için mücadeleyi, yani savaşı iç
savaşa dönüştürerek devrim mücadelesini reddetmiştir. Troçki
bununla da yetinmemiş, her türden oportünizme karşı açık tavır
alınmasını da reddetmiştir. Böylece Troçki, dolaylı da olsa
Çarlık Rusya'sının, Rus hakim sınıflarının “anavatan”
savaşının yanında yer almıştır.
Troçkistlerin
çileden çıkmalarına gerek yok. Troçki bu anlayışını Ekim
1914'te yayımlanan “Savaş ve Enternasyonal”
kitapçığında dile getirir:
“Rusya’nın
yenilmesi Almanya ve Avusturya’nın diğer savaş alanlarında
kesin zaferlerini zorunlu olarak ön koşul yapmaktadır. Ve bu da
Merkezde ve Güneydoğu Avrupa’da ulusal siyasi kargaşanın, bütün
Avrupa’da Alman militarizminin sınırsız hakimiyetinin zorla
ayakta tutulması anlamına gelir”
(45).
Bu
anlayışından dolayı Troçki, aynı yazısında zafer ve
yenilginin olmadığı ve hemen yürürlüğe girmesi gereken bir
“barış” talep eder. Sloganı da hazır: “Savaş
derhal durmalı! Tazminatlara hayır! Ulusların kendi kaderini tayin
hakkı!”.
Bu konuda Troçki şöyle der:
“Tazminatların
olmadığı” bir barış,
“her ulusa kendi kaderini tayin hakkı - Monarşilerin, sürekli
orduların, hükümet eden feodal kastların, gizli diplomasinin
olmadığı Avrupa Birleşik Devletleri!”
(46).
Troçki'nin,
emperyalist savaş konusunda nerede durduğu konusunda Troçkistlerin
kuşku duymaması gerekir; nerede durduğunu kuşku duydurtmayacak
açıklıkta ilan ediyor; tam anlamıyla saçmalıyor. Lenin ise onun
tavrını, emperyalist savaşa karşı olmak, ama kendi ülkesinin
yenilgisini istememek veya kendi ülkesi yenilmeksizin emperyalist
savaşa karşı olmak- safsata, boş laf olarak değerlendiriyor.
Lenin,
emperyalist savaşta yer alan bir ülkeye karşı devrimci
mücadelenin anlam kazanabilmesi için o ülkenin askeri gücünün
zayıflatılması ve yenilgisi için mücadelenin elzem olduğundan
bahsediyor. Troçki ise emperyalist savaşa karşıyım ama kendi
ülkemin yenilgisinden yana değilim diyor.
İşte
iki kişi, iki tavır; birisi “boş laf”, “safsata” Troçki.
Diğeri ise emperyalist savaşın devrimci iç savaşa dönüştürülmesi
için mücadele eden Lenin. Birisi devrim diyor (Lenin), diğeri ise
kendi hükümetinin yenilmemesini istemekle devrimden yana değilim
diyor (Troçki).
Emperyalist
savaşla bağlam içinde tek ülkede sosyalizm konusu da gündeme
gelir. Troçki Rusya'nın kurtuluşu Almanya'nın zaferiyle
olmamalıdır derken, “Rus devriminin yazgısı Avrupa
sosyalizmi ile kopmaz bağ içindedir ve biz Rus sosyal demokratları
Rusya'nın kurtuluşu için düşündürücü adımın Fransa ve
Belçika'nın kesin yıkımına malolmasından kesinkes vazgeçecek
ve daha da önemlisi emperyalist zehri Alman ve Avusturya
proletaryasına taşımayacak kadar sağlam bir şekilde
enternasyonal zeminde duruyoruz”
sonucuna da varıyordu (47).
Troçki'nin
bu sözlerinden anlaşılması gereken ne? Troçki burada “sürekli
devrimi”
savunmaya çalışıyor. Rusya'nın yenilmesiyle Çarlık düzeni
yıkılacaksa bu bir kazanç değildir diyor. Çünkü bu durumda
Rusya, Fransa ve Belçika'nın özgürlüğünün kesin yok edilmesi
pahasına kurtulmuş olacaktır diyor. Daha da önemlisi böylece
emperyalist zehir Alman ve Avusturya proletaryasına taşınmış
olacaktır diyor ve “Biz Rus sosyal demokratları”
bütün bunları istemeyecek kadar enternasyonal zeminde sapa sağlam
duruyoruz diyor. Demek ki, Troçki'nin enternasyonalizm anlayışı
bu. Yani Troçki, “Kurtuluş
yok tek başına, ya hep beraber ya da hiç birimiz”
diyor ve böylece Bertolt
Brecht'e de ilham kaynağı oluyor!
Bu durumda Troçki, kapitalist sistemin bütün ülkelerde aynı
dönemde yıkılmasını talep etmiş oluyor. Troçki işi, savaşta
kaybetmek-kazanmak konusunda ruhsal hakemliğe kadar götürüyor:
Onun anlayışına göre bir ülkenin savaşta yenilmesi, o ülkede
kapitalizmin yıkılması için koşulları beraberinde getireceği
için, ama aynı koşullar savaşı kazanan ülkelerde oluşmayacağı
için -yani yenilen ve yenen ülkelerde aynı süreçte kapitalizmin
yıkılması için koşullar aynı anda oluşmayacağı için- savaş,
zafersiz ve yenilgisiz sonlanmalıdır diyor. Tam da bu ruhsal
hakemlikten dolayı olsa gerek -kim bilir?- Troçki, savaşa katılan
bütün ülkelerde sosyalist, devrimci partilerin, yenilgi olmasın
diye kendi hakim sınıflarını, kendi hükümetlerini desteklemeye
çağırıyor. Burada kem küm etmenin anlamı yok; Troçki son
kertede bunu savunuyor veya onun düşüncesinin vardığı nokta bu.
Bu anlayışın Rusya açısından kaçınılmaz sonucu şu: Aynı
süreçte diğer ülkelerde yenilgi olmayacaksa ve o ülkelerde
kapitalist sistem yıkılmayacaksa, Rusya'nın yenilgisi için
mücadele etmeye hakkımız yok! İşte bu “devrimci” Troçki'dir,
“önder” Troçki'dir!
Peki,
buna karşın Lenin ne diyor? Aynı süreçte başka ülkelerde
kapitalist sistemin yıkılmasının koşullarının oluşup
oluşmamasından bağımsız olarak bizim ve diğer ülkelerdeki
bütün devrimcilerin görevi, kendi hükümetinin yenilgisi için
mücadele etmektir. Troçki ne diyor? Olmaz, hep beraber
ilerlemeliyiz.
Troçki,
“Kurtuluş yok
tek başına, ya hep beraber ya da hiç birimiz”
diyor.
Lenin,
devrimci enternasyonalizm ile açık veya üstü kapalı merkezci
sosyal şovenizmin örgütsel ayrışımından yanadır ve bunu
açıklar:
“Bugün
oportünistler ile birlik, aslında işçi sınıfının kendi ulusal
burjuvazisinin boyunduruğu altına girmesi, öteki ulusların
ezilmesi ve büyük devletlerin ayrıcalıklarının korunması amacı
için onlarla işbirliği yapılması, bütün ülkelerde devrimci
proletaryanın parçalanması demektir” (48).
Lenin,
Örgüt Komitesi'yle
birleşme düşüncesini bir hayal olarak tanımlar, bunun işçi
sınıfının davasına zarar vereceğini söyler. A. Kollontay'a
yazdığı mektupta (1915), “Troçki, Örgüt
Komitesi ve Plehanov ve benzerlerinin talep ettiği
gibi Çheidze fraksiyonu ile birleşmeden yana olmayacağız. Çünkü
bu 'Naşe Dyelo'yu (“Davamız”) korumaya ve savunmaya
götürür” der (49).
Troçki
tutarlı bir “birlik” yanlısıdır; 1915 başında "Naşe
Slovo" ("Sözümüz") Bolşevik MK'ya ve Menşevik
Örgüt Komitesi'ne sosyal şovenizme karşı olan bütün
grupların katıldığı bir konferans önerir. 15 Mart 1915'te bu
öneriye cevap veren Örgüt
Komitesi şu görüştedir: "Görüşmeye...savaştan
önce Brüksel'de Enternasyonal Sosyalist Büro'nun konferansına
katılmış olan bütün o parti merkezleri ve grupların yurt dışı
temsilciliklerinin davet edilmeleri gerekir" (50).
Bu
tavırla ilgili olarak Lenin şu yorumu yapar: “Demek ki,
Örgüt Komitesi, Enternasyonalistler
ile görüşmeyi ilkesel olarak reddediyor, sosyal şövenlerle de
görüşmeyi istiyor. (Bilindiği gibi Plehanov ve Aleksinski'nin
görüşleri Brüksel'de temsil edilmişti) Sosyal demokratların
bildirgesi kendini tam da bu anlamda ifade ediyor”
(51).
Bütün
bu gelişmelerden bağımsız olarak veya bütün bu gelişmeleri
dikkate almadan Troçki, Bolşevikler ile Merkezin gizli sosyal
şövenlerini bir masaya oturtma, örgütsel birliğini sağlama
çabalarını sürdürür. Haziran 1915'te Bolşevik dergi
“Komünist”in yayımlayıcısına bir açık mektup yazar. “Naşe
Slove”de yayımlanan ((Nr. 105) bu mektupta Troçki şunları dile
getirir: “Duma vekillerimizle (Çheidze grubu) gurur duyuyorum.
Onları Rusya'da proletaryanın enternasyonalist eğitimi için en
önemli donanım olarak görüyorum ve tam da bu nedenden dolayı
onlara her türlü desteğin sunulmasını ve Enternasyonal için
otoritelerinin güçlendirilmesini her devrimci Sosyal demokratın
görevi olarak kabul ediyorum” (52).
Lenin,
Henriette Roland-Holst'a yazdığı mektupta Troçki'nin ideolojik
ve siyasi duruşunu bir kez daha tanımlar:
“Troçki'den
ayrılıklarımız nelerdir? Bunu herhalde bilmek istersiniz. Kısaca
– o bir Kautskicidir, yani, Enternasyonal'de Kautskicilerle ve
Rusya'da Cheidze'nin parlamento grubuyla birliği savunmaktadır. Biz
böyle bir birliğe kati suretle karşıyız... Troçki şimdi
Örgüt Komitesi'ne (Akselrod ve Martov) karşı ama
Cheidze'nin Duma grubuyla birlikten yana!! Biz kesin olarak karşıyız”
(53).
Troçki
"24 ayar" ilkesiz, oportünist, uzlaşmacı olduğunu bir
kez daha gösterir. Lenin Troçki'nin ilkesizliğini, uzlaşmacılığını
çeşitli yazılarında eleştirir, Bolşeviklerle Menşevikleri,
bütün tasfiyecileri birleştirme; bunların hepsini kapsayan; yani
içinde Rusya işçi hareketindeki ve enternasyonal alanda da hemen
bütün akımları birleştirme anlayışını teşhir eder. Bu
konuda söylediklerini bu yazının birçok yerinde dile getirdik.
Yukarıda
adı geçen savaşla ilgili MK manifestosunda “Kararlı
bir şekilde oportünizmle kopuşmadan, kitleleri fiyaskosunun
kaçınılmazlığı üzerine aydınlatmadan sosyalizmin görevleri
yerine getirilemez, işçilerin gerçek enternasyonal birliği
gerçekleştirilemez”
deniyordu. Bu da göstermektedir
ki, 1914-1917 arasında sadece savaş sorununda değil, genel anlamda
ve uluslararası komünist hareketin örgütlenmesi sorununda da
Lenin ile Troçki arasında önemli bir görüş ayrılığı vardı.
Lenin, dünya işçi sınıfının uluslararası birliğinin
sağlanması için oportünizmle bağların kopartılması
gerektiğinden, bunun yapılmaması durumunda dünya işçi sınıfının
birliğini sağlama çabalarının hüsranla sonuçlanacağından
bahsetmektedir.
Bu
nedenle Lenin önderliğinde Bolşevikler, savaş döneminde sosyal
yurtsever konumda olan ve doğrudan veya dolaylı olarak sosyal
şovenist akımları destekleyen bütün unsurlara karşı tavizsiz
bir mücadele sürdürdüler.
Lenin,
örgütlenme konusunda bu “hal ve hareket”
içindeyken “kanka”sı
Troçki, “Ağustos Bloku”nun
örgütsel çizgisini devam ettirme “hal ve gidişi”
içindeydi.
Troçki,
savaş döneminde de 1912'de Ağustos konferansında seçilen Örgüt
Komisyonunda çalışıyordu. Bu komisyon Menşeviklerin 1917'deki MK
seçimine kadar MK rolü üstlenmiş bir komisyondu. Yani Bolşevik
Parti'nin MK'sına denk düşen bir görevi vardı.
Troçki,
her koşul altında “birleştirici”ydi,
hep “birleştirmek”
istiyordu desek pek abartmamış oluruz. Troçki, “birleştirmek”
eyleyişinde kendine bir rol biçmişti, buradan hareketle
vazgeçilemezliğini, partiler üstü tek önder olduğunu göstermeye
çalışıyordu. Gerçekten de emperyalist savaş sürecinde
Bolşeviklerle Menşevik çizgideki uluslararası akımları
birleştirme çabası akılsızlığın bir yansıması değilse
belirttiğimiz “birleştirme”
sevdasının bir yansımasıydı.
Troçki'yi
anlamak için göz önüne getirelim: Savaş ve örgütlenme
konusunda Lenin önderliğinde Bolşevikler görüşlerinin ne
olduğunu açıklamışlar ve o doğrultuda mücadele ediyorlar.
Troçki ise Örgüt Komisyonunda tasfiyeciler ve sosyal şovenistlerle
birlikte olan Menşevizmin bütün uluslararası akımlarını
birleştirmeye çalışıyor! Bu dönemde Bolşevikler, Troçki'yi
eleştirirken şunları söylüyorlardı: Troçki, Örgüt Komisyonu
ile beraber hareket ediyor. Troçki, “hizipsiz”
olduğu için “hizipsizlerin hizbi”ni
örgütlemişti. Yani Troçki, tasfiyecilerin hizbi içinde bir
alt-hizbe; “hizipsizlerin hizbi”ne
sahipti. İşte bu alt-hizbiyle Troçki savaş döneminde Bolşevikler
ve uluslararası alanda onlar gibi düşünenlerle sosyal
yurtseverler, şovenistler; bilumum tasfiyeciler arasında denge
sağlamaya çalışıyordu ve dengeyi sağlayamadığı için de
her iki kamp arasında gidip geliyordu; bir pandül gibi, bir sarkaç
gibi.
Troçki'nin
orta yol bulma anlayışı, “orta çizgiyi uygulama”
anlayışı savaş döneminde de başarısız olmuştur.
Troçki'nin
uzlaşmacı anlayışı onun hemen bütün makalelerinde görülür.
“Naşe Slovo”da
“Oportünizme karşı mücadele ediyorsak onu bizzat işçi
sınıfının organik hatası ve dışarıdan bir şey olarak
görmüyoruz…Bir şeyi parçalarına bölmek zor değildir, ama
organizmanın parçaları ölmesin diye önce neyin parçalanması
gerektiği bilinmelidir”
diye yazan Troçki'den başkası
değildir. Demek ki, oportünizm “dışarıdan bir şey”
değil! Demek ki, oportünistler işçi sınıfının organik bir
parçası! Demek ki, oportünistlerle beraber çalışılabilinir!
“Kanka”sı
Lenin ise bu konuda tam tersini düşünüyor, devrimci bir partinin
oluşması ve mücadele edebilmesi için oportünizme karşı
mücadelenin acımasız olması gerektiğini vurguluyor.
Lenin,
Temmuz 1915'te “Rus Sosyal Demokrasisinde Olguların Durumu
Üzerine”
makalesinde konuya
ilişkin olarak şunları yazar:
“Yedi
veya sekiz ay başarısızca birleşen (“Naşe Slovo”,
Nr. 107) üç bölümü okur kamuoyu önüne çıktı; 1-İçtenlikle
enternasyonalizme sempati duyan ve ‘sosyal demokrat‘ eğilimli
olan iki sol redaksiyon üyesi. 2- Martov ve Örgüt Komisyonunda
olanlar (“yaklaşık yarısı”).
3- Her zaman olduğu gibi ilkesel olarak sosyal şovenistlerle hiçbir
konuda ortaklaşamayan, ama pratikte her konuda onlarla ortaklaşan
(bu arada belirtelim; Çheidze hizbinin olumlu arabuluculuğuyla –
diplomatların dilinde buna böyle denmiyor mu?)”
(54).
Bir
deyiş vardır: “Alan memnun satan memnun!”.
Sosyal şovenistler, Çheidze ve hizbinden memnunlar. Çheidze ve
hizbinden Örgüt Komisyonu da -bu arada Troçki ve Plehanov vb. de-
memnunlar. Demek ki, Çheidze iyi iş görmüş; yıllarca bu
oportünistleri kamufle ederek korumuş, desteklemiş. Para konusunda
Troçki'nin Çheidze'ye mektup yazmasının bir nedeni de bu güven
olsa gerek!
Şubat
1916'da Lenin “Örgüt Komisyonu ve Çheidze-Fraksiyonunun Kendine
Özgü Bir Doğrultusu mu Var?”
makalesinde konuya ilişkin olarak şunları yazar:
“Martov
istediği kadar kaçsın. Troçki bizim ‘hizipçiliğimize‘ karşı
yaygara kopartabilir ve bu yaygara ile … şüphesiz ki kendi
hizipsiz “beklentiler”ini;
Çheidze-Fraksiyonundan şu veya bu kişinin Troçki ile ‘aynı
fikirde‘ olduğunu ve sol yönlenme, enternasyonalizm üzerine
yemin ediyor olduklarını örtbas edebilir”
(55).
Lenin'in,
İnes Armand'a yazdığı 19 Şubat 1917 tarihli mektubunda “Troçki,
bu alçak sol Zimmerwaldcılara karşı “Nowy Mir”in
sağ kanadıyla beraber hareket ediyor. İşte bu, Troçki'dir!! Hiç
değişmiyor: Tamamen hileci. Düzenbaz. Solcu görünüyor ve
gücünün yettiğince sağcılara yardım ediyor”
(56) diye tanımladığı
Troçki'nin savaştaki tavrını şu sözlerle özetlemiş oluyor:
“Troçki
ve Martov’un öznel ‘iyi‘ niyetleri ne olursa olsun, nesnel
olarak onlar teslimiyetçi tavırlarıyla Rus sosyal emperyalizmini
desteklemiş oluyorlar”
(57).
Troçki,
savaş döneminde de Lenin ile değil, Martov ile kol kola
yürümüştür, omuz omuza Lenin'e karşı mücadele etmiştir.
Öznel niyeti ne olursa olsun nesnel olarak oportünizmi, sosyal
şovenizmi savunmuştur.
*
Kaynaklar:
1)
W. B. Bland; “Revisionismus in Russland. Trotzki gegen die
Bolschewiki” (“Rusya'da Revizyonizm, Bolşeviklere Karşı
Troçki”), s. 4/5. Internet.
2)
Lenin; C. 6, s. 501/502, “Parti Tüzüğünün Tartışılması
Esnasında 2. Konuşma”.
3)
L. Trotzki; “Unsere
politischen Aufgaben" (“Siyasi Görevlerimiz”), “Schriften
zur revolutionären Organisation” kitabı içinde; s. 96-97, “Texte
des Sozialismus und Anarchismus”, Rowohlt, 1970.
4)
L. Trotzki: 'Wtaroj Sjesd R.S.D.R.P. - Otschjot Sibirskij
Delegatskij', Genf, 1903. Aktaran: B. Bland; “Revisionismus
in Russland:Trotzki gegen die Bolschewiki” (“Rusya'da
Revizyonizm, Bolşeviklere Karşı Troçki”), s. 6, İnternet.
5)
İ. Deutscher; “Troçki Biyografisi”; C. I, s. 99, Kohlhammer
Verlag 1972.
6)
Rus yazan Saltikov Şçedrin'in küçük hiciv öykülerinde yer alan
lafazan bir avukat tipi- İ. Okçuoğlu.
7)
Lenin; C. 7, s. 521,
“Semstwokampagne und der Plan der 'İskra” (“Zemstwo
Kampanyası ve İskra'nın Planı”).
8)
İ. Deutscher; “Trotzki - Der bewaffnete Prophet” -
“Silahlı Peygamber Troçki”, Türkçesi; C. I, s. 164.
9)
İ. Deutscher; “Trotzki - Der bewaffnete Prophet” -
“Silahlı Peygamber Troçki”, Türkçesi; C. I, s. 167.
10)
İ. Deutscher; agk, s. 167.
11)
Troçki'den aktaran: İ. Deutscher; agk, s. 167.
12)
İ. Deutscher; agk, s. 167/168.
13)
İ. Deutscher; agk, s. 168.
14)
Aktaran: İ. Deutscher; agk, s. 174.
15)
İ. Deutscher; agk, s. 174.
16)
SBKP(B)- Tarihi, s. 105/106.
17)
Lenin; C. 20, “Über die
Verletzung der Einheit” (“Birliğin Zedelenmesi Üzerine”),
s. 347.
18)
Lenin; C. 16, s. 382, 387,
397, “Der historische Sinn des innerparteilichen Kampfes in
Rußland" (“Rusya'da Parti İçin Mücadelenin Tarihsel
Anlamı”).
19)
Lenin; C. 16, s. 397, “Der
historische Sinn des innerparteilichen Kampfes in Rußland"
(“Rusya'da Parti İçin Mücadelenin Tarihsel Anlamı”).
20)
L.
Troçki; “Mein Leben” (“Hayatım”), “Die zweite Emigration
und der deutsche Sozialismus”
bölümünden,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/16-deutsch.htm.
Türkçesi;
s. 235-236.
21)
L.
Troçki; “Mein Leben” (“Hayatım”), “Die zweite Emigration
und der deutsche Sozialismus”
bölümünden,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/16-deutsch.htm.
Türkçesi;
s. 236.
22)
L.
Troçki; “Mein Leben” (“Hayatım”), “Die zweite Emigration
und der deutsche Sozialismus”
bölümünden,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/16-deutsch.htm.
Türkçesi;
s. 236-237.
23)
Lenin; C. 17, “Aus dem
Lager der stolypinschen Arbeiterpartei” (“Stolpin İşçi Partisi
Kampı”), s. 231.
24)
Lenin; C.17, s.14, 15, 16, “Über die Lage in der Partei”
(“Parti İçindeki Durum Üzerine”).
25)
Lenin; C. 17, s. 351, “Über
die Diplomatie Trotzkis” (“Troçki'nin Diplomasisi Üzerine”).
26)
Lenin; 20, s. 343-344, “Birliğin
Zedelenmesi Üzerine”.
27)
L. Troçki; “Mein
Leben” (Hayatım”),
“Vorbereitung zur neuen Revolution”
bölümünden,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/17-neuerev.htm.
Türkçesi;
s. 243.
28)
L. Troçki; “Mein Leben”
(Hayatım”), “Der Tod Lenins und die Machtverschiebung”
bölümünden,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1929/leben/41-todlenins.htm.
Türkçesi; s. 543-544.
29)
Lenin; C. 20, s. 332, 333, “Birlik
Yaygarasıyla Örtbas Edilen Birliğin Zedelenmesi Üzerine”.
30)
Lenin; C. 20, s. 334, “Birlik
Yaygarasıyla Örtbas Edilen Birliğin Zedelenmesi Üzerine”.
31)
Leo Trotzki; “Verratene
Revolution” (“İhanete
Uğramış Devrim”),
“V. Sowjetthermidor, Warum hat Stalin gesiegt?”.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1936/verrev/kap05.htm#s1.
Türkçesi; s. 128/129.
32)
Lenin; C. 20, s. 332, 347, 348, “Birliğin Zedelenmesi Üzerine”.
33)
Lenin; C. 8, s. 45, “Güzel Sözlerle Karın Doymaz”.
34)
Lenin; C. 16, s. 397. “Der historische Sinn des innerparteilichen
Kampfes in Russland” (“Rusya'da Parti İçin Mücadelenin
Tarihsel Anlamı”).
35)
İ. Deutscher; “Trotzki - Der bewaffnete Prophet” -
“Silahlı Peygamber Troçki”, Türkçesi; C. I, s.
236/237.
36)
Lenin;
C. 20, s. 348, “Birlik Yaygarasıyla Örtbas Edilen Birliğin
Zedelenmesi Üzerine”.
37)
Stalin; C. 6, s. 12-13,
RKP(B), XIII. Parti Konferansı, 16-18 Ocak 1924.
38)
Leo Trotzki; “Arbeiterstaat, Thermidor und Bonapartismus“ (“İşçi
Devleti, Thermidor ve Bonapartizm“),
“Die historische Analogie muß überprüft und berichtigt werden“
ara başlığı altında.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1935/02/arbstaat.htm#k06.
39)
Plenums des Zentralkomitees
der KPR(B), Januar 1925; “Kommunistische Partei der Sowjetunion in
Resolutionen und Beschlüsse der Parteitage, Konferenzen und Plenen
des ZK” (Rusya Komünist Partisi (Bolşevik) Merkez Komitesi
Plenumu, Ocak 1925;“Parti Kongrelerinin Bildirgelerinde ve
Kararlarında, MK'nın Konferanslarında ve Plenumlarında Sovyetler
Birliği Komünist partisi”), C. V, s. 171, Berlin 1957.
40)
L. Trotzki; Schriften zur revolutionären Organisation içinde;
“Unsere politischen Aufgaben” (“Siyasi Görevlerimiz”),
Texte des Sozialismus und Anarchismus, Rowohlt, 1970, s. 127/128.
41)
Leon Trotsky; “The Third International After Lenin” (“Lenin'den
Sonra III. Enternasyonal”), II. Strategy and Tactics in the
Imperialist Epoch Part 4), “11. The Question of the Internal Party
Regime” ara başlığı altında,
www.marxists.org/archive/trotsky/1928/3rd/ti07.htm#p2-11.
42)
L. Trotzki; “Schriften zur revolutionären Organisation” içinde;
“Unsere politischen Aufgaben”(“Siyasi Görevlerimiz”),
Texte des Sozialismus und Anarchismus, Rowohlt, 1970, s. 92.
43)
“Das Manifest des ZK der
SDAPR über den imperialistischen Krieg”, November 1914.
“Kommunistische Partei der Sowjetunion in Resolutionen und
Beschlüsse der Parteitage, Konferenzen und Plenen des ZK” (RSDİP
MK'nin Emperyalist Savaş Üzerine Manifestosu, Kasım 1914; “Parti
Kongrelerinin Bildirgelerinde ve Kararlarında, MK'nın
Konferanslarında ve Plenumlarında Sovyetler Birliği Komünist
partisi”), C. II, s. 169, 174, 176-177. Berlin 1957 veya Lenin, C.
21, s. 13, 19, 20, “Savaş ve Rus Sosyal Demokrasisi”.
44)
Lenin; C. 21, s. 273-278.
45)
L. Trotzki; “Der Krieg und die
Internationale” (“Savaş ve Enternasyonal”), “III. Der Kampf
gegen den Zarismus” bölümünden,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1914/kriegint/kap03.htm.
46)
L. Trotzki; “Der Krieg und die
Internationale” (“Savaş ve Enternasyonal”), “VII. Die
revolutionäre Epoche” bölümünden,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1914/kriegint/kap07.htm.
47)
L.
Trotzki; “Der Krieg und die Internationale” (“Savaş ve
Enternasyonal”), “Einleitung”
bölümünden,
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1914/kriegint/kap07.htm.
48)
Wladimir Iljitsch Lenin; “Sozialismus und Krieg” (“Sosyalizm ve
Savaş”), Türkçesi, s. 22. İnternet.
49)
Lenin; C. 35, s. 168.
50)
Aktaran Lenin; C. 21, s. 179. “Enternasyonalistlerin Birleşmesi
Üzerine”.
51)
Lenin; C. 21, s. 179, “Enternasyonalistlerin Birleşmesi Üzerine”.
52)
L. Trotzki: “Offener Brief an die Herausgeber des 'Kommunist”.
53)
Lenin; Mektuplar, C. IV, Henriette Roland-Holst'a Mektup, 1916, s.
186.
54)
Lenin; C. 21, s. 283.
55)
Lenin; C. 22, s. 136.
56)
Lenin; C. 35, s. 265.
57)
Lenin; C. 22, s. 368, “Kendi
Kaderini Tayin Üzerine Tartışmaların Sonuçları”.
*
“DÜŞTÜYSEK
KALKARIZ, DAHA ÖLMEDİK YA!”
TROÇKİ
“24
AYAR” ANTİ-KOMÜNİSTİN HİKAYESİ
4.
Makale
SÜREKLİ
DEVRİMİN TARİHÇESİ –
BU
KONUDA MARKS, LENİN, STALİN VE TROÇKİ
“24
ayar sürekli devrimci ve Marksist” Troçki!
“24
ayar radikal solcu” Troçki!
“Üç
maymunlar”ı oynayan Troçki!
5.
Makale
EKİM
DEVRİMİNDEN SONRA BOLŞEVİZM VE TROÇKİZM
LENİN
VE STALİN’E KARŞI TROÇKİ
6. Makale
TEK
ÜLKEDE SOSYALİZM SORUNU
SOVYET
SOSYALİST CUMHURİYETLERİ BİRLİĞİ’NDE
SOSYALİZMİN
İNŞASI İÇİN MÜCADELEDE TROÇKİ’NİN ROLÜ
LENİN,
STALİN, TROÇKİ VE TEK ÜLKEDE DEVRİM TEORİSİ
7. Makale
NE
YAPILMALIYDI?
GERİYE
DÖNÜŞ MÜ – SOSYALİZMİN İNŞASI MI?
STALİN’E
KARŞI TROÇKİ
8.
Makale
TARİHİ
KARARLAR – TEORİDEN PRATİĞE SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI
TROÇKİ’NİN
MARKSİZM-LENİNİZME KARŞI MÜCADELESİ