BİR
AYRIK OTU HİKAYESİ! (I)*
Dünya
Ekonomisinde Çevrim (Konjonktür) Seyri
Giriş
Ekonomiyle
ilgili son makalede (“2015'e
Girerken Dünya Ekonomisi”,
4
Ocak 2015, ibrahimokcuoglu.blogspot.com)
bu yazının konusunu açıklamıştım. Söylenen şuydu: 2014
yıllık verilerinin açıklanmasından sonra “Norbert
Nelte-Aşırı Üretim Yasası” bağlamında dünya
ekonomisi üzerine yazıda bu gelişmeleri nedenleriyle birlikte
ayrıntılı olarak ele alacağımızı belirtelim. Norbert
Nelte kapitalizmin nesnel bir yasasını keşfetmiş, yasasını
“Norbert
Nelte-Aşırı Üretim Yasası” diye adlandırmış ve
yanılmıyorsam Mart 2009'da da bu keşfini bütün dünyaya ilan
etmişti. O yasaya göre şimdi kapitalizm koşullarında değil de,
başka ekonomi koşullarında yaşıyor olmamız gerekir. Bu şahıs
kim ve neden bu kadar üzerinde duruyorsun, görüşlerini
önemsiyorsun diyebilirsiniz. Tek başına, kişi olarak bu şahsın
hiçbir önemi yok. Ama belli görüşlerin savunucusu durumunda.
Uluslararası arenada onun gibi başkaları da var. Ama Nelte oldukça
açık; neyi savunduğunu yorumu adeta gereksiz kılacak derecede bir
sadelik ve netlik içinde anlatıyor.
2015'te
dünya ekonomisi üzerine ilk yazıda Nelte'yle, toprağın altına
çekilme sürecinde olan bu ayrık otlarıyla -yeni bir dünya krizi
patlak vermeden önce- nihai bir hesaplaşma kaçınılmaz.
Kaçınılmaz, çünkü gelecek krize kadar hiçbir şey olmamış
gibi hareket etme moduna geçmeye çalışıyorlar.
Burada
söz konusu olan, ekonomi bazında ideolojik bir hesaplaşmadır.
Marksist-Leninist politik ekonomi ile küçük burjuva politik
ekonomi arasında bir hesaplaşmadır. Göstermek istediğimiz
oldukça açık; bu sistem ayakta ve öyle vaaz edildiği gibi de
çökmeyecektir. Onu ancak ve ancak öznel faktörün örgütlü ve
bilinçli mücadelesi yıkacaktır. Bu anlamda da bu yazının amacı
aynı zamanda kendiliğindenciliğe karşı mücadeledir.
Hemen
her ekonomik krizden -fazla üretim krizinden- sonra bu türden
mücadeleler hep alevlenmiştir; farklı sınıf ve sosyal
katmanların görüşlerini savunanlar bu savlarını ekonomideki
gelişmeleri ele alarak yapagelmişlerdir. Bu, 19. yüzyılda böyle
olduğu gibi 20. yüzyılda da böyleydi ve 21. yüzyılda da daha
öncekilerinden farklı olmayacaktır.
Derdimizi
anlatabilmek için kaçınılmaz olarak istatistik verilere
başvuracağız. Yazının ilk bölümünde dünya çapında sanayi
üretiminin genel seyrini; önde gele emperyalist ülkelerde sanayi
üretimini; emperyalist ülkelerin söz sahibi olduğu
entegrasyonlarda sanayi üretimini; BRIC ülkelerinde sanayi
üretimini ve son olarak da, ekonomisi nispeten dinamik olan Türkiye,
Kore, Polonya, Meksika, Endonezya, Malezya gibi ülkelerde sanayi
üretimini ele alacağız. Böylece dünya sanayi üretimi genelinde
ve ülke grupları bazında sanayi üretiminde genelleşen eğilimi
tespit etmeye çalışacağız.
Dünya
ekonomisinde kriz başlangıcından itibaren üç eğilim; üç ülke
grubu ortaya çıkmıştı. Bunlardan birisi krizde olan ülkeler,
ikincisi krizden etkilenen ülkeler ve üçüncüsü de krizde
olmayan ülkeler. Aslında krizde olmayan ülkeler de krizden
etkilendikleri için bunları da krizden etkilenen ülkeler
kategorisinde sayabiliriz. Genellikle 2009 sonu 2010 başlangıcı
itibariyle -şu veya bu ülkede sanayi üretiminde kıpırdanmaların
gözlendiği süreç- dünya ekonomisinde yeni bir saflaşma
görülmüştür: krizde olan, krizden çıkan, krizden etkilenmeyi
geride bırakan ülkeler. Tam da bu süreçte sanayi üretimi bazında
ülke ekonomilerinde giderek genelleşen başka bir gelişme
görülmüştür: Sadece birkaç ülkeyle sınırlı kalan üretimde
yükseliş (kriz çevriminin yükseliş aşaması) aşamasının yanı
sıra ülkelerde genel eğilim haline gelen durgunluk sürecidir.
Burada iki durgunluk süreci görülmektedir; birisi krizden çıkma
çabası içinde olan ülkelerde durgunluk, ikincisi krizde olan
ülkelerde üretimde durgunluk ve üçüncüsü de krizden çıkmış
olan ülkelerde genel olarak 2011'den itibaren görülen durgunluk.
İşte bu durgunluk giderek ekonomide hakim olan durgunluk olarak
gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. Bu durgunluk inişli-çıkışlı
durgunluktur; üretimi ne onduran ne de öldüren bir durgunluk; yani
üretimi ne yükseliş aşamasına götüren ne de krize sürükleyen
durgunluktur. Bu, kriz çevriminde genellikle II. Dünya Savaşından
sonra Batının emperyalist ülkeleri ekonomisinde görülen, çok
önceleri Engels ve Stalin tarafından ele alınan durgunluktur.
Dünya ekonomisinin güncel gelişmesi, kriz çevriminin (konjonktür
çevrimi), yazıda da belirteceğimiz gibi birkaç istisna hariç
hemen bütün ülkelerde inişli-çıkışlı durgunluk aşamasında
olduğunu veya bu açamaya girişte olduğunu göstermektedir.
Kriz
çevriminin bu aşamasına nasıl gelindiğini çok sayıda ülke ve
ülke grupları bazında sanayi üretiminin gelişmesini -yıllık,
yılın çeyrekleri ve aylık değerler- ele alarak göstermeye
çalışacağız. Salt bu istatistik verilerin ortaya çıkardığı
ve yukarıda belirttiğimiz eğilimler, N. Nelte ve onun gibi
düşünenlerin ekonomiden bihaber olduklarını veya da saplantı
haline gelmiş teorik anlayışlarını gerçeğin yerine
koyduklarını göstermeye yeter. Sanal dünyada havai fişekler
patlatarak yeni bir düzene geçişi kutlamak kolay. Hala kapitalizm
koşullarında yaşıyor olduğumuz bu insanları zerre kadar
ilgilendirmiyor. Kapitalist sistemin ne zaman çökeceğine dair
zaman belirleyecek kadar pişkinler. Bu işin bir hesap işi
olmadığını, sınıf mücadelesi işi olduğunu bilmiyorlar
diyemeyiz. Ama onların sınıf mücadelesiyle bir ilişkileri yok.
Daha doğrusu, lafta var ama gerçekte yok.
I-
DÜNYA SANAYİ ÜRETİMİ
1-Dünya
sanayi üretimi
Aşağıdaki
üç grafikte dünya sanayi üretiminin kriz öncesindeki en yüksek
seviyesinden Mayıs 2015'e kadarki seyrini görmekteyiz. Bu üç
aşamadan oluşan bir süreçtir.
Birinci
aşama sanayi üretiminin krize girmesinden ve çıkmasından
oluşmaktadır. Bu durumda dünya sanayi üretimi Şubat 2008
itibariyle en yüksek seviyesinden Şubat 2009 itibariyle dip noktaya
vuruyor. Bu durumda üretim, Şubat 2008'e göre Şubat 2009'da yüzde
13,1 oranında (14,9 puan) geriliyor.
Kasım
2010'da Şubat 2008'deki seviyesini aşıyor. Bu aşma-geçme bir
defaya mahsus olsaydı ve sonraki aylarda üretim yeniden Şubat
2008'deki seviyesinin altında kalsaydı, Kasım 2010'u dünya sanayi
üretiminin krizden çıkış dönemi olarak tanımlayamazdık.
İkinci
aşamayı üretimde
canlanmanın-artışın gözlendiği süreç oluşturmaktadır. Bu
sürece konjonktür hareketinde üretimde canlanma aşaması denir.
Bu aşamada üretim hızla yüksek oranlarda artabileceği gibi,
yavaş ve küçük oranlarda, bir önceki aya göre gerileyerek de
artabilir.
Dünya
sanayi üretimininde söz konusu bu dönemde hızla yüksek oranlarda
bir artışı değil, yavaş ve küçük oranlarda bir artışı
görmekteyiz. Aşağıdaki grafikte bu gelişme ve krizden çıkışı
ifade eden Kasım 2010 ve Aralık 2014 arasında üretimde 14,6
puanlık bir artışın olduğunu görmekteyiz.
Üçüncü
aşama Aralık
2014'ten günümüze kadar devam eden süreçten oluşmaktadır.
Burada Aralık 2014 ayı üretimde bir kırılma noktasını
oluşturmaktadır. Bu aydan sonra dünya sanayi üretimi
inişli-çıkışlı olarak sürekli gerilemektedir. Açık ki,
burada üretimde belli bir durgunluk söz konusudur.
Salt
bu veriler, uluslararası alanda bazı çevrelerin savundukları ve
teorileştirmeye çalıştıkları gibi, dünya ekonomisinin, bu
anlamda da kapitalist ekonominin kendiliğinden çöküşü ve yeni
bir düzene geçişi ifade etmiyorlar. Bu unsurların anlayışlarını
aşağıda açacağız.
Sanayi
üretiminin seyrini ülke gruplarına göre de göstermekte yarar
vardır. Böylece Lenin ve sonrasında Stalin döneminde; yani
Sovyetler Birliği'nin sosyalist olduğu dönemde bütünleşmiş
dünya ekonomisi kavramıyla bugün çokça kullanılan ama içeriği
başkalaştırılmış bütünleşmiş dünya ekonomisi arasındaki
farkı da göstermiş olacağız. Bütünleşmiş dünya ekonomisi,
Lenin tarafından emperyalizm yapıtında ele alınır. Dünya
ekonomisi bir zincirse tek tek ülkeler de bu zincirin halkalarını
oluşturur. Bu halkaların, bugün açısından ister tek tek
ülkelerden, isterse de birçok ülkeden oluşan entegrasyonlardan
(örneğin AB) oluşsunlar, her birinin kendine göre bir dinamiği
vardır. Dünya ekonomisinin seyrinden etkilenme derecesini bu
dinamiklerin gücü belirler. Ama bugün, daha doğrusu Troçki'nin
bütünleşmiş dünya ekonomisi savından bu yana bunun böyle
olmadığı savunulmaktadır.
Şimdi
dünya sanayi üretimini ülke gruplarına göre ele alarak söz
konusu Troçkist anlayışın ne denli boşta kaldığını
göstermeye çalışalım.
Fark
oldukça belirgin: Dünya sanayi üretimi toplamın genel seyrini
ifade ediyor. Genel seyrin böyle olmasını etkileyen iki faktör
var: Faktörlerden birisi dünya sanayi üretimini büyüme eğilimine
çeken Asya'nın gelişen ülkeleri, diğeri ise dünya sanayi
üretimini küçülme, kriz eğilimine çeken Avro Alanı ülkeleri.
Asya'nın gelişen ülkeleri daha Nisan 2009'da Haziran 2008'deki
üretim seviyesini aşıyor ve oldukça hızlı bir büyüme sürecine
giriyor. Avro Alanı (Bölgesi) ülkelerinde ise tam tersi bir durum
söz konusu. Bu bölgede yer alan ülkeler toplamında sanayi üretimi
Ocak 2008'deki seviyesini hala aşamamıştır, yani Avro Alanı bir
bütün olarak hala krizdedir.
Entegrasyonları,
ülke gruplarını çeşitlendirebilirsiniz. Değişmeyen gerçek,
her bir ülkenin veya ülke gruplarının kendilerine özgü olan
dinamiklerinin olduğudur. Bu dinamiklerin etkisinden dolayı
bütünleşmiş dünya ekonomisinde farklı eğilimler oluşmaktadır.
Bu dinamiğin etkisini Troçki görmemiştir veya “dünya devimi”
anlayışını kanıtlamak için görmek istememiştir. Bugün de
bütün Troçkist “eğilimler”, onun 1930'lu yılların sonundan
kalma (Bkz: “IV. Enternasyonal Programı” ve o dönemdeki
yazıları) anlayışını aynen tekrarlamaktalar. Ama görüyoruz
ki, bütünleşen dünya ekonomisi ürettiği iç dinamiklerin
etkisiyle bütünleşmemiş olarak hareket edebilmektedir. (Bunu
siyasal olarak şöyle de yorumlayabilirsiniz: Kapitalizmde eşitsiz
gelişme yasası nesnel bir yasadır. Bu yasa her bir ülke
ekonomisinin kendine özgü faklı nesnel koşullarının
olabileceğini; bazı ülkeler krizdeyken bazılarının krizde
olmayabileceğini veya bütün ülkelerin aynı süreçte krizde
olabileceklerini; devrimin nesnel koşullarının her bir ülkede
farklı olabileceğini ve bu nedenle de Troçki'nin dünya devrimi
anlayışının Marksizm-Leninizmin tanımladığı dünya devrimi
anlayışıyla hiçbir ilgisinin olmadığını gösterir).
Şimdi
bir de gelişen ekonomilerle gelişmiş ekonomileri karşılaştıralım:
Grafikte
gelişen ülkelerde sanayi üretiminin kriz öncesindeki en yüksek
üretim artışını (Haziran 2008 = 125) Eylül 2009'da aştığını
(126,6) görüyoruz. Sonraki dönemde bu ülke grubunda sanayi
üretimi sürekli artarak Mart 2015'te yüzde 69,8 oranına ulaşıyor.
Bu, Haziran 2008'deki seviyesine göre Mart 2015'te 44,8 puanlık bir
artışa denk düşmektedir.
Aynı
eğilimi gelişmiş ülkeler grubunda görmüyoruz. Tam tersi
diyebileceğimiz bir gelişme söz konusu. Bu ülke grubu Mart 2015
itibariyle dahi kriz öncesindeki en yüksek üretim seviyesinin
(Ocak 2008 = 107,2) gerisinde kalmıştır. Bu haliyle bu ülke
grubunda sanayi üretimi hala kriz sürecindedir.
Dünya
sanayi üretimi bu her iki ülke grubundan kaynaklanan dinamiğin
etkisinde seyretmektedir: Gelişen ekonomiler sanayi üretimini artış
eğilimine çekerken, gelişmiş ülke grubunda sanayi üretimi
dünya sanayi üretimini krize doğru çekmektedir.
Salt
bu iki ülke grubunun sergilediği farklı dinamikler, bütünleşmiş
dünya ekonomisinin aslında ne denli farklı dinamiklere bağımlı
olduğunu göstermektedir. Her bir dinamik, eğer bütünleşmiş
dünya ekonomisi bir zinciri oluşturuyorsa, o zincirin farklı
dinamiklere sahip olan halkalarını oluşturmaktadır.
Soruna
GSYH açısından baksak da aynı eğilimi bir biçimde görüyoruz.
Gelişen
ekonomiler dinamiği; yüksek büyüme oranları.
Gelişmiş
ekonomiler dinamiği; küçülen büyüme oranları.
Dünya
ekonomisi; her iki dinamik arasında kalan büyüme oranları.
Şimdi
bir de önde gelen emperyalist ülkelerde sanayi üretiminin seyrine
bakalım.
2-Önde
gelen emperyalist ülkelerde üretimin seyri
Yukarıdaki
grafikte şunu görüyoruz:
Sadece
Amerikan sanayi üretimi kriz öncesindeki en yüksek üretim
seviyesini (2008/I=110,7) 2015'in ilk çeyreğinde aşıyor
(2015=116,7).
Alman
sanayi üretimi kriz öncesindeki üretimin en yüksek seviyesini
aşamıyor (2008/I=111,9 ve 2015/I=111,1).
Diğer
emperyalist ülkelerde ise sanayi üretimi sefil bir durumda.
Bizi
burada ilgilendiren sanayi üretimin bu seyri değil. Burada dikkati
belli süreçlere çekmek istiyoruz. Bunlar, baş tarafta dünya
sanayi üretimiyle bağlam içinde hazırlanan grafiklerde görülen
eğilimlerdir.
Amerikan
sanayi üretiminde kriz, krizden çıkış (üretimde canlanma) ve
durgunluk aşamalarını açık bir biçimde görüyoruz.
Almanya
da dahil diğer emperyalist ülkeler sanayi üretiminde konjonktür
hareketinin (çevrimin) bu farklı aşamaları görülmemektedir.
Bunun anlamı şudur: Sanayi üretimi krizin dip noktasından
çıkıyor, üretimde belli bir artış oluyor, ama her bir ülkede
sanayi üretimi farklı oranlarda, farklı üretim seviyelerinde
belli bir durgunluk aşamasına giriyor ve bu durum hala devam
etmektedir.
22
Haziran 2015 itibariyle OECD verilerine göre hazırlanan yukarıdaki
grafiği nasıl okumamız gerekir? Diğerleriyle karşılaştırıldığında
sadece Amerikan sanayi üretiminde belli bir sıra dışılık
görmekteyiz. Bu ülkede sanayi üretimi 2010=100 bazında 2015'in
ilk çeyreğinde 2011'in ikinci çeyreğindeki seviyesinin çok
üstüne çıkıyor (102,5-116,7=14,2 puan, yüzde 13,9 oranında bir
üretim artışı).
Alman
sanayi üretimi her ne kadar 2011'in ikinci çeyreğindeki
seviyesinden (108,8) 2015'in ilk çeyreğinde 111,1 seviyesine
çıkmışsa da; yani 2,3 puan veya 2,1 oranında üretim artışı
olmuşsa da sanayi üretimi bu ülkede 2014'ün ilk çeyreğinden
itibaren inişli-çıkışlı bir durgunluk sürecine giriyor.
Diğer
ülkelerde sanayi üretimi ise sefil bir durgunluk süreci içinde.
Sadece belirtmekle yetinelim: Fransız sanayi üretimi: 2011'in
ikinci çeyreğinde 102,1'den 2015'in ilk çeyreğinde 99,3'e
geriliyor.
İngiliz
sanayi üretimi: 2011'in ikinci çeyreğinde 99,2'den 2015'in ilk
çeyreğinde 98,2'ye geriliyor.
Japon
sanayi üretimi: 2011'in ikinci çeyreğinde 93'ten 2015'in ilk
çeyreğinde 99,2'ye çıkıyor.
Sonuç:
ABD hariç diğer ülkelerde sanayi üretimi farklı seviyelerde
inişli-çıkışlı bir durgunluk süreci içindedir.
Sanayi
üretiminin yıllık gelişme seyrinde de aynı eğilimleri
görüyoruz.
Sıra
dışılık sadece Amerikan sanayi üretiminde görülmektedir.
2011-1014 arasında Amerikan sanayi üretimi 11,9 puan, yani 2011=100
bazında yüzde 11,2 oranında artıyor.
Aynı
dönemde Alman sanayi üretimi 1,9 puan, yani 1,7 oranında
artıyor.
Diğer
ülkelerde ise sanayi üretimi zaten kriz içinde ve 2011-2014
arasında ortalama olarak 102,2-97,5 bandında seyrediyor.
Sanayi
üretiminin aylık seyrine baktığımızda tamamen değişik,
ayrıntıyı ele veren eğilimler görüyoruz.
Aşağıdaki
grafiğin üst kısmında Ocak 2008'den Mart 2015'e bu ülkelerde
sanayi üretiminin seyri gösterilmekte. Burada kriz öncesi üretim,
kriz süreci ve krizden çıkış veya çıkamama durumlarını
görülmektedir.
Grafiğin
alt kısmında ise üst kısmında pek görülmeyen eğilimi
görmekteyiz. İster Amerikan sanayi üretiminde olduğu gibi krizden
çıkılmış olsun, ister Alman sanayi üretiminde olduğu gibi
krizden çıkılıyor olsun ve diğer ülkelerde olduğu gibi kriz
devam ediyor olsun, hepsinin ortak noktası, sanayi üretiminin Ekim
2011'den bu yana inişli-çıkışlı bir durgunluk sürecinde
olmasıdır. Her bir ülkede sanayi üretimi kendi seyrine tekabül
eden bir band çerçevesinde kalmaktadır. Bu bandın sınırları
başlanış (Ekim 2011) ve son dönem (Mart 2015) olarak Amerikan
sanayi üretiminde 104,6-116,4; Alman sanayi üretiminde 110,0-110,5;
Fransız sanayi üretiminde 101,2-99,1; İngiliz sanayi üretiminde
98,7-98,2 ve Japon sanayi üretiminde de 100,9-97,7 değerleriyle
belirleniyor.
Her
bir ülkede bu bandın alt ve üst değerlerinin farklı olması
doğaldır. Yani her ülkede sanayi üretimi aynı band sınırları
içinde hareket edecek diye bir kural yok; her biri kendine göre
sınırları olan bir band içinde hareket etmektedir. Sıra dışılık
sadece Amerikan sanayi üretiminde görülmektedir.
Sorunu
son aylardaki üretim gelişmesiyle sınırlandırırsak Amerikan
sanayi üretiminde görülen bu sıra dışılığın da artık
kaybolduğunu görürüz.
Verili
dönem içinde Amerikan aylık sanayi üretimi 113-113,5 bandında;
Alman sanayi üretimi 110,1-111,9 bandında; Japon sanayi üretimi
97,8-96,9 bandında; Fransız sanayi üretimi 98,3-99,2 ve İngiliz
sanayi üretimi de 98-98,8 bandında seyrediyor. Bu durum kelimenin
gerçek anlamıyla süreklilik arz eden bir inişli-çıkışlı
durgunluk sürecinin göstergesidir.
3-Entegre
ülke gruplarında sanayi üretiminin seyri
Burada
kastedilen, Avro Alanı, AB, G7, OECD-toplam ve OECD-Avrupa'da yer
alan ülkeler toplamında sanayi üretiminin seyridir. Bu ülke
gruplarının hiç birisi kriz öncesi üretimin en yüksek
seviyesini aşmış değildir; dolayısıyla bu ülke gruplarının
her birinin toplamında sanayi üretimi hala kriz aşamasındadır.
Tabii üretimde dip nokta (2009) aşılmış, belli bir artış
olmuştur, ama bu artış, üretimin krizden çıkmasını
beraberinde getirecek derecede olmamıştır.
Bu
entegrasyonlarda da sanayi üretimi 2011'in ilk çeyreği itibariyle
belli bir durgunluk sürecine girmiştir. Çeyrekler, aylar ve yıllar
olarak durgunluk sürecinin 2010=100 bazında alt ve üst değerleri
şöyledir:
Yılın
çeyreklerine göre:
Avro
Alanı (Bölgesi), 19 ülke: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi
2011'in birinci çeyreği ile 2015'in ilk çeyreği arasında
99,6-104 değer bandı arasında seyretmiştir.
AB-28
ülke: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011'in birinci
çeyreği ile 2015'in ilk çeyreği arasında 103,5-99,5 değer bandı
arasında seyretmiştir.
G7
ülkeleri: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011'in birinci
çeyreği ile 2015'in ilk çeyreği arasında 101,3-108,6 değer
bandı arasında seyretmiştir.
OECD-Avrupa
ülkeleri: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011'in birinci
çeyreği ile 2015'in ilk çeyreği arasında 100,9-104,7 değer
bandı arasında seyretmiştir.
OECD-toplam
ülkeler: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011'in birinci
çeyreği ile 2015'in ilk çeyreği arasında 102-108,5 değer bandı
arasında seyretmiştir.
Aylara
göre:
Avro
Alanı (Bölgesi), 19 ülke: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi
Mayıs 2011-Mayıs 2015 arasında -1,9-1,5 değer bandı arasında
seyretmiştir.
AB-28
ülke: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi Mayıs 2011-Mayıs
2015 arasında -1,1-1,3 değer bandı arasında seyretmiştir.
G7
ülkeleri: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi Mayıs 2011-Mayıs
2015 arasında -0,7-1,3 değer bandı arasında seyretmiştir.
OECD-Avrupa
ülkeleri: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi Mayıs 2011-Mayıs
2015 arasında -1,4-1,6 değer bandı arasında seyretmiştir.
OECD-toplam
ülkeler: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi Mayıs 2011-Mayıs
2015 arasında -0,6-1 değer bandı arasında seyretmiştir.
Yıllara
göre:
Avro
Alanı (Bölgesi), 19 ülke: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi
2011-2014 arasında 100,3-103,4 değer bandı arasında
seyretmiştir.
AB-28
ülke: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011-2014 arasında
100,5-103,2 değer bandı arasında seyretmiştir.
G7
ülkeleri:Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011-2014 arasında
102,5-107,6 değer bandı arasında seyretmiştir.
OECD-Avrupa
ülkeleri: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011-2014 arasında
101,9-103,8 değer bandı arasında seyretmiştir.
OECD-toplam
ülkeler: Bu ülkeler toplamında sanayi üretimi 2011-2014 arasında
102,9-107,3 değer bandı arasında seyretmiştir. (Bu veriler için
bakınız: 12 Ağustos 2015 itibariyle: stats.oecd.org).
G7
ve OECD-toplam ülkelerde verilerin diğerlerine nazaran daha yüksek
olmasında Amerikan sanayi üretiminin G7 ülkeleri toplam sanayi
üretimi değerini olumlu etkilemesi ve krize girmemiş veya kısa
zamanda atlatmış belli bir gelişme dinamiğine sahip olan
ülkelerin de OECD üyesi olmaları, bu entegrasyonlar toplamında
sanayi üretimi verilerinin yüksek çıkmasına neden olmuştur.
Şimdi
bir de kriz sürecinde ve sonrasında ekonomisinin dinamikliğinden
dolayı önplana çıkan ülkelerde sanayi üretiminin seyrine
bakalım.
4-BRIC
ülkelerinde sanayi üretiminin seyri
Aşağıdaki
grafikte şunu görüyoruz:
1-Rus
sanayi üretiminde Ocak 2008-Haziran 2015 arasında değişim ancak
-1,6 puan, yani üretim Ocak 2008'e göre Haziran 2015'te yüzde 1,5
oranında gerilemiş.
2-Verili
dönemde Hindistan sanayi üretimindeki değişim 22,7 puan; bu,
yüzde 25,3 oranında bir üretim artışına denk düşüyor.
3-Verili
dönemde Brezilya sanayi üretimindeki değişim ise -7,9 puan; bu da
yüzde 7,9 oranında bir üretim gerilemesi demektir.
Kriz
öncesinden bugüne kadarki süreçte sadece Hindistan sanayi
üretiminde devam eden bir dinamiğin olduğunu, diğer ülkelerde
sanayi üretiminin durgunluk-gerileme sürecinde olduğunu görüyoruz.
Brezilya'da
sanayi üretimi kriz öncesin seviyesini (100,2) Mart 2010'da;
Hindistan sanayi üretimi Haziran 2008'de (89,9) ve Rusya sanayi
üretimi de ancak Şubat 2012'de aşıyor (109,6).
Her
üç ülkede sanayi üretiminde 2010 sonu, 2011 başlangıcı
itibariyle inişli-çıkışlı bir durgunluk sürecine girildiğini
görüyoruz. Bu gelişme de aşağıdaki grafikte gösterilmiştir.
Ocak
2011-Haziran 2105 arasında Rusya sanayi üretimi 103,5-106,5 bandına
(alt ve üst sınırı arasında 3 puanlık fark var); aynı dönemde
Brezilya sanayi üretimi 100,9-91,5 bandında (alt ve üst sınırı
arasında 9,4 puanlık bir fark var) ve Hindistan sanayi üretimi de
104-112,6 bandında (alt ve üst sınırı arasında 8,6 puanlık bir
far var) seyrediyor. Her bir ülkede sanayi üretimi gelişmesinin
(büyümesinin) belli bir seviyesinde süreklilik arz eden bir
durgunluk sürecine girmiş durumdadır.
Çin
sanayi üretimi:
Aşağıdaki
grafikte aylık bazda Çin sanayi üretiminde de büyüme oranlarının
giderek küçüldüğünü görüyoruz. Diğer ülkelerde sanayi
üretiminin gelişmesiyle karşılaştırıldığında Çin'de sanayi
üretimi bu haliyle dahi konjonktür çevriminin hala yükseliş
aşamasındadır. Ama kendi gelişme seyri içinde
değerlendirildiğinde 2000'li yıllarda yüzde 20'nin üstünde olan
üretim artışının 2015'te yüzde 5'lere düştüğünü
görmekteyiz. Somutlaştıracak olursak son bir sene içinde Çin
sanayi üretimi aylık bazda yüzde 9,2 büyüme oranından (Haziran
2014) Temmuz 2015'te yüzde 6 büyüme oranına gerilemiştir.
Aşağıdaki grafik bunu gösteriyor.
Daha
uzun bir dönemi göz önüne alırsak Çin sanayi üretiminde büyüme
oranlarının giderek
küçüldüğünü
görürüz.
Aylar
bazında 2007-2015 arasında Çin sanayi üretiminde büyüme
oranları 2007'de yüzde 17 civarında kalırken 2008-2009'da krizin
de etkisiyle yüzde 15'in altına düşüyor. 2010 ve 2011'de de
büyüme oranları ortalama olarak yüzde 15'in altında. 2012-2105
arasında ise büyüme oranları yüzde 5-10 arası bir bandda
seyrediyor. Bu, yaklaşık 9 yıllık bir dönemde büyüme
oranlarında devasa bir küçülmenin olduğunu gösterir.
BRIC
ülkelerinde sanayi üretiminin yılın çeyreklerine göre gelişmesi
de aynı eğilimi ele vermektedir; üretim her bir ülkede farklı
büyüme oranlarında açık bir durgunluk sürecine girmiştir.
Yıl
ve yılın çeyrekleri bazında inişli-çıkışlı durgunluk süreci
2011'den itibaren Hindistan, Rusya ve Brezilya sanayi üretiminde, en
ideal biçimiyle de 2012'den itibaren Hindistan ve Rusya sanayi
üretiminde görülmektedir. Çin sanayi üretiminde kırılma
2013'ten itibaren görülmektedir; 2013 ila 2014 arasında bu ülkede
üretimde büyüme oranları küçülmüş ve 2014'ün son çeyreği
ile 2015'in ilk çeyreği arasında da üretim yerinde saymaya
başlamıştır.
Yukarıdaki
grafik bu eğilimi yıllar (2008-2013) ve yılın çeyrekleri
(2014-2015), aşağıdaki grafik de yılın çeyrekleri (2008-2015
ve 2013-2015) bazında göstermektedir.
Sanayi
üretiminin kriz öncesinden günümüze kadar yıllara göre
gelişmesine baktığımızda, Çin sanayi üretiminde de büyüme
oranlarının 2010'dan itibaren sürekli küçüldüğünü
görmekteyiz.
Çin
sanayi üretiminde büyüme oranlarının küçülmesi 2010 öncesinde
de görülmektedir. Krizden etkilenme kısa zamanda atlatılmış,
üretimde toparlanma olmuş, ama sonrasında ise büyüme oranları
sürekli küçülmüştür. Öyle ki 2010'da yüzde 15,7'den 2014'te
yüzde 8,3'e düşerek neredeyse yarı yarıya gerilemiştir.
Diğer
ülkelerde de durum pek farklı değildir. Bu ülkelerde de sanayi
üretimi 2010-2011 döneminde durgunluk sürecine doğru bir gelişme
içindeydi. 2012-2014 arasında ise inişli-çıkışlı durgunluk
aşaması üretimin seyrini belirlemektedir. Aşağıdaki grafikte
bu durumu görüyoruz.
2012-2014
arasında Çin sanayi üretiminde büyüme oranı farkı -1,7 (-1,5
değer kaybı); Brezilya sanayi üretiminde 1 (-1 değer kaybı);
Rusya sanayi üretiminde -1,7 (-1,6 değer kaybı); Güney Afrika
sanayi üretiminde -2,4 (-2,3 değer kaybı) ve 2012-2013 arasında
Hindistan sanayinde de -1,2 (-1 değer kaybı). Diğer bir ifadeyle:
2012-2014 arasında inişli-çıkışlı durgunluk bandının üst
ve alt değerleri birbirine çok yakındır.
5-Ekonomisinde
belli bir dinamizm olan başka ülkelerde sanayi üretiminin seyri
Bu
çerçevede akla ilk gelen ülkeler G-20 kapsamındaki ve bu kapsam
dışında kalan birkaç ülkedir. Şimdi bir de bu ülkelerin
bazılarında sanayi üretiminin seyrine bakalım:
5-1-Kore,
Meksika, Türkiye ve Polonya'da sanayi üretiminin seyri
Yukarıdaki
grafikte bu ülkelerde sanayi üretiminin yılın çeyreklerine göre
kriz öncesindeki, kriz sürecindeki ve krizden çıkış ve canlanma
aşamasındaki hareketini görüyoruz. Bu grafiğe göre bu ülkelerde
sanayi üretiminin nispeten kısa bir dönemde krizden çıktığını
söyleriz. Ama aşağıdaki grafik bu ülkelerde de sanayi üretiminin
büyümesinde belli bir yavaşlamanın olduğunu ve üretimin
durgunluk sürecine girdiğini görüyoruz.
2014'ün
ilk çeyreği ile 2015'in ilk çeyreği arasında Türkiye'de sanayi
üretimi alt ve üst değerleri 119,9 ve 122,8 olan bir
inişli-çıkışlı durgunluk aşamasında olduğunu görüyoruz.
İnişli-çıkışlı durgunluk aşamasında sanayi üretimi hareket
bandının alt ve üst değerleri arasındaki fark: 2014'ün 1. ve 3.
çeyrekleri için -1, 2014'ün 3. çeyreğinden 2015'in ilk çeyreği
için de 2,9.
Polonya
sanayi üretiminde belli bir sıra dışılık, 2014'ten 2015'e
yüksek bir büyüme oranı görüyoruz. 2015'in ilk iki çeyreği
arasında ise durgunluk söz konusu.
Diğer
ülkelerin sanayi üretiminde ideal bir inişli-çıkışlı
durgunluk aşaması görmekteyiz.
Yukarıdaki
grafikte krizden çıktıktan sonraki süreçte Meksika hariç diğer
ülkelerde sanayi üretiminin ne denli kırılgan olduğunu, sürekli
iniş-çıkış içinde büyüdüğünü görüyoruz.
Aşağıdaki
grafikte ise konjonktür hareketinde ideal bir inişli-çıkışlı
durgunluk aşamasını görüyoruz.
Ocak
2014-Mayıs 2015 arasında Türkiye'de sanayi üretiminde değer
farkı 0,5; Meksika sanayi üretiminde 1,1; Kore sanayi üretiminde
4,8 ve Polonya sanayi üretiminde de 5,1. Bu ülkelerde sanayi
üretimi Ocak 2014-Mayıs 2015 arasında birbirine yakın + ve -
değerler arasında gidip geliyor; ağır, küçük değerleri ifade
eden, sürekli iniş-çıkış içinde olan bir büyüme veya
küçülme.
5.2-Avustralya,
Kanada ve İtalya'da sanayi üretiminin seyri
Bu
ülkelerde sanayi üretiminin ideal bir inişli-çıkışlı
durgunluk aşamasına girdiğini görüyoruz.
Yukarıdaki
grafiğin ilk kısmı, yılın çeyrekleri bazında sanayi üretiminin
2008-2015 arasındaki seyri Kanada ve Avustralya'da üretiminin
krizden çıkığını, İtalya'da ise hala krizde olduğunu
göstermektedir. Grafiğin alt kısmında sanayi üretiminin 2014'ün
ilk çeyreğinden 2015'in ilk/ikinci çeyreğine ideal bir
inişli-çıkışlı durgunluk içinde olduğunu göstermektedir.
Avustralya sanayi üretimi bu dönem zarfında 111-114,1; Kanada
sanayi üretimi 109,9-111, ve İtalya sanayi üretimi de 92,2-92,2
arası bir bandda seyretmektedir.
Aylık
veriler bu ideallik durumunu daha çarpıcı bir biçimde
göstermektedir. Avustralya için aylık verileri bulamadım; daha
doğrusu aramadım. Diğer iki ülke sanayi üretimi aylık verileri
ideal bir inişli-çıkışlı durgunluk aşaması nasıl olur
sorusuna tam cevap vermektedir.
Grafiğin
üst kısmı Ocak 2008-Haziran 2015 arasında sanayi üretiminin
genel seyrini gösteriyor. Grafiğin alt kısmında ise Aralık
2011-Haziran 2015 arasında üretimde inişli-çıkışlı durgunluk
aşamasını görüyoruz.
Son
olarak Endonezya ve Malezya sanayi üretiminin seyrine bakalım.
5.3-Endonezya
sanayi üretiminin seyri
Aylık
bazda verili dönemde sanayi üretiminde bir durgunluk aşaması
görülmemektedir. Ancak üretimde büyüme oranı genel eğilim
olarak küçülmektedir.
5.4-Malezya
sanayi üretiminin seyri
Malezya
sanayi üretiminde de aynı eğilimi daha güçlü olarak görüyoruz.
Son üç ayda üretimde 4-4,5 bandı arasında kalan bir durgunluk
eğilimi görülmektedir.
Burada
ele alınmayan, ama dünya ve bölgesel ekonomilerde belli bir
ağırlığı olan, kendi konjonktür çevrimi olan; kapitalist
gelişmenin makineli üretim aşamasında olan çok sayıda başka
ülkeler de var. Bu ülkelerde de sanayi üretiminin gelişmesini
burada ele almayı gerekli görmedik. Çünkü bu sonucu
değiştirmeyen bir uğraşı olacaktı. Ortalama olarak son 1-2
senelik gelişmenin yönü bakımından bazı ülkelerde durum:
Sigapur (felaket); İsviçre (- eğilimli); Arjantin (felaket); Şili
(felaket); Kolobiya (felaket); Venezuela (felaket); Finlandiya (tam
felaket); İsveç (felaket); Nijerya (felaket); Mısır (tam
felaket); İran (felaketten +'ya doğru gelişme); Tayvan (-'ye doğru
gelişme); Vietnam (-'ye doğru gelişme); Yeni Zelanda (+'ya doğru
gelişme).
II-KRİZ
KARŞILAŞTIRMASI
Şimdi
1929-32 krizini ve sonrasında gelen “özel tipte durgunluk”
sürecini 2008'de başlayan ve bölgesel olarak hala devam eden krizi
ve durgunluk süreciyle karşılaştıralım.
1-Fransız
sanayi üretimi
Bu
ülkede sanayi üretimi 1938'de dahi 1929'daki seviyesine
ulaşamamıştır. 1938'de 1929'daki seviyesinin ancak yüzde 70'ine
denk düşüyordu. Şimdiki krizde ise 2014'te 2007'deki seviyesinden
14,2 puan gerisinde kalmıştır.
2-Almanya
sanayi üretimi
Alman
sanayi üretimi 1936'da 1929'daki seviyesini aşıyor. Şimdiki
krizde ise 2007'deki seviyesini 20011-2014 arasında yakalamıştır.
2011-2014 arasında Alman sanayi üretiminde ideal bir inişli-çıkışlı
durgunluk süreci görülmektedir.
3-Japon
sanayi üretimi
Japon
sanayi üretimi 1931'de 1929'daki seviyesini aşıyor.. Şimdiki
krizde ise 2014 itibariyle 2007'deki seviyesinden 13,3 puan
geridedir. Bu ülkede sanayi üretimi 2010 itibariyle ideal bir
inişli-çıkışlı durgunluk sürecine girmiştir.
4-İngiliz
sanayi üretimi
Bu
ülkede sanayi üretimi 1929'daki seviyesini 1935'te aşıyor.
Şimdiki krizde ise 2014 itibariyle 2007'deki seviyesinden 10,6 puan
geridedir. İngiliz sanayi üretimi 2009-2014 arasında ideal bir
inişli-çıkışlı durgunlu sürecindedir.
5-Amerikan
sanayi üretimi
Bu
ülkede sanayi üretimi 1938'de dahi 1929'daki seviyesini aşamıyor
(1938'de ikinci bir dibe vurma yaşanıyor. Şimdiki krizde ise
sanayi üretimi 2013-2014 sürecinde 2007'deki seviyesini aşıyor.
III-ÇIKARTILMASI
GEREKEN SONUÇLAR
Burada
yukarıdaki verilerden çıkartılması gereken belli başlı
sonuçları ele alacağız.
1-Dünya
krizi -bölgesel kriz ikilemi.
2-Kapitalizm
sonrası düzende mi yaşıyoruz sorunu.
3-Sermaye
hareketi (konjonktür hareketi) ve inişli-çıkışlı durgunluk
aşaması.
Tabii
ki, yukarıdaki verilere dayanarak başka sonuçlar da
çıkartılabilir. Ama söz konusu bu üç nokta, güncel kriz
tartışmalarının konusu olmaya devam ettiği için öncelikle ele
almayı doğru buluyorum. Burada ağırlığı 2. ve 3. konulara
vereceğiz.
1-Dünya
krizi -bölgesel kriz ikilemi
Bu
konuda söylenecek fazla bir şey yok. Eğer fazla üretim krizini,
Marksist-Leninist politik ekonomi temelinde ele alıyor, bu krizin
kapitalist üretim biçimine tekabül ettiğini, onun içselliğinin
bir yansıması olduğunu, bu krizin sadece ve sadece maddi
değerlerin üretiminde gündeme geldiğini, kapitalizmde maddi
değerlerin üretimi dendiğinde belirleyici olanın sanayi üretimi
olduğunu; bu krizin belli dönemsellik içinde patlak verdiğini,
yani sürekli olmadığını kabul ediyorsak burada söylenmesi
gereken kısaca şudur:
Kriz
öncesinde üretimin en yüksek seviyesi kıstas alındığında
fazla üretim krizinin başlangıcının 2008 (ay olarak Ocak-Şubat,
yılın çeyreği olarak 2008'in ilk çeyreği) olduğunu söylemek
gerekir. Her bir ülke için başlangıç ayı veya çeyreği farklı
olabilir. Önemli olan bu değil.
Dünya
sanayi üretiminin seyrine baktığımızda üretimin kriz öncesinde,
Şubat 2008'de, (2005=100 bazında) en yüksek seviyesine (113,5)
ulaştığını ve Kasım 2010'da bu seviyesini aştığını (113,6)
ve sonrasında da bu seviyenin altına düşmediğini görmekteyiz.
Krizin patlak vermesi ve krizden çıkış için üretimin belli bir
dönem (genellikle birkaç ay) sürekli düşmesi veya sürekli
artması gerekir. Bu durumda dünya sanayi üretimi için Şubat 2008
sonrası krizin başlangıcı ve Kasım 2010 ve sonrası da krizin
sonlanması anlamına gelmektedir.
ABD
başta olmak üzere emperyalist merkezlerde patlak veren bu kriz,
kısa zamanda ekonomisi oldukça veya nispeten dinamik olan başka
ülkeleri de etkisi altına almış ve bu anlamda dünya krizi haline
dönüşmüştür. Ama genellikle Asya kıtasında bulunan ekonomisi
oldukça dinamik olan (örneğin Çin, Hindistan vs.) ülkeler,
krizden etkilenme sürecinden Nisan 2009'dan itibaren çıktılar.
Sonraki dönemde, nispeten kısa bir zaman sonrasında Türkiye gibi
başka ülkeler de krizden çıktılar. Böylece emperyalist
merkezlerde patlak veren ve kısa zamanda dünya krizine dönüşen
fazla üretim krizi, 2009'un ortalarından itibaren bölgeselleşmeye
başlamıştır. 2010'un sonu itibariyle de bu krizin kesin
hatlarıyla belirlenmiş bir bölgesel krize dönüştüğünü
görmekteyiz.
Bir
taraftan krizde olan Batının emperyalist merkezleri. Buna
Japonya'da dahildir. Diğer taraftan da krizde olmayan Asya'nın
dinamik ülkeleri. Buna Türkiye gibi ülkeler de dahildir.
Dünya
çapında sanayi üretiminin veya ekonomisi önemli olan tek tek
ülkelerde maddi değerlerin üretimi seyrine baktığımızda dünya
ekonomisinde belli bir eğilimin çok belirginleştiğini
görmekteyiz:
a)
ABD hariç birçok emperyalist ülke, öncelikle de entegrasyon
olarak AB ve Avro Alanı bir bütün olarak hala krizdedir. Üretimde
belli bir artış olmasına rağmen, kriz öncesi seviye henüz
yakalanamamıştır.
b)Krizde
olmayan, ekonomisi dinamik olan ülkelerde de üretimde büyüme
oranları giderek küçülmektedir.
c)
Her iki ülke grubunda, yukarıda grafiklerle gösterdiğimiz gibi,
2011'den sonra üretim belli bir durgunluk sürecine girmiştir.
Krizde olan ülkeler üretim artış çabası içinde durgunluğa
girerken, krizde olmayan ülkeler ise üretimde büyüme oranları
küçülerek belli bir durgunluğa girilmiştir.
Her
iki ülke grubunda görülen üretimde durgunluk eğilimi belki bir
noktada çakışabilir ve dünya ekonomisi konjonktür hareketi
bakımından yeniden tekleşebilir. Yukarıdaki verilerin ortaya
koyduğu mevcut gelişme bunun gerçekleşmesi yüksek olan bir
olasılık olduğunu göstermektedir.
2-Kapitalizm
sonrası düzende mi yaşıyoruz sorunu
Bu
konuda daha önceki makalelerde yazılanları özetle buraya
aktaracağım.
Kapitalist
sistemi kendi kendine yıkıp, başka bir düzende yaşanıyor
olduğuna inananlar da bu dünyada. Bu iş nasıl olur, bir dünya
sistemi kendi kendine nasıl çöker veya çökmez soruları üzerine
burada durmayacağım. Başka yazılarda yeteri kadar duruldu. Bu
çökme konusu üzerine uluslararası alanda hala ateşli tartışmalar
yapılmakta. “Ayrık otu” diye tanımladığım bu unsurlar, kriz
süresi uzadığı için henüz yer altına çekilip bir dahaki krize
kadar beklemeye geçmediler. Şimdilerde kendi kendine çöküş için
dünya ekonomisinin genelinde görülen durgunluğa ve özelde de
Çin'de ekonominin seyrine bel bağlamış durumdalar. Durumu bir
süre de böyle idare edebilirler. Ama eninde sonunda uzun süren
ilkbahar ve yaz ayları (kriz dönemi) bitecek ve sonbahar, kış
ayları (krizde olunmayan süreç) gelecek. Nasıl ki sonbahar ve kış
mevsiminde ayrık otu görülmezse, bu unsurlar da pek görülmez.
Kriz konusu bağlamında mücadele ettiler, bu alanda
Marksizm-Leninizmi geliştirdiler (!), yeni diye eskiden beri
Marksizm-Leninizme karşı kullanılan teorileri güncelleyerek
yinelediler ve sonunda da hiçbir şeyin savundukları gibi
değişmemiş olduğunu görünce bir dahaki krize kadar geri
çekilmek zorunda kalacaklar. Ludistlerden bu yana veya da ilk kez
patlak veren fazla üretim krizinden (1825) bu yana bu tekrarı
yaşıyoruz.
Her
dönemde bu unsurların ne menem savaşçılar olduklarını; ne
türden demagojilere başvurduklarını; dünya işçi sınıfının
önderlerini, örneğin R. Luksemburg'u nasıl
karikatürleştirdiklerini, varlık nedeni Marksizm-Leninizme karşı
mücadeleden ibaret olan Troçki ve benzerlerini nasıl
ilahlaştırdıklarını okuduk, gördük ve yaşıyoruz. Bu
unsurlarda hile bitmez; onların dünya görüşü ile
Marksizm-Leninizm arasında tam bir zıtlık var. Ama öyle bir
anlatırlar ki, sanırsınız Marksizm-Leninizme katkıda bulunmak
istiyorlar. Yenileyici, geliştirmeci algısıyla hareket ederler.
Yenilemek ve geliştirmek istedikleri de Marksizm-Leninizmdir. Bu
cephede yer alanların bilumum Troçkist kanadı Marks'a sarılıp
Marksizm-Leninizmin ne denli anti-marksist olduğunu Troçki'nin
görüşleriyle kantlamaya çalışır. Bunların elinde Troçki,
Marksizm-Leninizme, Lenin ve Stalin'e karşı kullanılan bir
iksirdir. Bu cephenin başka bir kanadı, işçi sınıfını, artı
değeri yok sayar. Tabii işçi sınıfı ve artı değeri yok
sayınca kapitalizmi de yok saymış olursun. Bu unsurlar için sınıf
mücadelesi artık anlamsızdır.
Bu
unsurların daha önceki yazılarda şu veya bu anlayışları
temelinde ele almıştık. Burada yeni bir düzende yaşıyor
olduğumuza bizi inandırmaya çalışan Norbert Nelte'nin kendi
adını verdiği bir yasasını hatırlatarak bu Troçkist üzerine
daha önce yazılanları özetleyeceğiz. Bakalım ne değişmiş!
“Dünya
Ekonomisinin Kriz Seyri ve Güçler Dengesinde Değişim
(Transatlantik Ekseninin Yerini Transpasifik Ekseni Alıyor)”
yazısından:
“Marksizmin
Savunulması, SSCB Savaşta” yazısında Troçki, diğer şeylerin
yanı sıra şu tespiti yapar:
“Kapitalizmin
çöküşü, keza eski hakim sınıfın da çöküşü en son
sınırlarına varmıştır. Bu sistemin varlığını sürdürmesi
imkansızdır” (1).
Aynı
yazısında Troçki “(II. Dünya Savaşının) toplumun
kapitalizm temelinde yaşayabilemeyeceğini itiraz edilemez bir
biçimde kanıtladığını“ savunur (2).
İşçi
sınıfının tarihsel rolünü artık yerine getiremeyecek durumda
olduğunu, artık sayısal olarak da çoğalmadığını iddia eden
Troçki'dir. “Çürüyen
kapitalizm koşullarında proletarya ne sayısal olarak ne de
kültürel olarak büyümektedir”
diyordu Troçki (3).
Burada
da Troçki dolaylı olarak, “Çürüyen kapitalizm koşullarında
proletarya sayısal olarak büyümemektedir” diyerek
kapitalizmin yok oluş içinde olduğunu söylemiş olur.
Bu
anlayışlar Troçkistler tarafından bir biçimde bugün de
savunulmaktadır.
Baş
taraftaki istatistik verilerle dünya ekonomisi ve tek tek ülkeler,
ülke grupları bazında kapitalist ekonominin gelişme seyrini ve
açığa çıkan eğilimleri gösterdik. Gerçek durum nesnel olarak
böyle olmasına rağmen Nelte bunun yanlış olduğunu söyleyecektir
ve “hayır, ben kendi adımı verdiğim bir yasa keşfettim, dünya
o yasanın etrafında dönüyor veya şekilleniyor” diyecektir.
Yani “dünyanın öküzün boynuzunda döndüğü” gibi!
“Emeğin”
Geleceği ve Kapitalizmin Sonu! Nelte ve Kurz Fantezileri veya da
Nelte ve Kurz “Harikalar Diyarında”! yazısından:
“Ve
Nelte kapitalizmi çökertiyor-Nelte'nin dünyası:
Biraz
da, doğrudan “değer” eleştirmenleri gibi değil de, hesap
üzerinden kapitalizmi çökertenlerin veya kapitalizmin
kendiliğinden çökeceği hesabını yaparak çöküşten sonraki
durum üzerine kafa yoranların düşüncelerine bakalım. Burada
ibret olsun diye sadece bir örnek vermek istiyorum. R. Luksemburg
nasıl karikatürize edilir diyorsanız bu örnek bunu yeteri kadar
açıklamaktadır.
Kendiliğinden
çöküş üzerine yapılan hesap çoktur. Bu hesaplardan birisini de
H. Grossmann yapmıştır. 1920'li yıllarda yaptığı hesaba göre
kapitalizm 35. çevriminde çökmesi gerekiyordu. Ama nedense
çökmedi.
Şimdi
yapılan bir hesaba göre “kıyamet günü” gelmiştir.
Kapitalizmin kendiliğinden çöküşü “İktisadi Çöküş:
'Geriye Dönüşümü Olmayan Nokta' Şimdi Aşılıyor. Fazla Üretim
Yasası” başlıklı bir yazıda 4 Mart 2009 tarihinde
açıklanmıştır.
Farkında
mısınız bilmiyorum ama insanlık kapitalizmden kurtuluyor!
(Aslında 4 Mart 2009'dan bu yana kurtulmuş durumdadır!) Bu işin
nasıl olduğu üzerine tartışma başka bir yazının konusu
olabilir. Önemli olan çöküşün kendisidir. Bu çöküş de
gerçekleşiyor olduğuna göre kendimizi geleceğe hazırlamamız
gerekir.
Doğrudan
çöküş sonrası fanteziler:
Ama
önce bu çöküşü hazırlayan ve gerçekleştiren teoriye bir
bakalım. Teori diyorum, çünkü bu çöküşle insanların, sınıf
mücadelesinin bir ilişkisi yok; çökerten teoridir veya çöküş
teoride gerçekleşiyor!
Norbert
Nelte'yi tanıyıp tanımadığınızı bilmiyorum. Bu vatandaş
görüşlerinde oldukça tutarlı birisidir. Öyle sınıf
mücadelesiymiş, işçi sınıfını örgütlemekmiş, partiymiş,
sınıf bilinciymiş vb. lüzumsuzluklarla ilişkisi yoktur. İşçi
sınıfının değil, insanların, “kıyamet günü” gelip
çattığında; yani çöküş anı geldiğinde -açıklamasına göre
4 Mart 2009'dan beri çöküş içinde olduğumuz için o an gelmiş
demektir- “Şura anlayışı yavaş yavaş sınıf içinde
olgunlaşır” ve “Marks ve Luksemburg'un, mücadele içinde
bilinç neredeyse aniden (hemen) doğacağı ve sonra sınıf
hareketini ve partiyi inşa edeceği teorisini muhtemelen
duymamış”sanız (Nelte) şimdi öğrenmiş oluyorsunuz.
Başlamış çöküş içindeyiz, sınıf içinde konsey anlayışı
yavaş yavaş olgunlaşıyor, sınıf aniden, bir gece içinde
-mücadele içinde tabii- bilinçleniyor ve hemen hareketi ve partiyi
inşaya koyuluyor. Ama muhtemelen tam, istendiği gibi müdahale etme
olanağı olmamasından dolayı -bunda tecrübesizlik belli bir rol
oynayabilir!- istenmeyen veya gerçekleşmesi kaçınılmaz olan
gelişmeler oluyor. Diyelim ki, teorinin veya Nelte'nin öngöremediği
istisnai durular oluyor. Ama bilindiği gibi istisna kuralı bozmaz.
Nelte'nin “kıyamet günü” teorisini kronolojik olarak -son bir
sene- takip edelim:
“Rosa
Luksemburg “Sermaye Birikimi” kitabında Marks'ın değer yasası
temelinde kapitalizmin pazarın sınırlarına oldukça şiddetle
toslayacağını mantıki olarak kanıtlamıştır. Buna karşın
Marks, genişletilmiş yeniden üretim sorununda oranlı (ahenk
içinde, çn.) bir pazardan hareket eder ve kapitalizmin sonunu
kar oranının eğilimli düşüşüyle sadece yavaş yavaş sönme
olarak görür”.
“Dünya
çapında yatırım malları sektörü ücretlerden daha hızlı
düşerse üretim araçları sektöründe (I) tüketim sektörüne
(II) aktarılamayan bir fazlalık doğar. 'Geriye dönüşümü
olmayan noktanın' aşılmasıyla dünya pazarının oldukça hızlı
bir daralmasına gelinir”.
'Geriye
dönüşümü olmayan nokta'dan sonra kapitalizmde iktisadi faaliyet
aniden durur ve dünya işçi sınıfı daha önce planlı
dayanışmacı üretimi ele almaz ve başarısız kalmış
kapitalistleri kovalamazsa (toplum) yerel yönetimler tarafından
basılan geçici geçerli paraya veya gıda maddeleri vesikasına ve
nihayetinde kanunsuzluğa boyun eğer” (4).
“Pazarın
sonlanmasından mübadele iktisadı üzerinden taban-planlı
ekonomisine... Tabii bu, kapitalizm için nihai son anlamına gelmez.
Pazarların tıkanmasından dolayı kapitalizm, inişli-çıkışlı
olarak sıfır noktasına doğru -belki 10 veya 20 sene içinde
şehirlerin geçici geçerli parasıyla veya gıda maddeleri
vesikasıyla mübadele iktisadına geçmek için- ilerleyecektir.
Durum II. Dünya Savaşı sonrasıyla karşılaştırılabilir;
üretmek için işçiler işletmeleri bizzat inşa etmişlerdi.
İşçiler, nesnel çıkarlarından dolayı aşağıdan dayanışmacı
bir taban-planlı ekonomisi inşa edecekler; bu ekonomi kara göre
değil, ihtiyaçlara ve mantığa göre yönlendirilecektir” (5).
“Kapitalist
dünya ekonomisi treni yavaş yavaş çıkmaz sokak istasyonuna
giriyor”:
“Troçkistlerin
çoğu Mandel'in uzun dalgalar teorisini tercih eder; onların hepsi,
pazarın sınırları teorisiyle R. Luksemburg'un genişletilmiş
yeniden üretim hesaplamasında mantıksal ve hesapsal hata yaptığı
için zaten haklı olmadığında birleşirler”.
“Kar
oranının sıfır eksenine yaklaşmasıyla büyüme eğrisi de sıfır
noktasına yaklaşır. Pazarlar sürekli daraldıkça iç pazarın
süreklilik arz eden talep yetersizliği artık ek ihracatla telafi
edilemez. İç pazarın süreklilik arz eden talep yetersizliği,
işçiler tarafından yaratılan değerden ücret çıkartıldıktan...
sonra kapitalist tarafından el konulan değerden kaynaklanır”.
“Yeni
pazarlar olmazsa kriz de aşılamaz... Sadece yeni pazarlar yeni
genişletilmiş yatırımları da gerekli kılar, ama önemli yeni
pazarlar da yok artık...'Geriye dönüşümü olmayan noktaya'
varıldığında kapitalist ekonomi, çok hızlı bir şekilde duvara
toslayacaktır ve böylece R. Luksemburg, can çekişmeyle ve ani
sonla doğruyu savunmuştu”.
“Belki
10-15 sene içinde...'geriye dönüşümü olmayan nokta'ya
varılacaktır. Çok hızlı bir şekilde 1-2 sene sonra ulusal
ekonomiler tamamen çökecekler ve belli bir süre için yerel
sermaye seçkinleri yerel alanda şehirlerin geçici geçerli
parasıyla, gıda maddeleri vesikasıyla ve konutlara el koymayla
ekonomiyi devam ettirmeye çalışacaklardır. Ama şimdi küçük
burjuva romantikler, 'küçük, kontrol edilebilir örgüt
birliklerine geri dönüşe' sevinmeden önce, savaş lortlarının,
korsanların, talancı sürülerinin vandalizminin giderek hâkim
olacağı ve sadece güçlülerin hakkını tanıyan hukuksuz bir
toplumda bir mübadele iktisadının oluşabileceği söylenmelidir.
Daha şimdiden Somali'de sermaye dünyasının her tarafta nasıl
olacağının örneğini görüyoruz. Savaş lortları eski ulusal
devlete karşı mücadele ediyorlar, vandalist korsanlar savaş
lortlarına karşı mücadele ediyorlar, şiar; herkes herkese karşı.
19.06.2006'da ilk defa kapitalizmin sonu üzerine yazdığımızda
20-30 seneden bahsediyorduk. Ama güncel haberler bize şimdi, 10,15
senelik görülebilir bir zaman dilimi tahmini yaptırıyor”
(6).
Ve
nihayet “2009'dan itibaren zaman gelmiş oluyor; iktidar
sahiplerinin paraları yavaş yavaş azalıyor, birbirlerine
düşüyorlar, eskisi gibi yaşayamıyorlar. Şimdi giderek daha çok
insan otantik Marksizme ilgi duymaya başlıyor; esas olan örgütün
kapılarını artık açmaktır“. Yazıya bir de Lenin alıntısı
(“devrimci durum olmadan devrim olanaksızdır...”) ekleyince
eksik bir şey kalmamış oluyor: Kapitalizm kendiliğinden çöküyor,
hâkim sınıflar eskisi gibi yönetemiyorlar, insanlar otantik
Marksizme ilgi duymaya başlıyorlar, tam da bu arada örgütün
kapıları açılıyor!
“Marksistler,
acımasız gerçeklikten dolayı kabul etmeliler ki, R. Luksemburg'un
pazarın sınırları teorisi de Marksist politik ekonominin önemli
bir bileşenidir. Daha şimdiden brüt yurt içi üretim eğrisi
aniden battı. Ulusal ekonomi belki bir, iki defa kendini
kurtarabilir, ama birkaç sene içinde dünya pazarının üretim
araçlarına talebi daha az olacaktır. Sonra artık tutunacak durum
kalmaz ve bu 'geriye dönüşümü olmayan nokta'dan sonra ekmek
vesikasıyla ve yerel geçici geçerli parayla doğrudan mübadele
ekonomisine geçilecektir”.
Ama
her şeye rağmen sormadan da edemiyor Belki de ne olur ne olmaz diye
düşünmüş olabilir: Başkasını konuşturarak “Daha nereye
kadar” diye soruyor. Yani bu sistem daha ne kadar devam
edebilir diye soruyor (7).
Ve
Nelte 4 Mart 2009'da müjdeyi veriyor:
“Kapitalizmde
ekonomik yükselişe dönüş artık mümkün değildir”!
“Ama
ekonomik kriz pazarların daralmasından dolayı sermayenin organik
veya teknik bileşimi metalarda değişmeyen sermayenin aleyhine
olursa, yani üretim araçları sektöründe dünya çapında bir
fazlalık ortaya çıkarsa artık bu tüketim sektörüne
aktarılamaz... İktidar sahiplerinde panik başlar...2002'de olduğu
gibi, sermaye yatırımları Almanya'da yüzde 5 ve Amerika'da da
yüzde 10 düştüğünde, üretim araçları sektöründe düşme
sadece birkaç ülkede olduğu için GSH'da belli bir artış oldu. O
zaman Çin, Rusya Avrupa ve Latin Amerika yatırım talepleriyle bu
ülkeleri bir kez daha kurtardılar. Biz o zaman (2006) kapitalizmin
çöküşünün ancak 30 sene içinde olacağını öngörmüştük.
Ama yatırımların ve düşen makine yapımı gelişmesi daha
şimdiden dünya çapında tespit ediliyorsa kapitalizm, ortalığın
günlük güneşlik olmasına rağmen, daha şimdiden önümüzdeki 5
sene içinde mübadele ekonomisine düşecektir” (geçecektir)
(8).
Nelte'yi
akıllı sanırdım: Ama son yazısıyla beni bir kez daha yanılttı.
23 Eylül 2015 tarihli yazısında (“Hegel'in İdealizminden
Marks'ın Tarihsel Materyalizmine” - “Von Hegels Idealismus bis
zum historischen Materialismus von Marx”) ne denli iflah olmaz bir
siyasi çakal olduğunu bir kez daha gösterdi. Kendini,
değerlendirmeleri ve adını taşıyan “yasa”sıyla tarihe
geçmesi gereken, her bakımdan erişilemeyecek derecede görkemli
bir çınar olduğunu sanıyor. Söz konusu bu yazısında şunu
söylüyor:
“Sermayenin
bileşimi yüzde 94 sermaye ile metada en yüksek noktasına ulaştı.
Maliyeti düşürme, şimdi ... daha sıkça kriminel yöntemlerle
yapılmaktadır.
-Çin
ve Brezilya'da olduğu gibi pazarın sınırları tıkandı.
Dünyada
son mücadeleci devrimle karşı karşıyayız. Bu devrim muhtemelen
bu sefer 2020'lerde önce Güney Amerika'da gerçekleşecek, çünkü
burada çelişkiler en güçlü biçimde açığa çıktılar;
400'den fazla gerçekten özyönetimli işletmeler mevcut ve sol
artık büyük ve başarılıdır.
2030'a
kadar bütün dünya bunu takip edecek ve bütün dünya bir devlet
olarak bütünleşecek... Sonrasında sürekli devrimler olacak,
çünkü Hegel'de olduğu gibi son devlet olmayacak. İşçi sınıfı,
Marks'ın ifade ettiği gibi, sadece insanlar var olana kadar bütün
insanları kendi seviyesine çekecek.
Artık
sınıf zıtlıkları olmayacak ve geleceğin devrimleri artık zora
dayanmayacak, aksine akılla yürütülecek.
Günümüzde
bütün devletler gerçekten çürüyor oldukları için hepsi,
hızla, daha 2020 sonrasında bilinç ve varoluş, doğal toplumda
olduğu gibi yeniden örtüşecekler ve 2030 sonrasında oldukça
hızlı bir biçimde para ortadan kaldırılacak ve büyük
yatırımcılar için ezenlerin devleti olarak dünya devleti yavaş
yavaş ölecek ve devletlerle birlikte dinler de ölecekler. Sadece
idareler (yönetimler anlamında çn.) var olacaklar. Partiler yavaş
yavaş ölecekler.
Çoğumuz
bu dünyayı yaşayıp göreceğiz”.
Söz
konusu bu yazısında Nelte, Marks'ın “Politik Ekonominin
Eleştirisine Katkı”ya Önsöz'deki (Marks-Engels Toplu
Eserleri, C. 13, s. 9) şu anlayışına da yer verir: “İnsanların
varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine,
onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır“.
Demek
oluyor ki, anlatımı da bunu gösteriyor, daha 2020'lerde en azından
Güney Amerika'da başlayarak, toplumsal varlığımız bilincimizi,
bütün dünyayı değiştirecek ve bizi doğa ile yeniden
birleştirecek derecede belirleyecektir.
Bu
kadar hızlı bir gelişmeyi ancak hayal dünyasında yaşayanlar
tespit edebilirler. Şunun şurasında ne kaldı ki? Nelte gibi hesap
edersek: 2020'ye varabilmek için 5 yıl geçmesi gerekir. 2020'li
yılların en son yılına kadar, yani 2029'a kadar ise 2029-2016= 13
seneye ihtiyaç var. En fazlasıyla 13 sene içinde dünya çapında
kapitalizm yıkılıyor, onun yerini özyönetimli, taban-demokrasili
muhtemelen küçük çaplı, birbirleriyle dayanışma içinde olan,
mümkün olduğunca kısa bir zaman içinde parayı ortadan kaldıran
komünal işletmeler alıyor; devletler ölüp gidiyorlar,
sönümleniyorlar ve geriye sadece ve sadece “eşyaları”
yöneten, örgütleyen idari yapılar kalıyor.
Bir
troçkistin böyle ideolojik tutarsızlığı ifade eden bir
etkilenmesi beni şaşırttı. Troçki'nin hayali olan dünya
devrimi, bütünleşmiş dünya ekonomisi vs. Nelte tarafından bir
kenara atılıyor ve onun yerini kapitalizmin kalıntıları içinden
doğan yeni bir ekonomik ve toplumsal yapı alıyor. Bu anlayış ise
kapitalizm öncesi koşullara denk düşüyor. Yerelcilerin, komün
ekonomicilerinin savundukları bu anlayış 21. yüzyılın ilk
çeyreğinde gerçekleşecektir deniyor. En azından Nelte
tarafından.
Ludistler,
yerelciler vb. çevrelerin kapitalizme ve Marksizme düşmanlığını
anlamak gerekir. Kapitalizm toplumu ana sınıflara ayrıştırmış
olduğu için ve Marksizm de sınıf teorisini geliştirdiği için
kapitalizme ve Marksizme düşmandırlar. Kapitalizmin anarşizan
cennetin kapılarına dayandıklarında Ludistler tarafından
lanetlenmişti. Marks da bu işin sınıf teorisini yaptığı için
onların hışmına uğramıştı.
“Bu
saatten sonra” hala bu türden görüşler nasıl savunulabilir
diyorsanız, çoktan defnedilmiş Avrupa ve Dünya Sosyal
Forumlarının bileşenlerini; o forumlarda yer alan sayısız
“akımları” analiz etmek ve onlara “akıl” veren
akılsızların, Lenin'in deyimiyle “avanak küçük burjuva”ların
hayal dünyasında bir gezinti yapmak yerinde olur.
Kapitalizmle
hesaplaşan başka çevreler de var. Onlar da bir fantezi dünyasında
yaşıyorlar. Bunların arasında “değer” eleştirmenlerinin ve
kapitalizmin kendiliğinden çökeceğini savunanların anlayışında
olanların sayıları hiç de az değildir. Bu örgütler nerededir
diye sorarsanız Dünya Sosyal Forumunu, Avrupa Sosyal Forumunu adres
olarak gösterebilirim. Toplu olarak oradalar, dünyanın hemen her
tarafında onlara rastlanır. Bir kısmı, yıkacaklarını veya
yıkılıyor olduğunu sandıkları devletten para kopartarak kendi
ekonomilerini kurarken, bir kısmı 200-300 sene öncesinin toplumunu
idealize eder”.
Nelte,
sanal dünyada havai fişekler patlatarak 4 Mart 2009'da “Norbet
Nelte-Fazla Üretim Yasası“yla kapitalizmin
çöktüğünü ilan ederken, sosyalizme doğru ilerlemekten,
sosyalizme geçmekten bahsetmiyordu; toplumu birkaç yüz yıl geriye
götürüyor; geçim ekonomisinden, meta ekonomisinden bahsediyordu
ve bunu kutsuyordu; bunu toplumsal ilerleme olarak görüyor,
devrimden bahsetmiyor; alternatif olarak sosyalizmi sunmuyor. Nasıl
sunsun ki! İnandırıcı olmak gerekir; sosyalist devrimin öznesi
olan işçi sınıfını işlevsizleştirdikten sonra sosyalizmden
bahsetmenin bir anlamı var mı? İleriye giden yolu kapattıktan
sonra geriye tek yol kalıyor: Barbarlık; böylece kapitalizmin
alternatifi ilerideki toplum, sosyalizm olmuyor, barbarlık diye
tanımlanan kapitalizmin gerisindeki toplum oluyor.
Eski
ile yeni arasındaki mücadele; yeninin eski içinde oluşması,
gelişmesi ve eskiyi parçalaması, bu materyalist felsefi anlayış
Nelte ve benzerlerine oldukça uzak. Bunlar, eski ile onun içinde
doğan yeni arasındaki mücadeleyi; toplumun ileriye doğru gidişini
tanımıyorlar. Tam tersine eski içinde eskilerin mücadelesini;
eskinin kendi kendine çürümüşlüğünü ve yok oluşunu
tanıyorlar. Bu çürümüşlük ve yok oluştan çıkardıkları
sonuç da kaçınılmaz olarak toplumun geriye doğru
yuvarlanmasıdır.
Nelte,
savunduğu teorinin sonuçlarını eğip bükmeden açıklıyor;
2006'da 30 sene içinde çökeceğini söyledim ama olmadı, sonra,
2008'de 10-15 sene içinde çökeceğini söyledim bu da tutmadı,
ama daha sonra 10 seneden daha az bir zaman içinde çökeceğini
söyledim ve şimdi de, 4 Mart 2009'dan itibaren kapitalizmin
kendiliğinden çöktüğünü; sermayenin genişletilmiş yeniden
üretim olanaklarının artık kalmadığını ve “mübadele
ekonomisi”ne
geçiyor olduğumuzu açıkladım diyor. Nelte gibi cüretkâr
olacaksın!
Nelte,
kapitalizmin geleceği konusunda Marks'ın yanıldığını ve
karikatürleştirilmiş R. Luksemburg'un teorisinin artık bir
gerçeklik olduğunu savunmaktadır.
Ama
2008'de patlak veren krizi kast ederek “Sadece
normal bir fazla üretim kriz mi?”
diye soran “harika” Nelte, ne kadar ağır olursa olsun bu krizin
de “anormal” bir kriz olmadığının açığa çıktığı
günümüzde; dünya krizi olarak 2010 sonu itibariyle sonlandığı
ve bölgeselleşerek devam ettiği günümüzde “yanlış analiz
etmişim, kapitalizm ötesi bir düzende yaşamıyoruz, ilan ettiğim
“Norbet Nelte-Fazla Üretim Yasası” diye bir yasa yoktur
diyebilir mi? Diyemez. Özeleştiri verir mi, yanlış düşünmüşüm
der mi veya inatla yanlışı savunduktan sonra doğru kendini kabul
ettirince özür diler mi? Veya amiyane bir tarzda soracak olursak,
sıkılır mı, “Norbet Nelte-Fazla Üretim Yasası” gereğince
kapitalizmin çöktü, başka bir düzende yaşıyoruz diye
milyarlarca insanı boşuna sevince boğduğundan dolayı üzülür
mü, acı duyar mı, kapitalizmin normal bir fazla üretim krizine
farklı anlam yüklediğini kabul eder mi? Pek sanmıyorum. Zaten iki
ihtimal var: Kapitalizm ya çökmüştür ya da çökecektir!
Kapitalizm çökmüştürün kanıtı “Norbet Nelte-Fazla Üretim
Yasası”dır. Kapitalizm çökecektirin kanıtı ise “Norbet
Nelte-Fazla Üretim Yasası”nın geçersizliğidir. Yani “ne
yapalım bu sefer olmadı, ama bir dahaki krizde olur” demektir.
Sözün
kısası: 2008 krizinin patlak verdiği dönemde yapılan
tartışmalar, bir bakıma akıllara durgunluk veren türdendi. Nelte
ve benzerleri, kapitalist sistemi yıkıp yeni bir düzen kurarlarken
teori dünyasında “yüzsüzlüğün” veya “ikiyüzlülüğün”
tipik örneklerini oluşturuyorlardı. Hala da öyleler. Aradan bunca
yıl geçmesine rağmen ne kapitalist sistem yok oldu ne de onun
yıkıntıları üzerinde yeni bir düzen kuruldu. Bu unsurlar,
kapitalist üretim biçiminin hareket yasalarını zerre kadar
alamıyorlar. Öznel isteklerini nesnel gerçekliğin önüne koyarak
güya devrimci politika yapıyorlar. Sonuç ortada:
Dünya
ekonomisindeki gelişmeler, en azından yukarıdaki veriler, bu
unsurlar için kış mevsiminin geldiğini göstermektedir. Bir
sonraki krize kadar bunlar yer altına çekilecekler, aynen ayrık
otu gibi toprak üstünde görüntüleri yok olacak ve gelecek kriz
patlak verirken bir daha piyasaya çıkacaklar ve kapitalizm çöküyoru
tekrarlayacaklar. Her kriz döneminde böyle olmuştur, gelecek kriz
döneminde de böyle olacaktır.
3-
“İktisadi Çöküş: 'Geriye Dönüşümü Olmayan Nokta' Şimdi
Aşıldı. Norbet Nelte-Fazla Üretim Yasası” ve yatırımlar
Yatırımların
konjonktür hareketiyle veya kriz çevrimiyle doğrudan ilişkisi
vardır. Ulusal ve uluslararası alanda yatırım hareketine bakarak
ekonominin seyrini görebilirsiniz; yatırım hareketi ekonominin
ruh halini ele verir. Burada sadece dünya çapında brüt
yatırımların gelişme seyrini esas alacağız.
N.
Nelte, kendi adını verdiği ve kapitalizmin çöktüğünü ve
başka bir düzende -geçiş düzeni- yaşıyor olduğumuzu ilan
etmesinden bu yana çok zaman geçti. 4 Mart 2009'dan bu yana hesap
edersek, yıl olarak 6 seneyi geride bıraktık. Bu zaman zarfında
ekonomik ilişkilerde ve sistemin nesnel yasallığında neyin
değiştiğini anlayamadım. Nelte de anlayamamıştır. Ama sorun bu
değil. Sorun, mademki başka bir düzende yaşıyoruz veya Nelte'nin
anlayışına göre sistem çökmüştür, o halde bu sisteme özgü
yatırımların olmaması gerekir. Ama durum pek de öyle Nelte'nin
iddia ettiği gibi değil. En azından istatistik veriler bunu
göstermektedir.
İşte
sonuçlar:
Yatırımların
gelişme seyri
1-20.
yüzyılın son çeyreğinde dünya çapında brüt yatırım
hareketi
Yatırım
hareketi, konjonktür hareketiyle aynı yönde bir gelişme sergiler;
kriz döneminde yatırımlar geriler, duruma göre hiç yatırım
yapılmaz ve teknoloji ve üretim olarak mevcut sabit sermaye yok
edilir, konjonktürün canlanma ve yükseliş aşamalarında sabit
sermaye kıyımı gerçekleştirilmiş, daha modern teknolojiye
dayanan yeni yatırımlar yapılmıştır; kapitalist, kriz
sonrasındaki rekabet için modern teknoloji ile donanmıştır.
Örnek olsun diye geçen yüzyılın son çeyreğinden bugüne dünya
ekonomik krizlerinde zincirleme endeks bazında (bir sene öncesine
göre artış-eksiliş) yatırım hareketinin seyrini gösterelim.
1974-1975
dünya krizi:
Bu
kriz döneminde dünya çapında brüt yatırım miktarı 1972'den
1973'e yüzde 27,4; 1973'ten 1974'e yüzde 13; 1974'ten 1975'e yüzde
3,9 oranında artarken, 1975'ten 1976'ya yüzde 11,2 oranında
artmıştır. Yatırım artışı kriz öncesindeki en yüksek artış
seviyesinden (yüzde 27,4) kriz yılı 1975'te yüzde 3,9'a kadar
düşmüş, sonrasında yeniden yükselmeye başlamıştır.
1980/81-1983
dünya krizi:
Dünya
çapında yatırım miktarı 1978'den 1979'a yüzde 14,9, 1979'da
1980'e yüzde 9,5 ve 1980'den 1981'e de ancak yüzde 1 oranında
artarken, 1981'den 1982'ye yüzde 6,3 oranında mutlak geriliyor.
1982'den 1983'e ancak yüzde 0,9 oranında, 1983'ten 1984'de de yüzde
5,4 oranında artıyor.
1990-1994
dünya krizi:
Bu
kriz döneminde yatırım miktarı 1989'dan 1990'a yüzde 8,9
oranında artarken, bu oran 1990'dan 1991'e yüzde 2,4'e düşüyor.
1991'den 1992'ye artış oranı yüzde 4,7'ye çıkıyor, ama
1992'den 1993'e yüzde 0,4'e düşüyor ve sonrasında nispete yüksek
boyutlarda artarak 1993'ten 1994'e 7,5'e ve 1994'ten 1995'e de yüzde
11,7'ye çıkıyor.
1998
ara krizi (veya “Asya krizi”):
Yatırım
miktarı 1997'den 1998'e yüzde 2,6 oranında mutlak geriliyor,
1998'den 1999'a da yüzde 3,6 oranında artıyor.
2-
21. yüzyılda dünya
çapında brüt yatırım hareketi
2000-2004
dünya krizi:
Bu
dönemde yatırım miktarı 1999'dan 2000'e yüzde 4,6 oranında
artarken, 2000'den 2001'e yüzde 4,1 oranında mutlak geriliyor.
Sonraki yıllarda; 2001'den 2002'ye yüzde 1,3; 2002'den 2003'e yüzde
13,1 ve 2003'ten de 2004'e yüzde 16,4 oranında artıyor.
2008
dünya krizi:
Bu
kriz döneminde dünya çapında yatırım oranı 2007'den 2008'e
yüzde 9,9 oranında artarken, 2008'den 2009'a yüzde 13,1 oranında
mutlak geriliyor. Sonraki yıllarda; 2009'dan 2010'a yüzde 14,8;
2010'dan 2011'e yüzde 13,2; 2011'den 2012'ye yüzde 3,4 oranlarında
artıyor.
Burada
dünya çapında brüt yatırım hareketini gösterdik. İsterseniz
bu hareketi tekil ülkeler veya ülke grupları için de
gösterebilirsiniz. Sonuç değişmeyecektir; ekonominin krize doğru
evrilmesi yatırımların da gerilemesi demektir. Ekonominin krizden
çıkmaya doğru evrilmesi, canlanması ve yükselişi yatırımların
da artması demektir.
Bu
verilerden; yatırım hareketinden çıkartılması gereken sonuç,
hiç de öyle Nelte'nin hayal ettiği sonuç değildir.
Fenomen
Nelte 6 Mart 2014'te “İşçiler Sefil Kapitalizmi Ne Zaman
Devirecekler?” makalesinde insanı zor durumda bırakan sonuçlar
çıkartıyor. Örneğin şöyle diyor:
“Şimdi
bütün dünyada sermaye yatırımları öyle düştü ki, bütün
ülkeler sanayilerinin çöküşüyle karşı karşıya kaldılar”.
Ama
kapitalizm gerçekliği; sermaye/konjonktür ve yatırım hareketi,
çevrimi hiç de Nelte'yi doğrulamıyor. Gerek geçen yüzyılın
son çeyreğindeki krizlerde ve gerekse de bu yüzyılın iki
krizinde (2000-2004 ve 2008) kriz sürecinde yatırımların
gerilediğini, bazı krizlerde mutlak gerilediğini ama sabit
sermaye kıyımı yapılınca da yeniden artmaya başladığını
görüyoruz. Örneğin 2008 krizinde yatırım miktarı yüzde 13,1
oranında mutlak küçülüyor, ama 2009'dan 2010'a da yüzde 14,8
oranında artıyor.
Nelte
buna ne der bilemem, ama Marks'ın bir tespiti var. Onu aktaralım:
Kapitalizm, “kaskatı bir kristal olmayıp, değişebilen ve
sürekli olarak değişen bir organizmadır” (9).
Öznel
faktörün (işçi sınıfı) bilinçli faaliyeti (komünist partisi
ve devrim) olmaksızın kapitalizm her seferinde kendisini bir
biçimde yenlemiştir; bu onun içsel dinamiğinden
kaynaklanmaktadır.
Nelte
daha da ileri gidiyor ve R. Lüksemburg'un şu tespitine sarılıyor:
Nelte,
demagoji yapıyor, R. Luksemburg'un başka bir bağlamda söylediğini
doğrudan çöküş için kanıt olarak kullanmaya çalışıyor. R.
Luksemburg, revizyonistleşen Bernstein'ı eleştirirken, onun
sosyalizm anlayışında kapitalistlerin mülksüzleştirilmesi yok
diyor ve bu bağlamda kapitalizm devrilmezse kapitalist sınıf da
mülksüzleştirilemez diyor. Yani tamamen farklı bir bağlamda
söyleneni Nelte farklı bir amaç için kullanıyor. R. Luksemburg
böyle karikatürleştirilmiştir. Bu karikatüristlerden biri de
demagog Nelte'dir.
Devamla
Nelte R. Lüksemburg'un “Antikritik”te dile getirdiği başka bir
anlayışına sarılır:
“Kapitalist
gelişmenin bu son nihai hedefine doğru olan eğilim kendisini,
kapitalizmin son aşamasını felaketlerin dönemi haline getiren
biçimler olarak yansıtmaktadır” (11).
Fenomen
Nelte'ye göre kapitalizm olgunluk derecesine, kapitalizmin son
aşamasında, yani emperyalizmde, pazarların daralmasıyla oldukça
hızlı bir biçimde varacaktır. Nelte'nin iddiasına göre “çöküş,
daha hesaplanır sondan önce felaketlerle gelecektir. Ve bu
hesaplanır son,...şimdi üretimde ortalama kar oranının mali
pazarlardaki faizin çok altına düşmesidir”. Çok açık
değil mi? Mali piyasalarda elde edilen faiz, üretimde elde edilen
ortalama kar oranının çok üstünde olduğu için kapitalizm, var
oluyor olsa da artık çömüştür. Bu aynen yaşayan bir insanı
ölü ilan etmektir. Fenomen Nelte tam da bunu yapıyor.
R.
Lüksemburg'un yaşam öyküsünü yazan Paul Fröhlich'in
Lüksemburg'un son aşamayı sürekli vurguladığını hafızadan
alıntılıyor ve Nelte bu anlayışa sarılıyor: “Birikim
teorisinin yaratıcısı...kapitalizm, pazarın genişlemesi üzerine
kendine içkin eğilimi, nesnel sınırlarına toslamadan önce can
çekişmeye başlayacaktır” (12).
Buna
karşın Marks, Kapital'de (3. cilt) Kar Oranının Eğilimli Düşüşü
bölümünde “yavaş
yavaş uykuya dalmak”tan
bahsetmektedir. Fenomen Nelte böyle diyor.
Bu
durumda tespit etmemiz gereken şu:
R.
Luksemburg karikatüristi veya R. Luksemburg'u karikatürleştiren
Nelte şunu diyor:
R.
Luksemburg, kapitalizm yaşıyor olsa da, var olsa da o artık
çökmüştür diyor.
Marks,
kapitalizmin yavaş yavaş uykuya dalacağından bahsediyor.
Nelte
sadece R. Luksemburg'u değil, aynı zamanda K. Marks'ı da
karikatürleştiriyor.
R.
Luksemburg, kapitalizm, kapitalist olmayan, kapitalizmin gelişmediği
bölgelerde de gelişirse, yani kapitalizmin geliştiği merkez
ülkelerdeki üretim için pazar alanı olmaktan çıkarsa ve
kapitalist olmayan bölgeler kendi hammaddelerini bizzat üretim
için kullanırlarsa her iki bölge arasında mübadele olmayacağı
ve yeniden üretim olanaksız olacağı için çöker diyor. Nelte,
kapitalizmin bu sonunun artık geldiğini savunuyor. Son pazar olarak
da Çin'i görüyor.
Bu
konuyu biraz açarsak Nelte ve onun gibilerinin R. Luksemburg'u nasıl
karikatürleştirdiklerini daha iyi görebiliriz.
R.
Luksemburg, Marks'ın Kapital'de analiz ettiği yeniden üretim
sürecini ve bu bağlamdaki şemasını oldukça titiz bir biçimde
ele alır ve sonuç itibariyle, artı değerin birikim için ayrılmış
kısmının gerçekleştirilebilmesi için “kapitalist olmayan bir
çevre”
sadece mutlak anlamda gerekli olmanın ötesinde, kapitalist olmayan
çevrenin veya kapitalist birikim sürecinin kapitalist olmayan
alanlarının süreklilik arz eden yok edilişinden dolayı
kapitalizm sürekli ve daha şiddetli olarak pazar sınırlarına
toslar ve sonunda kriz içinde çöker. Luksemburg'a göre ekonomik
kriz eğilimi işçi sınıfını giderek sosyalist devrime doğru
iter, zorlar.
Tamam,
burada bir kendiliğindencilik var; bu da krizin veya kriz
eğilimlerinin işçi sınıfını sürekli giderek sosyalist devrime
doğru itmesidir; burada kriz ve devrim arasında örgütlü
mücadeleyi gözardı eden bir anlayış var diyebilirsiniz. Ama
sorun bundan ziyade R. Luksemburg'un çarpıtılmasındadır.
Nedendir bilinmez, R. Luksemburg'un bu temel tezini doğru bulanlar,
kapitalizmin kendi kendine çökmesinden sonra kendinden daha geri
bir düzene girileceğini savunurlar. Çöken kapitalizm yerine daha
ileri olan sosyalizm kurulmuyor, bu amaçlanmıyor, onun yerine
geriye gidiliyor ve ütopik bir anlayış modelleştiriliyor.
Kapitalizmi yıkıyorlar veya kendi kendine yıkılıyor, en azından
bunu pratikte olmasa da yazarak açıklamaya çalışıyorlar. Ama
kapitalizmin gelişmiş olduğu ülkelerde gelişmiş üretici
güçleri esas alarak daha üst bir sisteme -sosyalizme- geçmenin
değil de, daha geri; kapitalizmin şafağındaki ekonomik
ilişkilere, yani geçim ekonomisine dönmenin teorisini yapıyorlar.
Tanımlamaya, çerçevesini çizmeye çalıştıkları bu geçim
ekonomisi, ademi merkezileşmiş, bölgeselleşmiş, yerelleşmiş
karşılıklı ilişkilere dayanan bir ekonomik ve aynı zamanda
sosyal ilişkiler bütününü oluşturuyor. Burada, kendine yeterli,
özbakım hedefli bir ekonomi ütopyası tasarlanıyor.
R.
Luksemburg ise böyle bir anlayışı ne savunuyor ve ne de onun söz
konusu temel tezinden böyle bir sonuç çıkartılabilir. R.
Luksemburg, “kapitalist
olmayan çevre”yi
kapitalist
birikimin kaçınılmaz bir refakatçisi olarak görüyor. Hepsi bu
kadar. Ama hayalperestler R. Luksemburg'un bu anlayışını tamamen
farklı, 180 derece ters yönde tanımlıyorlar: Değer
gerçekleştirmek yerine, geçim ekonomisi değer yaratmalı deniyor;
geçim ekonomisi kapitalist yeniden üretim sürecinin dışında
kalmıyor, tam tersine bu sürecin merkezine konuyor; geçim
ekonomisi çözülmesi, dağılması yerine varlığını sürdürüyor;
sadece sürdürmüyor, teknik geriliğine rağmen geleceğin yolunu
gösteriyor.
Yani
Almanya'da, ABD'de veya başka emperyalist ülkelerde o modern
teknoloji bir kenara atılıyor, kazma-kürek, örs-çekiçle
donanılarak geçim ekonomisine geçiliyor. Nelte ve onun gibi
hayalperestler en azından bunu savunuyorlar.
Sorun
bununla sınırlı olsa gülüp geçeriz. Ama bu hayalperestler daha
da ileri gidiyorlar ve R. Luksemburg'un savunmadığını ona mal
ediyorlar: Birikim için; artı değerin gerçekleştirilmesi için
sermaye “kapitalist
olmayan çevre”ye
ihtiyaç duyar. Bu, Luksemburg'un anlayışı. Onun bu anlayışı
bir kenara atılıyor ve “kapitalist
olmayan çevre”nin
artı değer elde etmeye hizmet etmediği, aksine, her şeyden önce
aşırı birikmiş sermaye için karlı yatırım alanları olması
gerektiği savunuluyor. David Harvey, “mülksüzleştirme
teorisi”
ile bunu savunuyor ve R. Luksemburg'u R. Luksemburg olmaktan
çıkartarak karikatürleştiriyor.
Burada
bu konuyu açıp yazıyı daha da uzatmak istemiyorum, belirtmekle
yetiniyorum. “Üstad”
Harvey'in mülksüzleştirme kavramı, birincil ve ikincil sömürü
süreçlerini içermenin ötesinde krizden dolayı veya mali
hilelerden dolayı değerden düşen varlıkların kelepir fiyatına
satın alınmasını da mülksüzleştirme olarak görmektedir.
Mülksüzleştirme biçimleri bakımından ortaya oldukça kapsamlı;
toplumun bütün sınıf ve sosyal tabakalarını kapsamına alan bir
heterojenlik çıkıyor; Harvey aynılaştırılamayacakları
aynılaştırıyor. Mülksüzleştirmenin kurbanları arasında
saydıkları “Üstad”ın
anlayışını sergiliyor: Sömürülen işçiler, işsizler,
aldatılan kiracılar, toprağından kopartılan, kovulan köylüler,
yerli toplulular; etnik gruplar, iflas etmiş kapitalistler, talan
edilmiş yatırımcılar. Yani toplumun bütün sınıf ve
tabakaları, bunun ötesinde eski toplumların kalıntıları,
mülksüzleştirmenin kurbanları arasında sayılmaktadır. Harvey,
Nelte ve daha niceleri bu heterojen kalabalığın, Negri ile ifade
edersek “Çokluk”un
“devrimci” ve aynı zamanda “kararlı” bir “anti-kapitalist
hareket” oluşturacağına inanıyorlar (13).
R.
Luksemburg'u karikatürleştirmeye çalışanlar, kendilerini böyle
karikatürleştiriyorlar.
Yukarıda
bolca kullanılan veriler, R. Luksemburg'un bu yanlış anlayışı
savunmaya başlamasından bu yana 100 sene geçmiş olmasına ve onun
teorisi, başkaca çöküş teorisyenleri tarafından savunulmasına,
ne zaman çökeceği üzerine hesaplar yapılmasına rağmen bu
çöküşün bir türlü gerçekleşmemiş olduğunu göstermektedir.
Kapitalizm her seferinde, içsel nesnel yasaları doğrultusunda
hareket ederek Marks'ın görüşünü doğrulamıştır.
Nelte'nin
4 Mart 2009'da yaptığı çıkışa, insanlığa verdiği müjdeye
bir daha bakalım:
“Ama
ekonomik kriz pazarların daralmasından dolayı sermayenin organik
veya teknik bileşimi metalarda değişmeyen sermayenin aleyhine
olursa, yani üretim araçları sektöründe dünya çapında bir
fazlalık ortaya çıkarsa artık bu tüketim sektörüne
aktarılamaz... İktidar sahiplerinde panik başlar...2002'de olduğu
gibi, sermaye yatırımları Almanya'da yüzde 5 ve Amerika'da da
yüzde 10 düştüğünde, üretim araçları sektöründe düşme
sadece birkaç ülkede olduğu için GSH'da belli bir artış oldu. O
zaman Çin, Rusya Avrupa ve Latin Amerika yatırım talepleriyle bu
ülkeleri bir kez daha kurtardılar. Biz o zaman (2006) kapitalizmin
çöküşünün ancak 30 sene içinde olacağını öngörmüştük.
Ama yatırımların ve düşen makine yapımı gelişmesi daha
şimdiden dünya çapında tespit ediliyorsa kapitalizm, ortalığın
günlük güneşlik olmasına rağmen, daha şimdiden önümüzdeki 5
sene içinde mübadele ekonomisine düşecektir”
(geçecektir) (14).
Kriz
döneminde sermaye kıyımı demek, fazlalık olarak ortaya çıkan,
rekabet edebilmek için mutlaka yenilenmesi gereken üretim
araçlarıdır ve kısmen de ürünlerdir. 2008 krizinde
kapitalistler bu fazlalık olan üretim araçlarını yok etmeye
başladılar ve bu sabit sermaye kıyımı hala devam etmektedir.
Nelte, kendi adını verdiği “fazla üretim yasası”nı
doğrulamak için Marksist-Leninist politik ekonominin, kriz
anlayışının veya sermaye hareketinin bu abc'sini atlıyor. Ve
2009'da “kapitalizm, ... daha
şimdiden önümüzdeki 5 sene içinde mübadele ekonomisine
düşecektir” demesine
rağmen; yani 2009'dan günümüze aradan 6 yıl geçmesine rağmen
ve üstelik artık dünya çapında bir krizin de olmamasına rağmen,
'o zaman ne demiştim, şimdi ne oldu' sorusunu kendine soramıyor.
Şimdi,
'teorim kanıtlanıyor, adımı verdiğim fazla üretim yasası
gerçeklik oluyor' diye sevinebilir; ne de olsa artık “Çin,
Rusya, Avrupa ve Latin Amerika yatırım talepleriyle” ne
şu veya bu ekonomiyi; dünya ekonomisinde belirleyici olan
ekonomileri veya ne de bir bütün olarak dünya ekonomisini
kurtaracak durumdadır.
Çin
ekonomisinde de bir fazla üretim krizi patlak verdiğinde Nelte'nin
sadece bir felaket tellalı olmadığını aynı zamanda fenomen bir
cehalet tellalı olduğunu da göreceğiz.
Bu
arada dünya ticaretinin durumuna da bakmak gerekir. Belki dünya
ticaretinde Nelte'nin hayal dünyasının ipuçlarını bulabiliriz.
Bakalım.
İstisnai
veya Nelte'yi doğrulayan bir gelişme görmüyoruz. Dünya meta
ihracatı krizin gelişmesine paralel olarak gelişiyor; kriz,
ihracata yansıyor. 2009'da yüzde 21,9 oranında mutlak gerileyen
dünya meta ihracatı 2010'da yüzde 21,8 oranında artıyor.
Gelişmiş
ekonomilerde bu gerileme yüzde 13,7 ve gelişen ekonomilerde de
yüzde 8,2 oranlarında gerçekleşiyor. 2010'da ise gelişmiş
ekonomilerin meta ihracatı yüzde 14,8 oranında artarken, gelişen
ekonomilerin ihracatı da yüzde 14,4 oranında artmıştır.
Her
halükarda burada dünya sanayi üretiminin gelişmesine paralel olan
bir gelişme görmekteyiz. 2012'den bu yana sanayi üretiminde
görülen durgunluk meta ihracatına da yansımaktadır.
Demek
ki, Nelte'nin hayal dünyasına ters düşse de dünya ekonomisinde
belli bir üretim ve buna bağlı olarak da ihracat var.
*)
Esas itibariyle Mayıs 2015'te hazırlanan bu yazının bazı
bölümleri Temmuz-Ağustos verilerini de içermektedir.
Kaynaklar:
1)
L.
Troçki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Und
was, wenn die sozialistische Revolution nicht vollendet wird?” alt
başlığı altında.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html
2)L.
Troçki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Der
gegenwärtige Krieg und das Schicksal der modernen Gesellschaft”
alt başlığı altında.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html
3)L.
Trotzki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Das
Proletariat und seine Führung” alt başlığı altında.
www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html
4)Norbert
Nelte; “Kapitalizmin Can Çekişmesi. Can Çekişmenin Bir
Protokolü”,17.03.2008.
5)
Norbert Nelte; “Sadece Normal Bir Fazla Üretim Krizi mi yoksa
Pazarın Sonu mu?”, 29.10.2008.
6)
Norbert Nelte; “Son Durak Özlem!”, 26.11.2008.
7)
Norbert Nelte; “Kapitalizmin Nöbet Titremesi, Sonu Neden Aniden
Gelecektir?”, 02.02.2009.
8)Norbert
Nelte; “İktisadi Çöküş: 'Geriye Dönüşümü Olmayan Nokta'
Şimdi Aşıldı. Norbet Nelte-Fazla Üretim Yasası”, 04.03.2009.
9)
Marks, Kapital, C. I, s. 16.
10)
Rosa Luxemburg; Toplanmış Eserleri, C.1/1, s. 436, “Sosyal
Reform veya Devrim”.
11)
Rosa Luxemburg; Toplanmış Eserleri, C. 5, s. 391/392, “Sermaye
Birikimi” - „Antikritik”.
12)Paul
Frölich:„Rosa Luxemburg, Gedanke und Tat“, Frankfurt 1967,
s.198.
13)
Bu konuda, geçim ekonomisi, Harvey'in mülksüzleştirme teorisi
için bkz.:Günümüzde Emperyalizm, Post-Marksizm üzerine yazı
serisi; küreselleşme üzerine makaleler, Emeğin Geleceği ve
Kapitalizmin Sonu, Ekonomik Krizin İdeolojik Sisinde Yolunu
Şaşıranlar, Gerçekler ve Kurgu Dünyası ve başkaca yazılar.
Günümüzde Emperyalizm hariç diğerleri için bkz.:
ibrahimokcuoglu.blogspot.com).
14)Norbert
Nelte; “İktisadi Çöküş: 'Geriye Dönüşümü Olmayan Nokta'
Şimdi Aşıldı. Norbet Nelte-Fazla Üretim Yasası”, 04.03.2009.
*