Bir
Söyleşi (2)*
“Ortadoğu
da siyasal gelişmelere damgasını vuran Kürt devrimci dinamiğidir”
Diğer konu
ise 7 Haziran sonrası yaşanan gelişmeler aslında öncesinde MGK
tarafından alınan kararların uygulamaya konulmasıdır. Bundan
sonra ne olacak? Bundan sonra mücadelenin geldiği aşama ki oradaki
hendekler sadece barikat olarak ele alınamaz, orada verilen özgürlük
mücadelesinin simgesidir, hiçbir şey olmamış gibi hareket
edilip, geri adım atılamaz. Kürt Özgürlük Hareketi müttefik
güçleriyle beraber mücadeleyi götürmek zorundadır. Başka çare
yok, yeter pes ediyorum diyemezler ki devletin beklentisi de budur.
Çok zor günler bizi bekliyor. Evet, hendek meselesinde çok sonuç
alamayabiliriz ama neticede Kürt dinamiği, devrimci, özgürlük
dinamiği hem ülke içinde hem Ortadoğu’da siyasal gelişmelere
damgasını vurmaktadır. Bu durum, özellikle Rojava’da savunulan
3. yol meselesinde bir kırılma olmaz. Bu doğrultuda kaldıkları
sürece demokrasiden, özgürlükten yana olan milyonların desteğini
alacaklardır. Bunu daha iyi anlatmak, propaganda etmek lazım.
Gelecek bizimdir evet ama bunun nasıl bizim olduğunu gösterme
sorunuyla karşı karşıyayız. Özellikle şovenizmin zehirlediği
Türk işçi, emekçilerini örgütlemek lazım. Daha iyi çalışmak,
daha somut çalışmak lazım.
Halkın
Günlüğü: Rojava meselesinde birebir saha itibari ile takip
etme şansınız oldu, yazılarınız da çıktı bununla ilgili,
ortaya çıkan tartışmalar, sonuçlar vs. hatta sol içinde de
devrim mi değil mi tartışmaları yürütüldü, biraz da oradaki
sıcak çatışma durumu ortadan kalktığı için inşa sürecine
geçiş durumu var, bundan dolayı oradaki gelişmeleri daha iyi
okuyabiliriz. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz Rojava’daki
gelişmeleri?
İbrahim
Okçuoğlu: Şimdi o konuda devrim miydi, değil miydi o konuyu
artık bir kenara bırakalım. Yani öyle kabul etsek de etmesek de
orada eskisi gibi olmayan bir düzen kurmaya çalışıyorlar.
Eskisinden farklı bir düzen kurmaya çalışıyorlar. Bunu mesela
Alman MLPD var ya onlar önceleri çok şüpheli yaklaşıyorlardı,
devrim midir, in midir, cin midir kabul etmiyorlardı. Şimdi devrim
olduğunu kabul ediyorlar, gittiler gördüler çünkü. Orada benim
gördüğüm şimdiye kadar burada var olan siyasal yapıyı
değiştireceğiz, özerk yönetim şeklinde değiştireceğiz,
tabandan demokrasi uygulayacağız. Bunu uyguluyorlar da, böyle
devam ettireceğiz bu işi diyorlar. Orada yaşayan Kürt, Türk,
Arap, Süryani yani kim varsa hepsi kendi benliği ile yaşamalıdır
anlayışı ile hareket ediyorlar. Bu çok geniş bir demokrasidir,
bundan daha iyi bir demokrasi olmaz. Demokrasi dediğin işte budur.
Siyasal olarak onu bize gösterdiler, kurumları götürdüler,
gezdik bu işin göstermelik olmadığı da anlaşılıyor. Hani
şeyler vardır ya bir çiftliği gösterirler sana burası
mükemmeldir, bunlar kurumları götürdüler ve gösterdiler.
Onların en büyük eksikliği demeyelim de anlatamadıkları bugün
içinde anlatamayacakları, bugün açısından uygulamayacakları
sorunları, problemleri bulunmaktadır. Bu güzel, en demokratik
sistemin ekonomik yapısı ne olacak? Bunun sınıfsal izahatı
nedir? Bunları sorduğunuz zaman cevap pek alınamıyor. Cevap
vermek istememelerinden değil, böylesi bir şeyle ilk kez
karşılaşıyorlar çünkü. Yani sen kalkıyorsun bir düzeni orada
değiştirmek istiyorsun. Orada mesela Afrin, Kobanê dolaylarında
toprak ağaları varmış ama Cizre’de fazla yok, fakat tarlalar
bölünmüş bizim Anadolu’daki tarlalar gibi yani mülkiyeti var
insanların, köylülerin özel mülkiyeti var. Dolayısı ile orada
toplumsal mülkiyetle özel mülkiyeti birleştirme konusunda büyük
sorunlar var, toplumsal mülkiyet özel mülkiyeti dışlar. Özel
mülkiyet durduğu şekliyle kalmaz. Özel mülkiyet ancak birini
sömürmeye başladığında küçük mülkiyet olmaktan çıkar,
sömürüye dayalı bir mülkiyet haline gelir. O zaman iktidar pay
ister kaçınılmaz olarak saflaşma böyledir. Benim orada gördüğüm
o zaman şimdi yazılarına da bakıyorum KCK’nin, Öcalan’ın
vs. ekonomi nasıl olmalıdır, bu ikisini birleştirme sorunları
vardır. Mesela o zaman orada bir kadın akademisi vardı Derik’te,
onlarla konuştuk bize orada akademinin sorumlusu olan kadın arkadaş
‘Biz gittikçe toplumsal mülkiyeti hâkim kılmaya çalışıyoruz’
dedi. O zaman olur mesela bunu her tarafta anlatmalılar. Ama
yazılara bakıyorsunuz resmi yazılara vs. böyle bir anlayış yok.
Dolayısı ile Rojava’daki en büyük sorun toplumsal mülkiyetle
özel mülkiyetin beraberliğini ekonomide örgütlemekte yatıyor.
Bu ileride çok büyük sorunlar meydana getirebilir. Yani bugün
uygulanan demokrasiyi farklı noktalara götürmek isteyen farklı
güçler ne yapabilir özel mülkiyet temelinde yetişebilir onu
görebiliyorlar mı görmüyorlar mı bilmiyorum.
H.G:
Güneyde daha karmaşık bir durum var. Hem Barzani üzerinden bir
başkanlık krizi var, hem de ekonomik olarak kriz var ki kaç aydır
Peşmergelerin parasının dahi ödenmediği biliniyor. Galiba uzun
yıllardan sonra Güney’de ilk kez grevler, eylemler oldu. Merkezi
hükümetle sorunlar yaşanıyor oradaki durum nedir?
İ.O:
Ben Barzani’yi anlamıyorum vallahi. Petrolün, doğal gazın
üstünde oturuyor ama Peşmergelerin parasını veremiyor. Gerçekten
oradaki petrol geliri Türk burjuvazisinin elinde olsa tüm dünyaya
kılıç sallar. Kesinlikle sallar. Çok zengin yani. Sen onu
yönetmesini, idare etmesini bilmiyorsun ya da çok kaçırıyorlar
abartıyorlar yani. Barzani’nin orada kalmasını istemiyorlar.
Oradaki Kürt burjuvazisinin belli kesimleri gitmesini istiyor, PKK
de istemiyor, biz de istemiyoruz, ama yerine koyacak alternatifimiz
de yok onlar kendi aralarında bir şeyler yapıyorlar. ABD’nin
eskiden olduğu gibi muhataplığı eskisi gibi değil, İran zaten
istemiyor. Onu istememesinin nedeni çok farklı, Türkiye’ye yakın
durduğundan kaynaklı istemiyor. Çok büyük bir sıkıntı var
orada, bu durumda orayı destekleyen, ayakta tutan Türk
burjuvazisidir. Çıkarlarından dolayı bunu yapmaktadır. Büyük
ihtimalle de oradaki Barzani’nin bazı harcamalarını bunlar
karşılamaktadırlar. Eskiden çuval çuval para veriyoruz
diyorlardı Özal döneminde demek ki doğruymuş. Ama orada Barzani
meselesi de Irak’taki gelişmelerden çok bağımsız değildir.
Rusya’nın Suriye’ye girmesinden sonra istiyor ki bir an önce
gelsin Rusya buraya da öyle yerleşsin, İran da tabi bunu istiyor.
ABD’yi oradan çıkarmak ondan sonra da Irak’ın başına
çullanacaklar tabi. Irak merkezi hükümeti Irak’ın parçalanma
durumu var ya onu engellemiş olacaklar. Rusya jeopolitik olarak
Suriye’den sonra Ortadoğu’nun daha merkezi bir yerine daha
yerleşmiş olacak dolayısı ile ABD emperyalizmine karşı da
saflarını daha da sıklaştırmış olacak. Yani ABD’nin Rusya’yı
çevreleme stratejisini Ortadoğu’dan karşılamak istiyor bu
karşılık devam eder gibi geliyor bana.
H.G:
İran’a karşı uygulanan ABD merkezli ambargo kaldırıldı.
Hemen akabinde de Çin ile İran, Rusya ile İran, Türkiye ile İran,
birçok ülke ile İran arasında ekonomik anlaşmalar imzalandı. Bu
durum dünya kamuoyunda İran’ın zaferi olarak ilan edildi. Buna
dair ne söylemek istersiniz?
İ.O:
İran’ın zaferi mi orasını bilmiyorum. Niye diyeceksin İran
nükleer teknoloji ile ilgili bir takım planları, programları
vardı bu anlaşmalardan dolayı istediği gibi yapamıyordu o zaman
bu zafer olmaz. Amacından engellenmiş oldu İran. Ama öbür
taraftan da bunun zafer olduğu konusunda dünya burjuvazisi
özellikle pohpohlamaya çalışıyor. Buradan İran’ı yeniden
Batı’ya kazanma amacı vardır burada da bir taşla birçok kuş
vurma amacı vardır. Mesela bunlardan birisi Rusya-Çin ekseninden
koparabilmek yatmaktadır. Batı eksenine çekebilmek. Bunu şunun
için de yapıyorlar. Ortadoğu’da Türkiye’yi dengeleyebilme
meselesi yani şimdi Türk burjuvazisinin bakmayın şimdi köşeye
sıkışmışlık durumuna, adamlar salyalar akıtıyor, kendi
kabuğunu kırmaya yönelik bir çabası var. Bunu sen gelip kafasına
vurarak engelleyemezsin. O halde orada olan bir güçle
engelleyebilirsin. Bu da İran’dır; Arabistan, İsrail vs.
değildir. Onla engelleyebilirsin onun için İran’ı biraz ön
plana çıkartıyorlar. Bir de İran 30-40 sene oldu Humeyni’den bu
yana bakire toprak gibi oraya yatırımlar vs. yapılacak
emperyalistlerin iştahları kabarıyor tabi. Orada pay kapma
konusunda bu imkânlar da var ondan İran ön plana çıkartılıyor.
H.G:
Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan önemli gelişmeler mevcut.
Özellikle Batı Kürdistan gerçekliği Türk devletini oldukça
rahatsız eden bir yerde duruyor. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerini
de dâhil ederek soralım, tüm bu yaşanan gelişmeleri nasıl
okumak lazım?
İ.O:
İki açıdan değerlendirmek lazım. Birincisi Ortadoğu’daki
gelişmeler, ikincisi ise Türkiye’deki gelişmeler ki, bunlar iç
içe meseleler. Suriye meselesi ilk patlak verdiği dönemde, Kürt
sorunu oldukça belirleyici bir mesele olarak öne çıkıyordu.
Sonradan emperyalistlerin buraya doğrudan müdahaleleri, özellikle
Rusya’nın müdahaleleri göz önüne alınınca Kürt sorunu
gölgede kaldı. Evet, bizler için halen oldukça önde olan bir
meseledir fakat gelinen aşamada ikinci plana düşmüş durumda.
Emperyalistler arası çıkar çatışması o kadar ön plana çıkmış
durumdaki Kürt meselesi ancak bunların içinde, yedeğinde bir yer
edinebiliyor. Misal Cenevre Görüşmeleri’ne Kürtlerin direkt
katılması gerekiyorken ABD ve Rusya engelliyor bunu. Neden? Çünkü
Rojava’da gelişen sistemin büyüyüp, güçlenmesini
istemiyorlar. Rojava’daki gelişmeleri, Rojava devrimini boğmak
istiyorlar. Bugün Kürt ulusal mücadelesi Rojava bazında,
Ortadoğu’da halkların kurtuluşunun, barış içerisinde nasıl
bir arada yaşanacağını göstermiştir. Bunun yaygınlaşmasını
istemiyorlar. ABD’de Rusya’da bunu istemiyor. Çünkü bunun
yaygınlaşması, dünya halklarının benzeri örgütlenmelerinin
güçlenmesi, yaygınlaşmasına vesile olacaktır.
Diğer konu
ise 7 Haziran sonrası yaşanan gelişmeler aslında öncesinde MGK
tarafından alınan kararların uygulamaya konulmasıdır. Bundan
sonra ne olacak? Bundan sonra mücadelenin geldiği aşama ki oradaki
hendekler sadece barikat olarak ele alınamaz, orada verilen özgürlük
mücadelesinin simgesidir, hiçbir şey olmamış gibi hareket
edilip, geri adım atılamaz. Kürt Özgürlük Hareketi müttefik
güçleriyle beraber mücadeleyi götürmek zorundadır. Başka çare
yok, yeter pes ediyorum diyemezler ki devletin beklentisi de budur.
Çok zor günler bizi bekliyor. Evet, hendek meselesinde çok sonuç
alamayabiliriz ama neticede Kürt dinamiği, devrimci, özgürlük
dinamiği hem ülke içinde hem Ortadoğu’da siyasal gelişmelere
damgasını vurmaktadır. Bu durum, özellikle Rojava’da savunulan
3. yol meselesinde bir kırılma olmaz. Bu doğrultuda kaldıkları
sürece demokrasiden, özgürlükten yana olan milyonların desteğini
alacaklardır. Bunu daha iyi anlatmak, propaganda etmek lazım.
Gelecek bizimdir evet ama bunun nasıl bizim olduğunu gösterme
sorunuyla karşı karşıyayız. Özellikle şovenizmin zehirlediği
Türk işçi, emekçilerini örgütlemek lazım. Daha iyi çalışmak,
daha somut çalışmak lazım.
*) Halkın
Gümlüğü gazetesi ile yapılan söyleşinin (sayı 118) ikinci
bölümü.