deneme

3 Haziran 2019 Pazartesi

PERİNÇEK, PAMUKOĞLU - HAYAL VE GERÇEKLER


PERİNÇEK, PAMUKOĞLU - HAYAL VE GERÇEKLER

M. PAMUKOĞLU’NUN HAYAL DÜNYASI VE GERÇEKLER!

M. Pamukoğlu, ekonominin nasıl örgütleneceğini, D. Perinçek gibi “Vatan, Millet, Sakarya” anlayışıyla geçiştirmiyor. Açık konuşuyor. Yazının bu kısmında Mustafa Pamukoğlu’nun komando ekonomi anlayışını, kapitalizmde nesnel ekonomik yasaların hareket diyalektiğini ve sosyalist ekonomide planlamanın sonuçlarını ele alacağız. Yani kapitalizmde ve sosyalizmde ekonominin neye göre örgütlendiğini kısaca anlatacağız.

Kapitalizmin nesnel ekonomik yasaları ve Pamukoğlu keyfiyeti veya komando ekonomisi:

Mustafa Pamukoğlu’nun iddiası şu:

Üretim ekonomisine geçerken şu soruların yanıtları ciddi bir şekilde planlamaya dayanılarak verilmelidir.

1- Ne, ne kadar üretilecek?
Kaynaklar sınırlı olduğundan hangi mal ve hizmetlerin üretileceğine öncelik ve önemlilik bakımından karar verilmesi gerekir.
Biz, ülkemizin tarım, turizm, taşımacılık ve depoculuk (lojistik), tekstil, madencilik ve enerji alanında önceliklerini belirlemesi gerektiğine inanıyoruz...

2- Nasıl üretilecek?
Bir üretimin nasıl yapılacağı sorusu aynı zamanda hangi teknoloji kullanılacak sorusudur. Sermaye yoğun teknoloji mi yoksa emek yoğun teknoloji mi kullanılacaktır, buna karar vermek gerekir.
Örnek olarak Çin ile Batı ülkelerini karşılaştırırsak şu tabloyu görürüz.

Çin, baraj inşaatlarında 20 binin üstünde işçi çalıştırmış. Batılı ülkelerinde ise 300 civarında işçi ile makine ve teçhizat kullanılmıştır.

Ülkemizde işsizlik çok yüksektir. Bu nedenle emek yoğun sektörlere öncelik vermek gerekecektir. Zaten teknolojik düzeyimizin Ar-Ge yatırımları ve harcamalarına bakıldığında ne kadar geride olduğu ayan beyan ortadadır. Elbette bu teknolojik gelişmeden uzak duralım anlamı taşımaz. Ancak öncelik emek yoğun üretim biçimindedir.

Öte yandan bizde üretim biçimine karar verirken emeğin teknolojiye göre daha ucuz olduğunu da unutmamak gerekir.

3- Nerede üretilecek?
Üretilecek mal ve hizmetlerin üretim yerlerinin seçimi ve belirlenmesi de önem arz etmektedir.
Bu da üretim alanının en elverişli yerde olmasını sağlamak demektir...

4- Kimin için üretilecek?
Mal ve hizmetler kimler için üretilecektir? Yani bu mallar ve hizmetler kimler tarafından tüketilecektir?

Bu sorunun cevabı “ihracat odaklı üretim”in doğru planlanmasını da sağlayacaktır. Katma değer yaratmayan ihracat odaklı üretim üretim değildir.
Örneğin şöyle bir planlama yaptığımızı düşünelim;
Tarım ürünlerimizin yüzde 80’i yurtiçinde, yüzde 20’si yurtdışında tüketilecektir.
Turizm alanlarının yüzde 60’ından yabancılar yararlanacak, yerli tüketici yüzde 40 olacaktır.
Tekstil ürünlerinin yarısı ihraç edilecek yarısı ülke içinde tüketilecektir.
Gıda sanayi ürünlerinin yarısı ihraç edilecektir.
Madenler işlenecek ve işlenmiş mal olarak yüzde 80’i ihraç edilecektir.
Enerji üretiminden daha çok yerli sanayici ve tüketici yararlanacaktır.” (1)

Soruları, yanlış anlaşılmasın diye görüşünü olduğu aktarmaya çalıştım. Şimdi, devam etmeden önce bu sorulara cevap verelim.

“1- Ne, ne kadar üretilecek?”

Savaş dönemi ve gelişmemiş kapitalizm koşullarında veya tek veya da birkaç ürüne dayanan ekonomilerde sermaye ve iktidar (kapitalistler ve devlet nezdinde hükümet) birtakım planlamalarla neyin ne kadar üretileceğine karar verebilirler ve kararlarını da uygulamaya koyabilirler. Tabii bunda dış pazarın, diğer ülkelerle, emperyalizmle ilişkilerin, borçlanmanın, bağımlılığın çok önemli rolü vardır. Bunu gözardı ederek neyin ne kadar üretildiğine karar verildiğini varsayalım.

Bu, üstteki paragrafta belirtildiği gibi istisnai bir durumdur. Çünkü kapitalizm koşullarında rekabet ve üretimde anarşi yasası geçerlidir. Hem kapitalizmden bahsedip hem de “ne, ne kadar üretilecek” sorusuna “şu kadar” veya da “bu kadar” üretilecektir diye cevap veremezsiniz; sermayeyi siyasi cendereye sokamazsınız, onun kendi yasaları doğrultusunda hareket etmesini engelleyemezsiniz. Bu anlamda kapitalist ekonominin en temel yasalarından rekabet ve üretimde anarşi yasasını yok sayamazsınız, ortadan kaldıramazsınız. Bu nedenle M. Pamukoğlu’nun kapitalizm koşullarında -en verimli, en demokratik, en adaletli ekonomik ve toplumsal ilişkiler hakim olsa da- “Ne, ne kadar üretilecek?” sorusuna “şu kadar”, “bu kadar” üretilecek planlaması gerçeklikle bağdaşmaz, çıplak bir demagojidir. Dediğim gibi, istisnai durumları dikkate almıyoruz.

“2- Nasıl üretilecek?”

Tamam, Pamukoğlu ekonomiden anlamıyor. Neden anlamadığını aşağıda göstereceğim. Ama dikkati çekecek derecede saf, iyi niyetli veya öyle gözüküyor. Bir taraftan bağımsız, güçlü bir Türkiye için güçlü bir karma ekonomi, devletin yönlendirdiği bir ekonomi olması gerekir diyor, ama diğer taraftan da “Sermaye yoğun teknoloji mi yoksa emek yoğun teknoloji mi kullanılacaktır, buna karar vermek gerekir” diye soruyor. Bu bağlamda “Çin ile Batı ülkelerini” karşılaştırarak bir baraj inşaatında Çin’de 20 binden fazla işçi çalıştırılırken, Batı ülkelerinde bu iş 300 civarında işçi ile hallediliyor. Yani Çin'de “emek yoğun teknoloji” kullanılırken, “Batı ülkelerinde sermaye yoğun teknoloji” kullanılmıştır diyor. Bundan çıkardığı sonuç: “Ülkemizde işsizlik çok yüksektir. Bu nedenle emek yoğun sektörlere öncelik vermek gerekecektir”.
Zaten “Ar-Ge yatırımları ve harcamaları” bakımından durumumuz hiç de iç açıcı olmadığı gibi, Türkiye’de “emeğin teknolojiye göre daha ucuz olduğunu” da unutmayalım diyor.

Tamam, bu anlayış bir yere kadar kabul edilebilir. Hitler Almanyası’nda olduğu gibi işsizlerin saysını azaltmak için otoyollar vs. teknoloji yoğun değil de, emek yoğun çalışma sürecinde yapılmış olabilir. Ama bu yöntem de istisnaidir. Süreklilik kazanmış bir “emek yoğun” üretim sürecinde sermaye ne iç ne de dış pazarda rekabet gücü kazanabilir. Pamukoğlu bunu unutuyor. Diğer taraftan kapitalizmin, sermaye hareketinin bir gerçekliği de şudur: 20 binden daha fazla değil, 100 binden, bir milyondan daha fazla işçi çalıştırmak, o alanda modern teknoloji alımından daha ucuza geliyorsa, kapitalizm, sermaye o teknolojiyi almaz, bunun yerine 20 binden daha fazla değil, 100 binden, bir milyondan daha fazla işçiyi çalıştırır. Ama bu da istisnai bir durumdur. Günümüz kapitalizmi koşullarında; sermaye ve üretimin uluslararasılaşmasının gelişmiş olduğu koşullarda yüksek teknoloji bazlı değil de, “emek yoğun” bazlı üretimle sermaye ne iç ne de dış pazarda iddialı olabilir.

“3- Nerede üretilecek?”

Bu sorusuna M. Pamukoğlu kapitalist ekonomi mantığı çerçevesinde, rekabeti, üretimde verimliliği, maliyetin düşük olması gerektiğini düşünerek doğru cevap veriyor. Ama bunun sosyalizmde farklı olabileceğini ve kapitalizmde de stratejik düşünen bir burjuva iktidarın soruna, askeri-sanayi kompleks açısından -jeopolitik açıdan- bakacağını da unutmamak gerekir.

“4- Kimin için üretilecek?”

Bir ülke ekonomisi nasıl işlemez hale getirilir, nasıl batırılır diyorsanız M. Pamukoğlu’nun verdiği cevapları uygulamanız yeterlidir.
Kapitalizmde bu soru sorulmaz; kapitalist için, ürettiği malı kimin alacağı hiç önemli değildir. Kapitalist, ne kadar üreteceğini ve kim için üreteceğini düşünerek, planlayarak üretim yapmaz. Kapitalist, rakiplerinden daha ucuza, daha hızlı üreterek pazarları kendi mallarıyla doldurmayı düşünür. Diğer kapitalistler de böyle düşünür. Bu, kapitalizmde rekabet ve üretimde anarşi yasasının sonucudur. M. Pamukoğlu, bu yasayı dikkate almayalım, kapitalistlerle oturup bir planlama yapalım, onları devletin önderliğinde karma ekonomiye razı edelim, hangi kapitalistin nerede, neyi, ne kadar üreteceğini, ne kadarını ihracata ayıracağını, şu veya bu plajda yerli-yabancı turist oranını vs. belirleyelim ve ona göre hareket edelim diyor.

Şu veya bu ürüne şu veya bu oranda kota koyabilirsiniz. Ama hepsi bu kadar. Traktör üreten veya otomobil üreten sermayeye bu sene 1000 traktör, 1000 otomobil üreteceksiniz ve ancak 200 traktörü ve 150 otomobili ihraç edebilirsiniz derseniz, bir sonraki sene o fabrikaların yerinde yeller estiğini görürsünüz.
Yani Pamukoğlu, bu kadar büyük bir iddianın altının bu saf söylemlerle doldurulmuş olması gerçekten de şaşırtıcı. Sizce değil mi?

Yapılması gerekeni de şöyle anlatıyor:
Üretim ekonomisine geçmek için yapılması gereken en önemli adım üretim faaliyetlerimizi finanse edecek sağlam kaynakları oluşturmaktır. Bu kaynakların en başında ulusal sermaye gelir. Ulusal sermaye milli tasarruflarla oluşur...

Yapmamız Gereken
Bu dayatmalara boyun mu eğeceğiz? Borçluyuz diye kaderimize razı mı olacağız? Osmanlı gibi iflas bayrağı çekip Duyunu Umumiye kurulsun mu diyeceğiz? Elbette hayır!

Yapacağımız şey; tüm millet olarak birlik ve beraberlik içinde 80 milyonluk dinamik bir nüfusla ayağa kalkıp ve şunları demektir:

Ey ABD, Ey Avrupa!
Biz Osmanlı’nın torunları olabiliriz, ama atalarımızın yaptığı hataya biz düşmeyeceğiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bu Cumhuriyeti sizin paralarınıza kurban etmeyeceğiz. Borcumuz borç, borcumuzu ödeyeceğiz. Genç Cumhuriyet nasıl ödediyse biz de öderiz.

Ama bizim kalkınma planımız bu. Üretim ekonomisine geçeceğiz. Tarımda ve turizmde başat ülke olacağız. Yerli silah sanayimizi kuracağız. Bizi çılgın tüketiciler olarak değil, Çılgın Türkler olarak görün. Lale Devri’ne son veriyoruz. Sizden borç alırız ama bizi sömürmenize artık izin veremeyiz. Gelecek nesillerimizin haklarını size faiz olarak ödeyemeyiz.” (2)

M. Pamukoğlu’nun ruh halinin anlaşılması için görüşlerini olduğu gibi aktardım. Söylemek istediği şu:
1-“Milli tasarrufla ulusal sermaye” oluşturmak.
2-Batıya, Avrupa’ya, ABD’ye kafa tutmak, aslında kostaklanma desek daha doğru olur!
3- Yine de sizden “borç alırız”!
4- “Ama sömürmenize artık izin vermeyiz”! Borç alıyorsun, ama sömürülmeye izin vermiyorsun! Bunun nasıl başarılacağını ancak ve ancak M. Pamukoğlu biliyor, ama açıklamıyor!

Pamukoğlu, nasıl bir ekonomi istediğini ve bu ekonominin “milletin birliği ve dayanışması ile sağlanacağını” Türkiye’de “serbest piyasa ekonomisi aktörlerine” veryansın ettikten sonra açıklıyor.

Peki, M. Pamukoğlu böyle bir planlama yapmak için nasıl bir siyasi rejim hayali kuruyor?
İşte üretim ekonomisi burada çiftçiyi ve tüketiciyi koruyucu bir şekilde devletin devreye girmesini öngörür.(3)


Bize serbest piyasa ekonomisinin bir versiyonu olan ve ülkemizde uygulama dönemlerinde oldukça başarılı olmuş karma ekonomi lazım. Planlama lazım. Strateji lazım. Devletin stratejik alanlarda ve yatırımlarda devreye girmesi lazım. Devletin müdahalesi tek adamın yönetmesi değil tabi ki...

Ezcümle, toplumsal vicdanı olan adil bir hukuk sistemi ile taçlandırılmış planlı bir karma ekonomi ile üreten ve tasarruf eden bir ekonomi yaratmalıyız. Bunu da milletin birliği ve dayanışması ile sağlayabiliriz.” (4)

Devlet, devlet, yine devlet! Kapitalizm koşullarında devlet, çiftçi ve tüketiciyi nasıl korur? Bu koruma işi koşullara bağlıdır. Şayet devlet, emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı ulusal kurtuluş mücadelesi sonucunda kurulmuşsa ulusal birliği sağlamak ve sağlamlaştırmak için var olduğu ve faaliyetine izin verildiği kadarıyla yabancı sermaye ve işbirlikçilerinin üretimde ve para hareketinde spekülatif adımlarına karşı çiftçiyi ve tüketiciyi koruyucu adımlar atar. Bu doğaldır.

Ama Türkiye’de böylesi koşullar yok. Bu durumda çiftçi (tarımda küçük üretici) ve tüketici (tüketicinin ezici çoğunluğunu işçiler ve emekçiler oluşturur) kendi çıkarları için örgütlenmek ve mücadele etmek zorundadır. Bunu yaparlarsa devlet, koruma adı altında onların talepleri doğrultusunda birtakım adımlar atar. Şayet böyle bir durum yoksa devlet, çiftçi ve tüketicinin değil, sermayenin çıkarları doğrultusunda adımlar atmaya devam eder. Mevcut iktidarın yaptığı gibi.

Burjuva devlet, Pamukoğlu’nun hayal ettiği devlet de, sermayenin çıkarına olan sınıflar arası toplumsal uzlaşmayı devam ettirmek için üretici ve tüketici lehine birtakım reformlara başvurabilir, ama aynı zamanda bütçeyi sermaye lehine yontarak o reformları boşa çıkartır.

Tamam, planlamanız, stratejiniz olabilir. Fark etmez, en mükemmel planlamanız ve en isabetli stratejiniz olsun. Karma ekonominiz de bu iki temel üzerinde yükselsin. Peki, neyi değiştireceksiniz? Sermayeler (işletmeler, tekeller) arasındaki rekabeti ve üretimde anarşiyi mi ortadan kaldıracaksınız? “Demokratik kapitalizm”de de böyle bir anlayışın yeri yoktur. Karma ekonominizde sermaye ile işgücü, kapitalistler ile işçiler arasında ücret ve birtakım haklar konusunda belli bir uzlaşı sağlayabilirsiniz geçici olarak. Ama bu, işçinin kapitalist tarafından sömürüldüğünü ortadan kaldırmaz.

Tamam, devletin ekonomide yönlendirici konumu olsun. Gerektiğinde sermayeye “iş” versin veya büyük yatırımları bizzat yapsın. Devlet, sermayeye “iş” veren konumunda olunca veya bizzat kendisi yatırım yapınca -devlet kapitalizmi- sömürü, baskı ortadan mı kalkıyor; “milletin birliği ve dayanışması” sağlanmış mı oluyor?

Mustafa Pamukoğlu, ekonomiden bahsediyor ama ekonomiden de zerre kadar anlamıyor:
Türkiye’mizin durumu
Türkiye’de ne serbest piyasa ekonomisi, ne sosyalist ekonomisi, ne karma ekonomi var. Darmadağınık disiplinsiz, kuralsız, hukuksuz, devletin işine geldiğinde müdahale ettiği işine gelmediği zaman geri çekildiği, devleti yöneten hükümet yetkililerinin siyasi emellerinin ve çıkar ilişkilerinin öne çıktığı ve arz-talep kanununun alacaklılar ve güçlüler tarafından belirlendiği bir ekonomik sistemimiz var. Ayrıca serbest piyasa işleyişini baltalayan büyük ölçekte kayıt dışı ekonomimiz var.

Tüm ekonomik krizlerin sebebi de bu” (5)

M. Pamukoğlu’nun bu ekonomik kriz anlayışını Marksist Leninist Komünistler, bütün devrimciler eğitim aracı olarak değerlendirmelidirler. Gerçekten de bu klasik burjuva kriz açıklaması anlayışı oldukça öğreticidir. Kapitalizmde kriz olgusu -kapitalizme özgü fazla üretim krizi olgusu- ilk krizin patlak verdiği 1826/1828’den bu yana burjuvazinin hükümetleri, iktisatçıları, teorisyenleri tarafından sürekli ama sürekli yanlış açıklanmıştır, çarpıtılmıştır. Krizin ekonomiden, üretimden kaynaklanmadığı, siyasetten, politikacıların, şu veya bu burjuva kurumun açıklamalarından kaynaklandığı; krizin kaynağının ekonomi dışı olduğu 1826’dan bu yana dönemin özelliklerine uygun olarak açıklana gelir. M. Pamukoğlu da o açıklayanlardan birisidir. Baksanıza kapitalist ekonomiye toz kondurmuyor; bunlar olmasa, ekonomik kriz de olmaz diyor. (6)

 
M. PAMUKOĞLU’NUN “KARMA EKONOMİ”Sİ – D. PERİNÇEK’İN ÇİN AŞKI!


MEVCUT SİSTEMİN; FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜN ALTERNATİFİ “İŞÇİ VE ÇİFTÇİDEN SANAYİCİ VE TÜCCARA KADAR BÜTÜN ÜRETİCİ SINIFLARI BİRLEŞTİREN BİR HÜKÜMET” DEĞİLDİR.

ALTERNATİF, DEMOKRATİK DEVRİMDE HALK CUMHURİYETLERİ BİRLİĞİ, İŞÇİ-EMEKÇİ MECLİSLERİ İKTİDARI VE SOSYALİZMDE DE PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜDÜR!
 



Devam edecek



Kaynaklar/Açıklamalar:

1)M. Pamukoğlu; “Üretim ve borçlanma ekonomisi-2” 28.4.2019 tarihli Aydınlık gazetesi.

2)M. Pamukoğlu, Aydınlık Gazetesi, 3.5.2019, Üretim ve borçlanma ekonomisi – 3”.

3)Mustafa Pamukoğlu, Aydınlık Gazetesi, 26.4.2019, “Üretim ve borçlanma ekonomisi – 1”.

4) Mustafa Pamukoğlu, “Serbest piyasa ekonomisinden vazgeçmemeliyiz!” makalesinden, Aydınlık Gazetesi, 24.5.2019.

5) Mustafa Pamukoğlu, “Serbest piyasa ekonomisinden vazgeçmemeliyiz!” makalesinden, Aydınlık Gazetesi, 24.5.2019.

6) Ekonomik kriz ve nedenleri bağlamında ayrıntılı açıklamalar için bkz.:

1-“DİNOZOR” MARKS’I TAKİP EDELİM - BİR BURJUVA EFSANE: MALİ KRİZİ!
GÜNCEL KRİZ TEORİLERİ (II), BURJUVA KRİZ TEORİLERİ (II)
BİR BURJUVA EFSANE: MALİ KRİZİ!, 5 Şubat 2019, http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com

2-GÜNCEL KRİZ TEORİLERİ (I), BURJUVA KRİZ TEORİLERİ (I)
22 Ocak 2019, http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com

3-"KRİZ MRİZ YOK, İNANMAYIN, HEPSİ MANİPÜLASYON, EKONOMİNİN GÜNCEL SEYRİ (II)
10 Kasım 2018, http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com

4-ENFLASYON DEDİĞİN NE Kİ, İKİ AYDA BİTİRİRSİN!

5-EKONOMİNİN GÜNCEL SEYRİ (I)
21 Ekim 2018, http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com

6-MARKS’I KENDİMİZE BENZETMEYE ÇALIŞMAYALIM - MARKS’A BENZEMEYE ÇALIŞALIM!
1 Ekim 2018, http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com

7-YENİ BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (I); TEORİ SORUNU, EKONOMİK KRİZ VE MARKSİST KONJONKTÜR TEORİSİ
15 Temmuz 2018, http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com

8-YENİ BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (II), II-KAPITALIZMDE EKONOMIK KRIZIN OLASILIĞI
20 Temmuz 2018, http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com

9-YENİ BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (III), III- EKONOMİK KRİZLERİN ZORUNLULUĞU/KAÇINILMAZLIĞI
5 Ağustos 2018, http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com

10-YENİ BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (IV), IV- MARKSİST KONJONKTÜR POLİTİKASI
23 Ağustos 2018, http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com

11-YENİ BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (V), VI-EKONOMİK KRİZ TEORİLERİ
28 Ağustos 2018, http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com

12-YENİ BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (VI), DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİNİN GÜNCEL SEYRİ ÜZERİNE,
11 Eylül 2018, http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com

13ALÇAK, ÇUKUR, SEÇİM, EKONOMİK KRİZ!
10 Nisan 2019, http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com

14) “REFORM PAKETİ” VE EKONOMİK KRİZ
17 Nisan 2019, http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com