HANGİ
SINIF
İÇİN
NEYİN
PAKETİ?
EKONOMİYİ
KURTARMANIN MI,
SALGINA
KARŞI MÜCADELENİN
Mİ PAKETİ?
Alınan
bu tedbirlerin, destek paketlerinin
korona-virüs salgınına karşı
mücadeleyle
hiçbir
ilişkisi yoktur. Bütün bu
tedbirler, ekonomik
krizin yıkıcı etkisine karşı sermayeyi
koruma
tedbirleridir. Her kriz döneminde burjuvazinin/devletin yaptığını
şimdi de görüyoruz.
2008
krizinde ortaya saçılan ve
trilyon
dolarla ifade edilen miktarlar kadar
olmasa
da, şimdi gündemde olan desteklerin
zaman içinde sermaye için
harcandığını,
sermayenin,
tekellerin hizmetine sunulduğunu görececeğiz.
Türkiye'de
açıklanan 100
milyar liralık "Ekonomik
İstikrar Kalkanı" paketi bunun
açık
ifadesidir.
ABD ve AB’de bunu yapıyor.
Hükümetin
18 Martta açıkladığı ekonomik tedbir paketi, korona-virüs
salgınıyla değil, ama doğrudan ekonomiyle ilgili olduğu tartışma
götürmez bir gerçekliktir. Söz
konusu salgının da etkisiyle şirazesi kaymış sermayeyi
kurtarmak, ekonomik
seyri rayına oturtmak
için hazırlanmış bir pakettir. Bu salgının ekonomiyi nasıl
vurduğunun somut verileri henüz yayınlanmadı. Ancak, görünen
köy kılavuz istemez; sadece Türk burjuvazisi değil, bütün
dünyada salgının
ekonomideki tahribatının sınırlı
tutulması, mutlaka kurtarılması gereken işletmelerin kurtarılması
için ekonomiyi destekleme paketleri hazırlandı, hazırlanıyor.
Toplam miktar 2008 krizindeki
kadar olmasa da, azımsanacak gibi değil. Toplamda trilyon dolarla
ifade edilen miktar söz konusu. Ve bu miktar, salgına karşı
halkın sağlığı için değil, sermayeyi kurtarmak için
harcanıyor. Şimdiye kadarki açıklamalarda hiçbir hükümet,
gerekirse birkaç haftalığına da olsa üretimi tamamen durdururuz
demedi,
diyemez de. Ama salgının devam etmesi durumunda bu gerçeklikle
karşı karşıya kalınabilir. Bazıları
(örneğin Almanya Başbakanı A. Merkel), çekirdek işletmelerde
üretimin devam edeceğini açıklarken,
bazıları (örneğin Erdoğan) salgın döneminde üretimi fırsata
çevirmekten bahsedebilmektedir.
Öyleyse
söz konusu paketler, Covid-19 gerçeğiyle soslanmış ekonomiyi
kurtarma paketleridir. Bunlar, işçi sınıfı ve emekçi yığınlara
karşı birer saldırı paketleridir. Türk hükümetinin açıkladığı
paket, bunu açıkça göstermektedir.
Pakette
açık tanımlamaların yanı sıra, zaman içinde somutlaştırılacak
noktalar da var. Ama sınıfsal ayrım, paketin kimin;
hangi sınıfın çıkarına olduğu çok açık: Paketin adı zaten
“Ekonomik İstikrar Kalkanı” değil mi?
1)“Ekonomik
İstikrar Kalkanı” paketine göre 10
sektörde (Perakende, AVM, Demir-Çelik, Otomotiv, Lojistik-Ulaşım,
Sinema-Tiyatro, Konaklama, Yiyecek-İçecek, Tekstil-Konfeksiyon ve
Etkinlik-Organizasyon sektörleri) KDV ve SGK primleri altı ay
erteleniyor. (Paketin 1. maddesi).
Bu
sektörler toplamında yüz binlerce işçi çalışmaktadır. Ama
onlar için bir şey öngörülmüyor. Daha doğrusu, her koşul
altında çalışmaları öngörülüyor.
2)
“Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketinin 2. ve 3. maddelerine göre
konaklama
vergisi öteleniyor.
Bundan en çok memnun olan turizm şirketleri olacaktır, oralarda
çalışan işçiler değil.
3)
Paketin 4. maddesine göre iç havayolu taşımacılığında 3 ay
süreyle KDV oranı yüzde 18’den yüzde 1’e indiriliyor. Hem
evden dışarı çıkmayın deniyor hem de iç hava yolu taşımacılığı
yapan şirketlere bu ayrım yapılıyor. Bira garip değil mi?
4)
Hükümet, bazı işletmelerin bu salgından etkilenebileceğini
düşünecek kadar duyarlı olduğu için paketin 5. maddesinde
“KOVİD-19
salgınıyla ilgili tedbirlerden etkilendiği için nakit akışı
bozulan firmaların bankalara olan kredi anapara ve faiz ödemelerini
asgari 3 ay öteleyecek ve gerektiğinde bunlara ilave finansman
desteği sağlayacağız” diyor. Salgından etkilenecek
işletmelerin sıkıntıya düşmemeleri için tedbir alınıyor.
Peki,
oralarda çalışanlar için de tedbir alınıyor mu? Yok, alınmıyor.
5)
Türk sermayesinin/ekonomisinin geleceğini düşünen hükümet,
paketin 6. maddesinde ihracatçıların yüzünü güldürüyor:
“İhracattaki
geçici yavaşlama sürecinde kapasite kullanım oranlarının
korunması amacıyla ihracatçıya stok finansmanı desteği
vereceğiz.”
6)
Paketin 7. maddesine göre esnaf
ve sanatkarların
Halkbank’a kredi borcu faizsiz olarak 3 ay erteleniyor.
Peki,
esnaf ve sanatkarların
yanında çalışanlar için de bir “erteleme” var mı? Yok.
7)
Paketin 8. maddesine göre Kredi
Garanti Fonu limiti 25 milyar liradan 50 milyar liraya çıkartılarak,
kredilerde öncelik, gelişmelerden olumsuz etkilendiği için
likidite ihtiyacı oluşan ve teminat açığı bulunan firmalar ile
KOBİ’lere veriliyor.
İşletmelere/şirketlere
kredi desteği verilirken, bu işletme ve şirketlerde çalışanlara
bir
şey
veriliyor mu? Verilmiyor.
8)
Paketin 9. maddesine göre ne olduğu, nasıl olacağı bilinmeyen,
“vatandaşlarımız”a verilecek bir “sosyal amaçlı kredi
paketleri”inden bahsediliyor: “Vatandaşlarımız
için uygun ve avantajlı şartlarda sosyal amaçlı kredi paketleri
devreye alınmasını teşvik edeceğiz.”
9)
Paketin 10. maddesine göre “500
bin liranın altındaki konutlarda kredilendirilebilir miktar yüzde
80’den yüzde 90’a çıkartılacak,
asgari peşinat yüzde 10’a” düşürülecek.
Yani salgına karşı mücadele adı
altında
konut satış teşviki de yapılıyor!
10)
Paketin 11. maddesine göre hükümet, “Virüsün
yayılmasına karşı alınan tedbirlerin etkisiyle Nisan, Mayıs ve
Haziran aylarında temerrüde düşen firmaların kredi siciline
“mücbir sebep” notu düşülmesini sağlıyor”. Salgından
dolayı yükümlülüğümü yerine getiremedim diye her işletme,
bu zor durumundan, salgını öne sürerek kurtarılacak.
Peki,
bu işletmelerde zor durumda kalan, kalacak olan işçiler de “mücbir
sebep”ten dolayı ücretli izine ayrılacaklar mı, başkaca
olanaklara sahip olacaklar mı? Hayır, öyle bir şey yok.
11)
Paketin 12. maddesine göre “Tek başına yaşayan 80 yaş üstü
yaşlılar için sosyal hizmet ve evde sağlık hizmetlerinden oluşan
periyodik takip programı devreye alınacak”.
Nasıl
olacak, nasıl örgütlenecek? Cevap yok.
12)
Paketin 13. maddesine göre “Asgari ücret desteği devam edecek”.
Bu maddenin böyle bir pakette ne işi var, orası zaman içinde
anlaşılır.
13)
Paketin 14. maddesine göre üretimin aksamaması için çalışma
koşulları değiştirilebilir deniyor. Evde çalışma imkanı
örgütleniyor, ama aynı zamanda esnek çalışma modelinin de etkin
olarak kullanılacağına vurgu yapılıyor. Burada dikkati çeken,
uzaktan çalışma modelinden ziyade esnek çalışma modelidir. Her
üretim birimi uzaktan (evden) çalışmaya uygun değildir. Ancak
esnek çalışma yöntemiyle işçiler çalışmaya zorlanacaklardır.
Durum o aşamaya gelince bunun ne olduğu açıklık kazanacaktır.
14)
Paketin 15. maddesine göre “Kısa Çalışma Ödeneği devreye
alınacak, bundan faydalanmak için gereken süreçler
kolaylaştırılacak ve hızlandırılacak. Böylece faaliyetine ara
veren iş yerlerindeki işçilere geçici bir gelir desteği
verilirken, işverenlerin de maliyeti azaltılmış olacak”.
Bunun
nasıl örgütleneceği, hangi baskı ve yoksulluğun dayatılacağı
zaman içinde anlaşılacaktır.
15)
Paketin 16. maddesine göre “En düşük emekli maaşı 1.500
liraya yükseltilecek”.
Bunun
bu pakette ne işi var? Bilinmiyor.
16)
Paketin 17. maddesine göre “Emeklilerin bayram ikramiyesi Nisan
ayı başında ödenecek. Yine emeklilerin maaş promosyon
ödemelerinin de, şubelere gitmelerine gerek kalmaksızın, doğrudan
hesaplarına yatırılması sağlanacak.”
Gerçekten
de çok büyük bir özveri! Emeklisinin düşünen bir hükümet
ancak bunu yapabilirdi!
17)
Paketin 18. maddesine göre “Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı'nın belirlediği kriterlere göre ihtiyaç sahibi
ailelere yapılacak nakdi yardımlar için ilave 2 milyar liralık
bir kaynak ayrılacak”.
Eh,
Sermayeye aktarılanların yanında bu devede kulak gibi bir şey
oluyor. Yoksa değil mi?
18)
Paketin 19. maddesine göre hükümet, “İstihdamdaki
sürekliliği temin etmek amacıyla 2 aylık telafi çalışma
süresini 4 aya çıkartıyor.”
Bunun
nasıl uygulanacağı bir muamma, Uygulanma durumunda altında hangi
çapanoğlunun
çıkacağını göreceğiz.
Bu
paketten, salığına
karşı değili, ama ekonomiye kalkan olan bu paketten sermaye
dünyası memnun:
Türkiye
İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle,
"Cumhurbaşkanımızın açıkladığı önlemler paketini, Türk
ihracatçısını önümüzdeki dönemde rahatlatacak önemli bir
hamle olarak” görüyor
İstanbul
Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç de,
"Cumhurbaşkanımızın açıkladığı tedbirler, koronavirüsün
etkilerine karşı ekonomimizin 'koruyucu maskesi' olacaktır"
görüşünde.
İstanbul
Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan,
"Ekonomik İstikrar Kalkanı" paketine ilişkin,
"Kesintisiz nakit akışı ve istihdam konusunda açıklanan
tedbirler memnuniyet vericidir. Bu tedbir ve destekler, sanayimizin
ve üretim hayatımızın çarklarının dönmesi açısından can
suyu niteliğindedir. 100 milyar TL'lik bir kaynak devreye giriyor."
görüşünde.
Anadolu
Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) Genel Başkanı Orhan
Aydın’a göre, "Ekonomik İstikrar Kalkanı" paketinin
iş dünyasının talepleriyle örtüşüyor ve “ Alınan tedbirler
insan yaşamı üzerine kurulu ve olmazsa olmaz tedbirler”dir.
Dış
Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Başkanı Nail Olpak,
"Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan 'Ekonomik İstikrar
Kalkanı' paketi bütüncül bir yaklaşımla ele alınan, hem arzı
hem de talebi desteklemeye yönelik bir paket" diyor.
Türkiye
İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı
Özgür Burak Akkol, Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi'ne ilişkin,
"Üretimin ve ihracatın devamı, istihdamın korunması ve
işletmelerimizin uluslararası rekabette geri kalmaması açısından
Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi'ni önemli ve yerinde buluyor.
İnşaatın
pakete dahil edilmemesi dilendiriliyor, ama sermaye dünyası bu
paketten memnun. En azından şimdilik bazı önlemlerin alınması
sermayeyi rahatlatmış. Böylesi paketlerin arkasının geleceğinden
şüphemiz yoktur.
Sonuç
itibariyle:
Bundan
önceki makalede belirttiğim gibi, virüsün sınıfsal bir
karakteri yoktur; fakir-zengin, işçi-kapitalist ayrımı yapmıyor.
Ancak burjuvazinin
bu
salgına karşı mücadele adı altında aldığı tedbirler soruna
sınıfsal açıdan bakıldığını göstermektedir.
Açık
ki, her sınıf kendi derdine düşmüş
durumda. Hükümet, sermayeyi kurtarmak için paket hazırlarken,
işçi sınıfı ve emekçiler için hazırlanan, örgütlenen virüs
salgınına
rağmen çalışmaktır; ölümle yüz
yüze,
yan
yana
çalışmaktır.
Bu
türden paketler, sermayenin ve karın dokunulmazlığı, kutsallığı
zemininde
hazırlanmaktadır. Burjuvazinin
adalet anlayışı budur. Boşuna adalet mülkiyetin temelidir
demiyor burjuvazi.
Bu
adalet anlayışında mülkü olmayanların, sermayesi olmayanların;
işçi sınıfı ve emekçi yığınların yeri yoktur. Paket bunu
gösteriyor.
Paket,
önce büyük sermayeye, sonra da küçük sermayeye sahip çıkıyor.
Sermaye sınıfından olmayanlar için de “makyaj” türünden
talepler söz konusu oluyor.
İnsanlarla
dalga geçer gibi, bütün medya imkanları kullanılarak “evde
kalın”, dışarı çıkmayın deniyor. Peki, evde kalındığında,
evde kalanların yüzde kaçı kendi imkanlarıyla evde kalacak? Evde
kalın denilen kitlenin ezici çoğunluğu, çalışmak zorunda
olanlardır. Peki, bu çoğunluk evde kalınca, onların giderleri
karşılanacak mı? Hayır.
Evde
kalmayanlar, daha doğrusu kalamayanlar, evde kalanların da
yaşamlarını sürdürmelerinin bir garantisidir. Onlar ölümle
pençeleşerek çalışacaklar ki, bazıları evde kalabilsinler.
Bu
talep, gerçekten de sınıfsal karakterlidir. Bu çağrıyla,
burjuvaziye, imkanı olanlara, sen evde kal, senin için ölecek
olanlar var deniyor.
Salgının
ekonomi üzerindeki tahribatının
boyutları henüz tam olarak bilinmiyor. Ancak, zaten seyri, ne
ondurur ne öldürür olan dünya ekonomisine ekonomi dışı bir
faktör olarak, sermaye hareketini kendi yasal çevriminden
saptıracak derecede etkide bulunması, bu dünya fazla üretim
krizinin şimdiye kadar yaşanmış olanlardan, örneğin 1929-33
krizinden çok daha
ağır olabileceğini göstermektedir.
Salgın
tedbiri olarak, uluslararası
ticaretin durma noktasına gelmesi, sermaye ve üretimin
uluslararasılaşmasının mutlak
gerileyeceğini
gösterir;
bu aynı zamanda sermayenin emin limanına, “ulusal” topraklarına
geri dönmesi anlamına gelir. Zaten kriz dönemlerinde bu süreç
hep işler. Ama şimdi daha güçlü olarak gündeme gelebilir.
Bu
salgının
uzun sürmesi, ülkelerin, salgından dolayı içe kapanmasını
derinleştirecektir.
Göklere çıkartılan emperyalizm ötesi teoriler iflas etmiş olur.
Bu
salgının
uzun sürmesi, aynen “ilkel birikim” imkanı gibi bazı ülkelere
sıçramalı gelişme olanağı sağlarken, bazı ülkelerin de
çökmesine, iddiasızlaşmasına yola açabilir.
Bu
salgının uzun sürmesi durumunda esnafçılık, küçük üretim
ölür. Şimdiye kadarki krizlerde görülmediği kapsamda küçük
burjuvazi, proleterleşme sürecine
girer. Düşünmek lazım: Küçük üretim
birimi, market veya başka biçimde işyerlerinin
birkaç
hafta veya bir-iki ay kapanması durumunda kaç küçük
üretici veya esnaf bunun altından kalkabilir? Devlet, o paketleri
hazırlayan devlet, bu küçük
üreticilere sadece sadaka verecektir, yardım etmeyecektir. O
devlet, öncelikle büyük sermayeyi koruyacaktır.
Bu
salgının uzun sürmesi durumunda şimdiye kadarki krizlerde
görülmediği kapsamda sermaye yoğunlaşması ve merkezileşmesi
gündeme gelir. Kapitalizmin
acımasız rekabet yasası, küçük olanı yıkar; birkaç teke
hakim
duruma gelir.
Bu
salgının uzun sürmesi durumunda devlet,
yok sayılan veya “inceltilen” devlet, şimdiye kadar görülmediği
kadar güçlenir; özel sermayeye
terk ettiği
birçok alana yeniden girer. Tabii ki, memleketi kurtarma adına, ama
aslında tekelci sermayeyi güçlendirmek için. Öldü, yok oldu,
geride kaldı denen tekelci devlet kapitalizmi boy atar.
Bu
salgının uzun sürmesi durumunda sermayelerin
anası sanayi sermayesi bütün ekonomiye ağırlığını koyar; kar
oranları yükselir. Mali sermayeyi üretimden kopartan, başlı
başına bir mali sermaye, mali kriz teorileri üretenler bu
gelişmenin altında ezilip yok olurlar.
Dünya
tarihinde eşi pek görülmemiş bir süreçten geçilmektedir; nasıl
ki, faşizm ve gericilik, en geniş kesimlerin ortak mücadelesini
hazırlayan maddi zemin ise şimdi buna bir de salgın eklenmiştir.
Bu salgının
bu boyutlarda olmasının tek nedeni kapitalizm gerçekliğidir. Bu
konuda burjuvazinin
soruna sınıfsal yaklaşımı (paketler vs.) aynı zamanda devasa
bir aydınlatma çakılmasının
çıkış noktası olabilir. Bu salgının tahribatı ve burjuvazinin
sorunu
ele
alışı karşısında işçi sınıfı ve emekçi yığınların
devrimci faaliyete kayıtsız kalacağı düşünülemez.
Aksi
taktirde, salgının
uzun
sürmesi durumunda burjuvazi
sınıfsal çıkarları uğruna iktidarını ayakta tutmak için
adımlar atacaktır. Salgının ne derece etkili olacağına; toplumu
kasıp kavurmayacağına veya kavuracağına bağlı olarak
burjuvazi, aynen
Alman faşizminin toplama kamplarında olduğu gibi veya bir biçimde
insanları, işçileri, emekçileri ölecekleri biline biline
çalışmaya zorlayacak
adımlar
atabilir. Salgının ne kadar süreceği henüz kestirilemiyor.
Ancak,
durum o boyutlara varırsa, devlet, ekonomiyi ayakta tutmak için
ordu ve polisini harekete geçirmekten, işçileri silah zoruyla
çalışmaya
zorlamaktan geri
kalmayacaktır.
Burjuva
devletin ve sermayenin mantığı, başka bir düzene geçilmesi için
yolu açmak veya kaosa boyun eğmek olmayacak, tam tersine zor
yoluyla varlığını sürdürmek olacaktır.
Sermayenin
bu mantığını veya doğasını anlamayan avanak küçük burjuva,
kendiliğindenciliğe umut bağlayarak, yani kendine bir misyon
biçmeyerek sonuç alınabileceği ve kapitalizmin kendi kendine
çökebileceği hayal etmeye
devam edebilir.
Devam
edecek:
Bu
salgınla birlikte sağlık sisteminin de gündeme gelmesi,
sosyalizmi yeniden hatırlattı. Gelecek yazıda kapitalizmde ve
sosyalizmde sağlık sisteminin sınıfsal özelliklerini
karşılaştıracağız.
NEWROZ
PİROZ
BE!