deneme

2 Mart 2020 Pazartesi

İDLİB’DE BİLEK GÜREŞİ DEVAM EDİYOR


İDLİB’DE BİLEK GÜREŞİ DEVAM EDİYOR

Ne olmuştu?
3-4 Mayıs 2017’de üç ülke; Türkiye, İran ve Rusya, Suriye’de çatışmasızlık bölgeleri oluşturulmasına karar verir. (Astana süreci)
Oluşturulan çatışmasızlık bölgeleri Doğu Guta, Dera ve Kuneytra’da “muhalif” güçler ile rejim arasında çatışmanın devam etmesinden dolayı “muhalifler” peyderpey İdlib’e taşındılar.
Türkiye ve Rusya, 17 Eylül 2018’de Soçi’de, İdlib’de gerginliği azaltma bölgesi kurulması için anlaşmaya varmışlardı. (Soçi süreci) On maddeden oluşan bu anlaşmanın içeriği şöyleydi:

1- İdlib gerginliği azaltma bölgesi korunacak. Türkiye'nin gözlem noktaları güçlendirilecek.

2- Rusya Federasyonu, İdlib'de askeri operasyonlar ve saldırılardan kaçınılması için gerekli önlemleri alacak ve mevcut statüko korunacak.

3- Silahsızlandırma bölgesi oluşturulacak, bölge 15-20 km olacak.

4- Silahsızlandırma bölgesinin sınırları sahadaki çalışmalarla belirlenecek.

5- Tüm radikal terörist gruplar silahsızlandırma bölgesinden 15 Ekim'e kadar çıkarılacak.

6- Çatışan taraflara ait tüm tanklar, çok namlulu roketatarlar, toplar ve havanların da olduğu ağır silahlar 10 Ekim'de İdlib'deki silahsızlandırma bölgesinden çekilecek.

7- Silahsızlandırma bölgelerindeki denetimler, Türk ve Rus askerleri tarafından yapılacak. İnsansız hava araçlarıyla havadan da denetim yapılacak.

8- Halep-Lazkiye (M4) ve Halep-Şam (M5) otoyol güvenliğinin yıl sonuna kadar sağlanması suretiyle trafiğe açılacak.

9- İdlib'de sürdürülebilir ateşkes rejiminin sağlanabilmesi için etkili önlemler alınacak. İran, Türkiye, Rusya ortak koordinasyon merkezi geliştirecek. 

10- İki taraf, her türlü tezahürde Suriye'deki terörizmle mücadele konusunda kararlılıklarını yeniledi.”

Soçi mutabakatıyla Türkiye, Rusya ve İran, İdlib sahasında 12’şer askeri gözlem noktası kurmuş ve taraflar arasında ateşkes ilan edilmişti.

Sonrası malum. Diktatör Erdoğan İdlib’in “kırmızı çizgi” ilan etti. Her ne kadar Soçi anlaşması Rusya ve İran destekli Esad rejiminin İdlib’e girmesini, kontrol altına almasını zorlaştırsa da rejim mutabakat sahasında ilerlemesini sürdürdü. Esad rejiminin Ocak 2020’de kritik önemi olan Maarat el Numan’ı ele geçirmesiyle faşist diktatörlük, “kırmızı çizgisi”ni savaşarak koruyacağını açıkladı.

Kimin haklı, kimin haksız olduğu pek önemli değil. Çünkü Soçi anlaşmasının tarafları bu anlaşmanın nihai hesaplaşmadan önce katedilmesi gereken zorunlu bir mesafe olduğunu biliyorlardı. Güç dengesi değişince bu anlaşma da çöpe atılacaktı. Öyle de oldu.

Bu arada; çatışmaların başlamasından bugüne kadar yapılan değerlendirmelerde “Yoldaş Pançuni”nin “analiz yeteneğini”, “ileri görüşlülüğünü” aşan tespitler yapıldığını ve bunu ayrıca ele alacağımızı belirterek geçelim.

Ancak, bazı çevrelerin beklentisi gerçekleşmedi; Türkiye ve Rusya birbirlerine karşı savaş ilan etmediler, ama savaşmaya devam ettiler. Savaşın yoğunluğu artınca Rusya ve Türkiye arasında “gerilimi azaltma konusunda anlaşma sağlandı” ve olmayacak derken Putin, Erdoğan ile görüşmek için 5 Marttaki bütün randevularını iptal etti. Şimdi bütün dünyanın gözü 5 Mart 2020’de. Acaba Moskova’da Putin ve Erdoğan anlaşabilecekler mi?

Anlaşabilirler mi, orasını bilemem. Ancak, her iki ülke kendi çıkarları bakımından anlaşmak zorundalar. Jeopolitik mantık; Rus burjuvazisinin ve Türk burjuvazisinin çıkarları bunu gösteriyor.

Bu mantık çok basit:
Rus emperyalizmi yakın ve uzak bölgemizde Amerikan emperyalizmiyle, küresel oyuncu olarak, rekabet etmek ve bu rekabette Türkiye’yi de yanından görmek istiyorsa Putin’in Erdoğan ile anlaşmaktan başta yapacağı bir şey yok. Türkiye’yi yeniden karşı tarafta, ABD’nin ve NATO’nun yanında görmek istemiyorsa Putin, Moskova’da diktatöre Erdoğan ile anlaşma yolunu seçecektir.

Efrin’in işgaline, Rojava devriminin tasfiyesine evet diyen Rusya ile şimdi İdlib’de rejimin ilerlemesi için destekleyen Rusya arasında önemli bir fark yok. İdlib’de, Soçi anlaşmasının bozulmasında,i güç kullanımında Putin, diktatör Erdoğan’ın nereye kadar gideceğini, başka hangi “silah”ları çekeceğini sınamak istedi. Bir nevi bilek güreşi.

Rusya, faşist diktatörlüğün İdlib’de 30 km derinlikte ve kendi kontrolünde bir alandan kolay kolay vazgeçmeyeceğini gördü. Türkiye, her ne kadar bu alana, göçmek zorunda kalmış olanları yerleştirmek istiyorum dese de, esas amacı ulusal güvenlik adı altında Rojava’da olduğu gibi, İdlib’de de işgalci güç olarak kalmaktır.

5 Martta Moskova’da Rusya ve Türkiye, muhtemelen yeni bir ateşkesle-anlaşmayla bölgede, en azından Suriye sahasında çıkar ortaklığının-ayrışmasının boyutlarını gösterecektir.

Gelecek yazıda Putin-Erdoğan görüşmesini, “Bahar Kalkanı Harekatı”nı, Suriye’de, daha da daraltırsak İdlib sahasında emperyalistler arası çelişkileri, İdlib’de ABD-Rusya-Türkiye arasındaki “kutsal üçlü ittifak”ın nasıl şekillendiğini ele alacağız.