İDLİB’DE
BİLEK GÜREŞİ DEVAM EDİYOR
Ne olmuştu?
3-4
Mayıs 2017’de üç ülke; Türkiye, İran ve Rusya, Suriye’de
çatışmasızlık bölgeleri oluşturulmasına karar verir. (Astana
süreci)
Oluşturulan
çatışmasızlık bölgeleri Doğu Guta, Dera ve Kuneytra’da
“muhalif” güçler ile rejim arasında çatışmanın devam
etmesinden dolayı “muhalifler” peyderpey İdlib’e taşındılar.
Türkiye
ve Rusya, 17 Eylül 2018’de Soçi’de, İdlib’de gerginliği
azaltma bölgesi kurulması için anlaşmaya varmışlardı. (Soçi
süreci) On maddeden oluşan bu anlaşmanın içeriği şöyleydi:
“1-
İdlib gerginliği azaltma bölgesi korunacak. Türkiye'nin gözlem
noktaları güçlendirilecek.
2-
Rusya Federasyonu, İdlib'de askeri operasyonlar ve saldırılardan
kaçınılması için gerekli önlemleri alacak ve mevcut statüko
korunacak.
3-
Silahsızlandırma bölgesi oluşturulacak, bölge 15-20 km olacak.
4-
Silahsızlandırma bölgesinin sınırları sahadaki çalışmalarla
belirlenecek.
5-
Tüm radikal terörist gruplar silahsızlandırma bölgesinden 15
Ekim'e kadar çıkarılacak.
6-
Çatışan taraflara ait tüm tanklar, çok namlulu roketatarlar,
toplar ve havanların da olduğu ağır silahlar 10 Ekim'de
İdlib'deki silahsızlandırma bölgesinden çekilecek.
7-
Silahsızlandırma bölgelerindeki denetimler, Türk ve Rus askerleri
tarafından yapılacak. İnsansız hava araçlarıyla havadan da
denetim yapılacak.
8-
Halep-Lazkiye (M4) ve Halep-Şam (M5) otoyol güvenliğinin yıl
sonuna kadar sağlanması suretiyle trafiğe açılacak.
9-
İdlib'de sürdürülebilir ateşkes rejiminin sağlanabilmesi için
etkili önlemler alınacak. İran, Türkiye, Rusya ortak koordinasyon
merkezi geliştirecek.
10-
İki taraf, her türlü tezahürde Suriye'deki terörizmle mücadele
konusunda kararlılıklarını yeniledi.”
Soçi
mutabakatıyla Türkiye, Rusya ve İran, İdlib sahasında 12’şer
askeri gözlem noktası kurmuş ve taraflar arasında ateşkes ilan
edilmişti.
Sonrası
malum. Diktatör Erdoğan İdlib’in “kırmızı çizgi” ilan
etti. Her ne kadar Soçi anlaşması Rusya ve İran destekli Esad
rejiminin İdlib’e girmesini, kontrol
altına almasını zorlaştırsa da rejim mutabakat sahasında
ilerlemesini sürdürdü. Esad rejiminin Ocak 2020’de kritik önemi
olan Maarat el Numan’ı ele geçirmesiyle faşist diktatörlük,
“kırmızı çizgisi”ni savaşarak koruyacağını açıkladı.
Kimin
haklı, kimin haksız olduğu pek önemli değil. Çünkü Soçi
anlaşmasının tarafları bu anlaşmanın nihai hesaplaşmadan önce
katedilmesi gereken zorunlu bir mesafe olduğunu biliyorlardı. Güç
dengesi değişince bu anlaşma da çöpe atılacaktı. Öyle de
oldu.
Bu
arada; çatışmaların başlamasından bugüne kadar yapılan
değerlendirmelerde “Yoldaş Pançuni”nin “analiz yeteneğini”,
“ileri görüşlülüğünü” aşan tespitler yapıldığını ve
bunu ayrıca ele alacağımızı belirterek geçelim.
Ancak,
bazı çevrelerin beklentisi gerçekleşmedi; Türkiye ve Rusya
birbirlerine karşı savaş ilan etmediler, ama savaşmaya devam
ettiler. Savaşın yoğunluğu artınca Rusya ve Türkiye arasında
“gerilimi azaltma konusunda anlaşma sağlandı” ve olmayacak
derken Putin, Erdoğan ile görüşmek için 5 Marttaki bütün
randevularını iptal etti. Şimdi bütün dünyanın gözü 5 Mart
2020’de. Acaba Moskova’da Putin ve Erdoğan anlaşabilecekler
mi?
Anlaşabilirler
mi, orasını bilemem. Ancak, her iki ülke kendi çıkarları
bakımından anlaşmak zorundalar. Jeopolitik mantık; Rus
burjuvazisinin ve Türk burjuvazisinin çıkarları bunu gösteriyor.
Bu
mantık çok basit:
Rus
emperyalizmi yakın ve uzak bölgemizde Amerikan emperyalizmiyle,
küresel oyuncu olarak, rekabet etmek ve bu rekabette Türkiye’yi
de yanından görmek istiyorsa Putin’in Erdoğan ile anlaşmaktan
başta yapacağı bir şey yok. Türkiye’yi yeniden karşı
tarafta, ABD’nin ve NATO’nun yanında görmek istemiyorsa Putin,
Moskova’da diktatöre Erdoğan ile anlaşma yolunu seçecektir.
Efrin’in
işgaline, Rojava devriminin tasfiyesine evet diyen Rusya ile şimdi
İdlib’de rejimin ilerlemesi için destekleyen Rusya arasında
önemli bir fark yok. İdlib’de, Soçi anlaşmasının
bozulmasında,i güç kullanımında Putin, diktatör Erdoğan’ın
nereye kadar gideceğini, başka hangi “silah”ları çekeceğini
sınamak istedi. Bir nevi bilek güreşi.
Rusya,
faşist diktatörlüğün İdlib’de 30 km derinlikte ve kendi
kontrolünde bir alandan kolay kolay vazgeçmeyeceğini gördü.
Türkiye, her ne kadar bu alana, göçmek zorunda kalmış olanları
yerleştirmek istiyorum dese de, esas amacı ulusal güvenlik adı
altında Rojava’da olduğu gibi, İdlib’de de işgalci güç
olarak kalmaktır.
5
Martta Moskova’da Rusya ve Türkiye, muhtemelen yeni bir
ateşkesle-anlaşmayla bölgede, en azından Suriye sahasında çıkar
ortaklığının-ayrışmasının boyutlarını gösterecektir.
Gelecek
yazıda Putin-Erdoğan görüşmesini, “Bahar Kalkanı Harekatı”nı,
Suriye’de, daha da daraltırsak İdlib sahasında emperyalistler
arası çelişkileri, İdlib’de ABD-Rusya-Türkiye arasındaki
“kutsal üçlü ittifak”ın nasıl şekillendiğini ele alacağız.