KARADENİZ'DE
KEŞFEDİLEN GAZA BİRAZ DA FARKLI AÇIDAN BAKMAK GEREKMEZ Mİ?*
Karadeniz'de
bulunan doğal gaz Türk burjuvazisinin bu alanda kapsamlı bir
politika geliştireceğine işaret etmektedir. Enerjide dışa
bağımlı olmamak diktatör Erdoğan'a savaş programını
geliştirme ve uygulama imkanı verecektir. Libya ve Doğu Akdeniz
paylaşımında daha cüretkar olmasına hizmet edecektir. Bunun
arkasında Ege ve adalar sorunu gündeme gelecektir.
Diktatör
Erdoğan'a göre 21 Ağustos 2020 çok önemli bir tarih olsa gerek.
Hanesine 'altın harflerle' yazılması/kazınması gereken bir
tarih. Bir milat. Ne de olsa Türkiye tarihinin en büyük doğal gaz
keşfini açıkladığı tarih. Büyük bir "müjde". Tabi
ki, bunu bütün dünyaya muştulamak da diktatör Erdoğan'a
düşerdi. Diyelim ki, görevini yaptı.
Kısa
sürede Türkiye'de ne kadar çok konu uzmanı olduğunu öğrendik.
"Maşallah" sürüsüne bereket. Ancak birkaçı hariç
diğerleri toptan "konu mankeni"; "Türkiye atom
bombası üretti, Ay'a insan gönderiyor" deseniz bu aynı "konu
mankenleri" konu uzmanı olarak TV tartışmalarında yerlerini
alacaklardır. Bu meselenin bir yönü.
Diğer
taraftan diktatör Erdoğan, bu kez salt içe dönük "müjde"
vermedi. Cuma günü "Büyük bir 'müjde' vereceğim" diye
bütün dünyayı meraklandırdı. Dolayısıyla bu "müjde"
hem iç kamuoyuna hem de dış kamuoyuna verildi. Bu nedenle
Karadeniz'de keşfedilen doğal gazın tahmini miktarı gerçeği tam
yansıtmıyor gibi geliyor bana. Muştulamayı taksit taksit
yapacağını sanıyorum. Aksi taktirde bu "müjde"nin
Erdoğan açısından dünya piyasasında siyasi ve ekonomik olarak
bir getirisi olmayacaktır.
"Müjde"den
sonra bakanlar, değişik kurum başkanları, gazeteciler vb. yapması
gerekeni yaptılar. Kimisi, örneğin damat gaz bulundu "eksen
Türkiye" dedi; kimisi Türkiye'yi uçurdu; kimisi Türkiye'yi
artık cari açık veren değil, cari fazla veren ülkeler arasına
yerleştirdi; kimisi, gaz bulgusunu Türkiye ekonomisi için bir
devrin başlangıcı saydı ve küresel güç olabilme rüyası
görmeye başladı; öyle ki, bu gaz bulgusu İstanbul Ticaret Odası
(İTO) Başkanı Şekib Avdagiç tarafından "Türk çağının
işaret fişeği" olarak ilan edildi; kimisi enerji ithalatını
enerji ihracatına çevirdi; kimisi Türkiye'yi enerjide oyun kurucu
ülke konumuna getirdi. Açıklamanın yapıldığı 21 Ağustos'tan
bu yana burjuva basın nasıl lig atladığımızın, bir level
yukarıya çıktığımızın, dünya ekonomileri arasında üst
sıralara tırmandığımızın haber ve yorumlarıyla dolu.
Ancak,
tahmini miktarı ne kadar olursa olsun bu gaz keşfi
küçümsenmemelidir. -Bulgunun parasal büyüklüğü 480 milyar
lira ve gaz miktarı da 320 milyar metreküp- Bu, bir balon
değildir. Şüphesiz, ortada sadece bir bulgu var. Burası doğru.
Ancak, Erdoğan, bütün dünyanın gözü önünde kendini maskara
yapacak bir durumla karşı karşıya kalma pahasına bu "müjde"yi
vermemiştir diye düşünüyorum. Diktatör kendini "büyük
oyuncu", sadece oyun bozan değil, aynı zamanda oyun kuran
olarak görüyor; kendini "primus inter pares" (Eşitler
arasında birinci) olarak görmese de eşitlerden birisi olarak
görmektedir. Bu nedenle dünya kamuoyuna arkası gelmeyecek bir
"müjde" veremezdi.
Keşfedilen
doğal gaz sorununa Türk burjuvazisi, jeostratejik olarak yeniden
şekillenme sürecinde olan dünyada kendi konumu açısından
bakıyor. Revizyonist Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra
çok rekabet merkezli dünya ilişkileri, Çin'in sahaya gerçek
anlamda inmesiyle yerini ittifaklaşma eğilimine bırakacaktır.
İttifaklaşmanın maddi zemininin olmadığı eğilimden, yani
içinde yaşadığımız ilişkilerin sonlanmaya başladığı
eğilimden, ittifaklaşma eğiliminin güçlenmeye başlayacağı
sürece giriyoruz. Türk burjuvazisi bu süreçte yerini, kendine
göre doğru olduğu jeopolitik güç/güçlerin yanında
konumlandırmanın çabası içindedir. (Bu eğilimler, ittifaklar,
dünyayı yeniden şekillendirecek güçler ayrı yazı konularıdır.)
Keşfedilen
doğal gazın doğrudan sonuçları da olacaktır. Sorun bu açıdan
da ele alınmalıdır:
Birincisi:
Kullanabilmek için normal olarak 5-10 senelik bir zaman ihtiyaç var
dense de -Erdoğan 2023'te bu işi bitireceklerini söylüyor- bu
gazın daha şimdiden etkisini göstermesi için Türk burjuvazisi
elinden geleni yapacaktır. Bu gaz, bir türlü teminattır;
yatırımcı çekmek, kredi bulmak, veya borçları ertelemek vb. söz
konusu olduğunda henüz üretilmemiş gaz teminat olarak
gösterilebilir.
İkincisi:
Doğal gaz temini için yapılan uzun vadeli anlaşmaların bir kısmı
2-3 sene içinde sonlanıyor. Yenilenmesi, fiyat üzerinde Türk
burjuvazisinin işi kolaylaşabilir.
Üçüncüsü:
Silahlanma sanayini güçlendirmek için eline ek sermaye imkanı
geçecektir.
Dördüncüsü:
Kısa zamanda kullanma durumunda sanayide girdi azalacak
–ucuzlayacak- bu da artı değerin artmasına neden olacaktır.
Beşincisi:
Doğal gazın çıkarılması, işlenmesi ve ulaştırılması
sektörlerinde faal olan şirketler olağanüstü büyüyeceklerdir.
Altıncısı:
Doğal gaz üretimi yan sektör olarak örneğin kimya sanayini de
olumlu etkileyecektir.
Yedincisi:
İstihdamda belli bir canlanma olacaktır.
Ancak,
bunların hepsi geçicidir; etkisi doğal gazın miktarıyla
sınırlıdır.
Açık
ki, Türk burjuvazisi enerji konusunda bu gaz bulgusundan sonra
sürekli dillendirilen, özellikle de 2017'den bu yana üzerinde
çalışılan bir "ulusal enerji politikası" oluşturmaya
çalışmaktadır. Aynen yeni ulusal güvenlik politikası
oluşturulduğu gibi. Bunu yapmaları büyük bir ihtimaldir, çünkü
ulusal güvenlik politikasının uygulanması güçlü bir silah
sanayine; askeri-sanayi kompleksine, bu da ulusal, dışa bağımlı
olmayan bir enerji politikasına -enerji teminine- bağlıdır.
Şimdiye kadar bu politikanın iki ayağını -ulusal güvenlik
politikası ve askeri-sanayi kompleksi- geliştirdiler. Üçüncü
ayak, yani enerji sorunu Türk burjuvazisinin ve ekonomisinin belini
kıran, her yıl en azından 50-60 milyar dolara mal olan ve enerjiyi
dışarıdan temin etme bağımlılığını beraberinde getiren bir
ayaktı. (Her ekonomik ve siyasi kriz döneminde, enerji alınan her
ülkedeki siyasal ve ekonomik gelişme Türk burjuvazisinin
karşısında enerji güvenliği sorunu olarak çıkmıştır.)
Karadeniz'de
bulunan doğal gaz Türk burjuvazisinin bu alanda kapsamlı bir
politika geliştireceğine işaret etmektedir.
Enerjide
dışa bağımlı olmamak diktatör Erdoğan'a savaş programını
geliştirme ve uygulama imkanı verecektir. Libya ve Doğu Akdeniz
paylaşımında daha cüretkar olmasına hizmet edecektir. Bunun
arkasında Ege ve adalar sorunu gündeme gelecektir.
Aslında
enerji politikasında Libya önemli bir sorun çözücü rol
oynayabilir. Ancak, orada kalıcılığın şimdilik hiçbir
garantisi yok.
Diktatör
Erdoğan önderliğinde Türk burjuvazisi Karadeniz'deki bu doğal
gaz bulgusunun domino etkisini hem aynı bölgede bulgular için hem
Doğu Akdeniz'de rekabette üstünlük ve doğal gaz/petrol bulgusu
için hem de iç kamuoyu ve dünya politikasında yer edinme için
kullanacaktır; diktatör niyetini saklamamaktadır.
Önemli
olan, Türk burjuvazisinin açık/derin denizlerde petrol ve doğal
gaz sondaj ve arama kabiliyetine sahip olmasıdır. Şimdiye kadar bu
iş kiralama üzerinden yapılıyordu. Hem pahalı hem de gemi
kiralaması, soruna jeopolitik açıdan bakıldığı için mümkün
olmuyor veya gecikmeli oluyordu. Şimdi Türk burjuvazisi sadece
kendi emrinde olan bir sondaj ve arama filosuna sahip. Bu alanda
dünyanın sayılı birkaç ülkesi arasına gidi.
Bu
filo çok önemlidir. Önemli olmasaydı, Doğu Akdeniz'de sondaj ve
arama faaliyetlerini sürdürmesi ya imkansız ya da çok zor/pahalı
olacaktı. Bu teknolojiye sahip olması ve kullanması Türk
burjuvazisine büyük avantaj sağlamaktadır. Boşuna
böbürlenmiyorlar.
Bu
filonun önemli bir misyonu daha var: Her şeyden önce derin
denizlerde sondaj ve arama konusunda ucuza çalışacaklar, bir takım
imkanı, parası olmayan, ama petrol ve doğal gaz bulma durumu olan
ülkelerle uzun vadeli işbirliğine gireceklerdir. Böylesi ülke
çok. Yani bu alanda dünyanın en büyükleriyle rekabet edecekler.
Bu rekabet, ekonomik getirinin ötesinde imkanları beraberinde
getirecektir. Şimdiye kadar bu sondaj ve arama işlerini yapan
tekellerin/ülkelerin sondaj ve arama politikasını Türkiye de
uygulamaya başlayacaktır.
Bu
filo Türk burjuvazisine enerji alanında -sondaj ve arama-
emperyalist çıkarlara göre hareket etme imkanı vermektedir.
Türk
burjuvazisi 5 gemiyle gaz ve petrol peşinde koşuyor; bu, savaşı
da içeren bir rekabettir.
Jeopolitik
güçlerin dünyayı yeniden jeostratejik olarak şekillendirme
rekabetinde Erdoğan yer almak için acele etmektedir.
Şüphesiz
ki, bu gaz bulgusu halkın "refah"ına bir biçimde
yansıyacaktır. Ancak, bir birim yansırsa burjuvazi 10 birimini
savaş programı için kullanacaktır; silahlanma sektörünü
geliştirecektir. Erdoğan demek, savaş programı demektir. Bu
programın bütün yükü işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına
yıkılmaktadır, yıkılacaktır.
Yeni
ulusal güvenlik adı altında Türk burjuvazisinin niyetinin ne
olduğunu Rojava'da, Güney Kürdistan'da, İdlib'de, Libya'da
gördük; yayılmacılığın, emperyalist politikanın sonucu olarak
işgal ve tahakküm altına almak. Sırada Ege ve adaların,
Trakya'nın olduğunu, Kafkasya'da "hak" iddialarını hiç
saklamıyorlar.
Şüphesiz
ki bu gaz, bir "milli servet"tir. Burjuvazi, bu serveti,
servetin esas sahiplerine; işçi sınıfı ve emekçi yığınlara
karşı da kullanacaktır; onun mücadelesini bastırmanın
araçlarına dönüştürecektir.
*)
ETHA, 25 Ağustos 2020