deneme

Suriye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Suriye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ekim 2019 Perşembe

RUSYA - TÜRKİYE “MUTABAKATI” - ROJAVA DEVRİMİNİN TASFİYESİ



ROJAVA DEVRİMİNİN TASFİYESİ

OYUNUN İKİNCİ PERDESİ: RUSYA - TÜRKİYE “MUTABAKATI”

22 Ekimde, Soçi’de Putin’in yaptığı konuşma aslında her şeyi açıklamaktadır. Putin şunları söyledi: “Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik adımlar atmak isteğini anlayışla karşıladığımızı bir çok kez söyledik. Türk tarafının endişelerini paylaşıyoruz. Suriye'de kalıcı barış toprak bütünlüğüyle sağlanır. Bölgede kapsayıcı bir diyalog olmalı. İnsani yardım konusunu da görüştük. Suriyeli göçmenler vatanlarına dönmeli.

21 Ekim 2019 Pazartesi

ELELE VERİP ROJAVA DEVRİMİNİ TASFİYE EDİYORLAR




ELELE VERİP ROJAVA DEVRİMİNİ TASFİYE EDİYORLAR


OYUNUN BİRİNCİ PERDESİ: ABD - TÜRKİYE “MUTABAKATI”


(ROJAVA’YI İŞGAL ETME GİRİŞİMİ TÜRK BURJUVAZİSİNİN YENİ 

ULUSAL GÜVENLİK KONSEPTİ’NİN BİR SONUCUDUR)

9 Ekimde başlayan Rojava’yı işgal girişimi ABD heyetinin Türkiye’ye gelmesi ve yapılan görüşmeler sonucunda süresi 5 gün ile sınırlanan ve 22 Ekim akşamı sonlanacağı söylenen “ateşkes” ile durdu. Faşist diktatörlüğün “ateşkes”i kabul etmesinin nedenleri ayrı bir yazanın konusu olacak. Burada, “ateşkes” vesilesiyle üzerinde durulması gereken, bu “ateşkes”in Suriye’de nüfuz alanlarının paylaşılmasında ve Rojava devriminin tasfiyesinde bir ara “çözüm” olduğudur. ABD-Türkiye arasında imzalanan “mutabakat”ın temel özelliği, ABD’nin varılan anlaşmanın geçerli olduğu alanda üslerin kapatması ve askerini çekmesidir. Anlaşmanın diğer bir temel özelliği de Rojava devrimine teslimiyet dayatmasıdır. Anlaşmanın başka bir temel özelliği de ABD’nin yaptırım tehdidinin boşa çıkmış olmasıdır. Söz konusu 13 madde, faşist diktatörlüğün işgalini “güvenli bölge” adı altında meşrulaştırıyor ve SDG-YPG’nin “ağır silahlarını toplamasını ve tahkimatları ile tüm muharip mevzileri kullanılamaz hale getirmesini” şart koşuyor. Bu, Rojava devriminin tasfiyesinden başka bir şey değildir.

31 Ağustos 2019 Cumartesi

İDLİB’İN SADECE İDLİB OLMADIĞINI ŞİMDİ DEĞİL DE NE ZAMAN ANLAYACAĞIZ?



İDLİB SADECE İDLİB DEĞİLDİR!

İDLİB’İN SADECE İDLİB OLMADIĞINI ŞİMDİ DEĞİL DE NE ZAMAN 

ANLAYACAĞIZ?

Ya biz akıllanmayacağız veya da aklımızın hepsi bu kadar” diyesim geliyor, ama olmuyor. Bu sefer Putin’e diktatör Erdoğan’ı azarlattırmadık! Ama Erdoğan’a dondurma ikramını da “yorumlamak”tan geri kalmadık. Bu durumda Putin sopa (azarlama) politikası yerine havuç (dondurma) politikasına göre hareket etmiş olması gerekir. Diktatör Erdoğan’a muhalif burjuva basın Rus planını “tıkır tıkır” işletiyor, Şam’a “çözüm masasını” devirtiyor, Sol tarafa baktığında ya Erdoğan’ın umduğunu bulamadığını veya Putin’in bildiğini okuyup, bu krizden de kârlı çıktığını ve ya da İdlib sorununa “Plombir” dondurması katıldığını görüyoruz.

14 Ağustos 2019 Çarşamba

ROJAVA DEVRİMİNİN GELECEĞİ TEHLİKEDE



ROJAVA DEVRİMİNİN GELECEĞİ TEHLİKEDE

MUTABAKAT” FIRAT’IN DOĞUSUNA “SEFERİ” ŞİMDİLİK ENGELLEDİ

6-7 Ağustos tarihinden Türkiye ile ABD arasında gerçekleştirilen Fırat’ın doğusuyla ilgili toplantılar sonrasında her iki taraf, konuya ilişkin “mutabakat” sağladıklarını eş zamanlı olarak kamuoyuyla paylaştılar.
Ortak metinde uzlaşılan üç konu şöyle tanımlandı: 

1 Ağustos 2019 Perşembe

EMPERYALİZME BAĞIMLILIK VE S-400



S-400 VE EMPERYALİZME BAĞIMLILIK

Ahmet Kaplan 30 Temmuz 2019 tarihli sendika.org’da yayımlanan “S-400 krizi ve Türkiye’nin ABD’den bağımsızlığının sınırları” yazısında doğrunun yanı sıra yanlışı da savunuyor. Doğru bulduğum değerlendirmelerini bir paragrafta toplamış: 

1 Kasım 2018 Perşembe

BİR DE DÖRTLÜ ZİRVE VARDI - ROJOVA DEVRİMİ TEHLİKEDE!



BİR DE DÖRTLÜ ZİRVE VARDI - ROJOVA DEVRİMİ TEHLİKEDE!

Suriye savaşı, daha doğrusu bu savaşta uzun süren bir durum söz konusu olduğunda insanlar nesnel durumdaki değişimi, olası gelişmeleri ele almaktan imtina etmeye başlıyorlar ve değerlendirmelerin merkezine aktörlerin vücut dilini, çaresizliklerini, mimiklerini vb. koyuyorlar. Bundan da anlaşılıyor ki, o konuda söylenecek fazla bir şey kalmamış ve sanki konunun “hali pür melali”, bizi, aktörlerin “hali pür melali” perspektifi zemininde ilgilendiriyor gibi bir durum ortaya çıkıyor. Aslında bu, genel anlamda “sol”un Suriye savaşı değerlendirmelerindeki “hali pür melali”dir.

14 Nisan 2018 Cumartesi

DOST VE DÜŞMAN



DOST VE DÜŞMAN*

Sosyalist Sovyetler Birliği, mazlumların, ezilen ulusların hep yanında olmuştur

Suriye savaşı sadece Suriye savaşı değildir
Suriye savaşı, sadece Suriye ile sınırlı kalabilecek bir savaş değildir. Suriye'den kim ne istiyor veya koskoca dünyada neden Suriye gibi nispeten küçük bir ülke, irili ufaklı emperyalist ülkeler ve gerici bölge iktidarları arasındaki çıkar çelişkilerinin keskinleştiği bir alan oldu? Suriye, Amerikan emperyalizminin “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”nin merkez alanlarında olmasaydı; İsrail ile (İsrail'e göre) nispeten büyük ve güçlü ülke olarak komşu olmasaydı; Doğu Akdeniz'de enerji kaynakları keşfedilmeseydi; Basra Körfezi'nden Avrupa ve dünya pazarlarına enerji nakli için boru hattı rekabeti olmasaydı (Türkiye yerine Körfez'den Doğu Akdeniz'e uzanan boru hattı); İran'ın “Şii Hilali” kavramı üzerinden Doğu Akdeniz'e inme stratejisi olmasaydı; Türkiye'nin Ortadoğu üzerinde tahakküm planları olmasaydı; Rus emperyalizminin Avrasya üzerine Amerikan jeopolitikasını Ortadoğu'da karşılama anlayışı olmasaydı; Doğu Akdeniz enerji kaynakları ve dünya pazarlarına sevkıyatına müdahil olmak istemeseydi vs. Suriye'de “Suriye savaşı” diye tanımladığımız bir savaşa gerek kalmazdı veya bu kadar kanlı olmaz ve uzun sürmezdi. Belirttiğimiz bu esas nedenlerden dolayı emperyalistler arası çelişkiler bu ülkede yoğunlaşmıştır. 

5 Mart 2018 Pazartesi

SURİYE'DE KESKİNLEŞEN EMPERYALİSTLER ARASI ÇELİŞKİLERİN VE SAVAŞIN YENİ BİR AŞAMASI



SURİYE'DE KESKİNLEŞEN EMPERYALİSTLER ARASI ÇELİŞKİLERİN VE SAVAŞIN YENİ BİR AŞAMASI

Afrin'de faşist diktatörlük şiddetli bir direnişle karşı karşıya kaldı. İşgal planladıkları gibi ilerlemiyor. Kürtlerin şiddetli direnişi işgali yavaşlatıyor. Her halükarda Türkiye'nin Afrin'i işgal girişimi daha şimdiden Suriye'de emperyalistler arası çelişkilerin oldukça keskinleştiğini ve Suriye eksenli Ortadoğu'da emperyalist savaşın yeni bir aşamaya geçtiğini; tarafların bugüne kadar olmadığı derecede açıkça saflaştığını göstermektedir.

4 Şubat 2018 Pazar

FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜN AFRİN “SEFERİ” VE ROJAVA DEVRİMİNİN GELECEĞİ



FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜN AFRİN “SEFERİ” VE ROJAVA DEVRİMİNİN GELECEĞİ

SURİYE SAHASINDA JEOPOLİTİK OYUNLAR VE TÜRK BURJUVAZİSİNİN ULUSAL GÜVENLİK KONSEPTİ

Oyun büyük, hem de çok büyük!
20 Ocak’tan bu yana Afrin faşist Türk ordusu tarafından çembere alındı. Havadan ve karada yoğun bombardıman ve ÖSO (1) eşliğinde Afrin’in işgali gerçekleştirilmek isteniyor. Ama bu savaş sadece Afrin’le sınırlı değildir. Veya Suriye savaşı, sadece bir Suriye savaşı, sorunu değildir. Bu savaşta Kürt sorunu da belirleyici değildir. Çünkü bu savaş emperyal güçlerin; somutta da Amerikan emperyalizminin, Rus emperyalizminin ve onun arkasında Çin emperyalizminin, yerel güç olarak Türkiye, İran ve İsrail’in Ortadoğu’yu yeniden siyasi olarak şekillendirmek için jeopolitik oyunudur. Ortadoğu’da, Suriye’de ABD ve Rusya oyunu küresel perspektifle, küresel çıkarlarına göre oynuyor. Bu iki ülke küresel jeopolitikanın; jeopolitik konseptlerinin Ortadoğu ayağında çarpışıyorlar. Bu oyun onları dünya hakimiyeti planlarını gerçekleştirmek için Ortadoğu’da karşı karşıya getiriyor. Bu karşı karşıya gelmede Esad rejimi ve Kürt sorunu onların umurunda bile değildir. Türkiye, İran ve İsrail’in de kendilerine göre hesapları var: İran, olası bir Amerikan saldırısını, saldırı olmasa da sıkıştırmasını kendi sınırlarında değil, Lübnan ve Suriye sahasında karşılamak istiyor. İsrail, Amerikan emperyalizminin doğrudan katkısıyla Ortadoğu’da kendine sorun çıkartabilecek güçlü devletlerin yapılanmasını istemiyor; İsrail için devletçiklere ayrılmış bir Ortadoğu en iyi Ortadoğu’dur. Türkiye ise yeni ulusal güvenlik konsepti doğrultusunda hareket etmektedir. Bu, nasıl bir konsepttir, neyi amaçlamaktadır, bunu aşağıda ele alacağız.

21 Ocak 2018 Pazar

AFRİN’İ İŞGAL GİRİŞİMİ SÖMÜRGECİLİKTİR


AFRİN’İ İŞGAL GİRİŞİMİ SÖMÜRGECİLİKTİR,
TÜRK BURJUVAZİSİNİN ULUSAL GÜVENLİK POLİTİKASININ BİR SONUCUDUR

Afrin’i işgal girişimi, sömürgeci hayalde, Kürt halkına yönelik katliamda yeni bir adımdır; Suriye merkezli Ortadoğu’da emperyalistler arası (Rusya-ABD) çıkar çatışmasının yeni bir görünümüdür. Bu, kendi geleceğini kendi eline almak isteyen, kendi yönetimini özgürce kurmak, özgürce yaşamak isteyen Afrin halkına baskıyı ve sömürgeciliği dayatmaktır. Bu işgal girişimi Türk burjuvazisinin ulusal güvenlik konzepti algılamasının bir sonucudur; bunda ne işçi sınıfının ne emekçi yığınları ve ne de bölge halklarının bir çıkarı vardır. Bu, Suriye sahasında yer alan irili ufaklı işgalci güçler arasındaki çelişkilerin bir yansıma biçimidir. Sorun sadece Arfin’le sınırlı olarak da kalmayacaktır. Cerablus-el Bab’ın işgali döneminde öncelikle Menbiç ve Afrin de dillendirilmişti. İşgalcilerin Afrin’de amaçlarına ulaşmaları durumunda sırada Menbiç ve “Fırat’ın doğu yakası”nın olduğu açıkça söylenmektedir.

12 Ekim 2017 Perşembe

Türkiye’nin İdlib “Seferi” ve “Sol”un Çaresizliği! Veya Şimdi de Putin’e “Piyon” Olmak



Türkiye’nin İdlib “Seferi” ve “Sol”un Çaresizliği!
Veya Şimdi de Putin’e “Piyon” Olmak

Astana görüşmelerinin ve Rusya, İran ve Türkiye arasında Suriye üzerine anlaşmaların “sol” tarafından nasıl değerlendirildiği, “sol”un çaresizliğini; kalıplaşmış, dondurulmuş düşünce tarzından kurtulamamayı gösteriyor. “Sol” denince karşımızda oldukça geniş bir yelpaze çıkıyor. Bu yelpaze içinde her bir siyasal çevre, yapı, kendine göre bir yer seçmiş ve o yeri savunmanın derdine düşmüş. Bu derde düşmeyenler Marksist Leninist Komünistler. Bu yelpaze içinde diğerlerinin, örneğin son olarak İdlib üzerine yazıp çizdiklerine bakarsanız bir gariplik görürsünüz. Gerçekten de sorunları Erdoğan nezdinde Türkiye’nin İdlib “seferi”ni eleştirmekten çok Erdoğan’ın neden gerçek bir “piyon” olamayacağını veya Putin’in Erdoğan’ı neden hala gerçek bir “piyon” olarak görmediğini anlatmak, kanıtlamaya çalışmak olmuş.

22 Eylül 2017 Cuma

SURİYE-IRAK (ORTADOĞU) “JEOPOLİTİK OYUN”UNDA YENİ BİR AŞAMA


SURİYE-IRAK (ORTADOĞU) “JEOPOLİTİK OYUN”UNDA YENİ BİR AŞAMA

1-Amerikan emperyalizmi Ortadoğu'yu kendi çıkarlarına göre dizayn etme politikasının Suriye ayağında önce Türkiye'yi sahaya sürdü. Suriye devletinin yıkılması gerekiyordu. Bir an önce Emevi Caminde cuma namazı kılmak isteyen hükümet, Suriye'nin devlet olarak ortadan kaldırılması için en önde en aktif rolü üstlendi.

15 Eylül 2017 Cuma

ZAMAN'IN RUHU! Almanya Türkiye'den ne istiyor veya da Türkiye Almanya'dan ne istiyor?



ZAMAN'IN RUHU!
Almanya Türkiye'den ne istiyor veya da Türkiye Almanya'dan ne istiyor?

Çok değil, 2 seneden bu yana Türkiye'yi en çok ziyaret eden yabancı devlet ve hükumet başkanları arasında A. Merkel herhalde ilk sırada yer alır. Savaştan kaçan ve göç yollarına düşen Afganistan'dan, Pakistan'dan, Irak ve Suriye'den göçmenlerin AB'ye girişinin engellenmesi gerekiyordu ve bu engellene işinde de Türkiye kilit rol oynuyordu ve oynuyor. Bu nedenle Merkel de aynen göçmenler gibi Türkiye yollarına düşmüştü. Göçmenlerin AB kapılarına dayanmasını engelleyen anlaşma AB ve Türkiye arasında imzalandı. Ama AB, anlaşma çerçevesinde mali yükümlülüklerini yerine getirmedi. Bu arada Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesi de gündeme geldi. Bunun ötesinde AB ülkelerinde seçimler de gündemdeydi ve gündemde. Bu arada diktatör Erdoğan diktatörlüğünü kurumsallaştırmak için anayasa değişikliğinden birtakım yasalara varana kadar yeni düzenlemelerini gerçekleştirmek için hiçbir engel tanımayacağını dünya aleme göstermeye başladı.

12 Kasım 2016 Cumartesi

MUSUL “SEFERİ” VE TÜRK BURJUVAZİSİNİN DURUMU




MUSUL “SEFERİ” VE TÜRK BURJUVAZİSİNİN DURUMU
(Darbe Karakterli “Renkli Devrim” Girişimi ve Sonrası – III)

I-Musul'da kim kime karşı ve niçin savaşıyor?

Bu kadar ülkenin (35 ülke olduğu söyleniyor) daracık bir alanda, bu ülkelerden birçoğunun, en azından önde gelenlerinin (ABD) eseri olan IŞİD'e karşı savaşmak için, dar bir ahıra sıkıştırılmış katırların tepinmesi gibi tepinmeleri ve savaş naraları atmaları oldukça düşündürücü. Alan dar; Musul ili ve yakın çevresi, buna ek olarak Telafer. Coğrafi bakımdan dar, savaş tekniği bakımından, şehir olduğu için ağır imha silahlarının kullanılabileceği bir ortam pek yok. Ama dişinden tırnağına kadar silahlanmış bunca güç, IŞİD'e karşı “meydan muharebesi” vermek için Amerikan komutasında adeta yarışıyor. Ve “sınır”ın öbür tarafında, yani Suriye'de Rusya bu durumu seyrediyor. Sanki kıyamet Musul'da kopacak; sanki dünyanın geleceği Musul'un IŞİD'den kurtarılmasıyla veya kurtarılamamasıyla yeniden belirlenecek!

31 Ekim 2015 Cumartesi

ORTADOĞU CEHENNEMİ - DAR ALANDA JEOPOLİTİK “İT DALAŞI”



ORTADOĞU CEHENNEMİ
DAR ALANDA JEOPOLİTİK “İT DALAŞI”

Rusya, Suriye eksenli Ortadoğu sorununda sessizliğine son verdi ve bölgedeki güçler dengesinde kartlar yeniden karıldı. 28 Eylülde (2015) BM Genel Kurulu'nda konuşan Rusya Başkanı W. Putin, ABD'nin art niyetli, aptalca olduğu kadar başarısız da olan; bölgeyi kaosa sürükleyen Ortadoğu politikasına artık göz yummayacağını açıkladı. Bu konuşmadan veya o an için verbal olarak Ortadoğu'da kartların yeniden karılacağına işaret eden Putin, iki gün içinde Duma'dan aldığı yetki ile Suriye iç savaşına askeri olarak müdahil oldu ve IŞİD'e karşı mücadele adı altında Esad rejimine karşı savaşan diğer güçlere hava saldırıları başlattı.

20 Eylül 2014 Cumartesi

IŞİD – YARATILAN CANAVAR



IŞİD – YARATILAN CANAVAR
CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI”

4-5 Eylülde Cardiff'te (Galler) gerçekleştirilen NATO zirvesinin gündeminde esasen iki konu vardı. Birisi Ukrayna ve ikincisi de IŞİD eksenli olmak üzere Ortadoğu’ydu. Ukrayna üzerine konuşuldu ve bir biçimde NATO'nun Doğuya yönelişi, bu bağlamda yeni stratejisi resmi olmasa da yeniden belirlenmiş oldu. Ama zirvede esas konu IŞİD bağlamında Ortadoğu'ydu.

3 Ekim 2012 Çarşamba

SURİYE VE İRAN SORUNU (ORTADOĞU VE ORTA ASYA'DA BÜYÜK OYUN VE OYUNCULARI)


 SURİYE VE İRAN SORUNU
(ORTADOĞU VE ORTA  ASYA'DA BÜYÜK OYUN VE OYUNCULARI)

Akdeniz Alanında tektürel ve çoktürel faktörler bir arada bulunmaktalar. Belli bir bütünselliği olan bu coğrafi alanda tarih boyunca çatışmaları, işbirliğini, ilhakları, ötekileştirmeyi ifade eden aşamalardan geçilerek günümüze gelinmiştir.

1990 öncesinde iki süper gücün (ABD ve Sovyetler Birlği) rekabeti bölgedeki siyasi, askeri ve ekonomik gelişmeye damgasını vuruyordu. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bu alana Batılı emperyalist ülkeler, NATO ülkeleri deniz güçleri tamamen hakim oldular. Ama bu hakimiyet durumu Akdeniz Alanının politik olarak parçalanmışlığını ortadan kaldıramadı. Siyasal parçalanmışlığın yanı sıra bu alanda Kuzey-Güney arasındaki ekonomik gelişme ve buna bağlı olarak yaşam standardındaki farklılık da giderek büyüdü.

Deniz ve ticaret yollarının, Cebeli Tarık, Çanakkale boğazlarının ve Suveyş Kanalı'nın kontrolü Akdeniz Alanındaki güçlü ülkeler ve dünya hegemonyası için rekabet eden güçler tarafından her dönem önemli bir stratejik sorun olarak algılanmıştır.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

SURİYE SORUNU - ORTADOĞU'NUN JEOPOLİTİK ÖNEMİ


SURİYE SORUNU - ORTADOĞU'NUN JEOPOLİTİK ÖNEMİ
Önce bölge tanımlamasına bakalım. Ortadoğu, menşe itibariyle Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyetinde olan bölgelerden birisiydi. Şimdilerde ise bu kavram genellikle Güneybatı Asya ve Kuzeydoğu Afrika'yı kapsayan alan için kullanılmaktadır. Yani Fas'tan Pakistan'a kadar uzanan alan. Bu tanımlanmasıyla Ortadoğu, “Büyük Ortadoğu Planı“yla neredeyse tamamen örtüşmektedir. “Büyük Ortadoğu Planı“, Kuzey Afrika, Yakın Doğu ve Orta Asya'nın Amerikan emperyalizminin çıkarları doğrultusunda geniş bir bölge olarak yeniden yapılandırılmasını içermektedir.

31 Aralık 2006 Pazar

Amerikan Emperyalizminin Yeni Bir Savaşı


 
Afrika’da kartlar yeniden karıştırılıyor. Belli bir dönem sessizliğin hakim olduğu kara kıtada emperyalistler arası çelişkiler, savaş ve işgale neden olacak derecede keskinleşmiştir. Etiyopya, Amerikan emperyalizmi adına Somali’ye saldırdı ve başkent Mogadişu’ya kadar ilerledi. Amerikan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Etiyopya’nın saldırısını İslamistlerin saldırganlığına tepki olarak değerlendirmektedir. Amaç, başka ülkelerden İslamistler için gönderilen silahların yerine ulaşmasını engellemekmiş. Amerikan Dışişleri Bakanlığına göre başka bir neden de Somali’deki gelişmelerden dolayı Etiyopya’nın ciddi güvenlik kaygılarının olmasıymış. Bu nedenle de uluslararası alandan tanınan “Geçiş Hükümeti”nin ricası üzerine bu ülkeye yardıma koşmuş!

Somali’deki çatışmalar, bu ülkeyle sınırlı kalmama, bölgeselleşme potansiyeline sahiptir. Amerikan yanlısı güçlerle mücadele eden „İslam Mahkemeleri Konseyi“, ülkenin büyük bir bölümünü kontrolü altına almıştı. Ancak Baidoa “Geçiş Hükümeti”nin kontrolü altındaydı. 2004’te BM tarafından göreve getirilen bu hükümet, ABD ve İngiltere tarafından desteklenmektedir. Kontrol alanı ancak Baidoa ile sınırlı olan bu hükümet, Etiyopya’nın desteğine muhtaç durumdaydı.

Amerikan emperyalizmi, stratejik önemi olan bu bölgede, kendi çıkarlarına ters düşen İslamistlerin güçlenmesini engellemek için Etiyopya’yı Somali’ye saldırması için açıktan teşvik etmiştir. Kulelere saldırıdan sonra (11 Eylül 2001) Etiyopya, ABD’nin en önemli müttefikleri arasına girmişti. Temmuzun ortasında İslamistlerin Mogadişu’yu kontrolleri altına almalarından hemen sonra, 20 Temmuzda Amerika’nın Afrika’dan sorumlu komutanlığının şefi olan general J. Abizaid Etiyopya’yı ziyaret etmişti. Etiyopya’nın Somali’ye saldırı için askeri hazırlıkları bu ziyaretten hemen sonra başlar.

Amerikan emperyalizmi, rakiplerini bölgeden uzak tutmak veya şimdilik Etiyopya üzerinden müdahalesine karışmalarını engellemek için AB’nin „İslam Mahkemeleri Konseyi“ ile uzlaşma talebini kesinkes reddetmektedir. Afrika’yı işgal yarışında rakiplerinden daha erken davranan Amerikan emperyalizmi, Etiyopya’yı, AB özcüsü L. Michel, „İslam Mahkemeleri Konseyi“ ve “Geçiş Hükümeti” ile Somali’de iktidar paylaşımı üzerine görüşmeler yaparken bu ülkeye saldırmaya yöneltmiştir. Böylece AB’nin girişimi boşa çıkartılmış oldu.

Etiyopya’nın Somali’ye saldırısı, Afrika için emperyalist hegemonya yarışını yeniden hızlandırmıştır. Çatışmaların Sudan’da başlama olasılığının daha yüksek olduğu bir dönemde Amerikan emperyalizminin Etiyopya’yı öne sürerek Somali’de uşağı konumunda olan güçleri yeniden iktidara getirmesiyle bölge üzerine hakimiyette rakiplerine göre bir adım ileri konumuna geçmiştir.

Amerikan emperyalizminin bölge ve bütün kıta üzerine hakimiyeti, diğer emperyalist güçler tarafından kabul edilmemektedir. Amerikan emperyalizmi, Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi, İngiltere hariç diğer emperyalist güçleri kendine müttefik yaparak kara kıtanın hammadde kaynaklarını ve önemli stratejik alanlarını işgale girişemeyecektir. ABD’nin Irak’taki zor durumundan yararlanmaya çalışan diğer emperyalist ülkeler, Afrika’da kendi çıkarları doğrultusunda hareket edeceklerini gösteriyorlar. Sorunun ne denli güncelleştiğini, Amerikan Başkanlarından R. Reagan döneminde Afrika görevlisi olan Ch. A. Crocker BBC’ye yaptığı bir açıklamada şu sözlerle ifade ediyor: „Sıra Afrika’da. Çok sert mücadele edilen bir alan. Bu alan, ABD’nin diplomatik etkisi için Afrikalı önderlere ve muhtemel rakiplere veya ‚karşıt güçlere’ büyük bir hareket imkanı vermektedir. Bu, sadece Çin ile sınırlı değildir, Brezilya, Avrupalılar, Malezya, Kore, Rusya ve Hindistan da işin içindeler“.

Fransa, Rusya ve Çin gibi emperyalist ülkeler, ABD’nin önünü kesmek için, ABD ve İngiltere’nin BM Güvenlik Konseyi’nin Somali’de Barış Gücü gönderme çabasını bloke etmede başarılı olamadılar. Sonuçta BM Güvenlik Konseyi, Somali’ye Barış Gücü gönderme talebini onadı. ABD önderliğindeki bu güç, Amerikan emperyalizminin Afrika’daki savaşını meşrulaştırmaya hizmet edecektir.

Somali’de başlayan çatışmalar, uzun süren ve bütün bölgeye yayılan bir savaşın başlangıcı olabilir. „İslam Mahkemeleri Konseyi“, Mısır, İran, Libya, S. Arabistan, Suriye, Eritrea, Cibuti gibi ülkeler tarafından desteklenmektedir. Özellikle Eritrea, ezeli düşmanı Etiyopya’nın Somali’de nüfuz sahibi olmasına kolay kolay göz yummayacaktır. Arap Ligi, Etiyopya’nın saldırısını mahkum etti. Afrika Birliği, Etiyopya’yı şimdilik destekliyor. Etiyopya’nın Somali’ye saldırısı konusunda Afrika devletleri bölünmüş durumda. Etiyopya ve Uganda “Geçiş Hükümeti”ni desteklerken, Libya ve muhtemelen de Sudan, „İslam Mahkemeleri Konseyi”ni desteklemekteler.

19 Temmuz 2006 Çarşamba

"Kendini Savunma Hakkı“ mı Katliam ve İşgal mi?


 
1982’den bu yana İsrail, Lübnan’a karadan, denizden ve havadan en ağır ve kapsamlı saldırısını sürdürüyor. Bu saldırılarda yüzlerce masum insan katledildi. Ülkenin altyapısı tahrip edildi ve bombalamalarla yıkımına devam ediliyor. Hizbullah’a saldırı adı altında Beyrut mahalleleri bombalanıyor. Daha şimdiden ülkenin dünya ile kara, hava ve deniz bağlantısı kesildi.

Daha öncesinde Filistin’e saldıran İsrail, Gazze Şeridi’nde altyapıyı bombalayarak tahrip etmişti. Her iki saldırıda da esir alınan İsrail askerlerinin kurtarılması neden olarak gösterilmişti. Asker kaçırma olayı olmasaydı, bu saldırıları gerçekleştirmek için İsrail başka bir vesile bulacaktı. Çünkü bu saldırıların önceden planlandığı tartışma götürmez bir gerçekliktir. Açık ki, Amerikan emperyalizminin uzmanlarıyla birlikte hazırlanan bu saldırı, kaçırılan askerleri bulmasının çok ötesinde amaçların gerçekleştirilmesine hizmet edecektir.

İsrail, daha önce de vesileler bularak hazırlanmış saldırı planlarını uygulamaya koymuştu. İsrail’in Londra’daki elçisini öldürme girişimi bu ülkenin 1982’de Lübnan’a saldırmasının vesilesi olmuştu. O dönemki Amerikan Dışişleri Bakanı A. Haig, kasap A. Şaron’a, “açık seçik bir provokasyona” ihtiyaç var diyordu. 1982 saldırısı sonrasında Lübnan yıkıma uğratıldı ve ülkenin güneyi İsrail tarafından işgal edildi. Ama İsrail amacına ulaşamadı.

İsrail, Hizbullah’ı sınırlarından uzaklaştırmak ve kullandıkları füzelerin İsrail topraklarını vurmasını engellemek istiyor. Daha önce de, 1982’de Katyuşa füzelerinden korunmak için ülkenin güneyine girdiğini açıklamıştı. O zaman sonuç alamadığı gibi, bugün de sonuç alamayacak.

Amerikan emperyalizminin açıklanmış hedefi, Ortadoğu’da çıkarlarına hizmet etmeyen rejimleri değiştirmektir. Bunun bir sonucu olarak Lübnan’da ABD’nin onadığı hükümet işbaşına gelmişti. Anlaşılan o ki, Lübnan’daki mevcut rejim, ABD ve İsrail’in anlayışına göre Suriye ile ilişkileri gerçek anlamda kesmemiş ve Hizbullah’ı etkisizleştirememiştir. Bu saldırılarla İsrail ve ABD, Lübnan’da kendileri ile doğrudan işbirliği içinde olan, Amerikan ve İsrail çıkarlarını gözeten bir rejim istiyorlar ve bu saldırılar sonucunda Lübnan hakim sınıflarını istedikleri işbirliğini kabul edecek kadar yumuşatacaklarını sanıyorlar.

İsrail’in saldırıya devam kararlılığı ve Amerikan emperyalizminin açık desteği, bunun yanı sıra önde gelen, dünya politikasında söz sahibi olan ülkelerin susması, G-8 toplantısında sulandırılmış bir açıklamanın çıkması İsrail’i cesaretlendiriyor ve bu saldırının sadece Lübnan ve Filistin ile sınırlı kalmayacağını, başka ülkelere de sıçrayacağını veya başka ülkelere saldırı ve daha yoğun baskı için kullanılacağını gösteriyor.

Bölgede „yeni gerçeklik“ oluşturmaktan bahseden İsrail’in bu saldırılarla ulaşmak istediği asgari amaç, Hizbullah’ın fiziki yok edilmesi olabilir. Ama Hizbullah’ı fiziki yok etmek, başka güçlerin hareketlenmesini de gündeme getirecektir. Bu nedenle bu saldırılar sonucunda Lübnan, Amerikan-İsrail ortaklığı temelinde askeri işgal altına alınabilir. Bu durumda, Amerikan emperyalizminin anlayışına göre Hizbullah-Suriye ve Hizbullah-İran ilişkileri kesilmiş olur. Veya, yine bir vesile bulunarak Suriye ve İran, ABD ve İsrail hava güçleri tarafından bombalanabilir.

Amerikan emperyalizmi, Irak bataklığından kolay kolay çıkamayacağını anlamış durumda. Yenilgiden kurtulmak ve bölgeyi çıkarlarına göre şekillendirmek için Ortadoğu’da işgal ve savaş alanını genişletme yolunu seçebilir. Amaca ulaşmak için “sorunu kapsamlaştırmak” Amerikan Dışişleri Bakanı R. Rumsfeld’in anlayışıdır.

Amerikan emperyalizminin Ortadoğu politikası maceracı boyutlar almıştır. Bu nedenledir ki, AB, Rusya ve Çin gibi rakip emperyalist güçler, fazla ses çıkartmadan ABD’nin bölgeden kovulmasını adeta bekliyorlar. Revizyonist Blokun dağılmasından sonra dünya hegemonyası kurmak isteyen ABD, bu amacına ulaşmak için sürekli savaş içindedir. Özellikle Bush hükümetinin dış politikası askeri güç üstünlüğüne, en modern teknoloji ürünü olan silahlara dayanmaktadır. Bu politikanın iflas ettiğini görmemek siyasal körlüktür. Afganistan, Irak, Filistin işgallerine ve direnişlerine şimdi de muhtemelen Lübnan, Suriye ve İran işgalleri ve direnişleri eklenecektir.

Filistin, Afganistan ve Irak işgali, Amerikan emperyalizminin ve Siyonizm’in bütün vahşetine rağmen bölge halklarının direnme iradesinin kırılmadığını, bu iradeyi kıramayacaklarını göstermektedir. Afganistan’da 28 milyonun, Irak’ta 26 milyonun direnme iradesini kıramayan Amerikan emperyalizmi Suriye’de 18 milyonun ve İran’da da 75 milyonun iradesini kıramayacaktır.